A
ab
su.
aba
1. Dövme yünden yapılan kalın kumaş ve bu kumaştan yapılmış hırka, uzun
üstlük.
"Aba var, post var, meydanda er yok."
Yahya Kemal Beyatlı
2. Dervişlerin dünyaya gereğinden fazla önem vermediklerini göstermek
amacıyla giyindikleri kalın, yünden elbise.
âbâ
Bir kimsenin yakın ataları, babalar, dedeler, ecdat.
Kur’an-ı Kerim, babalarının ve atalarının inançlarına körü körüne bağlı olan
müşrikleri eleştirmiştir. Onların, inanç konularında düşünmelerini ve
bilinçli bir tercih yapmalarını önermiştir. Canlı ve cansız bazı varlıkları
put edinerek onlara ibadet etmeyi akılsızlık olarak değerlendirmiştir. Mekke
müşrikleri putlara tapındıklarından dolayı Hz. Peygamber tarafından
eleştirilince, onlar ‘Âbâmızı bu şekilde ibadet eder bulduk.’ biçiminde
cevap vererek atalar kültüne körü körüne bağlılıklarını ifade etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim de, onların bu davranışını yermiştir.
“Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denilse, ‘Hayır, âbâmızı üzerinde
bulduğumuz yola uyarız’ derler. Peki ama, ataları bir şey düşünmeyen, doğru
yolu bulamayan kimseler olsa da mı (atalarının yoluna uyacaklar)?”
Kur’an-ı Kerim 2/170
abadile
Sahabe döneminde ilimleriyle ve özellikle verdikleri fetvalarla meşhur olan
Abdullah adlı dört sahabe hakkında kullanılan bir terim.
Hz. Peygamber’in sahabeleri arasında üç yüz kadar Abdullah adlı kişi
bulunmaktaydı. Fakat bunların içinde geniş fıkıh kültürü ve fetvalarıyla ün
kazanan dört sahabe abadile unvanıyla tanınmıştır. Bunlar: Abdullah b.
Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyir ve Abdullah b. Amr’dır.
Abbasiler
Hz. Peygamber’in amcası Abbas bin Abdülmuttalip (ö. 32/653) soyundan gelen,
M.S. 750-1258 tarihleri arasında Emevilerden sonra hüküm süren sülale.
Abbasiler döneminin ilk zamanları İslam kültür ve medeniyetine damgasını
vuran çok önemli bir çağdır. İslam dünyasında çeşitli müessese ve ilimler bu
dönemde şekillenmiş, zamanla gelişerek modern Avrupa medeniyetinin
doğmasında da etkili olmuştur. İslam dünyasında din, dil, toplum ve fen
bilimleri alanlarındaki ilk çalışmaların bir kısmı Emeviler devrinde
başlamış olmakla birlikte bu çalışmaların sistemli bir şekilde ele alınarak
bağımsız birer ilim dalı hâline gelmesi Abbasiler döneminde olmuştur.
abd
1. Kul.
“Abd bir peygamber olmakla melik bir peygamber olmak arasında serbest
bırakıldım. Abd peygamber olmayı tercih ettim.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın yarattığı her şey, mahluk.
“Göklerde ve yerde bulunan tüm varlıklar Rahman’a abd olarak gelecektir.”
Kur’an-ı Kerim 19/93
3. İnsan.
“…(Yerde ve gökte) Allah’a yönelen her abd için ibret vardır.”
Kur’an-ı Kerim 34/9
abdal
1. Veliler, erenler, Allah’ın veli kulları.
2. Allah’a içtenlikle ibadet edenler.
3. Gezginci dervişler.
Derviş Yunus abdal olmuş
Gezer Allah deyü deyü.
Yunus Emre
abdest
1. Yüzü (ağız, burun dâhil), dirseklerle birlikte elleri, topuklarla beraber
ayakları yıkamak ve başı (kulaklar ve ense dâhil) mesh etmek biçiminde,
özellikle namazdan önce belli bir düzen içinde yapılması gereken maddi ve
manevi temizlik.
Başta namaz olmak üzere bazı ibadetleri yerine getirmede abdest önemli bir
şarttır. Kur’an-ı Kerim okurken, Kâbe’yi tavaf ederken abdest almak gerekir.
“Bir kimse güzel bir şekilde abdest alır sonra namazlarını kılarsa iki namaz
arasındaki işlemiş olduğu (küçük) günahları Allah affeder.”
Hadis-i Şerif
abdest almak
1. Bazı ibadetleri yapabilmek için gerekli yıkama kurallarını yerine
getirmek.
2. Boy abdesti, gusül almak.
abdest bozan
Meninin dışında, küçük abdestten önce veya sonra, bazen şehvetle de
gelebilen ve yalnızca abdesti bozan, beyaz renkli akıntı, mezi, vedi.
abdest bozmak
1. İdrar veya dışkı yapmak için ayakyoluna, helaya gitme.
2. Yellenmek.
abdest gerekmek
Düşü azmak, ihtilam olmak.
abdest tazelemek
Yeniden abdest almak.
abdesti gelmek
İdrar veya dışkı yapmaya gereksinim duymak.
abdestinde namazında olmak
Dindar, ibadetleri yerine getirme konusunda titiz olmak ve hiç kimseye
kötülük düşünmemek.
abdestinden şüphesi olmamak
Herhangi bir kötülük yapmadığı konusunda kendine güveni tam olmak.
abdestsiz
1. Abdesti olmayan, abdest almamış olan. 2. Günahkâr.
abdestsiz yere basmamak
Abdestinde namazında olmak.
abdesthane
1. Abdest alınacak yer.
2. Ayakyolu, hela, tuvalet.
abdiyet
1. Allah’a –onun emirlerini yerine getirip yasakladığı şeylerden kaçınarak-
içtenlikle kulluk ve ibadet etme.
2. Alçak gönüllülük.
3. Kişinin bir varlığa veya bir kimseye isyan etmeden, ondan yüz
çevirmeksizin karşılıksız olarak itaat etmesi, kendi özgürlüğünü onun için
sınırlayıp tam bir bağlılıkla onun emrine girmesi.
Hz. Abdullah
Hz. Peygamber’in babası.
Hz. Abdullah, Abdülmuttalip’in en küçük oğlu olup annesinin adı Fatıma’dır.
Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Hz. Abdullah’ın ahlak ve
fiziki güzellik bakımından Kureyş’in en seçkinlerinden biri olduğu
nakledilmiştir. Ergenlik çağına gelince Zühreoğulları Kabilesi’nden Vehb’in
kızı Hz. Âmine ile evlenmiştir. Evlendikten sonra da Kureyşliler arasında en
seçkin meslek olan ticaretle uğraşmıştır. Ticari bir sefer için gitmiş
olduğu Suriye’den dönerken Medine yakınlarında vefat etmiştir. Ölüm tarihi
kesin belli olmamakla beraber vefat ettiğinde yirmi beş yaşlarında olduğu
rivayet edilmiştir.
Hz. Abdullah b. Muhammed
Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’den doğma oğlu.
Hz. Peygamber’in ilk çocuğunun adı Kasım’dır. Resulullah bu ilk çocuğunun
adıyla künyelenmiştir. Bundan anlaşılan Abdullah, Hz. Muhammed’in ikinci
çocuğudur. Küçük yaşta vefat etmiştir. Adının Tayyib veya Tahir olduğuna
dair rivayetler de vardır.
Hz. Abdülmuttalip
Hz. Peygamber’in dedesi.
Hz. Abdülmuttalip’in asıl adı Şeybe’dir. Babasının adı Haşim; annesinin adı
da Selma’dır. Fiziken ve ahlaken çok mükemmel bir insan olduğu
nakledilmiştir. Çocukluğunu Medine’de geçirmiş daha sonra amcası Muttalip
tarafından Mekke’ye getirilmiştir. Amcası Muttalip’in vefatından sonra
Mekke’nin reisi olmuştur. Kâbe’ye birçok hizmet yapmış ve kapanan zemzem
kuyusunu da o açtırmıştır. Mekkeliler arasında saygınlığı ile meşhur
olmuştur.
Hz. Abdülmuttalip, en küçük oğlu Hz. Abdullah’ın vefatından sonra torunu Hz.
Muhammed’in velayetini üstlenmiştir. Hz. Peygamber’in iyi yetişmesine büyük
bir özen göstermiştir. Vefatı yaklaştığında onun bakımını öz amcası Ebu
Talip’e vasiyet etmiştir. Hz. Muhammed sekiz yaşında iken dedesi
Abdülmuttalip vefat etmiştir.
abes
Yararsız, anlamsız, dünya ve ahirette yarar sağlamayan (söz), boş (eylem ve
davranış), saçma, akla ve gerçeğe uymayan (şey).
“Bizim sizi abes yere yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp
getirilmeyeceğinizi mi sandınız.?”
Kur’an-ı Kerim 23/115
Abese Suresi
Kur’an-ı Kerim’in sekseninci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk iki ayettir.
Adını, birinci ayetteki “Surat astı, yüz çevirdi” anlamına gelen “abese”
kelimesinden almıştır.
Surede, insanları İslam dinine çağırmanın yönteminden, Kur’an-ı Kerim’in
yüceliğinden ve onun insanlık için bir öğüt oluşundan bahsedilir. Allah’ın
evrende yaratmış olduğu varlıklar ve bunların insanın emrine verilmesini ele
alınır. Kıyamet gününün gerçekleşmesinin kesin olduğu bildirilir ve
dünyadayken insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine
getirmedikleri için birbirlerinden kıyamet gününde karşılıklı olarak
kaçışmaları tasvir edilir. Müminlerin ahirette mutlu olacaklarını,
inkârcıların ise kötü bir konumda bulunacaklarını açıklayan ayetlerle sure
son bulur.
abıhayat
1. Hayat suyu, bengi su.
2. İslam kültüründe içenin ölümsüz olacağı ve genç kalacağı varsayılan su.
Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur dirler
Meğer Hızır İlyas ola abıhayat içmiş gibi.
Yunus Emre
3. Ahirette cezalandırılan bir kısım insanların, cehennemde kalmalarından
dolayı üzerlerinde oluşacak siyahlığı giderici cennet suyu.
âbit
1. Kulluk, ibadet eden.
2. Allah’ın emirlerini içtenlikle yerine getiren.
3. Bütün varlığıyla Allah’a yönelen, İslam dininin gereklerini gerçek
anlamıyla yaşayan.
“Tövbe edenler, âbitler, hamt edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde
edenler, iyiliği emredip kötülükten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını
koruyanlar… İşte o müminleri müjdele. (Ne mutlu onlara)!”
Kur’an-ı Kerim 9/112
acbızenep
1. Kuyruk sokumu kemiğinin altında bulunan toplu iğne başı büyüklüğündeki
kemik.
2. İnsanın ilk yaratılışında ve öldükten sonraki dirilişinde bedenin
çekirdeğini veya özünü oluşturduğu kabul edilen madde, bir tür genetik
şifre.
“İnsan acbızenepten yaratılmıştır ve öldükten sonra yine ondan
diriltilecektir.”
Hadis-i Şerif
Acem
1. İran ülkesi.
Bu şehr-i Sitanbul ki bî-misl ü bahâdır
Yek sengine yekpare Acem mülkü fedadır.
Nedim
2. Arap olmayan, İranlı.
3. İran’a özgü.
a’cemî
1. Hangi milletten olursa olsun, bir başka dili konuşurken dil tutukluğu ve
aksan bozukluğu yüzünden dediği anlaşılamayan kimse.
“Biz Kur’an-ı Kerim’i a’cemî kimselerden birine indirseydik de bunu onlara
okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.”
Kur’an-ı Kerim 26/198-199
2. Arap olmayan.
adabımuaşeret
1. Davranış bilgisi.
2. Bir toplumda benimsenerek gelenekleşmiş nezaket, terbiye, ahlak ve görgü
kuralları.
adak
1. Adama işi veya adanılan şey, nezir.
“Allah yolunda her neyi harcar veya bir adakta bulunursanız şüphesiz ki
Allah onu bilir.”
Kur’an-ı Kerim 2/270
2. Allah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmak, dileğinin gerçekleşmesini
sağlamak amacıyla dince sakıncası bulunmayan bir işi yapacağına dair Allah’a
söz verme.
İnsan, arzu ettiği şeylere kavuşmak, korktuklarından emin olmak, yalnızlık
ve çaresizlik gibi durumlarda Allah’ın yardım ve desteğini yanında görmek
ister. Bunu sağlamak için de birtakım sorumluluklar altına girer. Kişinin
kendiliğinden üstlendiği bu sorumlulukların adına adak denilmiştir.
Adakların yerine getirilmesi gereklidir. Adak, yemin sayılır ve yerine
getirilmediğinde kefareti gerektirir. İslam’ın onaylamadığı söz ve
davranışlar adağın konusu olamaz. Adak her dinde ve inanışta önemli bir yer
tutar.
“Günah bir şey üzerine adakta bulunan kimse bu adağından vazgeçsin.”
Hadis-i Şerif
adalet
1. Doğruluk, eşitlik, denklik, aşırılıktan uzak ve dengeli olma, her şeye
hakkını verme.
2. Bir işi yerli yerine koyma, hak sahibine hakkını verme, hak ve hukuka
uygunluk. Her şeyin olması gerektiği yerde bulunması, insaf.
“Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Ahlaksızlığı,
çirkin şeyleri ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt
verir.”
Kur’an-ı Kerim 16/90
3. Dinen zararlı olan şeylerden kaçınmak suretiyle hak olan yolda dosdoğru
bir biçimde devam etme.
4. Kanunları eşitlik ilkesine göre uygulama, herkesin kanun karşısında eşit
tutulmasını sağlama.
“Allah, size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz
zaman adaletle karar vermenizi emreder…”
Kur’an-ı Kerim 4/58
5. Dengeli bir kişilik ve ahlaka sahip olma, aşırılıktan uzaklaşıp her şeye
hakkını verme.
“Allah, adaletli olanları sever…”
Kur’an-ı Kerim 49/9
6. Allah’ın yaratmış olduğu evrende onun istekleri doğrultusunda hareket
etme.
“Adaletli olun. Çünkü takvaya en uygun olan adil olmaktır…”
Kur’an-ı Kerim 5/8
7. Haklıya hakkını verip suçluyu da işlediği suça denk bir ceza ile
cezalandırma.
adap
1. İzlenmesi gereken usuller, yollar, prensipler.
2. En iyi hâl ve hareketler, ölçülü davranışlar, kişiler arasındaki iyi
ilişkileri düzenleyen kurallar, uyulması gereken görgü kuralları.
3. Ahlak, terbiye, incelik, saygı.
4. Dinin ve aklın beğendiği, insanın söz ve davranışlarında, başkaları
tarafından takdir edilmesini, her türlü hata ve kusurdan korunmasını
sağlayan ve ona üstün meziyetler kazandıran ahlaki davranışlar.
adavet
İçte saklanıp beslenen gizli düşmanlık, kin, zarar verme ve öç alma
düşüncesi.
“…Bir topluma olan adavetiniz sizi suç işlemeye yönlendirmesin…”
Kur’an-ı Kerim 5/2
adem
1. Yokluk, varlığın karşıtı.
2. Ölüm.
3. Olmama, bulunmama, hiçlik.
Âdem
1. Allah’ın yarattığı ilk insan, insan soyunun atası ve ilk peygamber.
2. Adam, insan.
İlk insana edîmden (yeryüzünden) alınan topraktan yaratıldığı için Âdem
denmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Âdem Peygamber’in yaratılışından, kendisine tüm
varlıkların adlarının öğretilmiş olmasından, meleklerin -Allah’a mutlak
itaatin simgesi olarak- Âdem Peygamber’e secde etmelerinden, eşinden ve
çocuklarından söz edilmektedir.
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.
Onlar: Bizler hamdinle seni tespih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde
fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun, dediler.
Allah da onlara: Sizin bilmeyeceğinizi her hâlde ben bilirim, dedi. Allah
Âdem’e bütün isimleri öğretti.”
Kur’an-ı Kerim 2/30-31
“Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde
ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı. Böylece kâfirlerden oldu.”
Kur’an-ı Kerim 2/34
âdet
1. Alışılmış şey, herkes tarafından uyulan yol, töre, gelenek, görenek,
usul, alışkanlık, huy.
2. Akıl ve sağduyu sahibi kişilerin benimseyip tekrarladıkları
alışkanlıklar.
3. Akla ve düşünceye dayanmaksızın tekrar edilegelen olay, durum ve
davranış.
“Cahiliye devrinden kalma tüm (kötü) âdetler ayağımın altındadır
(kaldırılmıştır). Bütün kan davaları kaldırılmıştır…”
Hadis-i Şerif
âdet görme
bk. hayız.
âdetullah
İlahî kurallar, Allah’ın evrendeki değişmez yasaları, sünnetullah.
adil
1. Adaletli, adalet sahibi, doğru, hak tanır, hukuka saygılı, insaflı.
“Âbidin ibadeti kendini, adilin adaleti dünyayı düzeltir.”
Atasözü
2. Farzları yerine getiren, dinin buyurduğu şeylere sıkıca yapışan,
yasaklarından sakınan, davranışlarında gerçeği araştıran, dinini ve
kişiliğini zedeleyici söz ve davranışlardan kaçınan.
“Allah adil olanları sever.”
Kur’an-ı Kerim 49/9
Âdiyât Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüzüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. On bir ayettir.
‘Hızla koşan ve nallarından kıvılcımlar saçan savaş atları’ anlamına gelen
“Âdiyât” kelimesiyle başladığından bu adı almıştır.
Surede, Allah yolunda cihat eden kimselerin düşmanlar üzerine akın
etmelerinden ve savaş atlarının öneminden bahsedilir. İnsanın, Allah’ın
nimetlerine şükretmeyerek nankör davranması, dünya malına karşı aşırı
tutkusu anlatılır. Yeniden dirildikten sonra insanın bütün yaptıklarının
karşısına çıkarılacağı ve Allah huzurunda hesaba çekileceğini hatırlatan
ayetle sure son bulur.
Âd kavmi
Yemen taraflarında, kum tepelerinden oluşmuş bir arazide yaşamış eski bir
topluluk.
Hud Peygamber’in davet ve uyarılarını dikkate almayarak Allah’a ortak
koşmakta ısrar ettikleri ve doğru yoldan saptıkları için ilahî cezaya
uğrayarak yok edilmişlerdir.
“Âd kavmine de kardeşleri Hud’u (gönderdik). O, (kavmine) dedi ki: “Ey
kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. (Hâlâ ona
karşı gelmekten) sakınmayacak mısınız?”
Kur’an-ı Kerim 7/65
adl
bk. adalet.
adliilahî
İlahî adalet; Allah’ın şaşmaz, değişmez adaleti.
Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adliilahî sorar Ömer’den onu!
Mehmet Akif Ersoy
Adn
1. Cennetin en yüksek derecelerinden biri.
2. Peygamberlerin, şehitlerin, iyi işler yapan doğru kulların gidecekleri
cennet.
“İman edip güzel davranışlarda bulunanlara içinden ırmaklar akan Adn
cennetleri vardır…”
Kur’an-ı Kerim 18/31
Adnan
Arapların iki ana kolundan birini teşkil eden ve Hz. Peygamber’in soyunun da
bağlı olduğu Adnanilerin atası.
Adnan, İsmail Peygamber’in torunlarındandır. Doğum ve ölüm tarihleri
bilinmemektedir. M.Ö 604-561 yılları arasında yaşamış olan Buhtunnasr
zamanında yaşadığı söylenir. Adnan’dan Hz. Peygamber’e kadar uzanan ve Hz.
Muhammed tarafından da kabul edilen Adnanilerin soy kütüğü şöyledir: Adnan-Mead-
Nizar- Mudar- İlyas- Müdrike- Huzeyme- Kinane- Nadr- Malik- Fihr (Kureyş)-
Galib- Lüey- Ka’b- Mürre- Kilab- Kusayr- Abdümenaf- Haşim- Şeybe (Abdülmuttalip)-
Abdullah-Hz. Muhammed.
af
1. Birinin suçunu, yanlışını bağışlama, hoş görme.
“Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi
bağışla, bize şefkatini göster. Sen bizim Mevlamızsın. Tüm kâfirlere karşı
bize yardım et.”
Kur’an-ı Kerim 2/286
2. Bir suçlu hakkında hüküm verildikten sonra cezasını hafifletme veya
tamamen kaldırma.
“Afta hata etmek cezada hata etmekten daha iyidir.”
Hadis-i Şerif
âferin
Yaradan, Yaradıcı, Allah.
afet
1. Bela, hastalık, kusur, büyük felaket, musibet, hastalıkların dokularda
yaptığı bozukluk, kıran.
“İlmin afeti unutmaktır.”
Hadis-i Şerif
2. İnsan müdahalesi olmadan meydana gelen deprem, sel, fırtına vb. musibet
ve zararlar.
afif
1. İffetli, namuslu, doğru, zinadan ve zinaya götüren haram yollardan
sakınan (erkek).
“Evlenmeye imkân bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkânı
verinceye kadar afif davransınlar.”
Kur’an-ı Kerim 24/33
2. Yolsuzluğun her türlüsünden kaçınan.
afife
İffetli, namuslu, doğru, zinadan ve zinaya götüren yollardan sakınan
(kadın).
afiyet
1. Ruh ve beden sağlığı.
“Ey Allah’ım! Bütün bela, hastalık ve felaketlere karşı afiyet ver!”
Hadis-i Şerif
2. Ağız tadı, gönül hoşluğu, mutluluk ve esenlik.
“Ey Allah’ım! Senden af, afiyet ve günahlara karşı korunma bilincini
isterim…”
Hadis-i Şerif
aforoz
Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen “cemaatten kovulma” cezası.
Aforoz edilen kişi cemaatten uzaklaştırılır. Kilise birliğinden çıkartılır.
Hristiyanlığın ilk dönemlerinden beri uygulanan bu ceza; dinden ayrılanlara,
büyük günah işleyenlere, kilisenin dogmalarına karşı gelenlere ve bilim
adamlarına verilmiştir. Ortaçağ’da bu ceza kilise yöneticileri tarafından,
devleti idare edenlere bir baskı aracı olarak kullanılmıştır.
Afüv (el-Afüv)
“Affeden, bağışlayan, acıyan” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
Allah, tövbe edip işlediği günahların farkında olarak kusurunu itiraf ile
pişmanlık duyanların günahlarını affeder; affetmek Onun merhametinin
gereğidir. Allah’ın rahmeti, gazabından (öfkesinden) daha geniştir. İnsanlar
ne kadar günahkâr olursa olsunlar Allah’ın rahmetinden ümitlerini
kesmemelidirler.
“Ey Allah’ım! Sen Afüvsün, affı seversin, bizleri affet!”
Hadis-i Şerif
ahad
1. Bir, tek, yalnız.
2. İsimlerinde, sıfatlarında, yaratmasında ve emretmesinde tek ve eşsiz
olması anlamında, Allah’ın sıfatlarından biri.
“De ki Allah ahaddır. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış ve
doğmamıştır. Onun eşi, benzeri ve dengi yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 112/1-4
Allah’ın bir ve tek olması herhangi bir sayı dizisinin ilk basamağı
anlamında matematiksel birlik değildir. Benzeri ve dengi bulunmaması
anlamındadır.
ahadis
Hadisler.
ahadiyet
1. Allah’ın birliği, vahdaniyet.
2. Allah’ın zatında, sıfatlarında, yaratmasında ve emretmesinde bir ve tek
olması; Allah’ın eşinin, benzerinin ve ortağının olmaması durumu.
3. Allah’ın yaratmasındaki denge, düzen ve mükemmelliğin yaratmış olduğu
bütün varlıklarda gözükmesi, tecellisi.
ahad haber
1. Bir kişinin naklettiği haber, hadis; haberivahid.
2. Mütevatir olmayan haber.
Ahad haber, İslam’ın ilk dönemlerinde Hz. Peygamber’e ulaşıncaya kadar
isnadının her tabakasında bir kişi tarafından nakledilen haberlere
denilmiştir. Sonraki dönemlerde her tabakada bir veya birçok kişi tarafından
nakledilen; ancak mütevatir haberde aranan “her dönemde çok sayıda ravi
tarafından nakledilme” şartını taşımayan haberlere ahad haber denilmiştir.
Ahad haber, İslam âlimlerinin çoğunluğuna göre kesin bilgi ifade etmez.
ahbar
1. Haberler.
2. Âlimler, din büyükleri, üstün kimseler.
“Rabbanilerin ve ahbarın onları günah söz söylemekten, haram yemekten
sakındırmaları gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür.”
Kur’an-ı Kerim 5/63
3. Yahudiliği ve onun kutsal kitabı Tevrat’ı bilen, Yahudi dinini öğreten ve
ortaya çıkan problemleri çözen din adamları, hahamlar.
“Yahudiler ve Hristiyanlar ahbarı, rahiplerini, bir de Meryem oğlu İsa’yı
Allah’la beraber rableri olarak gördüler. Oysa tek tanrıdan başkasına kulluk
etmekle emrolunmuş değillerdi.”
Kur’an-ı Kerim 9/31
ahd
bk. ahit.
Ahd-i Atik
1. Eski sözleşme, anlaşma; Tevrat.
2. İsrailoğulları’na Hz. İsa’dan önceki peygamberler aracılığıyla indirilen
kitaplara verilen isim. (Tevrat, Zebur ve Mezmurlar)
3. Hristiyanlara göre, İncil’den önceki mukaddes kitaplar; Tora, Neviîm ve
Ketubim.
Ahd-i Cedit
1. İncil.
2. Sonradan yazılan ve İncil adı verilen kitaplar ve ekleri.
İsrailoğulları, Allah’ın kendileriyle yaptığı sözleşmeyi bozunca, Allah
onlara yeni bir ahit vermiştir. Hristiyanlara göre bu yeni ahit Hz. İsa
vasıtasıyla yapılmıştır. Bu son ahdin yazılı belgeleri kabul edilen
metinlere de Ahd-i Cedit adı verilmiştir. Ancak bu ad, M.S. II. yüzyılın
sonlarına doğru kullanılmaya başlanmıştır.
ahi
1. Yiğit, cömert, civanmert.
2. Ahilik teşkilatı mensubu, zanaatkâr.
Ahilik
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da kurulan ve gelişen dinî ve
toplumsal yönü olan bir esnaf teşkilatı.
Kurucusu Ahi Evran (ö. 1262, 1300 veya 1317)’dır. O, dericilerin piri ve
otuz iki çeşit esnaf ve zanaatkâr grubunun lideri olarak tanınmaktadır. Aynı
zamanda bir ilim ve fikir adamıdır. Ahilik teşkilatının temel yapısını,
yiğitlik ve cömertlik başta olmak üzere tüm yüksek değerleri kendisinde
toplamayı amaç edinen ve bu değerlerden taviz vermeyen zanaatkâr gençler
oluşturur. Ahilik, temel ilkelerini İslam tasavvufundaki fütüvvet ahlakından
aldığı için ahiliğe “Fütüvvet Teşkilatı” da denir.
“Selçuklular ve ilk Osmanlılar zamanında Ahilik din ile zanaatı birleştirmek
suretiyle çok kuvvetli bir hareket hâline gelmişti.”
Mehmet Kaplan
Âhir (el-Âhir)
“Bütün yaratılanlar öldükten sonra ahirette hesap vermek için kendisine
döndürülecek olan, varlığının başlangıcı olmadığı gibi sonu da olmayan
mutlak varlık.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Allah, Evvel’dir, Âhir’dir… O, her şeyi bilendir.”
Kur’an-ı Kerim 57/3
ahiret
1. Dünya hayatını takip eden hayatın adı.
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem
azabından koru.”
Kur’an-ı Kerim 2/201
2. Dünya hayatındaki amellerin -söz, davranış ve eylemlerin- sonuçlarının
alınacağı ve değerlendirileceği zaman.
“Müminler namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirler ve ahirete de kesin
olarak iman ederler.”
Kur’an-ı Kerim 27/3
ahiretlik
1. Ahiret kardeşi.
2. Dünyanın süsüne ve gösterişine değer vermeyip kendisini ibadete veren,
çokça hayır işleyen kimse.
3. Evlatlık alınan kimsesiz çocuk.
ahir zaman
1. Dünyanın sonu, kıyamet.
2. Kıyametin yaklaştığı ve alametlerinin belirginleştiği zaman.
İslam inancına göre evrenin başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır. Ancak
bunun zamanını Allah’tan başka kimse bilemez.
“Ahir zaman belirtilerinden bazıları şunlardır: İlmin kalkıp cahilliğin
yerleşmesi, sarhoşluk verici şeylerin yaygınlaşması, zinanın artması…”
Hadis-i Şerif
ahir zaman peygamberi
Son peygamber Hz. Muhammed.
Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelmeyecektir. Kıyamete kadar Allah yoluna
yapılacak çağrı onun getirdiği dine olacaktır.
ahit
1. Söz verme, ant, yemin.
“Vermiş olduğunuz ahitleri yerine getiriniz. Çünkü insan ahitlerinden
sorumludur.”
Kur’an-ı Kerim 17/34
2. Taahhüt, sözleşme, mukavele, misak.
“Ey insanoğlu! Ben sizden şeytana tapınmayın diye ahit almadım mı?”
Kur’an-ı Kerim 36/60
3. İnsanın başkasına verdiği güvence.
“Anlaşma yaptığınız zaman Allah’ın ahdini tam yerine getirin (verdiğiniz
sözü tutun).”
Kur’an-ı Kerim 16/91
4. Bir şeyi her durumda koruyup gereğini yerine getirme.
5. Bir şeyin yerine getirilmesini emretme, talimat verme, anlaşma yapma.
6. İnsanın Allah’tan başka tanrı tanımayacağına dair Allah’a kesin söz
vermesi, Allah’ın da bu konuda insandan kesin söz alması. Karşılıklı
sözleşme, kalubela.
“Gerçek anlamda mümin olanlar ahitlerini ve emanetlerini (korumayı)
gözetirler.”
Kur’an-ı Kerim 70/32
ahitname
1. Antlaşma belgesi, antlaşma, anlaşma, sözleşme, mukavele.
2. Yazılı emir ve talimat; bazı şahıs ve gruplara tanınan hak ve
imtiyazları, yabancılarla yapılan anlaşma hükümlerini içeren belge.
3. Hz. Peygamber’in, halife ve hükümdarların emriyle çeşitli kademelerdeki
yönetici ve memurlarla ilgili olarak düzenlenen tayin kararı.
Ahkaf Suresi
Kur’an-ı Kerim’in kırk altıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz beş
ayettir. Adını, yirmi birinci ayette geçen “rüzgârların oluşturduğu kum
tepeleri” anlamındaki “ahkaf” kelimesinden almıştır.
Surede, evrenin amaçsız olarak yaratılmadığı ele alınır. Allah’ın, evreni
ortaksız olarak yarattığı, bundan dolayı Allah’a ortaklar koşmanın büyük bir
günah olduğu belirtilir. Sonraki ayetlerde Kur’an-ı Kerim’in Allah
tarafından gönderildiği ve insan tarafından benzerinin oluşturulmasının
imkânsızlığı vurgulanır. Ahiret hayatına sık sık değinilir. Anne ve babanın,
çocukları üzerindeki hakları ele alınır. İnkârcıların ahirette
karşılaşacakları acı durumlar anlatılır. İnkârcı bir toplum olan Âd kavmi ve
onların yok oluşu örnek olarak verilir.
Sure, Allah’ın peygamberlerinin çağrılarını dinlemeyen ve toplumun
kötülüklerine sabreden peygamberlerden örnekler vererek son bulur. Bu
çerçevede Hz. Peygamber de sabırlı olmaya çağrılır.
ahkâmışeriye
1. Şeriat hükümleri, dinî kurallar.
2. Kur’an-ı Kerim ve hadislere dayanan hükümler, emir ve yasaklar.
3. Allah-insan, insan-insan, insan-hayvan, insan-eşya arasındaki
münasebetleri düzenleyen Kur’an-ı Kerim ve sünnete ait hükümler.
ahkâm-ı Kur’an
1. Kur’an-ı Kerim’in hükümleri.
2. İbadetler, insanlar arası ilişkiler, suç ve bu suçlara uygulanacak
yaptırımlarla ilgili ayetlerin yorumunu konu alan bilim dalı.
3. Ahkâm-ı Kur’an alanında yazılan eserlerin ortak adı.
ahlak
1. Huylar, mizaçlar, karakterler, tabiatlar.
2. İnsanın yaratılışından gelen özellikleri ile insanların iyiliğini ve
mutluluğunu hedef alan kuralların hayata geçirilmesi ile kazanılan iyi ve
güzel davranışlar.
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
Hadis-i Şerif
3. İnsanın, iyi veya kötü olarak vasıflandırmaya yol açan manevi
nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli
davranışlarının bütünü.
“İnsanların en hayırlısı ahlakı güzel olandır.”
Hadis-i Şerif
4. Ahlaki konularla ilgili bilim dalı.
Ahmedilik
bk. Kadıyanilik.
Ahmet b. Hanbel
bk. Hanbeli Mezhebi.
ahsenihadis
“Sözün en güzeli” anlamında Kur’an-ı Kerim’in isimlerinden biri.
“Allah ahsenihadisi, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan
bir kitap olarak indirdi.”
Kur’an-ı Kerim 39/23
ahsenitakvim
1. Allah tarafından insana verilen en güzel şekil, yaratılışındaki fiziksel
ve manevi güzellik.
2. Allah’ın, insanı yerine getirmesini buyurduğu sorumlulukları
taşıyabilecek bir donanım ve yeterlilikte yaratmış olması.
“Biz insanı ahsenitakvim üzere yarattık.”
Kur’an-ı Kerim 95/4
ahyar
1. Hayırlılar, iyiler, hayrı çok olanlar, manevi bakımdan zengin olanlar,
cömertler, şerefliler.
2. Çok hayırlı, erdemli, yararlı ve seçkin kimseler.
“Sizin ahyarınız hanımlarına hayırlı olanlarınızdır.”
Hadis-i Şerif
3. Peygamberler.
“Doğrusu onlar bizim katımızda ahyardandır. İsmail’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i
de an. Hepsi de ahyardandır.”
Kur’an-ı Kerim 38/47-48
Ahzab Savaşı
bk. Hendek Savaşı.
Ahzab Suresi
Kur’an-ı Kerim’in otuz üçüncü suresidir. Medine’de inmiştir, yetmiş üç
ayettir. Adını, yirmi ve yirmi ikinci ayetlerde geçen “ahzab” kelimesinden
almıştır.
Hendek Savaşında Hz. Peygamber’e karşı savaşmak üzere toplanıp Medine’yi
kuşatmaya gelen müttefik düşman kuvvetlerine “ahzab” adı verilmiştir.
Sure Hz. Peygamber’in kâfir ve münafıklara itaat etmeyip Allah’tan kendisine
gelen vahye uymasını emreden ayetlerle başlar. Tevhit inancını kabul eden
bütün müminlerin dost ve kardeş oldukları ve birbirleriyle eşit haklara
sahip oldukları anlatılır.
Mekkeli müşriklerin oluşturdukları güçle Medine’ye saldırdıklarında
münafıkların savaştan kaçışları ve korkaklıkları tasvir edilir.
Müslümanların münafıklar gibi korkak olmamaları tavsiye edilir. Savaş
sonrasında elde edilen ganimetlerle ekonomik açıdan gelir seviyeleri
yükselen müminlerin israfa kaçmamaları üzerinde durulur. Bu çerçevede Hz.
Peygamber’in eşlerine de Peygamberin kendilerine vermiş olduğu dünyalıktan
daha fazlasını istememeleri hatırlatılır. Evlilik kurumu ve evliliği ayakta
tutan ahlaki değerler üzerinde durulur. Evlilikte iffetli olmanın önemi
vurgulanır. Evlilik dâhil Hz. Muhammed’in hayatın tüm alanlarında örnek
olduğu anlatılır. İffetli kadınları huzursuz eden eylemlere ve özellikle
dedikodulara karşı müminlerden uyanık olmaları istenilir.
Surenin sonunda müminlere, Hz. Musa’ya eziyet eden Yahudiler gibi, Hz.
Muhammed’e eziyet etmemeleri emredilir. Müminlerden Resulullah’a itaat
etmeleri ve getirdiği vahye tam bir teslimiyetle bağlanmaları istenir. Onun
getirmiş olduğu vahyin emanet olduğu vurgulanır. Emanete riayet etmenin
müminlerin temel niteliklerinden biri olduğu söylenerek sure son bulur.
akabe
1. Tehlikeli ve dar geçit.
2. Köleyi hürriyetine kavuşturma, bir yetim veya yoksulu doyurma, sabırlı ve
haktan yana kimselerden olma gibi erdemli davranışlar.
“Sen akabenin ne olduğunu nereden bileceksin? (Akabe) bir köleyi hürriyete
kavuşturmak, aç kalmış bir insanı, akraba olan yetimi veya hiçbir şeyi
olmayan yoksulu doyurmaktır.”
Kur’an-ı Kerim 90/13-16
3. Allah’a giden yolda dervişin önüne çıkan aşılması güç engel.
Akabe
Birinci ve İkinci Akabe Biatleri’nin yapıldığı, Kâbe’ye üç kilometre
uzaklıkta olan ve Mina sınırları içinde kalan kayalık bir yer.
Akabe Biatleri
Akabe denilen yerde 621-622 yıllarında Medineli Müslüman bir grupla Hz.
Peygamber arasında yapılan iki anlaşma.
Hz. Peygamber, cahiliye devri âdetlerine göre hac görevini yerine getirmek
ve Mekke çevresinde kurulan fuarlara katılmak için Mekke’ye gelen Araplar
arasında İslam’ı yaymak istiyordu. Peygamberliğinin on birinci yılı olan 620
yılının hac mevsiminde Medineli altı kişilik bir grupla tanıştı. Onlar
İslamiyet’i kabul ettiler. Bu grup Medine’ye dönüp Evs ve Hazrec adlı iki
kabileye Hz. Peygamber ve İslam dini ile ilgili bilgi verince, onlar da
ertesi yıl Hz. Muhammed’le buluşacaklarına söz verdiler. Medine’den on iki
kişilik bir grup Hz. Peygamber’le Akabe’de buluştular. Hiçbir şeyi Allah’a
ortak koşmayacaklarına, hırsızlık ve zina yapmayacaklarına, çocuklarını
öldürmeyeceklerine, birbirlerine iftira etmeyeceklerine, Allah’ın emirlerine
uyacaklarına dair Hz. Peygamber’e söz verip biat ettiler. Peygamberliğin on
ikinci yılı olan 621 yılı zilhicce ayında Akabe’de yapılan bu biate Birinci
Akabe Biati denir.
Peygamberliğin on üçüncü senesi olan 622 yılı hac mevsiminde Resulullah’ı
Medine’ye davet etmeye karar veren ikisi kadın yetmiş beş Medineli Mekke’ye
gelip Hz. Muhammed’le Akabe adlı yerde gizlice görüştüler. Onu Medine’ye
davet ettiler ve hicret etmesi durumunda yardımlarını esirgemeyeceklerine,
onu koruyacaklarına ve İslam’ı yayacaklarına dair söz verdiler. Bu ikinci
anlaşmaya da İkinci Akabe Biati denir.
akait
1. İnanılan şeyler, akideler, dinî inançlar, gönülden bağlanılan, düğüm
atmışçasına kesinlikle inanılan şeyler, itikatlar.
2. İslam dininin temel inanç esasları ve hükümleri.
3. Kur’an-ı Kerim ve hadisler çerçevesinde İslam dininin iman esaslarını
konu edinen ilim alanı.
Akait ilmi; Allah’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, fiillerini,
yaratmada ve hükmetmede eşsizliğini, ahiretle ilgili konuları, meleklere,
kitaplara ve peygamberlere imanı, kaza ve kaderle ilgili konuları ele alır.
Ayrıca inançsızların İslam dinine karşı yapmış oldukları itirazlara cevaplar
üretmeyi konu edinir.
İslam dininin akide sistemi, dinin temelidir. Bu temel olmadan ibadetlerin
ve yerine getirilen emir ve yasakların Allah katında bir değeri yoktur.
İslam bilginleri, mükelleflerin önce İslam akaidini öğrenmelerini tavsiye
etmişlerdir. Bu konuyla ilgili hicri II. asırdan itibaren Müslümanlar
arasında çalışmalar yapılmıştır. Akaitle ilgili ilk ve en önemli
çalışmalardan birini Ebu Hanife yapmıştır. El-Fıkhu’l-Ekber adıyla bilinen
bu çalışma akait ilminin temel eserlerinden biridir.
akıl
1. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us.
“Akıl yaşta değil baştadır.”
Atasözü
2. İdrak, iyiyi kötüden ayırt etme yeteneği, düşünce, hafıza, bellek,
kavrayış, zekâ.
“Aklı olmayanın dini yoktur.”
Hadis-i Şerif
3. Sadece insanda var olan; yararlı ile zararlıyı, iyi ile kötüyü, güzel ile
çirkini ayırt etme yeteneği.
“Akıl, şüphesiz Tanrı’nın bağışıdır. İnsan akıl ile bin türlü iyi kısmet ve
nimeti elde eder.”
Yusuf Has Hacip
Akıl, insanların tehlikeye düşmesine ve yok olmasına engel olan, insanı
insan yapan, onun her türlü eylemine anlam kazandıran ve ilahî emirler
karşısında insanın yükümlülük altına girmesini sağlayan, ona düşünme,
kavrama ve bilgi elde etme gücü veren bir özdür. İslam, aklı olmayanları
dinî emir ve yasaklardan sorumlu tutmaz.
akıl baliğ
1. Büluğ çağına ulaşmış akıllı kimse.
2. Mükellef, yükümlülük ve sorumluluk altına giren kimse.
3. Allah’ın emir ve yasaklarından sorumlu olma yaşı.
Kız ve erkek çocuklarında akıl baliğ olma çağı iklimlere ve ekonomik
durumlara göre farklılık gösterir.
akide
bk. akait.
akif
1. İbadet eden, ibadetinde devamlı olan, kendini adayan, tutkun.
“… İbrahim ve İsmail’e: ‘Tavaf edenler, akifler, rükû ve secde edenler için
evimi tertemiz bulundurun’ diye emretmiştik.”
Kur’an-ı Kerim 2/125
2. İtikâf yapan kişi.
3. İbadet amacı ile cami ve mescit gibi kutsal sayılan bir yerde, belli bir
süre kendini ibadete veren kişi.
“Mescitlerde akifler iken kadınlara (cinsel olarak) yaklaşmayın…”
Kur’an-ı Kerim 2/187
akika
1. İnsan ve hayvan yavrularının ana rahmindeyken başında biten tüyler, yeni
doğan çocuğun başındaki saç.
2. Yeni doğan çocuk nedeniyle Allah’a şükür olarak doğumunun yedinci gününde
kesilen kurban.
Çocuğa, doğumunun yedinci gününde ad konulur ve saçları tıraş edilir.
Kesilen saçlarının ağırlığınca fakirlere altın veya gümüş cinsinden sadaka
verilir.
“Her çocuk akikası karşılığında Allah’ın koruması altına girer. Doğumunun
yedinci gününde onun adına bir kurban kesiniz.”
Hadis-i Şerif
akika kurbanı
bk. akika.
akit
1. Bağ, bağlama, düğümleme, iki veya daha fazla şeyi birbirine bağlama.
2. Sözleşme, antlaşma, yeminleşme.
“Allah, sizi bile bile yapmış olduğunuz akitlerden dolayı sorumlu tutar.”
Kur’an-ı Kerim 5/89
3. Kararlaştırma, kurma, meydana getirme, bir araya getirme.
4. Hukuki sonuç doğurmak amacı ile iki veya daha çok kimsenin veya kuruluşun
karşılıklı olarak birbirine uygun görüş bildirmesi ile gerçekleşen işlem,
mukavele, kontrat.
“Ey iman edenler! Akitlerinizi tam olarak yerine getirin…”
Kur’an-ı Kerim 5/1
5. İnsanın Rabbi ile ruhlar âlemindeki sözleşmesi.
aklıselim
1. Sağduyu, hüküm ve kararlarında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma
yetisi.
2. İnsanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya
ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliği koruyan akıl.
akraba
1. Aralarında yakınlık, soyca ilgi ve kan bağı olanlar.
“Akrabalarıyla ilgiyi kesenler cennete giremezler.”
Hadis-i Şerif
2. Hısım, evlilik dolayısıyla birbirine yakın olan kimseler.
Kur’an-ı Kerim, Müslümanların akrabaya yardım etmelerini, onları ziyaret
etmelerini, onlara iyilik yapmalarını, onların hakkını gözetmelerini ve
adalet ölçüleri içinde onlara yakın davranmalarını emreder.
“Gerçek anlamda takva; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba,
peygamberlere iman; Allah’ın rızası için akrabaya, yetimlere, düşkünlere,
yolculara, yoksullara ve kölelere sadaka vermektir…”
Kur'an-ı Kerim 2/177
akşam namazı
Güneşin batmasından yatsı namazının vaktinin girmesine kadarki süre
içerisinde kılınan üç rekâtlık farz namaz.
Akşam namazının farzından sonra iki rekât sünnet kılınır. Diğer namazlardan
farklı olarak, akşam namazının farzının önce kılınmasının nedeni vaktinin
kısa olmasıdır.
“Yıldızlar doğmadan önce akşam namazını kılmak için acele ediniz!”
Hadis-i Şerif
Hz. Ali
Hz. Peygamber’in damadı ve dört halifenin sonuncusu.
Hz. Ali, hicretten yaklaşık yirmi iki yıl önce (M.S. 600) Mekke’de
doğmuştur. Babası, Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talip, annesi de Fatıma bt.
Esed’dir. Ebu Talip’in en küçük oğludur. Beş yaşından itibaren Hz.
Peygamber’in himayesinde yetişmiştir. Hz. Muhammed’e ilk iman edenlerdendir.
Hz. Peygamber’in hicreti sırasında onun evinde kalarak Mekkelilerin
emanetlerini onlara teslim etmiştir. Zaman zaman, Müslümanlar arasında
yapılan kardeşlik anlaşmalarında Hz. Peygamber, kendisine manevi kardeş
olarak Hz. Ali’yi (ö. 40/661) seçmiştir.
Hicretin ikinci yılının sonunda Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma ile
evlenmiş ve bu evlilikten Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Muhsin adlı erkek
çocukları ile Hz. Zeynep ve Hz. Ümmü Gülsüm adlı kız çocukları olmuştur. Hz.
Ali; Bedir, Uhut, Hendek ve Hayber başta olmak üzere Hz. Peygamber’in yapmış
olduğu bütün savaşlara katılmış, ayrıca vahiy katipliği de yapmıştır. Hz.
Peygamber’in vefatından sonra, Hz. Ebubekir halife seçilince ona ilk
bağlananlardan olmuştur.
Hz. Osman’dan sonra Müslümanlar halife olarak onu seçmiştir. Hz. Ali
döneminde siyasi çalkantılar olmuştur. Bu dönemde Müslümanlar Cemel ve
Sıffin Savaşları ile güç kaybına uğramışlardır. Abdurrahman b. Mülcem adlı
birisi tarafından hicri kırk yılı ramazan ayının on dokuz veya yirmi birinci
gününde Kûfe’de şehit edilmiştir. Hz. Ali, Müslümanlar arasında ilmi,
kahramanlığı ve cömertliği ile simge hâline gelmiştir.
âliaba
1. Son Peygamber Hz. Muhammed’in ev halkı.
2. Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin.
Hz. Peygamber, İslam dini hakkında Necran’dan gelen Hristiyan bir heyetle
Medine’de görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmelerde İslam dininin hak bir din
olduğu ve Hz. Peygamber’in gerçek bir peygamber olduğu Hristiyanlara
anlatılmıştır. Hz. Muhammed, bir sabah namazından sonra bu heyetin karşısına
en yakın akrabaları olan kızı Hz. Fatıma’yı, damadı Hz. Ali’yi ve torunları
Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i abasının içine alarak çıkmıştır. Âliaba ismi,
tarihteki bu olaydan sonra kullanılmaya başlamıştır.
âlimuhammed
1. Hz. Muhammed’in aile fertleri; eşleri, çocukları, torunları.
2. Hz. Muhammed’e uyanlar.
Sahabeler ve daha sonra gelen Müslümanlar da âlimuhammed’den sayılırlar.
“Ey Allah’ım! Bütün hayır, iyilik ve güzellikler âlimuhammed’in üzerine
olsun.”
Hadis-i Şerif
Âlâ Suresi
Kur’an-ı Kerim’in seksen yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. On dokuz
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “en yüce” anlamına gelen “âlâ”
kelimesinden almıştır.
Sureye, evren ve evrende var olanları eşsiz güzellikte yaratan Allah’a
övgüyle başlanır. Ayrıca Hz. Muhammed’in kalbine Kur’an-ı Kerim ayetlerinin
yerleştirilmesinden, onun da bu ayetlerle insanlara öğüt vermesinden
bahsedilir. Kur’an-ı Kerim’in öğüdüne kulak verenlerin kurtulacağı, bu
öğütleri ciddiye almayanların da ateşe gireceği anlatılır. Ateşten kurtulmak
için ruh ve gönül temizliği ile namaz kılmanın önemi vurgulanır. Bütün ilahî
kitaplarda konu edilen ahiret gerçeği vurgulanarak sure son bulur.
Alak Suresi
Kur’an-ı Kerim’in doksan altıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. On dokuz
ayettir. Adını ikinci ayette geçen ve “yumurta hücresi, embriyo” anlamına
gelen “alak” sözcüğünden almıştır. İlk beş ayeti Hz. Peygamber’e ilk
vahyedilen ayetlerdir.
Sureye, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e ilk vahyin inişi, inen
vahiyleri Hz. Peygamber’in Allah’ın adıyla okuyup duyurmasının önemi
anlatılarak başlanır.
Surede, insanın mala olan aşırı tutkusu nedeniyle taşkınlık yapması ve
Allah’ın emirlerine karşı çıkmasının yanlışlığı anlatılır. Allah’ın,
inkârcıları gözetlediği ve dinini yaşayan insanlara baskı yapmaktan
vazgeçmezlerse ahirette bu kötü kişilerin cehenneme atılacağı hatırlatılır.
Hz. Muhammed’e, bu inkârcı insanlara boyun eğmemesi emredilir. Hz. Peygamber
ve müminlerin yalnızca Allah’a ibadet etmelerini bildiren ayetle sure son
bulur.
alamet
1. Belirti, işaret, iz, nişan, damga, sembol.
“Ve daha nice alametler: (söz gelimi) yıldızlar (ki, onlar)la da insanlar
yollarını bulmaktadırlar.”
Kur’an-ı Kerim 16/16
2. Kıyamet kopmadan önce ortaya çıkacak olan olaylar, kıyametin yaklaştığını
gösteren belirtiler.
“İlmin ortadan kalkıp cehaletin yerleşmesi, fuhşun artması ve içkinin çokça
tüketilmesi kıyametin alametlerindendir…”
Hadis-i Şerif
alem
1. İşaret, nişan.
“Her şeyin bir alemi vardır. İmanın alemi de namazdır.”
Hadis-i Şerif
2. Bayrak.
3. Lider, önder.
4. Sınır, sınır taşı.
5. Minare, kubbe, sancak direği gibi şeylerin tepesinde bulunan madenden
yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs.
âlem
1. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün evren; gökyüzünde
görünen veya görünmeyen gök cisimleri, yıldızlar, kâinat, dünya, cihan, yer
yuvarlağı.
“Her türlü övgü ve şükür, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.”
Kur’an-ı Kerim 1/1
2. Halk, topluluk, insanlar.
“İnsanlar için (mabet) olarak ilk kurulan ev Mekke’de olandır. Âlemlere
uğur, bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur.”
Kur’an-ı Kerim 3/96.
3. Akıl ve duyu organlarıyla bilinebilen veya varlığı düşünülebilen Allah’ın
dışındaki bütün varlıklar.
“O, âlemlerin Rabbi olduğu hâlde ona ortaklar mı koşuyorsunuz ?
Kur’an-ı Kerim 41/9
4. Allah’ın varlığına işaret eden ve onun varlığının bilinmesini sağlayan
şey.
âlemiervah
Ruhlar âlemi, insanın dünyaya gelmeden önce ve öldükten sonra ruhunun
bulunduğu ve varlığı duyu organlarıyla kavranamayan âlem.
Alevi
1. Hz. Ali ve Hz. Fatıma soyundan gelen.
2. Hz. Ali’ye özel ilgi ve sevgi gösteren, ona taraftar olan.
3. Hz. Peygamber’den sonra Hz. Ali’yi imam ve halife olarak kabul eden; Hz.
Ali’den önceki ilk üç halifenin hilafetinin meşruluğunu kabul etmeyen.
Alevilik
1. Hz. Ali’ye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dinî ve siyasi grupların
ortak adı.
2. Hz. Ali’ye bağlılık temelli din yorumunun genel adı.
aleyhisselam
“Selam, esenlik, huzur, güven, sevgi ve bağlılık onun üzerine olsun.”
anlamında Peygamberler için kullanılan dua cümlesi.
aleykümselam
“Selam, barış, esenlik, güven, huzur sizin de üzerinize olsun.” anlamında
“selamün aleyküm” cümlesine verilen cevap.
Aleykümselam biçimindeki dua cümlesi “ve rahmetullahi ve berekâtühü”
(Allah’ın acıması, rahmeti, bereketi ve bolluğu üzerinize olsun.) kelimeleri
eklenerek de söylenebilir.
“Size birisi selam verdiği zaman siz de onu (ve aleykümselam, ve
rahmetullah) diyerek daha güzeliyle veya aynısıyla selamlayınız.”
Kur’an-ı Kerim 4/86
Aliy (el-Aliyy)
“Kıymeti yüce ve kudreti büyük olan, her türlü kusur ve eksiklikten uzak.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Yeryüzünü ve gökleri korumak, denetlemek Aliy ve Azim olan Allah’a zor
gelmez.”
Kur’an-ı Kerim 2/255
âlim
1. Bilgin, iyi bilen, hakkıyla bilen, bilgili.
“İnsanlar içinde ancak âlimler Allah’a bilinçli bir şekilde kulluk ederler.”
Kur’an-ı Kerim 35/28
2. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere Hz. Peygamber’in
hadislerini ve sünnetini bilen, diğer İslami ilimlerden gerektiği şekilde
haberdar olup ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşan kimse.
“Âlimler peygamberlerin vekilleridir.”
Hadis-i Şerif
3. Temel İslam bilgilerini aldıktan sonra belirli bir ilim dalında daha çok
ilerleyip uzmanlaşan kimse.
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber ilmi ve âlimleri övmüştür. İslam’ın en çok
övdüğü âlimler ilmiyle amel edenlerdir. İlmiyle amel etmeyenleri Hz.
Peygamber yermiştir. İslam dini ilmiyle amel eden bir âlime itaat etmeyi ve
sözlerine uymayı tavsiye eder. Toplumlar, âlimlerinin doğru yolu izledikleri
ve doğru yolda oldukları sürece ayakta kalırlar.
“Gerçek anlamda âlim Allah’ın emirlerine karşı duyarlı olandır.”
Abdullah b. Mesud
Alîm (el-Alîm)
“Her şeyi bilen, hiçbir şey kendisine gizli kalmayan ve kullarını her an
gözetim altında tutan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
Allah, gizli ve açık ne varsa hepsini bilir. Yaratılmışların bilmedikleri
sırları ve gizlilikleri de bilir. Allah, bütün zaman ve mekânın yaratıcısı
olduğu için onun ilmi zaman ve mekânla sınırlı değildir. Allah’ın ilmi
sonsuzdur.
“…Ey Rabbimiz! Bizden (yaptıklarımızı) kabul buyur. Şüphe yok ki sen her
şeyi işitensin, Alîmsin.”
Kur’an-ı Kerim 2/127
alimallah
“Allah bilir.” anlamında anlatıma kuvvet vermek için kullanılan bir söz.
Âl-i İmran Suresi
Kur’an-ı Kerim’in üçüncü suresidir. Medine’de inmiştir. İki yüz ayettir. Hz.
Meryem’in babası olan İmran’ın ailesinden bahsedildiğinden dolayı sureye
“İmran’ın ailesi” anlamında Âl-i İmran Suresi denilmiştir.
Sureye, Allah’ın bir ve eşsiz oluşunu ve her şeyin onun varlığıyla ayakta
durduğunu bildiren ayetle başlanır. Kur’an-ı Kerim’in, kendinden önceki
ilahî kitapların asıllarını tasdik ettiğinden bahsedilir. Yerde ve gökte
hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmayacağı belirtildikten sonra insanın ana
rahmindeki cinsiyetini belirleyenin de Allah olduğu vurgulanır.
Surede, Kur’an-ı Kerim’in özellikleri üzerinde durulur. Bu çerçevede Kur’an
ayetlerinin bir kısmının “muhkem” bir kısmının da “müteşabih” olduğu haber
verilir. Kötü niyetli insanların, değişik anlamlara ve yorumlara müsait olan
müteşabih ayetleri dillerine dolayarak yanlış hükümler çıkardıklarına
değinilir. Müminlerin böyle bir davranıştan kaçınmaları tavsiye edilir. Yüce
Allah’ın, ayetler konusunda müminlerin sapıklığa düşmemeleri için öğretmiş
olduğu bir duaya da surede yer verilir.
Surede, doğru yolu bulmanın ancak Allah’ın yardımı ile olduğu hatırlatılır
ve Allah’ın yardımı olmazsa malın ve diğer maddi değerlerin insana yarar
sağlamayacağı ele alınır. Allah’a inanıp ibadet edenler övülür ve Allah
katında tek dinin İslam olduğu vurgulanır. Dinlerini değiştiren,
peygamberlerini öldüren İsrailoğulları kınanır. Peygamberliğin bir bağış
olduğu hatırlatılır. Müslümanlara Müslümanlardan başkasını dost edinmemeleri
öğütlenir. Hz. Muhammed’in Müslümanlar için bir örnek olduğu belirtilir.
Hz. Meryem’in doğumu, onun Zekeriya Peygamberin gözetiminde yetiştirilmesi,
Yahya Peygamber’in, yaşlı babası Zekeriya Peygamber ile kısır bir anneden
doğumu ele alınır ve Hz. İsa’nın yaratılışı ile ilgi kurulur. Daha sonra,
Hz. İsa’nın Allah tarafından bir mucize olarak yaratılması ve annesi Hz.
Meryem’in gözetiminde büyütülmesi konu edinilir. Hz. İsa’ya küçüklüğünden
itibaren verilen mucizeler söz konusu edilir ve Âdem Peygamber’i annesiz
babasız yaratan Allah için Hz. İsa’yı babasız olarak yaratmanın da zor
olmadığı vurgulanır. Hz. İsa’yı tanrı ve Allah’ın oğlu olarak kabul eden
Hristiyanlar kınanır.
Surede, peygamberliğin kesintisiz devam ettiği, bazı peygamberlere inanıp
bazılarına inanmamanın yanlışlığı haber verilir. Bu yanlışlığa düşen
İsrailoğulları’na verilen cezalar da surede ele alınır.
Surede, yeryüzünde ilk yapılan mabedin Kâbe olduğu belirtildikten sonra hac
ibadetinin önemi anlatılır. Haccın bütün dünya Müslümanlarını bir araya
getiren bir ibadet olduğu haber verilir ve müminlerin; Allah’ın dinine
sarılmaları, ayrılığa düşmemeleri, dine zarar veren tüm hareketlere karşı
tavır almaları emredilir.
Surede, Uhut Savaşı sahnelerine; Allah’ın müminlere yardımına ve şehitlik
konusuna da değinilir. Uhut Savaşı’nda müminlere ihanet eden münafıkların iç
yüzleri sergilenir. Vahiy olmayan konularda müminlerin birbirleriyle
istişare etmelerinin önemi üzerinde durulur. Allah’ın yaratıcılığındaki
eşsizlik vurgulanır ve bu çerçevede, akıllı insanların evrenin
yaratılışındaki uyumdan, gece ile gündüzün birbirini takip etmesinden ve
tabiat olaylarından dersler çıkarmaları öğütlenir. Hicret ve cihadın önemi
anlatılır. Müminlere, sabırlı olmalarını ve ülke sınırlarını korumalarını
emreden ayetle sure son bulur.
Allah
1. Esmayıhüsnanın içerdiği tüm isimlerin anlamlarını kendisinde toplayan,
gerçek ve mutlak olan tek ilaha işaret eden özel isim.
2. İsmicelal, İsmiazam, Lafzayicelal.
Allah’ın varlığının delilleri her yerde bulunmaktadır. Maddi bir varlık
olmadığı için insanlar Allah’ı doğrudan doğruya göremezler. Onun varlığı
kalplerde daha iyi hissedilir. O, mutlak varlıktır, mükemmeldir;
eksikliklerden uzaktır. Ona benzer hiçbir şey yoktur.
3. Kâinatın ve bütün varlıkların yaratıcısı, tek koruyucusu olan yüce ve tek
varlık, Mabut, Tanrı, Rab, Mevla, Huda.
“Allah iman edenlerin velisidir. Onları her türlü karanlıktan aydınlığa
çıkarır. İnkârcıların velileri ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara
çıkarır…”
Kur’an-ı Kerim 2/257
4. Yaratma ve bütün var olanlara emretme ile ilgili tüm sıfatları kendisinde
toplayan yaratıcının özel ismi.
“İyi bilinmelidir ki, yaratmak da emir vermek de Allah’a mahsustur.
Alemlerin Rabbi olan Allah pek yücedir…”
Kur’an-ı Kerim 7/54
Allah ismi, başka bir varlık için kullanılamaz. Hiçbir dilde anlam yönünden
ve dilbilimsel olarak Allah kelimesini tam olarak karşılayacak bir kelime
bulunmamaktadır. Allah kelimesinin çokluk biçimi yoktur.
İslam dinine göre Allah, zatıyla bilinemez ve kavranamaz; ancak sıfatları
aracılığıyla bilinir. Allah’ın sıfatları şunlardır:
1. Vücut (Var olması),
2. Kıdem (Ezelî olması, varlığının bir başlangıcı olmaması, bir var oluş
tarihiyle kayıtlı olmaması),
3. Beka (Ebedî olması, varlığının sonu olmaması),
4. Muhâlefetün li’l-havâdis (Yaratılmış olanlara hiçbir şekilde
benzememesi),
5. Kıyâm bi-nefsihi (Varlığı kendinden olması, var olmakta başkasına muhtaç
olmaması),
6. Vahdaniyet (Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olması),
7. Hayat (Hayat sahibi ve diri olması),
8. İlim (Her şeyi bilmesi),
9. Kudret (Her şeyi yapmaya gücünün yetmesi),
10. İrade (Her şeyi dilediği gibi yapması),
11. Semî (Her şeyi işitmesi),
12. Basar (Her şeyi görmesi),
13. Kelam (Kendine has konuşmasının olması),
14. Tekvin (Dilediğini, dilediği gibi yaratması).
Allahu ekber
bk. tekbir.
alperen
1. Kahraman, dini yaymak için savaşan derviş, mücahit.
Alperen erden adını gizlemek ayıp olur,
Adın nedir yiğit söyle bana.
Dede Korkut
2. Tarihte Anadolu’da hem veli hem de asker olarak görev yapanlara verilen
unvan.
Altın Oluk
Kâbe’nin damında biriken yağmur sularının ‘Hicr’e akmasını sağlamak için
Kâbe’nin kuzeybatı duvarının üzerine yerleştirilmiş oluk.
Oluk ilk kez, Hz. Peygamber otuz beş yaşında iken, Kâbe’nin, Kureyş Kabilesi
tarafından yeniden inşa edilmesi sırasında konmuştur.
Kâbe’nin oluğu ilk defa Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik (705-715)’in emri
ile Mekke valisi Halid b. Abdullah tarafından altınla kaplatılmış, bundan
böyle Altın Oluk diye anılmıştır.
amel
1. Yapılan iş, eylem, fiil.
“Allah, sizin şeklinize ve mallarınıza değil kalplerinize ve amellerinize
değer verir.”
Hadis-i Şerif
2. Çalışma, didinme, davranış, uygulama.
3. Bir kural veya dinî emrin yerine getirilmesi.
“Kimi, ameli geri bırakırsa o kişiyi soyu sopu öne geçirmez.”
Hadis-i Şerif
4. Dünya ve ahirette ceza veya mükâfat konusu olan her türlü iş ve davranış.
“İnsanların en hayırlısı ameli güzel, ömrü uzun olandır.”
Hadis-i Şerif
5. Bir niyete ve amaca bağlı olarak yapılan iş.
“Ameller niyetlere göredir…”
Hadis-i Şerif
amel defteri
İnsanların dünyadaki iyi ya da kötü tüm düşünce, söz ve davranışlarının
Kirâmen Kâtibîn adlı melekler tarafından yazıldığı belge, manevi sicil
defteri.
“Amel defteri ortaya konmuştur. Suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş
olduklarını görürsün. ‘Vay hâlimize!’ derler. Bu nasıl kitapmış! Küçük büyük
hiçbir şeyi bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş.”
Kur'an-ı Kerim 18/49
amelisalih
1. İçten davranış, gösterişsiz eylem ve hareket.
2. Dinin yapılmasını emrettiği, yararlı, güzel, insanları olumlu yönde
değiştirmeye yönelik ve kendisi ile sevap elde edilen iş.
“Kim Allah’a (tertemiz bir biçimde) kavuşmayı istiyorsa amelisalih yapmaya
devam etsin.”
Kur’an-ı Kerim 18/110
3. İnsanların yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yaptığı ve
uygulamada Hz. Peygamber’i örnek aldıkları –namaz, oruç, zekât, cihat ve hac
gibi- ibadetler.
“Allah, hanginizin daha güzel amelisalih yapacağını denemek için ölümü ve
hayatı yarattı.”
Kur’an-ı Kerim 67/2
Amelisalihin kapsamına; Allah’a iman etmek başta olmak üzere en yüce
davranışlar girdiği gibi insanlara yolda sıkıntı veren taşları yoldan
kaldırmak, yaşlılara yardımcı olmak, yetim ve yoksulların ihtiyaçlarını
gidermek, trafik kurallarına uymak gibi toplumsal düzene katkı sağlayan her
türlü davranış da girer.
“Allah’a iman edip amelisalih işleyenlerin, birbirlerine hakkı ve sabrı
öğütleyenlerin dışındaki insanlar zarardadır.”
Kur’an-ı Kerim 103/2-3
amenna
1. “İnandık, kabul ettik, doğrudur, böyledir.” anlamında onama kelimesi.
“Müminler: “Ey Rabbimiz! (Yalnızca sana) amenna derler, artık suçlarımızı
bağışla ve bizi cehennemin azabından koru.”
Kur’an-ı Kerim 3/16
2. Kur’an-ı Kerim okunduktan sonra “Sadakallahü’l-azîm (Allah mutlaka
doğruyu söyler.)” denildiğinde okunan ayetlerin içeriğini kabul ettiğini
belirtmek amacıyla dinleyenlerin kullandığı onama kelimesi.
Bu söz, “İnandık ve kabul ettik.” anlamında “amenna ve saddakna” biçiminde
de söylenir.
amentü
1. “İnandım, iman ettim.” anlamında bir söz.
2. İslam dininin iman esaslarını ana hatlarıyla anlatan terim.
Amentünün tamamı ve anlamı şöyledir: “Amentü billahi ve melâiketihî ve
kütübihî ve rusulihî ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî
minallahi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti hakkun. Eşhedü enlâ ilâhe illallah
ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.” “Allah’a, onun meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin
Allahuteala’dan geldiğine, öldükten sonra dirilmeye inandım, hepsi haktır.
Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka Tanrı yoktur; yine tanıklık ederim ki
Hz. Muhammed onun kulu ve elçisidir.”
amil
1. Çalışan, iş yapan, işçi.
2. Etken, etmen, sebep.
3. Öğrenmiş olduğu şeyleri yaşayan; davranış hâline getiren.
“…Bütün âlimler helak olur; ancak ilmiyle amil olanlar kurtulur…”
Hadis-i Şerif
4. Herhangi bir bölgenin zekât, haraç, öşür, ganimet ve vergilerini
toplamakla görevli memur.
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara,
düşkünlere, (zekât toplayan) amillere, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak
olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah
yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir,
hikmet sahibidir.”
Kur'an-ı Kerim 9/60
5. Bir yere atanan üst düzey yönetici.
“Başınıza kafası kuru üzüm tanesi gibi Habeşli bir köle bile amil olarak
atansa Allah’ın Kitabı ile hükmettiği sürece dinleyiniz ve itaat ediniz!”
Hadis-i Şerif
âmin
“Allah’ım! Kabul et, duamızı kabul eyle, dileklerimiz yerine gelsin!”
anlamında duaların arasında ve sonunda kullanılan bir söz.
Hz. Peygamber, çeşitli hadislerinde Fatiha’dan sonra âmin demenin önemini
vurgulamıştır.
“Sizden biriniz namazda âmin dediğinde melekler de semâda âmin, der…”
Hadis-i Şerif
“Ya İlahî! Bize tevfik gönder…
Doğru yol hangisidir, millete göster…
-Âmin…”
Mehmet Akif Ersoy
Hz. Âmine
Hz. Peygamber’in annesi.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Hz. Âmine’nin 577 yılında vefat ettiği
söylenmektedir. Kureyş’in Zühreoğulları kolundan olan Hz. Âmine’nin babası
Vehb, annesi de Berra bt. Abdüluzza’dır. Hz. Âmine, zekâsı ve güzel
konuşmasıyla bilinirdi. Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalip, Hz. Âmine’yi
oğlu Hz. Abdullah ile evlendirdi. Bu evlilikten Hz. Peygamber dünyaya geldi.
Hz. Âmine, oğlunu ilk önce sütanneye vermiştir. Altı yaşlarında iken de
oğlunu sütanneden almış ve beraberce Yesrib’e eşi Abdullah’ın mezarını
ziyarete gitmişlerdir. Bu ziyaretten dönüşte Hz. Âmine “Ebva” denilen yerde
hastalanıp vefat etmiştir. Böylece Hz. Muhammed babadan yetim kaldığı gibi
anneden de öksüz kalmıştır.
Amme cüzü
Nebe Suresiyle başlayıp Nâs Suresi ile biten Kur’an-ı Kerim’in otuzuncu ve
son cüzü.
Amme Suresi
bk. Nebe Suresi.
Anka
Halk arasında adı olup gerçekte var olmayan, Kaf dağında yaşadığına
inanılan, efsanevi bir masal kuşu.
Rivayetlere göre rengi yeşil olduğu için “Zümrüdüanka” da denir.
Kişiye her işi âlâ görünür,
Kuzguna yavrusu Anka görünür.
Şinasi
Ankebut Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yirmi dokuzuncu suresidir. Mekke’de inmiştir. Altmış dokuz
ayettir. Adını, inkârcıları dost edinmenin örümceğin ağına güvenmek kadar
yararsız ve zayıf bir ilişki olduğunu belirtmek amacıyla kırk birinci ayette
geçen ve “örümcek” anlamına gelen “ankebut” kelimesinden almıştır.
Sureye, insanların “inandık” demekle kurtulamayıp Allah için güzel işler
yapmakla zorunlu olduklarını öneren ayetlerle başlanır. Ahlaki öğütlere yer
verilir. Anne babaya iyilikte bulunmak tavsiye edilir. İnsanın, Allah’ın
dinini yaşama ve yayma konusunda başına gelebilecek olan belalara katlanması
öğütlenir.
Surede, peygamber kıssalarına yer verilir ve daha önceki peygamberlerin
çekmiş oldukları sıkıntılar hatırlatılır. Hz. Muhammed teselli edilir. Bu
çerçevede Nuh, İbrahim, Lut, Hud, Salih ve Musa Peygamberlerin başından
geçenler Kur’an-ı Kerim’in edebî üslubuyla anlatılır. Müminlerin,
inkârcıları dost edinmemeleri ve onları başlarına yönetici olarak
seçmemeleri önerilir. Okuma yazma bilmediği bu suredeki ayetlerle vurgulanan
Hz. Muhammed’in, surede adı geçen peygamberlerle ilgili tarihsel bilgiyi
vahiy yoluyla elde ettiği haber verilir.
Kur’an-ı Kerim’in özelliklerinden de bahsedilen surede ölüm gerçeği
hatırlatılır ve insanların kıyamet gününün zorluklarına karşı hazırlık
yapmaları tavsiye edilir. Müşrikler, evrenin yaratıcısı olarak Allah’ı kabul
etmelerine rağmen gündelik hayatlarında dine yer vermedikleri için
kınanırlar. Dünyanın yaratılış amacı hatırlatılıp insanların, darlık ve
korku anında Allah’a yönelmek yerine genişlik zamanında Allah’a yönelmeleri
önerilen ayetlerle sure son bulur.
âr
1. Utanma duygusu.
“Allah’ın gönderdiği bütün dinlerde en önemli şey güzel ahlaktır. İslam’da
ise en güzel ahlak ârdır.”
Hadis-i Şerif
2. Ahlak, namus, edep, hayâ.
Ne Allah’tan hayâ ettin, ne peygamberden âr ettin.
Mehmet Akif Ersoy
3. İnsanın Allah’a olan sevgi ve saygısından dolayı kötülüklerden ve ahlak
dışı şeylerden kaçınması.
Araf
1. Herhangi yüksek bir yer.
2. Atın yelesi ve horozun ibiği.
3. Cennetle cehennem arasında bulunan perde, sur, yüksek tepe, set veya
duvar.
“İki taraf (cennet ile cehennem) arasında bir perde ve Araf üzerinde de
hepsini (hem cennetlikleri hem de cehennemlikleri, yüzlerindeki)
işaretlerinden tanıyan kişiler vardır. (Bunlar) henüz cennete girmemiş olan
fakat girmeyi bekleyen (kimselerdir), cennet halkına ‘selam size’ diye
seslenirler.”
Kur’an-ı Kerim 7/46
4. Sevabı günahı denk olduğu için, henüz cennete de cehenneme de gitmemiş
olanların bulundukları yer.
“Araf’ta olanlar, yüzlerinden tanıdıkları adamlara ‘topluluğunuz,
biriktirdiğiniz mal ve büyüklük taslamalarınız size fayda vermedi. Allah’ın,
rahmetine erdiremeyeceğine yemin ettikleriniz bunlar mıydı?’ diye
seslenirler.”
Kur’an-ı Kerim 7/48
Araf Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. İki yüz altı
ayettir. Adını kırk altıncı ayette geçen ve “henüz cennete de cehenneme de
giremeyen insanların bulunduğu yer” anlamına gelen “araf” kelimesinden
almıştır.
Sureye, Kur’an-ı Kerim’in tanıtımı ve Hz. Peygamber’in Kur’an-ı Kerim’le
insanları uyarmasını emreden ayetlerle başlanır. Peygamberler dâhil herkesin
ahirette hesaba çekileceği anlatılır. Hz. Âdem’in yaratılışı, eşiyle beraber
cennete yerleştirilmesi, şeytanın onlara düşmanlık edip kandırması,
cennetten çıkarılmaları, yeryüzüne inişleri ayrıntılı olarak ele alınır. Tüm
insanlara, hatadan sonra tövbe etmeleri ve güzel işler yapmaları tavsiye
edilir. Namaz kılmak, helalinden yiyip içmek, cinsel ahlaksızlık yapmamak,
Allah’a ortak koşmamak, haram ve helaller hakkında bilmeden konuşmamak ve
savurganlıktan sakınmak gibi ahlaki öğütler verilir.
Cennetlik ve cehennemlikler tasvir edilir ve insanlar cenneti hak ettirecek
davranışlarda bulunmaya özendirilir.
Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Şuayp ve Hz. Musa Peygamberlerin toplumları
ile olan ilişkileri ve bu toplumların yok oluşlarının nedenleri ele alınır.
Surede, Musa Peygamber ile Firavun arasında geçen olaylar geniş olarak
anlatılır. Allah’ın, İsrailoğulları’na verdiği nimetler hatırlatılırken
insanlara da Firavun gibi zalim, baskıcı, kan dökücü ve alın teri sömürücüsü
olmamaları emredilir.
Surede, Hz. Muhammed en güzel biçimde tanıtılır ve insanların ona uyması
istenir. Bilgiyi, gerçeğin ortaya çıkması için değil de kötülerin iktidarda
kalması için kullananlar kınanır. Allah’ın ayetlerini inkâr edenlerin
hayvanlardan bile aşağı oldukları belirtilir.
Surede, kıyamet ve ahiretin gerçekleşeceği tekrar vurgulanır. İnsanların,
Kur’an-ı Kerim’in emir ve yasaklarına uymaları tavsiye edilir. Allah’ı çokça
anmanın önemini belirten ayetlerle sure son bulur.
Arafat
1. Haccın farzlarından biri olan “vakfe”nin yapıldığı Mekke’nin doğusunda
bulunan yer.
Arafat, Mekke’nin yirmi kilometre doğusundadır. Aynı adı taşıyan ova içinde
yaklaşık yetmiş metre kadar yükseklikte bir tepe vardır. Koyu yeşil taş
yığınlarının hâkim olduğu bu tepeye Arafat tepesi denir. Arafat tepesinin
diğer adı ‘‘Rahmet dağı’ anlamında ‘Cebelürrahme’ dir.
Arafat dağıdır bizim dağımız.
Anda kabul olur bizim duamız.
Medine’de yatar Peygamberimiz.
Ya Muhammed! Canım arzular seni.
F. K. Timurtaş
2. Zilhiccenin dokuzuncu günü olan Arefe günü, yani Kurban Bayramı’ndan bir
gün önce hacıların dua ederek bekledikleri alan.
“Hac Arafat’ta vakfe yapmaktır.”
Hadis-i Şerif
Arasat
1. Mahşer yeri, kıyamet günü bütün ölülerin diriltilerek toplanacağı yer.
2. Kıyametin kopmasından sonra diriltilecek olan insanların dünyada
yaptıkları tüm davranışlarından sorguya çekilmek üzere toplanacakları yer.
arefe
1. Kurban Bayramından bir önceki gün, zilhiccenin dokuzuncu günü.
“Arefeye saygı gösteriniz. Çünkü arefe günü Allahuteala’nın önem verdiği bir
gündür.”
Hadis-i Şerif
2. Türk kültüründe hem Kurban hem de Ramazan Bayramından bir önceki gün.
Allah’a giden yol buralardadır;
Kapılar açılır şerefelerden,
Burdan uğurlanır mübarek aylar,
Bayram burada başlar arefelerden
Arif Nihat Asya
arif
1. Bilen, bilgili, çok anlayışlı, sezgili.
2. Düşünmeye gerek kalmaksızın gördüğünü bilen ve anlayan, irfan sahibi.
Cahilin fahrı, cem-i mal iledir,
Arifin izzeti, kemal iledir.
Âhi
3. Allah’ı ve yaratmış olduğu varlıkları gerçek yönüyle bilen kişi.
“Anadolu âlim değildir, fakat ariftir.”
Nihat Sami Banarlı
arife
bk. arefe.
arraf
Gelecekten haber verdiğini ve gaybı bildiğini iddia eden, kâhin, falcı.
İslam, gaybı sadece Allah’ın bildiğini vurgulamıştır. Buna bağlı olarak
gaybı bilme iddiasında bulunan arrafları, kahinleri ve falcıları kınamıştır.
Falcılığın ve arraflığın her türlüsünü yasaklamıştır.
“Kim bir arrafa veya kahine gider de onun söylediklerini kabul ederse,
Muhammed’e gelen dini inkâr etmiş olur.”
Hadis-i Şerif
arş
1. Taht, çardak, cumba, çatı, dam, tavan, kubbe.
2. Hükümranlık, şan, şeref.
3. Bütün âlemi kuşatan, nasıl olduğunun bilinmesi insan aklının dışında
kalan ve sadece Allah tarafından bilinen şey.
“Öyleyse, artık (bilin ki) Allah yüceler yücesidir; mutlak hüküm ve
egemenlik sahibidir; sonsuz gerçektir; Ondan başka tanrı yoktur; çok yüce
arşın sahibidir.”
Kur’an-ı Kerim 23/116
4. Allah’ın gücünün ve büyüklüğünün en açık biçimde görüldüğü dokuzuncu kat
gök.
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden naşım
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Mehmet Akif Ersoy
5. Allah’ın yaratmış olduğu bütün varlıklar üzerindeki kudret, hükümranlık,
egemenlik ve iktidarı.
“O, sınırsız rahmet sahibi ki arşı egemenliği altına almıştır.”
Kur’an-ı Kerim 20/5
arz
1. Sunma, ortaya koyma, bir nesneyi gösterme, arz etme.
2. Hz. Peygamber’in her sene ramazan ayında, o ramazan ayına kadar gelen
bütün sure ve ayetleri Cebrail’e, Cebrail’in de kendisine okuması.
Türk kültüründe hafızların cemaate yüzleri dönük olarak Kur’an-ı Kerim
okumaları (mukabele), dayanağını bu uygulamadan almıştır.
“Hz. Peygamber, Cebrail’e her yıl Kur’an-ı Kerim’i bir kere arz ederdi.
Vefat ettiği yıl ise Kur’an-ı Kerim’i Cebrail’e iki kez arz etmiştir.”
Ebu Hureyre
3. Hadis ravisinin, elinde bulunan hadisleri, hadis ilminde otorite olan
âlime okuması.
Arzımukaddes
1. Temizlenmiş kutsal toprak.
2. Kudüs’teki Mescidiaksa’nın bulunduğu yer.
Birçok peygambere, peygamberlik görevi Kudüs ve civarında verildiği için bu
topraklara Arzımukaddes denilmiştir.
“(Musa kavmine dedi ki) Ey kavmim! Allah’ın size yazıp nasip ettiği
Arzımukaddes’e girin. İnancınızdan vazgeçmeyin, yoksa kaybedenlerden
olursunuz.”
Kur’an-ı Kerim 5/21
Asayımusa
1. Hz. Musa’nın bastonu.
2. Hz. Musa’ya verilen mucizelerden biri.
Kur’an-ı Kerim’in verdiği bilgilere göre Hz. Musa, bu asa ile çeşitli
mucizeler göstermiştir. Örneğin, asası yılana dönüşerek sihirbazların
sihirlerini geçersiz kılmış, denizi ortadan ikiye ayırmış ve vurduğu kayadan
su çıkarmıştır.
ashab
bk. sahabe.
Ashabıaraf
1. Araf halkı.
2. Sevapları ve günahları eşit olduğu için henüz cennete de cehenneme de
gidememiş, fakat cennete gitmeyi bekleyen müminler.
3. Ahirette müminleri ve kâfirleri yüzlerinden tanıyacak olan melekler.
“Ashabıaraf simalarından tanıdıkları birtakım (günahkar, inkârcı) adamlara
şöyle seslenirler: ‘Ne topluluğunuz ve biriktirdiğiniz mallar ne de
kibirlenmeniz size (ahirette) hiçbir yarar sağlamadı.”
Kur’an-ı Kerim 7/48
4. Cennetlik ve cehennemlik olan insanları birbirinden ayırmak suretiyle
haklarında tanıklıkta bulunacak olan peygamberler; şehitler ve âlimler.
Ashabıbedir
Bedir Savaşı’nda Hz. Peygamber’in yanında bulunan ve savaşa katılan
sahabeler.
Bedir Savaşı’na katılan sahabelerin sayısı üç yüz civarındadır. Kur’an-ı
Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde, kendilerinin üç katı olan Mekkeli
müşriklerle yapılan ilk savaşta büyük kahramanlık gösteren Ashabıbedir
övülmüştür. Hz. Muhammed’in, savaş esnasında yapmış olduğu şu dua
Ashabıbedir’in önemini gösterir: “Ey Allah’ım! Eğer bu insanlar bugün yok
olurlarsa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz…”
Ashabıeyke
Hz. Şuayp’ın, peygamber olarak görevlendirildiği Kızıldeniz ile Medyen
arasındaki bölgede yaşayan halk.
Eyke halkı ölçü ve tartıyı tam yapmayan, hile yapan, insanların mallarını
gasbeden zalim bir topluluktur. İşleri güçleri insanlar arasında yağmacılık
ve bozgunculuk yapmaktır. Hz. Şuayp’ı yalanlayıp azap istemişlerdir. Bunun
üzerine korkunç bir sarsıntıyla yok olmuşlardır.
Ashabıfil
Fillerle Kâbe’yi yıkmaya gelen Yemen Valisi Ebrehe ve ordusu.
Habeşistan kralı tarafından Yemen’e vali atanan Ebrehe bir Hristiyandır.
Ekonomik, siyasal ve sosyal yönden bölgesini güçlendirmek istemiştir. Bu
sebeple Kâbe’ye gelen ziyaretçileri kendi ülkesine çekmek ve gücünü artırmak
için Sana’da büyük bir kilise yaptırmıştır. Herkesin gelip bu kiliseyi
ziyaret etmesini istemiştir. Fakat umduğunu bulamamıştır. Hiç kimse Kâbe’yi
bırakıp da oraya gitmemiştir. Üstelik Kinane Kabilesi’nden birisi, bu
kiliseye pislemiştir. Bu olay Ebrehe’yi çok kızdırmış ve Kâbe’yi yıkmak için
ordusuyla birlikte Mekke’ye doğru yola çıkmıştır. Bu orduda bulunan filler
nedeniyle Kur’an-ı Kerim onlara “Ashabıfil” adını vermiştir. Ebrehe ve
ordusu Fil Suresi’nde belirtildiği biçimde Allah tarafından yok edilmiştir.
Ashabıhicr
Hz. Salih’in peygamber olarak gönderildiği Hicaz ile Şam arasındaki bölgenin
halkı; Hicr halkı.
Hicr bölgesinde yaşayan halkın adı Semud’dur. Bu halk taş oymacılığı ve
işlemeciliği ile ün kazanmıştır. Kayaları oymak suretiyle tepelere saraylar
ve köşkler dikmişlerdir. Ashabıhicr, putlara tapmak suretiyle şirk içinde
yaşamıştır. Ahlaki bir çöküntü içinde bulunan Ashabıhicr, aşırı derecede
kabilecilik anlayışına sahip bir ilkellik içerisinde kalmışlardır. Kendi
soylarından olmayanları horlamışlardır. Yüce Allah, bu millete Hz. Salih’i
peygamber olarak göndermiştir. Peygamberlik mucizesi olarak bir dişi deve
vermiştir. Bu kavim peygamberlerini yalanladıkları gibi deveyi öldürmüşler
ve bu davranışlarının sonucunda şiddetli bir sarsıntı ve korkunç bir gürültü
ile yok olmuşlardır.
Ashabıkehf
Allah’a inanmayan kavimlerinin ve zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya
sığınan bir grup inanmış genç insan; mağara arkadaşları.
Roma İmparatorluğu’nun valilerinden Dakyanus zamanında seçkin ailelerden
bazı gençler putperestlikten vazgeçip Allah’a iman ettiklerini ilan
etmişlerdir. Vali, toplumun çoğunluğunun bağlı olduğu dinden vazgeçen bu
gençleri öldürmek istemiş, onlar da inançlarını korumak amacıyla şehirden
kaçarak bir mağaraya sığınmışlardır. Kur’an-ı Kerim’e göre bu gençler bir
mucize olarak yaklaşık üç yüz sene bu mağarada uyumuşlardır. Uyanıp şehre
gittiklerinde ayrılırken geride bıraktıkları her şeyin değiştiğini ve halkın
da Hz. İsa’nın getirdiği dini kabul ettiğini görmüşlerdir. Halkla konuşan bu
insanlar tekrar mağaraya dönmüşler ve bu sefer uyanmamak üzere uyumuşlardır.
O mağara onların mezarı olmuş ve zamanın valisi onların üzerine bir mescit
yaptırmıştır. Kur’an-ı Kerim’in on sekizinci suresi olan Kehf Suresi, adını
bu kıssadan almıştır. Bu kıssada tevhit inancına bağlılığın önemiyle beraber
ölümden sonra dirilmeye de vurgu yapılmıştır.
Ashabımedyen
Hz. Şuayp’ın peygamber olarak gönderildiği, Akabe Körfezi’nin kuzeyinden
Sina Yarımadasının içlerine ve Ölü Deniz’in doğusunda Moab dağına kadar
uzanan bölgede yaşayan halk; Medyen halkı.
Medyen, Eyke ile komşu bir ülkedir. Medyen halkı putlara tapan, alış verişte
hilekârlık yapan, bir millettir. Hilekârlık, vurgunculuk ve soygunculuk
toplumu tamamen sardığı için kimsede güven kalmamıştır. Kelimenin tam
anlamıyla Medyen’de iktisadi, siyasi ve sosyal bir düzensizlik olduğu
nakledilmiştir. Olanca bolluğa ve zenginliğe rağmen insanlar ölçü ve tartıda
hile yapmaktan geri durmamışlardır. Allah, bu millete Hz. Şuayp’ı peygamber
olarak göndermiştir. Hz. Şuayp, onları Allah’a inanmaya ve yaptıkları yanlış
uygulamaları terk etmeye ve namaz kılmaya çağırmıştır. Onlar alıştıkları bu
uygulamadan vazgeçmeyip namaz kılmayı yaşantı tarzlarına aykırı bulmuşlar ve
Hz. Şuayp’a karşı gelmişlerdir. Bunun sonucunda korkunç bir gürültü ve
ardından gelen şiddeti sarsıntı ile yok olmuşlardır. Hz. Şuayp ve kendisine
inananlar bu felaketten kurtulmuşlardır.
Ashabıress
Hz. Şuayp’ın peygamber olarak gönderildiği bir halk; Ress halkı.
Ress örülmemiş kuyu, çukur, maden ocağı gibi anlamlara gelir. Ashabıress,
Allah’ın birliğini inkâr eden putperest bir toplumdur. Bu halkın Yemame,
Azerbaycan veya Antakya’da yaşadığı söylenmişse de hiçbiri kesin değildir.
Peygamber olarak gönderilen Hz. Şuayp’ı yalanlayıp inkârcılıklarında
direndikleri için Allah tarafından cezalandırılmışlardır.
Ashabısebt
Cumartesi için uygulanan yasağa uymayan bir grup Yahudi; cumartesi halkı.
Hz. Musa’nın dinine göre, İsrailoğulları ‘sebt’ yani cumartesi günü bütün
dünyevi işlerden ve dolayısıyla balık avından da kaçınmakla yükümlüydüler.
Bu yasağın olduğu gün balıklar sürüler hâlinde suyun yüzüne çıkıp sahile
yaklaşmışlardır. Sözü edilen kasabada yaşayan Yahudiler cumartesi günü
avlanma yasağına uymadıkları ve kötülüğü alışkanlık hâline getirdikleri için
Allah tarafından çeşitli biçimlerde cezalandırılmışlardır.
Ashabısuffa
Hz. Peygamber’in Medine’deki mescidinin bitişiğinde bulunan ve adına ‘suffa’
denilen üstü kapalı özel bir yerde Kur’an-ı Kerim ve din öğrenimi gören
sahabeler; ehlisuffa.
Ashabısuffa’nın ihtiyaçları Hz. Peygamber’le zengin sahabeler tarafından
karşılanmıştır. Ebu Hureyre ve Bilali Habeşi Ashabısuffa’nın önde
gelenlerindendir. Burada yetişen öğrenciler Arap yarımadasının değişik
bölgelerine Hz. Muhammed tarafından öğretmen olarak görevlendirilmişlerdir.
Ashabışimal
Kur’an-ı Kerim’e göre amel defterleri ahirette sol taraflarından veya
arkalarından verilecekler; cehennemlikler.
Ashabışimal, yaratılışın başlangıcında (Kalubela) Allah’a vermiş oldukları
sözü, dünyada bozup kötülüğü bir huy edinerek kendilerine ve başkalarına
kötü davranan ve bundan dolayı ahirette amel defterlerini soldan veya arka
taraftan alacak olan kimselerdir.
Kur’an-ı Kerim’e göre; Allah’ı inkâr edenler, ayetleri ve ahireti kabul
etmeyenler, Allah’a ibadet etmekten yüz çevirenler ve şirk koşanlar
Ashabışimal sayılmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de, Ashabışimalin sosyal ve
ahlaki durumlarından söz eden birçok ayet vardır.
“Ashabışimal kimdir, bilir misin? Onlar: İçlerine işleyen bir kaynar su ve
ateş içindedirler. Ne serinliği ne de faydası olan kara dumandan bir
gölgenin altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce (dünya hayatında) varlık
içinde şımartılmışlardı. Büyük günah işlemekte ısrar ediyorlardı. Ve
diyorlardı ki: ‘Biz ve atalarımız öldükten, toprak ve kemik yığını olduktan
sonra bir daha mı diriltileceğiz.?’ De ki: ‘Öncekiler de sonrakiler de belli
bir günün buluşma vaktinde mutlaka toplanacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 56/41-50
Ashabıuhdud
İslamiyet’ten önceki bir dönemde müminleri ateş dolu hendeklere atarak diri
diri yakıp bununla eğlenenler; Uhdud halkı.
Ashabıuhdud’un ne zaman ve nerede yaşadıkları hakkında birçok görüş vardır.
Bunlardan en kuvvetlisi, Necran Hristiyanlarına Yahudi bir hükümdar olan Zû
Nüvas tarafından yapılan işkence ile ilgili olandır. Yemen şehrinin Yahudi
Kralı Zû Nuvas, bir ticaret ve sanayi şehri olan, dokuma, dericilik suni
ipek ve silah sanayisiyle ünlü Necran şehrini ele geçirmiş ve halkın Yahudi
olmalarını istemiştir. Dinlerinden dönmeyeceklerini anlayınca binlerce
kadın, erkek, çocuk, yaşlı ve din bilginini ateş dolu hendeklere atarak
yakmıştır. Bu olay Miladi 523’de meydana gelmiştir.
Ashabıyemin
Kur’an-ı Kerim’e göre, ahirette amel defterleri sağ taraflarından
verilecekler; cennetlikler.
Yaratılışın başlangıcında (Kalubela) Allah’a vermiş oldukları sözü bu
dünyada bozmayan ve böylece hem kendilerine hem de diğer insanlara karşı
olan görevlerini yerine getiren, ahirette ise amel defterlerini sağ
taraflarından alarak Allah’ın nuruyla aydınlanıp bu durum üzere cennete
girecek olan mutlu insanlar zümresi.
“Ashabıyemin kimdir, bilir misin? Onlar dikensiz kirazlar, salkım salkım
muzlar, uzanmış gölgeler, fışkıran sular, tükenmeyen ve yasaklanmayan pek
çok meyveler arasında ve yükseltilmiş yataklar üzerindedirler.”
Kur’an-ı Kerim 56/27-34
asi
1. İsyan eden, karşı gelen, baş kaldıran, günahkâr.
“Firavun, elçiye (Musa’ya) asi oldu. Biz de onu kahredici bir azapla
kıskıvrak yakaladık.”
Kur’an-ı Kerim 73/16
2. İtaat edilmesi ve boyun eğilmesi gereken makamlara karşı gelen.
3. Allah’ın buyruklarını yerine getirmeyen; günahkâr kişi.
“Kim Allah’a ve peygamberine asi olur, Allah’ın ve Resulünün koymuş olduğu
(dini) sınırları aşarsa (Allah) onu cehennemine sokar.”
Kur’an-ı Kerim 4/14
asitane
1. Kapı eşiği, dergâh, büyük tekke.
2. Başşehir.
3. İstanbul.
4. Bir tarikat veya tarikat kolunun merkezi durumunda olan büyük tekke.
asli vatan
Kişinin kendisinin ve aile bireylerinin bulunduğu, sürekli yerleşmek ve
yaşamak üzere karar verdiği yer.
Asli vatanda yaşayan bireyler yolcunun (seferînin) faydalandığı
kolaylıklardan yararlanamazlar. Kişi, asli vatanında namazlarını kısaltamaz,
özürsüz olarak cuma namazını terk edemez ve oruçlarını sebepsiz olarak
kazaya bırakamaz.
Asrısaadet
1. Hz. Muhammed’in peygamberlik görevini yaptığı ve varlığıyla
şereflendirdiği devir.
2. Kur’an-ı Kerim’in indiği, bütün insanlığa rahmet ve örnek olarak
gönderilen Hz. Peygamber’in yaşadığı, sahabelerini eğitip yetiştirdiği,
insanları İslam dinine davet ettiği ve İslam’ın en güzel biçimde yaşandığı
zaman.
Asr Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüz üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Üç ayettir.
Adını; “zaman, yüz yıl, ikindi” anlamlarına gelen ve birinci ayette geçen
“asr” kelimesinden almıştır.
Asr Suresi, gayet özlü ve kısa olmakla beraber, bütün surelerin anlamlarını
içeren bir kuşatıcılığa sahiptir.
Zamanın önemini belirterek başlayan surede, her türlü ibadetin kabul
edilmesinde imanın temel bir şart olduğu vurgulanır. İmanın korunup
beslenebilmesi için de kişi Allah’ın onay verdiği hayırlı ve güzel işleri
yapmaya teşvik edilir. İnsanın kurtuluşa erebilmesi için iman ve ibadetlerle
beraber, güzel davranışlardan olan hakkı ve sabrı öğütlemenin önemini
bildiren ayetle sure son bulur.
aşar
bk. öşür.
Aşereyimübeşşere
Hz. Peygamber tarafından cennetlik oldukları müjdelenen on sahabe.
Aşereyimübeşşere şunlardır:
1. Hz. Ebu Bekir,
2. Hz. Ömer,
3. Hz. Osman,
4. Hz. Ali,
5. Hz. Talha bin Ubeydullah,
6. Hz. Zübeyr bin Avvam,
7. Hz. Abdurrahman bin Avf,
8. Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas,
9. Hz. Saîd bin Zeyd,
10. Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah.
aşır
1. Onluk.
2. Kur’an-ı Kerim’de genellikle on ayetten oluşan bölüm.
Aşir denilen bu bölümler Kur'an-ı Kerim’de özel işaretlerle ayrılmıştır.
3. Bir dinî tören sırasında veya cemaatle namaz kılındıktan sonra okunan
Kur'an-ı Kerim’den bir bölüm, aşrışerif.
Hz. Peygamber’in, arkadaşlarına Kur’an-ı Kerim’i anlamı ve hükümleriyle
beraber onar ayetlik bölümler hâlinde öğretmesi bu uygulamanın temeli olduğu
kabul edilmiştir.
aşk
1. En üst biçimiyle sevgi, sevda, muhabbet, gönül verme, candan sevme.
Aşk imiş her ne var âlemde,
İlim bir kîl ü kâl imiş ancak.
Fuzuli
2. Bir kimsenin sevdiğine candan bağlanması, sevgilisinden başka bir şeyi
gözü görmemesi.
Dağa düşer kül eyler,
Gönüllere yol eyler,
Sultanları kul eyler,
Hikmetlü nesnedür aşk.
Denizleri kaynadur,
Mevce gelir oynadur,
Kayaları söyledür,
Kuvvetli nesnedür aşk.
Yunus Emre
3. İnsanın sadece Allah’ı mutlak anlamda sevip ona tüm benliği ile
bağlanması, hayatının her anında Allah’ı hatırlayıp tüm eylemlerine ve
davranışlarına onun sevgisini yansıtması, varlığını Allah’ın isteklerine
göre anlamlandırması.
Aşk, ilahî ve beşeri olmak üzere ikiye ayrılır. Beşeri aşka mecazi aşk da
denir. Gerçek aşk ise, Allah aşkıdır. Çünkü Allah’ı bilmenin, tanımanın
yollarında biri de aşktır. Gerçek aşka ulaşmak için Hz. Peygamber’in de aşk
derecesinde sevilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim, Allah’ı gerçek anlamda
sevmenin Hz. Peygamber’e bağlılıktan geçtiğini vurgulamıştır.
Âşıklar, yaratandan ötürü yaratılanı sever. Bu aşk güzele değil,
güzelliğedir. Varlıklarda ortaya çıkan Allah’ın sanatını, kudretini,
rahmetini, lütfunu ibretle seyretmektir. Bu aşka bazen mecazi aşkla da
ulaşılır. Bundan dolayı “mecazi aşk gerçek aşkın köprüsüdür.” denilmiştir.
Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akılem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi.
Yunus Emre
aşrışerif
bk. aşır.
aşure
Kamerî aylardan muharrem’in onuncu günü.
Aşurenin önemi, bu günde peygamberlerin ve inananların eriştiği nimetleri
saygı ve teşekkürle anmak içindir. Aşure gününde, Âdem Peygamber’in tövbesi
kabul edilmiş, Hz. Nuh’un gemisi Cudi dağına oturmuş, Hz. İbrahim, Nemrut’un
ateşinden kurtulmuş, Hz. Musa İsrailoğulları ile beraber Firavun’un
zulmünden Kızıldeniz’i geçerek kurtulmuş ve Hz. İsa dünyaya gelmiştir.
Yukarıdaki sevinçli olaylarla beraber ne yazık ki Hz. Peygamber’in torunu
Hz. Hüseyin bu günde Kerbelâ’da şehit edilmiştir. Bütün Müslümanlar bu
olaydan derin bir üzüntü duymuşlardır.
Bunların dışında da muharrem ayının onunda gerçekleştiği kaydedilen daha
birçok olay anlatılmaktadır. Bu önemli güne saygıdan dolayı muharrem ayının
9-10 veya 10-11. ya da 9, 10 ve 11. günleri oruç tutmak sünnettir.
“Kim aşure günü oruç tutmak isterse tutsun, istemeyen de tutmasın.”
Hadis-i Şerif
ateh
1. Bunama, aklın zayıflayıp eksilmesi, bir şeye düşkün olma.
2. Bunamaya bağlı olarak kişinin hukuki tasarruflarına belirli sınırlamalar
getiren ehliyet eksikliği.
İslam hukukunda, bunayan insanlara matuh denir. Bu kişilerin alım, satım,
kira, emanet ve ödünç verme gibi hukuki davranışları kayıt altına alınır ve
aleyhlerine olan meselelerde kanuni temsilcilerine yetki verilir. İbadet
konularında ise benimsenen görüşe göre matuh kimseler, mümeyyiz küçük çocuk
hükmündedirler; mükellef değildirler. Bazı fıkıh bilginleri ise ibadet
konularında matuh kimsenin sorumlu olduğunu söylemişlerdir.
ateist
Tanrı tanımaz, mülhit, ateizm görüşünü benimseyen.
ateizm
1. Tanrı tanımazlık.
2. Kâinatta bir yaratıcı güce inanmayan felsefi bir ekol.
Ateizmi benimseyenler; Allah’ı, ruhu ve ahiret hayatını inkâr ederlerken
evrenin de tesadüfen meydana geldiği görüşünü savunurlar.
ateşgede
1. Ateş yanan yer.
2. Eski İran’da ateşe tapanların, Mecusilik inancına sahip olanların ateş
yaktıkları tapınak.
Mecusiler ateşi kutsal kabul ederler ve tapınaklarında ateşi hiç
söndürmezlerdi.
ateşperest
bk. Mecusi.
avam
1. Halk, cumhur, ahali.
2. İlim, yönetim ve bilgelik sahibi olmayan insanlar, büyük çoğunluk.
3. Manevi olgunluk eğitiminden geçmemiş, nefsinin hastalıklarını görüp
bilerek iyileştirme çabasına girememiş kişiler.
“Ey Allah’ım! Her türlü dertten ve kederden, acizlikten, tembellikten,
cimrilikten, korkaklıktan, ağır borç altında kalmaktan ve avam olmaktan sana
sığınırım.”
Hadis-i Şerif
avret
1. Edep yeri, ut yeri, örtülmesi gereken gizli şey.
2. İnsan bedeninde gösterilmesi ve görülmesi haram olan yerler.
“Ey Ali! Ölünün de dirinin de avretine bakma.”
Hadis-i Şerif
3. Namazda veya namaz dışında örtülmesi farz olan yerler.
İslam’a göre, erginliğe ulaşmış, akıllı erkek ve kadın Müslümanların “avret
mahalli” denilen yerlerini örtmeleri farzdır. Fıkıhta, kadınların avret
yerleri el, yüz ve ayakları dışındaki bütün vücutlarıdır. Erkeklerinki ise
diz kapaklarından göbek üstüne kadar olan yerleridir.
ayet
1. İz, belirti, nişan, eser, açık alamet, işaret, delil, kesin kanıt, ibret.
2. Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden her şey.
“Göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün art arda gelişinde,
akıl sahipleri için ayetler vardır.”
Kur’an-ı Kerim 3/190
3. Peygamberlerin Allah tarafından gönderildiğini ortaya koyan mucizeler.
“Allah’ın izni olmadan peygamber de olsa bir ayet getiremez…”
Kur’an-ı Kerim 40/78
4. Surelerin içinde yer alan, başından ve sonundan özel işaretlerle ayrılan
bir veya birkaç cümleden oluşan ilahî söz.
Birçok cümleden oluşan uzun ayetler olduğu gibi harf ve kelimelerden oluşan
kısa ayetler de vardır. Örneğin “Elif, Lam, Mim”, “Elif, Lam, Sad”
harfleriyle “er-Rahman” kelimesi birer ayettir. Kur’an-ı Kerim’deki
ayetlerin sayısı yaklaşık olarak 6666 olarak bilinir. Bazı bilginlerin, sure
başlarındaki harfleri (Elif-Lâm-Mîm gibi), sure başlarındaki besmeleleri,
bazı uzun ayetleri iki veya daha fazla ayet saymaları, Kur’an-ı Kerim’in
toplam ayet sayısı ile ilgili farklı rakamların söylenmesine neden olmuştur.
Farklı rakamların söylenmesi Kur’an-ı Kerim’de bir fazlalık veya eksiklik
olduğunu göstermez. Çünkü Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’e indiği şekliyle
bir harfi bile değişmeden -fazlalık ve eksikliğe uğramadan- günümüze kadar
gelmiştir.
“Allah, ayetlerini iletmek, onları arındırmak ve onlara Kitabı ve hikmeti
öğretmek için içlerinden bir elçi göndererek müminlere lütufta bulunmuştur;
hâlbuki daha önce apaçık bir sapıklık içerisinde bulunuyorlardı.”
Kur’an-ı Kerim 3/164
Ayetelkürsi
İçerisinde ‘ilahî hükümranlık, ilahî ilim ve kudret’ anlamındaki “kürsi”
kelimesinin geçtiği Bakara Suresi’nin iki yüz elli beşinci ayeti, kürsü
ayeti.
Ayetelkürsi’de, Allah’ın birliği, varlıklar üzerindeki mutlak hâkimiyeti,
kudretinin ve ilminin sonsuzluğu, tüm varlıkları koruyup denetimi altına
alması ve her türlü eksiklikten uzak olması anlatılır.
Hz. Peygamber, vakit namazlarından sonra Ayetelkürsi’nin okunmasını ve
arkasından otuz üçer defa “Süphanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber”
denilmesini tavsiye etmiştir.
“Ayetelkürsi Kur’an-ı Kerim’in zirvesidir.”
Hadis-i Şerif
ayıp
1. Eksiklik, noksanlık, kusur.
“Kim bir Müslümanı bir günahı sebebiyle ayıplarsa, o kişi aynı günahı
işlemeden Allah onun canını almaz.”
Hadis-i Şerif
2. Utanılacak şey, utanç veren söz ve davranış.
3. Toplumun ahlak kurallarına aykırı olan utanılacak durum ve davranış.
“Kim bir Müslümanın aybını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıplarını
örter.”
Hadis-i Şerif
ayin
1. Tören, merasim, ibadet tarzı, usul.
2. Müslüman olmayanların, özellikle de Yahudi ve Hristiyanların ibadet
biçimleri.
3. Çeşitli tekke ve tarikatların hareket ve musiki unsurlarını taşıyan dinî
merasimler.
4. Mevlevilerde sema yaparken okunmak ve çalınmak üzere bestelenmiş manzume.
Hz. Ayşe
Hz. Peygamber’in eşi.
Hz. Ayşe (ö. 58/678) Hz. Ebubekir’in kızıdır. Annesi Ümmü Ruman bt.
Amir’dir. Hz. Peygamber’le hicretten önce nişanlanmış; hicretten sonra on
sekiz yaşında iken Medine’de düğünleri yapılmıştır.
Hz. Ayşe, Hz. Muhammed ile evlendikten sonra ‘müminlerin annesi’ unvanını
alarak üstün bir konuma kavuşmuştur. Hz. Peygamber’den Kur’an-ı Kerim’in
iniş süreci ile ilgili bilgileri, kendisinde kapalılık bulunan ayetlerin
açıklamasını, Hz. Peygamber’in Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmesini, onun vermiş
olduğu fetvaları, hadislerini ve davranışlarını öğrenmek suretiyle tefsir,
hadis, fıkıh alanlarında büyük bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Hz.
Peygamber’den iki bin iki yüz on hadis rivayet ederek ‘muksirun’ denilen
‘çok hadis rivayet eden sahabeler’ grubuna girmiştir. Sahabenin en
âlimlerinden olduğu söylenmiştir. Ayrıca tıp ve edebiyat alanlarında da
uzman olduğu rivayet edilmiştir.
Hz. Peygamber’le beraber Müslümanların yaptığı birçok savaşa katılıp
yaralılara yardım etmiştir. Hz. Hatice’den sonra Hz. Muhammed’in en çok
sevdiği eşinin Hz. Ayşe olduğu söylenmiştir. Cömertliği ve fakirlere yardım
etmesiyle ün kazanmıştır.
Hz. Ayşe, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemlerinde siyasi olaylara
katılmamıştır. Hz. Osman’ın katillerinin bulunması çerçevesinde Hz. Ali’nin
halifeliği sırasında ona karşı ‘Cemel Savaşı’nı yapmış ve bu hareketinden
pişman olmuştur. Daha sonraları, siyasi olaylardan uzaklaşarak hayatını ilim
ve ibadetle geçirmiştir. 678 yılında Medine’de vefat etmiş ve Baki
mezarlığına defnedilmiştir.
azap
1. Ceza, elem, işkence, şiddetli acı hissi, bedensel ve ruhsal sıkıntı,
çile, eziyet.
Azap, saçlarıma ak,
Yüzüme çizgi serdi;
Ruhumu çırılçıplak
Soyup çarmıha gerdi.
Necip Fazıl Kısakürek
2. Suç olarak kabul edilen davranışlara uygulanan yaptırımlar.
Yaptırımlardan amaç; suçu önlemek, caydırıcı olmak ve suçluyu ıslah
etmektir. Hangi davranışların suç sayılacağı, bu suçlara nasıl ceza
verileceği ve verilecek cezanın nasıl uygulanacağı konusu, hem dinlerin, hem
de hukuk ilminin ilgi alanına girer.
3. Allah’ı tanımayan veya emirlerine karşı gelenlere dünyada ve ahirette
verilecek ilahî ceza.
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem
azabından koru.”
Kur’an-ı Kerim 2/201
azat
1. Serbest bırakma.
Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azat eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hani?
Kağızmanlı Hıfzı
2. Özgür, hür.
3. Köle veya cariyeyi hürriyetine kavuşturma.
“Kim bir köleyi azat ederse Allah da onun her bir organına karşılık o kişiyi
cehennemden azat eder.”
Hadis-i Şerif
4. Dünya ve dünya ile ilgili bütün bağlardan kurtulma, manevi özgürlüğüne
kavuşma.
“Beni Allah tutmuş kim eder azat!”
Necip Fazıl Kısakürek
Azazil
bk. İblis.
Azim (el-Azim)
“Emirlerine hiçbir şekilde karşı gelmek mümkün olmayan ve âciz
bırakılamayan, kendisinin ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu
ve yüce varlık.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Yerde ve gökte olan ne varsa hepsi Allah’ındır. O, Azim ve Yücedir.”
Kur’an-ı Kerim 42/4
azimet
1. Israrla isteme, kastetme, kesin karar verme.
Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten
Namık Kemal
2. Sonradan çıkan bazı durumlar göz önüne alınmadan emir ve yasakların ilk
defa konuluş biçimi.
3. Allah’ın yapılmasını emrettiği ve yapılmamasını istediği konularda tam
bir titizlik gösterip bu emir ve yasaklara içtenlikle ve kararlılıkla uyma.
Kur’an-ı Kerim’in gerek inanç, gerek ibadet gerekse haram ve helal
konularında emirlerine titizlikle uymak azimettir. Azimetin sınırlarını
Allah ve Peygamberi belirler.
Aziz (el-Aziz)
“Mutlak surette güç, kuvvet ve şeref sahibi, kendisine hiçbir varlığın
gücünün yetmediği, aksine, dilediği her şeye gücü yeten, emir ve iradesine
kâinatta bulunan hiçbir varlığın karşı koymasının mümkün olmadığı varlık.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Yerde ve gökte bulunan her şey Allah’ı tespih eder, Onu her türlü eksik
sıfatlardan uzak tutar. O Aziz ve Hâkim’dir.”
Kur'an-ı Kerim 61/1
Azrail
Dört büyük melekten biri, ölüm meleği, Allah tarafından insanların canını
almakla görevli melek, Melekülmevt.
Azrail’in adı Kur’an-ı Kerim’de (32/11) “Melekülmevt” olarak geçmektedir.
O demde ki perdeler kalkar perdeler iner
Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner!
Necip Fazıl Kısakürek
azze ve celle
Allah’a saygının, sevginin ve bağlılığın bir ifadesi olarak, onun
esmayıhüsnasından sonra söylenen “Rabbimizin şanı aziz ve yüce olsun!”
anlamında bir söz.
Ne var ki pazarlığa girişilecek ecelle;
Sermayem tek kelime, Allah azze ve celle.
Necip Fazıl Kısakürek