Dini Terimler Sözlüğü
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
T
taassup
1. Bağnazlık, aşırı taraftarlık, tutuculuk, körü körüne bağlılık, fanatizm.
2. Herhangi fikri, siyasi veya sosyal olayın çözümü ve açıklamasıyla ilgili
bir düşünceyi tek doğru kabul edip karşı görüşte olan insanların
düşüncelerine değer vermeme; anlayıp dinlemeden inkâr etme, kendi
görüşlerini başkalarına kabul ettirmek için baskı yapma.
Cahillikten, düşüncesizlikten kaynaklanan taassup İslam dininin reddettiği
bir şeydir. Taassubun her türlüsü Hz. Peygamber tarafından yerilmiştir.
“İnkâr edenler, gönüllerine cahiliye çağının taassubunu yerleştirmişlerdi.
Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; çünkü onlar takvaya (ilahî
huzura) en çok layık olanlardı. Allah her şeyi bilendir.”
Kur’an-ı Kerim 48/26
tabiin
1. Tâbi olanlar, birinin peşinden gidip ona uyanlar, birinin görüşlerini
benimseyen ve yolundan gidenler, izleyenler.
2. Hz. Peygamber’in sahabelerinin zamanına yetişen, onlarla görüşen,
sohbette bulunan ve Müslüman olarak ölen kişiler.
3. Sahabelerden hadis nakleden Müslümanlar.
Tabiinin gerek hadis rivayetinde ve gerekse İslam dininin daha sonraki
nesillere öğretilmesinde önemli hizmetleri olmuştur. İslami ilimlere ait
kitaplar, onların devrinde yazılmaya başlanmıştır.
“Ümmetimin en hayırlıları benimle aynı asırda yaşayan sahabelerim, sonra
onları takip eden tabiin sonra da tabiinden sonra gelenlerdir.”
Hadis-i Şerif
tabu
1. Yasaklanarak korunan nesne, söz, davranış.
2. Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını,
kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen
dinî inanç.
tabut
1. Ölünün defnedilmek için mezarlığa götürülürken içine konduğu sandık.
Tahtadan yapılmış bir uzun kutu
Baş tarafı geniş, ayak ucu dar,
Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu
Yarın kendileri dolduracaklar.
Necip Fazıl Kısakürek
2. Hz. Musa’nın, savaşlarda ordunun önünde bulundurduğu ve içerisinde
Tevrat’a ait metinler ile On Emir’in bulunduğu sandık.
“Ve peygamberleri onlara (İsrailoğulları’na) dedi ki: “Onun hükümdarlığının
alameti; içinde Rabbinizden bir huzur, Musa ve Harun ailesinin geriye
bıraktığından bir kalıntı bulunan, meleklerin taşıdığı (Allah’ın Ahid
Sandığı) Tabut’un size gelmesidir. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için (Talut’un
hükümdarlığına) kesin bir alamet vardır.”
Kur’an-ı Kerim 2/248
tadil
Bir hadis ravisinin naklettiği hadislerin geçerli kabul edilebilmesi için o
ravinin, Kur’an-ı Kerim ve sünnetin buyruklarına uygun davrandığının,
şahsiyetini zedeleyici söz ve davranışlardan uzak durduğunun, naklettiği
hadisleri olduğu gibi aktarıp birbirine karıştırmadığının belirlenmesi,
ortaya konması.
Bir hadisin sahih olması ve kabul edilmesi için ravilerinin tadil edilmesi
şarttır. İslam’ın ilk dönemlerinde Hz. Peygamber’den hadis nakleden raviler,
hadis otoriteleri tarafından ayrı ayrı incelenmiş ve tadil süzgecinden geçen
ravilerin hadisleri kabul edilmiştir. İnanç, ibadet ve ahlak bakımından
tadil edilmeyen ravilerin naklettiği hadisler ise alınmamıştır.
tadilierkân
Namazda rükûyu güzelce yapma, rükûdan sonra doğrulup bir müddet bekleme,
secdeleri gereği gibi yerine getirip iki secde arasında bir müddet oturma
gibi namazla ilgili tüm hareketleri Hz. Peygamber’in yaptığı gibi yerli
yerince acele etmeden ve tam olarak uygulama.
Hz. Peygamber tadilierkâna uymaya çok önem vermiş, tadilierkâna uymayanların
namazlarını tekrar kılmalarını istemiştir.
tafsili iman
1. İman edilecek şeylerin hepsine ayrıntılı olarak inanma.
İmanın tam ve eksiksiz olabilmesi için tafsili iman gerekir. Tafsili imanın
üç derecesi vardır: 1) Allah’ın varlığına, birliğine, tek yaratıcı olduğuna
ve Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğuna inanma. 2) “Amentü”
esaslarına yani; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret
gününün gerçekleşeceğine, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine
inanma. 3) Kur’an-ı Kerim ve sünnet ile bildirildiği kesin olarak bilinen
dinî hükümlerin hepsine ayrı ayrı inanma.
2. Allah katından Hz. Peygamber aracılığı ile gelen iman esaslarının ve
Allah’tan geldiği kesin olan diğer dinî kuralların her birisine ayrı ayrı
iman etme.
Tafsili imanın kapsamına giren herhangi bir şeyi inkâr etmek kişiyi İslam
dininden uzaklaştırır.
tağut
1. Haddi aşan, azgın, ileri giden, ölçüsüz, zorba.
2. Şeytan.
“Müminler Allah yolunda savaşırlar, inkârcılar ise tağut yolunda savaşırlar.
O hâlde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.”
Kur’an-ı Kerim 4/76
3. Sihirbaz, kâhin.
“Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Baksana onlar put ve
tağuta inanıyorlar…”
Kur’an-ı Kerim 4/51
4. Allah’a isyan ederek insanların tek hâkimi ve sahibi olduğunu iddia eden
ve onları kendine kulluk yapmaya zorlayan kimse veya kurum.
“Allah, inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr
edenlerin dostları ise onları aydınlıktan karanlıklara sürükleyen tağuttur.
İşte onlar cehennemliklerdir. Orada temelli kalacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 2/257
5. Allah’a karşı tanrılıklarını ilan eden ve bu uğurda halkına baskı yapan
krallar, firavunlar, nemrutlar.
taharet
1. Temizlik, temiz olma, temizlenme.
“Taharet imanın yarısıdır.”
Hadis-i Şerif
2. Büyük ve küçük abdest yapıldıktan sonra su veya temizleyici olan bir şey
ile temizlenme.
3. Dinen pis kabul edilen şeyleri su ile yıkama veya temizleyici olan başka
şeylerle temizleme.
“Gökyüzünden size su indirdik. Bu su ile taharetinizi yapınız.”
Kur’an-ı Kerim 25/48
4. Abdest alma.
“Taharetsiz olarak kılınan namazı Allah kabul etmez.”
Hadis-i Şerif
5. Cünüplükten, hayız ve nifas denilen hâllerden çıkmak için gusül abdesti
alma.
“Cünüp olduğunuz zaman mutlaka taharetinizi güzelce yapınız.”
Kur’an-ı Kerim 5/6
Taha Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yirminci suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Yüz otuz beş
ayettir. Adını ilk ayette geçen “ta-ha” harflerinden almıştır. Ta-ha, Hz.
Peygamber’in adlarından da biridir.
Sureye, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından gönderildiğini ve özelliklerini
açıklayan ayetlerle başlanır. Mekke müşriklerine Allahuteala isim ve
fiilleriyle tanıtılır. Bütün bilgilerin sahibi olan Allah tarafından daha
önce Musa’ya vahiy gönderildiği gibi Hz. Muhammed’e de vahiy gönderildiği
belirtilir. Surede, Musa Peygamberin peygamber olarak seçilip
yetiştirilmesine, ona verilen mucizelere, Firavun’a gidip öğüt vermesine,
kendisine yardımcı olan kardeşi Hz. Harun’un peygamber olarak seçilmesine
kısaca yer verilir. Surede, Allah’ın Hz. Musa’yı Firavun’un zulmünden
kurtardığı gibi Hz. Muhammed’i de Mekkelilerin zulmünden koruyacağına dair
müjdeler verilir.
Surede, Musa ve Harun Peygamberlerin Firavun’u İslam’a davet edişleri ele
alınır. Hz. Musa’nın, Allah’ı nasıl tanıttığına yer verilir. Mısır’da ve
dünyadaki sonsuz nimetlerin Allah’ın olduğu hatırlatılır. Firavun’a, insanın
ölümlü olduğu ve ahirette yeniden dirilmenin önemi ısrarla açıklanır. Hz.
Musa’yı daha çocukken denizde boğulmaktan kurtaran ve Firavun’un şerrinden
koruyan Allah’ın ona İslam’ı tebliğ ederken de Hz. Musa’yı koruyacağı
bildirilir. Hz. Musa’ya verilen mucizeler ele alınır. Hz. Musa’nın
gösterdiği mucizeleri sihir olarak niteleyen Firavun’un tüm sihirbazları
toplayıp Hz. Musa ile onları yarıştırması konu edilir. Mucizenin karşısında
sihir yok olunca; sihirbazların topluca Müslüman oluşlarına ve sonra da
Firavun tarafından şehit edilişlerine yer verilir.
Surede, kıyamet ve kıyametin kopması, kıyamet gününde inkârcıların yeniden
dirilmesi ile ilgili tasvirler yapılır. İşlenen günahlara verilen cezaların
bireyselliği üzerinde durulur. Ahirette kâfirlere herhangi bir şefaat ve
yardım olmayacağı belirtilir. Ahirette kurtuluşun iman ve salih amel ile
mümkün olabileceği açıklanır.
Mekke’de inen birçok surede olduğu gibi Taha Suresi’nde de ilk insanın
yaratılmasına, cennete konulmasına ve şeytanın vesvesesi ile cennetten
çıkarılmasına yer verilir. Bu arada, Allah’ı zikretmeyen ve vahiyden yüz
çeviren kişilerin ilahî rahmetten uzaklaştırılmaları ele alınır. Allah,
inkârcı toplumları hemen yok etmiyorsa, bunun onlara tanınan bir tolerans
olduğu hatırlatıldıktan sonra, ahiretteki kurtuluşun iman ve namaza devamla
mümkün olacağı belirtilir.
İnkârcı Mekke müşriklerini ilahî bir azapla tehdit eden ayetlerle sure son
bulur.
tahiyye
1. Her türlü eksiklikten uzak olma ve kusursuzluk durumu.
2. Selamlama, selam, sağlık ve esenlik temennisi, Allah’tan hayırlı ömür
dileme.
“Birini bir selam ile selamladığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile
tahiyyeleyin veya verilen selamı aynen iade edin.”
Kur’an-ı Kerim 4/86
3. Yücelik, bütün varlıkların tek başına sahibi olma ve bu hâlin devamı.
“Tahiyye, her türlü övgü, mali ve bedeni ibadetler; mülk ve yücelik yalnızca
Allah’a aittir…”
Hadis-i Şerif
tahiyyat duası
Namazın ikinci ve son rekâtlarında okunması gereken bir dua, teşehhüt.
Hz. Peygamber müminlere tahiyyat duasını Kur’an-ı Kerim’den bir ayet öğretir
gibi öğretmiştir. Bu dua, Miraç Gecesi’nde Hz. Muhammed’in Allah’ı
selamlamasını ve Allah’ın ona verdiği cevabı içerir.
Tahiyyat duasının okunuşu şöyledir: “Et-tahiyyatü lillahi ve’s-salevatü
ve’t-tayyibatü, es-selamü aleyke eyyuhe’n-nebiyyu ve rahmetullahi ve
berakatüh, es-selamu aleyna ve alâ ibadillahissalihîn. Eşhedü en la ilahe
illallah ve eşhedu enne Muhammeden abdühü ve resulüh.”
Tahiyyat duasının anlamı şöyledir: “Bütün dualar, övgüler, mali ve bedenî
ibadetler, mülk ve ululuk Allah’a mahsustur. Ey Peygamber! Selam, Allah’ın
rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam ve esenlik bizim ve Allah’ın
salih kullarının üzerine de olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka
hiçbir ilah yoktur. Yine ben şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve
elçisidir.”
tahiyyetülmescit namazı
Camiye veya mescide giren kimsenin, namaz kılmanın doğru olmadığı vakitlerin
dışında, Allah’a duyduğu sevgi ve saygının bir göstergesi olarak onun
hoşnutluğunu kazanmak için kıldığı nafile namaz.
Tahiyyetülmescit namazı en az iki rekâttır. Mescide girildikten sonra, hemen
kılınması uygundur.
tahrif
1. Saptırma, çarpıtma, değiştirme, bozma, bozulma.
“Şimdi (ey müminler!) siz, bunların (Yahudilerin) size inanmalarını mı
umuyorsunuz? Oysa bunlardan bir grup vardır ki, Allah’ın sözünü işitirlerdi
de düşünüp aklettikten sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.”
Kur’an-ı Kerim 2/75
2. Allah’ın göndermiş olduğu ayetleri ve bu ayetlerin yazılmış olduğu
kitapları söyleniş amacının dışında yorumlama, ayetleri bulunduğu yerden
çıkarıp yok etme veya değiştirme, kişisel görüşlerini ayetlerin içine katma.
Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre, Kur’an’dan önceki kitaplar insanlar
tarafından tahrif edilmiştir. Bu kitaplara aslı bozulduğu için ‘muharref
kitaplar’ denir.
“Yahudilerden öyleleri vardır ki (Allah’ın koymuş olduğu) kelimeleri
yerlerinden tahrif ederler…”
Kur’an-ı Kerim 4/46
tahrimen mekruh
bk. mekruh.
tahrim tekbiri
bk. iftitah tekbiri.
Tahrim Suresi
Kur’an-ı Kerim’in altmış altıncı suresidir. Medine’de indirilmiştir. On iki
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘yasaklama’ anlamına gelen “tahrim”
kelimesinden almıştır. Allah’ın helal kıldığı şeyleri peygamberin bile
yasaklamasının söz konusu olamayacağı anlatılır.
Sureye, Hz. Peygamber’in eşlerine davranış biçimi anlatılarak başlanır. Hz.
Peygamber’in eşlerinin hoşnutluğunu kazanmak için göstermiş olduğu özveri
üzerinde durulur.
Surede, helal ve haram kılma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğu
belirtilir. Ahiret vurguları yapılarak insanı cehennem ateşinden koruyacak
davranışlar teşvik edilir. Tövbenin önemi açıklanarak güzel davranışlarda
bulunmanın tövbenin ön şartı olduğu bildirilir. Allah’a iman etmenin ilahî
bir bağış olduğu açıklanarak bu bağışı peygamberin yanında olmalarına rağmen
elde edemeyen, Hz. Nuh ve Hz. Lut Peygamberlerin inkârcı hanımları örnek
verilir. Buna karşın kötü bir insanın yanında bulunmasına rağmen iman etme
mutluluğunu elde eden Firavun’un karısı Hz. Asiye’den de bahsedilir.
Namusunu ve iffetini korumada simge olan Hz. Meryem’den bahsedilerek sure
son bulur.
takdiriilahî
bk. kader.
takdis
1. Yüceltme, ululama, arındırma, mübarek sayma.
2. Allah’ı, tanrılığa aykırı olan her şeyden, eksik sıfatlardan,
kusurlardan, acizlikten, tembellikten ve güçsüzlükten uzak tutma.
“Hani, Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.’ demişti.
(Melekler): ‘Orada bozgunculuk yapan, kan döken birini mi halife yapacaksın?
Oysa biz seni överek tespih ediyor ve seni takdis ediyoruz.’ dediler.
(Rabbin): ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.’ dedi.”
Kur’an-ı Kerim 2/30
3. Allah’ın şükre ve övgüye layık olduğunu bilme, başkasına bildirme ve buna
göre inanıp ibadet etme.
takıyye
1. Korkma, elem ve zarar verecek şeylerden sakınıp korunma; çekinme,
gizlenme, saklanma, tedbir alma.
2. Müminlerin, kendilerine karşı güç kullanan inkârcıların karşısında can,
mal, ırz, din ve her türlü kutsal değerleri tehlikeye düştüğünde onların
zararlarından kurtulmak için imanlarını gizlemeleri; gerektiğinde
inandıkları görüş ve davranışların aksini ortaya koymaları.
Takıyye, inkârcıların işkenceci tavırlarına karşı Müslümanlara tanınan bir
kolaylıktır. Takıyyenin dayanakları Kur’an-ı Kerim ve sünnettir. (bk.
Kur’an-ı Kerim 3/28; 16/106) Hz. Peygamber, Mekke döneminde müşriklerin
işkencelerine uğrayan bazı sahabelere ‘takıyye’ izni vermiştir. Müslümanlar,
İslam’ın kendilerine vermiş olduğu bu izni kullanıp kullanmamakta
serbesttirler.
Şii Müslümanlar arasında takıyye çok yaygınlık kazanmış hatta iman
esaslarından biri olarak kabul edilmiştir.
takke
Müslüman erkeklerin namaz kılarken başlarına giymiş oldukları yarım küre
biçiminde ince hafif başlık.
taklit
1. Gerdanlık, kolye, madalya, kılıç gibi şeyleri boyuna takma; kılıç
kuşanma.
2. Bir başkasının yaptıklarının ve söylediklerinin doğruluğunu, yanlışlığını
araştırmadan kabul etme; ona benzemeye çalışma.
İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.
Mehmet Akif Ersoy
3. Bir kimsenin dinî delillerden olmayan sözü ile dinî bir delile dayanmadan
amel etme.
4. İçtihat yetkisi olmayan bir kişinin delillerini bilmeksizin herhangi bir
müçtehidin görüşlerini alması ve uygulaması.
takva
1. Bilinçli davranma; uyanıklık, dikkatli olma, sakınma, korunma, korkma,
endişelenme, kaygılanma.
2. Allah’ı görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde farzları, vacipleri
hakkıyla yerine getirme; Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla nafileleri
çokça yapma; sünnete uyma.
“…Şüphesiz ki Allah takva sahiplerini sever.”
Kur’an-ı Kerim 9/4
3. Haramları, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri
terk etme.
“Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi takva sahibi olmanız için size
de farz kılındı.”
Kur’an-ı Kerim 2/183
4. Müminin tüm tutum ve davranışlarında Allah’a kulluk bilinciyle hareket
ederek Allah’ın koruması altına girmesi, ona duyduğu sevgi ve saygıyı
güçlendirmeye gayret etmesi, bu sevgi ve saygıyı zedelemekten korkması.
“Allah katında sizin en değerli olanınız en takvalı olanınızdır.”
Kur’an-ı Kerim 49/13
5. Kulun zihnini ve kalbini, kendisine Allah’ı unutturacak her şeyden uzak
tutması, koruması.
“Muhakkak ki Allah takva sahipleri ve güzel iş yapanlarla beraberdir.”
Kur’an-ı Kerim 16/128
talak
1. Boşama, serbest bırakma, sözleşmeyi iptal etme, ayrılma.
2. Evli eşlerin evliliği sona erdirmeleri, evlilik anlaşmasını bozmaları.
“Talak, yeryüzünde Allah’ın hiç sevmediği bir helaldir.”
Hadis-i Şerif
3. Nikâh bağı ile gerçekleştirilen evlilik sözleşmesinin açıktan açığa
boşamayı ifade eden sözlerle veya boşama niyeti taşıyan kapalı ifadelerle
ortadan kaldırılması, evliliğe son verilmesi.
İslam dini, boşanmayı kurum olarak kabul etmesine rağmen “Allah’ın sevmediği
bir helal” olarak nitelendirir. Hz. Peygamber, aile kurumunun yıkılmasına
karşı duyduğu tepkiden dolayı boşanma sözcükleri ile şaka yapmayı ve bu
konuda gereksiz konuşmayı hoş görmemiştir.
“Bir kadın, hiçbir ciddi neden yokken kocasından talakını isterse, ona
cennetin kokusu bile haram olur.”
Hadis-i Şerif
Talak Suresi
Kur’an-ı Kerim’in altmış beşinci suresidir. Medine’de inmiştir. On iki
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘boşama, evliliği sona erdirme’
anlamına gelen “talak” kelimesinden almıştır.
Surenin girişinde, eşlerin birbirlerinden ayrılma durumlarında gözetmeleri
gereken karşılıklı haklardan ve özellikle kadınların hukukunun korunmasından
bahsedilir. Bu çerçevede kadının doğal hastalık hâli olan hayız durumunda
boşanmasının hoş olmadığı hatırlatılır. Surede, kadınların haklarıyla ilgili
birçok tavsiye yapıldığı için sureye “Küçük Nisa Suresi” de denilir. Surede,
kadınlar eşlerinden ayrıldıklarında bu ayrılığın şahitlerin önünde
gerçekleşmesinden, onlara nafaka ve barınak temin edilmesinden bahsedilir.
Ayrıca, kadınlara kötü davranmanın çirkinliği ele alınır.
Surede, birçok toplumun yaptıkları haksızlıklar yüzünden yok edilişlerine
yer verilir. İman etmenin, Allah’ın emirlerine bağlanmanın, Peygamberi örnek
almanın ve güzel davranışlarda bulunmanın önemine vurgu yapan ayetlerle sure
son bulur.
Talmut
Yahudiliğin kanunlarını yorumlayan ve ortaya çıkan problemlere çözüm
getiren, Tevrat’tan sonra Yahudiliğin en önemli kitabı; Tevrat tefsiri.
Talmut, İsrailoğulları tarafından birçok kere değiştirilerek yaklaşık 700
yılda tamamlanmıştır. İki tür Talmut vardır: Mişna ve Gemera Talmutları.
Talmut’a inanmayan gerçek anlamda bir Yahudi sayılmaz. Karaim ve Habeşistan
Yahudileri, Talmut’a inanmadıkları için Yahudi olarak kabul edilmemişlerdir.
Tanah
Eski Ahit’e Yahudilerce verilen ad.
Tanah; Torah(5), Nebiim(19) ve Ketubim(11) olmak üzere toplam 35 kitaptan
oluşur.
Tarık Suresi
Kur’an-ı Kerim’in seksen altıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. On yedi
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘gece doğan yıldız’ anlamına gelen
“Tarık” kelimesinden almıştır.
Sureye, Allah’ın yaratmış olduğu gök cisimlerinin önemine vurgu yapılarak
başlanır. İnsanın yoktan var edilişine ve ölümden sonra diriltilmesine yer
verilir. Ölüm hâli ile beraber insanın dünyadaki yaptıkları ile başbaşa
kalacağı anlatılır. Kıyamet vurgusu yapılarak müşriklerin küfürden ve içinde
bulundukları vurdumduymazlıktan uyanmaları istenir. Onlara verilen sürenin
yakında sona ereceği, eğer akıllarını başlarına almazlarsa, bu durumun
haklarında hayırlı olmayacağı uyarısı yapılarak sure son bulur.
tarikat
1. Yol, takip edilen metot, meslek, yapılan iş.
2. İslami ilimlerde yetişkin ve hurafelerden uzak kalan bir tarikat
önderinin öncülüğünde Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek ve Allah’ı görüyormuş
gibi ibadet yapma bilincini kazanmak için girilen ve kendisine ait kuralları
olan yol.
Şeriat, tarikat yoldur varana
Hakikat meyvası andan içerü.
Yunus Emre
3. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinde emredilen şeyleri ilahî
aşkın etkisiyle coşkulu bir biçimde yaşama yolu.
Mumsuz baldır şeriat, tortusuz yağ tarikat
Dost için balı yağ, pes niçin katmayalar
Yunus Emre
4. İslam’ın emir ve yasaklarına göre hareket eden, dini iyi bilen kâmil bir
mürşidin önderliğinde, kişinin tüm ahlaki hastalıklarından kurtulmak,
Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve Hz. Muhammed’in örnek ahlakıyla
ahlaklanmak amacıyla yapmış olduğu manevi yolculuk; bu uğurda takip ettiği
yol, metot.
tasadduk
1. Bağışlama, sadaka verme, yardım etme, hayır yapma.
“Yarım hurma bile olsa tasadduk ederek kendinizi ateşten koruyunuz.”
Hadis-i Şerif
2. Allah yolunda harcama yapma; zekât ve fitre verme.
“Sizden birine ölüm gelip de; ‘Rabbim, ölümümü bir süreye kadar erteleseydin
de tasadduk eden iyilerden olsaydım.’ demeden önce size verdiğimiz rızıktan
fakirlere sadaka verin.”
Kur’an-ı Kerim 63/10
3. Allah’ın rızasını elde etmek amacıyla helal yollardan sahip olunan
kazancın bir bölümünü ibadet niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verme.
“Şayet, borçlu kimse darlık içindeyse, bolluğa erişinceye kadar beklemek
gerekir. (Alacağınızı) tasadduk ederseniz bu durum sizin için çok daha
hayırlıdır.”
Kur’an-ı Kerim 2/280
tasavvuf
1. İslam’ın ruhi ve manevi yönünü öne çıkaran, insana Allah’ı
görüyormuşçasına bir ibadet ve davranış bilinci kazandırmayı hedefleyen
düşünce biçimi, hayat tarzı.
2. Kötü huyları terk edip güzel huylar edinme; Hz. Muhammed’in edep ve
ahlakını davranış hâline getirme yolu.
“Tasavvuf güzel ahlaktır.”
Seri es-Sakati
3. Gönlü Allah’tan alıkoyan her şeyden arındırma, dünya ve içindekilerin
geçici olduğunu bilip hayata bir yolcu gibi bakabilme anlayışı.
4. Kâmil bir insan olabilmek için kalp ve dille sürekli Allah’ı zikretme ve
Hz. Muhammed’i hayatın bütün alanlarında örnek alma.
“Tasavvuf, karşılıklı dostluk ve sevgidir. Hiçbir kaygı duymadan Allah ile
birlikte olmaktır…”
Ebubekir Şibli
tasdik
1. Doğrulama, gerçekliğini kabul etme, inanma, iman etme, gönülden bağlanma.
“Kim bir falcıya veya kâhine gider onun söylediklerini tasdik ederse,
Muhammed’e geleni inkâr etmiştir.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın, peygamberi aracılığı ile göndermiş olduğu şeylerin doğruluğuna
kesin olarak inanma, içtenlikle bağlanma.
“Müminler, kıyamet gününü kesinlikle tasdik ederler.”
Kur’an-ı Kerim 70/26
tatavvu
1. Fazlalık, nafile, gönüllü olarak fazladan yapılan şey.
2. Farz ve vacibin dışında Müslümanların Allah rızası için yapmış oldukları
ibadetler.
Zekât dışında fakire yardım etme, farz orucun dışında oruç tutma, farz
namazların dışında namaz kılma, umre yapma gibi nafile ibadetler tatavvudur.
“…Kim tatavvu yaparsa, bilsin ki Allah karşılığını verir ve yaptığı
iyilikleri bilir.”
Kur’an-ı Kerim 2/158
tavaf
1. Dönme, çevresini dolaşma, bir şeyin etrafında yürüme, ziyaret etme.
2. Hac ve umre ibadetini yapacak kişinin Kâbe’nin etrafında yedi kez
dönmesi.
Tavaf, hac ve umrenin şartlarındandır. Kâbe’nin etrafında bir dönüşe “şavt”
denir. Yedi şavt bir tavaftır. Tavafa başlanırken eller Haceriesvet’e doğru
kaldırılarak selamlanır ve ‘En büyük olan Allah’ın adıyla başlarım.’
anlamında “Bismillahi Allahu ekber” denir.
“İbrahim ve İsmail’e şöyle emir verdik: ‘Evimi (Kâbe’yi) hem tavaf edenler,
hem itikâf yapanlar, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz bulundurun!”
Kur’an-ı Kerim 2/125
tavafı kudum
Mekke dışından gelenlerin, Kâbe’yi selamlamak için yapmaları sünnet olan ilk
tavaf.
tavafı sader
Mekke dışından gelenlerin, Kâbe’ye veda etmek amacıyla yaptıkları vacip olan
veda tavafı.
tavafı tatavvu
Mekke’de bulunan insanların ibadet niyetiyle zaman zaman yaptıkları nafile
tavaf.
Mekke dışından gelenlerin tavafı tatavvu yapmaları, nafile namaz
kılmalarından daha faziletlidir.
tavafı umre
Umre yapanların ihramlı olarak yapmak zorunda oldukları ve ilk dört şavtı
umrenin şartlarından olan tavaf.
tavafı ziyaret
Arafat’tan inince yapılan ve yapılması farz olan tavaf.
Tavafı ziyarete, ‘tavafı ifada’ da denir. İlk dört şavtı farzdır. Tavafı
ziyaret yapılmadan hacı olunmaz.
tayyib
1. Tertemiz olan, temizliğinde şüphe bulunmayan, pis olmayan.
“De ki: Hiç pis olanla tayyib olan bir olur mu?”
Kur’an-ı Kerim 5/100
2. Namuslu, iffetli.
“Kötü erkekler kötü kadınlara, tayyibe hanımlar da tayyib erkeklere
layıktır.”
Kur’an-ı Kerim 24/26
3. Haram olmayan, helal yiyecek ve içecekler.
“Ey iman edenler! Kazanmış olduğunuz şeylerin tayyiblerinden (ihtiyaç
sahiplerine) veriniz.”
Kur’an-ı Kerim 2/267
4. Dinen ve ahlaken kusursuz, mükemmel.
“Allah’ın melekleri, tayyib olanların ruhlarını alırken onlara ‘Allah’ın
selamı üzerinize olsun; yaptıklarınıza karşılık cennete girin!’ derler.”
Kur’an-ı Kerim 16/32
tazarru
1. Yalvarma, rica etme, dua etme, dileme, niyaz etme.
“Rabbini tazarru ile ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam
zikret; gafillerden olma!”
Kur’an-ı Kerim 7/205
2. Kulun, Allah’a dua ederken kendi yetersizliğini fark etmeye çalışarak
boyun bükmesi ve Allah’ı yüceltip isteklerde bulunması.
“Rabbinize tazarru ile (içtenlikle ve) sessizce dua edin. Şüphesiz o (duada)
haddi aşanları sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 7/55
tazim
1. Yüceltme, ululama, saygı gösterme, kıymet ve önem verme, hürmet etme.
2. Allah’a itaat edip emir ve yasaklarını yerine getirmek suretiyle ona
saygı gösterme, her türlü eksiklikten Allah’ı uzak bilme ve tespih etme.
“Kim Allah’ın koymuş olduğu yasaklara tazim ederse (bu yasaklardan
kaçınırsa), Rabbi katında kendisi için bu daha hayırlıdır.”
Kur’an-ı Kerim 22/30
3. Peygamberlere, meleklere, sıddıklara, salihlere, âlimlere ve ana babaya
hürmet etme, onların değerini bilme.
tazir
1. Engelleme, menetme, yasaklama, azarlama.
2. İslam hukukunda, dinin miktarını belirlemediği bazı suçlara devlet
yetkililerinin vermiş olduğu caydırıcı nitelikteki ceza(lar).
Dinin miktarını belirlemediği bazı tazir cezaları şunlardır: Kınama,
azarlama, tehdit etme, mahkemeye çağırma, hapis vb.
“Kim, had cezası olmayan (miktarı dinen belirlenmeyen) bir konuda had cezası
kadar tazir cezası verirse zulüm yapmış olur.”
Hadis-i Şerif
taziye
1. Teselli etme, rahatlatma, baş sağlığı dileğinde bulunma, acılara karşı
sabırlı ve dirençli olmayı tavsiye etme.
2. Bir yakını ölen kimseye “baş sağlığı” dileğinde bulunma.
Türk kültüründe taziye “Başınız sağ olsun.” “Allah kalanlara ömür versin.”
“Allah tüm ölenlerinize rahmet etsin.” “Allah günahlarını affetsin.” “Allah
cennette buluştursun.” gibi cümlelerle yapılır. Taziyede bulunma Hz.
Peygamber’in çok değer verip teşvik ettiği bir davranıştır.
“Başına gelen bir musibetten dolayı, kardeşine taziyede bulunan bir mümine,
Allahuteala kıyamet günü çok değerli elbiseler giydirecektir.”
Hadis-i Şerif
tazminat
1. Ödeme garantisi verme, kefil olma, borçlanma, sorumluluğu paylaşma.
2. Haksız bir uygulamadan dolayı maddi ya da manevi zarara uğrayan birisinin
zararının karşılanması.
İslam fıkhına göre, zarar gören bir kimse mahkemeye müracaat ettiğinde en
kısa zamanda kendisine hak ettiği tazminatı ödenir, çünkü İslam’da kişi hak
ve hürriyetlerine saygı göstermek esastır. İslam dini insanların canlarını,
mallarını, soylarını korumayı gaye edinir. Bunlardan herhangi birisine zarar
verildiğinde kişilerin tazminat davası açma hakları vardır.
“Bahçesi olan kimseler bahçelerini gündüz korurlar. Geceleyin ise hayvanlar,
başkasının bahçesine zarar verirlerse sahipleri tazminat öder.”
Hadis-i Şerif
teala
Allah’ın yüceliğini belirtmek için isimlerinden hemen sonra bir sıfat gibi
kullanılan “yüce olsun, ulu olsun.” anlamlarına gelen övgü sözü.
“Allahuteala her şeyin gerçek sahibidir.”
Kur’an-ı Kerim 20/114
Tebareke Suresi
bk. Mülk suresi.
Tebbet Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüz on birinci suresidir. “Mesed Suresi” diye de bilinir.
Mekke’de inmiştir. Beş ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “kahrolmak,
yok olmak.” anlamlarına gelen “tebbet” kelimesinden almıştır.
Bu sure, Hz. Muhammed akrabalarını ilk defa İslam’a davet ettiğinde Ebu
Lehep’in ona; “Yuh olsun sana! Bizi buraya bunun için mi çağırdın?” demesi
üzerine inmiştir.
Surede, Hz. Peygamber’e iman etmeyip İslam düşmanlığında aşırı giden amcası
Ebu Lehep’in yaptığı kötülükler konu edilir. Biriktirdiği mallara ve
ailesinin çokluğuna güvenen Ebu Lehep’in kazançlarının ahirette kendisine
fayda vermeyeceği vurgulanır. Surede, Ebu Lehep ile beraber karısı Ümmü
Cemile’nin de cehenneme gireceği haber verilir. İman etmedikten sonra
peygambere akraba olmanın bile ahirette kişiye bir yararının olmayacağı
hatırlatılarak sure son bulur.
tebeitabiin
1. Sahabeleri gören kişilerle karşılaşıp onlarla sohbet eden ve Müslüman
olarak ölen kişi.
2. Hz. Peygamber’in hadislerini nakleden üçüncü nesil Müslümanlar.
Tebeitabiin neslinin çoğu ya bir sahabe torunu ya da sahabelerle görüşen
kişilerin çocuklarıdır. Bu insanlar, sahabe ve tabiin vasıtasıyla Hz.
Peygamber’den nakledilen hadisleri ve rivayetleri toplamışlar ve onları
özümsemişlerdir. Bulundukları bölgelerin önde gelen âlimleri olan
tebeitabiin nesli, İslami ilimlerin gelişmesine çok önemli katkılarda
bulunmuşlardır.
“Size ashabımın, tabiinin ve tebeitabiinin haklarını gözetmenizi,
(değerlerini bilmenizi) tavsiye ederim.”
Hadis-i Şerif
teberrük
1. Mübarek sayma, uğurlu kabul etme, hayır ve bereket umma; bir şeyi bereket
ve mutluluk vesilesi sayma.
2. Hayırlı ve güzel işler için duasının kabul olacağı umulan âlimlerden,
salih kimselerden veya anne babadan hayır duası isteme.
tebliğ
1. Ulaştırma, duyurma, açıklama.
“Benden, duyduğunuz bir ayet bile olsa tebliğ ediniz…”
Hadis-i Şerif
2. “Allah’ın kendilerine indirmiş olduğu vahiyleri insanlara eksiksiz olarak
bildirmesi.” anlamında peygamberlerin sıfatlarından biri.
“Peygamberin üzerine düşen (görev) sadece tebliğ etmektir…”
Kur’an-ı Kerim 5/99
3. Açıklanması gereken dini bir hükmü, yerine göre örnekler vererek yerine
göre nasihat ederek sözlü ve yazılı bir biçimde eksiksiz olarak anlatma;
etkileyici bir dille insanlara duyurma.
“(Ey Musa ve Harun) Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak ve tatlı
bir sözle tebliğde bulunun. Belki öğüt alır veya Allah’tan korkar.”
Kur’an-ı Kerim 20/43-44
4. Allah’ın kendi katından göndermiş olduğu ilahî emirleri inkârcılara
duyurma, inkâra düştükleri hususlarda onları ikna etmeye veya inanç alanıyla
ilgili şüpheleri varsa, şüphelerini gidermeye çalışma; İslam’ı inkârcılara
anlatma.
Tebliğ, peygamberlerin görevi olmakla birlikte onlara iman eden müminler
için de en öncelikli sünnettir. Yerine göre tebliğin farz olduğu durumlar da
vardır. İslam dininin ilkelerinin tamamen unutulmaya yüz tuttuğu, haramların
açıkça işlendiği, kötülüklerin toplumsal bir boyut kazandığı, din, can, mal,
akıl ve namus emniyetinin kaybolduğu ortamlarda her mümin için tebliğ görevi
farz olur.
“Bu Kur’an, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve
akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.”
Kur’an-ı Kerim 14/52
Tebük Seferi
Hz. Muhammed’in hicretin dokuzuncu yılında Şam topraklarında toplanan Bizans
ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine’den Tebük’e bizzat kendisinin de
katılarak sevk ettiği en güçlü askeri harekât.
Tebük, Hicaz bölgesinin kuzeyinde, Medine’den Şam’a giden yolun ortasında
bulunan bir şehrin adıdır. Tebük seferi, Hz. Peygamber’in katıldığı
savaşların sonuncusudur. Müslümanlar bu savaşa otuz bin kişiyle katılmıştır.
Tebük Seferi, Veda Haccı’ndan önce yapılmış ve bu seferde savaş olmamıştır.
Fakat pek çok zorluklara göğüs gerilerek İslam’ın en kuvvetli ordusu
çıkarıldığı için, askerî ve siyasi açıdan çok büyük bir başarı elde
edilmiştir.
Tebük Seferi’nde İslam ordusu, sıcak, susuzluk ve çöl yolculuğu nedeniyle
büyük sıkıntılar çekmiştir. Bu nedenle Tebük Seferi’ne “Güçlük Ordusu”
anlamında “Ceyşülusre” de denilmiştir.
Hz. Peygamber, ordusuyla beraber Tebük’te yirmi gün kalmış ve daha ileri
gitmek istememiştir. İslam’ı zorla kabul ettirmek fikrinde olmayan Hz.
Peygamber, insanların kanının dökülmesine razı olmamıştır. Fakat, o
bölgelerde bulunan küçük Hristiyan kabilelerle anlaşmalar yapmıştır. Sınırda
sükûnet ve emniyeti sağlamıştır. Hz. Peygamber, arkadaşlarıyla istişare edip
savaş yapmadan dönmeye karar vermiştir. Siyasi başarılar elde edilerek sefer
sona ermiştir.
tebzir
bk. israf.
tecdidiiman
1. İmanın yenilenmesi.
2. Mümin bir kişiden, iman esaslarına aykırı bir söz veya davranış meydana
geldiğinde imanının zarar görmemesi ve küfre düşmemesi için kelimeitevhit ve
kelimeişehadet okuyarak Kur’an-ı Kerim’deki iman esasları çerçevesinde
imanını yenilemesi.
Türk kültüründe tecdidiiman, camilerde cuma ve perşembe günleri ikindi veya
yatsı namazından sonra yapılan bir duadır.
tecessüs
1. Dikkatle araştırma, gözlemleme, casusluk yapma.
“(Yakup, oğullarına dedi ki:) Ey oğullarım! Gidin Yusuf ve kardeşini
tecessüs edin, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin…”
Kur’an-ı Kerim 12/87
2. İnsanların birbirlerinin gizli durumlarını, ayıplarını ve kusurlarını
araştırıp ortaya dökmeleri.
Tecessüs, Kur’an-ı Kerim’de yasaklanan davranış bozukluklarından biridir.
Buna göre müminlerin kötü zandan, gıybetten ve tecessüsten uzak durmaları
gerekir.
“Ey iman edenler! Birbiriniz hakkında yersiz zanda bulunmaktan çok
sakınınız. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyiniz. Birbirinizin
gıybetini yapmayınız…”
Kur’an-ı Kerim 49/12
teçhiz
1. Donatma, hazırlama, hazırlık yapma.
2. Düşmanlara karşı dini, vatanı, milleti ve namusu her türlü tehlikeden
korumak için ordu hazırlama, orduyu silah ve malzeme ile donatma.
“Kim Allah yolunda savaşan bir gaziyi teçhiz ederse o da Allah yolunda
savaşmış gibi sevap alır.”
Hadis-i Şerif
3. Ölen bir kimsenin yıkanıp kefenlenmek suretiyle gömülebilecek hâle
getirilmesi.
tecvit
1. Bir işi güzel yapma, güzelleştirme, iyi ve güzel söz söyleme, süsleme.
2. Kur'an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak
hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilim.
Kur’an-ı Kerim okurken tecvit kurallarına göre okumak gerekir. Kelimelerin
doğru anlam kazanması tecvit kurallarına uymaya bağlıdır. Tecvit
kurallarında Hz. Peygamber’in Kur’an-ı Kerim’i okuyuş tarzı esas alınmış ve
bu okuyuş tarzı kıraat âlimleri tarafından nesilden nesle aktarılarak
günümüze kadar gelmiştir.
“Kur’an-ı Kerim’i tecvit ile okuyunuz. Sesinizi güzelleştirerek onu
süsleyiniz ve Arapça kurallara uygun olarak okuyunuz.”
Abdullah b. Mesud
3. Kur’an-ı Kerim’i güzel bir biçimde okumak için uyulması gereken kurallar
ilmi.
tedvin
1. Yazılı şeyleri bir araya getirme, düzene koyma, kitap yazma, kaydetme.
2. Herhangi bir ilim dalının dağınık hâldeki konularını bir araya getirerek
düzene sokma ve kitap şekline getirme.
3. Hz. Peygamber’in vefatından sonra, İslam coğrafyasının dört bir tarafına
dağılan sahabelerden hadislerin toplanıp bir araya getirilmesi.
Hz. Peygamber’in hadislerini onun hayatında bizzat duyan ve öğrenen
sahabeler, Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslam devletinin sınırlarının
genişlemesiyle beraber İslam’ın yayıldığı yerlere dağılmışlardır. Tefsir,
kelam, fıkıh gibi İslami ilimlerin oluşma döneminde Hz. Peygamber’in
görüşlerini içeren hadislere çok büyük ihtiyaç duyulmuştur. Özellikle
tabiiler ve sonraki dönemde, hadisler bir araya getirilmeye; tedvin edilmeye
başlanmıştır.
teenni
1. Acele etmeme, yavaş davranma, ağırdan alma, ihtiyatlı olma.
2. Bir iş yaparken ilerisini düşünüp istişare yaparak karar verme, acele
etmeme; işi vaktinde ve kurallarına uygun yapma.
“Teenni Allah’tan, acelecilik ise şeytandandır.”
Hadis-i Şerif
tefekkür
1. Düşünme, derin düşünme, fikir yürütme, kavramaya çalışma, kafa yorma.
2. Var olan bir şeyin manasını anlamaya çalışma ve eşyanın bilgisini zihinde
toplayabilmek için aklın hareket hâlinde olması, derin derin düşünmesi.
“Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar
yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her türlü bitkiden iki
cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen Allah’tır. Doğrusu, bütün
bunlarda tefekkür edenler için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır.”
Kur’an-ı Kerim 13/3
3. Allah’ın ayetleri, yarattığı tüm varlıklar ve onun tarafından meydana
getirilen olaylar üzerinde kafa yorup düşünme; ibret alma, yaratan ile
yaratılanlar arasında ilgi kurma, Allah’ın Rablığını kavramaya gayret etme.
“Müminler ki; ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında
Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler...”
Kur’an-ı Kerim 3/191
tefrika
1. Parçalanma, ayrılma, gruplaşma, fırkalaşma, nifak.
Tefrika girmeden bir millete düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Mehmet Akif Ersoy
2. Doğruluğu din ve akıl yoluyla belirlenmiş olan konularda ayrı hareket
etme, farklı görüşler ileri sürme, doğrunun etrafında birleşmeme, muhalefet
etme.
Farklı konularda özgür bir şekilde görüş bildirmek tefrika değildir. İslam
dini, inanç esaslarında, ibadetle ilgili hükümlerde, müminlerin doğruluğu
hakkında görüş birliğine vardığı şeylerde ve İslam toplumunun birlik ve
beraberliğini sarsacak konularda tefrikaya düşmeyi yasaklamıştır.
“Hepiniz birden Allah’ın dinine sımsıkı tutununuz. Tefrikaya düşmeyiniz…”
Kur’an-ı Kerim 3/103
tefsir
1. Kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma ve bir şeyi açıklama.
2. İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur'an-ı Kerim
metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması.
3. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini ve bu
hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya ve ayetleri belirli bir
yöntem çerçevesinde yorumlamaya yarayan ilim dalı.
4. Ayetlerin ve surelerin inişini, indiriliş sebeplerini, Mekki ve Medeni
olarak düzenlenmesini, nasihini, mensuhunu, tek bir olaya mı yoksa genel
olaylara mı işaret ettiğini, ayetlerdeki kapalılıkları, söz sanatlarını ve
cümle yapılarını bilmeye yarayan ilim dalı.
Alanlarında uzman olan İslam bilginlerinin Kur'an-ı Kerim’in kapalı
ifadelerini, belirli bir metot ve kural dâhilinde açığa çıkarma faaliyeti
olan tefsir iki çeşittir:
1. Rivayet Tefsiri: Kur’an-ı Kerim’i daha çok hadis ve sahabelerin
açıklamalarına dayanarak yorumlama biçimi.
2. Dirayet tefsiri: Kur’an-ı Kerim’i açıklarken sadece rivayetlerle
yetinmeyip dil, edebiyat, dinler tarihi, sosyoloji, psikoloji ve insanlık
tarihi gibi bilimlerden yararlanarak yapılan tefsir.
“Kim Kur’an-ı Kerim’i (Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’in sünnetinden kopuk bir
şekilde) kendi kişisel görüşleri çerçevesinde tefsir ederse cehennemdeki
yerine hazırlansın.”
Hadis-i Şerif
tefsir usulü
Konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan ve onun en doğru biçimde
anlaşılmasına yardımcı olmayı amaç edinen ilim dalı, ulumulkur’an ilmi.
Kur’an-ı Kerim’i anlama süreci içerisinde oluşan tefsir usulü, Kur’an-ı
Kerim incelemelerinde izlenmesi gereken ilke ve yöntemleri belirleyen,
sınırları ve amacı belli bir ilim dalıdır. Bu ilim dalı Kur’an-ı Kerim’in
inişi, tertip edilişi, toplanması, yazılışı, okunuşu, mucize oluşu, nasih ve
mensuhu, Mekki ve Medeni oluşu, nüzul sebepleri vb. dil ve tarih
çerçevesinde incelenebilecek Kur’an-ı Kerim’le ilgili konuların tamamını
içerir.
Teğabün Suresi
Kur’an-ı Kerim’in altmış dördüncü suresidir. Medine’de inmiştir. On sekiz
ayettir. Adını dokuzuncu ayette geçen ve “kâr-zarar” anlamına gelen
“teğabün” kelimesinden almıştır.
Surede, Allah’a iman, ibadet ve güzel ahlak konuları üzerinde durulur. Tüm
insanlara şu dört hususun önemi hatırlatılır: 1. İçinde yaşamakta olduğunuz
evren sahipsiz değildir. 2. Bu evren amaçsız yaratılmamış ve evrenin varlığı
bir hikmete dayanmaktadır. 3. Allah, insanları en güzel biçimde yaratmış,
küfür ve imanı seçmede serbest bırakmıştır. Fakat, herkes seçiminin sonucuna
katlanacaktır. 4. İnsanlar başıboş ve sorumsuz bırakılmamıştır.
Surede, inkârcılar Hz. Peygamber aracılığıyla doğru yola davet edilir ve
ahirette hesap verecekleri hatırlatılır. İman edenlere de seslenilerek bazı
talimatlar verilir. Bu talimatlar şunlardır: Dünyada hiçbir felaket Allah’ın
izni olmaksızın insanın başına gelmez. Şartlar kötü bile olsa sabırlı olmak
gerekir. “İman ettim.” demekle her şeyin bittiğini sanılmamalıdır. İman
edildikten sonra Allah’a ve Resulüne itaat edilmesi gerekir. Mümin, yalnızca
Allah’a güvenir. Bir mümin için mal, evlat ve eş önemli birer imtihan
sebebidir. Her insan gücü oranında sorumluluk taşır.
Fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine karşılıksız borç vermenin önemini ve
geleceği sadece Allah’ın bildiğini hatırlatan ayetlerle sure son bulur.
tehlil
‘Allah’tan başka iman edip ibadet yapılacak hiçbir tanrı yoktur.’ anlamına
gelen ‘La ilahe illallah’ kelimeitevhidini söyleme, tekrarlama.
Tehlil okumayı, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber tavsiye etmiştir. Hz.
Peygamber, ölüm anında en son sözü tehlil olan kimsenin cennetlik olacağının
müjdesini vermiştir.
“Ölmek üzere olan hastalarınıza tehlil okumalarını teşvik ediniz.”
Hadis-i Şerif
teheccüd namazı
Gecenin son üçte birlik bölümünde uykudan kalkarak kılınan nafile namaz.
Teheccüd namazı, Hz. Peygamber’in önemli sünnetlerindendir. O, seher vakti
denilen gecenin son üçte birinde kalkar, Kur’an-ı Kerim okur, Allah’ı
zikreder ve tefekkür yapardı.
Yatsı namazından sonra henüz uyumadan kılınan nafile namaza ‘gece namazı’
anlamında ‘salatıleyl’ denir. Teheccüd namazı ise seher vaktinde uykudan
kalkılarak kılınır. En az iki rekât kılınır. Dört, altı veya sekiz rekât
olarak da kılınabilir.
“Kim geceleyin uyanır ve hanımını da uyandırarak beraberce iki rekât
teheccüd namazı kılarlarsa, Allah katında bu kişiler, ‘Allah’ı çokça
zikreden erkekler ve kadınlar’ olarak kaydedilirler.”
Hadis-i Şerif
tekabbelallah
1. Namazı birlikte kılan Müslümanların birbirlerine söyledikleri “Allah
kabul etsin!” anlamında bir dua sözü.
2. Zekât ve sadaka verdikten, hac ve umre yaptıktan, oruç tuttuktan veya
herhangi bir hayırlı işi bitirdikten sonra müminlerin birbirlerine “Allah
kabul etsin!” anlamında söyledikleri dua sözü.
Tekasür Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yüz ikinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Sekiz ayettir.
Adını birinci ayette geçen ve ‘dünya malını artırıp çoğaltmada yarış etme’
anlamına gelen “tekasür” kelimesinden almıştır.
Sureye, insanların hayatın aldatıcı şeyleri ile uğraşıp dünya malını
biriktirmeye olan düşkünlüklerinden bahsedilerek başlanır. İnsanların dünya
malına olan bu tutkularının, ölüm kendilerine ansızın gelip malları ile
aralarını ayırıncaya ve onları kabirlere götürünceye kadar devam ettiği
anlatılır. Ayrıca surede, müşriklerin ölümü ve ahireti gereği gibi
düşünmediklerinden dolayı dünyaya taparcasına bağlandıkları belirtilir.
Ahiret duygusu gelişen ve cehennemin ne olduğunu bilen insanlarda dünyaya
olan bağlılığın aşırı olamayacağı vurgulanır. Ahirette, insanların dünyada
iken elde ettikleri her türlü nimetten hesaba çekileceğini bildiren ayetle
sure son bulur.
tekbir
1. Büyük görme, yüceltme, ululama, büyüklüğünü kabullenme.
2. Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini anmak için söylenen ve “Allah en
büyüktür.” anlamına gelen ‘Allahu Ekber’ sözü.
Tekbir, iman ifadesidir. İnsan bu cümleyi söyleyerek kimi ilah olarak
tanıdığını, kime ibadet edeceğini ilan etmiş olur.
“(Ey Muhammed) şöyle de: “Hamt Allah’a mahsustur. Allah, çocuk edinmemiştir,
onun mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, âcizlik sebebiyle bir yardımcı da
edinmemiştir. Onu sürekli tekbir ederek yücelt.”
Kur’an-ı Kerim 17/111
3. Namaza başlarken söylenen ‘Alllahu Ekber’ sözü.
4. Kurban bayramının arefe günü sabah namazından, bayramın dördüncü günü
ikindi namazına kadar olan sürede farz namazlardan sonra söylenen ‘Allahu
Ekber Allahu Ekber. La ilahe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber
velillahil hamd.’ şeklindeki teşrik tekbiri.
Teşrik tekbirinin anlamı şöyledir: ‘Allah en büyüktür, Allah en büyüktür.
Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür. Bütün hamt ve övgüler
Allah’adır.’
Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’an’lar!
Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osman’lar!
Arif Nihat Asya
tekebbür
1. Kibirlenme, büyüklenme, böbürlenme, kendini üstün görme.
2. Kişinin, kendisini yaratan Allah’ı ve yaratılış amacını unutarak daha çok
maddi olan şeyleri öne çıkarmak suretiyle kendini üstün görüp ibadet
yapmaktan yüz çevirmesi ve başkalarını da küçük görmesi.
“Yeryüzünde tekebbürde bulunanları ayetlerimden uzaklaştıracağım (onları
anlamayacaklar). Onlar, bütün mucizeleri görseler yine de iman etmezler.
Doğru yolu görseler o yola girmezler. Fakat, azgınlık yolunu görseler hemen
o yola girerler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamala-rından ve
onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.”
Kur’an-ı Kerim 7/146
tekfin
İnsana saygının ve değer vermenin bir ifadesi ve son insanlık görevi olarak
ölen bir kişinin baştan ayağa beyaz bez ile usulüne göre sarılması,
kefenlenmesi.
Şehitler öldükleri sırada üzerlerinde bulunan elbiseleri ile
gömüldüklerinden kefenlenmezler.
“Ölülerinizi beyaz bez ile tekfin ediniz.”
Hadis-i Şerif
tekfir
1. Birinin İslam’dan çıkıp küfre girdiğini söyleme.
2. Bir Müslümanı yaptığı bir iş, davranış veya düşüncesinden dolayı dinden
çıkmakla suçlama, kâfirlikle itham etme.
Küfre girdiği, dinî delillerle kesin olarak kanıtlanmayan bir insanı küfürle
suçlamak veya işlediği günahlardan dolayı dinden çıkmasına hükmetmek İslam’a
göre büyük günahtır. İslam dini müminlerin birbirlerini rastgele tekfir
etmelerini yasaklamıştır.
“Bir Müslüman, herhangi bir mümini tekfir ettiğinde, tekfiri gerektiren suç
o kişide varsa sözünde isabet etmiştir. Eğer söylediği tekfir ifadesi o
kişide yoksa söyleyen kişi kâfir olur.”
Hadis-i Şerif
tekke
1. Dergâh, hankâh, zaviye.
2. Bir tarikata bağlı olan kişilerin bir şeyhin maddi ve manevi idaresi
altında zikir, ibadet, eğitim ve öğretim ile meşgul olup ruhen ve ahlaken
olgunluk kazandıkları yer.
Tarihte tekkeler halka psikolojik, pedagojik ve tıbbi konularda hizmet
vermiştir. Devrin mektebi, hastanesi, spor okulu, dinlenme kampı, güzel
sanatlar akademisi, edebiyat ve fikir ocağı olmuştur.
Yemekte çerviş olur
Tekkede derviş olur
Tanrı yardım ederse
Dünyada her iş olur
Suat Akalın
tekvin
1. “Allah’ın herhangi bir şeyi örneksiz olarak en güzel bir şekilde
yaratması ve yoktan var etmesi.” anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
2. Yahudilerin mukaddes kitabı Tevrat’ın yaratılış konularından bahseden ilk
bölümü.
Tekvir Suresi
Kur'an-ı Kerim’in seksen birinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Yirmi dokuz
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘kıyamet gününde güneşin ışığını
kaybetmesi ve güneş sisteminin bozulması’ anlamına gelen “tekvir”
kelimesinden almıştır.
Surede, kıyametin kopması ve peygamberliğin önemi olmak üzere iki konu
işlenir. İlk bölümde, kıyametin başlangıcında gerçekleşecek olan güneşin
işlevini kaybetmesi, yıldızların kararması, dağların eriyip yok olması,
bütün evcil ve vahşi hayvanların dağılması, denizlerin kabarması ele alınır.
Daha sonra insanın amel defterinin açılıp yaptıklarının karşılığını görmesi,
buna bağlı olarak cennetlik veya cehennemlik olması anlatılır. Bu kıyamet
tablosundan sonra, insanın düşünmesi istenir ve cezaların bireysel olduğu
vurgulanıp insanlar güzel iş yapmaya teşvik edilir.
Surenin ikinci bölümünde, peygamberlik konusu üzerinde durulur ve Hz.
Muhammed’in tebliğ ettiği vahyin, bir delinin sözleri ve şeytanın
vesveseleri olmadığı bildirilir. Hz. Muhammed’in Allah’ın tüm insanlara
gönderdiği gerçek bir peygamber olduğu vurgulanır. Allah’ın bütün âlemlerin
Rabbi olduğunu ve Allah dilemeden hiçbir şeyin olmayacağını bildiren ayetle
sure son bulur.
telbiye
1. İtaat etme, emre koşma, çağrıya karşılık verme, emri yerine getirme.
2. Hac ve umre için ihrama giren kişinin “Buyur Allah’ım! Her zaman
emrindeyim Allah’ım! Buyur Allah’ım! Senin asla hiçbir ortağın yoktur.
Emrindeyim her zaman Allah’ım! Bütün hamdler ve şükürler sanadır Allah’ım!
Ve bütün nimetler sendendir, tüm var olanların sahibi sensin. Senin asla
hiçbir ortağın yoktur!” anlamına gelen “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. La şerike
leke lebbeyk inne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk la şerike leke”
biçiminde söylediği dua.
“Sizden kim hac yapacak olursa mutlaka telbiye getirsin.”
Hadis-i Şerif
telfik
1. Süsleme, uydurma, ulaşma, katılma, eli boş dönme.
2. Fıkıhta, taklit yoluyla bir mesele veya amel üzerinde iki veya daha fazla
mezhebin farklı hükümlerini birleştirerek uygulama.
3. Bir mesele üzerinde birbirine aykırı iki görüş varken, daha sonra gelen
bir müçtehidin bu ikisine uymayan üçüncü bir görüşü ortaya koyması.
telkin
1. Birisine bir şeyi anlatıp zihnine sokma, kabul ettirme, emir ve talimat
verme.
2. Ölmek üzere olan kişinin yanında Allah’ın varlığını ve birliğini, Hz.
Muhammed’in peygamberliğini hatırlatmak amacıyla yüksek sesle
“Kelimeitevhit” okuma.
“Ölmek üzere olan hastalarınıza kelimeitevhit telkin ediniz.”
Hadis-i Şerif
3. Cenaze mezara gömülüp herkes dağıldıktan sonra kabri başında ölüye âlim
ve ahlaken güzel bir kişinin Rabbinin Allah, dininin İslam, kitabının
Kur’an-ı Kerim ve peygamberinin Hz. Muhammed olduğunu hatırlatan sözleri
yüksek sesle söylemesi.
temettu haccı
bk. haccıtemettu.
temyiz
1. Ayırt etme, anlama, tercih etme, sezginlik.
2. Yetişkin bir kişinin veya henüz büluğ çağına ulaşmamış bir çocuğun iyi
ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı kendi lehinde ve aleyhinde olan durumları
ayırt edebilmesi.
3. Yargılama hukukunda, ilk derecedeki mahkemelerin yasaya aykırı olarak
karar vermesi ve yetkili olmaması gibi durumlarda kararın bozulması için
yüksek dereceli mahkemeye (yargıtaya) başvurulması.
tenasüh
1. Bir şeyin diğerini takip ederek yok etmesi, bir şeyi elden ele
dolaştırma, bir şeyin dolaşarak diğerinin yerini alması.
2. Ruh göçü; ruhların bedenden bedene veya insandan başka varlıklara göç
etmesi; reenkarnasyon.
3. Ölen insanların ruhlarının bir hayvana, insana, bitkiye veya cansız bir
varlığa geçmesi inancı.
Tenasüh inancı, eski Mısır dinlerinde, Budizm ve Hinduizm’de vardır.
Hindistan’da doğmuş, oradan Tibet, Çin, Kore, Japonya ve eski Yunan’a
yayılmıştır. Ayrıca, İsmailiye, Bahailik, Durzilik, Nusayrilik ve Yezidilik
mezheplerinde de tenasüh inancı vardır. Bu mezheplerde tenasüh, inanç
esaslarındandır. İslam dini tenasüh inancını kesinlikle kabul etmez.
teneşir
Üzerinde ölü yıkanan seki, uzun masa, kerevet.
Gözüm kaldı şu kaplanın postunda,
Azrail de can almanın kastında,
Döne döne teneşirin üstünde,
Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz.
Karacaoğlan
tenzih
1. Arındırma, kötü şeylerden uzaklaştırma, kusur kondurmama.
2. Allah’ı, şanına ve zatına layık olmayan şeylerden uzak ve yüce tutma;
yaratılmışlara ait olan her türlü eksikliği Allah’a yakıştırmama.
Yüce Allah’ı eksikliklerden tenzih eden birçok sıfat vardır. Kıdem, Beka,
Vahdaniyet, Muhalefetün lilhavadis ve Kıyambinefsihi Allah’ın tenzihi
sıfatlarından bazılarıdır. Bu sıfatlardan yola çıkarak Allah’ı, doğmak,
ölmek, ortağı olmak, yemek, içmek, evlenmek ve başkasına muhtaç olmak gibi
insana ait nitelemelerden tenzih etmek gerekir.
tenzihen mekruh
bk. mekruh.
tenzil
1. Peyderpey, yavaş yavaş, kademeli olarak indirme.
“Bu kitabın tenzili âlemlerin Rabbi’ndendir. Bunda hiçbir şüphe yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 32/2
2. Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin veya surelerinin insanların ihtiyaçlarına,
aralarında meydana gelen olaylara, değişen şartlara, zamana ve duruma göre
Hz. Peygamber’in yirmi üç yıllık peygamberlik süresinde Allah tarafından
ayet ayet, sure sure indirilmesi.
“Gerçek şu ki, bu Kur’an’ı sana tenzil eden biziz.”
Kur’an-ı Kerim 76/23
teokrasi
1. Yönetimin din adamları tarafından gerçekleştirildiği siyasi toplum
düzeni.
2. Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarına ilişkin bütün devlet gücünün,
ancak ilahî kaynaklı olması hâlinde geçerlilik ve hukukilik kazanacağını
savunan ve bu gücün sadece Tanrının yeryüzündeki vekilleri tarafından
kullanılabileceğini öngören siyasi düşünce.
teoloji
1. Yeryüzündeki dinleri; doğuşları, tarihleri, inanç esasları, ibadet
biçimleri, bağlıları, yayıldığı yerler başta olmak üzere bütün yönleriyle
inceleyen ilim dalı.
2. Allah’ın varlığı, birliği, yaratması, hüküm koyması, isimleri ve
sıfatları gibi konularla uğraşan, insan yaşamının anlamını inceleyen ilim
dalı, din ilmi, ilahiyat.
teravih namazı
Ramazan ayında yatsı namazından sonra sünnet olarak kılınan namaz.
Teravih namazı yirmi veya sekiz rekât olarak kılınır. Hanefi Mezhebinde
yirmi rekât kılınacağına dair hadisle amel edilir. Teravih, Hz. Ömer
döneminden itibaren cemaatle kılınmıştır. Camiye gidemeyenler teravih
namazını evlerinde de kılabilirler. Bir özür sebebiyle oruç tutamayanlar da
teravih namazı kılabilirler. Teravih namazının kazası yoktur.
“Kim ramazan ayının sevabını Allah’tan bekleyerek (oruç tutarak, teravih
namazı kılarak) değerlendirirse Allah onun geçmiş günahlarını affeder.”
Hadis-i Şerif
terbiye
1. Edeplendirme, eğitme, eğitim verme, yetiştirme, yetenekleri geliştirme,
davranışları kontrol etme.
“Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi hediye veremez.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın “Rab” isminin bir gereği olarak, tüm varlıkların var
olmalarından ölümlerine kadar, her türlü durumlarıyla ilgili kurallar
koyması ve insanları vahiy göndermek suretiyle eğitip geliştirmesi ve
mükemmel bir insan hâline gelmeleri için onları yetiştirmesi.
“Beni Rabbim terbiye ettiği için edebim güzel oldu.”
Hadis-i Şerif
tercüme
1. Çeviri, bir sözü bir dilden başka bir dile aynen çevirme.
2. Bir metni, bütün edebî özelliklerini ifade etmeye özen göstererek bir
dilden başka bir dile denk bir anlam ile çevirme.
İslam bilginleri Kur'an-ı Kerim’in sadece anlamıyla değil kelimeleri,
kelimelerin cümledeki dizilişi ve bu dizilişten doğan ahenkle de mucize
olduğundan, tercüme edilmesini mümkün görmemişlerdir. Tercüme ile Kur'an-ı
Kerim’in anlatmak istediklerini tam karşılamanın imkânsız olduğunu belirten
İslam âlimleri, tercüme yerine “meal” kavramını kullanmışlardır. Hiçbir
meal, Kur’an-ı Kerim’in asıl metninin yerine geçemez. Her meal bir tefsir
niteliğindedir. Meallerde, meali yapanın bilgi, kültür ve düşüncelerinin
etkileri görülür.
tereke
1. Terk edilenler, geride bırakılan mallar.
2. Ölünün mirasçıları arasında paylaşılmak üzere bırakmış olduğu para dâhil
taşınır ve taşınmaz mallar, miras.
Kişi öldüğü zaman terekesinden ilk önce borçları ödenir. Sonra vasiyeti
yerine getirilir. Geriye kalan mallar da mirasçıları arasında paylaştırılır.
tertib sahibi
bk. sahibitertip.
tertil
1. Bir şeyi düzene koyup açık açık hakkını vererek okuma, sözü yerinde,
düzenli ve güzel söyleme, bir metni tane tane, acele etmeden okuma.
2. Kur’an-ı Kerim’i tecvit kurallarına uygun bir biçimde okuma.
“… Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için (parça parça) indirdik ve
onu sana tertil ile okuduk.”
Kur’an-ı Kerim 25/32
3. Kur’an-ı Kerim’in anlamını düşünerek, harflerin çıkış yerlerine dikkat
ederek, anlamına göre sesi yükseltip alçaltarak, durulacak yerlerde durup
geçilecek yerlerde geçerek ağır ağır okuma.
“Gece biraz ilerleyince (namaz için) kalk. Gece yarısından biraz önce ya da
sonra (kalk) ve tertil ile Kur’an oku.”
Kur’an-ı Kerim 73/2-4
terviye günü
Hacı adaylarının Mina’ya çıktıkları zilhicce ayının sekizinci günü; arife
gününden bir önceki gün.
Hacılar, terviye gününde sabah namazını kıldıktan sonra topluca Mina’ya
çıkarlar ve orada gecelerler. Ertesi sabah -arife günü- sabah namazını
kılıncaya kadar burada kalırlar. Terviye günü Mina’ya çıkmak ve orada kalmak
haccın sünnetlerindendir.
tespih
1. Allah’ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve isimlerinde her türlü
eksiklikten uzak tutma.
“Ey Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Seni tespih ederim.”
Kur’an-ı Kerim 21/87
2. Allah’ı yüceliğine layık olmayan kusur ve eksikliklerden, yanlış
nitelendirmelerden gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etme, uzak
tutma, arındırma.
“Allah’ın çocuk edinmesi söz konusu değildir. (Onu böyle nitelendirmeden)
tespih ederiz.”
Kur’an-ı Kerim 19/35
3. “Allah’ım! Seni her türlü eksiklikten uzak tutarım.” anlamına gelen
“subhanallah” dua cümlesini söyleyerek Allah’ın yüceliğini sözlü olarak
ifade etme.
“Yüce Allah’ın en sevdiği söz ‘Süphanallahi vebihamdihi’ şeklindeki
tespihdir.”
Hadis-i Şerif
4. Namazlardan sonra “Süphanallah, Elhamdülillah ve Allahu ekber” dualarını
otuz üçer defa söyleme.
“Kim her namazın peşinden otuz üçer kez “süphanallah’, ‘elhamdulillah’,
‘Allahu Ekber’ diyerek tespih eder, sayıyı yüze tamamlamak için de; ‘La
ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh, lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ
külli şeyin kadir’ derse hataları denizin köpüğü kadar çok olsa bile (Allah
tarafından) bağışlanır.”
Hadis-i Şerif
tespih namazı
Hz. Peygamber’in haftada, ayda, yılda veya ömürde bir defa kılınmasını
tavsiye ettiği nafile bir namaz.
Tespih namazı dört rekât olarak kılınır. Tespih namazı kılan kişi, dört
rekâtte toplam üç yüz defa “Ey Allah’ım! Seni her türlü eksiklikten uzak
tutarım. Tüm övgüler ve hamt sanadır. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en
büyüktür.” anlamına gelen “Sübhanellahi velhamdülillahi vela ilahe illallahü
vallahu ekber.” biçimindeki tespih duasını okuduğu için bu namaza tespih
namazı adı verilmiştir. Tespih namazı, namaz kılınması mekruh olan
vakitlerin dışında her zaman kılınabilir.
tesettür
1. Örtünme, kapanma, gizlenme, saklanma.
2. Kadın ve erkeklerin avret yeri de denilen ve dinen örtülmesi gereken
yerlerini örtmeleri.
teslis
1. Üçleme, üçe çıkarma, üçe bölme, üç parça yapma.
2. Baba, oğul ve Ruhulkudüs’ün birleşmesinden meydana geldiğine inanılan
Hristiyanlıktaki tanrı anlayışı, inanç biçimi.
Teslis inancına göre, baba Allah’ı, oğul İsa’yı, Ruhulkudüs de Cebrail’i
simgeler.
“Andolsun ki ‘Allah, kesinlikle Meryem oğlu mesihtir.’ diyenler kâfir
oldular. Oysa Mesih (İsa) ‘Ey İsrailoğulları’! Benim Rabbim ve sizin de
Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin; kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah
ona cennete girmeyi haram eder; (böylelerinin) varacağı yer ateştir.
Zalimlerin yardımcıları yoktur.’ dedi. Andolsun ki ‘Allah üçün üçüncüsüdür.’
diyerek teslis anlayışına sahip olanlar da kâfir olmuştur; oysa Tanrı ancak
bir tek tanrıdır. Dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun inkâr edenler elem
verici bir azaba uğrayacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 5/72-73
tespih
Allah’ı anarken veya Hz. Peygamber’in öğrettiği duaları okurken sayıları
şaşırmamak için kullanılan ve genellikle otuz üç veya doksan dokuz taneden
oluşan çeşitli maddelerden yapılan dizi.
teşehhüt
1. Kelimeişehadet getirme.
2. Tanıklık yapma.
3. İki rekâtlı namazların ikinci, üç rekâtlı namazların iki ve üçüncü, dört
rekâtlı namazların ise ikinci ve dördüncü rekâtlarında ‘Ettehiyyatü Duası’nı
okuma.
Teşehhüt, namaz kılarken Yüce Allah’ı, Hz. Peygamber’i, melekleri ve
Allah’ın diğer salih kulları arasındaki selamlaşmayı simgeler. Hz.
Peygamber, Teşehhüt Duası’nı Kur’an’dan bir ayet öğretir gibi öğretmiş ve
tüm Müslümanların öğrenmesini istemiştir.
“Son secdeyi yapıp teşehhüt için yeterince oturduğunuzda namazınız tamam
olmuştur.”
Hadis-i Şerif
teşrik günleri
Kurban Bayramı‘nın birinci gününden sonraki üç güne verilen ad; Kurban
Bayramı’nın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri.
Kurban Bayramı’nın birinci günü, ‘Nahr Günü’ (kurban kesme günü)dür. Diğer
üç gün ise teşrik günleridir. Teşrik günlerinde oruç tutmak haramdır. Hz.
Peygamber, bu günlerde ve bayram günlerinde oruç tutmayı yasaklamıştır.
teşrik tekbiri
Kurban Bayramı’nın bir gün öncesi olan arife gününün sabah namazından
başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, farz namazlardan
sonra; ‘Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah’tan başka tanrı yoktur.
Allah en büyüktür. Bütün hamt ve övgüler Allah’adır.’ anlamına gelen “Allahu
Ekber, Allahu Ekber. La ilahe illlallahu vallahu ekber. Allahu Ekber
velillahi’l-hamd.” biçimindeki övgü cümleleri.
Kurban Bayramı’nın arife gününün sabah namazından bayramın dördüncü günü
ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazın sonunda mukim, yolcu,
kadın, erkek her Müslümanın teşrik tekbiri okuması gerekir.
tevatür
bk. mütevatir.
tevazu
1. Alçak gönüllü olma, kibirlenmeme, yumuşak huylu ve mütevazi olma.
Âbidesi hesaplardan taşarken
Mimarı, kendini çekmiş ortadan…
Başarı buradadır, tevazu burada
Eser ululuktan, imza noktadan.
Arif Nihat Asya
2. Gösterişsiz olma.
3. Allah’ın emirlerine gönülden ve içtenlikle bağlı olma hâli.
“Allah, bana sizlerin tevazulu olmanızı vahyetti.”
Hadis-i Şerif
4. İnsanın, kendisinin de yaratılmış olduğunu bilerek insanlara karşı
büyüklük taslamaması.
“Kim Allah için tevazulu olursa Allah onun kendi katındaki derecesini
yükseltir.”
Hadis-i Şerif
Tevbe Suresi
Kur’an-ı Kerim’in dokuzuncu suresidir. Medine’de inmiştir. Yüz yirmi dokuz
ayettir. Sure, yüz iki ile yüz on sekizinci ayetleri arasında, Tebük
Seferi’ne özürsüz olarak katılmayan kişilerin pişmanlıklarını ve işledikleri
günahtan dolayı tövbelerini konu edindiği için ‘Tevbe Suresi’ adını
almıştır. Ayrıca, birinci ayette geçen ve “müşriklerden uzak durma, onları
dost edinmeme.” anlamına gelen “berae” kelimesinden dolayı “Berae Suresi” de
denilmiştir.
Tevbe Suresi, Kur’an-ı Kerim’de besmele ile başlamayan tek suredir.
Müşriklere ve münafıklara tavır alma emredilip onlara ültimatom verildiği
için sureye, Allah’ın rahmetinin, şefkatinin ve bağışının bir göstergesi
olan besmele ile başlanmamıştır.
Sure, Arap yarımadasında yaşayan müşriklere bir bildiri niteliğindedir. Bu
bildiride onlardan İslamiyet’i kabul etmeleri istenir. Müslümanlığı kabul
etmedikleri takdirde kendilerine hukuki bir güvencenin verilmeyeceği
duyurulur. Bu çerçevede müminler ile müşriklerin ayrı ayrı bloklar
oluşturduğu belirtilir. Arabistan’daki müşriklerin, daha önceden yapılan
antlaşma şartlarına uymaları tavsiye edilir. Müşriklerin, Kâbe’yi çıplak bir
şekilde tavaf etmeleri yasaklanır. İman etmedikçe yapılan hayırlı işlerin
ahirette sahibine hiçbir yararı olmayacağı vurgulanır. Kâbe’ye hizmet dâhil
hiçbir salih amelin, iman ve cihatla aynı değerde olamayacağı açıklanır.
İslam’da gerçek kardeşliğin din kardeşliği olduğu haber verildikten sonra
Allah’a, Peygambere ve ahiret gününe inanmayanların öz kardeşler bile olsa
müminler ile bir bağlarının olmadığı ilan edilir.
Surede, Allah’ın göndermiş olduğu gerçek dini bozan Yahudi ve Hristiyan
bilginleri ve bunların görüşlerine körü körüne uyan kimseler kınanır. Bu
bağlamda, dinde helal ve haram kılma yetkisinin Allah’a ait olduğu
belirtilir. İnsanlara, Allah’a rağmen helal ve haram koyma yetkisi vermenin
bu kişileri tanrılaştırma olduğu hatırlatılır. Yahudi ve Hristiyanların din
büyüklerini tanrılaştırarak sapkınlığa düştükleri örneklerle gözler önüne
serilir.
Surede, sadaka ve zekât gibi mali ibadetlerin üzerinde durulur. Haksız yere
kamu mallarını yiyen, bu malları stoklayarak sömürü aracı hâline dönüştüren
Yahudi hahamlarının ve Hristiyan rahiplerinin ahirette tadacakları
azaplardan örnekler verilir.
Surede, dinin korunması için cihat ibadetinin önemi hatırlatılır.
Münafıkların, fakirlere karşı cimri davranmaları, Allah yolunda harcamada
bulunmamaları, cihattan kaçmaları ve Peygamberi desteksiz bırakmaları
kınayıcı bir üslupla gözler önüne serilir. Münafıklarla ilgili psikolojik
tahliller yapılır. Münafıklara karşı müminlerin uyanık durmaları tavsiye
edilir.
Zekât ve sadakanın kimlere verileceği ayrıntıları ile anlatılır. Zekât ve
sadaka başta olmak üzere, İslam’ın ibadet sistemi ile alay etmenin
münafıklık ahlakı olduğu belirtilir. İnsanlar arasındaki dostluk bağının,
Allah’a iman çerçevesinde oluşmasının gerekliliği belirtildikten sonra
müminlerin birbirlerinin dostu, münafıkların da kendi aralarında dost
oldukları açıklanır. Münafıklığı belli olan kişilere Allah’tan bağışlanma
dilemek ve öldükleri zaman cenaze namazlarını kılmak kesin bir dille
yasaklanır. Onların ahiretteki çekecekleri azap gözler önüne serilir.
Surede, cihat ibadeti çok geniş biçimde açıklanır. Şehitlik çok yüce bir
mertebe olarak sunulur. Allah’ın dinini insanlığa ulaştırma konusunda
herkesin sorumlu olduğu bildirilir. Ancak, hastalar, felçliler ve görme
özürlü kimselerin cihada katılma konusunda özür grubuna girdikleri haber
verilir. Özür grubuna girmemelerine rağmen, Tebük Seferi’ne katılmayan üç
Müslümanın içtenlikle yapmış oldukları tövbeye yer verilir.
Surede, ilmî çalışmalar övülür. Cihada gidemeyenler veya cihat esnasında
ilim öğreniminden geri kalanları eğitmenin önemi vurgulanır. Hz.
Peygamber’in risaletinin yüceliğini, onun bütün müminler için örnek olduğunu
bildiren ve müminlerin her konuda Allah’a güvenmelerini emreden ayetlerle
sure son bulur.
tevekkül
1. Güvenme, bağlanma, vekil tayin etme, havale etme.
“Yalnızca Allah’a tevekkül et. Güvenilecek tek varlık Allah’tır.”
Kur’an-ı Kerim 33/3
2. İnsanın, yapacağı işlerde kendisine düşen görevleri yapıp her türlü
tedbiri aldıktan, yeterli ve gerekli çalışmaları en güzel biçimde yerine
getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemesi.
“(Toplumu ilgilendiren) her konuda müminlerle görüş, onlarla istişare et.
Kararını verdiğin zaman da Allah’a tevekkül et. Allah kendisine tevekkül
eden Müslümanları sever.”
Kur’an-ı Kerim 3/159
tevessül
1. Yakınlaşma, yakınlaşmaya sebep arama, başvurma ve girişimde bulunma.
2. Allah’a yakınlaşmak, onun sevgisini ve rızasını kazanmak için salih
amelleri ve güzel davranışları aracı kılma.
“Ey iman edenler! Allah’ın emirlerini yerine getirerek onun korumasına
girin, ona (iman ve itaatle yakınlaşmaya) tevessül edin ve Allah yolunda
cihat ederek kurtuluşa erin!”
Kur’an-ı Kerim 5/35
3. İlim ve ibadetle Allah’ın yolunda gitme ve İslam’ın güzelliklerini
benimseme.
tevfik
1. Başarılı olma.
2. Kulun, Allah’a karşı sorumluluklarını içtenlikle yerine getirmesi ve onun
rızasını kazanması sonucunda Allah’ın sevdiği ve razı olduğu işlerde kulunu
başarılı kılması.
“Tevfikim ancak Allah’ın yardımı iledir. Yalnız ona güvenir, ona yönelirim.”
Kur’an-ı Kerim 11/88
tevhit
1. Birleme, bir şeyin bir olduğuna karar verme, tek kılma.
2. “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür.” anlamına gelen
“La ilahe illallah, Muhammedün resulullah.” cümlesine kalp ile inanıp dil
ile söyleme.
3. Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme, tek ve eşsiz
olduğuna inanma, ona hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadeti yalnızca Allah için
yapma.
“İslam beş esas üzerine kurulmuştur. Bunlar: Tevhit (Allah’ı birleme), namaz
kılma, zekât verme, ramazan orucu tutma ve haccetmedir.”
Hadis-i Şerif
tevil
1. Döndürme, bir şeyi aslına döndürme, sonuçlandırma, netice.
“…Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız herhangi bir konuda
anlaşmazlığa düştüğünüz zaman (olayın çözümünü) Allah(ın kitabı Kur’an)a ve
Resulü(nün sünneti)ne götürünüz. Tevil olarak bu sizin için daha hayırlı ve
daha güzeldir.”
Kur’an-ı Kerim 4/59
2. Yorumlama, kapalı anlamları açığa çıkarma.
“(Ey Yusuf!) Böylece Rabbin seni (peygamber olarak) seçti ve sana olayların
tevilini öğretti.”
Kur’an-ı Kerim 12/6
3. Birçok anlama gelme ihtimali olan bir ayete, konusunda uzman olan İslam
bilginlerinin bu anlamlardan birini tercih etmesi.
4. İslam bilginlerinin akla gelen ilk anlamı vermeyip İslam dininin temel
prensiplerine ters düşmeyecek olan anlamları belirli gerekçelere
dayandırarak vermeleri.
“Ey Allah’ım! Abdullah b. Abbas’ı dinde fakih kıl ve ona Kur’an’ın tevilini
öğret.”
Hadis-i Şerif
Tevrat
1. Dört büyük kitaptan ilki olan ve Hz. Musa’ya gönderilen ilahî kitap.
2. Yahudi geleneğinde Eski Ahit denilen kitaplar bütünü.
Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit otuz dokuz kitap ve üç bölümden
meydana gelmiştir. Bu üç bölüm şunlardır: 1. Tevrat (Kanun) kitabı, 2.
Nebiler (Nebim) kitabı, 3. Yazılar (Ketübim) kitabı. Hz. Musa’ya
gönderildiğine inanılan asıl Tevrat’ın, birinci bölümünü oluşturan Tevrat
olduğu söylenir. Bu asıl Tevrat beş bölümden oluşur: 1. Tekvin, 2. Çıkış, 3.
Levililer, 4. Sayılar, 5. Tesniye.
Tevrat’ın İbranice, Yunanca ve Süryanice nüshalarının olduğu kabul edilir.
Yahudiler ve Protestanlar İbranice, Roma ve Doğu kiliseleri Yunanca,
Samiriler de Samirice nüshayı tercih ederler. Günümüz Yahudileri ise Tevrat
yerine Tanah terimini kullanırlar. M.Ö. yaklaşık 1200-1100 yılları arasında
tamamlanan ve İbranice yazılmış olan Tanah’ın içinde birkaç Aramca metin de
vardır.
Yahudiler nazarında Tevrat Allah kelamıdır ve önemli bir yer tutar. Havra ve
sinagogların mihrap denilen yerindeki dolapta ipekli örtülere sarılmış yazma
nüshaları korunur. Onlara göre Tevrat okunurken başın mutlaka örtülmesi
gerekir. Açık başla Tevrat okunmaz ve mabede girilmez. Din bilgisi, tarih ve
okuma kitaplarına Tevrat’tan seçilmiş metinler konur. Tevrat hakkında
tartışma ve eleştiriye izin verilmez. Okul çağındaki her öğrencinin bir
Tevrat’ı vardır.
Kur’an-ı Kerim, Tevrat’ın Allah’tan gönderildiği şekliyle korunamadığını
belirtir. Kur’an, Yahudi bilginlerinin ve hahamlarının Tevrat’taki ayetleri
gizleyerek, bir kısmını çıkararak zaman zaman da kendi arzularına göre
eklemeler yaparak bu ilahî kitabı değiştirdiklerini vurgular. Her Müslüman,
Tevrat’ın aslının Allah’tan geldiğine iman eder.
Tevvab (et-Tevvab)
“Yapmış olduğu günahlardan pişmanlık duyan, günahlara bir daha dönmemede
kararlı olan ve günahlarına içtenlikle tövbe eden kullarını bağışlayan ve
onların tövbelerini çokça kabul eden.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“Bilmiyorlar mı ki kullarının tövbelerini kabul eden Allah’tır; (onun rızası
için verilen) sadakaları kabul eden de o. Şüphesiz Allah tevvab ve
rahimdir.”
Kur’an-ı Kerim 9/104
teyemmüm
Suyun bulunmadığı veya bulunsa bile kullanılmasının mümkün olmadığı
durumlarda, kişinin niyet ederek abdest veya gusül abdesti yerine geçmesi
için yaptığı manevi temizlik.
Teyemmüm, niyet ettikten sonra toprak cinsinden bir şeye, iki kez ellerin iç
kısmını sürüp birinci defasında yüzü, ikinci defasında sol elin içiyle sağ
kolu, sağ elin içiyle sol kolu sıvama biçiminde yapılır.
“Su bulamazsanız temiz bir toprağa (veya toprak cinsinden bir şeye) teyemmüm
edin.”
Kur’an-ı Kerim 5/6
tezkiye
1. Temizleme, paklama, arıtma.
2. Geliştirme, büyütme, artırma.
3. Yüce Allah’ın şirk, küfür, günah, iki yüzlülük, cehalet gibi çirkin
düşünce ve davranışlardan insanı temizleyip arındırması.
“(Allah) ümmilere kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, tezkiye
eden, kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi.”
Kur’an-ı Kerim 62/2
4. Dinin, etinin yenilmesine onay verdiği bir hayvanı dinî usuller
çerçevesinde kesme.
5. Dinen zengin sayılan birinin malının sadakasını ve zekâtını vermek
suretiyle malını arındırması, hayır yaparak malının bereketini artırması.
“Onların mallarından kendilerini temizleyeceğin ve tezkiye edeceğin bir
sadaka al ve onlara dua et.”
Kur’an-ı Kerim 9/103
6. Mahkemelerde şahitlik yapacak olan kimselerin durumlarının bilinmesi,
şahitlik yapmaya uygun olup olmadıklarının belirlenmesi için yapılan
araştırma, soruşturma.
7. Ölen bir kimsenin, geride kalan Müslümanlar tarafından inancındaki
sağlamlık, ibadetlerindeki titizlik, ahlakındaki temizlik gibi güzel
özellikler ile anılması, Müslümanların ölen kimsenin lehine olarak tanıklık
yapması.
Türk toplumunda ölen kişinin cenaze namazı kılındığında cenazeye katılan
Müslümanlar veya taziyeye gelenler ölünün iyiliklerinden bahsederek hayırla
anarlar. Hz. Peygamber, ölünün lehine olarak en az üç Müslümanın yapmış
olduğu tezkiyenin ahirette ölüye faydasının olacağını söylemiştir.
tıbbınebevi
Hz. Muhammed’in insan sağlığının önemi ve korunması ile ilgili öğütleri,
bazı hastalıkların tedavisi ile ilgili görüşleri ve önerdiği pratik
çözümler.
İslam dini insan sağlığına büyük değer vermiştir. Sağlığın korunmasını
emretmiştir. Bu çerçevede konuyla ilgili Hz. Peygamber’in de önemli
tavsiyeleri vardır. Tıbbınebevi ile ilgili öğütler, düzenli beslenme ve
temizlik konularında yoğunlaşmaktadır.
tilavet
1. Okuma.
“Allah, ayetlerini tilavet etmek, onları arındırmak ve onlara ilahî kelamı
ve hikmeti öğretmek için içlerinden bir peygamber çıkararak müminlere
lütufta bulunmuştur; hâlbuki onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde
bulunuyorlardı.”
Kur’an-ı Kerim 3/164
2. Takip etme, bir şeyin peşine düşme, tabi olma.
3. Kur'an-ı Kerim’i tecvit kurallarına uygun olarak ve anlamını düşünerek
okuma.
“Müminler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun
ayetleri tilavet edildiğinde bu tilavet onların imanlarını artırır. Onlar
yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”
Kur’an-ı Kerim 8/2
4. Kur’an-ı Kerim ayetleri üzerinde düşünme, azapla ilgili ayetler okunurken
Allah’a sığınma, müjdelerle ilgili ayetlerde şükretme; emredilenleri yerine
getirmeyi ve haramlardan kaçınmayı amaç edinerek okuma.
“Kendilerine indirmiş olduğumuz kitabı hakkıyla tilavet edenler, kitaba
inanırlar; kitabı inkâr edenler ise (dünyada ve ahirette) pişman
olacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 2/121
tilavet secdesi
Kur'an-ı Kerim’deki secde ayetlerinden birisini okuyan veya duyan kimsenin
yapması gereken secde.
Secde ayetlerinde, Allah’ın insanlara verdiği nimetlerin bolluğu ve Allah’a
ortak koşanların bu nimetlere şükrün gereği secde etmekten kaçınmaları
anlatılır. Müşriklerin Allah’a secde etmekten kaçınmalarına karşılık,
Müslümanlar, Allah’a imanlarının gereği olarak secde etmeye davet edilirler.
Secde ayetleri Mekke’de inen surelerin içerisinde yer alır. Secde ayetleri
özel bir işaretle Kur’an-ı Kerim’in sayfa kenarlarında gösterilmiştir.
Tilavet secdesi şöyle yapılır: Tilavet secdesi tek secdeden meydana gelir.
Secde ayetini okuyan veya duyan kişi ellerini kulaklarına kaldırmadan
doğrudan tekbir alarak secdeye varır ve üç defa “Subhane rabbiye’l-a’la” der
ve tekrar tekbir alarak kalkar. Tilavet secdesi tek başına yapıldığı gibi
cemaatle de yapılabilir.
Tin Suresi
Kur'an-ı Kerim’in doksan beşinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Sekiz
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘incir’ anlamına gelen “Tin”
kelimesinden almıştır.
Sureye, Allah’ın insanlar için yarattığı bazı önemli nimetler sayılarak
başlanır. İslam bilginleri, incir ve zeytinin surede anılmasından amacın bu
bitkilerin yetiştiği yerler olduğunu söylemişlerdir. Bu İslam bilginleri,
söz konusu yerlerin birçok peygamberin görev yaptığı Filistin ve Şam
toprakları olduğunu da belirtmişlerdir. Ayrıca Hz. Musa’ya vahyin geldiği
Tur Dağı ve insanlık için en güvenilir şehir olan Mekke’nin önemi de surenin
girişinde vurgulanmıştır.
Surede, insanın fiziksel ve ruhi anlamda en güzel biçimde yaratılışına
dikkat çekilir. İnsanın, elinin ve yüzünün güzelliği, ayakları üzerinde
yürümesi ve fiziki yapısındaki mükemmelliğin hiçbir varlığa verilmediği
belirtilir. En güzel biçimde yaratılan bu varlığa tertemiz bir ruh ve akıl
bağışlandığı anlatılır. İnsan, aklını iyi kullanmaz, şeytanın ve
tutkularının esiri olacak olursa insanlık konumundan uzaklaşacağına da
surede dikkat çekilir. Yüce Allah, insanoğluna onur ve şerefini kaybetmemesi
için Allah’a iman ve bu imanın gereği olarak ibadetlerini aksatmadan yerine
getirme gibi iki önemli tavsiyede bulunur.
Şekil güzelliği, ruh temizliği ve akıl verilen insanın, dini ve ahiret
hayatını yalanlamasının yanlışlığı vurgulanır. Allah’ın insanlık için
göndermiş olduğu ilahî kurallara iman edip teslim olmanın önemine işaret
eden ayetle sure son bulur.
Tirmizi
bk. sünen.
tövbe
1. Dönüş, günahtan pişmanlık, günahı terk etme, vazgeçme, istiğfar.
2. İnsanın, bilerek veya bilmeyerek yaptığı hata, kusur, büyük ve küçük
günahlarından dolayı pişman olup bir daha aynı günahları yapmamaya karar
vererek vazgeçmesi.
“Günahına tövbe eden sanki onu işlememiş gibi olur.”
Hadis-i Şerif
3. İnkârcıların, inkârlarından vazgeçip mümin olmaları.
“Kim inkârından tövbe eder, namazını kılar, zekâtını verirse onlar artık
sizin dinde kardeşleriniz olur.”
Kur’an-ı Kerim 9/11
4. Müslüman bir kişinin, ibadetleri terk etmesinden ve işlediği günahlardan
dolayı pişman olması; bir daha günaha dönmeme ve ibadetlerini aksatmama
konusunda kesin karar vermesi.
“O Allah ki, kullarının tövbelerini kabul eder ve onların günahlarını
bağışlar.”
Kur’an-ı Kerim 42/25
5. Allah’ın emirlerine, Hz. Peygamber’in hayat tarzına aykırı bir söz ve
davranıştan dolayı kalben kirlenme, yaratılıştaki günahsızlık hâlinden
uzaklaşma sebebiyle yeniden Allah’ın emrine, bağışına, korumasına dönme; bir
daha günahlara dönmeme konusunda Allah’tan özür dileme.
Tövbenin kabul edilebilmesi için şu şartların yerine getirilmesi gerekir:
Geçmiş günahlardan pişmanlık, farzları yerine getirme, her türlü haksızlığı
terk etme, hak sahiplerine haklarını vererek helalleşme, bir daha günaha
dönmemeye kararlı olma.
Kur’an-ı Kerim, bir daha günahlara dönmeme konusundaki kararlılığa
“tövbeyinasuh” adını vermiştir.
“Kim yaptığı zulümden (şirk, küfür, isyandan) tövbe eder, durumunu
düzeltirse şüphesiz, Allah onun tövbesini kabul eder. Çünkü, Allah kullarını
bağışlayan ve merhamet edendir.”
Kur’an-ı Kerim 5/39
tuba
1. “Ne mutlu, ne güzel, gözün aydın olsun.” anlamında bir seslenme sözü.
2. Cennet.
“İman edip salih amel işleyenlere tuba vardır. Varılacak en güzel yer
orasıdır.”
Kur’an-ı Kerim 13/29
3. Cennette bir ağaç.
Salınır tuba dalları,
Kur’an okur hem dilleri,
Cennet bağının gülleri
Kokar Allah deyü deyü
Yunus Emre
tufan
Yüce Allah’ın, Hz. Nuh zamanında, inançsızlık ve ahlaksızlıkta aşırı giden
kimseleri cezalandırmak amacıyla gökten bolca yağmur yağdırıp yeryüzünden de
suları kaynatmak suretiyle meydana getirdiği tabiat olayı.
“Şüphesiz biz, Nuh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onların arasında
dokuz yüz elli sene geçirmişti. Sonra, zulüm batağında yaşarlarken tufan
onları yakalayıverdi.”
Kur’an-ı Kerim 29/14
tuğyan
1. Azgınlık, taşkınlık, zulüm, haddi aşma, aşırı gitme, büyüklenme,
kibirlenme, sapıklık.
2. Allah’ı inkâr, isyan ve günahta aşırı gitme.
“Rabbinden sana indirilen Kur’an, onların (Yahudilerin) tuğyanını ve küfrünü
artıracaktır.”
Kur’an-ı Kerim 5/64
3. Kişinin, ilahî emirlere karşı duyarsız davranarak şehvet ve tutkularını
ilah edinmesi.
“Bize kavuşmayı ummayanları (ahiret gününe inanmayanları) kendi hâllerine
bırakırız. Onlar da tuğyan içerisinde bocalar dururlar.”
Kur’an-ı Kerim 10/11
4. Yöneticilerin kendi iktidarlarını devam ettirmek için yaptıkları her
türlü haksızlık, zulüm, işkence.
“(Ey Musa ve Harun) Firavun’a gidin; çünkü o tuğyan etti. Ona kibarca
konuşun. Belki öğüt alır ve korkar (yaptıklarından vazgeçer).”
Kur’an-ı Kerim 20/43-44
tuliemel
1. İleriye yönelik sonu gelmeyen arzular, tutkular, hırs, tamah, aç
gözlülük.
2. Dünyaya ve dünya nimetlerine hiç ölmeyecekmiş gibi bağlanarak Allah’ı
unutma, ahiret için hazırlık yapmama.
Dost sevgüsin gönülde canıla berkitmeyen
Tuliemel defterin dürmeyen aşık mıdır?
Yunus Emre
Tûr Dağı
Yüce Allah’ın Hz. Musa’yı peygamberlikle şereflendirdiği, ona vahiy verdiği,
Hz. Musa’nın Allah ile konuştuğu Mısır yakınlarında bulunan ve Kur’an-ı
Kerim’de adı geçen bir dağ.
Turisina da denilen bu dağdan, Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık on ayette
bahsedilmiştir. Kur’an-ı Kerim bu dağın kutsal olduğunu belirtmiştir.
Tûr Suresi
Kur’an-ı Kerim’in elli ikinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk dokuz
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve “dağ” anlamına gelen “Tûr”
kelimesinden almıştır.
Sureye, diğer peygamberlere vahiy inen yerlerin, vahyin bir araya
getirildiği kitabı okumanın, evrenin en güzel biçimde yaratılmasının önemini
belirtilerek başlanır. Kıyamet koparken meydana gelecek olayların tasviri
yapılır. Kıyamet gününde, peygamberleri ve peygamberlerin getirdiği
hakikatleri yalanlayanların kötü durumları anlatılır. Peygamberleri
yalanlayan kimselerin yerlerinin cehennem olduğu vurgulanır. İman edip
peygamberiyle ortak hareket eden müminlerin cennetteki mutlulukları da ele
alınır. Surede, cennetteki güzellikler ve nimetler tasvir edilirken onlara
bir müjde olarak, Müslüman olan yakın akrabalarıyla buluşacakları haber
verilir. Cennette çeşitli nimetlere kavuşan müminlerin bu nimetler sebebiyle
Allah’a yapmış oldukları şükür ve dualar da surede anlatılır.
Surede, peygamberliğin önemi üzerinde durulur ve Hz. Peygamber’e iftira atan
Mekke müşrikleri kınanır. Onlara, Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber’in sözü
olmayıp Allah’ın sözü olduğu hatırlatılır. Allah’ın yaratmadaki eşsizliği
ele alınır. Allah’ın çocuk edinmesinin söz konusu olmadığı açıklanır. Bu
açıklamayla Üzeyir’i, İsa’yı ve melekleri Allah’ın çocukları olarak kabul
eden Yahudiler, Hristiyanlar ve Mekke müşrikleri üstü kapalı bir şekilde
yerilir.
Surede Allah’a, Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e inanmayanları ahirette bekleyen
acıklı sona yer verilir. İnkârcıların dünyada yaptıkları iyiliklerin,
imanları olmadığı için ahirette kendilerine yarar sağlamayacağı bildirilir.
Hz. Peygamber’e Mekke müşriklerinin yapmış olduğu her türlü işkenceye
sabretmesini ve Allah’ı sürekli tespih etmesini emreden ayetlerle sure son
bulur.
türbe
1. Ziyaret edilen üstü kapalı veya yarı açık mezar.
2. Sahabeler, büyük âlimler, şehitler, veliler, hükümdarlar, vezirler ve
tarihte önemli işler başarmış kişilerin mezarları üzerine yapılan ve
üzerleri kubbelerle örtülü bina.
Müslüman olmayanların mezarları üzerine yapılan binalara türbe denilmez.
İslam dini, türbelerin ziyaret edilmesinde bir sakınca görmez. Çünkü türbe,
bir kabir olduğu için kabirleri ziyaret etmek insanlara ölümü hatırlatır.
İslam dini, türbe ziyaretinde, ölüden yardım isteyip dilekte bulunmayı, ona
adakta bulunmayı, mum yakmayı, çaput bağlamayı, para atmayı kesinlikle
yasaklar.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş ‘Meçhul Asker’ diye?
Arif Nihat Asya
türbedar
Türbelerin bakımı ile uğraşan ve gelen ziyaretçileri bilgilendiren görevli,
türbe bekçisi.
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem,
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem.
Mehmet Akif Ersoy