dindersioyun.com
Dini Terimler Sözlüğü

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

M

maazallah

1. “Allah esirgesin, Allah korusun, Allah saklasın.” anlamında bir dua sözü.

2. Tehlikeli bir durum veya kötü bir haber karşısında “Tek sığınılacak varlık Allah’tır; ondan başka sığınılacak kimse yoktur.” anlamında söylenen bir dua cümlesi.

“(Kadın), Yusuf’a ‘Hadi gelsene!’ (diyerek günah işlemeye çağırdığında) Yusuf “Maazallah!” dedi…”

Kur'an-ı Kerim 12/23



mabet

1. İbadet edilen yer, tapınak, ibadethane.

Her dinin kendine özgü mabetleri vardır. Yahudilerin mabetlerine havra ve sinagog, Hristiyanlarınkine kilise, Müslümanlarınkine ise cami veya mescit denir.

2. Müslümanların toplu olarak ibadet edebilmeleri için yapılmış olan yer, cami, mescit, musalla.

Ruhumun senden ilahî şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

Mehmet Akif Ersoy



mabut

1. Kendisine ibadet edilen, tapınılan varlık, ilah, rab.

2. İbadet edilmeye layık olan tek varlık, Allah.

Ey benim her taşı bir mabed-i iman yurdum

Seni er geç bana bir gün verecek Mabudum.

Mehmet Akif Ersoy

Hz. Peygamber, Allah’tan başka varlıkları mabut edinen müşrik bir toplumu tek mabut olan Allah’a ibadet etmeye çağırmıştır. İslam dinine göre Allah’tan başka hiçbir varlık mabut edinilemez. Çünkü Allah’tan başka hiçbir varlık ibadete layık değildir.

“Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim yarattığım yeryüzü geniştir. Her durumda (ve her yerde) yalnız beni mabut edininiz.”

Kur'an-ı Kerim 29/56



Macid (el-Macid)

“Şanı, şerefi, değeri büyük, kendisine ibadet ve samimiyetle yaklaşan kullarına bağışı ölçüye sığmayacak kadar çok olan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Maciddir…”

Hadis-i Şerif



mağfiret

1. Örtme, gizleme, bağışlama, af, yarlıgama.

“Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği göklerle yer arası kadar olan ve müttakiler için hazırlanan cennete koşun!”

Kur’an-ı Kerim 3/133

2. Allah’ın, kendisine içtenlikle tövbe eden ve hatasını kabul edip bir daha günah işlememe konusunda söz veren kullarının günahlarını bağışlaması, affetmesi.

Allah’ın af ve mağfireti herkese açıktır. Şirk ve küfürde devam etme hariç, tövbe edilen bütün günahları, Allah’ın mağfiret edeceği Kur'an-ı Kerim’de haber verilmektedir.

“İnkâr edenlere büyük bir azap vardır. İman edip Allah için yararlı işler yapanlara ise mağfiret ve büyük bir ecir vardır.”

Kur'an-ı Kerim 35/7



mahcur

1. Engellenen, kısıtlı, kayıtlı.

2. Çocukluk, akıl hastalığı, bunaklık, savurganlık ve aptallık gibi sebeplerden dolayı sözlü veya fiilî olarak yapacakları hukuki işlemleri sınırlanan, engellenen kişi.

Fıkıhta, esas olan özgürlük olup kimsenin mali veya hukuki yetkileri kısıtlanamaz. Fakat kişi davranışlarıyla kendini, çevresini ve mali haklarını sıkıntıya sokarak büyük zararlara sebep olursa, bazı davranışlarına sınırlama getirmek; mahcur etmek gerekir. Bununla, doğacak olan daha büyük zararlar önlenmiş olur.



mahfil

1. Toplantı yeri.

Yunus imdi avunur

Dostu gördü sevinir

Erenler mahfilinde

Işka cünbiş eyledi.

Yunus Emre

2. Camilerde halifelerin, hükümdarların veya bunlara vekâlet eden üst düzey yöneticilerin, yakın çevresiyle beraber namaz kılmaları için ayrılan özel bölme.



mahrem

1. Saygıya ve gizlenmeye değer şey.

2. Herkesin bilmesi gerekmeyen şey.

3. Aralarındaki kan bağının yakınlığından dolayı birbirleri ile evlenmeleri yasak olan çok yakın akrabalar.

İslam’a göre bir erkek için annesi, kızları, büyük anneleri, kız kardeşleri, yeğenleri, hala ve teyzeleri; kadın için ise babası, oğulları, dedeleri, amcası, dayısı, yeğenleri, erkek kardeşleri mahremdir.

“Sizden biriniz yanında mahremi olmayan bir kadınla tenha bir yerde baş başa kalmasın.”

Hadis-i Şerif



mahşer

Kıyamet günü ikinci kez sûra üflendikten sonra bütün insanların diriltilerek mezarlarından kalkıp dünyada iken yaptıkları her şeyin hesabını vermek üzere toplanacakları yer.

Mahşere inanmak, ahirete iman konusu içinde ele alınır. Kur'an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in sünnetinde bu konuya çokça yer verilmiştir ki bunun nedeni; insanlara sorumluluk duygusu kazandırıp Allah’ın ve insanların hukukunu gözeten sağlıklı ve duyarlı bir toplum oluşturmaktır.

“Mahşer gününde huzurunda toplanıp bir araya geleceğiniz Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat yaşayarak onun koruması altına girin.”

Kur’an-ı Kerim 5/96



mahv

Dervişin, Allah’a olan sevgisinin coşkusuyla her türlü iyi huylarını eğitip geliştirmesi ve tüm kötü huy ve davranışlarını bırakması.

İslam tasavvufunda, dervişlerin benliklerini kontrol ederek tüm davranışlarında Allah’ın rızasını gözetmeleri, Allah’ı görüyormuş gibi hareket etme bilinci kazanmaları “mahviyat makamı” ile açıklanmıştır.

mahya

1. Birden çok minaresi bulunan camilerde özellikle ramazan aylarında minareler arasına yazılan dinî içerikli ışıklı yazı.

Mahya olmak için Sultan Selim’e

Göklerden yıldızlar ordusu gelir.

Arif Nihat ASYA

2. Hz. Peygamber’e toplu hâlde salatüselam getirilen meclis; zikir meclisi.



Maide Suresi

Kur’an-ı Kerim’in beşinci suresidir. Medine’de inmiştir. Yüz yirmi ayettir. Sure, yüz on ikinci ve yüz on dördüncü ayetlerinde Hz. İsa ve arkadaşlarına inen ‘maide’ (sofra) mucizesinden söz ettiği için bu adı almıştır.

Sureye, müminlerin Allah’a vermiş oldukları sözler ve aralarında yapmış oldukları antlaşmalara uygun davranmalarını emreden ayetlerle başlanır.

Müminlere, hac ve umre için ihram giydiklerinde Harem sınırlarında dinin koyduğu yasaklara uymaları, İslami usullere göre kesilmeyen hayvanları yememeleri, iyilik ve takva üzerine yarışmaları ve Allah’ın insanlık için seçmiş olduğu son dine uymaları emredilir. Ayrıca Müslümanların, ehlikitapla seviyeli bir beraberlik kurup onların kestiklerinden yiyebilecekleri, eğer isterlerse iffetli olan ehlikitap kadınları ile evlenmelerinde bir sakınca olmadığı bildirilir.

Surede, abdestin nasıl alınacağı, teyemmümün nasıl yapılacağı da açıklanır. Ayrıca hukuk önünde adaletin zayi olmaması için şahitliğin öneminden ve şahitlikle ilgili meselelerden de bahsedilir.

Medine döneminin sonlarında gelen bu surede, Hristiyanların Allah’a oğul isnat etme gibi çarpık düşünceleri eleştirilir. Böyle bir inancın apaçık bir küfür olduğu anlatılır. Bu çerçevede Yahudilerden de bahsedilir ve onların Hz. Musa’ya yapmış oldukları kötü davranışlar haber verilir. Peygamberlerine karşı gelen toplumların kurtuluşunun imkânsızlığı ele alınır. Daha sonra, yol keserek eşkıyalık yapmak kınanır. Mal emniyetinin üzerinde durulup hırsızlık ve hırsıza verilecek cezalar belirtilir. Müminlerin müminleri bırakıp Yahudi ve Hristiyanları otorite ve dost edinmemeleri tavsiye edilir. İslam dininde sebat etmenin önemi belirtilir; dinden dönmenin yanlışlığı anlatılır. Bu çerçevede dinden toplu bir dönüş de olsa Allah’ın insanlara muhtaç olmadığı vurgulanır. Allah’ın, dilerse dinine sahip çıkacak başka toplumlar yaratacağı hatırlatılır. Dinin boş bir temenni olmadığı, aksine insanın dinî emirleri yaşadığı sürece hayatının anlam kazanacağı ve gerçek bir kimlik elde edebileceği söylenir.

Surede, Allah’ın helal kıldığı şeylerden insanın kendini mahrum etmemesi önerilir. Yemin ve yemin kefareti ile ilgili hükümlere yer verilir. İçki ve kumar dâhil her türlü uyuşturucu, kumar ve şans oyunlarının yasaklanması hikmetleriyle birlikte açıklanır. Vasiyet hukuku ile ilgili önemli açıklamalar yapılır.

Allah’ın, Hz. İsa’ya vermiş olduğu lütuflar, mucizeler ve yardımcıları olan havariler de surede anılır. Surenin adına konu olan gökten ‘maide’ (sofra) indirilmesi mucizesine de surenin sonunda yer verilir. Yerde ve gökte her türlü hâkimiyetin yalnızca Allah’a ait olduğunu belirten ayetle sure son bulur.

makam

1. Ayak üstü durulacak yer, mertebe, konum, ikametgâh, mevki.

“Takva sahipleri gerçekten güvenilir bir makam içerisindedirler. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Karşılıklı oturarak, ince ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerler.”

Kur’an-ı Kerim 44/51-53

2. Velilerin kabirleri veya onların sembolik türbeleri.

3. Tasavvuf yoluna giren dervişin, yaratılışında var olan iyi huy ve temiz duygularını kalıcı ve sürekli bir duruma getirme çabası sonucunda kazandığı derece; ahlaki donanım.



Makamıibrahim

Hz. İbrahim’in, Kâbe’yi yaparken duvar yükselip boyu ulaşamayacak bir duruma geldiğinde iskele olarak ayağını bastığı, daha sonra üzerine çıkarak insanları hacca davet ettiği taş.

Makamıibrahim, günümüzde Kâbe’de, Mescidiharam içinde tavaf yerine açılan Benî Şeybe kapısı kemeriyle Beytullah arasında bulunan küçük, kubbeli yapıdır. Tavaf namazı Makamıibrahim’in arkasında kılınır.

“(Kâbe’de insanlara doğruyu gösteren) apaçık deliller ve Makamıibrahim vardır. Kim ki Kâbe’ye girerse orada emniyet ve huzur bulur.”

Kur'an-ı Kerim 3/97



Makamımahmud

Hz. Peygamber’in, kıyamet gününde ümmetinin günahkâr müminlerinin ateşten kurtulmaları veya iyilerinin derecelerinin daha da artması için Allah’ın izniyle kullanacağı yardım etme, şefaat makamı.

Her peygamber duasını ve ümmetine yardım hakkını dünyada kullanmasına rağmen Hz. Muhammed bu hakkını ahirete bırakmıştır. Ona verilen bu hak ve yardım etme yetkisi Makamımahmud’dur.

“Makamımahmud, ümmetime şefaat etmem için Allah’ın bana (kıyamet gününde) vereceği makamdır.”

Hadis-i Şerif

“Gecenin bir kısmında uyanarak sana ait bir nafile olarak namaz kıl. (Böylece) Rabbinin seni Makamımahmud’a yükselteceğini umabilirsin.”

Kur’an-ı Kerim 17/79

makber

Mezar, kabir, medfen; ölünün gömüldüğü yer.

Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber

Sana aguşunu açmış duruyor peygamber.

Mehmet Akif Ersoy



mâlâyani

1. Anlamsız, yararsız söz ve iş, insan için arzu edilmeye değmez boş şey, abes.

Her belaya tahammül kıl

Her nefeste Yaradan’a şükreyle

Her kelamı derûnundan fikreyle

Açma mâlâyani dil kapısını.

Sümmâni

2. Konuşan kişiye veya dinleyenlere, gerek bu dünyada gerekse ahirette herhangi bir yararı dokunmayan gereksiz söz ve davranışlar.

“Kişinin mâlâyaniyi terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.”

Hadis-i Şerif

Malik

Cehennemin bekçisi olduğu söylenen melek.



Malik b. Enes

bk. Maliki Mezhebi.



Maliki

Maliki Mezhebi’nden olan, Maliki Mezhebi’nin görüşlerini benimseyen kimse.



Maliki Mezhebi

Malik b. Enes’in (ö. 179/795) görüşleri etrafında oluşan ve ona nispet edilen fıkıh mezhebi.

Maliki Mezhebi’nin kurucusu Ebu Abdullah Malik b. Enes (ö. 93/712) Medine’de doğmuştur. Medine’nin seçkin âlimlerinden fıkıh ve hadis öğrenimi görmüştür. Kendisi de daha sonra hadiste otorite olmuş ve İslam dünyasının en meşhur hadis kaynaklarından el-Muvatta’yı hazırlamıştır. Bu kitap aynı zamanda Maliki Mezhebi’nin de temel kaynağıdır. İmam Malik, Muvatta’yı, yetmişten fazla İslam hukukçusunun onayını aldıktan sonra yayınlamıştır.

Maliki Mezhebi, sünnetin beşiği olan Medine’de doğduğu için Medineli sahabelerin görüşlerine özel önem verir. Mezhep içinde Hz. Ömer (ö. 23/644), Zeyd b. Sabit (ö. 45/665) ve Hz. Ayşe’nin (ö. 58/678) görüşlerinin ağırlıklı bir yeri vardır. Sahabeler, Medine’yi yurt edinip Hz. Peygamber’in hayat tarzını en güzel biçimde yaşadıkları için bu hayat tarzı Medine halkı tarafından da benimsenmiştir. Bundan dolayı Malikiler, Medine halkının yaşayışını hüküm çıkarmada bir dayanak olarak ele almışlardır. Maliki Mezhebi’nde herhangi bir meselenin hükmü araştırılırken başvurulan kaynak ve dayanaklar önem sırasına göre şöyledir:

1. Kur’an-ı Kerim.

2. Hz. Peygamber’in sünneti.

3. Sahabelerin konuyla ilgili fetvaları.

4. İslam bilginlerinin icması.

5. Medine halkının uygulamaları.

6. Kıyas.

7. İstihsan.

8. İstishab.

9. Mesalihimürsele.

10. Seddizerayi.

11. Örf ve âdet.

Maliki Mezhebi bazı Kuzey ve Batı Afrika ülkelerinde yaygındır.



Malikülmülk

“Tüm var olanların; bilinen ve bilinmeyen her şeyin sahibi, onların sevk ve idaresini elinde tutan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“De ki: Allah’ım! Ey Malikülmülk! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın, dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın, hayır senin elindedir. Senin her şeye gücün yeter.”

Kur'an-ı Kerim 3/26



manastır

1. Rahiplerin dünya ile ilişkilerini keserek içerisinde yaşadıkları ve Hristiyanlara dinî eğitim verdikleri yer.

2. Bazı dinlerde din adamlarının dünyadan el etek çekerek topluca yaşadıkları yer.

“Eğer Allah bazı insanları savunmasız bıraksaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler yıkılırdı. Allah kendi dinine yardım edene elbette yardım eder.”

Kur’an-ı Kerim 22/40



manen rivayet

bk. rivayet.



Mâni (el-Mâni)

“Hiçbir kötülüğe razı olmayan, kötülükleri engelleyen, ibadet ve itaatle kendisine yakın olan kullarına gelebilecek olan her türlü kötülüğü savan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki el-Mâni’dir…”

Hadis-i Şerif



Maniheizm

III. yüzyılda İran’da Mani (M. 216-?) tarafından kurulan felsefi içerikli bir din.

Müslümanlar, Maniheistlerle VII. yüzyıldan itibaren Mezopotamya ve İran’da karşılaşmışlar; onlara ehlikitap muamelesi yapmışlardır. Kutsal kitapları, Mani’nin sağlığında öğrencileri tarafından kaleme alınan, Hayat İncili, Hayat Hazinesi, Şapuragan, Pragmateia, Sırlar Kitabı, Devler Kitabı ve Mektuplar’dır.

Maniheistler âlemin ezelî olduğunu savunurlar. Evrende ışık ve karanlık olmak üzere ikili bir ilah inancını benimserler. Maniheizm’de dua ve oruç önemli bir yer tutar. Ele, dile ve bele sahip olmak Maniheistlerin önemli ilkelerindendir.



marifet

1. Bilme, tanıma.

“Marifet, iltifata göredir.”

Atasözü

2. Derin düşünme yoluyla bir şeyin anlaşılması veya ilhama dayanan aracısız bilgi, irfan.

Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

Necip Fazıl Kısakürek

marifetullah

1. Allah’ı gereği gibi bilip tanımaya çalışarak ona bağlanma.

Marifetullah sahibi olanlara arif denir. İmanı kuvvetli, takva sahibi müminler marifet sahibi olabilirler. Bunun için özel unvanlara, sıfatlara, sahip olmak gerekmez. Marifetullah yolu herkese açıktır.

2. Allah’ı isimleriyle, sıfatlarıyla ve fiilleriyle tanımaya çalışma, isimlerinin ve fiillerinin anlamlarından çıkan manaları kavramaya gayret ederek bu anlamlarla nasiplenme, davranış hâline getirme.



maruf

1. Herkesçe bilinen, tanınan, ünlü, aşina olunan.

2. Kur’an-ı Kerim ve sünnete uygun olan, dinin ve aklın güzel gördüğü (her şey).

Kur'an-ı Kerim’de marufu emreden pek çok ayet vardır. Marufu emretmek, bütün ilahî dinlerin ortak konusudur. Peygamberlerin hepsi bu konuda yoğun çalışma yapmıştır. Bu görevin yapılmasıyla toplumsal huzur, güven ve barışın oluşacağına dair birçok ayet ve hadis vardır.

“Siz, tüm insanlık için gönderilmiş en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, kötülüklere engel olursunuz ve Allah’a iman edersiniz.”

Kur’an-ı Kerim 3/110

Marunilik

Yaygın olarak Lübnan ve Suriye taraflarında oturan Katolik kilisesine bağlı bir topluluk.

Maruniler V. yüzyıl başlarında Aziz Maro denilen ve yalnız yaşayan bir keşişe bağlanmışlardır. Hz. İsa’nın insan olmayıp ilah olduğunu savunurlar. Günümüzde toplam nüfusları iki milyona yakındır. Fransa, ABD, Kanada, Avustralya ve bazı Güney Amerika ülkelerinde Maruni cemaatler vardır.



Marut

bk. Harut ve Marut.



masiva

1. Allah’ın dışındaki her şey; bütün varlıklar.

Hem bilün kim masiva fani durur

Daim Allah’dur kim ol baki durur.

Süleyman Çelebi

2. Mutlak anlamda sevilip sayılarak gönüle girmesi hoş görülmeyen şeyler; dünyalık, şöhret, makam mevki tutkusu gibi.

“Şu üç nitelik kimde bulunursa imanın tadını alır: Kendisine, Allah ve Resulünün masivadan daha sevimli olması, kişinin sevdiğini yalnızca Allah için sevmesi, küfre dönmekten ateşe atılmaktan korkar gibi korkması.”

Hadis-i Şerif



masiyet

1. Başkaldırma, isyan etme, dinin sınırlarını çiğneme.

“Allah’a masiyetin olduğu yerde hiçbir kimseye itaat edilmez.”

Hadis-i Şerif

2. Allah ve Resulünün koymuş olduğu emir ve yasaklara bile bile karşı çıkma, günahlara dalma.

“(O hâlde) Ey iman etmiş olanlar! Gizli konuşmalarınızda, kötü fiiller, saldırgan davranışlar ve Peygambere masiyet niyetiyle fesat kurmayı bırakın; (bunun yerine) fazilet ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci üzerinde görüşmeler yapın ve huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.”

Kur’an-ı Kerim 58/9

3. Kur'an-ı Kerim ve sünnette işlenmesi kesinlikle yasaklanan, işleyenlerin cehennem azabıyla tehdit edilip dünyada da hukuki yaptırımlar gerektiren suçlar.

“Allah’ım! Beni yaşattığın sürece masiyetlerden uzak kalmayı lutfederek merhamette bulun!”

Hadis-i Şerif



maslahat

1. İnsanlığın yararına olan şeyler.

2. Bütün ilahî dinlerin ortak gayesi olan ve kişinin ahlakını geliştirip güzelleştirmesine yarayan kurallar.

“Eğer (insanlığın) maslahatı için çalışır, Allah’ın emir ve yasaklarını gereği gibi gözetirseniz şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve şefkatlidir.”

Kur’an-ı Kerim 2/224

3. Varlığı insanlık için zorunlu olan; dini, canı, soyu, aklı ve malı korumakla ilgili olarak Allah’ın koyduğu temel ilkeler.



masum

1. Suçsuz, günahsız, kabahatsiz, korunmuş.

“…Masum, Allah’ın günah işlemekten koruduğu kimsedir.”

Hadis-i Şerif

2. Peygamberlerin kasıtlı olarak günah işlemekten uzak olmaları hâli.

Peygamberler, bizzat Allah tarafından günahtan uzak tutuldukları ve işlemelerine izin verilmedikleri için günahsızdırlar. Özellikle de peygamberler inanç, ibadet, ahlak ve tebliğ alanında masumdurlar.



maşallah

‘Allah’ın istediği olur!’, ‘Allah nazardan saklasın!’, ‘Allah korusun!’ gibi anlamlara gelen hayret, dilek, beğenme ve dua cümlesi.

“Bahçene girdiğin zaman ‘Maşallah, kuvvet Allah’a mahsustur.’ demen gerekmez miydi?”

Kur’an-ı Kerim 18/39



maşatlık

Yahudi ve Hristiyan ölülerinin gömüldüğü mezarlık.



materyalist

bk. dehri.



materyalizm

bk. dehriye.



matuh

bk. ateh.



Maturidi

İnançla ilgili konularda ehlisünnet mezheplerinden Maturidi Mezhebi’ne bağlı olan kişi.



Maturidilik

İnanç konularında Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed el-Maturidi’nin görüşleri çerçevesinde oluşan ehli sünnet mezhebi.

Kurucusu olan İmam Maturidi, Türkistan’daki Semerkant şehrine bağlı Maturid köyünde tahminen h.238/852 yıllarında doğmuş, h.333/944 yılında Semerkant’ta vefat etmiştir. Döneminin ünlü âlimlerinden dersler alan İmam Maturidi, Ebu Hanife’nin kelam anlayışının temsilcisi olarak bilinir. Bu konuyla ilgili en meşhur eseri “Kitabu’t-Tevhit”tir.

Maturudi, aklı bilgi kaynağı olarak yeterince kullanmış bir İslam bilginidir. Başlıca görüşleri şunlardır:

1. Allah akılla bilinir fakat dinî emir ve ibadetler ise akılla bilinemez.

2. Allah’ın zatından ayrılmayan sıfatları vardır.

3. Cennete giden müminler, Allah’ı göreceklerdir.

4. Büyük günah işleyen, yaptığı günahın haram oluşunu inkâr etmedikçe dinden çıkmaz.



Maun Suresi

Kur’an-ı Kerim’in yüz yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Yedi ayettir. Adını yedinci ayette geçen ve ‘komşuların günlük olarak birbirinden alıp verdikleri ihtiyaç maddeleri’ anlamına gelen “maun” kelimesinden almıştır.

Sureye, ahiret gününü inkâr eden ve bu inkârları nedeniyle yetimlere kaba davranan, fakirlere de maddi yardımda bulunmayıp onları yedirip içirmeyen Mekke müşriklerini kınamakla başlanır. Çünkü onların ihtiyaç sahiplerine çok cimri davrandıkları ve fakirleri kazançlarından mahrum bıraktıkları nakledilir.

Surede, insanlar yaptıkları her şeyde samimi olmaya davet edilir ve bu çerçevede ibadetlerin de özünde samimiyet olması gerçeği vurgulanır. Gösteriş için namaz kılan ve kıldığı namaz, ahlakında en küçük bir değişiklik yapmayan münafık tabiatlı insanlar eleştirilir. İnancında ve ibadetlerinde bozukluk olan insanların komşuluk ilişkilerini gözetmedikleri anlatılır. Bu kişilerin günlük ev eşyalarını veya komşuların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta cimri davrandıkları haber verilerek sure son bulur.



maunet

1. Yardım, destek.

2. Allah’ın, mümin bir kuluna darda kaldığı ve sıkıntıya düştüğü zaman gönderdiği olağanüstü yardımı ve desteği.

3. Toplumda saf ve temiz olan bazı kişilerin yeme, içme, giyinme gibi her türlü ihtiyaçlarının ilahî bir lütuf olarak karşılanması, hiçbir kimseye ihtiyaç duymadan hayatlarını devam ettirebilmeleri.



Mazdekizm

Hava, su, mal ve kadınlarda ortaklığı savunan ve M. 495 yılında İranlı din reformcusu Mazdek tarafından kurulan dinî akım.

Mazdek, din adı altında kendisine has felsefi düşüncelerini insanlara anlatmaya çalışmış; bu arada peygamber olduğunu da ilan etmiştir. Birçok sapık fikri olduğu söylenen Mazdek, zamanın hükümdarı Anuşirevan (M. 531-578) tarafından idam ettirilmiştir.

mazmaza

1. Gargara, ağza bol su alarak çalkalama.

2. Abdestte ve özellikle gusül abdestinde ağzı bol su ile çalkalayarak yıkama.

“On şey peygamberlerin sünnetlerindendir: 1. Bıyıkları kısaltmak 2. Sakal bırakmak 3. Dişleri temizlemek 4. Bol su ile burun temizliği yapmak 5. Mazmaza 6. Tırnakları kesmek 7. Parmak aralarını güzel yıkamak 8. Koltuk altlarını tıraş etmek 9. Kasıkları tıraş etmek 10. Suyu ölçülü kullanmak.”

Hadis-i Şerif



mazur

bk. özürlü.



meal

1. Anlam, kavram, mefhum.

2. Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak istenileni kelimesi kelimesine değil de biraz eksiği ile başka bir dile çevirme, yakın anlamlar verme.

“Meal” kelimesi Kur’an-ı Kerim’in aynen tercümesine imkân olmadığı için kullanılmaktadır. Böylelikle mealde, Kur’an-ı Kerim metninin anlamının aynen verilmesine ilişkin bir eksikliğin olduğu ima edilmektedir. Bu yüzden meal kelimesi Kur’an-ı Kerim tercümelerinde daha yaygın ve geçerli bir terim olarak kullanılmaktadır. Türkçede birçok meal çalışması yapılmıştır. Her mealde yorumsal özellikler vardır. Hiçbir meal Kur’an-ı Kerim değildir. Mealler, meali hazırlayan kişinin dil, din, kültür, tarih ve sahip olduğu diğer ilimlerin etkisi altında ortaya çıkan bir çeviridir. İslam âlimlerine göre, ibadetler Kur'an-ı Kerim’in asıl metinleriyle yapılır. Meal ile namaz kılınmaz.



Mearic Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yetmişinci suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Kırk dört ayettir. Sure, adını üçüncü ayette geçen ve “yükseklikler” anlamına gelen ‘meâric’ kelimesinden almıştır.

Sureye, Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e “dünyada ve ahirette başlarına gelecek belanın ne zaman gerçekleşeceğini” sormalarına cevap verilerek başlanır. Onların bu tip alaycı ve inkârcı yaklaşımlarına Hz. Muhammed’in sabretmesi, onlara iyilikle davranması istenir. Onların arzu ettiği azabın kıyamet gününde mutlaka başlarına geleceği belirtilirken kıyamet tasvirleri de çokça yapılır. Cehennem ehlinin karşılaşacağı korkunç azaplar anlatılarak insanların ateşten kurtulmak için iman etmeleri ve fakirlere karşı cömert davranmaları tavsiye edilir. Bu çerçevede cehennem azabından kurtulmak için Allah’a iman, namaz kılma, fakirlere yardım etme, Allah’ın emirlerine karşı duyarlı olma, namusu koruma, emaneti muhafaza etme, sözünde durma ve davalarda dosdoğru şahitlik yapma öğütlenir. Bu sayılan kurallara uymayanların cehennemdeki durumları anlatılır. Müşriklerin, mezarlarından korkudan dolayı gözleri dönmüş bir vaziyette kalkışlarını ve mahşer yerine koşuşlarını anlatan ayetle sure son bulur.



mecazıkur’an

1. Kur’an-ı Kerim’de mecazi anlamda kullanılan kelimelerin açıklamasını ve yorumunu konu alan ilim dalı.

2. Kur’an-ı Kerim’de mecazi anlamda kullanılan kelimelerin tefsiri ile ilgili olarak yazılan eserlerin ortak adı.



Mecelle

Osmanlılarda Tanzimat’tan sonra, İslam hukuku kurallarına ve bu konudaki değişik çalışmalara dayanılarak hazırlanmış olan ilk medeni kanun çalışması.

Hanefi Mezhebi içtihatları çerçevesinde hazırlanan Mecelle’de, sosyal ve ekonomik şartlardaki değişmeler ve yeni ihtiyaçlar dikkate alınmıştır. Mecelle, 1869-1876 yılları arasında Ahmed Cevdet Paşa (1823-1895) başkanlığındaki bir komisyonca hazırlanmış, parça parça yürürlüğe konulmuş, 16 kitap ve 1851 maddeden oluşmuştur.

Mecelle, 4 Ekim 1926 yılında yeni Medeni Kanun’un uygulanmaya başlamasıyla beraber yürürlükten kaldırılmıştır.



Mecid (el-Mecid)

“Her türlü lütuf ve nimeti kullarına verme hususunda cömert, övülmeye layık, güç ve kuvvet sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Ey Allah’ım! Rahmetin, esenliğin, bağışın İbrahim Peygamber ve ümmetinin üzerine olduğu gibi Hz. Muhammed ve onun ümmetinin de üzerine olsun. Şüphesiz sen Hamid ve Mecid’sin.”

Hadis-i Şerif



Me’cüc

bk. Ye’cüc ve Me’cüc.



Mecusi

Mecusilik dininden olan kimse, Zerdüşti, ateşperest; ateşe tapan.



Mecusilik

1. Ateşe tapanların bağlı bulundukları din.

2. Temel inançları ateşe tapmak olan Zerdüştlük, Mithrailik, Zürvailik, Manilik, Mazdekilik dini gibi çeşitli fırka ve dinlerin ortak adı.

Mecusilikte iki ilah vardır: Hayır ilahı Ehrimen, şer ilahı Hürmüz. Evrende iyilik çoğaldığı zaman iyilik ilahının, kötülük çoğaldığı zaman da kötülük ilahının galip geldiğine inanılır. Tarihte Müslümanlar, Mecusilere karşı ehlikitap muamelesi yapmışlardır. Onların canlarını, mallarını, namuslarını, dinlerini cizye karşılığında korumayı garanti etmişlerdir. Fakat İslam âlimleri, Mecusiler müşrik oldukları için kestiklerinin yenmeyeceği ve onların kadınlarıyla evlenilmeyeceği şeklinde görüş bildirmişlerdir.



meczup

1. Allah aşkıyla kendinden geçmiş kimse.

2. Allah aşkının vermiş olduğu coşkuyla alışılmış davranışların dışında kalan kişi.

3. Halkın alışılmış değerlerine ve hayat tarzına aykırı davrandığı için deli gibi muamele gören kimse.



Medeni Sure

Hz. Peygamber’e Medine’ye hicretinden sonra inen sureler.

Mekke’de inen surelerin içinde Medeni ayetler; Medine’de inen surelerin içinde de az da olsa Mekki ayetler bulunabilir. Medeni sure ve ayetlerin özellikleri şunlardır:

1. Medeni sureler daha çok ibadet ve muamelata ilişkindir.

2. Toplumsal ilişkiler ve yönetim işlerini düzenlemeyi öğreten ayetler sıklıkla yer alır.

3. Mekki ayetlere göre daha uzundurlar.

4. Bir kısım ayetler İslam toplumunun koruması altına giren Yahudi, Hristiyan ve münafıklarla ilgili davranışları belirler.

5. Zaferde ve yenilgide, zenginlikte ve fakirlikte, savaşta ve barışta uygulanması gereken ahlaki kuralları açıklarlar.

6. Savaş ve barış hukuku ile ilgili ayetler vardır.

7. Hitap şekli olarak daha çok “Ey iman edenler…” ifade kalıbı kullanılır.



Medine

Hz. Peygamber’in hicret edip ilk İslam devletini kurduğu, yeryüzünde namaz kılmak için yolculuğun yapılması tavsiye edilen üç mescitten biri olan Mescidinebevi’nin bulunduğu, Arabistan’ın Hicaz bölgesinde bir şehir.

Medine, Mekke’den yaklaşık 400 kilometre kuzeyde Kızıldeniz’den yaklaşık 200 kilometre içerdedir. Deniz seviyesinden yüksekliği 639 metredir.

Medine’nin hicretten önceki adı “Yesrib”tir. Mekkeli Müslümanların buraya göç etmesiyle Hz. Peygamber tarafından adı “Medine” olarak değiştirilmiştir. Hz. Muhammed’in kabri, “Ravzayımutahhara” buradadır. Hz. Peygamber’in hicretiyle şehrin vahyin nuruyla aydınlandığını ima etmek için “Nurlu Şehir” anlamında “Medineyimünevvere” de denir.



medrese

1. Ders yapılan yer, okul, mektep.

2. İslam tarihinde dinî ilimler ile sosyal ve fen bilimlerinin öğretildiği yüksek öğretim seviyesindeki eğitim-öğretim kurumu, fakülte.

İslam’ın ilk asırlarında eğitim-öğretim faaliyetleri daha çok âlimlerin denetiminde mescit ve camilerde yürütülürdü. Hicri III. asır ile V. asır arasında başta Horasan ve Maveraünnehir olmak üzere İslam dünyasının ilim merkezlerinde medreseler kurulmaya başlandı. İlk olarak Hicri V. asırda Selçuklular tarafından “Nizamiye Medreseleri” kuruldu. Medreselerin bulunduğu başlıca yerler Kurtuba, Bağdat, Horasan, Maveraünnehir, Semerkand, Buhara, Mısır, İstanbul, Konya, Kayseri, Sivas, Bursa, Erzurum, Edirne, Elâzığ vb. idi.



Medyen

bk. Ashabımedyen.



mefsedet

1. Bozulmaya neden olan, fesat ve zarar içeren.

2. Ruhi veya bedenî, bireysel veya toplumsal, dünyevi veya uhrevi zararları acıya yol açan nedenler.

3. İslam dininin korunmasını ilke edindiği can, mal, akıl, namus ve din emniyetini ihlal eden zararlar ve kötülükler.

“Mefsedetleri ortadan kaldırmak menfaatleri elde etmeye çalışmaktan daha önemlidir.”

Mecelle Maddesi

megazi

1. Savaşlar, harpler, gazalar.

2. Hz. Muhammed’in hayatını konu edinen Siyer ilminin bir kolu olarak Hz. Peygamber’in savaşları ile ilgili bilgileri içeren kitaplar.



Mehdi

1. Doğru yolu bulan, gösteren, hidayete götüren.

2. Kıyamete yakın bir zamanda zulüm ve kötülüğü ortadan kaldırıp adaleti ve İslam’ı hâkim kılacağı öne sürülen kişi.

Kur'an-ı Kerim’de Mehdi ile ilgili bir ayet yoktur. Buhari ve Müslim gibi güvenilir hadis kaynaklarında da Mehdi ile ilgili bir hadise rastlanmamıştır. Bu iki eserin dışındaki hadis kaynaklarında Mehdi ile ilgili rivayetler vardır. Şiilerde ise Mehdi inancı iman esaslarındandır. Onlara göre beklenen Mehdi gelecek ve yeryüzündeki zulme son verecektir. Kur'an-ı Kerim, Müslümanların Mehdi’yi beklemelerini değil İslam’ın emirlerine iman etmeyi ve imanlarının gereğini yapmayı tavsiye eder. Her Müslümanın insanlığa doğru yolu gösterme konusunda büyük bir gayret göstermesi gerekir.

3. Şairler tarafından Hz. Peygamber için kullanılan bir övgü ifadesi.



mehir

bk. mihr.



Mekke

Yeryüzünde yapılan ilk mescit olan Kâbe’nin bulunduğu, Hz. Peygamber’in doğup büyüdüğü Arabistan’ın en önemli iki şehrinden biri.

Mekke’nin Kur’an-ı Kerim’deki adı “Bekke, Ümmülkura (şehirlerin anası), Beledülemin (güvenli şehir)” olarak geçer. Harem’in tamamını içine alan kısma Mekke, sadece Kâbe’nin bulunduğu yere Bekke denir. Mekke, Cidde limanının yüz kilometre doğusunda olup, güneyinde Taif vardır. Medine’ye olan uzaklığı yaklaşık dört yüz kilometredir.

Mekke’nin ortaya çıkışı Hz. Âdem dönemine kadar uzanır. Önemli su kaynağı olan Zemzem, Mekke’de Kâbe’nin yanından çıkar. Her sene milyonlarca Müslüman, hac ve umre amacıyla Mekke’deki Kâbe’yi ziyaret eder. Hz. Peygamber, Mekke’ye Müslüman olmayanların girmesini yasaklamıştır.



Mekki Sure

Hz. Peygamber’e hicretten önce Mekke döneminde inen sureler.

Medine döneminde inen sureler içinde de az da olsa Mekki ayetler bulunabilir.

Mekki ayet ve surelerin özellikleri şunlardır:

1. Ayetler Medeni surelere göre daha kısadır.

2. Hitap ettikleri topluluğun dil zevkine uygun olarak akıcı ve etkileyici üslubu en üst düzeydedir.

3. Hitap şekli olarak “Ey insanlar...” ifadesi daha çok kullanılır.

4. İnanç ve ahlakla ilgili ayetler yoğunluktadır.

5. Ahiret vurgusunu içeren ayetler daha çoktur.

6. İbret için, tarihten silinmiş toplumlardan örnekler verilir.

7. Peygamber kıssalarına daha çok yer verilir.

8. Bakara ve Âl-i İmran sureleri hariç, Mukatta harfleri ile başlayan bütün sureler Mekkidir.



mekruh

1. Sevilmeyen, tiksindiren, iğrenç, çirkin görülen, hoş görülmeyen.

2. Yapılması dince hoş görülmeyen (şey).

3. Yapılmaması kesin olmayan delillerle yasaklanmış (söz ve davranışlar).

Mekruhtaki yasaklık haramdaki kadar kesin ve bağlayıcı delillere dayanmaz. Bu durum, mekruhun işlenebilir bir fiil olduğu anlamını da taşımaz. Bir şeyin mekruhluğu, yasaklamayı bildiren ayet ve hadislerde kullanılan ifadelerden anlaşılır. Yasaklanan şey harama yakın ise tahrimen mekruh, helale yakın ise tenzihen mekruh adını alır.



melek

Erkeklik ve dişilikleri olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doğmayan ve doğurmayan, Allah’ın izniyle çeşitli şekillere girebilen, gözle görülmeyen, Allah’ın emirlerine tam olarak itaat eden, nurdan yaratılmış varlık, elçi.

İnsanlar, meleklerin varlığına iman etmekle yükümlüdürler. Melekleri inkâr etmek, peygamberleri, kitapları inkâr etmek gibidir.

Meleklerin sayısı bilinemeyecek kadar çoktur. Cebrail, Mikâil, Azrail ve İsrafil adlı dört büyük melek ile Kiramen Kâtibin ve Münker-Nekir melekleri meşhurdur.

“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmandır.”

Hadis-i Şerif



Melekülmevt

bk. Azrail.



Melik (el-Melik)

“Her şeyin sahibi, hâkimi, varlıklar üzerinde her türlü denetleme ve yönetme hakkına sahip olan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“O Allah ki kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O; Melik, Kuddus ve Selamdır.”

Kur’an-ı Kerim 59/23



melun

1. Lanetlenmiş, lanete uğramış.

“Kim, Lut kavminin yapmış olduğu çirkin işi (homoseksüelce davranışları) yaparsa melundur.”

Hadis-i Şerif

2. Allah’ın rahmetinden, bağışından, affından uzaklaştırılmış.

“Melun, Müslümana (kasten) zarar veren veya ona tuzak kurandır.”

Hadis-i Şerif

3. Şeytan, iblis.



memnu

1. Engellenmiş, yasaklanmış, haram.

“(Amel defterleri sağ tarafından verilenler için cennette) Tükenmeyen ve memnu olmayan meyveler vardır.”

Kur’an-ı Kerim 56/23

2. Kur'an-ı Kerim ve sünnete göre yasaklığı hakkında kesin hüküm olan söz, davranış.



menasik

1. İbadet yerleri.

2. İslam dininde ibadetlerin yapılış şekilleri.

“(Hz. İbrahim ve Hz. İsmail şöyle dua ettiler): Rabbimiz! İkimizi sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize menasikimizi göster, tövbelerimizi kabul et. Çünkü tövbeleri daima kabul eden ve merhametli olan ancak Sen’sin.”

Kur’an-ı Kerim 2/128

3. Hac sırasında yapılan Kâbe’yi tavaf, Arafat’ta vakfe, Safa ile Merve arasında say, ihram giyme gibi hacca ait işlerin hepsi.

“(Hacda) menasikinizi tamamladığınızda Allah’ı çokça zikredin...”

Kur’an-ı Kerim 2/200

4. Kurban kesme yerleri.



Menat

Arapların Müslüman olmadan önce Cahiliye döneminde taptıkları büyük putlardan biri.

Menat putu, Kızıldeniz sahilinde Kudeyd denilen yerdeki tanrıçadır. Bu tanrıçaya, Huzaa kabilesi ile Evs ve Hazreç denilen Medineli iki kabile taparlardı. Bu tanrıça için hac ve tavaf yapılıp kurban kesilirdi. Müşrikler, hac mevsiminde Kâbe’yi tavaftan sonra Arafat ve Mina’ya geçer ve oradan Menat’ı ziyaret etmeye giderlerdi.



mendup

1. Güzel, hoş, iyi, makbul, yapılması dinen güzel olan şey.

2. Hz. Peygamber’in bazen yapıp, bazen terk ettiği işler, nafile.

3. Yapılması tavsiye edilip övülen fakat yapılmamasında da bir sakınca bulunmayan eylem veya davranış.

4. Farz, vacip ve sünnetimüekkede dışında kılınan namazlar, tutulan oruçlar ve verilen sadakalar.

İslam dini, mendup sayılan ibadet ve davranışları ahlakı güzelleştirmeye ve geliştirmeye destek eylemler olarak tanımlamıştır. Mendup sayılan bazı ibadetler şunlardır: Gece namazı, kuşluk namazı, camiye ilk girildiğinde kılınan namaz, misafire ikram, yollarda sıkıntı veren şeyleri kaldırma vb.



meni

1. Erlik suyu, sperm, bel suyu, döl suyu.

“O (insan) rahme dökülen meniden bir damlacık su değil midir?”

Kur’an-ı Kerim 75/37

2. İnsan ve hayvan gibi canlılarda soyun devam edebilmesi için üreme organından gelen hafif yapışkan sıvı madde.

Meninin şehvetle veya cinsel ilişki sonucu vücuttan çıkmasıyla cünüplük gerçekleşir. Bu durumda gusül abdesti almak farz olur. İnsanın meni geldikten sonra üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar durması dinen doğru değildir.

“Meni geldikten sonra mutlaka gusül abdesti almak gerekir.”

Hadis-i Şerif



menkıbe

1. Ahlaken olgun ve büyük bir insanın davranışlarını yahut hayat tarzını anlatan yazı türü.

2. Peygamberlerin, sahabelerin, âlimlerin, evliyanın örnek davranışlarını ve yaşayışlarını anlatan yazılı ve sözlü haberler.

Türk kültüründe Hz. Ali, Battal Gazi, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaşi Veli gibi örnek insanların menkıbeleri çok yaygındır. Bunları okuyup güzel davranışlarından ibret almak yaygın bir âdettir.

Türbeler, camiler, eski bahçeler

Şanlı menkıbesi binlerce erin

Sesi arşa çıkmış hengamelerin

Nakleder yâdını gelen geçene.

Ahmet Hamdi Tanpınar



Mennan (el-Mennan)

“Yaratmış olduğu varlıklara hiçbir karşılık beklemeksizin bol bol veren, onlara sınırsız iyiliklerde bulunan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“(Ey Allah’ım!) Senden başka ilah yoktur. Sen Mennan’sın, yerleri ve gökleri yaratansın. Sen yücelik ve ikram sahibisin”

Hadis-i Şerif



mensuh

bk. nesh.



merfu hadis

Bir sahabe tarafından, “Hz. Muhammed şöyle buyurdu.”, “Hz. Peygamber şunları söyledi.” gibi ifadelerle Hz. Peygamber’in bizzat söylediği vurgulanarak rivayet edilen hadis.



merhaba

1. “Günaydın ve hoş geldiniz” anlamında bir esenleşme veya selamlaşma sözü.

2. ‘Allah, sana bolluk ve rahatlık, huzur ve afiyet versin.’ anlamında bir dua ve selamlama sözü.

3. Misafir karşılarken ‘Buyur, evimiz senin için geniş ve rahat bir yer olacak. Burada dostluk bulacaksın, kendini rahat hisset!’ anlamında bir selamlama ve karşılama sözü.

“Hz. Peygamber’in yanına geldiğim zaman, ‘Merhaba ey Ümmühâni!’ diye karşılardı.”

Ümmühâni bt. Ebu Talip



merhamet

1. Şefkat gösterme, acıma, yumuşak huylu olma.

“Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerini saymayan bizden değildir.”

Hadis-i Şerif

2. Affetme, bağışlama, iyilik etme.

“Merhametim gazabımı geçti.”

Kudsi Hadis

Allah’ın, insan dâhil tüm yarattıklarını, yedirmesi, içirmesi, koruması, bağışlaması ve şefkat göstermesi onun merhametinin görünümlerindendir. İnsanların da Allah’ın merhamet sıfatıyla ahlaklanmaya gayret etmesi gerekir.

İslam ahlakına göre, insanlara merhamet etmeyen kimse, Allah’ın merhametine ve bağışına layık olamaz. İslam, merhameti güzel ahlakın en belirgin özelliklerinden biri olarak kabul eder. Kur'an-ı Kerim, birbirlerine karşı merhametli olmayı müminlerin başlıca nitelikleri arasında saymıştır.



merhum

1. Ölü, ölmüş.

2. “Allah’ın rahmetine kavuşmuş.” anlamında ölmüş bir Müslümanı anarken kullanılan iyi dilek sözü.

-Söyleyin, Allah için, şu merhumu,

Nasıl bilirsiniz ey Müslümanlar?

- İyi biliriz!

Mehmet Akif Ersoy



Merve

Mekke’de Kâbe’nin yanında bulunan iki küçük tepeden biri.

Hac sırasında Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmek, haccın vaciplerindendir. Hac ve umre ibadetinde Safa tepesinden başlayan say Merve’de biter. Rivayete göre, Hz. İbrahim’in hanımı Hz. Hacer, oğlu İsmail için su ararken Safa ile Merve arasında yedi kez gidip gelmiştir. Hacılar, say yapmakla Hz. Hacer’in bu eylemini canlı tutarlar.

“Şüphesiz ki Safa ile Merve (sıkıntılara göğüs germe ve inanç uğruna yapılan fedakârlık konusunda) Allah’ın sembollerindendir. Kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse bu iki tepe arasında say etmesinde bir sakınca yoktur.”

Kur’an-ı Kerim 2/158



Hz. Meryem

Kur’an-ı Kerim’de iffeti ve edebi ile övülen, Hz. Peygamber tarafından gelmiş geçmiş en mükemmel kadınlardan biri olarak tanıtılan Hz. İsa’nın annesi.

Hz. Meryem’in babasının adı İmran’dır. Hz. Meryem henüz ana karnında iken babası vefat etmiş ve annesi, doğacak çocuğunu Beytimakdis’e adamıştı. Annesi adını Meryem koymuş ve Allah’a onu ve soyunu, şeytanın şerrinden koruması için dua etmiştir. Hz. Meryem, iffetiyle örnek olduğu için ‘namuslu ve iffetli’ anlamına gelen “betül” adıyla da anılmıştır.

Kur'an-ı Kerim’e göre Hz. Meryem, Zekeriya Peygamberin terbiyesinde özel bir eğitimden geçmiştir. Allah, bakire olan Meryem’den mucize olarak İsa Peygamberi yaratmıştır. Kitabımukaddes’te Yahudiler, Hz. Meryem’e iftira etmişler, Hristiyanlar ise tanrılaştırmışlardır.



Meryem Suresi

Kur’an-ı Kerim’in on dokuzuncu suresidir. Mekke’de inmiştir. Doksan sekiz ayettir. İçerisinde (16-37 ayetleri arasında) Meryem kıssası anlatıldığı için bu adı almıştır.

Sureye, Zekeriya Peygamberin Allah’tan aldığı emirleri insanlara tebliğ edecek ve kendisine mirasçı olacak bir oğul istemesini anlatan ayetlerle başlanır. Onun, bu isteğini Allah’a dua ederek arz ettiğini ve duasında ahlaki ölçülere uyduğu haber verilir. Allah’ın da Zekeriya Peygamberin duasını kabul ettiği anlatılır. Kur’an-ı Kerim’de, Zekeriya Peygamberin oğlu olan Hz. Yahya merhametli, kibar, günahlardan sakınan, anne ve babasına iyilik eden, toplumsal barışa katkı sağlayan bir kişi olarak tanıtılır.

Surede, Hz. Meryem ile oğlu Hz. İsa’nın kıssasına da ayrıntılı bir biçimde yer verilir. Hz. Meryem’in Allah’ın emri ile hamile kalması, onun iffeti ve terbiyesi, doğum için kavminden uzak bir yere çekilmesi, doğum esnasındaki sıkıntıları ve Allah’ın ona ikramları, doğumdan sonra çocuğunu alıp kavminin huzuruna gelmesi ve kavminin ona karşı yapmış olduğu çirkin saldırılar anlatılır.

Zekeriya Peygamber’in kısır olan hanımından çocuk yaratan Allah, bakire olan Meryem’den de babasız çocuk yaratmak suretiyle yaratmadaki kudretinin eşsizliğini tüm insanlığa göstermiştir. Her şey Allah’ın ‘ol’ demesiyle olur. Allah için, yaratmada hiçbir güçlük yoktur.

Hz. İsa’nın annesinin kucağında konuşması, Hristiyanların Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu sayan bütün yanlış düşüncelerini ve inanışlarını reddedercesine “Ben, Allah’ın kuluyum ve onun peygamberi olacağım.” demesi, Allah’ın gönderdiği bütün dinlerin özü olan tevhit inancına vurgu yapması, namaz ve zekâtı emretmesi, anne ve babaya iyi davranmanın önemli bir ahlaki ilke olduğunu belirtmesi, surede işlenen en önemli konulardandır.

Surede, Hz. İbrahimle Azer arasında geçen tevhit mücadelesine de yer verilir. Hz. İbrahim, tevhit dinini tebliğ edip putperestliğe karşı çıkarken Azer’in bu nedenle onu öldürmek istemesi anlatılır. Hz. İbrahim’in ise onun bu karşı çıkışına iyilik ve dua ile karşılık verdiği belirtilir.

Surede, Hz. Musa ve onun Tur dağında aldığı vahiy, Hz. İsmail ve onun tebligatı da çok kısa olarak anlatılır. Bu çerçevede müminlerin sahip olması gereken özelliklere de yer verilir. Müminlerin vahye uymaları, imanlarında sadık olmaları, günahlardan tövbe etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilir. Ahiret hayatının mutlaka gerçekleşeceğine dair açıklamalar yapılır. Allah, vahye karşı çıkanlara ve ahirete inanmayanlara süre tanıdığını hatırlatır. Peygamberden, müşriklere gelecek azabı isteme konusunda acele davranmaması tavsiye edilir. Ayrıca Hz. İsa’yı veya melekleri Allah’ın çocukları diye anan tüm müşriklere uyarılar yapılır. Bu uyarılara kulak vermeyenlerin ahiret gününde cezalandırılacağı haber verilir.

Kur’an-ı Kerim’in müminler için bir müjde olduğunu bildiren, vahye inanmayanların ise helak olacaklarını anlatan ayetlerle sure son bulur.



mesalihimürsele

Hakkında ayet, hadis, icma ve kıyas gibi emir veya yasak edici dini bir delil bulunmayan ve İslam dininin ruhuna uygun olan faydalı şeylere göre hüküm verme veya davranma.

İslam hukukçuları, mesalihimürselenin dini bir delil olup olmadığı konusunda ayrılığa düşmüşlerdir. Hanefiler ve Şafiiler mesalihimürseleyi kıyasın içinde düşünürlerken, Malikiler ise hüküm çıkarmada başvurulan ayrı bir kaynak olarak ele almışlardır. Maliki Mezhebi’ne göre mesalihimürseleyle varılan hüküm akla aykırı olmamalı, bir güçlüğü veya zorluğu ortadan kaldırmalı ve İslam dininin gönderiliş amacına uygun olmalıdır.



mesbuk

1. Geçilen, geride kalan kimse.

2. Cemaatle kılınan namazın birinci rekâtını kaçırıp namazın arasında veya sonunda imama uyan kimse.

Mesbuk, imamla birlikte son oturuşa oturduğunda selam vermez. İmam selam verince ayağa kalkar ve imamla birlikte kılamadığı rekâtleri yalnız başına kılar.



mescit

İçerisinde beş vakit namaz, cuma ve bayram namazlarının kılındığı Müslümanların ibadet yeri, cami, namazgâh.

Türk toplumunda içinde ibadet edilen küçük yerlere mescit, büyüklerine de cami denir. Bu ayrım diğer milletlerde yoktur.

Yeryüzünde ilk yapılan mescit Kâbe’dir. Hz. Âdem tarafından yapılmış, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından da yeniden inşa edilmiştir. Hz. Peygamber’in yaptırdığı ilk mescit ise Kuba Mescidi’dir. Bu mescitten sonra Medine’de Mescidinebi yapılmıştır.

Mescidin bölümleri şunlardır: 1. Mihrap: İmamın öne geçip namaz kıldırdığı, mescidin en ön kısmında ve kıble tarafında bulunan genellikle oyuk olan yer. 2. Minber: Basamaklarla çıkılan ve üzerinde ayakta hutbe okunan yer. 3. Kürsü: Vaizlerin halka İslami bilgileri anlatmak için oturdukları yüksekçe yer.

“Bir kimsenin (cemaatle namaz kılmak için) mescide sürekli gittiğini gördüğünüz zaman onun mümin olduğuna şahitlik ediniz.”

Hadis-i Şerif



Mescidiaksa

Kudüs’te bulunan, Kâbe ve Mescidinebi’den sonra Müslümanların en önemli üçüncü mescidi.

Mescidiaksa, Hz. Süleyman Mabedi’nin bulunduğu yerde Süleyman Peygamber tarafından yapılmıştır. Beytimakdis adı da verilir. Mekke’ye çok uzak olmasından dolayı ‘en uzak mescit’ anlamında Mescidiaksa adı verilmiştir. Müslümanlar hicretten sonra bir buçuk yıl kadar Mescidiaksa’ya yönelerek namaz kılmışlardır. Hicretten önce gerçekleşen İsra ve Miraç olaylarında da Hz. Peygamber’in uğrak yeri olmuştur.

Mescidiaksa’nın bulunduğu yerler Hz. Ömer’in hilafeti döneminde fethedilmiştir.

“Kulu (Muhammed’i) gece vakti ayetlerimizden bir kısmını göstermek için Mescidiharam’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidiaksa’ya götüren Allah’ın yüceliğinde sınır yoktur. O her şeyi işitir ve görür.”

Kur’an-ı Kerim 17/1

“Mescidiaksa’da kılınan bir rekât namazın sevabı diğer yerlerde kılınan beş yüz rekât namazın sevabından daha çoktur.”

Hadis-i Şerif



Mescidiharam

bk. Kâbe.



Mescididırar

Hicretten sonra H.9-M. 630 yılında Tebük seferi öncesi münafıklar tarafından Müslümanları gözetim altında tutmak, onlara tuzak kurmak için Kuba Mescidi’nin tam karşısında yapılan bir mescit.

Mescididırar’ın yapılış amacı Allah tarafından bildirilmiştir. Hz. Peygamber de bu mescidi Tebük seferinden (9/630) sonra yıktırmıştır. Dırar mescidinin yapılma fikrini veren Ebu Amir er-Rahip adlı Medine asıllı Hristiyan bir münafıktır. O, İslam’ın Medine’de yayılmasını engellemek ve Hz. Peygamber’in varlığına son vermek için bu mescidin yapılmasını planlamıştır. Ebu Amir; Hz. Peygamber ve arkadaşları, cumartesi günleri Kuba mescidine geldiklerinde bu planını gerçekleştirmek istemiştir. Allah’ın, peygamberine bildirmesi üzerine bu kötü planını gerçekleştirememiştir.

“(Sefere katılmayanlar arasında) bir de müminlere zarar vermek, hakikati inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaş açmış olan (adamın gelmesini) beklemek için Mescididırar’ı kuranlar ve ‘(bununla) iyilikten başka bir şey kastetmedik.’ diye yemin edecek olanlar vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.”

Kur’an-ı Kerim 9/107



Mescidinebi

Hz. Peygamber’in hicretten sonra Medine’de yaptırdığı Kâbe’den sonra en önemli ikinci mescit.

Hz. Peygamber hem ibadet hem de eğitim, öğretim amacıyla Mescidinebi’yi yaptırmıştır. İlk İslam üniversitesi olan Suffa’yı da bu mescidin yanında kurmuştur. Çeşitli dönemlerde ihtiyaç oldukça genişletilmiş ve bugün yüz binlerce insanın namaz kılabileceği duruma gelmiştir. Mescidinebi’nin arsasını Hz. Peygamber, Neccaroğullarından Sehl ve Süheyl adlı iki kardeşten paralarını ödeyerek satın almıştır. Yapımı sırasında Resulullah sırtında taş ve kerpiç taşıyarak çalışmıştır. Bu mescit o gün için üstü açık olarak inşa edilmiş daha sonraları hurma dalı ve yapraklarıyla üstü örtülmüştür. Hz. Peygamber, hutbelerini burada bir hurma kütüğünün üzerine çıkarak okumuştur. Mescidin doğu tarafında duvara bitişik olarak Resulullah’ın hanımları için odalar yapılmıştır. Mescidinebi o gün için tüm devlet işlerinin görüldüğü merkezi bir konuma sahip olmuştur. Müslümanların nüfusunun artmasıyla zaman zaman genişletilmiştir.

“Mescidinebi’de kılınan namaz diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha faziletlidir.”

Hadis-i Şerif



Meset Suresi

bk. Tebbet Suresi.



mesh

1. Silme, sıvazlama, ıslak eli bir şey üzerine sürme.

2. Abdest alırken ıslak eli başın üzerine sürme.

3. Abdest alırken ıslak eli ayağa giyilen mestin üzerine sürme.

Abdestte başı mesh etmek farzdır. Ayağa giyilen mest üzerine mesh etmek ise dinin ibadetlerde tanıdığı bir kolaylıktır.

“Ey iman edenler! Namaz kılmak istediğiniz zaman (abdest alırken) yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin ve topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın...”

Kur’an-ı Kerim 5/6



Mesih

bk. İsa Peygamber.



Mesnevi

Büyük Türk İslam düşünürü Mevlana Celaleddin Rumi’nin (ö. 672/1273), 25618 beyitten oluşan Farsça eseri.

Mevlana, Mesnevi’yi öğrencisi Hüsamettin Çelebi’nin teşviki ve ısrarı ile yazmıştır. İlk 18 beytini bizzat Mevlana kendisi yazmış geri kalan kısmını ise Hüsamettin Çelebi’ye (ö. 683/1284) söyleyerek yazdırmıştır. Akıcı bir üslupla insanları aydınlatmak ve onlara yol göstermek amacıyla yazılan eserde, birçok hikâye vardır. Ayrıca peygamber kıssaları ve evliya menkıbeleri de bolca yer alır.

Mesnevi, hem doğu hem de batı ülkelerinde tanınan bir eserdir. Doğu ve batı dillerine çevirileri yapılmıştır.



mest

Topukları örtecek biçimde ayaklara giyilen ve belli mesafede yola dayanıklı, bağsız olarak ayakta durabilecek şekilde kalın, suyu hemen içine çekmeyen, deri veya keçe gibi maddelerden yapılan bir çeşit ayakkabı.

Mestler üzerine mesh vermek müminlere verilmiş bir dinî kolaylıktır. Mest üzerine mesh müddeti: yolcu olmayanlar için 24 saat, yolcular için ise 72 saattir. Mest üzerine mesh yapılabilmesi için mestin ayağa abdest alındıktan sonra giyilmesi, mestin topukları örtmesi, üzerinde geniş bir yırtığın olmaması gerekir.

“Yolcu olmayanlar bir gün bir gece, yolcular ise (isterlerse) üç gün üç gece mest üzerine mesh ederler.”

Hadis-i Şerif



mesture

bk. tesettür.



Meşariharam

1. Saygıya değer, ibadetlere ait dini sembolleri taşıyan yer.

2. Arafat’la Mina arasındaki Müzdelife adlı yerde “Kuzah” denilen ve üzerinde “Mikade” adında silindir şeklinde bir taşın bulunduğu tepe.

Hz. Peygamber, Veda Haccı’nda Müzdelife’ye gelince Meşariharam denilen bu tepenin yanında sabaha kadar dua ve ibadet etmiştir. Meşariharam’da bir süre kalmak haccın sünnetlerindendir.

“Arafat’tan kitleler halinde ayrılırken Meşariharam’da Allah’ı zikredin.”

Kur’an-ı Kerim 2/198



meşru

1. Yapılmasına dinen izin verilmiş, dine uygun olan şey.

“…Yöneticilere itaat ancak meşru konulardadır…”

Hadis-i Şerif

2. İslam hukukunda farz, vacip, sünnet, müstehap ve mübah olan tüm davranışlar.



meşru müdafaa

1. Mal, can, namus ve akla yönelik haksız bir saldırı karşısında kişinin kanun gücüne başvurmaksızın dinî ölçüler içerisinde kendini savunması.

2. Bir kimsenin haksız bir saldırıyı kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacıyla zorunlu tepki göstermesi ve bunu uzaklaştıracak ölçü ve oranda kuvvet kullanarak bir hakkı koruması.

Meşru müdafaa, hukukun kişiye tanıdığı bir haktır. Kişi bu hakkı haddi aşmamak şartıyla yerinde kullanabilir.

“Kim malı, namusu ve canı için meşru müdafaa yaparken öldürülürse şehit olur.”

Hadis-i Şerif



meşveret

bk. istişare.



metaf

Hac, umre ya da ibadet amacıyla Kâbe’nin etrafında tavaf yapılırken dönülen alan.

Tavaf, Mescidiharam denilen ve sınırları belirlenmiş olan alan içerisinde yapılır. Bu alanın dışında yapılan tavaf geçerli değildir. Kâbe duvarının hemen bitişiğinde yarım ay şeklindeki ‘Hicr’ denilen yer, metaftan sayılmadığı için tavafın Hicr’in dışından yapılması gerekir.



Metin (el-Metin)

“Kuvveti ve gücü eksilmeyen, kendisine zarar verilemeyen, zalimlere ve zorbalara karşı gücünü gösteren ve yalnızca kendisine güvenilen.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Şüphesiz ki Allah tüm yaratıklarına bol bol rızık veren, kuvvet sahibi ve Metin olandır.”

Kur’an-ı Kerim 51/85



mevhibe

1. Hibe edilen, bağışlanan şey.

2. Allah’ın kullarına ve tüm yaratıklarına karşılıksız olarak verdiği her şey, nimet.



mevize

1. Dini öğüt, nasihat, vaaz.

2. Kişinin kalbini yumuşatma, Allah’a olan sevgisini çoğaltma ve azabından koruma amacıyla verilen öğütler.

“Rabbinin yoluna hikmetle, mevize ile çağır ve (hak yoldan ayrılmış olan kimselerle) en güzel şekilde mücadele et…”

Kur’an-ı Kerim 16/125



Mevla

1. Rab, efendi, seyit, sahip, malik, terbiye eden, birinin işini üzerine alan, veli.

“Şüphesiz ki Allah müminlerin Mevlasıdır. Kâfirlerin ise Mevlaları yoktur.”

Kur’an-ı Kerim 47/11

2. Dost, yardımcı, lütuf ve bağışta bulunan.

“Ey Rabbimiz! Bizi affet; bizi yarlıga; bize merhamet et; sen bizim Mevlamızsın; kâfirlere karşı bize yardım et.”

Kur’an-ı Kerim 2/286

3. Allah.

“Allah(‘ın emirlerine ve yasakların)a uyun. O sizin Mevlanızdır. O ne güzel Mevla ne güzel yardımcıdır.”

Kur’an-ı Kerim 22/78



Mevlana Celaleddin Rumi

İslam dünyasının yetiştirdiği büyük şair, tasavvuf ve düşünce adamı.

Mevlana, Harzemşahlar döneminde 1207 yılında Belh’te doğmuştur. Asıl adı Mehmet Celaleddin’dir. Babası ‘bilginler sultanı’ anlamına gelen Sultanü’l-ulema Muhammed Bahaeddin Velet, annesi Mümine Hatun’dur. Moğol istilasının yaklaşması ve Harzemşahlarla arasının açılması üzerine babası dört yaşındaki oğlu ile birlikte Belh’ten ayrılmıştır. Irak, Hicaz ve Suriye’den geçerek Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak devrini yaşadığı III. Sultan Alaeddin zamanında Konya’ya gelip yerleşmiştir.

“Her ne kadar Farsça söylüyorsam da aslım Türk’tür.” diyen Mevlana, önce Şerafettin Semerkandi’nin kızı Gevher Hatunla, onun ölümünden sonra da Konyalı İzzettin Ali’nin kızı Kerra Hatunla evlenmiştir. Birincisinden Sultan Velet, Muhammed Alaeddin, ikincisinden Emir Muzaffereddin Âlim Çelebi, Melike Hatun adlı çocukları olmuştur. İlmiyle ve ahlakıyla kendisini çevresine tanıtmış ve sevdirmiş; bu sebeple asıl ismi unutulup ‘efendimiz’ anlamına ‘Mevlana’ adıyla tanınmıştır.

Mevlana, Şemsi Tebrizi ile buluştuğu 23 Ekim 1244 tarihine kadar vaazla ve dinî ilimlerde dersler vermekle meşgul olmuştur. Bu tarihten Şems’in öldürüldüğü 5 Aralık 1247 tarihine kadar gönül âleminin coşkusuna yönelmiştir. Şems’in ölümünden sonra kuyumcu Selahaddin Zerkub ve 29 Aralık 1258 tarihinde onun da ölümü üzerine Çelebi Husameddin Hasan’ı yakın dost edinen Mevlana, 17 Aralık 1273’de pazar günü vefat etmiştir.

Eserleri:

1. Mesnevi (25618 beyit).

2. Divan-ı Kebir (21000 beyit gazel ve 1791 rubai).

3. Fihimafih.

4. Mecalis-i Seba.

5. Mektubat.



Mevlevilik

Mevlana Celaleddin Rumi’nin (ö. 1273) düşünceleri çerçevesinde oğlu Sultan Velet (ö. 1312) tarafından sistemleştirilip kurulan ve İslam dünyasında birçok taraftara sahip olan tarikat.

Mevlana, düşüncelerini ve İslam’ı yaşama yolunu sağlığında iken sistemleştirmemiştir. Sultan Velet, babasının vefatından sonra birtakım kurallar koyarak düşüncelerini tasavvufi bir ekol hâline getirmiştir. Bu tarikatın amacı, insanın gerçek anlamda kendini tanımasını ve bulmasını sağlamaktır. Bunun yolu olarak da Allah aşkı ve zikir gösterilir. Allah sevgisinde yok olmak, Mevlevilerin en önemli düşüncelerindendir. Bu sevgide yok olmayanların dünya ve içindekilerin kulu olacağını söylerler. Mevlevi tarikatında kâmil bir mürşide teslim olma, Allah’a itaat edip Peygambere bağlanma, ruhen yücelmenin esasıdır. Mevlevilik yolunda ilerleyen kişiler derecelerine göre isim alırlar. Mevlevilik, Osmanlılar döneminde ülkedeki en yaygın tarikatlardan biri hâline gelmiştir.



mevlit

1. Doğma, doğum zamanı, doğum yeri, doğum yıldönümü, veladet.

2. Hz. Peygamber’in doğumunu, doğum sırasında meydana gelen olağanüstü olayları ve hayatından bazı kesitleri anlatan manzum eserler.

3. Süleyman Çelebi’nin Hz. Peygamber’in doğumu ve hayatı ile ilgili manzum eser.

4. Hz. Peygamber’in doğum ve hayatıyla ilgili yazılan mesnevinin okunduğu dinî tören.

Hz. Muhammed’in doğumunu anlatan birçok manzum eser yazılmıştır. Türk toplumunda en yaygın olanı ve en çok sevileni, Süleyman Çelebi’nin (ö. 1422) yazdığı Vesiletünnecat adlı eserdir. Bu eser şu bölümlerden oluşur: Münacat (Allah’a yakarış), Veladet (Hz. Peygamber’in doğumu), Risalet (peygamberliğin gelişi), Miraç, Rıhlet (Hz. Peygamber’in vefatı) ve Dua.



mevlithan

Mevlidi bestesine uygun musiki ile okuyan kimse.



mevzu hadis

Hz. Peygamber söylemediği hâlde siyasal, sosyal ve dinî birtakım sebeplerle ona iftira ederek onun adına hadis diye uydurulan söz.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra değişik sebeplerle hadisler uydurulmuştur. Ancak muhaddisler, hadis ravilerini ve hadis metinlerini çok titiz bir incelemeden geçirip bu uydurma hadisleri tek tek tespit etmişlerdir. Muhaddislerin en sahih hadislerden oluşturdukları hadis kitapları tarih boyunca kaynak olarak kullanılagelmiştir. Hz. Peygamber de kendi adına hadis uyduranlara şu uyarıyı yapmıştır. “Kim benim söylemediğim bir sözü, ‘Söyledi.’ diyerek bana iftirada bulunursa cehennemdeki yerine hazırlansın.”

Hadis-i Şerif



meysir

1. Şans oyunları, kumar.

2. İslamiyet’ten önce, cahiliye Arapları arasında yaygın olan bir kumar türü.

Kumar oynayarak kazanılan para zahmetsiz ve yorulmaksızın elde edilen bir kazanç olduğu için “meysir”, kolaylık manasındaki “yusr” kökünden türetilmiştir. İslam dini kumarın her çeşidini yasaklamıştır.

“Ey iman edenler! Uyuşturucu, meysir, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki kurtulasınız.”

Kur’an-ı Kerim 5/90



meyte

Etinin yenmesi helal olduğu hâlde İslami usullere göre kesilmemiş olan hayvan, leş.

“Allah size meyteyi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası için kesilen hayvanların yenilmesini haram kılmıştır…”

Kur’an-ı Kerim 2/173



meyyit namazı

bk. cenaze namazı.



mezar

bk. kabir.



mezhep

1. Gidilecek yer, gidilecek yol, takip edilen yöntem, metot, ekol.

2. İslam kültüründe dinî ilimlerde uzman olan bir müçtehidin, dinin ayrıntılarına ilişkin konularda, kendine özgü kural ve metotla meydana getirdiği görüşler toplamı, içtihatlar.

İslam tarihinde hukuki, siyasi ve itikadi bütün görüşler ve akımlar hakkında ‘mezhep’ kavramı kullanılmıştır.

Mezhep imamları, “Biz bir mezhep kurduk, gelin bize katılın.” dememişlerdir. Onların çeşitli meseleler hakkında verdikleri fetvalar, yaptıkları içtihatlar zamanla Müslümanlar tarafından benimsenmiş, uygulanmış ve kitaplarda bir araya toplanmıştır. Hiçbir mezhep imamı ‘Benim görüşüm mutlak doğrudur.’ şeklinde bir iddiada bulunarak görüşlerini dinleştirmemiştir. Ehlisünnet mezhepleri birbirinin içtihat ve kanaatlerine saygı göstermişlerdir. Herhangi bir meselede kendi mezheplerinde görüş olmadığında diğer mezheplerin görüşlerinden de yararlanmışlardır.

İslam tarihinde ortaya çıkan mezhepleri üç grupta sınıflandırılır: 1. Uygulamayla ilgili çalışmaları içine alan fıkıh mezhepleri, amelî mezhepler. 2. İnanç konularıyla ilgili mezhepler, itikadi mezhepler. 3. Yönetimle ilgili konuları esas alan mezhepler, siyasi mezhepler.



mezi

Cinsel içerikli şeyleri düşünmek, bakmak veya cinsel arzulara yoğunlaşmak sonucu insanın erkeklik organından gelen şeffaf, yapışkan sıvı.

Mezi geldiğinde insan cünüp sayılmaz ve gusül abdesti alması da gerekmez.

“Meni gelmesinden dolayı gusül, meziden dolayı abdest almak gerekir.”

Hadis-i Şerif



mezmur

1. Nefesli çalgılarla söylenen ilahî.

2. Hz. Davut’un makam ile okuduğu Zebur surelerinden her biri.

3. Kitabımukaddes içinde Hz. Eyüp ile Hz. Süleyman’ın Meselleri arasında yer alan 150 bölüm.



Milletiibrahim

bk. Haniflik.



mihr

Müslüman bir erkeğin nikâh sırasında evleneceği hanıma verdiği veya vermeyi kabul ettiği mal ya da para, mehir, sadak.

İslam dininde mihr, kadının yalnız başına ayakta durabilmesinin ekonomik güvencesi olarak kabul edilmiştir. Mihr miktarı kişilerin ekonomik durumu ve sosyal konumuna göre değişir. Mihr, İslam hukukuna göre sadece kadının hakkıdır. Bu sebeple babası veya ailesi tarafından “başlık parası” veya başka bir ad altında alınması doğru değildir.

“Mihrin en hayırlısı ödemesi en kolay olanıdır.”

Hadis-i Şerif



mihrap

Cami ve mescitlerde kıble yönünde bulunan ve imamın namaz kıldırırken önünde durduğu genellikle oyuk ve girintili bölüm.

“(Zekeriya Peygamber) mihraptan kavminin karşısına çıkıp onlara: ‘Rabbinizi sabah akşam tespih edin.’ diye işaret etti.”

Kur’an-ı Kerim 19/11



Mikail

Dört büyük melekten tabiat olaylarının oluşumu ve rızıkların dağıtımı ile görevli olan melek.

“Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, bilsin ki Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.”

Kur'an-ı Kerim 2/98

mikat

1. Bir iş için belirtilen zaman, yer.

“Şüphesiz ki (hak ile batılın) ayrıldığı kıyamet günü mikattır.”

Kur’an-ı Kerim 78/17

2. Hac ve umre yolculuğuna çıkanların Mekke çevresinde ihrama girmek zorunda oldukları sınırlar, yerler.

Mikat yerlerini Hz. Peygamber belirlemiştir. Hac ve umre için Mekke’ye girmek isteyenlerin ihram giyecekleri mikat yerleri:

Zülhuleyfe, Zatu Irk, Cuhfe, Karn ve Yelemlem’dir.



millet

1. Din, şeriat, takip edilen yol.

“(Ey Muhammed) Yahudi ve Hristiyanlar, sen onların milletine uymadıkça senden asla razı olmayacaklardır. De ki: ‘Gerçek din Allah’ın göndermiş olduğu din (olan İslam)dir. Sana verilen bunca ilimden sonra (inkârcıların) arzu ve isteklerine uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı ne bir dost vardır. ”

Kur’an-ı Kerim 2/120

2. Allah’ın kullarına peygamberler aracılığı ile gönderdiği hayat tarzı, yaşama biçimi.

“(Ey Muhammed) De ki: “Rabbim beni dosdoğru yol olan, Allah’ı birleyen İbrahim’in milletine iletti. O (İbrahim) ki ortak koşanlardan değildi.”

Kur’an-ı Kerim 6/161

3. Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.

Mehmet Akif Ersoy



Mina

Mekke ile Arafat arasında bulunan ve hacıların kurban kesip sonra da şeytan taşladıkları yer.

Mina, Hz. Peygamber’in Akabe Sözleşmeleri’nde Medinelilerle görüşme yaptığı ve onları İslam’a davet ettiği yerdir. Kuzeyinde Sabir Dağı vardır. Akabe Cemresi ve Muhassir Vadisi arasında kalan yere Mina denilir.

Kurban bayramının birinci günü Mina’da kurban kesilir. Bayramın birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri de yine Mina’da şeytan taşlanır.



minare

Camilerde müezzinin ezan okuduğu, bir veya birden çok şerefesi bulunan yüksek ve ince kule biçimindeki yapı.

Minare, ezanın uzaklara duyurulması amacıyla yapılmıştır. İlk minare Emevi hükümdarlarından Abdülmelik b. Mervan (ö. 86/705) zamanında yaptırılmıştır.

Sanki bir hatıra serinliğinden

Ovanın yeşili, göğün mavisi

Ve minarelerin en ilahîsi.

Ahmet Hamdi Tanpınar



minber

Cami ve mescitlerde imamın üzerinde hutbe okuduğu, basamaklarla çıkılan ve mihrabın sağında bulunan yüksekçe yer.

Hz. Peygamber ilk önceleri bir hurma kütüğünü minber yerine kullanmış, hutbelerini onun üzerinde okumuştur. Daha sonraları sahabeler ona üç basamaklı bir minber yaptırmışlardır.



minhac

1. Yol, yöntem, metot, program, öngörülen işler bütünü.

2. Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerinin uymalarını ve ümmetlerine de açıklama yapmalarını istediği hayat tarzı.

“Sizden her biriniz için bir sistem ve (uymanız gereken) bir minhac belirledik...”

Kur’an-ı Kerim 5/48



miraç

1. Göğe çıkma

2. Çıkılacak, yükselecek yer.

3. Hz. Peygamber’in, recep ayının 27. gecesinde, Mekke’den Kudüs’teki Mescidiaksa’ya götürülmesi ve oradan göğe yükseltilerek Allah’ın ayet ve olağanüstü nimetlerinin gösterilmesi.

Hz. Peygamber’in, recep ayının 27. gecesinde Mekke’den Kudüs’teki Mescidiaksa’ya götürülmesine ‘isra’, göklere çıkarılmasıyla meydana gelen büyük mucizeye de ‘miraç’ denilir. Kur’an-ı Kerim’de geçen isra olayını inkâr etmek insanı İslam’dan uzaklaştırır. Müslümanlar isra ve miraç olayını coşkulu bir biçimde kutlarlar.

Cebrail davet kılınca

Miraca Muhammed’i

Miracında diledüğü

Ümmetinin varıdur.

Yunus Emre



Miraç Gecesi

Hz. Muhammed’in Mekke’den Kudüs’teki Mescidiaksa’ya, oradan da Allah’ın ayetlerini görmek için göklere yükseltildiği recep ayının 27. gecesi.

Müslümanlar Miraç Gecesi’ni Kur’an-ı Kerim okuyarak, namaz kılarak, Hz. Peygamber’e salatüselam göndererek değerlendirirler. Ayrıca bu gecede miraciye de okunur.



Miraç Kandili

bk. Miraç Gecesi.



miraciye

Hz. Peygamber’in miracı hakkında yazılan kaside ve manzume.

Miraciyeler daha çok Miraç Gecelerinde okunur. En meşhur miraciyeler Süleyman Çelebi’nin Mevlid’indeki “miraç bölümü” ve Osman Dede’nin Miraciye’sidir.



miras

Ölen kimsenin, hukuken akrabası olan kimselere belli ölçüler içerisinde paylaştırılmak üzere bıraktığı para ve her türlü taşınır, taşınmaz mal(lar).

“Ana baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin bir payı olduğu gibi kadınların da ana baba ve akrabalarının bıraktığı mirastan payları vardır…"

Kur’an-ı Kerim 4/7



misafir

1. Yolcu, yoldan gelen, yola giden, seyyah.

“Allah üç kişinin duasını kabul eder: Babanın, misafirin ve mazlumun.”

Hadis-i Şerif

2. Davet veya ziyaret sebebiyle bir başkasının evine giden, konuk.

“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine iyilik ve ikramda bulunsun.”

Hadis-i Şerif

3. Yaşamakta olduğu yerden yaklaşık 90 km uzağa giden ve orada on beş günden fazla kalmayan kimse.

Misafir olan kimse dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kılar. İsterse Ramazan orucunu tutar isterse kazaya bırakır; cuma namazını kılmazsa yerine öğle namazını kılar.



misak

1. Kesin olarak söz verme.

“Allah’ın size olan nimetini ve ona kesinlikle uyma konusunda vermiş olduğunuz misakı hatırlayın; ‘İşittik ve itaat ettik.’ demiştiniz. Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak onun korumasına girin. Allah, insanın içinden geçenleri bile mutlaka bilir.”

Kur’an-ı Kerim 5/7

2. Yapılan ve mutlaka yerine getirilmesi gereken antlaşma, ahit.

“Onlar (müminler) Allah’ın ahdini yerine getirirler ve Allah’la yapmış oldukları misakı bozmazlar. Onlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten (akrabalık bağlarını koparmayarak onlara iyilik eden), Allah’ın büyüklüğü karşısında saygı duyan ve (ahirette) kötü hesaptan sakınan kimselerdir.”

Kur’an-ı Kerim 13/20-21

3. Allah’tan başka ilah tanımama ve hayatın her alanında Allah’ın emirlerine bağlı kalma konusunda Allah’ın ruhlar âleminde kullarıyla yapmış olduğu antlaşma, insanlardan almış olduğu söz.

Kur’an-ı Kerim’in verdiği bilgilere göre Allah, kulları ile ruhlar âleminde sözleşme yapmıştır. Bu sözleşmeye göre Cenabı Allah, kıyamete kadar gelecek olan insanların ruhlarını yarattıktan sonra onlara şöyle buyurmuştur: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Ruhlar da hep birlikte Allah’a şu cevabı vermişlerdir: “Elbette sen bizim Rabbimizsin...” (Kur’an-ı Kerim 7/172) Allah’ın ezelde almış olduğu bu söz, Allah ile kulları arasında yapılan bir sözleşme; misaktır.



miskin

1. Hiçbir şeyi bulunmayan, yiyeceği ve giyeceği için başkalarına muhtaç olan.

“Zekâtlar Allah’tan bir farz olarak yoksullara, miskinlere... verilir.”

Kur’an-ı Kerim 9/60

2. Kendisini geçindirecek zenginliğe sahip olmayan; ancak durumu da bilinmediği için kendisine sadaka verilmeyen ve kendisi de sadaka istemeyen kimse.

Fakir, karnını doyuracak yiyecek ve gıda bulabilene denildiği hâlde, miskin bunu da bulamayan yoksul kişidir.

“Yakın akrabaya, miskine, yolcuya (zekât ve sadakadan) haklarını ver…”

Kur’an-ı Kerim 17/26

3. Allah’ın yüceliği ve büyüklüğü karşısında kendi varlığını önemsemeyen, evrendeki tüm yaratılanlarda Allah’ın eşsizliğini görebilen derin kavrayış sahibi kimse, derviş.

Bir kuru ağaç idim, yol üzre düşmüş idim,

Er bana kıldı nazar, taze civan oldum ben.

Dünya cefasın almak, sonucu vefa imiş,

Cefayı ben vererek seni satın aldım ben.

Yunus sen âşık isen adını miskin ko sen

Cümlesinden seçerek miskinliği aldım ben.

Yunus Emre



mistisizm

1. Kendinden geçiş ve tanrıya bağlanışla olgunluğa ulaşılabileceğini ileri süren felsefi bir öğreti.

2. Allah’a ve gerçeğe akıl ve araştırma yolu ile değil de gönül yolu, his ve sezişle ulaşılabileceğini kabul eden felsefi inanç.



misvak

Diş temizliğinde kullanılan arak ağacının küçük ince dalı.

Hz. Peygamber, bütün temizlik çeşitleri ile beraber diş temizliğine ayrı bir önem vermiş ve bu konuda şu tavsiyede bulunmuştur:

“Ümmetime zorluk vermeyeceğini bilseydim, her abdest alışta veya her namazda misvak kullanmalarını emrederdim.”

Hadis-i Şerif

“Misvak ağız için temizliktir ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya da vesiledir.”

Hadis-i Şerif



misyoner

bk. müsteşrik.



mizan

1. Ölçü aleti, tartı, terazi.

“Tartıyı adaletle yapın, mizanda eksiklik yapmayın.”

Kur’an-ı Kerim 55/9

2. Doğru ve yanlışın, hak ve batılın, zulüm ve adaletin, iyilik ve kötülüğün farkını bildiren hüküm.

“Şüphesiz ki Allah, kitabı (Kur’an-ı Kerim) ve mizanı gerçek olarak indirdi.”

Kur’an-ı Kerim 42/17

3. Ahirette insanların günah ve sevaplarının, iyilik ve kötülüklerinin tartılacağı manevi terazi.

“(Ahirette) Kimin mizanı ağır gelirse (cennette) mutlu bir hayat sürecektir.”

Kur’an-ı Kerim 101/7-8



molla

1. Büyük âlim, hoca.

2. Medrese hocalığından sonra kadılık unvanını kazanan âlim.

3. Dinî yönü ağır basan kimse, dindar.

Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme

Seni sıygaya çeker bir Molla Kasım gelir.

Yunus Emre



Muahat

Hicretten sonra Hz. Peygamber’in, Mekke’den hicret eden Muhacirlerle Medineli Ensardan olan Müslümanlar arasında yapmış olduğu kardeşlik antlaşması.

Bu antlaşma ile Mekke’deki mallarını bırakıp tamamen yoksul durumda kalan Müslümanlar, Medine’deki din kardeşlerinin yardımıyla yoksulluktan kurtulmuşlardır. Medineli Müslümanlar, evlerine, tarlalarına, paralarına muhacirleri ortak etmişlerdir.

“Hz. Peygamber, Medine’ye geldiklerinde Mekkeli muhacirlerle Ensar arasında muahat yapmıştı.”

Abdullah İbn Abbas



muamelat

1. Muameleler, işler, ameller.

2. İslam fıkhının; alım satım, kiralama, şirketler, anlaşmalar, yitik mallar, emanetler, kefalet, gasp, bağış, vasiyet, miras, davalaşma, suçlar ve cezalar gibi insanlar arası ilişkileri düzenleyen bölümü.

3. İslam fıkhının ibadetlerle ilgili hükümlerinin dışında kalan ve insanların birbirleriyle veya bireyin toplumla yahut da toplumların birbirleriyle olan hukuki, idari, mali, iktisadi ve beşeri ilişkilerini düzenleyen bölümü.



muaşeret

1. Mutlu, görgülü, yararlı ve uyumlu yaşamanın gerektirdiği kurallar topluluğu.

2. Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun bir hayat yaşama, insanlarla bir arada dostça geçinme, insanın kişiliğine zarar veren her türlü kötülüğü ve itici davranışı terk etmek suretiyle mükemmel bir hayat sürme.

İslam dinindeki muaşeret kurallarının bir kısmı şunlardır: Maddi ve manevi temizliğe dikkat etmek, çevreyi temiz tutmak, yalan söylememek, iftira etmemek, dedikodu yapmamak, haset etmemek, helal kazanmak, kişinin eşine, çocuklarına, komşularına ve iş yerindeki arkadaşlarına karşı güleryüzlü olması, yoksullara karşı yardımsever olmak, küçüklere şefkat büyüklere saygı göstermek, kadınlara nazik davranmak, selamı yaygınlaştırmak.



Muavvizeteyn Sureleri

İçeriğinde tanımlanan her türlü kötülüğün şerrinden Allah’a sığınmak için okunması öğütlenen Kur’an-ı Kerim’deki Felak ve Nâs Surelerine verilen ortak ad.

Hz. Peygamber, her gece yatmadan önce üç defa İhlas Suresini sonra da Muavvizeteyn Surelerini okumuştur. Müslümanlara da okumalarını tavsiye etmiştir.



mubah

1. Dinen sorumlu kişilerin yapıp yapmamakta serbest olduğu şey.

2. Haram veya mekruh olmayan, yapılması dinen yasaklanmamış, Allah katında yapılıp yapılmaması eşit olan davranışlar.

Yenilmesi, içilmesi veya kullanılması ayet ve hadislerle yasaklanmamış olan şeyler mubah ve caizdir. Mubah olan bir şeyi haramlaştırmak büyük bir günahtır. Çünkü İslam dininde haramı ve helali belirleyen Allah’tır.



mucize

1. İnsanın benzerini yapmaktan âciz kaldığı, alışılagelmiş şeylere aykırı olan, olağanüstü işler.

2. Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla gösterdikleri olağanüstü olaylar.

Mucize göstermek Allah’ın iznine bağlı olarak peygamberler tarafından gerçekleştirilir. Mucizelerin iki yönü vardır: 1. Mucize bir yönüyle inkârcılara meydan okumaktır. 2. Peygamberlere inanmayanları aciz ve güçsüz bırakmaktır.

Peygamberlerin göstermiş olduğu mucizeler hissî mucizeler ve akli mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Hissî mucizeler, her peygamberin içinde yaşadığı dönem gereği ve insanların anlayışına göre benzersiz sayılan ve başkalarının benzerini yapmakta âciz kalarak hayret edecekleri türden mucizelerdir. Akli mucizeler ise akla ve vicdana hitap eden ve her devirde geçerli olan mucizelerdir. Hz. Peygamber’in en büyük mucizesi, akli bir mucize olan Kur’an-ı Kerim’dir. Hz. Muhammed, Kur’an-ı Kerim ile döneminin bütün şair ve edebiyatçılarına onun hiç olmazsa tek bir suresinin benzerini yapmaları konusunda meydan okumuştur. Onun bu meydan okumasına tarihin hiçbir döneminde kimse cevap verememiştir.

“Hiçbir peygamber yoktur ki ona insanların imanına sebep olan mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise, ancak bana vahyolunan bir vahiydir. Onun için kıyamet gününde ümmeti en fazla olan peygamberin ben olacağımı ümit ediyorum.”

Hadis-i Şerif



mudarabe

1. Rızık peşinde koşma.

2. İslam hukukuna göre ortaklardan bir tarafın sermaye diğer tarafın emek ve işletmecilik olmak üzere oluşturdukları, kâr-zarar, emek-sermaye ortaklığı.

İslam’da mudarabe ortaklığı uzun veya kısa vadede her çeşit krediyi sağlamak için elverişli bir yöntemdir. Toplumda, elinde büyük miktarlara ulaşan nakit parası olan birçok kimse bunu işletmek, ticari bir işte kullanmak ister. Ancak işletme bilgisi ve tecrübesi olmadığı için bunu gerçekleştiremez. Yine toplumda işletme kabiliyeti olan, yetenekli ve ticarete yatkın birçok kimse de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz. Mudarabe, birbirine muhtaç olan bu iki kesimi bir araya getirir ve iki taraf da bu ortaklıktan kârlı çıkar. Piyasaya da bu sayede bir canlılık gelmiş olur.



Muğni (el-Muğni)

“Tüm varlıkların her türlü ihtiyacını karşılayan, kendi katından bol bol karşılıksız nimet veren, onlara maddi ve manevi zenginliğin yollarını gösteren, kendisi ise hiçbir şeye muhtaç olmayan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Muğni’dir…”

Hadis-i Şerif

muhacir

1. Göç eden, hicret eden, yerleşmek üzere yurdundan başka bir yere giden kimse.

2. İslam dinini Kur’an-ı Kerim’in emrettiği gibi yaşamak, Kureyş kabilesinin her türlü baskısından kurtulmak ve din, can, namus, akıl ve soy emniyetini sağlayıp her türlü tehlikeden korunmak amacıyla Mekke’den Medine’ye göç eden Hz. Muhammed ve arkadaşları.

“Allah yolunda göç eden kimse, yeryüzünde gideceği yerde bolluk ve (her türlü maddi, manevi) genişlik bulur. Kim Allah ve Resulü için muhacir olarak evinden çıkar da hicret esnasında ölürse onun mükâfatını Allah verir. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.”

Kur’an-ı Kerim 4/100

3. Allah’ın yasakladığı her türlü kötü davranışı ve haramı terk edip güzel davranışları benimseyip yaşayan kişi.

“Muhacir Allah’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.”

Hadis-i Şerif

muhaddis

1. Haber veren, söz nakleden, rivayet eden, ravi, hadis nakleden.

2. Hadislerin sahih olanlarını sahih olmayanlarından ayırt edebilme donanımına sahip, hadis ilminin terimlerini ayrıntılarıyla bilen, kendinden önceki hadis âlimlerinin naklettikleri hadislere vâkıf olan hadis âlimi.

“‘Evladım Cüneyd! Allah seni önce muhaddis sonra sufi yapsın…”

Serî es-Sakatî



muhadram

1. Hz. Peygamber zamanında yaşayıp Müslüman olduğu hâlde onunla görüşüp sohbet etme fırsatı bulamayan kimse.

Kadı Şureyh b. el-Haris (ö. 80/699) ve Uveys (Veysel) el-Karani (ö. 37/657) en meşhur muhadramlardandır. Muhadramlar, Hz. Peygamber döneminde yaşamalarına rağmen onunla sohbet etme imkânını bulamamışlardır. Bu nedenle muhadramlar sahabelerden sayılmazlar.

2. Hem İslam öncesi cahiliye döneminde hem de İslam geldikten sonra yaşayan ve hayatını Müslüman olarak tamamlayan şair(ler).

İslam tarihinde muhadram şairlerden bazıları; Kâb b. Züheyr (ö. 24/645), Hassan b. Sabit (ö. 60/680), Lebid b. Rebia (ö. 560/661)’dır.

3. Hz. Peygamber döneminde iman etmeden yaşamış oldukları hâlde, onun vefatından sonra iman eden kimseler.



muhalefetün lilhavadis

“Zatında ve sıfatlarında yaratılan hiçbir varlığa benzemeyen.” anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.

Yüce Allah, hiçbir varlığa benzemez. Kur’an-ı Kerim bu gerçeği şöyle haber vermiştir: “Hiçbir şey Allah’ın benzeri değildir.” (Kur’an-ı Kerim 42/11) Bu nedenle insan, Allah’ın zatını düşünmemelidir. İnsanın asıl yapması gereken, evrendeki varlıkların yaratılış amacını ve güzelliğini düşünerek Allah’ın birliği ile yaratmasındaki eşsizliği arasında ilgi kurmasıdır.



Hz. Muhammed (SAV)

Allah’ın bütün insanlığa rahmet olarak gönderdiği en son peygamber.

Hz. Muhammed, Mekke’nin önde gelen kabilesi olan Kureyş kabilesinin Haşimoğulları soyundandır. Annesi Amine, babası Abdullah’tır. 571 yılında Mekke’de doğmuştur. Doğumundan kısa bir süre önce babasını, altı yaşında iken de annesini kaybetmiştir. Sekiz yaşına kadar da dedesi Abdülmuttalip’in koruması altında kalmıştır. Onun ölümünden sonra amcası Ebu Talip’in gözetimi altında yaşamıştır. Onunla beraber ticaret amaçlı yolculuklar yapmıştır. Bu yolculuklar sayesinde büyük bir ticari deneyim kazanmış ve Arabistan’ı kültürel ve coğrafi yönden tanıma imkânı bulmuştur. Gençlik yıllarında haksızlıklara karşı tavır alan “Hılfulfudul” gibi hayır amaçlı kuruluşlarda aktif görev üstlenmiştir. Çevresinin sosyal ve kültürel yozlaşması karşısında yaratılıştan getirdiği temizliğini ve özelliğini korumuştur. Bu sayede toplum onu en güvenilir insan anlamına gelen “emin” unvanı ile adlandırmıştır. Yirmi beş yaşına geldiğinde Hz. Hatice ile evlenmiştir. Bu evlilik yirmi beş yıldan fazla sürmüştür. Hz. Peygamber’in Kasım, Abdullah, Ümmü Gülsüm, Zeynep, Rukiye ve Fatıma adlı çocukları bu evlilikten doğmuştur. Kırk yaşına geldiğinde Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi verilmiştir. Bu görevi on üç yıl Mekke’de sürdürmüştür. İslam, Mekke’de yayılma imkânı bulamayınca Müslümanlar ve Hz. Peygamber 622 tarihinde Medine’ye hicret etmişlerdir. Medine’de Hz. Peygamber hem İslam’ı yaymış, hem de Medine İslam devletinin başkanı olmuştur. Kültürel, siyasi, askerî ve ahlaki alanda birçok düzenleme yapmıştır. Mekkelilerden gelen saldırılar üzerine onlarla Bedir, Uhut ve Hendek Savaşlarını yapmıştır. Güçlü bir askerî ve siyasi birlik kuran Hz. Peygamber, M. 630 yılında Mekke’yi fethetmiştir. Arabistan’ın her tarafında İslam dinini egemen kıldıktan sonra M. 632 yılında altmış üç yaşındayken Medine’de vefat etmiştir. Vefat ettiğinde kendi evine defnedilmiştir. Kabri buradadır ve burası ‘tertemiz gül bahçesi’ anlamında “Ravzayimutahhara” adıyla anılmaktadır.



Muhammed b. İdris eş-Şafii

bk. Şafii Mezhebi.



Muhammed Suresi

Kur'an-ı Kerim’in kırk yedinci suresidir. Medine’de inmiştir. Otuz sekiz ayettir. Adını ikinci ayette geçen Hz. Muhammed’in isminden almıştır.

Sureye, Allah’ı inkâr edenlerin yapmış oldukları salih amellerin boşa gittiği haber verilerek başlanır. Kurtuluşun Hz. Muhammed’in getirmiş olduğu hakikatlere iman etmekten geçtiği vurgulanır. İman edenlerin hak ve hakikate, küfredenlerin ise batıl şeylere uydukları anlatılıp savaş şartlarında onlara karşı verilecek olan mücadele ele alınır. Bu çerçevede müminlere Allah’ın yardımının gelmesi için Allah’ın koyduğu kurallara uymanın zorunluluğu hatırlatılır. Müminlerin, inkârcıların durumuna düşmemeleri için yeryüzünü dolaşmaları ve onların yurtlarından ve bırakmış oldukları izlerden ibret almaları öğütlenir. Allah’a iman edip salih amel işleyen müminlerin ahirette elde edecekleri nimetler anlatılır ve ayrıntılı cennet tasvirleri yapılır.

Surede, Hz. Muhammed’e ve getirdiği hakikatlere karşı iki yüzlü davranan ve Resulullah’la alay eden münafıklara da yer verilir. Kıyametin meydana geleceği hatırlatılarak münafıklar uyarılır. Kurtulmak için bilinçli bir iman, günahlara tövbe ve kuvvetli bir öz denetim bilincine sahip olma emredilir. Münafıkların ölüm korkusuna bağlı olarak savaşlardaki korkak tavırlarına da değinilir. Ölümden yersiz yere korkmak yerine Allah’a ve Peygamberine verdikleri sözlere sadık kalmaları, bozgunculuk yapmamaları, güzel söz söylemeleri, insani ilişkilerini düzeltmeleri önerilir.

Surede, iman ettikten sonra tekrar küfre dönen kişilerin ölüm anında çektikleri sıkıntılar ve onların ahirette amellerinin boşa gitmesine bağlı olarak çekecekleri sıkıntılar da anlatılır.

Surenin son bölümünde tekrar münafıkların ahlaki yönden düşüklükleri ile ilgili açıklamalar yapılır. İmanla nifakın ayrışım noktasının cihat ibadeti olduğu vurgulanır. Hz. Peygamber’e itaat etmek ve ona nankörlük etmemek emredilir. Ona karşı itaatsiz davrananların ve nankörlük edenlerin amellerinin boşa gideceği belirtilir. Münafıklara, dünya hayatının geçiciliğini hatırlatan ve Allah yolunda harcama yaparken cimri davranmamayı emreden ayetle sure son bulur.



muharref din

1. Allah tarafından gönderildiği hâlde aslı bozulan, zamanla insan sözü karıştırılarak tevhit inancından uzaklaştırılan din.

2. Yahudilik, Hristiyanlık.

Kur’an-ı Kerim, Yahudilik ve Hristiyanlığın muharref dinler olduğunu, onların tevhit ilkesinden saparak asıllarının bozulduklarını şu ayetlerle haber verir: “Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur.” dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini) önceden inkâr etmiş (olan müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da (haktan batıla) çevriliyorlar! (Kur’an-ı Kerim 9/30) “Allah, üçün üçüncüsüdür.” diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa yalnız bir tek tanrı vardır. Başka tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır”. (Kur’an-ı Kerim 5/73)

Yahudilik ve Hristiyanlığa muharref din denilmesinin nedenleri şunlardır: 1. Bazı emirler ve yasaklar dinin içerisinden çıkarılmıştır. 2. Dinin özünde olmayan eklemeler yapılmıştır. 3. Gerçekler insanlardan gizlenmiştir. 4. Ayetler, iktidar sahiplerinin isteğine uygun olarak yanlış yorumlanmıştır.



muharrem ayı

Hz. Peygamber’in hicretini esas alan ay takviminin birinci ayı.

Ay takvimi, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini esas alır. Buna göre muharrem ayı birinci aydır. Muharrem ayında hicret başladığı gibi İslam kültürüne göre şu olayların gerçekleştiği de nakledilir: Nuh tufanı sona ermiş, İbrahim Peygamber ateşten kurtulmuş, Hz. Musa Kızıl Deniz’den geçmiş ve Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve aile fertleri şehit edilmiştir.

“Ramazan orucundan sonra sevabı en çok olan oruç ‘Allah’ın ayı’ diye bilinen muharrem ayında tutulan oruçtur.”

Hadis-i Şerif



muharremat

İslam dinine göre kendileri ile evlenilmesi geçici veya ebedî olarak yasaklanmış kadınlar.

Kur’an-ı Kerim, kendileri ile evlenilmesi yasak olan kadınları şu şekilde açıklamıştır: Kişinin annesi, kızları, kız kardeşleri, üvey anneleri, halaları, teyzeleri, erkek kardeşlerinin kızları, kız kardeşlerinin kızları, sütanneleri, süt kardeşleri, kaynanaları, üvey kızları, gelinleri, eşiyle beraber eşinin kız kardeşi ve evli kadınlar.



muhkem ayet

1. Sağlam, anlamı açık, yoruma gerek olmayan, okunduğunda manası hemen anlaşılan ayet.

2. Manasının anlaşılması için herhangi bir açıklamaya ihtiyaç duyulmayan, Allah’ın ayette kastettiği anlam herkes tarafından hiçbir yoruma gerek olmaksızın anlaşılan ayet.

“Allah’ın sana indirmiş olduğu kitabın esasını muhkem ayetler oluşturur...”

Kur’an-ı Kerim 3/7



muhkem hadis

Hz. Peygamber’in kastettiği anlam herhangi bir açıklamaya ihtiyaç duyulmaksızın herkes tarafından anlaşılan ve amel edilen hadis.

Hadis kitaplarındaki hadislerin çoğunluğu muhkem hadistir.



muhlis

1. Her davranışı içten ve gönülden olan, gösterişsiz, ihlaslı, samimi kimse.

“De ki: Allah’a muhlis bir şekilde ibadet etmekle emrolundum...”

Kur’an-ı Kerim 39/11

2. Allah’ın her türlü şirk ve günahlardan arındırdığı kişi.

3. Sanki onu görüyormuşçasına tam bir samimiyet ve bağlılıkla, gösterişten uzak bir biçimde Allah’a inanma ve ibadet etme.

“(İnsanlar) Allah’ı birleyip ve dinde muhlis olarak Allah’a ibadet etmekle emrolundular.”

Kur’an-ı Kerim 98/5



muhrim

Hac ve umre niyetiyle ihrama giren ve normal zamanlarda serbest ve helal olan bazı davranışlar kendisine yasak olan kişi.

“Hem kendinize hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve yiyeceği, size helal kılındı. Muhrim iken kara avı yapmanız yasaklandı. Huzurunda bir araya geleceğiniz Allah’tan sakının.”

Kur’an-ı Kerim 5/96



muhsan

bk. ihsan II.



muhsar

Hac ve umre için niyet edip ihrama girdikten sonra düşman veya yöneticiler tarafından haccın farzlarını yerine getirmesi engellenen ya da savaş, salgın hastalık, tutukluluk, sakatlık ve parasını kaybetme gibi nedenlerden dolayı bulunduğu yerde kalıp haccın farzlarını yerine getiremeyen kimse.

Hac ve umre yapmak niyetiyle ihrama giren kişi, birtakım nedenlerle Arafat’ta vakfe ve Kâbe’yi tavaf gibi görevlerini yerine getiremezse kurban kesip ihramdan çıkması gerekir.

“Allah için haccı ve umreyi tamamlayınız. Eğer muhsarsanız kolayınıza gelen kurbanı (gönderin), kurban yerine varıncaya kadar da başlarınızı tıraş etmeyiniz.”

Kur’an-ı Kerim 2/196



Muhsi (el-Muhsi)

“Yaratmış olduğu varlıklara belirli bir ölçüye göre nimetler veren, kullarının söz ve davranışlarını bilen, bütün mahlukatı denetimi altında tutan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Muhsi’dir…”

Hadis-i Şerif



muhsin

1. Güzel davranan, bağışlayan, ikram eden, ihsan eden, iyilik eden.

“Allah’ın emir ve yasak sınırlarına uyarak korunan müminler bollukta ve darlıkta Allah (rızası) için (fakirlere) harcamada bulunurlar, öfkelerini yenerler, (hata ettiklerinde) insanları bağışlarlar. Şüphesiz Allah (böyle davranan) muhsinleri sever.”

Kur’an-ı Kerim 3/134

2. Davranışlarında Kur’an-ı Kerim ve sünneti esas alan ve toplumun kabul ettiği üstün değerlere aykırı hareket etmeyen.

“Kim ki muhsin olarak Allah’ın emirlerine teslim olursa onun mükâfatını Rabbi verir.”

Kur’an-ı Kerim 2/112

3. Allah’ı görüyormuş gibi bilinçli bir şekilde ona ibadet eden.

“Her kim ki muhsin olarak Allah’a mutlak anlamda teslim olursa şüphesiz ki o çok sağlam bir kulpa sarılmış demektir.”

Kur’an-ı Kerim 31/22



muhtekir

1. Stokçuluk yapan, haksız kazanç elde eden, vurguncu, karaborsacı.

Buğdayın bir mutu oldu yüz elli

Muhtekire düştü fırsat bu sene.

Seyrani

2. İnsanların ihtiyaç duyduğu her türlü gıda maddesini ucuza alıp stoklayan, darlık anında piyasaya sürüp aşırı fiyatla satan.

İslam’da insanların ihtiyaç duydukları bir maddeyi, fiyatların yükselmesini beklemek ve yüksek fiyatla satmak üzere gizlemek yasaklanmıştır. Stokçuluk yapmak hem piyasayı olumsuz yönde etkiler ve daraltır hem de ihtiyaçlı kimselerin sıkıntıya düşmelerine neden olur.

“Muhtekir Allah tarafından lanetlenmiştir.”

Hadis-i Şerif

muhtesip

1. İyiliğin emredilmesini ve kötülüklerden sakınılmasını kontrol eden, denetleyen.

2. Tarihte, İslam dünyasında insanlara iyiliği emretmek, kötülükleri yasaklamak; çarşıların ve pazar yerlerinin düzenini sağlamak, ölçü ve tartıyı kontrol etmek, komşu haklarını gözetmeyenlere gerekli yaptırımı uygulamak ve toplumun huzurunu bozan her türlü hareketi denetlemekle görevli kişi.



Muhyi (el-Muhyi)

“Tüm canlıları dirilten, hayat, sağlık ve esenlik veren, kıyamet koptuktan sonra dünyadaki yaptıklarının karşılığını görmeleri için onları yeniden dirilten.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Şüphesiz ki Muhyi olan Allah ölüleri de diriltecektir. Onun her şeye gücü yeter.”

Kur’an-ı Kerim 30/50



Muid (el-Muid)

“Yaratmış olduğu varlıkların hayatına son verdikten sonra onları tekrar yaratan ve yaratma eylemini tüm evrende sürekli olarak tekrarlayan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Muid’dir…”

Hadis-i Şerif



Muiz (el-Muiz)

“Mutlak anlamda güç ve kuvveti elinde tutan, hiçbir şekilde mağlup edilemeyen, evrene hâkim olan, kendisine inananları ve ibadet edenleri mümin olmakla, rızasıyla ve cennetiyle onurlandıran.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Muiz’dir…”

Hadis-i Şerif



mukabele

1. Karşılaştırma, karşılık verme, karşı karşıya bulunma.

2. Hafızların cami ve mescitlerde cemaate dönerek Kur’an-ı Kerim okurken cemaatin de mushafları açarak takip etmeleri şeklinde gerçekleşen bir okuma biçimi.

Hz. Peygamber’in sağlığında Kur’an-ı Kerim’i korumayı garanti altına alma amacıyla Cebrail ile Resulullah arasında ramazan aylarında gerçekleşen mukabele, günümüzde de özellikle ramazan aylarında sürdürülmektedir.



mukadderat

1. Alın yazısı, kader, yazgı.

2. İnsanın cinsiyet, renk, vücut organlarının yapısı, hangi anne babadan doğacağı ve ne kadar yaşayacağının belirlenmesi gibi seçme alanına girmeyen şeylerin tümü.

3. Allah’ın evrenle ilgili koymuş olduğu ve kimsenin değiştirmeye gücünün yetmeyeceği kanunlar, sünnetullah.



mukaddesat

1. Kutsal, mübarek, temiz ve kutlu şeyler.

Evet, ulûmunu asrın şebâba öğretelim;

Mukaddesata, fakat, çokça ihtiram edelim.

Mehmet Akif Ersoy

2. Yüce Allah’la ilgili ve manevi büyüklüğü olan; din, iman, namus, Kâbe, peygamber, melek, kitap, cami, mescit, vatan, millet, bayrak vb. dinî ve millî değerler.



mukaddes emanetler

Hz. Peygamber’e ait olduğu belirtilen ve onun kullanmış olduğu bazı giyecekler ve ev eşyaları.

Mukaddes emanetler, Yavuz Sultan Selim (ö. 1470-1520) tarafından Mısır’dan İstanbul’a getirilmiş (M. 1517) ve Topkapı Sarayı’nın Mukaddes Emanetler Bölümüne konulmuştur.



Mukaddim (el-Mukaddim)

“Kendisine inanıp iman eden, ibadetlerini içtenlikle yapan kullarına yeryüzündeki bütün güzellikleri bağışlayan, sevgisine layık olduklarında onları toplumsal önderlik makamına getiren, ahirette ise iman edenleri iman etmeyenlerin, günahsızları günahkârların, iyileri kötülerin önüne geçiren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Mukaddim’dir…”

Hadis-i Şerif



mukallit

1. Delil aramaksızın bir başkasının sözüne veya iş yapmasına göre iş gören, başkalarının görüşüyle hareket eden, taklit eden, taklitçi kimse.

Bilmem ki neden her işte mutlak

Avrupalıya mukallit olmak

Ziya Paşa

2. İslam dininin inanç, ibadet ve muamelat ile ilgili alanlarında Kur’an-ı Kerim ve sünnetten hüküm çıkarma yetki ve becerisi olmadığı için müçtehit olan bir İslam âliminin görüşlerine göre hareket eden kişi.



mukattaa harfleri

1. Herhangi bir konuda hitap ettiği kitlenin dikkatini çekmek için Kur’an-ı Kerim’de bazı surelerin başında yer alan Elif-Lam-Mim, Ya-Sin, Nûn gibi harf veya harfler grubu.

2. Mushafı meydana getiren harfleri sure başlarına alarak Kur'an-ı Kerim’in bir benzerini yapma konusunda müşriklere meydan okumayı hedefleyen harf ve harfler grubu.

Mukattaa harfleri Kur’an-ı Kerim’in yirmi dokuzuncu suresinin başında bulunmaktadır. Tamamı on dört harften meydana gelir. Bu tür harflerin kullanımı Kur'an-ı Kerim’in indiği döneme ait bir dil özelliğidir. Araplar İslam öncesi şiir ve nesirde bu tür harfleri kullanırlardı. O dönemin ünlü şair ve edebiyatçıları bunların anlamlarını sorma gereği duymamışlardı. Zamanla şiir ve nesirde bu harflerle başlama geleneği kaybolunca insanlar kendi görüşleri doğrultusunda değişik anlamlar yüklemişlerdir.



mukim

1. Yerinde duran, yerleşik olan, yolcu olmayan, ikamet eden kimse.

Hareminde mukim idim bir zaman

Kâbe yolun ettim emn ile eman

Emrinde çöllerde olursam kurban

Bilirsin hayr ile şer padişahım.

Hükmî

2. Vatanında ya da vatanı hükmünde olan bir yerde on beş günden fazla kalmaya niyet eden kişi.

3. Kendi evinde ve beldesinde yaşayan kimse.

Mukim olanlar namazlarını tam olarak kılarlar, oruçlarını tutarlar, cuma ve bayram namazlarını kılarlar, Kurban Bayramında kurbanlarını keserler.

“Şüphesiz ki Allah, namazı peygamberinizin ifadesiyle; mukim için dört, misafir için ise iki rekât olarak farz kılmıştır.”

Hadis-i Şerif



Mukit (el-Mukit)

“Yaratmış olduğu tüm varlıklar arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın onların her türlü yiyecek ve ihtiyaçlarını karşılıksız olarak karşılayan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Kim güzel bir işe aracı ve destek olursa, onun da o işten bir payı vardır. Kim de kötü bir işe destek ve aracı olursa onun da o işten bir payı vardır. Her şeyin Mukiti Allah’tır.”

Kur’an-ı Kerim 4/85



Muksit (el-Muksit)

“Bütün işlerini yerli yerinde yapan, hiçbir varlığa haksızlık etmeyen, üstün adalet ve merhamet sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“… O Allah ki Muksit’tir…”

Hadis-i Şerif



muktedi

1. Birine uyan, tabi olan, peşinden giden.

2. Cemaatle kılınan bir namazda imama uyan kişi.



Muktedir (el-Muktedir)

“Her şeye gücü yeten, yarattığı varlıklara hâkim olan, evrendeki her şeyin idaresini elinde tutan tek varlık.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Allah’a karşı bilinçli bir şekilde kulluk yapan müminler, cennetlerde ve (cennetin) nehirlerinde (dinlenmekte)dirler. Onlar Muktedir bir melik olan (Allah’ın huzurunda) üstün bir konuma sahiptirler.”

Kur’an-ı Kerim 54/54-55



murakabe

1. Koruma, bakma, denetleme, göz altında bulundurma.

“Ben (Hz. İsa) onlara: ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ diye senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim. Ben onların içinde olduğum sürece onları murakabe ettim, fakat sen beni vefat ettirince onları murakabe eden (yalnız) sen oldun. Sen her şeyi görensin.”

Kur’an-ı Kerim 5/117

2. Kişinin kendi iç âlemine bakması, yaratılış amacı üzerinde düşünmesi.

3. Tasavvuf yoluna giren kişinin ahlaken gelişip ruhen olgunlaşması için iç âlemini kontrol altında bulundurmaya, Allah ile birlikte olma bilincini diri tutmaya ve Allah’ın kendisini gördüğünün farkındalığını güçlendirmeye çaba harcaması.



murdar

1. Leş, kendiliğinden ölmüş hayvan.

2. İslami usule uygun olarak kesilmemiş ölü hayvan.

İslam dinine göre murdar olan hayvanların hiçbirisi yenmez. Bu tip hayvanlar pis kabul edilmiştir. Tıbben de murdar hayvanların çok büyük zararları vardır.

Kasıtlı olarak besmele çekilmeyen, Allah’tan başkası adına kesilen, yenilmesi helal olmayan, yırtıcıların parçaladığı, yüksek bir yerden düşerek ölen, boğulan, putlar adına kesilen hayvanların hepsi murdar hükmündedir.



Hz. Musa

İsrailoğulları’na gönderilen, kendisine Tevrat adlı kitap verilen ve Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biri.

Hz. Musa, Mısır’da dünyaya gelmiştir. Firavun, İsrailoğulları’na düşmanca davranıp esir muamelesi yapar ve sonunda onların çocuklarını da öldür­meye başlar. Bu sırada Hz. Musa doğar. Annesi, öldürülme korkusundan onu bir sandığa ko­yup Nil nehrine bırakır. Bunu Mısır hükümdarının karısı görüp nehirden çıkarır. Bu masum çocuğu çok sever ve sarayında büyütür. Hz. Musa’nın annesi de bir vesileyle saraya girip sütanneliğine kabul edilir. Böylece Hz. Musa, kendisini öldürmek isteyenlerin sarayında büyür. Daha sonra kardeşi Harun ile birlikte peygamberlikle görevlendirilir. Peygamberliği döneminde kendisine ‘tanrı’ diyen Firavun ve onun kabilesi Kıptilerle mücadele eder ve kendi kabilesi olan İsrailoğulları’nı onların zulmünden kurtarır. Peygamberliğinin işareti olarak Hz. Musa’ya mucizeler verilmiştir. Bunlardan bazıları; asasının büyük bir yılan olması, asasının denizde yol açması ve cebinden çıkardığında sağ elinin bembeyaz olmasıdır.

Hz. Musa, Mısır’dan çıkarak Hicaz tarafına gider. Orada Şuayp Peygamberle görüşür ve onun kızlarından biriyle evlenir. Daha sonra Mısır’a dönerken, Tur Dağında kendisine vahiy gelir ve peygamberlikle görevlendirilir. Kardeşi Hz. Harun’a da onunla birlikte peygamberlik verilir.

Hz. Musa, Mısır’a varınca Firavun ile görüşür, onu iman etmeye davet eder. Birtakım mucizeler gösterir. Fakat Firavun iman etmez. Hz. Musa’yı sihirbaz zannederek bütün sihirbazları toplatır. Sihirbazlar, Hz. Musa’ya meydan okurlar, fakat hepsi de Hz. Musa’nın mucizeleri karşısında yenilirler ve iman ederler. Firavun ise yine inkârında ısrar eder ve iman eden sihirbazları öldürtür.

Hz. Musa, İsrailoğulları’nı bir gece yarısı Firavun’un zulmünden kurtarmak için Mısır’dan çıkarır. Firavun, ordusuyla onların peşine düşer ve Kızıldeniz’in kenarında onlara yetişir. Allah’ın izniyle deniz ikiye ayrılır ve İsrailoğulları karşıya geçer. Onları izleyen Firavun ve ordusu ise Kızıldeniz’de boğulurlar. Daha sonra Hz. Musa, Filistin ve Ürdün bölgesinde peygamberlik görevini sürdürür. Kavmini iman ve ahlaki yönden eğitir. Kardeşi Hz. Harun’dan sonra vefat eder.



musafaha

Birbirleriyle buluşan kişilerin kardeşlik, dostluk, esenlik ve saygı göstergesi olarak el sıkışmaları, tokalaşmaları.

Musafaha yapmak Hz. Peygamber ve arkadaşlarının sünnetidir. Müslümanlar bu sünneti aralarında her zaman canlı tutarlar.

“Birbiriyle karşılaşan iki Müslüman musafaha yaptıklarında daha ayrılmadan, Allah günahlarını bağışlar.”

Hadis-i Şerif



musahere

Evlenme yoluyla meydana gelen akrabalık; kadının kan hısımlarıyla kocası arasında kurulan akrabalık.



musalla

1. Namaz kılınan, dua yapılan yer, cami, mescit.

2. Yerleşim yerlerinin dışında cuma, bayram ve cenaze namazlarının kılındığı, toplu duaların yapıldığı açık ve geniş alan.

“Kurban kesebilecek zenginlikte olup da (kasıtlı olarak) kurban kesmeyen bizim musallamıza gelmesin.”

Hadis-i Şerif



musalla taşı

Cenaze namazı kılınırken cenazenin üzerine konulduğu yüksekçe taş ya da yüksek bir masa.

Neylersin ölüm herkesin başında

Uyudun uyanamadın olacak

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak

Taht misali o musalla taşında

Cahit Sıtkı Tarancı



musalli

Beş vakit namazını sürekli ve düzenli olarak kılan.

“Ey musalli! Dua et ki kabul olunsun.”

Hadis-i Şerif



Musavvir (el-Musavvir)

“Yaratmada hiçbir varlığı örnek almaksızın bütün varlıkları yoktan yaratıp onları dilediği gibi şekillendiren ve onlara layık oldukları en güzel biçimi veren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“O Allah ki Musavvir, halik ve her şeyi yoktan var edendir. En güzel isimler onundur.”

Kur’an-ı Kerim 59/24



Musevi

bk. Yahudi.



Musevilik

bk. Yahudilik.



Mushaf

1. Kur’an-ı Kerim’in adlarından biri.

2. Hz. Peygamber’e gelmiş olan vahiylerin tümünün iki kapak arasına konulmuş olan biçimi.

3. Fatiha Suresi’nden Nas Suresi’ne kadar tüm Kur’an surelerinin iki kapak arasına girmiş biçimi.

Hz. Pey­gamber gelen vahiyleri, okuma yazma bilen vahiy kâtiplerine yazdırmıştır. Yazılı malzemelerin bir nüshasını kendi özel arşi­vinde tutmuştur. Diğer Müslümanlar ise, yeni gelen veya öğrenmek istedik­leri ayetleri Hz. Peygamber’den almışlardır. Hz. Peygamber hayatta iken ve vahiy de devam ederken gelen Kur’an-ı Kerim ayet ve surelerini tek mushaf hâline getirmek mümkün olmamıştır. Onun vefatından sonra Yemame Savaşında pekçok hafız şehit olunca yazı malzemesinin azlığı ve hafızların da savaşlarda şehit olmalarından dolayı Kur’an-ı Kerim’in kaybolma tehlikesi ortaya çıkmıştır. Hz. Ömer’in teklifi üzerine Hz. Ebubekir (ö. 12/634), Zeyd b. Sabit (ö. 54/674) başkanlığında bir komisyon kurup eldeki Kur’an-ı Kerim surelerini cem ederek tek mushaf hâline getirmiştir. Hz. Ebubekir’in vefatından sonra Hz. Ömer döneminde bu tek mushaf örnek alınmıştır. Hz. Ömer vefat edince bu mushafı kızı Hz. Hafsa’ya bırakmıştır. Hz. Osman (ö. 35/656) döneminde ise bu mushaf çoğaltılarak o günkü yerleşim merkezlerine gönderilmiştir.



Mushafıosmani

Hz. Ebubekir tarafından tek kitap hâline getirilen mushafın esas alınarak, Hz. Osman’ın emriyle yazı şekli, imla kuralları tespit edildikten sonra çoğaltılıp önemli yerleşim merkezlerine gönderilen mushaflar.

Hz. Osman’ın halifeliği zamanında Azerbaycan ve Ermenistan savaşlarına katılan sahabeler arasında Kur’an-ı Kerim’i okuma konusunda bazı farklılıklar ortaya çıkınca Hz. Osman, Hz. Hafsa’nın elindeki ana mushafı isteyip bir komisyon oluşturarak çoğalttırmıştır. Okumada birliği sağlamak amacıyla çoğalttırmış olduğu mushafları Mekke, Basra, Kufe ve Şam gibi önemli yerleşim merkezlerine göndermiştir.



muska

Bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazar değmesini insanlardan uzaklaştırdığına inanılan ve dua amaçlı yazılan, genellikle üçgen biçiminde meşin, teneke ve gümüş kaplarda korunarak boyna asılan nesne.

Muska taşıma geleneği eski dinlerde de vardır. İslam dininde muska ve muskacılık hoş karşılanmamıştır. İslam dininde, muskadan, hayatın akışını etkilemesini umarak yardım istemek haramdır. Ancak şifa niyetiyle bazı ayet, sure ve dualar okunabilir.



muta nikâhı

Evlenme engeli bulunmayan bir kadınla belirli bir mal karşılığında, sadece cinsel yönden faydalanmak amacıyla geçici bir süre için yapılan evlilik.

Eskiden birçok toplumda yaygın olan muta nikâhını Hz. Peygamber yasaklamıştır. Çünkü muta nikâhı kadınlık ve insanlık onurunu ortadan kaldırdığı için İslam dininde haram kılınmıştır.

“Muta nikâhı kıyamete kadar kaldırılmıştır.”

Hadis-i Şerif



mutaassıp

1. Tutucu, bağnaz, kendi tarafını tutmakta aşırı giden.

2. Daha çok kendi din ve görüşlerini tutmakta aşırı gitmekle birlikte başka din ve düşüncede olanlara düşmanlık gösteren.

3. Hiçbir ilerleme ve yenilik kabul etmeyen, eski âdet ve gelenekleri devam ettirmede katı davranan, bilinçsiz bir tutum izleyen.



Mutaffifin Suresi

Kur'an-ı Kerim’in seksen üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz altı ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘ölçü ve tartıda insanları aldatan’ anlamına gelen “mutaffif” kelimesinden almıştır.

Sureye, ölçüde ve tartıda hile yapanları kınayan ayetlerle başlanır. Bu hilekâr insanların bir şey aldıkları zaman ölçüyü tam yaptıkları, kendileri sattıkları zaman ise eksik ölçtükleri anlatılır. Bu tip hilekârlar ahiret gününün varlığı ve yaptıklarından dolayı hesaba çekilecekleri uyarısıyla tehdit edilirler. Ölçüde ve tartıda hile yapmanın insanlardaki ahiret bilincinin zayıflığından olduğu vurgulanır. Allah’ın ayetlerine karşı onların umursamaz tavırları ele alınır. Kıyamet gününü yalanlamalarından dolayı düşecekleri korkunç durum tasvir edilir.

Surede, güzel davranışlarda bulunup hayatlarını salih amellerle zenginleştirenlerin cennetteki hayatlarına da yer verilir. Onların cennetteki yiyecekleri, içecekleri ve zevk aldıkları şeyler özendirici bir dille resmedilir. Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uymayanların ve dünyada iken müminlerle alay edenlerin ahiretteki azabını haber veren ayetlerle sure son bulur.



mutasavvıf

1. Tasavvufçu, tasavvufu yaymaya ve tanıtmaya çalışan, tasavvuf yoluna giren kimse.

2. İslam’ın ahlaki değerlerini hayata katmayı ön plana çıkaran; insanın benliğini karartan, inançsızlık, cimrilik, korkaklık, kin, haset ve dedikodu gibi manevi hastalıkları tedavi etmeyi amaçlayan ve bütün bunları ilmi bir anlayış içerisinde yapan kimse.

3. Nefsin bütün mertebelerini geçmeye çalışarak nihai hakikati elde etmeye ve Hakk’a ulaşmaya çalışan, insani davranışlarda İslam’ın ahlaki prensiplerini huy ve karakter hâline dönüştürmeyi amaçlayan ve bütün bunları gerçekleştirmek için tasavvuf yoluna giren kimse.

Mutasavvıflar, ahlaki ve kişisel gelişimlerini sağlayabilmek için Kur’an-ı Kerim ve sünnet ilimleriyle donanmış yetkin bir mürşidin gözetiminde olgunlaşmaya gayret ederler. İlk mutasavvıflar, tasavvuf yolunda herhangi manevi bir tehlikeyle karşılaşmamak için Kur’an-ı Kerim ve sünnet ilimlerinde yeterince derinleşmeyi önermişlerdir.



Mute Savaşı

Medine’ye hicretten sonra Müslümanlarla Rumlar arasında h. 8/629 yılında yapılan ilk savaş.

Hz. Peygamber, komşu devletlerin başkanlarını İslam dinine davet ederek onları uyarmıştır. Bu çerçevede Bizans’ın Busra Valisi Şurahbil b. Amr’a da mektup yazmıştır. Vali, Hz. Peygamber’in elçisi Haris b. Umeyr’i öldürterek diplomatik kuralları çiğnemiştir. Bu olay üzerine Hz. Peygamber 3000 kişilik bir ordu hazırlayıp Zeyd b. Harise’yi (ö. 8/629) ordu komutanı olarak tayin etmiştir. İslam ordusu Mute denilen yere vardığında 100.000 kişilik Hristiyan ordusuyla karşılaşmıştır. Şiddetli savaşın sonunda Hz. Peygamber’in en sevdiği sahabelerinden Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebi Talip ve Abdullah b. Revaha ordu komutanı olarak şehit edilmişlerdir. Ordunun kumandasını Halid b. Velid almış ve bazı askerî düzenlemeler yapmış, İslam ordusunu yok olmaktan kurtararak savaştan başarıyla çıkarmıştır.



Mutezili

Mutezile mezhebinden olan, Mutezile mezhebinin görüşlerini benimseyen.



Mutezile Mezhebi

Vasıl b. Ata (ö. 131/748) tarafından kurulan ve inanç konularında aklı ön plana çıkaran itikadi mezhep.

Mutezile’nin kurucusu olan Vasıl b. Ata büyük günah konusunda hocası Hasan el-Basri’nin (ö. 110/728) görüşlerine önce karşı çıkmış sonra da ondan ayrılarak kendi ekolünü kurmuştur. Hocasının ders halkasından ayrıldığı için bunlara ‘ayrılanlar’ anlamına Mutezile denilmiştir. Bu mezhebin hem siyasi hem de itikadi görüşleri vardır. İnsanın kendi kaderini kendisinin yarattığına inandıkları için Mutezileye, Kaderiye adı da verilmiştir. Doğuş dönemine kadarki felsefi fikirlerden Mutezile çok etkilenmiştir. Bundan dolayı Mutezile Mezhebine bağlı olanlara ‘İslam rasyonalistleri’ de denilmiştir. Abbasiler döneminde yaygınlık kazanmış; altın çağını Halife Memun (ö. 218/833) döneminde yaşamıştır.

Mutezile Mezhebinin beş temel prensibi vardır: 1. Tevhit; Allah’ın birliğini savunmakla beraber Allah’ın sıfatlarını zatının aynı kabul ederler, zatından ayrı sıfatlar kabul etmezler. 2. Adalet; insan tamamen özgür bir varlıktır. Yapmış olduğu her türlü iyilik de kötülük de kendisine aittir. 3. el-Va’d ve’l-Vaid; Allah, adalet sıfatının bir gereği olarak iyilere cennet sözü vermiş, kötülere de cehennem vaidi, tehdidi yapmıştır. 4. el-Menziletü beyne’l-menzileteyn; büyük günah işleyen ne mümindir ne de kâfirdir; imanla küfür arasında bir yerdedir, fasıktır. 5. Emr-i bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker; iyiliği emretmek, kötülüğü engellemek her Müslümanın temel görevidir.



muti

1. İtaat eden, boyun eğen, emri yerine getiren, itaatkâr kimse.

2. İslam dininin emir ve yasaklarını yerine getiren ve koyduğu kurallara uymaya çalışan, saygılı kul ve ümmet.

“Kim Allah’a ve Resulüne muti olursa Allah onları içerisinden ırmaklar akan cennetlere girdirecektir.”

Kur’an-ı Kerim 4/13



muttaki

1. Korunan, sakınan, çekinen, takvalı, dinî konularda bilinçli, şuurlu kimse.

“Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda çalışın, cihat edin. Şüphesiz ki Allah muttakileri bilir.

Kur’an-ı Kerim 9/44

2. Şirkten sakınan, hayatının her alanındaki kuralları yalnızca Allah’tan alan kimse.

“…Ancak muttakiler Allah’ın dostlarıdır. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyor.”

Kur’an-ı Kerim 8/34

3. İslam’ın farzlarını yerine getiren, nafileleri çokça yapan, kendini günahlardan uzak tutarak Allah’ın gazabından korunan ve böylece Allah’ın emirlerine karşı çok duyarlı olup ona saygı ve sevgide kusur etmemeye çalışan kimse.

“Allah’ın bağışını elde etmek ve genişliği yerler ve gökler kadar olan cennete girebilmek için hayırlı işler yapmakta yarışın ki o cennet muttakiler için hazırlanmıştır.”

Kur’an-ı Kerim 3/133

4. Allah’a iman edip namaz kılan, zekât veren, hiçbir ibadetini aksatmayan, Allah’ın yasaklarından sakınan, şirke ve diğer günahlara düşmeyen, inancının bilincinde olan duyarlı Müslüman.

“Ahirette muttakiler cennetlerde, pınar başlarındadırlar. ‘(Onlara) oraya esenlikle ve güven içinde girin!’ denilir.”

Kur’an-ı Kerim 15/45-46



muvahhit

1. Birleyen, bir tek kabul eden.

2. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, imanını her türlü şirkten koruyan mümin.

3. Yaratmada ve emretmede yalnızca Allah’a iman eden, inanç, ibadet, muamelat ve ahlaki konularda yalnızca Allah’ı rab olarak kabul eden kişi.



Muvatta

İmam Malik b. Enes’in (ö. 179/795) fıkıh ilminin konularını esas alarak hazırladığı hadis kitabı.

Muvatta, konularına göre hazırlanan ilk hadis kitaplarındandır. 1720 rivayeti kapsayan Muvatta’da önemli sayıda sahabe ve tabiin sözü de vardır. Hadis âlimleri tarafından güvenilir bir kaynak olarak görülür. İlim adamları Muvatta’dan tarih boyunca yararlanmışlardır.



mübarek

1. Bereketli, hayırlı, uğurlu, kutlu, feyizli.

“Yeryüzünde (mabet olarak) ilk yapılan ev Mekke’deki mübarek ve insanlara hidayet kaynağı olan (Kâbe)’dir.”

Kur’an-ı Kerim 3/96

2. Sevilen, beğenilen ve yüce kabul edilen şeyler için kullanılan bir saygı sözü.

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım

Ekmek kadar mübarek

Su gibi aziz bir şeysin.

Cahit Sıtkı Tarancı



Mübdi (el-Mübdi)

“Tüm evren ve içindekileri ilk kez ve örneksiz olarak yoktan var eden.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“O (Allah) ki Mübdi ve (öldükten sonra varlıkları) tekrar yaratandır. O, çok bağışlayan ve (kullarını) çok sevendir.”

Kur’an-ı Kerim 85/13-14



Mücadele Suresi

Kur'an-ı Kerim’in elli sekizinci suresidir. Medine’de indirilmiştir. Yirmi iki ayettir. Bir kadının kocasıyla ilgili sorunlarını Hz. Peygamber’e anlatıp kocası hakkında onunla mücadele yaptığı için sureye “Mücadele Suresi” adı verilmiştir.

Sureye, eski Arap âdetlerine göre hanımına yaklaşmama konusunda yemin eden kişinin hanımının, kendi haklarını korumak için Hz. Peygamber’e şikâyetini dile getiren ayetlerle başlanır. Kur’an-ı Kerim’de, bir kocanın hanımına yaklaşmama konusundaki yemini “zıhar” kavramı ile açıklanır. Bu tip bir olay, bir boşama olarak değil, yemin olarak ele alınır. Zıhar yapanların eşleri ile tekrar beraber olabilmeleri için ya bir köleyi hürriyetine kavuşturmaları, buna imkânları yoksa iki ay peş peşe oruç tutmaları, buna da güçleri yetmiyorsa altmış fakiri doyurmaları istenir. Allah’ın koymuş olduğu kurallara herkesin uyması, aksi hâlde ahiret gününde kurallara uymayanların hesaplarının ağır olacağı vurgulanır.

Surede, müşriklerin, insanların işlerine karışmayan ilah anlayışına karşılık, Allah’ın insanlara çok yakın olduğu belirtilir. Kaç kişi bir araya gelirse gelsin Allah’ın onlarla beraber olduğu benzetmelerle açıklanır. Toplum içerisinde ahlaki kurallara uymanın önemi üzerinde durulur ve kişilerin birbirleriyle fısıltı hâlinde konuşmalarının hoş olmadığı anlatılır. Peygamberle dahi olsa, gizli bir şey konuşulacaksa insanların yerine getirmeleri gereken kurallara değinilir.

İnanç ve ibadetlerinde, toplumsal davranışlarında, Allah’ı ciddiye almayan kişileri müminlerin dost edinmemeleri istenir. Bu tip kişileri dost edinenlerin ahirette Allah’ın gazabına uğrayacakları haber verilir. Allah, kendisine karşı tavır alan inkârcıları ‘şeytana yakın olanlar’ veya ‘şeytanın grubu’ olarak nitelendirir. Allah’a ve Peygamberine karşı hiçbir kurala uymayan bu kişileri en yakın akraba bile olsalar dost ve sırdaş edinmenin haramlığını belirten ayetle sure son bulur.



mücahede

1. Çalışıp çabalama, gayret etme, uğraşma.

Hayır, hayat-ı vatandır umum için gaye;

‘Vatan!’ deyip giriyor her gün mücahedeye.

Mehmet Akif Ersoy

2. Allah’ın adını yüceltmek amacıyla yapılan savaş, çarpışma.

“Kim Allah yolunda mücahede etmez ve mücahede etmeyi içinden geçirmezse münafıklıktan bir hâl üzerine ölür.”

Hadis-i Şerif

3. İnsanın iç dünyasını eğiterek güzelleştirme ve zenginleştirme çabası; bu amaçla insanın içini karartan her türlü olumsuz düşünce ve davranışı yenip nefsinin aşırı isteklerinden uzaklaşması, Allah’a manevî olarak yaklaşabilmek için Hz. Peygamber’i örnek alarak yapmış olduğu her türlü gayret.

“Kim mücahede yaparsa kendi (iyiliği) için yapar. Allah yaratılmışlara muhtaç olmaktan uzaktır.”

Kur’an-ı Kerim 29/6



mücahit

1. Gayret eden, çok çalışan, cihat eden.

2. Din, can, akıl, mal ve namus emniyetini sağlamak için çalışan; vatanı uğrunda düşmanlarla savaşan; her türlü şirk ve kötülüğün ortadan kalkıp adaletin egemen olması için gayret eden ve tüm bu çalışmalarında yalnızca Allah’ın rızasını gözeten kimse.

“Herhangi bir gerekçe olmadan evlerinde oturan müminlerle Allah yolunda savaşan mücahitler eşit değildir. Allah mücahitleri yerlerinde oturup hiçbir çalışma yapmayan kimselere karşı kat kat üstün kılmış ve onlara büyük bir sevap sözü vermiştir.”

Kur’an-ı Kerim 4/95

3. İç dünyasını eğiterek güzelleştiren ve zenginleştiren; bu amaçla içini karartan her türlü olumsuz düşünce ve davranışı yenen; nefsinin aşırı isteklerinden uzaklaşıp Allah’a manevi olarak yaklaşabilmek için Hz. Peygamber’i örnek alan kimse.

“Gerçek mücahit nefsinin kötülükleriyle mücahede edendir.”

Hadis-i Şerif

müceddit

1. Yenileyen, düzenleyen, ıslah eden kimse.

2. Hz. Peygamber’in sünnetleri terk edilip hurafeler yaygınlaşmaya başlayınca, insanları yeniden Hz. Peygamber’in sünnetine uymaya davet eden İslam âlimi.

3. Toplumun dinin özünden sapma göstermesi durumunda onların dini doğru anlayıp yaşamalarına öncülük eden İslam bilgini.

“Allah bu ümmete her yüz yılın başında dinlerini hurafelerden koruyan bir müceddit gönderecektir.”

Hadis-i Şerif



müçtehit

1. Gayret ve çaba sarfeden, çok çalışan, uğraşan kimse.

2. Kur'an-ı Kerim ve hadislerde açıkça karşılığı bulunamayan yeni konulara Kur’an-ı Kerim ve sünnetin denetiminde yeni çözümler bulabilmek için olanca gücü ile çalışan ve çözüm üreten İslam hukuk bilgini, fıkıh âlimi.

Müçtehit, çözüm arayışında önce Kur'an-ı Kerim’e sonra da sünnete başvurur. Peygamber döneminin uygulama ve bilgi birikimi de çözüm bulmada müçtehide yol gösterir. Müçtehit olabilmek için Arapçayı, Kur'an-ı Kerim’i, sünnet ve İslam tarihini çok iyi bilmek, İslam hukukçularının görüş birliğinde oldukları ve ayrı görüşte oldukları konuları kavramak gerekir. Ayrıca müçtehit, sağlam bir inanca ve güzel ahlaka sahip olmalı; iyi niyet taşımalı ve dinin amacını iyi anlamalıdır.

“Müçtehit, içtihat yapıp da doğru görüşü bulabilirse iki sevap, içtihadında yanılırsa bir sevap alır.”

Hadis-i Şerif



Müddessir Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yetmiş dördüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli altı ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘örtünen’ anlamına gelen “müddessir” kelimesinden almıştır.

Sureye, Hz. Peygamber’in şahsında bir İslam davetçisinin önemsemesi gereken kurallara dikkat çekilerek başlanır. Buna göre, insanları kötülüklere karşı uyarmanın, dine davete başlarken Allah’ı ululamanın, ahlaken temiz olup her türlü kötülüğü terk etmenin, yapılan iyilikleri başa kakmamanın ve Allah yolunda başa gelecek belalara sabretmenin önemi vurgulanır.

Surede, Allah’ın bolca nimet vermesine karşılık İslam’a karşı düşmanca tavır takınan Kureyş ileri gelenlerinden birine ahiretle ilgili hatırlatmalar yapılır. Bu kişiye, yoktan yaratılışı, oğullar ve mallar verilmesi gibi Allah’ın bağışları hatırlatılır. Bu nimetler verilen şahsın, Hz. Peygamber’in getirdiği hakikatlere sihir diyerek karşı çıkması kınanır. İnkârcı tiplerin cehennemde karşılaşacakları korkunç tablolar resmedilir. Herkesin yaptığının karşılığını bulacağı ve işlenen suçların cezasının bireyselliği üzerinde durulur. Cehennem azabından ancak müminlerin kurtulacağı belirtilir.

Surede, insanları cehenneme götüren suçlar; inançsızlık, fakirlere yardım etmeme, İslam dininin aleyhinde çalışma, İslami değerlerle alay etme ve ahireti inkâr olarak anlatılır. Ahirette inkârcıların yardımcılarının olmayacağı bildirilir ve insanın yaptığı tüm davranışların kaydının insanın önüne konulacağı haber verilir. Kur’an-ı Kerim’in bir öğüt ve hatırlatma olduğu, bundan da ancak Allah bilinci olan insanların gerekli dersleri alabileceğini vurgulayan ayetlerle sure son bulur.



müdrik

Namazın başından sonuna kadar imama uyup bütün rekâtları imam ile beraber kılan kimse.



müellefeyikulub

Henüz Müslüman olmadıkları için İslam’a girmeleri umulan veya Müslüman olmalarına rağmen İslam inancının gönüllerine daha da yerleşmesini sağlamak amacıyla zekâttan kendilerine pay ayrılan kimseler.

İslam âlimleri müellefeyikulubu üç kısımda ele alırlar: 1. İslam’a yeni girip de inançlarını güçlendirebilmek için desteğe gereksinimi olan kimseler. 2. Kötülüklerini savmak ve Müslümanlara yapabilecekleri eziyetleri gidermek için kendilerine zekât verilen gayrımüslimler. 3. Kendilerine zekâttan daha çok pay vermekle İslam’a girmeleri umulan toplumdaki ileri gelenler ve onların yönetimi altındakiler.

“Zekâtlar Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, zekât toplayan memurlara, müellefeyikuluba, kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışan mücahitlere ve yolculara verilir. Allah her şeyi bilendir ve yaptıklarında hikmet sahibi olandır.”

Kur’an-ı Kerim 9/60

müezzin

Camilerde namaz vakitlerini bildirmek için belirli kurallara göre ezan okuyan din görevlisi.

İslam dini, müezzinliği önemli bir görev saymıştır. İslam’a göre müezzinin ezan okuması, ezanın içeriğine ilişkin bir duyuru ve şahitliktir. Dolayısıyla bu duyuru ve şahitliği yapacak kişilerde bazı özelliklerin bulunması gerekir. Bunlar; Müslüman olmak, akıllı ve ergin olmak, sünneti iyi bilmek ve güzel ahlakla donanmaktır. Hz. Peygamber’in ilk müezzinleri Bilal el-Habeşi ve Abdullah b. Ümmi Mektum’dur.

“Ezanı duyduğunuzda, müezzinin söylediklerini siz de tekrar edin.”

Hadis-i Şerif



müfessir

1. Açıklayan, yorumlayan, tefsir eden, kapalı manaları ortaya çıkaran kimse.

2. Kur'an-ı Kerim’i insanların anlayabileceği şekilde, Kur’an ilimlerinden yararlanarak yorumlayan, Allah’ın ayetlerindeki esas amacı ortaya çıkarmaya çalışan ve tefsir ilminde otorite olan din bilgini.

Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri Hz. Peygamber’dir. O, Kur’an-ı Kerim ayetlerini kendi hayatında uygulayıp yaşayarak ve açıklayarak tefsir etmiştir. Kur’an-ı Kerim’i tefsir edecek kimselerin; bütün incelikleriyle Arap dilini, ayetlerin nerede ve niçin indiğini, nasih-mensuhu, Hz. Peygamber’in tefsirini, kıraat ilimlerini, Kur’an-ı Kerim’deki meseller ve kıssaları, edebi sanatları bilmesi gerekir.



müflis

1. Elindeki malı borçlarını karşılamayan veya borçlarına karşılık elinde hiç malı olmayan; borcu malından, gideri gelirinden fazla olan kimse.

“Bir kişi iflas etse; müflise mal veren kişi de malının bizzat kendisini müflisin yanında bulsa bu kişi diğer alacaklılara göre malını almaya daha layıktır.”

Hadis-i Şerif

2. Dünyada elde etmiş olduğu sevap ve iyiliklerin ahiret günündeki hesaplaşma sonucunda, haksızlık yaptığı kimselere verilmesiyle kendisine hiçbir sevap kalmayan ve bunun sonunda azabı hak edecek kimse.

“Benim ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelecek fakat filana sövmüş, filana zina iftirası yapmış, filancanın malını yemiş, şunun kanını dökmüş, bunu dövmüş olarak gelecektir. Sonra yaptıklarının hesabını vermek için oturacak; kısas olarak bu haksızlığa uğrayanlar onun sevaplarından alacaklardır. Eğer sevapları yeterli olmazsa, haksızlık ettiği kişilerin günahlarından alınıp ona yükletilecek ve cehenneme atılacaktır.”

Hadis-i Şerif



müfsit

1. Bozan, geçersiz kılan.

2. Toplumun birlik ve beraberliğini yok etmek için karışıklık çıkaran, bozgunculuk yapan, münafık, fitneci.

“Yeryüzünde hiçbir zaman bozgunculuk isteme. Şüphesiz ki Allah müfsitleri sevmez.”

Kur’an-ı Kerim 28/77

3. Başlanan bir ibadeti bozan veya dinin onay vermiş olduğu hukuki bir işlemi geçersiz kılan iş, söz, davranış.

Namazda iken konuşmak, abdestli iken vücuttan kan çıkması müfsit olup ilki namazı ikincisi abdesti bozar.



müftü

1. İslam fıkhı ile ilgili konuların hükmünü açıklamaya yetkili olan İslam âlimi, fıkıh bilgini.

“Kim bilmediği bir konuda fetva verirse vermiş olduğu fetvanın günahı bu fetvayı veren müftüye aittir.”

Hadis-i Şerif

2. İslam fıkhı ile ilgili açıklık olmayan konularda Kur'an-ı Kerim ve sünnetten çözümler sunabilen, içtihat yapabilen din bilimleri uzmanı, müçtehit.

3. İl ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan ve din görevlilerinin idari işlerinden sorumlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din görevlisi.



Müheymin (el-Müheymin)

“İnsanların yaptıklarını gözetleyen, onları koruyup kollayan, kıyamet gününde kendisine itaat edenlerin sevaplarından hiçbir şey eksiltmeden karşılıklarını tam olarak veren, eşya ve varlıklar üzerinde her an denetleyici olan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“O Allah ki kendisinden başka ilah yoktur. O mutlak hâkim, her türlü ayıptan ve kusurdan uzak, kurtuluşun tek kaynağı, güven veren, Müheymin, Aziz ve Cebbar'dır.”

Kur’an-ı Kerim 59/23



mühtedi

1. Doğruyu bulan, hakkı bulup ona uyan, hidayete erişen kimse.

2. Müslüman değilken iman edip İslam dinini kabul eden ve bu dinin kurallarını içtenlikle yaşayan kimse.

“Mühtedi, Allah’ın kendisine mutlak doğruyu gösterdiği (ve bu sayede Hakk’a teslim olan) kişidir.”

Kur’an-ı Kerim 7/178



mükellef

1. Sorumluluk ve yükümlülük taşıyan kişi.

2. Akli dengesi yerinde, ergenlik çağına ulaşmış, dinin emir ve yasakları karşısında sorumlu bulunan erkek ve kadın.

Deliler, çocuklar ve bunaklar dinen mükellef sayılmazlar. Akıl ve fizik bakımından gelişimini tamamlayan bir insan, emir ve yasaklardan sorumludur. İslam dinine göre mükellefin davranışları farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh veya müfsit olarak sınıflandırılır ve değerlendirilir.

“Allah, mükellef olan hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez...”

Kur’an-ı Kerim 2/286



mükreh

Öldürülme, organları kesilme veya malına zarar verilmekle tehdit edilerek dinen yükümlü olmadığı bir işi yapmaya zorlanan, tehdit edilen kişi.

Mükreh olan kişi, özgürlüğü yok edildiğinden dolayı yapmış olduğu fiillerin sonuçlarından sorumlu değildir. Sorumluluk, ancak insanın hür iradesi ile yaptığı davranışlarda geçerlidir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde buna işaret edilmiştir.

“Allah, unutma, yanılma ve mükrehin yaptıklarından dolayı işlenen suçların günahlarını ümmetimden affetmiştir.”

Hadis-i Şerif



mülhit

1. Hak din olan İslam’dan ayrılan.

2. Allah’a ve gönderdiği dine inanmayan.

3. Dinsiz, imansız, tanrı tanımaz.

4. Allah’ın ayetleri, isimleri ve sıfatlarının anlamları konusunda kasıtlı olarak dine aykırı yorumlar yapan, dinin özünü bozmaya ve buna bağlı olarak insanları yanıltmaya çalışan kişi.

Müminlere imdada yetiş merhametinle

Mülhitlere lakin daha çok merhamet eyle.

Mehmet Akif Ersoy



Mülk Suresi

Kur’an-ı Kerim’in altmış yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz ayettir. Adını surenin ilk ayetinde geçen “mülk” kelimesinden almıştır.

Allah’ın evrene ve tüm varlıklara hâkimiyetini bildirerek başlayan surede, insanın yaratılış amacının hayırlı işler yapmak ve salih amelde bulunmak olduğu vurgulanır. Gökyüzünün kusursuz bir şekilde yaratılışına ve yıldızlarla donatılışına dikkat çekilir. Bu mükemmel yaratılışla Allah’ın tek tanrı oluşu arasında ilgi kuramayan inkârcıların ahiretteki sıkıntılı durumlarına ve günahlarını pişmanlıkla itiraf etmelerine değinilir. Allah’ın her an her şeyi denetlediği üzerinde durulur. Yeryüzünün insanın hizmetine verilmesi, gökyüzünden yağmurun yağdırılmasından bahsedilerek Allah’ın nimetleri hatırlatılır. Bu nimetleri yalanlayanların başına gelen toplumsal cezalar haber verilir. Allah bir azap veya felaket verecek olursa bunları kimsenin durduramayacağı söylenir. Bu çerçevede insanın şükredip nankör olmaması için Allah’ın verdiği göz, kulak ve akıl nimetlerinin önemi anlatılır. Kıyametin vaktini soran inkârcılara onun bilgisinin sadece Allah katında olduğu hatırlatılır. Allah’ın yaratmadaki eşsizliğine ve gücünün sonsuzluğuna değinilen ayetlerle sure son bulur.



mümeyyiz

Doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayırt edip lehine ve aleyhine olan hak ve sorumluluklara sahip yedi ile on iki yaş arasındaki çocuk.

Bazı İslam bilginleri mümeyyiz olan çocukların imanlarının ve ibadetlerinin geçerli olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayı mümeyyiz çocuklara İslam inancı öğretilir ve ibadetleri yerine getirmesi teşvik edilir. Hz. Peygamber, yedi yaşındaki mümeyyiz çocuklara namaz kılmalarını öğütlemiştir.



mümin

1. İnanan, iman eden, gönülden bağlanan, güven veren, güvene kavuşturan kimse.

2. Allah katından peygamberleri aracılığı ile gelen her şeyi, tereddütsüz olarak doğrulayan ve kabul eden kişi.

“Müminlerin, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, onun ayetleri okunduğunda imanları artar ve yalnızca Allah’a güvenirler. Namazlarını en güzel şekilde kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (gerekli yerlere) harcarlar. Gerçek anlamda mümin olanlar bunlardır.”

Kur’an-ı Kerim 8/3-4

3. Allah’a, onun birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, Hz. Muhammed’in onun kulu ve Resulü olduğuna, Allah’ın Peygamberi aracılığıyla göndermiş olduğu emirlerin hepsine ayrıntılarıyla inanan, inandığını diliyle söyleyen, davranışları ve ibadetleriyle inancını dışa yansıtan kimse.

“Allah ve Resulü bir şeye karar verdikleri zaman mümin erkek ve kadınlar için o konuda seçme hakları yoktur.”

Kur’an-ı Kerim 33/36



Mümin (el-Mümin)

“Emin kılan, güvene kavuşturan, kullarını tehlikeden koruyup onların zararına olan şeyleri haber veren ve verdiği sözde doğru olan, iyi kullarını azaptan uzaklaştırıp onlara haksızlık etmeyen.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“O Allah ki ondan başka ilah yoktur. O her şeyin sahibidir, mukaddestir, bütün varlıklara esenlik verendir. Mümin ve Müheymin (varlıkları koruyup gözetleyen), Aziz, Cebbar ve çok Ulu olandır. Allah, kendisine ortak koşulmasından yücedir..”

Kur’an-ı Kerim 59/23



Mümin Suresi

Kur'an-ı Kerim’in kırkıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. Seksen beş ayettir. Adını, yirmi sekizinci ve kırk beşinci ayetler arasında Firavun soyundan gelen bir müminin, inanmayanlara karşı verdiği mücadeleden almıştır. Sureye ‘Gâfir Suresi’ de denilmiştir.

Sureye, Kur’an-ı Kerim’i insanlara gönderen Yüce Allah’ın bazı sıfatları tanıtılarak başlanır. Allah’ı ve onun gönderdiği mesajları inkâr eden kavimlerin durumları ele alınır. Meleklerin, Allah’a iman eden müminlere yapmış oldukları duaya yer verilir. Kâfirlerin ahiret azabını hak edişleri gerekçeleriyle anlatılır. İnanan insanlara dinlerinde samimi olmaları emredilir. Bu samimiyeti göstermeyenlere kıyamet gününün gerçekleşmesi ve ahiret azabı ile ilgili hatırlatmalar yapılır. Ahirette her türlü cezanın bireysel olacağı belirtilir. Böyle bir günde Yüce Allah’ın dilerse insanların içinden geçenleri bile hesaba çekebileceği hatırlatılır. Ancak Allah’ın insanları içlerinden geçenlerden sorumlu tutmayıp yaptıklarına göre cezalandıracağı vurgulanır. Allah’ın insanlar arasında adaletle hükmedeceği özellikle belirtilir.

Surede, insanların gezip dolaşıp medeniyet merkezlerinden ve tarihî kalıntılardan ibret almaları tavsiye edilir. Hz. Musa’nın, Firavun’u İslam’a çağırmasına ve Hz. Musa’nın dine davet metoduna yer verilir. İnanç konularında ödün vermeyen müminler övülür. Ayrıca Hz. Peygamber’in Mekkeli hemşehrilerine Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin başına gelenleri hatırlatması emredilir. Surede, tekrar Hz. Musa ve Firavun Kıssasına dönülerek Firavun’un Hz. Musa’ya düşmanca tavrı ele alınır. Firavun’un zulmüne karşı direnen ve hakka çağıran mümin bir kişinin İsrailoğulları’na yaptığı çağrıya ayrıntılı olarak yer verilir. Firavun ve çevresinin uğrayacağı ahiret azabı anlatılarak onların Allah’a karşı ileri sürebilecekleri mazeretlerin geçerli olmayacağı belirtilir.

Surede, Allah’ın yer, gök ve insanları yaratmadaki eşsizliğine işaret edilir. Böyle yüce niteliklere sahip bir ilahın insana yakınlığı hatırlatılarak, müşriklerden yalnızca Allah’a dua etmeleri ve putları bırakmaları istenir. İnsanın topraktan yaratılması ve anne rahminde geçirdiği devreler, dünya hayatı ve ölümden sonra dirilişi de ele alınır. İnkârcıların cehennemdeki hâlleri tasvir edilir. Allah’ın gönderdiği elçilere önce iman etmeyip ilahî azabı gördükten sonra inananların imanlarının kendilerine yarar vermeyeceğini bildiren ayetlerle sure son bulur.



Müminun Suresi

Kur’an-ı Kerim’in yirmi üçüncü suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Yüz on sekiz ayettir. Adını müminlerin kurtuluşunu müjdeleyen birinci ayetteki ‘müminler’ anlamına gelen ‘müminun’ kelimesinden almıştır.

Sureye, ebedî kurtuluşa eren müminlerin sıfatlarını tanıtılarak başlanır. İlk on ayette kurtuluşun gerekçesi olarak sağlam bir iman, Allah’a tam bir teslimiyetle kılınan namaz ve namaza devamlılık, kişinin dünya ve ahirette kendisine faydası olmayan şeylerden yüz çevirmesi, fakirin hakkı olan zekâtın verilmesi, evliliğin teşvik edilip zinanın her türlüsünden kaçınılması, Allah’a ve insanlara verilen sözlerin yerine getirilmesi üzerinde durulur. Hz. Peygamber de ilk on ayete göre hayatını düzenleyen müminlerin cennetlik olacağı müjdesini vermiştir.

Surede, insanın hiçbir şey değilken önce topraktan yaratılması sonra da ana rahminde geçirdiği evrelere yer verilir. Belirli bir amaç uğrunda yaratılan insana, Allah’ın gökyüzünden indirdiği yağmurun ve suyun önemi anlatılır. Bu nimetleri veren Allah’a, insanın şükretmesi tavsiye edilir.

Allah’ın nimetlerine karşı nankör davranan kavimlerle ilgili haberler surede yer alır. Bu çerçevede Hz. Nuh ve onun kavmi ile olan mücadelesi anlatılır. Hz. Nuh’un yalnızca ibadet etmeye çağırdığı kavminin inatçı ve inkârcı tutumları eleştirilir. Sonra da tufanla helak oluşlarına yer verilir. Bütün müşrik toplumların ortak hastalığı olan ahiret gününü inkâr konusu üzerinde durulur. Onlara ahiret gününün hak olduğu anlatılır. Ahirette, inkâr edenlerin başlarına gelecek olan azaplarla ilgili çarpıcı açıklamalar yapılır. Toplumların ve medeniyetlerin ebedî olmadığı vurgulanır. Bu hatırlatmayla insanların kendileri için belirlenen sürede faydalı işler yapmaları önerilir.

Surede, İsrailoğulları’nı köleleştiren ve onlara kendisini ilah olarak tanıtan Firavun ile onun zulmüne karşı çıkan Musa Peygamberin kıssasına da kısaca değinilir. Hz. İsa’nın Allah tarafından babasız olarak yaratılması, doğumu ve bu konuda Hristiyanların içine düştüğü yanlış düşüncelere yer verilir. Müminler, inançlarındaki tutarlılık, Allah’a içtenlikle teslimiyet, hayır işlerinde yapmış oldukları yarış ve ahiret bilinçlerinin mükemmelliğinden dolayı yüceltilir. Buna karşılık Allah’ın ayetlerine karşı kibirlenen, Resulünü tanımayan, Kur’an-ı Kerim’e uymayıp heveslerine uyan müşrikler kınanır. Onların tüm bu yanlış davranışları, ahiret bilincinden uzak oldukları için yaptıkları belirtilir. Bu insanların, Allah’ın azabını görünce şaşkınlıkları tasvir edilir.

Suredeki ana konulardan birisi de müşriklerin Allah inançlarının eleştirilmesidir. Onlar, Allah’ı uzak bir ilah olarak tanırlar; her şeyi yaratan fakat kulların gündelik işlerine karışmayan bir tanrı tasavvur ederler. Müşrikler emretmeyi, hayatı çekip çevirmeyi, yönlendirmeyi, ayrıntılarda Allah’ı hesaba katmamayı, Allah’tan başkasına özgü kıldıkları için kınanırlar. Surede, Allah’a yardımcı ve çocuk isnat etmenin çirkinliği üzerinde durulur.

Hz. Peygamber’in, müşrikleri İslam’a davet yöntemi ile ilgili açıklamalara da yer verilir. Buna göre onun, kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi, sabretmeyi, yalnızca Allah’a güvenmeyi ilke edinmesi tavsiye edilir.

Kâfirlerin iman etmedikleri için pişmanlıkları, öldükten sonra tekrar dirilip iman etmeye olan arzularına da surede vurgu yapılır. Onların bu pişmanlıkları karşılıklı konuşma üslubuyla anlatılır. Yaşadıkları sürece hayatlarını güzelce değerlendirmediklerinden dolayı tenkit edilirler. Her şeyin sahibi olan Allah’a ibadetin övüldüğü ve duanın da yalnızca ona yapılmasını emreden ayetlerle sure son bulur.



Mümit (el-Mümit)

“Yarattığı tüm varlıklar için ölümü yaratıp takdir eden; var olanların varlığına son veren ve dilediğini dilediği zaman yok eden.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Yerin ve göklerin sahibi Allah’tır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, Mümit ve Muhyidir (diriltendir).”

Kur’an-ı Kerim 7/158



Mümtehine Suresi

Kur'an-ı Kerim’in altmışıncı suresidir. Medine’de inmiştir. On üç ayettir. Sure, adını onuncu ayette Kureyş’in zulmünden kaçıp gelen kadınların imtihan edilmesi, gerçekten Müslüman olup olmadıklarının sorgulanmasını konu edindiği için, ‘sorgulanan kadın’ anlamına gelen ‘mümtehine’ kelimesinden almıştır.

Sureye, Allah’ın kendisine düşman ilan ettiği Mekke müşriklerini dost edinmemeyi emreden ayetlerle başlanır. Surede, müşriklere karşı müminlerin sabretmeleri ve belirli kurallar dâhilinde karşı koymaları emredilir. Birçok surede olduğu gibi bu surede de kıyamet konusu işlenir ve ahirette insanlara sahih inanç temelli amelin dışında hiçbir şeyin yarar sağlamayacağı anlatılır.

Surede, tekrar ilk ayete vurgu yapılarak Hz. İbrahim’in, müşrik olan Azer’e karşı sergilediği örnek tavır övgü ile sunulur. Bu çerçevede onun Allah’a güvenen ve müşriklerin zulmünden kurtulmayı öneren duasına yer verilir. Din konusunda müminlerle savaşmayanlara karşı Müslümanların da güzel davranmaları önerilir. Fakat, müminlerle din konusunda savaşmış, onlara zulmetmiş veya sürgüne göndermiş inkârcıların dost edinilmemesi tavsiye edilir.

Hudeybiye Antlaşmasından sonra İslam’a girenlerin sayısında büyük artışlar olduğu nakledilir. Müslüman olanlar, kitleler hâlinde hicret yurdu olan Medine’ye gitmiştir. Bu çerçevede, kadınlar da inançları uğruna Mekke’yi terk etmişlerdir. Surede, Hz. Peygamber’e, inançları konusunda samimi olup olmadıklarının bilinmesi için bu hanımları dini konularda imtihan etmesi tavsiye edilir. Eğer bu hanımlar imanlarında samimi ise onları müşrik olan akrabalarına geri vermemesi emredilir. Onlarla evlenecek müminlerin bu hanımların her türlü hukukunu gözetmeleri istenir. Surede, hicret eden bu hanımların ve onların şahsında tüm mümin hanımların şu ilkelere uymaları emredilir: Allah’a iman edip ona hiçbir varlığı ortak koşmama, hırsızlık yapmama, zina etmeme, çocuklarını öldürmeme, kimsenin namusuna iftira etmeme, iyi şeyleri yapmada kimseye karşı gelmeme.

Ahirete inanmayan hiçbir inkârcıyı dost edinmemeyi emreden ayetlerle sure son bulur.



münacat

1. Allah’a yalvarıp yakarma, sessizce ve içtenlikle dua etme.

Benim münacatım senden yanadır

Sana varır yolum, sensiz varılmaz.

Yunus Emre

2. Rahmeti, şefkati ve cömertliği bol olan Yüce Allah’a istekleri bildirmek ve yalvarmak için yazılan şiir.

münafık

1. İnsanların arasını bozan, bölücülük yapan, toplumu karıştıran, fesatçı, nifak çıkaran, iki yüzlü kimse.

“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, kendisine verilen emanete ihanet eder, söz verdiğinde sözünde durmaz.”

Hadis-i Şerif

2. Kalbiyle inanmadığı hâlde diliyle Müslüman olduğunu açıklayan fakat gerçekte inkârcılardan olduğunu gizleyen kimse.

“Münafık kimselere ‘efendim’ diye hitap etmeyin. Münafığa ‘efendim’ derseniz Allah’ı kızdırırsınız.”

Hadis-i Şerif

3. İslam toplumunda müminlere sağlanan birtakım sosyal, siyasi ve hukuki ayrıcalıklardan faydalanabilmek amacıyla, inanmadığı hâlde inanıyormuş gibi görünen, davranan veya yaşayan kişi.

Kur'an-ı Kerim, münafıkları birçok surede ele alıp tanıtmıştır. Kur'an-ı Kerim’de münafıklar, inançlarında hastalık olan, Müslümanların toplumsal düzenini alt üst eden, entrika peşinde koşan, Allah’ın ayetlerini ciddiye almayan, namaz kılmaktan kaçınan, Allah’ı az hatırlayan, kişiliklerini açıkça ortaya koyamayan, Müslümanlara tuzak kurup inkârcılardan yana tavır koyan, korkak ve korkaklığı topluma yayan, İslami değerlerle alay eden, cimri, cihattan kaçan, emanete ihanet eden, sözlerinde durmayan, gösteriş yapmayı seven ve çok yalan söyleyen kimseler olarak tanımlanırlar.

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin dostudur. Kötülük yapmayı emrederler, iyilik yapmaya engel olurlar, (fakirlere karşı) cimrilik yaparlar. Onlar Allah’ı unuttuğu için Allah da onlara unutulmuş muamelesi yapar. Münafıklar gerçek anlamda yoldan çıkmış kişilerdir.”

Kur’an-ı Kerim 9/67



Münafikun Suresi

Kur’an-ı Kerim’in altmış üçüncü suresidir. Medine’de inmiştir. On bir ayettir. İlk ayetten itibaren münafıkların tutum ve davranışları konusunda yorumlar yapıldığı için sure bu adı almıştır.

Sureye, münafıkların inançlarındaki faydacı anlayışa ve samimiyetsizliğe dikkat çekilerek başlanır. Yapmış oldukları yeminlerindeki sadakatsizliklerine dikkat çekilir. Bu çerçevede Allah’a verdikleri sözde bile durmayışları ve imandan sonraki inkârları anlatılır. Münafıkların gerçek anlamda insani değerlerden uzak olduklarına vurgu yapılır. Onlar, hissiz, duygusuz, kurumuş hurma kütüklerine benzetilir. Müminlere, böyle iki yüzlü insanlara dua etmemeleri ve cenaze namazlarını kesinlikle kılmamaları emredilir.

Surede, münafıkların, Resulullah’a ve müminlere karşı tavırları ele alınır. Onların müminlere mali yardımda bulunmama konusundaki anlaşmalarına ve Müslümanları Medine’den çıkarma isteklerine değinilir. Müminlere de mal ve mala bakış konusunda münafıklar gibi olmamaları hatırlatılır. İnsanın mal ve çocuklarla imtihan edilebileceği hatırlatılır. Hiçbir maddi değerin insanı Allah’ı anmaktan ve ona ibadet etmekten alıkoymaması öğütlenir. Ölüm gelmeden önce Allah yolunda ve fakirlere cömertçe harcama yapmanın önemi vurgulanır. Vakti geldiğinde insanın ecelinin ertelenmeyeceği ve yapmış olduğu tüm davranışlardan Allah’ın haberdar olduğunu bildiren ayetle sure son bulur.



müneccim

Yıldızların hareketlerini inceleyerek gelecek hakkında yorumlar yapan ve insanın kaderiyle ilgili hükümler verip tahminlerde bulunan kişi; kâhin, falcı.

Müneccimlik dinen yasak olduğu hâlde, tarih boyunca insanın geleceği öğrenme merakını istismar ederek bunu kendine kazanç yolu yapanlar eksik olmamıştır. Bu konuda ‘Yıldızname’ adıyla kitaplar yazılmıştır.

“Ey Ali! Müneccimlerle arkadaşlık etme!”

Hadis-i Şerif



münker

1. Kabul edilmeyen, hoş karşılanmayan, sevimsiz şey, kötü, çirkin.

“Ey oğulcuğum! (Rükûsuyla, secdesiyle) Namazını dosdoğru kıl. İyiliği emret. Münkeri yasakla ve (Allah tarafından) başına gelen (musibet)lere sabret.”

Kur’an-ı Kerim 31/17

2. Kur'an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sünnetine aykırı olan şey.

“İçinizden, (insanları) hayra çağıran, iyiliği emredip münkerden kaçındıran bir topluluk olsun; İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”

Kur’an-ı Kerim 3/104

3. İslamiyet açısından işlenmesi doğru olmayan, akılca da çirkin ve kötü kabul edilen şey.

İslam dini iftira etme, inkârcılık, yalan söyleme, başkasının hakkını alma, zina, haksızlık, dedikodu vb.ni münker olan davranışlardan saymıştır.

“Kim bir münker görürse, onu eliyle engellesin, buna gücü yetmezse diliyle engellesin, buna da gücü yetmiyorsa hiç olmazsa kötülüğe ve kötülüğü işleyene kalbiyle tepki duysun. Sadece kalp ile tepki duymak ise imanın en zayıf hâlidir.”

Hadis-i Şerif



Münker ve Nekir

Kişi kabre konulduktan sonra imanı, ibadetleri, ahlakı ve hayatının tüm alanlarında Kur’an-ı Kerim ve sünnete göre yaşayıp yaşamadığını sorgulayan ve hesaba çeken iki melek.

“Kul mezara konulduğunda dost ve akrabaları çekip giderler. Mezardaki kişi onların ayak seslerini bile işitir. Bu esnada Münker ve Nekir adlı iki melek gelip onu oturturlar ve Hz. Muhammed hakkında nasıl bir inanca sahip olduğunu sorarlar. Şayet kişi mümin ise ‘ben iman ediyorum ki o Allah’ın kulu ve elçisidir.’ der. Allah da bu kişiye cennetteki yerini gösterir.”

Hadis-i Şerif



münkir

1. Kabul etmeyen, reddeden, tanımayan, inanmayan, inkâr eden, kâfir, inançsız kimse.

2. Allah’ın varlığını ve birliğini, onun peygamberi aracılığı ile göndermiş olduğu emir ve yasakların tümünü veya bir kısmını ya da tek birini bile inkâr eden.

Yine sordum çiçeğe tamuya girer misiniz?

Çiçek eydür ey derviş ol münkirler yeridir.

Yunus Emre



Müntakim (el-Müntakim)

“Haddi aşanlara layık oldukları ile muamele edip toplumu ahlaken bozan, insanlara çeşitli eziyetler yaparak onların onurunu hiçe sayan, kişilerin din, namus, can, akıl ve mal emniyetlerini çiğneyenlerden intikam alan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“Allah kime doğruyu gösterirse onu kimse saptıramaz. Allah Aziz ve Müntakim olan değil midir?”

Kur’an-ı Kerim 39/37



mürahik

Büluğ çağına ulaşmasına rağmen ihtilam olmayan erkek.

Büluğ çağının son sınırı erkeklerde ve kadınlarda on beş yaştır. On beş yaşına ulaşan erkek, ihtilam olmasa bile hükmen büluğa erişmiş kabul edilir. Bu gibi kişiler çocukluktan çıkmış sayılırlar ve Allah’ın emir ve yasaklarından sorumludurlar.



mürahika

Büluğ çağına ulaşmasına rağmen hamile olabilmenin özellikleri gözükmeyen, hayız olmayan kız.

Büluğ çağının son sınırı olan on beş yaşına ulaşmış olan kızlar hükmen büluğa ulaşmış sayılırlar ve Allah’ın emir ve yasaklarından sorumludurlar.



mürcie

1. Erteleyen, geriye bırakan, tehir eden kimse.

2. (Büyük M) İman ettikten sonra günah işlemenin insana hiçbir zarar vermediğini savunan ve büyük günah işleyen kimsenin inancı ve ahiretteki durumu ile ilgili herhangi bir karar vermeyip böyle bir kişinin hükmünü Allah’a havale eden mezhep, inanç ekolü.



mürit

1. Dileyen, arzu eden, isteyen, seçen kişi.

2. Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan Allah’ın rızasını kazanmanın yollarını öğrenen, bu uğurda yetişmek için mürşidin verdiği ahlaki öğütleri uygulayan ve kendisine öğrettiği dua ve zikirleri belli vakitlerde okuyarak tasavvuf yolunda ilerlemeye çalışan kimse.

3. Hz. Peygamber’in edep ve davranışlarını örnek alarak kalbini Allah’tan başka her şeyden çekip sadece Allah’ı arzulayan, ona bağlayan ve bu uğurda basit tutkularından vazgeçmeye çalışan kimse, derviş.

“Mürit, her aradığını Kur’an-ı Kerim’de bulan kimsedir.”

Cüneyd el-Bağdadi



Mürselat Suresi

Kur'an-ı Kerim’in yetmiş yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli ayettir. Sure, adını birinci ayette geçen ‘gönderilen melekler’ anlamındaki ‘murselat’ kelimesinden almıştır.

Sureye, insan hayatına manevi bir güç katan meleklerin, yağmurların habercisi olan rüzgârın, Allah yolunda durmadan çalışan davetçilerin önemini belirten ayetlerle başlanır. Kıyametin mutlaka gerçekleşeceği hatırlatılır. Kıyamet sahnesi, gökyüzündeki yıldızların boşluğa savrulması, semanın yarılması ve dağların pamuk gibi atılması şeklinde tasvir edilir. Kıyamet gününü inkâr etmenin yanlışlığına değinilir. İnsana, Allah’ın yaratmasındaki mükemmellik hatırlatılır. Ana rahminde çocuğun geçirdiği evreler ele alınır. “Allah’ın ayetlerini yalanlayanlara yazıklar olsun!” şeklinde sık sık tekrarlar yapılır. Allah’ın ölüden diriyi çıkarması, suları, yeryüzünü ve dağları yaratmasındaki hikmetler hatırlatılır.

Surede, ahireti inkâr edenleri bu inkârlarından caydırmak için cehennemle ilgili tanıtıcı ayetlere yer verilir. Müminler için ise Allah’ın ikramlarının gerçekleşeceği yer olan cennet tanıtılır. İnkârcıların ahirette pişmanlıklarını ve azabı gördükten sonra iman etmelerinin kendilerine yarar vermeyeceğini açıklayan ayetlerle sure son bulur.



mürsel hadis

1. İsnadında sahabe ismi belirtilmeden nakledilen hadis.

2. Tabiin döneminden olan bir ravinin, Hz. Peygamber’in hadislerini nakleden sahabenin ismini isnadda belirtmeden Hz. Peygamber’den duymuş gibi rivayet ettiği hadis.



mürşit

1. Rehber, kılavuz, doğru yolu gösteren, öğretmen, irşat eden kimse.

Her ne iş olursa bir mürşit gerek,

Kurulmaz direksiz çadır demişler.

Hakkı

2. İslam dininin göstermiş olduğu yoldan sapan kişileri İslami hayat tarzına döndürmeye çalışan, onları olgunlaştıran ve belirli ilmî ve ahlaki niteliklerle donanan âlim kişi.

3. Kendisine bağlananlara tasavvufu ve İslam ahlakını öğreten, dinî gerçekleri gösteren tarikat önderi.

Canın cellada teslim etmeyen

Rehberin gittiği yola gitmeyen

Mürşidinin buyruğunu tutmayan

Çürükdür yuları, kırılsın gitsin.

Kul Büdela



mürteci

İslamiyetin kurallarına karşı olan; kanunsuzluğun, kuralsızlığın ve ahlak dışılığın hâkim olduğu cahiliye devrine dönmek isteyen kişi.

Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

Necip Fazıl Kısakürek

mürtet

1. İslam dinini terk edip başka bir dine geçen, din değiştiren kimse.

“Sizden her kim ki din değiştirip mürtet olur ve kâfir olarak ölürse onun dünya ve ahirette bütün amelleri boşa gitmiştir.”

Kur’an-ı Kerim 2/218

2. İslam’ın kesin olan emirlerinden veya yasaklarından herhangi birini inkâr eden kişi.

Bir kimsenin mürtet olmasına yol açan nedenler kelam bilginlerince şu şekilde belirlenmiştir: 1. İslam’ı ve onun hükümlerini beğenmemek. 2. İslam’ı, çıkarlarına ve zevklerine engel görmek. 3. Dinin emir ve yasaklarından herhangi birini inkâr etmek. 4. Allah’ın emir ve yasaklarından herhangi bir şeyi kabullenip yerine getirmede büyüklenmek. 5. İman edilmesi zorunlu olan ilahî kitapların ilk şekilleri ve Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlere inanma konusunda; “bir kısmını kabul ederiz, bir kısmını kabul etmeyiz.” diye ayırım yapmak.

“Ey iman edenler! Sizden kim mürtet olursa (bilsin ki) Allah, yakında öyle bir toplum getirecek ki (O) onları sever onlar da onu severler…”

Kur’an-ı Kerim 5/54



mürüvvet

1. Mertlik, yiğitlik, cömertlik, iyilikseverlik, insanlık.

Göz nuru Muhammed’le… nübüvvet bitti!

Ardından Ali göçtü… fütüvvet bitti!

Bulmuştu kerem de bir zaman, Hatem’ini…

Hatem çekilip gitti… mürüvvet, bitti!

Arif Nihat Asya

2. İnsanlığın gereği olan şeyleri yapma, güzellik ve hayır ile ilgili şeyleri alma, insan onuruna yakışmayacak söz ve davranışlardan sakınma.

“Müminin şerefi takvasında, asaleti dininde, mürüvveti de ahlakındadır.”

Hadis-i Şerif

3. Dinin, aklın ve örfün kabul ettiği şeyleri yapmaya teşvik eden manevi güç.

4. Açıkça yapılmasından utanılan şeyi gizlice de yapmama.

5. Güzel işleri kabul, çirkin şeyleri terk etme.

Hastayı ziyaret ne güzel âdet

Komşulara saygı ayrı mürüvvet

Küçüklere şefkat hayra alamet.

Zeynel Baba

müsamaha

1. Hoşgörü, bağışlama, kolaylık gösterme.

“Ben Yahudi ve Hristiyanlıkla değil, müsamahalı olan Haniflik dini ile gönderildim.”

Hadis-i Şerif

2. İslam’da, bir kimsenin hatasını yüzüne vurup mahcup etmeksizin hoş görme, anlayış göstererek bağışlama veya hatasını düzeltmesi için imkân hazırlama.

Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinden sonra, kendisine çeşitli kötülükler eden Mekkelilerin hepsini bağışlamıştır. Bu davranış İslam’daki müsamaha ile ilgili en güzel örneklerdendir.

“Başkalarına karşı müsamaha göster ki başkaları da sana müsamaha göstersin.”

Hadis-i Şerif



müskir

Yenilmesi veya içilmesi veya vücuda herhangi bir yoldan verilmesiyle kişiye sarhoşluk veren, aklının faaliyetlerini durduran sıvı veya katı her şey.

Müskir olan şeyler ikiye ayrılır: 1. Katı olanlar; afyon, eroin, esrar vb. 2. Sıvı olanlar; üzüm, arpa, buğday ve diğer bazı meyvelerden elde edilen içkiler.

“Her müskir içkidir. Her müskir de haramdır.”

Hadis-i Şerif



Müslim

bk. Müslüman.



Müslim

bk. Sahihimüslim



Müslüman

1. İslam dinine girerek bütün benliği ile Allah’a teslim olan, onun koyduğu ilkelerle barış ve esenliğe kavuştuktan sonra kendisine güven duyan ve başkalarına da güven veren kimse.

“Müslüman, eliyle ve diliyle diğer Müslümanlara zarar vermeyendir.”

Hadis-i Şerif

2. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve onun Allah katından getirmiş olduğu şeylerin hepsine kesin olarak iman eden kimse.

‘Müslüman’, sadece Hz. Muhammed’e tabi olan ümmetin adı değildir. Ondan önceki bütün peygamberler ve onlara uyanlar da tevhit sürecinin halkaları olarak Müslüman adını alırlar. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar Allah’ın gönderdiği bütün dinlerin adının İslam olduğu belirtilmiştir.

“Yakup da “Oğullarım, Allah sizin için İslam’ı din olarak seçti. Bundan dolayı sadece Müslümanlar olarak ölünüz.” dedi.”

Kur’an-ı Kerim 2/132



müsnet

Hadisleri ravilere göre sınıflandıran hadis kitapları.

Müsnet türündeki hadis kitaplarında hadisler konularına göre değil, nakleden ravilere, özellikle de sahabelere göre bölümlere ayrılmıştır. Derli toplu ilk hadis kitapları sayılabilecek müsnet şeklindeki kitapların en meşhuru ve güveniliri Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) ‘Müsned’ isimli eseridir.



müsnet hadis

İlk ravisinden son ravisine kadar hiçbir ravi atlamadan ve Hz. Peygamber’e nispet edilerek rivayet edilen hadisler.



müsrif

1. Saçıp savuran, savurgan, harcamada ölçüyü kaçıran, tutumsuz kimse.

“Ey insanoğlu! Mescitlere giderken mutlaka güzel elbiselerinizi giyiniz. (Helal olan şeylerden) yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Allah müsrifleri kesinlikle sevmez.”

Kur’an-ı Kerim 7/31

2. Aşırıya giden, inançta ve amelde hak yoldan ayrılan, dengeyi bozan.

“Şüphesiz ki Firavun yeryüzünde çok kibirlenen müsriflerdendi.”

Kur’an-ı Kerim 10/83

3. Allah’ın koymuş olduğu hem doğal hem de dinî kuralları çiğneyen, inkâr eden.

“(Allah) buyurur ki: Nasıl sana ayetlerimiz geldiği zaman, sen onları unuttuysan, bugün de sen öyle unutulursun! İşte müsrifleri ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Elbette ahiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir.”

Kur’an-ı Kerim 20/126-127



müstazaf

Kur’an-ı Kerim’de, insani değerleri hiçe sayan ve hukuku gözetmeyen kişiler tarafından horlanan, küçük düşürülen, hakları ellerinden alınarak sömürülen insan(lar).

“Size ne oluyor da ‘Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar, katından bize bir koruyucu gönder, katından bize bir yardımcı lutfet.’ diyen müstazaf olan çocuklar, kadınlar ve erkekler uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz.”

Kur’an-ı Kerim 4/75



müstehab

1. Allah’ın farz kılmaksızın kullarını yapılmasına teşvik ettiği şey; farzlardan ve vaciplerden ayrı olarak yapılan ve kaynağını Hz. Peygamber’in davranışlarından alan, onun da bazen yapıp bazen de terk ettiği fiiller.

2. Dinin yapılmasını hoş gördüğü, tavsiye ettiği ama yapılmasını zorunlu kılmadığı işler.

Fakirlere zekâtın dışında yardımda bulunmak, temiz ve düzgün giyinmek, selamı yaygınlaştırmak, Müslümanlara karşı güler yüzlü olmak ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek Hz. Peygamber’in tavsiye ettiği müstehab davranışlardandır.



müstekbir

1. Büyüklenen, kendinden başka büyük tanımayan, kendinde mutlak ve sınırsız bir güç olduğunu zanneden kimse.

“(Allah’ın ayetlerine inanmayan) kişiye ayetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, kulaklarında ağırlık varmış gibi müstekbir olarak yüz çevirir. Ona acı bir azabı müjdele!”

Kur’an-ı Kerim 31/7

2. Elde ettiği nimetleri, malını, fiziki varlığını ve makamını kötüye kullanarak kendinden aşağı gördüğü kişileri ezmeye, sömürmeye çalışan ve yaratılış amacını unutan kimse.

“Tanrınız tek bir Tanrıdır. Ama ahirete inanmayanların kalpleri inkârcıdır, onlar müstekbirdirler. Gerçekten Allah, onların gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. O müstekbirleri sevmez.”

Kur’an-ı Kerim 16/22-23



müsteşrik

1. Doğunun din, dil ve kültürleri ile uğraşan kimse, oryantalist, şarkiyatçı.

2. Gerek ilmî araştırmalar yapmak, gerekse dinlerinin tanıtımını ve propagandasını yapabilmek amacıyla doğu ve İslam toplumlarının sosyal, tarihî, kültürel ve dinî yapılarını araştıran ve çalışmalar yapan Yahudi ve Hristiyan bilim adamı, misyoner.

Müsteşrikliğin tarihi XVI. yüzyıla kadar uzanır. Müsteşriklik; dinî, siyasi ve ekonomik nedenlerden doğmuştur. Oryantalizm de denilen müsteşrikliğin temelini ilk önce Hristiyanlar atmıştır. Müsteşrikler, XIX. yüzyılın ilk yarısı ile XX. yüzyılın ilk yarısında kendi dil ve kültürlerini doğu toplumlarında yaymak amacıyla Müslümanlar arasında çok yoğun çalışmalar yapmışlardır.



müşkililkur’an

Tefsir ilminin, Kur’an-ı Kerim ayetleri arasında ilk bakışta ihtilaf ve çelişki gibi görünen konularını inceleyip açıklığa kavuşturan kolu.

Kur’an-ı Kerim ayetleri arasında kesinlikle bir çelişki yoktur (Kur’an-ı Kerim 4/117). Kur’an-ı Kerim ilimlerinde derinleşmeyen ve Kur’an-ı Kerim’i bir bütün olarak değerlendiremeyen kimseler, ilk defa Kur’an-ı Kerim okuduklarında bazı ayetler arasında sanki çelişki varmış gibi bir anlayışa kapılabilirler. Bu durum bazı ayetlerdeki ifade kapalılıkları nedeniyledir. Tefsir ilminde derinleştikçe bu kapalılıklar aşılır. Âlimler, Kur’an-ı Kerim’deki kapalılıkların giderilmesiyle ilgili birçok eser vermiştir. Bu alanda yazılan eserler ‘müşkililkur’an’ ilmi içerisinde yer alır.



müşavere

bk. istişare.



müşrik

1. Allah’a ortak, eş koşan kimse.

“İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyan idi. Fakat tevhit ehli bir Müslümandı ve müşriklerden değildi.”

Kur’an-ı Kerim 3/67

2. Allah’a inandığını söylediği hâlde birçok tabiat olayının yaratılmasını ve idaresini Allah’ın dışında birtakım güçlere bağlayan ve bu güçleri kutsallaştırarak Allah’a ortak koşan kimse.

“Ey Muhammed! Emrolunduğun şeyi açıkça duyur. Müşriklerden yüz çevir, onların yoluna uyma.”

Kur’an-ı Kerim 15/94

3. Evreni yaratma ve insanların uyması gereken kurallar konusunda Allah’ın iradesine sınırlama getiren kimse.

“İnsanların çoğu Allah’a müşrik olarak inanırlar.”

Kur’an-ı Kerim 12/106

4. Şeytanı, tutkularını, atalarını, din büyüklerini, kendince nitelikli sayılan bazı kişileri, Allah’ı sever gibi sevip sayan onlara mutlak itaat eden kimse.

“Hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu mesihi Allah’ın dışında Rab edindiler. Oysa kendilerine yalnız tek bir ilah olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmiştir. Ondan başka tanrı yoktur. O, müşriklerin ortak koşmuş olduğu şeylerden uzaktır.”

Kur’an-ı Kerim 9/31

5. İbadetlerini Allah’tan başkasının rızasını gözeterek yapan kişi, riyakâr kimse.



mütedeyyin

İslam dininin emirlerini eksiksiz bir biçimde yerine getirmeye çalışan, dinin emrettiklerini yapmak ve yasakladıklarından sakınmak konusunda dikkatli ve titiz davranan, dindar, dinine bağlı.



Mütekebbir (el-Mütekebbir)

“Her türlü güç ve kuvveti elinde tutan, kendisinden daha büyük bir varlık olmayan, yücelik ve ululuk sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“O Allah ki ondan başka ilah yoktur. Melik, Kuddüs, Selam, Mümin, Müheymin, Aziz, Mütekebbir ve Cebbar’dır.”

Kur’an-ı Kerim 59/23

müteşabih

1. Aralarında benzerlik olan, birbirine benzeyen, çok benzediğinden dolayı birbirinden ayırt edilemeyen.

“Allah, sözün en güzeli olarak (Kur’an’ı) müteşabih ve gerçeğin her türlü ifadesini çeşitli biçimlerde tekrarlayan bir ilahî kelam şeklinde indirmiştir.”

Kur’an-ı Kerim 39/23

2. Birçok anlama gelebilen, açıklamaya ihtiyaç duyulan veya anlamı akılla bilinemeyecek olan, tefsirinde güçlük çekilen kelime ve ayetler.

Allah’ın sıfatları, kıyametin kopması, cennet nimetleri, cehennem azabı vb. hakkındaki ayetler müteşabihtir.

3. Manasını anlamak için araştırmaya ve düşünmeye ihtiyaç olan, manadan ne kastedildiği açık olmadığından birtakım ihtimallere elverişli olan ayetler.

Müteşabih ayetler birden fazla anlama gelir. Bu anlamlardan birini seçebilmek için Kur’an ilimlerinde uzman olmak gerekir. Ayrıca müteşabih ifadelerin Kur’an-ı Kerim bütünlüğü içerisinde kullanış biçimleri dikkate alınmalıdır. Tarih boyunca, bu özelliklere sahip olmayan ve Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğünü dikkate almayan kötü niyetli kişiler müteşabih ayetleri keyfî olarak yorumlamışlardır. Kur’an-ı Kerim, bu konuya şu şekilde açıklık getirmiştir: “Sana kitabı indiren odur. Onda kitabın temeli olan muhkem ayetler vardır. Diğer bir kısım ayetleri de müteşabihdir. Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için müteşabih olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: ‘Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır.” derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.’ (Kur’an-ı Kerim 3/7)

mütevatir

Arkası kesilmeden birbirini izleyen, birbiri ardına gelen, toplumdan topluma kesintisiz olarak aktarılan, nakledilen.



mütevatir hadis

Sahabeden itibaren her devirde yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan topluluklar tarafından rivayet edilen hadis, haber.

Bir hadisin mütevatir olması için üç şart vardır: 1. Her dönemde çok sayıda ravi tarafından nakledilmesi. 2. Nakledenlerin sayısında azalmanın olmaması. 3. Olayı veya haberi, nakledenlerin görmüş veya duymuş olmaları.

Namazların vakitleri, oruç, zekât, hac ibadetlerinin yapılışı mütevatir hadislerle ve haberlerle bilinmektedir. Mütevatir hadisle belirlenen bir hüküm ayetle belirlenmiş gibidir. Mütevatir hadisin içerdiği bir hükmü inkâr edenin İslam’la alakası kesilir.



mütevazi

bk. tevazu.



mütevekkil

Her işinde gerekli yollara, sebeplere başvurup yeterli çalışmaları yaptıktan ve gerekli önlemleri aldıktan sonra kendi gücünü aşan konularda Allah’a dayanan, güvenen kimse.

“Allah’ın rahmeti sebebiyle sen insanlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet, onlar için bağışlanma dile. Yapacağın işlerde onlarla istişare et. Karar verince de Allah’a güven. Allah mütevekkil olanları sever.”

Kur’an-ı Kerim 3/159

mütevelli

1. Sorumluluk üstlenen, bir görev ve makamdaki sorumlu kişi, vekil, mesul, kayyım.

2. Vakıf işlerini ve yararlarını dini ölçüler ve vakfın şartları çerçevesinde yönetmek üzere atanan kimse veya kimseler.

İslam hukukunda, mütevelli olacak kişilerin akıllı, güvenilir, vakıf işlerini yürütebilecek yetenekte ve Müslüman olmaları şart koşulmuştur.



mütref

Allah’ın vermiş olduğu nimetlerle şımarıp azgınlaşan, başkalarına zulmeden, zenginliğini küfrün hizmetinde kullanıp fakirleri ezen kimse.

Kur’an-ı Kerim’de mütref, Allah’ın birliğini inkâr edip peygamberlerine karşı gelen toplumların zengin elebaşları olarak anılır. Bunlar, her türlü zenginliklerini dinî değerlerin, ahlakın ve adaletin aleyhinde kullanırlar.

“Biz hangi memlekete uyarıcı (bir peygamber) göndersek o beldenin mütrefleri onlara biz sizinle gönderilen hakikatleri inkâr ediyoruz diye karşı çıktılar.”

Kur’an-ı Kerim 34/34



müttefekun aleyh

1. İmam Buhari ve İmam Müslim’in sahihliği konusunda ortak görüş bildirip kitaplarına aldıkları hadis.

2. Herhangi bir meselede müçtehit imamların ortak görüş bildirmeleri, icma.

3. Bir mezhep içerisindeki müçtehitlerin herhangi bir meselede hüküm bildirirken ortak görüşe varmaları, mezhep içi icma.



Müzdelife

Hac ibadeti sırasında hacıların vakfe yapmak üzere geceyi geçirdikleri Arafat ile Mina arasındaki yer.

Müzdelife’de bir miktar bekleyip dua etmek haccın vaciplerindendir. Hacılar burada akşam ile yatsı namazını birlikte kılarlar. Kur’an-ı Kerim’de ‘Müzdelife’ sözcüğü yerine “Meşariharam” ifadesi kullanılır.



Müzil (el-Müzil)

“Kendisine isyan edenlere değer vermeyen, başkalarını ezmeye çalışan insanları dünyada ve ahirette küçük düşüren ve onlara çeşitli biçimlerde ceza veren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.

“(Ey Muhammed) De ki: Mülkün sahibi olan Allah’ım! Dilediğine mülkü verir, dilediğinden mülkü çekip alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğine karşı da Müzil’sin. İyilik senin elindedir. Doğrusu senin her şeye gücün yeter.”

Kur’an-ı Kerim 3/25



Müzzemmil Suresi

Kur’an-ı Kerim’in yetmiş üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Yirmi ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘örtüye bürünen’ anlamına gelen “müzzemmil” kelimesinden almıştır.

Sureye, Hz. Muhammed’in, toplumsal bozulmanın zirveye çıktığı bir ortamda dinlenmek yerine insanları uyarmasını emreden ayetle başlanır. Bu çerçevede, Hz. Peygamber’in şahsında İslam davetçilerine öğütler verilir. Hz. Peygamber’den bir peygamber ve davetçi olarak geceleyin namaz kılması, ibadet etmesi, Kur’an okuması istenir.

Surede, Allah’ın tüm varlıkların Rabbi olduğu vurgulanır. Hz. Peygamber’e, Mekkeli hemşehrilerinin yapmış oldukları işkencelere karşı sabırlı olması tavsiye edilir. Allah’ın kendisine nimet verdiği hâlde, bu nimetlere karşı nankörlük yapan Mekke ileri gelenlerinin ahirette karşılaşacakları azaplar hatırlatılır. Hz. Peygamber’in peygamberliğine iman etmeleri istenir. Kureyş kabilesinin, peygamberlerini yalanlayan Firavun ve kavminin başına gelenlerden ders almaları öğütlenir. Bu arada Kur’an-ı Kerim’in de bir öğüt olduğu ve bu öğüdü insanların sürekli okuyup göz önünde bulundurmaları emredilir. Hz. Peygamber ve arkadaşlarının geceleyin yapmış oldukları namaz, zikir, tespihat ve diğer ibadetleri öğülerek anlatılır. Namaz ve zekâtın önemi üzerinde ayrıca durulur.

Surede, Müslümanlar borçlu kimselerin ihtiyaçlarını karşılamaya ve onlara karşılıksız borç vermeye teşvik edilirler. Müminlerin Allah’tan sürekli af ve bağış dilemelerini tavsiye eden ayetle sure son bulur.