Dini Terimler Sözlüğü
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
V
vaaz
1. Öğüt verme, nasihat etme, iyiliğe yöneltme, hayırlı şeyleri hatırlatma,
bir kimsenin kalbini yumuşatacak şekilde söz söyleme, tavsiyede bulunma.
“Lokman, oğluna vaaz ederek şöyle dedi: “Ey yavrucuğum! Allah’a ortak koşma;
çünkü Allah’a ortak koşmak en büyük zulümdür.”
Kur’an-ı Kerim 31/13
2. Din görevlilerinin cami ve mescitlerde Müslümanları eğitmek ve güzel olan
şeylere yöneltmek amacıyla, cuma ve bayram günlerinde, ramazan ayında ve
mübarek gecelerde Kur’an-ı Kerim ve hadislere dayanarak yaptıkları dinî
konuşmalar.
Vaaz, yaygın eğitimin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu nedenle bütün
peygamberler gibi Hz. Muhammed de vaaz metodundan büyük ölçüde
yararlanmıştır.
“Hz. Peygamber bir bayram günü Müslümanlara vaaz etti. Vaazında, Allah’ın
emirlerine ve yasaklarına uymak suretiyle takvalı olmayı ve kadınların da
çokça sadaka vermesini öğütledi.”
Cabir b. Abdullah
Vacibülvücut
“Varlığı kendinden olup, var olma konusunda bir başka varlığa muhtaç
olmayan.” anlamında Yüce Allah.
Allah’tan başka bütün varlıklar var olmak için bir yaratıcıya muhtaçtır.
Kendi kendilerine var olamazlar. Allah için böyle bir şey söz konusu
değildir. Çünkü, onun varlığı kendindendir. Bu anlamda mutlak ve tek tanrı
Allah’tır.
vacip
1. Yapılması gerekli, zorunlu olan.
2. Dince yükümlü sayılan insanların yerine getirmesi zorunlu olan işler,
farz emirler.
İslam hukuk bilginlerinin çoğu, vacibi farz anlamında kullanmışlardır.
“Cünüplükten sonra gusül yapmak vaciptir.”
Hadis-i Şerif
3. İslam fıkhında, yapılması farz seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha
kuvvetli olan dinî hükümler; farz ile sünnet arasındaki dini emirler.
Bu anlamdaki vacip terimini Hanefi Mezhebi’nin âlimleri kullanmışlardır. Bu
tanıma göre; vitir ve bayram namazları, namazda Fatiha Suresi’ni okuma ve
kurban kesme vaciptir. Vaciplerde bir işin yapılması istenir. Vacip bir emri
yerine getirmeyen kişi günah işlemiş olur. Ahirette ceza görür ve dünyada da
kınanır.
vaftiz
1. Hristiyanlıkta, kişiyi ilk günahtan arındırmak ve Hristiyanlaştırmak
amacıyla doğumunun sekizinci gününde su ile yıkama işlemi.
2. Hristiyanlıkta, dine katılmanın hukuki ve kutsal göstergesi.
3. Katoliklikte dine girmenin yedi şartından biri, insanı su ile yıkama.
Hristiyanlık inancına göre, Hz. Âdem’in işlediği suçtan dolayı her doğan
çocuk suçlu ve günahkâr olarak doğar. Çocukları bu günahtan arındırmak için
doğumlarının ilk haftasında vaftiz etmek gerekir. İleriki yaşlarda da vaftiz
yapılabilir. Ortodokslar suya daldırmakla, Katolikler ise su serpmekle
vaftiz yaparlar. Vaftiz esnasında papaz: “Seni Baba, Oğul, Ruhulkudüs adına
vaftiz ediyorum.” der. Vaftiz olan kişinin günahlarının affedildiğine
inanılır.
vahdaniyet
1. Allah’ın birliği.
2. “Varlığında, yaratmasında, emretmesinde, fiillerinde, sıfatlarında ve
isimlerinde tek ve eşsiz olması, benzerinin olmaması.” anlamında Allah’ın
sıfatlarından biri.
Vahdaniyet, Kur’an-ı Kerim’in ana konularından biridir. Kur’an-ı Kerim,
vahdaniyete aykırı olan inanç biçimlerini şirk kavramı ile ifade eder.
İnsanları, Allah’ın vahdaniyetini hiçe sayacak her türlü inanç ve
davranışlara karşı uyarır. Allah’ın vahdaniyeti ile ilgili şu ayet çok
önemlidir: “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka tanrılar olsaydı yerin ve
göklerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin düzeni bozulurdu.” (Kur’an-ı
Kerim 21/22) Evrendeki mükemmel ve doğal denge Allah’ın vahdaniyetinin bir
göstergesidir.
vahdetivücut
Evrendeki bütün varlıkları, Allah’ın isim ve sıfatlarının birer görüntüsü;
tecellisi kabul eden tasavvufi anlayış.
Allah’ın isim ve sıfatlarının bu âlemdeki varlıklar şeklinde görülmesi,
gerçek vücut sahibi olarak Allah’ın kabul edilmesi anlamını taşır. Bir başka
ifade ile bu âlemdeki bütün varlıkları, Allah’ın zuhur yani gözükme yeri
olarak görme ve Allah’ı tek varlık olarak tanıma anlayışıdır. İslam
tasavvufundaki vahdetivücut anlayışı, varlıkları Allah’ın kudretinin ve
cemalinin bir tecellisi olarak kabul ederken Yunan düşüncesinde, eşyayı
Tanrı olarak gören Panteizm’den ayrılır.
Vahdetivücut anlayışı, Bayezid Bistamî, Cüneyd Bağdadî ve Hallacı Mansur
gibi sufiler tarafından kabul edilse de bu anlayışı sistemleştiren Muhyiddin
İbn Arabi olmuştur.
Vahhabilik
Muhammed b. Abdülvahhab’ın (1703-1787) düşünceleri çerçevesinde oluşan dinî
ve siyasi hareket.
Vahhabilik şeklindeki adlandırma, Muhammed b. Abdülvahhab’ın adına nispetle
başkaları tarafından yapılmıştır. Vahhabiler, kendilerini ‘Selefi’ olarak
adlandırırlar. Vahhabilik, ibadet ve İslam fıkhının diğer konularında
Hanbeli Mezhebi’nin İbn Teymiye (ö. 728/1328) tarafından yapılan yorumunu
tercih eder. İnanç alanı ile ilgili konularda ayet ve hadisleri herhangi bir
yorum yapmadan kabul eder.
Kur’an-ı Kerim ve sünnette açıkça belirtilmeyen her şeyi bidat kabul eden
Vahhabilik, mezar ve türbe ziyaretini kabul etmez. Şirke neden olmaması
için, Hz. Peygamber’in türbesinin ziyaret edilmesinin bile yasaklanmasını
savunur. Ayrıca Vahhabilik’te, kandilleri kutlama ve mevlit okutma da iyi
karşılanmaz. Nazar boncuğu takma, muska ve hamaylı asma, sihir, büyü, her
türlü fal ve evliyanın ruhundan yardım isteme şirk kabul edilmiştir.
Camilerin süslenmesi ve minare yapılması da hoş değildir.
Vahid (el-Vahid)
“Zatında, sıfatlarında, yaratmasında, emretmesinde, isimlerinde,
fiillerinde, hükümlerinde ve hiçbir konuda asla ortağı, benzeri bulunmayan,
tek ve eşsiz olan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Bütün insanlar Vahid ve her şeye gücü yeten Allah’ın huzuruna
çıkacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 14/48
vahiy
1. Gizli konuşma, fısıldama, ilham etme, ima ve işaret etme, ortaya çıkarma.
“Musa’nın annesine: ‘Çocuğu emzir, korktuğun zaman suya bırak; korkma,
üzülme; biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız diye vahiy
ile bildirmiştik.”
Kur’an-ı Kerim 28/7
2. Peygamberler aracılığıyla insanlara, hayatın hangi ilkelere göre
yönlendirilmesi ve nelere uyup nelerden sakınılması gerektiğini bildiren
ilahî bilgi, bu bilginin gönderiliş tarzı.
“Allah, insanlara ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut
bir elçi (Cebrail) gönderir; kendi isteğiyle dilediğini vahyeder. Doğrusu o
yücedir, Hâkimdir.”
Kur’an-ı Kerim 42/51
3. Hz. Muhammed’e bildirilen ve Kur’an-ı Kerim’de bir araya getirilen ilahî
bilgiler, ayetler.
“(Ey Muhammed) Rabbinden sana vahiy ile gelen (Kur’an-ı Kerim)’e uy…”
Kur’an-ı Kerim 33/2
4. Allah’ın, evrendeki canlı cansız bütün varlıklar için koyduğu, emrettiği
ve onların da uymak zorunda oldukları doğal kurallar.
“Rabbin bal arısına: “Dağlarda, ağaçlarda, hazırlanmış kovanlarda yuva edin;
sonra her çeşit üründen ye; Böylece Rabbinin senin için koymuş olduğu
kurallara itaat et.” diye vahyetti.”
Kur’an-ı Kerim 16/68-69
vahiy kâtibi
Hz. Peygamber’e vahyedilen ayet ve sureleri, vahyin başlangıcından
kesilmesine kadar yazan sahabeler.
Hz. Peygamber, kendisine gelen Kur’an ayetlerini vahiy kâtiplerine anında
yazdırmış ve yazdırdığından ayrı bir nüshayı da kendi arşivine alarak
Kur’an-ı Kerim’in korunmasını sağlamıştır. Vahiy kâtipleri tarafından
yazılan Kur’an-ı Kerim ayetleri aynı zamanda ezberlenmiştir. Yazı ve ezberle
korunan Kur’an-ı Kerim, her ramazan ayında Hz. Peygamber tarafından
Cebrail’e de okunmuştur. Hz. Muhammed, vefat ettiği yıl, Kur’an-ı Kerim’i
sahabeden bir grubun şahitliğinde Cebrail’e baştan sona iki defa okumuştur.
Vahiy kâtiplerinden bazıları şunlardır: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz.
Osman, Hz. Zeyd b. Sabit, Hz. Ubey b. Kâb, Hz. Zübeyr b. Avvam, Hz. Abdullah
b. Revaha’dır.
vaiz
1. Öğüt veren, nasihat eden, vaaz eden, irşat eden.
“İnsana vaiz olarak ölümü hatırlamak yeter.”
Hz. Ömer
2. Cami, mescit gibi yerlerde Kur’an-ı Kerim’den, hadis, fıkıh ve ahlak
kitaplarından örnekler vererek insanlara öğüt veren kimse, dinî konularda
halkı aydınlatan din bilgini.
“(Kavminin ileri gelenleri Hud Peygambere) dediler ki: Bize vaaz versen de,
vaizlerden olmasan da birdir.”
Kur’an-ı Kerim 26/36
vakar
1. Ağırbaşlılık, heybet, ciddiyet.
2. Onur, haysiyet, izzet ve şeref.
İnsanın, kişiliğini koruyup şahsiyetini zedeleyecek her türlü davranıştan
sakınması.
“Rahmanın öyle kulları vardır ki; yeryüzünde vakarla yürürler.”
Kur’an-ı Kerim 25/63
vakfiye
Herhangi taşınır veya taşınmaz bir malı insanların yararına sunan kişi veya
kurumun –vâkıfın- vakfettiği malların idaresi ile ilgili hazırlamış olduğu
sözleşme, vakıf senedi.
vakıf
1. Bir malı harcamaktan men etme, yasaklama.
2. Bir malın mülkiyeti, vakfeden kişide kalmak üzere yararlanma hakkını
insanların hizmetine sunma.
Vaktiyle gölgesinde dinlendiğimiz çınar,
Eski mahalle, vakıf çeşme, bakımsız cami…
Cahit Sıtkı Tarancı
3. Dinin kullanılmasına onay verdiği taşınan veya taşınmayan bir maldan
yararlanma hakkını, Allah rızası için toplumun kullanımına verip bu malı
satmayı veya bir başka şahsa mülkiyetini devretmeyi yasaklama, engelleme.
“Vakıfların çokluğunun asıl sebebi çok daha güzeldir: Zengin ve geliri
olanlar bir cami veya hayır müessesesi yapmakla vatan toprağının bir
köşesine adlarını verirler, halkın hürmetini kazanırlar, meşhur olurlar,
aynı zamanda uhrevi bir teselli edinirlerdi…”
Yahya Kemal Beyatlı
4. Dince uygun görülen taşınan veya taşınmaz maldan faydalanma hakkını –bu
malı satmayı veya mülkiyetini devretmeyi yasaklama koşuluyla- Allah’ın
rızasını umarak toplumun kullanımına veren hayır kurumu.
İslam’da vakfın temeli, Kur’an-ı Kerim, sünnet ve İslam bilginlerinin ortak
görüşlerine dayanır. Kur’an-ı Kerim’de vakıfla ilgili ayet şudur: “En çok
sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda harcamadıkça hayra tam olarak
erişemezsiniz.” (Kur’an-ı Kerim 3/92)
Hz. Peygamber, vakıf yapma konusunda Müslümanlara öncü olmuş ve Medine’deki
yedi parça arazisini Müslümanlara vakıf olarak bağışlamıştır.
vâkıf
Bir malın mülkiyetini kendi şahsında tutarak yararlanma hakkını insanların
hizmetine sunan kişi veya kurum, vakfeden.
vakfe
1. Duruş, durma, duraklama.
2. Haccın farzlarından birisi olarak Mekke’nin Arafat denilen bölgesinde
Zilhicce’nin dokuzuncu gününe rastlayan arife günü öğle vaktinden Kurban
Bayramı’nın ilk günü güneş doğuncaya kadar bir müddet bekleme.
“Kim, bizimle beraber Arafat vakfesini yaparsa o kişinin haccı tamam olur.”
Hadis-i Şerif
Vâkıa Suresi
Kur’an-ı Kerim’in elli altıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. Doksan altı
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “kıyamet” anlamına gelen “vâkıa”
kelimesinden almıştır.
Sureye, kıyamet sahnelerinin tasviriyle başlanır. Bu çerçevede, yerin
şiddetle sarsılması ve dağların toz duman hâline gelmesinden bahsedilir.
Kıyametin kopup insanların kabirlerinden kaldırılıp bir araya toplanmasıyla
beraber amel defterlerinin verilişi anlatılır. Amel defterleri sağ
tarafından verilenlerin cennetlik olacakları, sol tarafından verilecek
olanların ise cehennemlik olacakları haber verilir. Bu iki gruptan ayrı
olarak, ‘öne geçenler’ anlamına gelen ve “sabikun” denilen bir başka grubun
ahirette elde edecekleri nimetlere değinilir. Cennetliklere verilecek her
türlü güzellik tanıtılır. Dünyada iken Allah’ı ve emirlerini inkâr edenlere
amel defterlerinin sol taraflarından verileceği dile getirilir. Bu
kişilerin, ahiret gününü ve yeniden dirilmeyi inkâr ettikleri için
cehennemdeki hayıflanmaları anlatılır. Cehennem sahnelerine bölüm bölüm yer
verilir.
Surede, Allahuteala her şeyi en güzel biçimde yarattığına dair örnekler
sunar. Yüce Allah, ekinlerden ağaçlara, gökten indirdiği suya ve denizleri
yaratmasındaki mükemmelliğe insanların dikkatini çekip bunlardan ibret
almaya çağırır.
Surede, tüm evreni yoktan var ettiğini bildiren Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’i
insanlara gönderenin de kendisi olduğunu haber verir. Cinlerin, şeytanların
veya insanların Kur’an-ı Kerim’in benzerini yapmaya güçlerinin yetmeyeceğini
belirtir. Kur’an-ı Kerim ile ilgili bu açıklamadan sonra insanların ölüm
hâlindeki durumlarını resmeder. Bu arada insanın kesinlikle ölüme engel
olamayacağını açıklar. Mahşer gününde, insanların amel defterlerinin sağ
taraflarından veya sol taraflarından verilmesine tekrar değinir.
Cehennemden kurtulmak için Allah’ı her türlü eksiklikten uzak tutmanın
önemini vurgulayan ayetlerle sure son bulur.
vakit
1. Bazı ibadetlerin mükellefin üzerine farz olmasının sebebi; zaman.
“…Şüphesiz ki namaz müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır.”
Kur’an-ı Kerim 4/103
2. Namazın farz olmasının şartlarından olmak üzere, içerisinde namazın
kılındığı süre, müddet.
Vakit, İslam fıkhında namaz ve orucun farz olmasının sebebidir. Sebep
değiştikçe yani vakitler değişerek tekrarlandıkça bu ibadetler de tekrar
farz olur.
“Allah’a ve Resulüne imandan sonra en değerli amel vaktinde kılınan
namazdır.”
Hadis-i Şerif
Vali (el-Vali)
“Evreni ve içindeki her şeyi yöneten, onları sevip koruyan, gözeten ve
ihtiyaçlarını karşılayan, güç sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“İnsanı çepeçevre koruyan melekler vardır. Allah’ın emriyle insanı korurlar.
Bir millet kendi özünde olanı değiştirmedikçe, Allah onları değiştirmez.
Allah bir topluma bir fenalık dileyecek olursa onu geri çevirecek de yoktur.
İnsanlar için Allah’tan başka bir Vali de yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 13/11
vallahi
Geçmişte bir işin yapıldığını veya gelecekte de yapılacağını belirtmek
amacıyla “Allah hakkı için, Allah’a yemin ederim ki, Allah şahit olsun ki.”
anlamlarında kullanılan yemin sözü.
İslam bilginleri, bağlayıcı olan yeminin Allah adına yapılacağını
belirtmişlerdir. Bağlayıcı olan yeminler “vallahi, billahi, tallahi”
biçimlerinde yapılır. Allah’tan başkası adına yemin etmeyi Hz. Peygamber
yasaklamıştır. Ayrıca, alışkanlık hâline getirerek gereksiz yere ve
gelişigüzel yemin etmeyi İslam dini hoş karşılamamıştır. Yalan yere yemin
etmek ise büyük günahlardandır.
“Vallahi! Ey Allah’ın Resulü seni kendim dâhil herkesten daha çok
seviyorum.”
Hz. Ömer
vâris
1. Mirasçı, mirasta pay hakkı olan kişi.
“Mirasınızın üçte birinden fazlasını (başkalarına) vasiyet etmeyiniz. Çünkü
vârislerinizi zengin bırakmanız fakir bırakmanızdan daha hayırlıdır.”
Hadis-i Şerif
2. Ölen kişiye yakınlığından dolayı onun mal varlığına mirasçı olan
kimseler, akrabalar.
“Kadınlara mirastan pay vermeyip sadece erkekleri vâris yapmak cahiliye
âdetlerindendir.”
Zeyd b. Sabit
Vâris (el-Vâris)
“Ölümsüz, her şeyin sahibi, kıyametle beraber tüm varlıklar yok olduktan
sonra her şey kendisine kalacak olan ve varlığını devam ettiren.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Zekeriya Peygamber, Rabbine şöyle dua etmişti: ‘Rabbim! Beni (bu dünyada)
tek başıma bırakma, sen en hayırlı Vârissin.”
Kur’an-ı Kerim 21/89
vasat ümmet
1. Dengeli, hayırlı ümmet.
2. İnanç ve amel bakımından her türlü aşırılıktan kaçınan, başkalarını
taklit etmeyen, tüm insanlığa örnek olup ahlaki yönden kendinden aşağı
olanları örnek almayan, iyiliği emredip teşvik eden ve kötülüğü engelleyen
Müslüman toplum, Hz. Muhammed ümmeti.
“Böylece peygamberin size, şahit ve örnek olması, sizin tüm insanlara şahit
ve örnek olmanız için sizi vasat ümmet yaptık…”
Kur’an-ı Kerim 2/143
Vâsi (el-Vâsi)
“Bağışı bol olan, şefkati bütün evreni kuşatan, insanlar darlığa düştüğünde
onlara çıkış yollarını gösteren; rızkı, yarattığı bütün varlıklara bol bol
veren; kendisine yapılan tövbeleri kabul edip bağışlayan ve bütün varlıkları
denetimi altında tutan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“De ki: Her türlü iyilik ve hayır Allah’ın elindedir. Dilediğine (bol bol)
verir. Allah, Vâsi ve her şeyi bilendir.”
Kur’an-ı Kerim 3/73
vasî
1. Malının üçte birini aşmayacak şekilde mirasçıların dışındaki kişilere
taşınır veya taşınmaz mal bırakan kimse.
2. Küçüklük veya mali harcamalarının kayıt altında tutulması gibi ehliyet
eksikliği nedeniyle, bu kişilerin yararlarını korumak amacıyla tayin edilen
hukuki temsilci.
vasiyet
1. Tavsiye, emretme, bir işi üzerine almasını söyleme, bir işin yapılmasını
isteme, üzerine gerekli kılma.
“Biz, insana ana ve babasına en güzel biçimde davranmasını vasiyet ettik…”
Kur’an-ı Kerim 29/8
2. Bir kimsenin, malını veya malından yararlanma hakkını ölümünden sonra bir
kişiye veya bir hayır kurumuna bağışlaması veya bağışlanmasını istemesi.
3. Bir kimsenin, ölmeden önce küçük çocuklarının mali işlerini yürütmek ve
bırakmış olduğu mallarda tasarrufta bulunmak, alacaklarını vereceklerini
hesaplayıp borçları varsa dağıtmak için bir başkasını vekil kılması; yetki
vermesi.
“Bir Müslümanın, yazılı vasiyeti yanında olmadan iki gece geçirmesi doğru
değildir.”
Hadis-i Şerif
vatan
1. Üzerinde yerleşilen, ikamet edilen, yurt edinilen yer, ülke, memleket.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Mithat Cemal Kuntay
2. Belli bir topluluğun ve milletin hâkim güç olarak yaşadığı, sınırları
belli toprak parçası.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.
Mehmet Akif Ersoy
3. Fıkıhta, Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan, kişi ve toplum
davranışlarda Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinin ölçü olarak
kabul edildiği yer, coğrafya parçası.
vatanıasli
bk. seferi.
vatanıikamet
bk. seferi.
vatanısükna
bk. seferi.
vebal
1. Sonunda ceza, şiddet ve azap olan fiil, davranış.
“Bundan evvel küfredenlerin haberi size gelmedi mi? Onlar yaptıklarının
vebalini tattılar, onlara acı bir azap vardır.”
Kur’an-ı Kerim 64/5
2. Günah, sorumluluk ve kötü sonuç.
Mâni olmam ne ise oyununuza
İşte gittim vebali boynunuza.
Mehmet Akif Ersoy
3. Yapılan bir iş, tutum ve davranışın, ahiret hayatı bakımından
sorumluluğu.
vecd
1. Coşku, heyecan, aşırı sevgi, aşk.
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri,
Dinliyor vecd ile tekrar alınan tekbiri.
Yahya Kemal Beyatlı
2. Herhangi bir zorlama olmaksızın kalbe doğan Allah sevgisi.
3. Allah’ı anmaktan, ona ibadet etmekten, onun eserlerindeki güzelliği ve
evrendeki varlıklar arasındaki uyumu ve dengeyi düşünmenin sonunda kalpte
oluşan ilahî aşkla kişinin kendinden geçmesi.
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa-taşım,
Her cerîhamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden nâşım!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım.
Mehmet Akif Ersoy
vecibe
1. Çok gerekli ve şart olan şey, borç hükmünde olan görev, yapılması mecburi
iş.
2. Âkil ve bâliğ olan Müslümanların yerine getirmeleri zorunlu olan dini
emirler; ibadetler, ahlaki hükümler.
Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre, dünya hayatı bir imtihan hayatıdır.
İnsanlar bu hayata imtihan edilmek için gönderilmiştir. İmtihanın sonunda
vecibelerini yerine getirenlerle getirmeyenler ortaya çıkacaktır. Dini
vecibelerini yerine getirenler bu imtihanı kazanacaklardır.
Veda
Hint dinlerinden Vedizm’in dört kutsal kitabından biri.
Veda terimi Sanskritçede bilgi, tanrı bilgisi anlamına gelir. Bu bilgi okuma
ve gözlemle elde edilmez. Kalbe doğan bir tür ilhamdır. Vedalar nazım
şeklinde yazılmış ve bestelenmiş bin yirmi sekiz ilahîden oluşur.
Veda Haccı
Hz. Peygamber’in, hicretin 10. yılında (M. 632) çok sayıda sahabesiyle
birlikte yaptığı ve ümmetiyle vedalaştığı en büyük hac.
Veda haccı, hac farz olduktan sonra Hz. Peygamber’in yaptığı ilk ve son
hacdır. Bu hacca yüz binden fazla Müslüman katılmıştır. Müslümanların bir
kısmı Medine’de toplanıp Hz. Peygamber’le beraber hareket etmiş, bir kısmı
da yollarda komşu şehirlerden katılmıştır. Hz. Muhammed, zilhicce ayının
dördüncü günü Mekke’ye girip Kâbe’yi tavaf etmiş, zilhiccenin dokuzuncu günü
de Arafat’ta vakfe yapmıştır. Bayramın dördüncü günü veda tavafını yaparak
tekrar Medine’ye dönmüştür.
Veda Hutbesi
Hz. Peygamber’in, “Veda Haccı”nda yüz binden fazla Müslümana yaptığı
konuşma.
Hz. Peygamber bu hutbesinde; “can, mal, din, akıl ve namusun
dokunulmazlığı”, İslam esaslarının korunup eski şirk inancına asla
dönülmemesi gerektiği, emanetlerin ehline verilmesi, faizin, kan davasının
yasaklığı, kadın hakları, Kur’an ve sünnete sıkıca tutunmanın önemi,
insanlar arasında ırk ve renk üstünlüğünün olmadığı, Allah’a şirk koşmanın,
zina etmenin, haksız yere adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın haramlığı
üzerinde durmuştur. Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi şöyledir:
“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra
sizinle burada ebedî olarak bir daha buluşamayacağım.
Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl
mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız,
mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir; her türlü saldırıdan
korunmuştur.
Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden
sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalaletlere dönüp birbirinizin
boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin.
Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak
muhafaza etmiş olur.
Ey Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her
çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek
gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik
artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın
altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalip’in oğlu (amcam) Abbas’ın
faizidir.
Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan
kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım kan davası da Abdülmuttalip’in torunu
(yeğenim) Rabia’nın kan davasıdır.
Ey insanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat
gücünü ebedî surette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde
küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir.
Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.
Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan
korkmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.
Onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz.
Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların sizin aile şerefinizi korumaları
ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları,
çiğnetmemeleridir. Eğer onlar razı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize
alırsa onları hafif bir şekilde azarlayabilirsiniz. Kadınların da sizin
üzerinizdeki hakları, örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin
etmenizdir.
Ey müminler! Size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça
yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet, Allah’ın kitabı Kur’an’dır.
Ey müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman
müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait
herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Ancak gönül hoşluğu ile
verilen başka. Ashabım! Kendinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde
hakkı vardır.
Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Vâris için
vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr
için mahrumiyet cezası vardır. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz
yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah’ın gazabına,
meleklerin ve bütün Müslümanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hak, bu
insanların ne tövbelerini ne de şehadetlerini kabul eder.”
Hz. Peygamber, sözlerini tamamladıktan sonra dinleyenlere sordu: “Ey
insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?” Sahabeler hep birden
cevap verdiler: “Allah’ın risaletini tebliğ ettin. Risalet görevini yerine
getirdin. Bize vasiyet ve nasihatte bulundun diye şehadet ederiz!” Hz.
Muhammed şehadet parmağını göğe kaldırıp üç kez “Şahit ol ya Rab!” “Şahit ol
ya Rab!” “Şahit ol ya Rab!” buyurarak Arafat’taki konuşmasını bitirmiştir.
vedi
Küçük abdestten sonra idrar yolundan gelen beyaz renkli yapışkan sıvı.
Vedi, şehvetle gelmediği için cünüplük nedeni sayılmaz. Bu nedenle gusül
abdesti almak da gerekmez. Abdest aldıktan sonra vedi gelirse tekrar abdest
almak gerekir.
vedia
1. Emanet.
Gönül ve ruh sana bir vedia değil mi?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
2. Herhangi bir malın korunması için bir veya birden fazla kişinin yanına
bırakılması, teslim edilmesi.
Vedizm
Çok tanrılı Hint dinlerinden biri.
Bazı tarihçiler, Mecusiliğin ilk şeklinin Vedizm olduğunu söylemişlerdir.
Tenasüh inancı hariç Hint dinlerinin bütün öğretileri Vedizm’de vardır.
Sayısız denecek kadar çok tanrının olduğu Vedizm’in en meşhur tanrıları
İndra, Varuna ve Mitra’dır.
Vedûd (el-Vedûd)
“Kendisine bilinçli bir biçimde itaat edip emir ve yasaklarına uyan
kullarını çok seven, onlara şefkat gösterip hoşnut olan veya sevilmeye ve
dostluğu kazanılmaya layık tek varlık.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“(Günahlarınızdan dolayı) Rabbinizden bağışlanma dileyin, ona tövbe edin.
Şüphesiz ki benim Rabbim çok Vedûd ve Rahimdir.”
Kur’an-ı Kerim 11/90
vefa
1. Dostluk, sevgide içtenlik ve devamlılık, kararlılık.
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Aşık Veysel
2. Sözünde durma, sözünü yerine getirme.
“Siz bana vermiş olduğunuz söze vefa gösterin ki ben de size karşı vefa
göstereyim ve sadece benim emir ve yasaklarıma bilinçli bir şekilde uyarak
korumama girin.”
Kur’an-ı Kerim 2/40
3. “Tek yaratıcı ve emredici olarak Allah’ı tanıma” biçiminde Allah’a ruhlar
âleminde verilen sözün gereğini yerine getirme; onun emir ve yasaklarına
uyma.
“Müminler, Allah’a vermiş oldukları ahidlere vefa gösterirler, yeminlerini
ve sözlerini bozmazlar.”
Kur’an-ı Kerim 13/20
4. Borcunu zamanında ve tam olarak ödeme.
5. Kişinin kendisine iyilikte bulunana aynısıyla veya daha fazlasıyla
karşılıkta bulunması.
vehbi ilim
bk. ledünni ilim.
Vehhab (el-Vehhab)
“Tüm canlılara hak ettikleri ve etmedikleri her türlü nimeti karşılıksız
olarak veren, bağışlarını yarattıklarına devamlı gönderen.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“(Müminler derler ki): “Rabbimiz! Bize en doğru yolu gösterdikten sonra
kalplerimizi eğriltme. Katından bize rahmetini bağışla. Şüphesiz sen
Vehhab’sın.”
Kur’an-ı Kerim 3/8
vekâlet
1. Koruma, güvenme, gözetme, itimat.
2. Yetki, vekillik, bir işi birine verme, sorumluluğunu yüklenme.
3. Bir kişinin kendi adına iş yapabilmesi için başkasına yetki vermesi, onu
kendi yerine geçirmesi, vekil tayin etmesi.
vekil
bk. vekâlet.
Vekil (el-Vekil)
“Bütün varlıkların işlerini düzenleyen, onları sevk ve idare eden, yardımını
esirgemeden koruyup gözeten ve kullarının rızıklarına kefil olan.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Yerde ve gökte olan her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.”
Kur’an-ı Kerim 4/132
veladet
bk. mevlit.
velayet
1. İdare etme, düzenleme, işini üzerine alma, vekil olma, yardım etme.
“İman edip de hicret etmeyenler var ya seninle onlar arasında, onlar
(Medine’ye) hicret edene kadar herhangi bir velayet yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 8/72
2. Velilik, erişmişlik, ermişlik, dostluk.
3. Allah’ın kulunu, kulun da Allah’ı karşılıklı olarak sevip dost edinmesi,
bu dostluğun bedeli olarak kulun Allah’ın emir ve yasaklarından dışarı
çıkmaması, her an Allah’ı görüyormuşçasına hareket edip ilahî bağışlara
layık olması.
4. Hukuken sorumlu bir kişinin, çocukluk, delilik ve bunama gibi sebeplerle
haklarını koruyamayacak olan kimselerin şahsi haklarını koruma konusunda
onların yerini tutması.
“Müminlerin herhangi bir işi konusunda sana velayet verilirse (onların
hukukunu gözetmede) Allah’tan kork ve adaletli davran!”
Hadis-i Şerif
velayetifakih
İmamiye Mezhebi’nde, masum imamlardan sonra adaletle hüküm veren fakihlerin;
âlimlerin yönetim ve yargıya ait yetkileri ellerinde tutmaları.
İmamiye’ye göre, on ikinci imam olan Mehdi’nin yeniden geleceği güne kadar
yönetim yetkisi onun temsilcisi konumunda olan fakihlere devredilmiştir.
Fakihleri yönetim ve yargı konularında yetkili kılan temel nitelikler;
bilgi, adalet, ahlaki güzellik ve dinin kurallarına uygun şekilde
yaşamaktır. Fakihler, adaletten ayrılır; Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı
bir hayat sürerlerse bu yetki ellerinden alınır.
veli
1. Birine yardım eden, birisinin işini üzerine alıp yürüten, yönetici.
“Velisi olmayanın velisi benim.”
Hadis-i Şerif
2. Seven, sevilen, arkadaş.
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veliler edinmeyin. Sizden kim
onları kendisine veli edinirse o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalim
toplumu doğru yola iletmez.”
Kur’an-ı Kerim 5/51
3. Doğuştan veya sonradan olan bunama, delirme gibi akıl eksikliğinden
dolayı hukuki haklarını kullanamayan kişinin sorumluluğunu üzerine alan
kimse.
“…Eğer borçlanan kimse akılsız veya âciz ya da yazdıramayacak durumda ise
velisi, dosdoğru olarak yazdırsın…”
Kur’an-ı Kerim 2/282
4. Allah’a iman ve içtenlikle yapılan kulluğun sonucunda onun sevgisini ve
dostluğunu kazanan ermiş kişi, evliya, eren.
“Allah’ın velileri için kesinlikle korku yoktur. Onlar (ahirette)
üzülmeyeceklerdir.”
Kur’an-ı Kerim 10/62
Veli (el-Veli)
“Yarattığı varlıkların tüm ihtiyaçlarını karşılayan, onları koruyup
gözetleyen, seven ve işlerini idare eden.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“Müminlerin Velisi Allah’tır. O, onları her türlü karanlıktan aydınlığa
çıkarır…”
Kur’an-ı Kerim 2/257
velime
1. Nikâh veya düğün nedeniyle verilen yemek.
“En kötü velime, zenginlerin çağırılıp fakirlerin çağırılmadığı
davetlerdir.”
Hadis-i Şerif
2. Herhangi bir sevinç ve mutluluk ifade eden olay sebebiyle verilen yemek,
ziyafet.
vera
1. Günahlardan ve haramlardan kaçınma, korunma.
2. Haramlara düşme korkusuyla şüpheli şeylerden kaçınma; hiç kimsenin
hakkını yememe.
“Tedbir almak gibi akıllı davranış, haramlardan kaçınmak gibi vera ve güzel
ahlak gibi asalet yoktur.”
Hadis-i Şerif
3. Farz, vacip ve nafile ibadetlere sadece Allah’ın rızasını gözeterek devam
etme; dinî hükümleri bütün incelikleriyle yaşama ve insanı Allah’ın rızasını
kazanmaktan alıkoyacak her şeyden kaçınma.
“Veralı ol ki, insanlar içinde en güzel kulluğu sen yapmış olasın.”
Hadis-i Şerif
vesile
1. Kendisiyle herhangi bir amaca ulaşılan ve yakınlık sağlanan şey, araç,
vasıta.
2. İnsanı Allah’a yakınlaştıran ve onun Allah katında güzel bir konum
edinmesini sağlayan dosdoğru inanç, ibadet, ahlak, ilim ve Hz. Peygamber’in
sünneti.
“Ey inananlar! Allah’ın emir ve yasaklarına uygun davranarak onun korumasına
girin; ona (yakınlaşmaya) vesile arayın ve onun yolunda cihat edin ki
kurtulun.”
Kur’an-ı Kerim 5/35
3. Cennetteki en yüksek derece, makam.
“Ey bu mükemmel çağrının ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Resulün
Muhammed’e lütuf, yüksek dereceler ve vesile ver. Onu, söz verdiğin
Makamımahmut’a eriştir. Sen, verdiğin sözü mutlaka yerine getirirsin.”
Hadis-i Şerif
vesile duası
bk. ezan duası.
vesvese
1. Fısıltı, gizlice konuşma, şüphe, kuruntu, işkil.
“Gerçek şu ki insanı biz yarattık. Onun iç benliğinin kendisine ne vesvese
verdiğini biliriz. Çünkü biz, insana şahdamarından daha yakınız.”
Kur’an-ı Kerim 50/16
2. Kışkırtma.
“İnsanın iç benliğinin verdiği vesveselerden, insan onunla amel etmedikçe
veya onu söylemedikçe sorumlu değildir.”
Hadis-i Şerif
3. Şeytanın aldatması ve ayartması veya kötü insanların etkisiyle kalbe
gelen şeytani düşünce, iç karışıklığı, vehim.
“Ey Muhammed! De ki: İnsanlardan ve cinlerden gelen vesveseden; insanların
gönüllerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden; insanların
Tanrısı, insanların hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah’a sığınırım.”
Kur’an-ı Kerim 114/1-6
vicdan
1. İç duygusu, şuur, kalpteki gizli his.
2. Hayır yapmaktan hoşlanan, kötülükten sakınan, iyiyi kötüden, hayrı şerden
ayırt etmeye yardımcı olan ahlaki duygu, gizli his.
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Mehmet Akif Ersoy
vird
1. Gecenin ibadete ayrılan kısmı.
2. Tasavvuf büyükleri tarafından belli zamanlarda düzenli olarak okunmak
üzere derlenen ve tavsiye edilen ayetlerden, hadislerden ve âlimlerin
dualarından oluşan dua ve zikir cümleleri.
“Kim, geceleyin okuyacağı virdini okumayı unutursa öğle vaktine kadar
okusun.”
Hz. Ömer
visal orucu
Hiç iftar etmeksizin arka arkaya birkaç gün tutulan oruç.
Visal orucu tutmayı âlimlerin çoğunluğu hoş karşılamamışlardır. İslam dini,
ibadetlerde her türlü aşırılıktan kaçınıp orta yolu tutmayı tavsiye
etmiştir.
“(Ey insanlar!) Siz benim gibi değilsiniz. Sizin için visal orucu söz konusu
değildir.”
Hadis-i Şerif
vitir namazı
Yatsı namazından sonra sabah namazının vakti girene kadar kılınan üç
rekâtlık namaz.
Vitir namazı, yatsı namazının bir parçası olmayıp başlı başına bir namazdır.
Hanefi Mezhebi’ne göre, kılınması vaciptir.
“Hz. Peygamber, üç rekât vitir namazı kılar ve üç rekâtın sonunda selam
verirdi.”
Hz. Ayşe
vuslat
1. Erişme, kavuşma, ulaşma, erme, varma, buluşma.
2. Allah’ın yarattığı eserlerin güzelliklerini sürekli seyretme, etrafındaki
şeylerle ilgilenmeyip gönlü Allah sevgisinde karar kılma.
3. Tasavvuf yoluna giren Müslümanların bir tasavvuf âliminin denetiminde
Kur’an-ı Kerim ve sünnetle eğitilip Hz. Peygamber’in ahlakıyla
ahlaklandıktan sonra, söz ve davranışlarında kendilerini her an Allah’ı
görüyormuş gibi hissetmeleri; devamlı Allah’la beraber olma duygusu.
Vuslat gibi nimet m’olur
Ya Rab nice şükr edelim
Hizmet gibi devlet m’olur
Ya Rab nice şükr edelim.
Hüdâyi
vücuh
1. Eş sesli kelime.
2. Kur’an-ı Kerim’de, aynı kelimenin değişik anlamlara gelecek şekilde
kullanılması; çok anlamlılık kazanması.
Vücuh bir kelime olan din, Kur’an-ı Kerim’de ‘itaat ve ibadet’, ‘inanç
sistemi’, ‘ceza hukuku’, ‘dünya görüşü’, ‘kanun, kural’ ve ‘İslam’
anlamlarında kullanılmıştır.
vücut
1. Var olma, mevcut.
2. “Allah vardır, varlığı konusunda hiçbir şüphe yoktur; varlığı bir
başkasından olmayıp kendindendir.” anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
Vücut, Allah’ın zati sıfatlarından biridir. Onun varlığının zorunlu olduğunu
ifade eder. Kur’an-ı Kerim, evrendeki düzenle Allah’ın varlığı ve birliği
arasında ilgi kurmayı tüm insanlara önermiştir.