Dini Terimler Sözlüğü
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
M
maazallah
1. “Allah esirgesin, Allah korusun, Allah saklasın.” anlamında bir dua sözü.
2. Tehlikeli bir durum veya kötü bir haber karşısında “Tek sığınılacak
varlık Allah’tır; ondan başka sığınılacak kimse yoktur.” anlamında söylenen
bir dua cümlesi.
“(Kadın), Yusuf’a ‘Hadi gelsene!’ (diyerek günah işlemeye çağırdığında)
Yusuf “Maazallah!” dedi…”
Kur'an-ı Kerim 12/23
mabet
1. İbadet edilen yer, tapınak, ibadethane.
Her dinin kendine özgü mabetleri vardır. Yahudilerin mabetlerine havra ve
sinagog, Hristiyanlarınkine kilise, Müslümanlarınkine ise cami veya mescit
denir.
2. Müslümanların toplu olarak ibadet edebilmeleri için yapılmış olan yer,
cami, mescit, musalla.
Ruhumun senden ilahî şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Mehmet Akif Ersoy
mabut
1. Kendisine ibadet edilen, tapınılan varlık, ilah, rab.
2. İbadet edilmeye layık olan tek varlık, Allah.
Ey benim her taşı bir mabed-i iman yurdum
Seni er geç bana bir gün verecek Mabudum.
Mehmet Akif Ersoy
Hz. Peygamber, Allah’tan başka varlıkları mabut edinen müşrik bir toplumu
tek mabut olan Allah’a ibadet etmeye çağırmıştır. İslam dinine göre
Allah’tan başka hiçbir varlık mabut edinilemez. Çünkü Allah’tan başka hiçbir
varlık ibadete layık değildir.
“Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim yarattığım yeryüzü geniştir. Her
durumda (ve her yerde) yalnız beni mabut edininiz.”
Kur'an-ı Kerim 29/56
Macid (el-Macid)
“Şanı, şerefi, değeri büyük, kendisine ibadet ve samimiyetle yaklaşan
kullarına bağışı ölçüye sığmayacak kadar çok olan.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Maciddir…”
Hadis-i Şerif
mağfiret
1. Örtme, gizleme, bağışlama, af, yarlıgama.
“Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği göklerle yer arası kadar olan ve
müttakiler için hazırlanan cennete koşun!”
Kur’an-ı Kerim 3/133
2. Allah’ın, kendisine içtenlikle tövbe eden ve hatasını kabul edip bir daha
günah işlememe konusunda söz veren kullarının günahlarını bağışlaması,
affetmesi.
Allah’ın af ve mağfireti herkese açıktır. Şirk ve küfürde devam etme hariç,
tövbe edilen bütün günahları, Allah’ın mağfiret edeceği Kur'an-ı Kerim’de
haber verilmektedir.
“İnkâr edenlere büyük bir azap vardır. İman edip Allah için yararlı işler
yapanlara ise mağfiret ve büyük bir ecir vardır.”
Kur'an-ı Kerim 35/7
mahcur
1. Engellenen, kısıtlı, kayıtlı.
2. Çocukluk, akıl hastalığı, bunaklık, savurganlık ve aptallık gibi
sebeplerden dolayı sözlü veya fiilî olarak yapacakları hukuki işlemleri
sınırlanan, engellenen kişi.
Fıkıhta, esas olan özgürlük olup kimsenin mali veya hukuki yetkileri
kısıtlanamaz. Fakat kişi davranışlarıyla kendini, çevresini ve mali
haklarını sıkıntıya sokarak büyük zararlara sebep olursa, bazı
davranışlarına sınırlama getirmek; mahcur etmek gerekir. Bununla, doğacak
olan daha büyük zararlar önlenmiş olur.
mahfil
1. Toplantı yeri.
Yunus imdi avunur
Dostu gördü sevinir
Erenler mahfilinde
Işka cünbiş eyledi.
Yunus Emre
2. Camilerde halifelerin, hükümdarların veya bunlara vekâlet eden üst düzey
yöneticilerin, yakın çevresiyle beraber namaz kılmaları için ayrılan özel
bölme.
mahrem
1. Saygıya ve gizlenmeye değer şey.
2. Herkesin bilmesi gerekmeyen şey.
3. Aralarındaki kan bağının yakınlığından dolayı birbirleri ile evlenmeleri
yasak olan çok yakın akrabalar.
İslam’a göre bir erkek için annesi, kızları, büyük anneleri, kız kardeşleri,
yeğenleri, hala ve teyzeleri; kadın için ise babası, oğulları, dedeleri,
amcası, dayısı, yeğenleri, erkek kardeşleri mahremdir.
“Sizden biriniz yanında mahremi olmayan bir kadınla tenha bir yerde baş başa
kalmasın.”
Hadis-i Şerif
mahşer
Kıyamet günü ikinci kez sûra üflendikten sonra bütün insanların diriltilerek
mezarlarından kalkıp dünyada iken yaptıkları her şeyin hesabını vermek üzere
toplanacakları yer.
Mahşere inanmak, ahirete iman konusu içinde ele alınır. Kur'an-ı Kerim’de ve
Hz. Peygamber’in sünnetinde bu konuya çokça yer verilmiştir ki bunun nedeni;
insanlara sorumluluk duygusu kazandırıp Allah’ın ve insanların hukukunu
gözeten sağlıklı ve duyarlı bir toplum oluşturmaktır.
“Mahşer gününde huzurunda toplanıp bir araya geleceğiniz Allah’ın emir ve
yasaklarına uygun bir hayat yaşayarak onun koruması altına girin.”
Kur’an-ı Kerim 5/96
mahv
Dervişin, Allah’a olan sevgisinin coşkusuyla her türlü iyi huylarını eğitip
geliştirmesi ve tüm kötü huy ve davranışlarını bırakması.
İslam tasavvufunda, dervişlerin benliklerini kontrol ederek tüm
davranışlarında Allah’ın rızasını gözetmeleri, Allah’ı görüyormuş gibi
hareket etme bilinci kazanmaları “mahviyat makamı” ile açıklanmıştır.
mahya
1. Birden çok minaresi bulunan camilerde özellikle ramazan aylarında
minareler arasına yazılan dinî içerikli ışıklı yazı.
Mahya olmak için Sultan Selim’e
Göklerden yıldızlar ordusu gelir.
Arif Nihat ASYA
2. Hz. Peygamber’e toplu hâlde salatüselam getirilen meclis; zikir meclisi.
Maide Suresi
Kur’an-ı Kerim’in beşinci suresidir. Medine’de inmiştir. Yüz yirmi ayettir.
Sure, yüz on ikinci ve yüz on dördüncü ayetlerinde Hz. İsa ve arkadaşlarına
inen ‘maide’ (sofra) mucizesinden söz ettiği için bu adı almıştır.
Sureye, müminlerin Allah’a vermiş oldukları sözler ve aralarında yapmış
oldukları antlaşmalara uygun davranmalarını emreden ayetlerle başlanır.
Müminlere, hac ve umre için ihram giydiklerinde Harem sınırlarında dinin
koyduğu yasaklara uymaları, İslami usullere göre kesilmeyen hayvanları
yememeleri, iyilik ve takva üzerine yarışmaları ve Allah’ın insanlık için
seçmiş olduğu son dine uymaları emredilir. Ayrıca Müslümanların, ehlikitapla
seviyeli bir beraberlik kurup onların kestiklerinden yiyebilecekleri, eğer
isterlerse iffetli olan ehlikitap kadınları ile evlenmelerinde bir sakınca
olmadığı bildirilir.
Surede, abdestin nasıl alınacağı, teyemmümün nasıl yapılacağı da açıklanır.
Ayrıca hukuk önünde adaletin zayi olmaması için şahitliğin öneminden ve
şahitlikle ilgili meselelerden de bahsedilir.
Medine döneminin sonlarında gelen bu surede, Hristiyanların Allah’a oğul
isnat etme gibi çarpık düşünceleri eleştirilir. Böyle bir inancın apaçık bir
küfür olduğu anlatılır. Bu çerçevede Yahudilerden de bahsedilir ve onların
Hz. Musa’ya yapmış oldukları kötü davranışlar haber verilir. Peygamberlerine
karşı gelen toplumların kurtuluşunun imkânsızlığı ele alınır. Daha sonra,
yol keserek eşkıyalık yapmak kınanır. Mal emniyetinin üzerinde durulup
hırsızlık ve hırsıza verilecek cezalar belirtilir. Müminlerin müminleri
bırakıp Yahudi ve Hristiyanları otorite ve dost edinmemeleri tavsiye edilir.
İslam dininde sebat etmenin önemi belirtilir; dinden dönmenin yanlışlığı
anlatılır. Bu çerçevede dinden toplu bir dönüş de olsa Allah’ın insanlara
muhtaç olmadığı vurgulanır. Allah’ın, dilerse dinine sahip çıkacak başka
toplumlar yaratacağı hatırlatılır. Dinin boş bir temenni olmadığı, aksine
insanın dinî emirleri yaşadığı sürece hayatının anlam kazanacağı ve gerçek
bir kimlik elde edebileceği söylenir.
Surede, Allah’ın helal kıldığı şeylerden insanın kendini mahrum etmemesi
önerilir. Yemin ve yemin kefareti ile ilgili hükümlere yer verilir. İçki ve
kumar dâhil her türlü uyuşturucu, kumar ve şans oyunlarının yasaklanması
hikmetleriyle birlikte açıklanır. Vasiyet hukuku ile ilgili önemli
açıklamalar yapılır.
Allah’ın, Hz. İsa’ya vermiş olduğu lütuflar, mucizeler ve yardımcıları olan
havariler de surede anılır. Surenin adına konu olan gökten ‘maide’ (sofra)
indirilmesi mucizesine de surenin sonunda yer verilir. Yerde ve gökte her
türlü hâkimiyetin yalnızca Allah’a ait olduğunu belirten ayetle sure son
bulur.
makam
1. Ayak üstü durulacak yer, mertebe, konum, ikametgâh, mevki.
“Takva sahipleri gerçekten güvenilir bir makam içerisindedirler. Bahçelerde
ve pınar başlarındadırlar. Karşılıklı oturarak, ince ipekten ve parlak
atlastan (elbiseler) giyerler.”
Kur’an-ı Kerim 44/51-53
2. Velilerin kabirleri veya onların sembolik türbeleri.
3. Tasavvuf yoluna giren dervişin, yaratılışında var olan iyi huy ve temiz
duygularını kalıcı ve sürekli bir duruma getirme çabası sonucunda kazandığı
derece; ahlaki donanım.
Makamıibrahim
Hz. İbrahim’in, Kâbe’yi yaparken duvar yükselip boyu ulaşamayacak bir duruma
geldiğinde iskele olarak ayağını bastığı, daha sonra üzerine çıkarak
insanları hacca davet ettiği taş.
Makamıibrahim, günümüzde Kâbe’de, Mescidiharam içinde tavaf yerine açılan
Benî Şeybe kapısı kemeriyle Beytullah arasında bulunan küçük, kubbeli
yapıdır. Tavaf namazı Makamıibrahim’in arkasında kılınır.
“(Kâbe’de insanlara doğruyu gösteren) apaçık deliller ve Makamıibrahim
vardır. Kim ki Kâbe’ye girerse orada emniyet ve huzur bulur.”
Kur'an-ı Kerim 3/97
Makamımahmud
Hz. Peygamber’in, kıyamet gününde ümmetinin günahkâr müminlerinin ateşten
kurtulmaları veya iyilerinin derecelerinin daha da artması için Allah’ın
izniyle kullanacağı yardım etme, şefaat makamı.
Her peygamber duasını ve ümmetine yardım hakkını dünyada kullanmasına rağmen
Hz. Muhammed bu hakkını ahirete bırakmıştır. Ona verilen bu hak ve yardım
etme yetkisi Makamımahmud’dur.
“Makamımahmud, ümmetime şefaat etmem için Allah’ın bana (kıyamet gününde)
vereceği makamdır.”
Hadis-i Şerif
“Gecenin bir kısmında uyanarak sana ait bir nafile olarak namaz kıl.
(Böylece) Rabbinin seni Makamımahmud’a yükselteceğini umabilirsin.”
Kur’an-ı Kerim 17/79
makber
Mezar, kabir, medfen; ölünün gömüldüğü yer.
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana aguşunu açmış duruyor peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
mâlâyani
1. Anlamsız, yararsız söz ve iş, insan için arzu edilmeye değmez boş şey,
abes.
Her belaya tahammül kıl
Her nefeste Yaradan’a şükreyle
Her kelamı derûnundan fikreyle
Açma mâlâyani dil kapısını.
Sümmâni
2. Konuşan kişiye veya dinleyenlere, gerek bu dünyada gerekse ahirette
herhangi bir yararı dokunmayan gereksiz söz ve davranışlar.
“Kişinin mâlâyaniyi terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.”
Hadis-i Şerif
Malik
Cehennemin bekçisi olduğu söylenen melek.
Malik b. Enes
bk. Maliki Mezhebi.
Maliki
Maliki Mezhebi’nden olan, Maliki Mezhebi’nin görüşlerini benimseyen kimse.
Maliki Mezhebi
Malik b. Enes’in (ö. 179/795) görüşleri etrafında oluşan ve ona nispet
edilen fıkıh mezhebi.
Maliki Mezhebi’nin kurucusu Ebu Abdullah Malik b. Enes (ö. 93/712) Medine’de
doğmuştur. Medine’nin seçkin âlimlerinden fıkıh ve hadis öğrenimi görmüştür.
Kendisi de daha sonra hadiste otorite olmuş ve İslam dünyasının en meşhur
hadis kaynaklarından el-Muvatta’yı hazırlamıştır. Bu kitap aynı zamanda
Maliki Mezhebi’nin de temel kaynağıdır. İmam Malik, Muvatta’yı, yetmişten
fazla İslam hukukçusunun onayını aldıktan sonra yayınlamıştır.
Maliki Mezhebi, sünnetin beşiği olan Medine’de doğduğu için Medineli
sahabelerin görüşlerine özel önem verir. Mezhep içinde Hz. Ömer (ö. 23/644),
Zeyd b. Sabit (ö. 45/665) ve Hz. Ayşe’nin (ö. 58/678) görüşlerinin ağırlıklı
bir yeri vardır. Sahabeler, Medine’yi yurt edinip Hz. Peygamber’in hayat
tarzını en güzel biçimde yaşadıkları için bu hayat tarzı Medine halkı
tarafından da benimsenmiştir. Bundan dolayı Malikiler, Medine halkının
yaşayışını hüküm çıkarmada bir dayanak olarak ele almışlardır. Maliki
Mezhebi’nde herhangi bir meselenin hükmü araştırılırken başvurulan kaynak ve
dayanaklar önem sırasına göre şöyledir:
1. Kur’an-ı Kerim.
2. Hz. Peygamber’in sünneti.
3. Sahabelerin konuyla ilgili fetvaları.
4. İslam bilginlerinin icması.
5. Medine halkının uygulamaları.
6. Kıyas.
7. İstihsan.
8. İstishab.
9. Mesalihimürsele.
10. Seddizerayi.
11. Örf ve âdet.
Maliki Mezhebi bazı Kuzey ve Batı Afrika ülkelerinde yaygındır.
Malikülmülk
“Tüm var olanların; bilinen ve bilinmeyen her şeyin sahibi, onların sevk ve
idaresini elinde tutan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“De ki: Allah’ım! Ey Malikülmülk! Sen dilediğine mülkü verirsin,
dilediğinden mülkü alırsın, dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın,
hayır senin elindedir. Senin her şeye gücün yeter.”
Kur'an-ı Kerim 3/26
manastır
1. Rahiplerin dünya ile ilişkilerini keserek içerisinde yaşadıkları ve
Hristiyanlara dinî eğitim verdikleri yer.
2. Bazı dinlerde din adamlarının dünyadan el etek çekerek topluca
yaşadıkları yer.
“Eğer Allah bazı insanları savunmasız bıraksaydı; manastırlar, kiliseler,
havralar ve Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler yıkılırdı. Allah kendi
dinine yardım edene elbette yardım eder.”
Kur’an-ı Kerim 22/40
manen rivayet
bk. rivayet.
Mâni (el-Mâni)
“Hiçbir kötülüğe razı olmayan, kötülükleri engelleyen, ibadet ve itaatle
kendisine yakın olan kullarına gelebilecek olan her türlü kötülüğü savan.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki el-Mâni’dir…”
Hadis-i Şerif
Maniheizm
III. yüzyılda İran’da Mani (M. 216-?) tarafından kurulan felsefi içerikli
bir din.
Müslümanlar, Maniheistlerle VII. yüzyıldan itibaren Mezopotamya ve İran’da
karşılaşmışlar; onlara ehlikitap muamelesi yapmışlardır. Kutsal kitapları,
Mani’nin sağlığında öğrencileri tarafından kaleme alınan, Hayat İncili,
Hayat Hazinesi, Şapuragan, Pragmateia, Sırlar Kitabı, Devler Kitabı ve
Mektuplar’dır.
Maniheistler âlemin ezelî olduğunu savunurlar. Evrende ışık ve karanlık
olmak üzere ikili bir ilah inancını benimserler. Maniheizm’de dua ve oruç
önemli bir yer tutar. Ele, dile ve bele sahip olmak Maniheistlerin önemli
ilkelerindendir.
marifet
1. Bilme, tanıma.
“Marifet, iltifata göredir.”
Atasözü
2. Derin düşünme yoluyla bir şeyin anlaşılması veya ilhama dayanan aracısız
bilgi, irfan.
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
Necip Fazıl Kısakürek
marifetullah
1. Allah’ı gereği gibi bilip tanımaya çalışarak ona bağlanma.
Marifetullah sahibi olanlara arif denir. İmanı kuvvetli, takva sahibi
müminler marifet sahibi olabilirler. Bunun için özel unvanlara, sıfatlara,
sahip olmak gerekmez. Marifetullah yolu herkese açıktır.
2. Allah’ı isimleriyle, sıfatlarıyla ve fiilleriyle tanımaya çalışma,
isimlerinin ve fiillerinin anlamlarından çıkan manaları kavramaya gayret
ederek bu anlamlarla nasiplenme, davranış hâline getirme.
maruf
1. Herkesçe bilinen, tanınan, ünlü, aşina olunan.
2. Kur’an-ı Kerim ve sünnete uygun olan, dinin ve aklın güzel gördüğü (her
şey).
Kur'an-ı Kerim’de marufu emreden pek çok ayet vardır. Marufu emretmek, bütün
ilahî dinlerin ortak konusudur. Peygamberlerin hepsi bu konuda yoğun çalışma
yapmıştır. Bu görevin yapılmasıyla toplumsal huzur, güven ve barışın
oluşacağına dair birçok ayet ve hadis vardır.
“Siz, tüm insanlık için gönderilmiş en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder,
kötülüklere engel olursunuz ve Allah’a iman edersiniz.”
Kur’an-ı Kerim 3/110
Marunilik
Yaygın olarak Lübnan ve Suriye taraflarında oturan Katolik kilisesine bağlı
bir topluluk.
Maruniler V. yüzyıl başlarında Aziz Maro denilen ve yalnız yaşayan bir
keşişe bağlanmışlardır. Hz. İsa’nın insan olmayıp ilah olduğunu savunurlar.
Günümüzde toplam nüfusları iki milyona yakındır. Fransa, ABD, Kanada,
Avustralya ve bazı Güney Amerika ülkelerinde Maruni cemaatler vardır.
Marut
bk. Harut ve Marut.
masiva
1. Allah’ın dışındaki her şey; bütün varlıklar.
Hem bilün kim masiva fani durur
Daim Allah’dur kim ol baki durur.
Süleyman Çelebi
2. Mutlak anlamda sevilip sayılarak gönüle girmesi hoş görülmeyen şeyler;
dünyalık, şöhret, makam mevki tutkusu gibi.
“Şu üç nitelik kimde bulunursa imanın tadını alır: Kendisine, Allah ve
Resulünün masivadan daha sevimli olması, kişinin sevdiğini yalnızca Allah
için sevmesi, küfre dönmekten ateşe atılmaktan korkar gibi korkması.”
Hadis-i Şerif
masiyet
1. Başkaldırma, isyan etme, dinin sınırlarını çiğneme.
“Allah’a masiyetin olduğu yerde hiçbir kimseye itaat edilmez.”
Hadis-i Şerif
2. Allah ve Resulünün koymuş olduğu emir ve yasaklara bile bile karşı çıkma,
günahlara dalma.
“(O hâlde) Ey iman etmiş olanlar! Gizli konuşmalarınızda, kötü fiiller,
saldırgan davranışlar ve Peygambere masiyet niyetiyle fesat kurmayı bırakın;
(bunun yerine) fazilet ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci üzerinde
görüşmeler yapın ve huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı sorumluluğunuzun
bilincinde olun.”
Kur’an-ı Kerim 58/9
3. Kur'an-ı Kerim ve sünnette işlenmesi kesinlikle yasaklanan, işleyenlerin
cehennem azabıyla tehdit edilip dünyada da hukuki yaptırımlar gerektiren
suçlar.
“Allah’ım! Beni yaşattığın sürece masiyetlerden uzak kalmayı lutfederek
merhamette bulun!”
Hadis-i Şerif
maslahat
1. İnsanlığın yararına olan şeyler.
2. Bütün ilahî dinlerin ortak gayesi olan ve kişinin ahlakını geliştirip
güzelleştirmesine yarayan kurallar.
“Eğer (insanlığın) maslahatı için çalışır, Allah’ın emir ve yasaklarını
gereği gibi gözetirseniz şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve şefkatlidir.”
Kur’an-ı Kerim 2/224
3. Varlığı insanlık için zorunlu olan; dini, canı, soyu, aklı ve malı
korumakla ilgili olarak Allah’ın koyduğu temel ilkeler.
masum
1. Suçsuz, günahsız, kabahatsiz, korunmuş.
“…Masum, Allah’ın günah işlemekten koruduğu kimsedir.”
Hadis-i Şerif
2. Peygamberlerin kasıtlı olarak günah işlemekten uzak olmaları hâli.
Peygamberler, bizzat Allah tarafından günahtan uzak tutuldukları ve
işlemelerine izin verilmedikleri için günahsızdırlar. Özellikle de
peygamberler inanç, ibadet, ahlak ve tebliğ alanında masumdurlar.
maşallah
‘Allah’ın istediği olur!’, ‘Allah nazardan saklasın!’, ‘Allah korusun!’ gibi
anlamlara gelen hayret, dilek, beğenme ve dua cümlesi.
“Bahçene girdiğin zaman ‘Maşallah, kuvvet Allah’a mahsustur.’ demen gerekmez
miydi?”
Kur’an-ı Kerim 18/39
maşatlık
Yahudi ve Hristiyan ölülerinin gömüldüğü mezarlık.
materyalist
bk. dehri.
materyalizm
bk. dehriye.
matuh
bk. ateh.
Maturidi
İnançla ilgili konularda ehlisünnet mezheplerinden Maturidi Mezhebi’ne bağlı
olan kişi.
Maturidilik
İnanç konularında Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed el-Maturidi’nin görüşleri
çerçevesinde oluşan ehli sünnet mezhebi.
Kurucusu olan İmam Maturidi, Türkistan’daki Semerkant şehrine bağlı Maturid
köyünde tahminen h.238/852 yıllarında doğmuş, h.333/944 yılında Semerkant’ta
vefat etmiştir. Döneminin ünlü âlimlerinden dersler alan İmam Maturidi, Ebu
Hanife’nin kelam anlayışının temsilcisi olarak bilinir. Bu konuyla ilgili en
meşhur eseri “Kitabu’t-Tevhit”tir.
Maturudi, aklı bilgi kaynağı olarak yeterince kullanmış bir İslam
bilginidir. Başlıca görüşleri şunlardır:
1. Allah akılla bilinir fakat dinî emir ve ibadetler ise akılla bilinemez.
2. Allah’ın zatından ayrılmayan sıfatları vardır.
3. Cennete giden müminler, Allah’ı göreceklerdir.
4. Büyük günah işleyen, yaptığı günahın haram oluşunu inkâr etmedikçe dinden
çıkmaz.
Maun Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüz yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Yedi ayettir.
Adını yedinci ayette geçen ve ‘komşuların günlük olarak birbirinden alıp
verdikleri ihtiyaç maddeleri’ anlamına gelen “maun” kelimesinden almıştır.
Sureye, ahiret gününü inkâr eden ve bu inkârları nedeniyle yetimlere kaba
davranan, fakirlere de maddi yardımda bulunmayıp onları yedirip içirmeyen
Mekke müşriklerini kınamakla başlanır. Çünkü onların ihtiyaç sahiplerine çok
cimri davrandıkları ve fakirleri kazançlarından mahrum bıraktıkları
nakledilir.
Surede, insanlar yaptıkları her şeyde samimi olmaya davet edilir ve bu
çerçevede ibadetlerin de özünde samimiyet olması gerçeği vurgulanır.
Gösteriş için namaz kılan ve kıldığı namaz, ahlakında en küçük bir
değişiklik yapmayan münafık tabiatlı insanlar eleştirilir. İnancında ve
ibadetlerinde bozukluk olan insanların komşuluk ilişkilerini gözetmedikleri
anlatılır. Bu kişilerin günlük ev eşyalarını veya komşuların zorunlu
ihtiyaçlarını karşılamakta cimri davrandıkları haber verilerek sure son
bulur.
maunet
1. Yardım, destek.
2. Allah’ın, mümin bir kuluna darda kaldığı ve sıkıntıya düştüğü zaman
gönderdiği olağanüstü yardımı ve desteği.
3. Toplumda saf ve temiz olan bazı kişilerin yeme, içme, giyinme gibi her
türlü ihtiyaçlarının ilahî bir lütuf olarak karşılanması, hiçbir kimseye
ihtiyaç duymadan hayatlarını devam ettirebilmeleri.
Mazdekizm
Hava, su, mal ve kadınlarda ortaklığı savunan ve M. 495 yılında İranlı din
reformcusu Mazdek tarafından kurulan dinî akım.
Mazdek, din adı altında kendisine has felsefi düşüncelerini insanlara
anlatmaya çalışmış; bu arada peygamber olduğunu da ilan etmiştir. Birçok
sapık fikri olduğu söylenen Mazdek, zamanın hükümdarı Anuşirevan (M.
531-578) tarafından idam ettirilmiştir.
mazmaza
1. Gargara, ağza bol su alarak çalkalama.
2. Abdestte ve özellikle gusül abdestinde ağzı bol su ile çalkalayarak
yıkama.
“On şey peygamberlerin sünnetlerindendir: 1. Bıyıkları kısaltmak 2. Sakal
bırakmak 3. Dişleri temizlemek 4. Bol su ile burun temizliği yapmak 5.
Mazmaza 6. Tırnakları kesmek 7. Parmak aralarını güzel yıkamak 8. Koltuk
altlarını tıraş etmek 9. Kasıkları tıraş etmek 10. Suyu ölçülü kullanmak.”
Hadis-i Şerif
mazur
bk. özürlü.
meal
1. Anlam, kavram, mefhum.
2. Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından,
ayette anlatılmak istenileni kelimesi kelimesine değil de biraz eksiği ile
başka bir dile çevirme, yakın anlamlar verme.
“Meal” kelimesi Kur’an-ı Kerim’in aynen tercümesine imkân olmadığı için
kullanılmaktadır. Böylelikle mealde, Kur’an-ı Kerim metninin anlamının aynen
verilmesine ilişkin bir eksikliğin olduğu ima edilmektedir. Bu yüzden meal
kelimesi Kur’an-ı Kerim tercümelerinde daha yaygın ve geçerli bir terim
olarak kullanılmaktadır. Türkçede birçok meal çalışması yapılmıştır. Her
mealde yorumsal özellikler vardır. Hiçbir meal Kur’an-ı Kerim değildir.
Mealler, meali hazırlayan kişinin dil, din, kültür, tarih ve sahip olduğu
diğer ilimlerin etkisi altında ortaya çıkan bir çeviridir. İslam âlimlerine
göre, ibadetler Kur'an-ı Kerim’in asıl metinleriyle yapılır. Meal ile namaz
kılınmaz.
Mearic Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yetmişinci suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Kırk dört
ayettir. Sure, adını üçüncü ayette geçen ve “yükseklikler” anlamına gelen
‘meâric’ kelimesinden almıştır.
Sureye, Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e “dünyada ve ahirette başlarına
gelecek belanın ne zaman gerçekleşeceğini” sormalarına cevap verilerek
başlanır. Onların bu tip alaycı ve inkârcı yaklaşımlarına Hz. Muhammed’in
sabretmesi, onlara iyilikle davranması istenir. Onların arzu ettiği azabın
kıyamet gününde mutlaka başlarına geleceği belirtilirken kıyamet tasvirleri
de çokça yapılır. Cehennem ehlinin karşılaşacağı korkunç azaplar anlatılarak
insanların ateşten kurtulmak için iman etmeleri ve fakirlere karşı cömert
davranmaları tavsiye edilir. Bu çerçevede cehennem azabından kurtulmak için
Allah’a iman, namaz kılma, fakirlere yardım etme, Allah’ın emirlerine karşı
duyarlı olma, namusu koruma, emaneti muhafaza etme, sözünde durma ve
davalarda dosdoğru şahitlik yapma öğütlenir. Bu sayılan kurallara
uymayanların cehennemdeki durumları anlatılır. Müşriklerin, mezarlarından
korkudan dolayı gözleri dönmüş bir vaziyette kalkışlarını ve mahşer yerine
koşuşlarını anlatan ayetle sure son bulur.
mecazıkur’an
1. Kur’an-ı Kerim’de mecazi anlamda kullanılan kelimelerin açıklamasını ve
yorumunu konu alan ilim dalı.
2. Kur’an-ı Kerim’de mecazi anlamda kullanılan kelimelerin tefsiri ile
ilgili olarak yazılan eserlerin ortak adı.
Mecelle
Osmanlılarda Tanzimat’tan sonra, İslam hukuku kurallarına ve bu konudaki
değişik çalışmalara dayanılarak hazırlanmış olan ilk medeni kanun çalışması.
Hanefi Mezhebi içtihatları çerçevesinde hazırlanan Mecelle’de, sosyal ve
ekonomik şartlardaki değişmeler ve yeni ihtiyaçlar dikkate alınmıştır.
Mecelle, 1869-1876 yılları arasında Ahmed Cevdet Paşa (1823-1895)
başkanlığındaki bir komisyonca hazırlanmış, parça parça yürürlüğe konulmuş,
16 kitap ve 1851 maddeden oluşmuştur.
Mecelle, 4 Ekim 1926 yılında yeni Medeni Kanun’un uygulanmaya başlamasıyla
beraber yürürlükten kaldırılmıştır.
Mecid (el-Mecid)
“Her türlü lütuf ve nimeti kullarına verme hususunda cömert, övülmeye layık,
güç ve kuvvet sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Ey Allah’ım! Rahmetin, esenliğin, bağışın İbrahim Peygamber ve ümmetinin
üzerine olduğu gibi Hz. Muhammed ve onun ümmetinin de üzerine olsun.
Şüphesiz sen Hamid ve Mecid’sin.”
Hadis-i Şerif
Me’cüc
bk. Ye’cüc ve Me’cüc.
Mecusi
Mecusilik dininden olan kimse, Zerdüşti, ateşperest; ateşe tapan.
Mecusilik
1. Ateşe tapanların bağlı bulundukları din.
2. Temel inançları ateşe tapmak olan Zerdüştlük, Mithrailik, Zürvailik,
Manilik, Mazdekilik dini gibi çeşitli fırka ve dinlerin ortak adı.
Mecusilikte iki ilah vardır: Hayır ilahı Ehrimen, şer ilahı Hürmüz. Evrende
iyilik çoğaldığı zaman iyilik ilahının, kötülük çoğaldığı zaman da kötülük
ilahının galip geldiğine inanılır. Tarihte Müslümanlar, Mecusilere karşı
ehlikitap muamelesi yapmışlardır. Onların canlarını, mallarını, namuslarını,
dinlerini cizye karşılığında korumayı garanti etmişlerdir. Fakat İslam
âlimleri, Mecusiler müşrik oldukları için kestiklerinin yenmeyeceği ve
onların kadınlarıyla evlenilmeyeceği şeklinde görüş bildirmişlerdir.
meczup
1. Allah aşkıyla kendinden geçmiş kimse.
2. Allah aşkının vermiş olduğu coşkuyla alışılmış davranışların dışında
kalan kişi.
3. Halkın alışılmış değerlerine ve hayat tarzına aykırı davrandığı için deli
gibi muamele gören kimse.
Medeni Sure
Hz. Peygamber’e Medine’ye hicretinden sonra inen sureler.
Mekke’de inen surelerin içinde Medeni ayetler; Medine’de inen surelerin
içinde de az da olsa Mekki ayetler bulunabilir. Medeni sure ve ayetlerin
özellikleri şunlardır:
1. Medeni sureler daha çok ibadet ve muamelata ilişkindir.
2. Toplumsal ilişkiler ve yönetim işlerini düzenlemeyi öğreten ayetler
sıklıkla yer alır.
3. Mekki ayetlere göre daha uzundurlar.
4. Bir kısım ayetler İslam toplumunun koruması altına giren Yahudi,
Hristiyan ve münafıklarla ilgili davranışları belirler.
5. Zaferde ve yenilgide, zenginlikte ve fakirlikte, savaşta ve barışta
uygulanması gereken ahlaki kuralları açıklarlar.
6. Savaş ve barış hukuku ile ilgili ayetler vardır.
7. Hitap şekli olarak daha çok “Ey iman edenler…” ifade kalıbı kullanılır.
Medine
Hz. Peygamber’in hicret edip ilk İslam devletini kurduğu, yeryüzünde namaz
kılmak için yolculuğun yapılması tavsiye edilen üç mescitten biri olan
Mescidinebevi’nin bulunduğu, Arabistan’ın Hicaz bölgesinde bir şehir.
Medine, Mekke’den yaklaşık 400 kilometre kuzeyde Kızıldeniz’den yaklaşık 200
kilometre içerdedir. Deniz seviyesinden yüksekliği 639 metredir.
Medine’nin hicretten önceki adı “Yesrib”tir. Mekkeli Müslümanların buraya
göç etmesiyle Hz. Peygamber tarafından adı “Medine” olarak değiştirilmiştir.
Hz. Muhammed’in kabri, “Ravzayımutahhara” buradadır. Hz. Peygamber’in
hicretiyle şehrin vahyin nuruyla aydınlandığını ima etmek için “Nurlu Şehir”
anlamında “Medineyimünevvere” de denir.
medrese
1. Ders yapılan yer, okul, mektep.
2. İslam tarihinde dinî ilimler ile sosyal ve fen bilimlerinin öğretildiği
yüksek öğretim seviyesindeki eğitim-öğretim kurumu, fakülte.
İslam’ın ilk asırlarında eğitim-öğretim faaliyetleri daha çok âlimlerin
denetiminde mescit ve camilerde yürütülürdü. Hicri III. asır ile V. asır
arasında başta Horasan ve Maveraünnehir olmak üzere İslam dünyasının ilim
merkezlerinde medreseler kurulmaya başlandı. İlk olarak Hicri V. asırda
Selçuklular tarafından “Nizamiye Medreseleri” kuruldu. Medreselerin
bulunduğu başlıca yerler Kurtuba, Bağdat, Horasan, Maveraünnehir, Semerkand,
Buhara, Mısır, İstanbul, Konya, Kayseri, Sivas, Bursa, Erzurum, Edirne,
Elâzığ vb. idi.
Medyen
bk. Ashabımedyen.
mefsedet
1. Bozulmaya neden olan, fesat ve zarar içeren.
2. Ruhi veya bedenî, bireysel veya toplumsal, dünyevi veya uhrevi zararları
acıya yol açan nedenler.
3. İslam dininin korunmasını ilke edindiği can, mal, akıl, namus ve din
emniyetini ihlal eden zararlar ve kötülükler.
“Mefsedetleri ortadan kaldırmak menfaatleri elde etmeye çalışmaktan daha
önemlidir.”
Mecelle Maddesi
megazi
1. Savaşlar, harpler, gazalar.
2. Hz. Muhammed’in hayatını konu edinen Siyer ilminin bir kolu olarak Hz.
Peygamber’in savaşları ile ilgili bilgileri içeren kitaplar.
Mehdi
1. Doğru yolu bulan, gösteren, hidayete götüren.
2. Kıyamete yakın bir zamanda zulüm ve kötülüğü ortadan kaldırıp adaleti ve
İslam’ı hâkim kılacağı öne sürülen kişi.
Kur'an-ı Kerim’de Mehdi ile ilgili bir ayet yoktur. Buhari ve Müslim gibi
güvenilir hadis kaynaklarında da Mehdi ile ilgili bir hadise
rastlanmamıştır. Bu iki eserin dışındaki hadis kaynaklarında Mehdi ile
ilgili rivayetler vardır. Şiilerde ise Mehdi inancı iman esaslarındandır.
Onlara göre beklenen Mehdi gelecek ve yeryüzündeki zulme son verecektir.
Kur'an-ı Kerim, Müslümanların Mehdi’yi beklemelerini değil İslam’ın
emirlerine iman etmeyi ve imanlarının gereğini yapmayı tavsiye eder. Her
Müslümanın insanlığa doğru yolu gösterme konusunda büyük bir gayret
göstermesi gerekir.
3. Şairler tarafından Hz. Peygamber için kullanılan bir övgü ifadesi.
mehir
bk. mihr.
Mekke
Yeryüzünde yapılan ilk mescit olan Kâbe’nin bulunduğu, Hz. Peygamber’in
doğup büyüdüğü Arabistan’ın en önemli iki şehrinden biri.
Mekke’nin Kur’an-ı Kerim’deki adı “Bekke, Ümmülkura (şehirlerin anası),
Beledülemin (güvenli şehir)” olarak geçer. Harem’in tamamını içine alan
kısma Mekke, sadece Kâbe’nin bulunduğu yere Bekke denir. Mekke, Cidde
limanının yüz kilometre doğusunda olup, güneyinde Taif vardır. Medine’ye
olan uzaklığı yaklaşık dört yüz kilometredir.
Mekke’nin ortaya çıkışı Hz. Âdem dönemine kadar uzanır. Önemli su kaynağı
olan Zemzem, Mekke’de Kâbe’nin yanından çıkar. Her sene milyonlarca
Müslüman, hac ve umre amacıyla Mekke’deki Kâbe’yi ziyaret eder. Hz.
Peygamber, Mekke’ye Müslüman olmayanların girmesini yasaklamıştır.
Mekki Sure
Hz. Peygamber’e hicretten önce Mekke döneminde inen sureler.
Medine döneminde inen sureler içinde de az da olsa Mekki ayetler
bulunabilir.
Mekki ayet ve surelerin özellikleri şunlardır:
1. Ayetler Medeni surelere göre daha kısadır.
2. Hitap ettikleri topluluğun dil zevkine uygun olarak akıcı ve etkileyici
üslubu en üst düzeydedir.
3. Hitap şekli olarak “Ey insanlar...” ifadesi daha çok kullanılır.
4. İnanç ve ahlakla ilgili ayetler yoğunluktadır.
5. Ahiret vurgusunu içeren ayetler daha çoktur.
6. İbret için, tarihten silinmiş toplumlardan örnekler verilir.
7. Peygamber kıssalarına daha çok yer verilir.
8. Bakara ve Âl-i İmran sureleri hariç, Mukatta harfleri ile başlayan bütün
sureler Mekkidir.
mekruh
1. Sevilmeyen, tiksindiren, iğrenç, çirkin görülen, hoş görülmeyen.
2. Yapılması dince hoş görülmeyen (şey).
3. Yapılmaması kesin olmayan delillerle yasaklanmış (söz ve davranışlar).
Mekruhtaki yasaklık haramdaki kadar kesin ve bağlayıcı delillere dayanmaz.
Bu durum, mekruhun işlenebilir bir fiil olduğu anlamını da taşımaz. Bir
şeyin mekruhluğu, yasaklamayı bildiren ayet ve hadislerde kullanılan
ifadelerden anlaşılır. Yasaklanan şey harama yakın ise tahrimen mekruh,
helale yakın ise tenzihen mekruh adını alır.
melek
Erkeklik ve dişilikleri olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doğmayan ve
doğurmayan, Allah’ın izniyle çeşitli şekillere girebilen, gözle görülmeyen,
Allah’ın emirlerine tam olarak itaat eden, nurdan yaratılmış varlık, elçi.
İnsanlar, meleklerin varlığına iman etmekle yükümlüdürler. Melekleri inkâr
etmek, peygamberleri, kitapları inkâr etmek gibidir.
Meleklerin sayısı bilinemeyecek kadar çoktur. Cebrail, Mikâil, Azrail ve
İsrafil adlı dört büyük melek ile Kiramen Kâtibin ve Münker-Nekir melekleri
meşhurdur.
“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe,
kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmandır.”
Hadis-i Şerif
Melekülmevt
bk. Azrail.
Melik (el-Melik)
“Her şeyin sahibi, hâkimi, varlıklar üzerinde her türlü denetleme ve yönetme
hakkına sahip olan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“O Allah ki kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O; Melik, Kuddus ve
Selamdır.”
Kur’an-ı Kerim 59/23
melun
1. Lanetlenmiş, lanete uğramış.
“Kim, Lut kavminin yapmış olduğu çirkin işi (homoseksüelce davranışları)
yaparsa melundur.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın rahmetinden, bağışından, affından uzaklaştırılmış.
“Melun, Müslümana (kasten) zarar veren veya ona tuzak kurandır.”
Hadis-i Şerif
3. Şeytan, iblis.
memnu
1. Engellenmiş, yasaklanmış, haram.
“(Amel defterleri sağ tarafından verilenler için cennette) Tükenmeyen ve
memnu olmayan meyveler vardır.”
Kur’an-ı Kerim 56/23
2. Kur'an-ı Kerim ve sünnete göre yasaklığı hakkında kesin hüküm olan söz,
davranış.
menasik
1. İbadet yerleri.
2. İslam dininde ibadetlerin yapılış şekilleri.
“(Hz. İbrahim ve Hz. İsmail şöyle dua ettiler): Rabbimiz! İkimizi sana
teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olanlardan bir ümmet
yetiştir. Bize menasikimizi göster, tövbelerimizi kabul et. Çünkü tövbeleri
daima kabul eden ve merhametli olan ancak Sen’sin.”
Kur’an-ı Kerim 2/128
3. Hac sırasında yapılan Kâbe’yi tavaf, Arafat’ta vakfe, Safa ile Merve
arasında say, ihram giyme gibi hacca ait işlerin hepsi.
“(Hacda) menasikinizi tamamladığınızda Allah’ı çokça zikredin...”
Kur’an-ı Kerim 2/200
4. Kurban kesme yerleri.
Menat
Arapların Müslüman olmadan önce Cahiliye döneminde taptıkları büyük
putlardan biri.
Menat putu, Kızıldeniz sahilinde Kudeyd denilen yerdeki tanrıçadır. Bu
tanrıçaya, Huzaa kabilesi ile Evs ve Hazreç denilen Medineli iki kabile
taparlardı. Bu tanrıça için hac ve tavaf yapılıp kurban kesilirdi.
Müşrikler, hac mevsiminde Kâbe’yi tavaftan sonra Arafat ve Mina’ya geçer ve
oradan Menat’ı ziyaret etmeye giderlerdi.
mendup
1. Güzel, hoş, iyi, makbul, yapılması dinen güzel olan şey.
2. Hz. Peygamber’in bazen yapıp, bazen terk ettiği işler, nafile.
3. Yapılması tavsiye edilip övülen fakat yapılmamasında da bir sakınca
bulunmayan eylem veya davranış.
4. Farz, vacip ve sünnetimüekkede dışında kılınan namazlar, tutulan oruçlar
ve verilen sadakalar.
İslam dini, mendup sayılan ibadet ve davranışları ahlakı güzelleştirmeye ve
geliştirmeye destek eylemler olarak tanımlamıştır. Mendup sayılan bazı
ibadetler şunlardır: Gece namazı, kuşluk namazı, camiye ilk girildiğinde
kılınan namaz, misafire ikram, yollarda sıkıntı veren şeyleri kaldırma vb.
meni
1. Erlik suyu, sperm, bel suyu, döl suyu.
“O (insan) rahme dökülen meniden bir damlacık su değil midir?”
Kur’an-ı Kerim 75/37
2. İnsan ve hayvan gibi canlılarda soyun devam edebilmesi için üreme
organından gelen hafif yapışkan sıvı madde.
Meninin şehvetle veya cinsel ilişki sonucu vücuttan çıkmasıyla cünüplük
gerçekleşir. Bu durumda gusül abdesti almak farz olur. İnsanın meni
geldikten sonra üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar durması dinen doğru
değildir.
“Meni geldikten sonra mutlaka gusül abdesti almak gerekir.”
Hadis-i Şerif
menkıbe
1. Ahlaken olgun ve büyük bir insanın davranışlarını yahut hayat tarzını
anlatan yazı türü.
2. Peygamberlerin, sahabelerin, âlimlerin, evliyanın örnek davranışlarını ve
yaşayışlarını anlatan yazılı ve sözlü haberler.
Türk kültüründe Hz. Ali, Battal Gazi, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaşi Veli
gibi örnek insanların menkıbeleri çok yaygındır. Bunları okuyup güzel
davranışlarından ibret almak yaygın bir âdettir.
Türbeler, camiler, eski bahçeler
Şanlı menkıbesi binlerce erin
Sesi arşa çıkmış hengamelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Mennan (el-Mennan)
“Yaratmış olduğu varlıklara hiçbir karşılık beklemeksizin bol bol veren,
onlara sınırsız iyiliklerde bulunan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“(Ey Allah’ım!) Senden başka ilah yoktur. Sen Mennan’sın, yerleri ve gökleri
yaratansın. Sen yücelik ve ikram sahibisin”
Hadis-i Şerif
mensuh
bk. nesh.
merfu hadis
Bir sahabe tarafından, “Hz. Muhammed şöyle buyurdu.”, “Hz. Peygamber şunları
söyledi.” gibi ifadelerle Hz. Peygamber’in bizzat söylediği vurgulanarak
rivayet edilen hadis.
merhaba
1. “Günaydın ve hoş geldiniz” anlamında bir esenleşme veya selamlaşma sözü.
2. ‘Allah, sana bolluk ve rahatlık, huzur ve afiyet versin.’ anlamında bir
dua ve selamlama sözü.
3. Misafir karşılarken ‘Buyur, evimiz senin için geniş ve rahat bir yer
olacak. Burada dostluk bulacaksın, kendini rahat hisset!’ anlamında bir
selamlama ve karşılama sözü.
“Hz. Peygamber’in yanına geldiğim zaman, ‘Merhaba ey Ümmühâni!’ diye
karşılardı.”
Ümmühâni bt. Ebu Talip
merhamet
1. Şefkat gösterme, acıma, yumuşak huylu olma.
“Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerini saymayan bizden değildir.”
Hadis-i Şerif
2. Affetme, bağışlama, iyilik etme.
“Merhametim gazabımı geçti.”
Kudsi Hadis
Allah’ın, insan dâhil tüm yarattıklarını, yedirmesi, içirmesi, koruması,
bağışlaması ve şefkat göstermesi onun merhametinin görünümlerindendir.
İnsanların da Allah’ın merhamet sıfatıyla ahlaklanmaya gayret etmesi
gerekir.
İslam ahlakına göre, insanlara merhamet etmeyen kimse, Allah’ın merhametine
ve bağışına layık olamaz. İslam, merhameti güzel ahlakın en belirgin
özelliklerinden biri olarak kabul eder. Kur'an-ı Kerim, birbirlerine karşı
merhametli olmayı müminlerin başlıca nitelikleri arasında saymıştır.
merhum
1. Ölü, ölmüş.
2. “Allah’ın rahmetine kavuşmuş.” anlamında ölmüş bir Müslümanı anarken
kullanılan iyi dilek sözü.
-Söyleyin, Allah için, şu merhumu,
Nasıl bilirsiniz ey Müslümanlar?
- İyi biliriz!
Mehmet Akif Ersoy
Merve
Mekke’de Kâbe’nin yanında bulunan iki küçük tepeden biri.
Hac sırasında Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmek,
haccın vaciplerindendir. Hac ve umre ibadetinde Safa tepesinden başlayan say
Merve’de biter. Rivayete göre, Hz. İbrahim’in hanımı Hz. Hacer, oğlu İsmail
için su ararken Safa ile Merve arasında yedi kez gidip gelmiştir. Hacılar,
say yapmakla Hz. Hacer’in bu eylemini canlı tutarlar.
“Şüphesiz ki Safa ile Merve (sıkıntılara göğüs germe ve inanç uğruna yapılan
fedakârlık konusunda) Allah’ın sembollerindendir. Kim hac veya umre
niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse bu iki tepe arasında say etmesinde bir
sakınca yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 2/158
Hz. Meryem
Kur’an-ı Kerim’de iffeti ve edebi ile övülen, Hz. Peygamber tarafından
gelmiş geçmiş en mükemmel kadınlardan biri olarak tanıtılan Hz. İsa’nın
annesi.
Hz. Meryem’in babasının adı İmran’dır. Hz. Meryem henüz ana karnında iken
babası vefat etmiş ve annesi, doğacak çocuğunu Beytimakdis’e adamıştı.
Annesi adını Meryem koymuş ve Allah’a onu ve soyunu, şeytanın şerrinden
koruması için dua etmiştir. Hz. Meryem, iffetiyle örnek olduğu için ‘namuslu
ve iffetli’ anlamına gelen “betül” adıyla da anılmıştır.
Kur'an-ı Kerim’e göre Hz. Meryem, Zekeriya Peygamberin terbiyesinde özel bir
eğitimden geçmiştir. Allah, bakire olan Meryem’den mucize olarak İsa
Peygamberi yaratmıştır. Kitabımukaddes’te Yahudiler, Hz. Meryem’e iftira
etmişler, Hristiyanlar ise tanrılaştırmışlardır.
Meryem Suresi
Kur’an-ı Kerim’in on dokuzuncu suresidir. Mekke’de inmiştir. Doksan sekiz
ayettir. İçerisinde (16-37 ayetleri arasında) Meryem kıssası anlatıldığı
için bu adı almıştır.
Sureye, Zekeriya Peygamberin Allah’tan aldığı emirleri insanlara tebliğ
edecek ve kendisine mirasçı olacak bir oğul istemesini anlatan ayetlerle
başlanır. Onun, bu isteğini Allah’a dua ederek arz ettiğini ve duasında
ahlaki ölçülere uyduğu haber verilir. Allah’ın da Zekeriya Peygamberin
duasını kabul ettiği anlatılır. Kur’an-ı Kerim’de, Zekeriya Peygamberin oğlu
olan Hz. Yahya merhametli, kibar, günahlardan sakınan, anne ve babasına
iyilik eden, toplumsal barışa katkı sağlayan bir kişi olarak tanıtılır.
Surede, Hz. Meryem ile oğlu Hz. İsa’nın kıssasına da ayrıntılı bir biçimde
yer verilir. Hz. Meryem’in Allah’ın emri ile hamile kalması, onun iffeti ve
terbiyesi, doğum için kavminden uzak bir yere çekilmesi, doğum esnasındaki
sıkıntıları ve Allah’ın ona ikramları, doğumdan sonra çocuğunu alıp kavminin
huzuruna gelmesi ve kavminin ona karşı yapmış olduğu çirkin saldırılar
anlatılır.
Zekeriya Peygamber’in kısır olan hanımından çocuk yaratan Allah, bakire olan
Meryem’den de babasız çocuk yaratmak suretiyle yaratmadaki kudretinin
eşsizliğini tüm insanlığa göstermiştir. Her şey Allah’ın ‘ol’ demesiyle
olur. Allah için, yaratmada hiçbir güçlük yoktur.
Hz. İsa’nın annesinin kucağında konuşması, Hristiyanların Hz. İsa’yı
Allah’ın oğlu sayan bütün yanlış düşüncelerini ve inanışlarını
reddedercesine “Ben, Allah’ın kuluyum ve onun peygamberi olacağım.” demesi,
Allah’ın gönderdiği bütün dinlerin özü olan tevhit inancına vurgu yapması,
namaz ve zekâtı emretmesi, anne ve babaya iyi davranmanın önemli bir ahlaki
ilke olduğunu belirtmesi, surede işlenen en önemli konulardandır.
Surede, Hz. İbrahimle Azer arasında geçen tevhit mücadelesine de yer
verilir. Hz. İbrahim, tevhit dinini tebliğ edip putperestliğe karşı çıkarken
Azer’in bu nedenle onu öldürmek istemesi anlatılır. Hz. İbrahim’in ise onun
bu karşı çıkışına iyilik ve dua ile karşılık verdiği belirtilir.
Surede, Hz. Musa ve onun Tur dağında aldığı vahiy, Hz. İsmail ve onun
tebligatı da çok kısa olarak anlatılır. Bu çerçevede müminlerin sahip olması
gereken özelliklere de yer verilir. Müminlerin vahye uymaları, imanlarında
sadık olmaları, günahlardan tövbe etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri
emredilir. Ahiret hayatının mutlaka gerçekleşeceğine dair açıklamalar
yapılır. Allah, vahye karşı çıkanlara ve ahirete inanmayanlara süre
tanıdığını hatırlatır. Peygamberden, müşriklere gelecek azabı isteme
konusunda acele davranmaması tavsiye edilir. Ayrıca Hz. İsa’yı veya
melekleri Allah’ın çocukları diye anan tüm müşriklere uyarılar yapılır. Bu
uyarılara kulak vermeyenlerin ahiret gününde cezalandırılacağı haber
verilir.
Kur’an-ı Kerim’in müminler için bir müjde olduğunu bildiren, vahye
inanmayanların ise helak olacaklarını anlatan ayetlerle sure son bulur.
mesalihimürsele
Hakkında ayet, hadis, icma ve kıyas gibi emir veya yasak edici dini bir
delil bulunmayan ve İslam dininin ruhuna uygun olan faydalı şeylere göre
hüküm verme veya davranma.
İslam hukukçuları, mesalihimürselenin dini bir delil olup olmadığı konusunda
ayrılığa düşmüşlerdir. Hanefiler ve Şafiiler mesalihimürseleyi kıyasın
içinde düşünürlerken, Malikiler ise hüküm çıkarmada başvurulan ayrı bir
kaynak olarak ele almışlardır. Maliki Mezhebi’ne göre mesalihimürseleyle
varılan hüküm akla aykırı olmamalı, bir güçlüğü veya zorluğu ortadan
kaldırmalı ve İslam dininin gönderiliş amacına uygun olmalıdır.
mesbuk
1. Geçilen, geride kalan kimse.
2. Cemaatle kılınan namazın birinci rekâtını kaçırıp namazın arasında veya
sonunda imama uyan kimse.
Mesbuk, imamla birlikte son oturuşa oturduğunda selam vermez. İmam selam
verince ayağa kalkar ve imamla birlikte kılamadığı rekâtleri yalnız başına
kılar.
mescit
İçerisinde beş vakit namaz, cuma ve bayram namazlarının kılındığı
Müslümanların ibadet yeri, cami, namazgâh.
Türk toplumunda içinde ibadet edilen küçük yerlere mescit, büyüklerine de
cami denir. Bu ayrım diğer milletlerde yoktur.
Yeryüzünde ilk yapılan mescit Kâbe’dir. Hz. Âdem tarafından yapılmış, Hz.
İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından da yeniden inşa edilmiştir. Hz.
Peygamber’in yaptırdığı ilk mescit ise Kuba Mescidi’dir. Bu mescitten sonra
Medine’de Mescidinebi yapılmıştır.
Mescidin bölümleri şunlardır: 1. Mihrap: İmamın öne geçip namaz kıldırdığı,
mescidin en ön kısmında ve kıble tarafında bulunan genellikle oyuk olan yer.
2. Minber: Basamaklarla çıkılan ve üzerinde ayakta hutbe okunan yer. 3.
Kürsü: Vaizlerin halka İslami bilgileri anlatmak için oturdukları yüksekçe
yer.
“Bir kimsenin (cemaatle namaz kılmak için) mescide sürekli gittiğini
gördüğünüz zaman onun mümin olduğuna şahitlik ediniz.”
Hadis-i Şerif
Mescidiaksa
Kudüs’te bulunan, Kâbe ve Mescidinebi’den sonra Müslümanların en önemli
üçüncü mescidi.
Mescidiaksa, Hz. Süleyman Mabedi’nin bulunduğu yerde Süleyman Peygamber
tarafından yapılmıştır. Beytimakdis adı da verilir. Mekke’ye çok uzak
olmasından dolayı ‘en uzak mescit’ anlamında Mescidiaksa adı verilmiştir.
Müslümanlar hicretten sonra bir buçuk yıl kadar Mescidiaksa’ya yönelerek
namaz kılmışlardır. Hicretten önce gerçekleşen İsra ve Miraç olaylarında da
Hz. Peygamber’in uğrak yeri olmuştur.
Mescidiaksa’nın bulunduğu yerler Hz. Ömer’in hilafeti döneminde
fethedilmiştir.
“Kulu (Muhammed’i) gece vakti ayetlerimizden bir kısmını göstermek için
Mescidiharam’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidiaksa’ya götüren
Allah’ın yüceliğinde sınır yoktur. O her şeyi işitir ve görür.”
Kur’an-ı Kerim 17/1
“Mescidiaksa’da kılınan bir rekât namazın sevabı diğer yerlerde kılınan beş
yüz rekât namazın sevabından daha çoktur.”
Hadis-i Şerif
Mescidiharam
bk. Kâbe.
Mescididırar
Hicretten sonra H.9-M. 630 yılında Tebük seferi öncesi münafıklar tarafından
Müslümanları gözetim altında tutmak, onlara tuzak kurmak için Kuba
Mescidi’nin tam karşısında yapılan bir mescit.
Mescididırar’ın yapılış amacı Allah tarafından bildirilmiştir. Hz. Peygamber
de bu mescidi Tebük seferinden (9/630) sonra yıktırmıştır. Dırar mescidinin
yapılma fikrini veren Ebu Amir er-Rahip adlı Medine asıllı Hristiyan bir
münafıktır. O, İslam’ın Medine’de yayılmasını engellemek ve Hz. Peygamber’in
varlığına son vermek için bu mescidin yapılmasını planlamıştır. Ebu Amir;
Hz. Peygamber ve arkadaşları, cumartesi günleri Kuba mescidine geldiklerinde
bu planını gerçekleştirmek istemiştir. Allah’ın, peygamberine bildirmesi
üzerine bu kötü planını gerçekleştirememiştir.
“(Sefere katılmayanlar arasında) bir de müminlere zarar vermek, hakikati
inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve
Resulüne karşı savaş açmış olan (adamın gelmesini) beklemek için
Mescididırar’ı kuranlar ve ‘(bununla) iyilikten başka bir şey kastetmedik.’
diye yemin edecek olanlar vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı
olduklarına şahitlik eder.”
Kur’an-ı Kerim 9/107
Mescidinebi
Hz. Peygamber’in hicretten sonra Medine’de yaptırdığı Kâbe’den sonra en
önemli ikinci mescit.
Hz. Peygamber hem ibadet hem de eğitim, öğretim amacıyla Mescidinebi’yi
yaptırmıştır. İlk İslam üniversitesi olan Suffa’yı da bu mescidin yanında
kurmuştur. Çeşitli dönemlerde ihtiyaç oldukça genişletilmiş ve bugün yüz
binlerce insanın namaz kılabileceği duruma gelmiştir. Mescidinebi’nin
arsasını Hz. Peygamber, Neccaroğullarından Sehl ve Süheyl adlı iki kardeşten
paralarını ödeyerek satın almıştır. Yapımı sırasında Resulullah sırtında taş
ve kerpiç taşıyarak çalışmıştır. Bu mescit o gün için üstü açık olarak inşa
edilmiş daha sonraları hurma dalı ve yapraklarıyla üstü örtülmüştür. Hz.
Peygamber, hutbelerini burada bir hurma kütüğünün üzerine çıkarak okumuştur.
Mescidin doğu tarafında duvara bitişik olarak Resulullah’ın hanımları için
odalar yapılmıştır. Mescidinebi o gün için tüm devlet işlerinin görüldüğü
merkezi bir konuma sahip olmuştur. Müslümanların nüfusunun artmasıyla zaman
zaman genişletilmiştir.
“Mescidinebi’de kılınan namaz diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan
daha faziletlidir.”
Hadis-i Şerif
Meset Suresi
bk. Tebbet Suresi.
mesh
1. Silme, sıvazlama, ıslak eli bir şey üzerine sürme.
2. Abdest alırken ıslak eli başın üzerine sürme.
3. Abdest alırken ıslak eli ayağa giyilen mestin üzerine sürme.
Abdestte başı mesh etmek farzdır. Ayağa giyilen mest üzerine mesh etmek ise
dinin ibadetlerde tanıdığı bir kolaylıktır.
“Ey iman edenler! Namaz kılmak istediğiniz zaman (abdest alırken)
yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin ve
topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın...”
Kur’an-ı Kerim 5/6
Mesih
bk. İsa Peygamber.
Mesnevi
Büyük Türk İslam düşünürü Mevlana Celaleddin Rumi’nin (ö. 672/1273), 25618
beyitten oluşan Farsça eseri.
Mevlana, Mesnevi’yi öğrencisi Hüsamettin Çelebi’nin teşviki ve ısrarı ile
yazmıştır. İlk 18 beytini bizzat Mevlana kendisi yazmış geri kalan kısmını
ise Hüsamettin Çelebi’ye (ö. 683/1284) söyleyerek yazdırmıştır. Akıcı bir
üslupla insanları aydınlatmak ve onlara yol göstermek amacıyla yazılan
eserde, birçok hikâye vardır. Ayrıca peygamber kıssaları ve evliya
menkıbeleri de bolca yer alır.
Mesnevi, hem doğu hem de batı ülkelerinde tanınan bir eserdir. Doğu ve batı
dillerine çevirileri yapılmıştır.
mest
Topukları örtecek biçimde ayaklara giyilen ve belli mesafede yola dayanıklı,
bağsız olarak ayakta durabilecek şekilde kalın, suyu hemen içine çekmeyen,
deri veya keçe gibi maddelerden yapılan bir çeşit ayakkabı.
Mestler üzerine mesh vermek müminlere verilmiş bir dinî kolaylıktır. Mest
üzerine mesh müddeti: yolcu olmayanlar için 24 saat, yolcular için ise 72
saattir. Mest üzerine mesh yapılabilmesi için mestin ayağa abdest alındıktan
sonra giyilmesi, mestin topukları örtmesi, üzerinde geniş bir yırtığın
olmaması gerekir.
“Yolcu olmayanlar bir gün bir gece, yolcular ise (isterlerse) üç gün üç gece
mest üzerine mesh ederler.”
Hadis-i Şerif
mesture
bk. tesettür.
Meşariharam
1. Saygıya değer, ibadetlere ait dini sembolleri taşıyan yer.
2. Arafat’la Mina arasındaki Müzdelife adlı yerde “Kuzah” denilen ve
üzerinde “Mikade” adında silindir şeklinde bir taşın bulunduğu tepe.
Hz. Peygamber, Veda Haccı’nda Müzdelife’ye gelince Meşariharam denilen bu
tepenin yanında sabaha kadar dua ve ibadet etmiştir. Meşariharam’da bir süre
kalmak haccın sünnetlerindendir.
“Arafat’tan kitleler halinde ayrılırken Meşariharam’da Allah’ı zikredin.”
Kur’an-ı Kerim 2/198
meşru
1. Yapılmasına dinen izin verilmiş, dine uygun olan şey.
“…Yöneticilere itaat ancak meşru konulardadır…”
Hadis-i Şerif
2. İslam hukukunda farz, vacip, sünnet, müstehap ve mübah olan tüm
davranışlar.
meşru müdafaa
1. Mal, can, namus ve akla yönelik haksız bir saldırı karşısında kişinin
kanun gücüne başvurmaksızın dinî ölçüler içerisinde kendini savunması.
2. Bir kimsenin haksız bir saldırıyı kendisinden veya başkasından
uzaklaştırmak amacıyla zorunlu tepki göstermesi ve bunu uzaklaştıracak ölçü
ve oranda kuvvet kullanarak bir hakkı koruması.
Meşru müdafaa, hukukun kişiye tanıdığı bir haktır. Kişi bu hakkı haddi
aşmamak şartıyla yerinde kullanabilir.
“Kim malı, namusu ve canı için meşru müdafaa yaparken öldürülürse şehit
olur.”
Hadis-i Şerif
meşveret
bk. istişare.
metaf
Hac, umre ya da ibadet amacıyla Kâbe’nin etrafında tavaf yapılırken dönülen
alan.
Tavaf, Mescidiharam denilen ve sınırları belirlenmiş olan alan içerisinde
yapılır. Bu alanın dışında yapılan tavaf geçerli değildir. Kâbe duvarının
hemen bitişiğinde yarım ay şeklindeki ‘Hicr’ denilen yer, metaftan
sayılmadığı için tavafın Hicr’in dışından yapılması gerekir.
Metin (el-Metin)
“Kuvveti ve gücü eksilmeyen, kendisine zarar verilemeyen, zalimlere ve
zorbalara karşı gücünü gösteren ve yalnızca kendisine güvenilen.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Şüphesiz ki Allah tüm yaratıklarına bol bol rızık veren, kuvvet sahibi ve
Metin olandır.”
Kur’an-ı Kerim 51/85
mevhibe
1. Hibe edilen, bağışlanan şey.
2. Allah’ın kullarına ve tüm yaratıklarına karşılıksız olarak verdiği her
şey, nimet.
mevize
1. Dini öğüt, nasihat, vaaz.
2. Kişinin kalbini yumuşatma, Allah’a olan sevgisini çoğaltma ve azabından
koruma amacıyla verilen öğütler.
“Rabbinin yoluna hikmetle, mevize ile çağır ve (hak yoldan ayrılmış olan
kimselerle) en güzel şekilde mücadele et…”
Kur’an-ı Kerim 16/125
Mevla
1. Rab, efendi, seyit, sahip, malik, terbiye eden, birinin işini üzerine
alan, veli.
“Şüphesiz ki Allah müminlerin Mevlasıdır. Kâfirlerin ise Mevlaları yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 47/11
2. Dost, yardımcı, lütuf ve bağışta bulunan.
“Ey Rabbimiz! Bizi affet; bizi yarlıga; bize merhamet et; sen bizim
Mevlamızsın; kâfirlere karşı bize yardım et.”
Kur’an-ı Kerim 2/286
3. Allah.
“Allah(‘ın emirlerine ve yasakların)a uyun. O sizin Mevlanızdır. O ne güzel
Mevla ne güzel yardımcıdır.”
Kur’an-ı Kerim 22/78
Mevlana Celaleddin Rumi
İslam dünyasının yetiştirdiği büyük şair, tasavvuf ve düşünce adamı.
Mevlana, Harzemşahlar döneminde 1207 yılında Belh’te doğmuştur. Asıl adı
Mehmet Celaleddin’dir. Babası ‘bilginler sultanı’ anlamına gelen
Sultanü’l-ulema Muhammed Bahaeddin Velet, annesi Mümine Hatun’dur. Moğol
istilasının yaklaşması ve Harzemşahlarla arasının açılması üzerine babası
dört yaşındaki oğlu ile birlikte Belh’ten ayrılmıştır. Irak, Hicaz ve
Suriye’den geçerek Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak devrini yaşadığı
III. Sultan Alaeddin zamanında Konya’ya gelip yerleşmiştir.
“Her ne kadar Farsça söylüyorsam da aslım Türk’tür.” diyen Mevlana, önce
Şerafettin Semerkandi’nin kızı Gevher Hatunla, onun ölümünden sonra da
Konyalı İzzettin Ali’nin kızı Kerra Hatunla evlenmiştir. Birincisinden
Sultan Velet, Muhammed Alaeddin, ikincisinden Emir Muzaffereddin Âlim
Çelebi, Melike Hatun adlı çocukları olmuştur. İlmiyle ve ahlakıyla kendisini
çevresine tanıtmış ve sevdirmiş; bu sebeple asıl ismi unutulup ‘efendimiz’
anlamına ‘Mevlana’ adıyla tanınmıştır.
Mevlana, Şemsi Tebrizi ile buluştuğu 23 Ekim 1244 tarihine kadar vaazla ve
dinî ilimlerde dersler vermekle meşgul olmuştur. Bu tarihten Şems’in
öldürüldüğü 5 Aralık 1247 tarihine kadar gönül âleminin coşkusuna
yönelmiştir. Şems’in ölümünden sonra kuyumcu Selahaddin Zerkub ve 29 Aralık
1258 tarihinde onun da ölümü üzerine Çelebi Husameddin Hasan’ı yakın dost
edinen Mevlana, 17 Aralık 1273’de pazar günü vefat etmiştir.
Eserleri:
1. Mesnevi (25618 beyit).
2. Divan-ı Kebir (21000 beyit gazel ve 1791 rubai).
3. Fihimafih.
4. Mecalis-i Seba.
5. Mektubat.
Mevlevilik
Mevlana Celaleddin Rumi’nin (ö. 1273) düşünceleri çerçevesinde oğlu Sultan
Velet (ö. 1312) tarafından sistemleştirilip kurulan ve İslam dünyasında
birçok taraftara sahip olan tarikat.
Mevlana, düşüncelerini ve İslam’ı yaşama yolunu sağlığında iken
sistemleştirmemiştir. Sultan Velet, babasının vefatından sonra birtakım
kurallar koyarak düşüncelerini tasavvufi bir ekol hâline getirmiştir. Bu
tarikatın amacı, insanın gerçek anlamda kendini tanımasını ve bulmasını
sağlamaktır. Bunun yolu olarak da Allah aşkı ve zikir gösterilir. Allah
sevgisinde yok olmak, Mevlevilerin en önemli düşüncelerindendir. Bu sevgide
yok olmayanların dünya ve içindekilerin kulu olacağını söylerler. Mevlevi
tarikatında kâmil bir mürşide teslim olma, Allah’a itaat edip Peygambere
bağlanma, ruhen yücelmenin esasıdır. Mevlevilik yolunda ilerleyen kişiler
derecelerine göre isim alırlar. Mevlevilik, Osmanlılar döneminde ülkedeki en
yaygın tarikatlardan biri hâline gelmiştir.
mevlit
1. Doğma, doğum zamanı, doğum yeri, doğum yıldönümü, veladet.
2. Hz. Peygamber’in doğumunu, doğum sırasında meydana gelen olağanüstü
olayları ve hayatından bazı kesitleri anlatan manzum eserler.
3. Süleyman Çelebi’nin Hz. Peygamber’in doğumu ve hayatı ile ilgili manzum
eser.
4. Hz. Peygamber’in doğum ve hayatıyla ilgili yazılan mesnevinin okunduğu
dinî tören.
Hz. Muhammed’in doğumunu anlatan birçok manzum eser yazılmıştır. Türk
toplumunda en yaygın olanı ve en çok sevileni, Süleyman Çelebi’nin (ö. 1422)
yazdığı Vesiletünnecat adlı eserdir. Bu eser şu bölümlerden oluşur: Münacat
(Allah’a yakarış), Veladet (Hz. Peygamber’in doğumu), Risalet
(peygamberliğin gelişi), Miraç, Rıhlet (Hz. Peygamber’in vefatı) ve Dua.
mevlithan
Mevlidi bestesine uygun musiki ile okuyan kimse.
mevzu hadis
Hz. Peygamber söylemediği hâlde siyasal, sosyal ve dinî birtakım sebeplerle
ona iftira ederek onun adına hadis diye uydurulan söz.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra değişik sebeplerle hadisler uydurulmuştur.
Ancak muhaddisler, hadis ravilerini ve hadis metinlerini çok titiz bir
incelemeden geçirip bu uydurma hadisleri tek tek tespit etmişlerdir.
Muhaddislerin en sahih hadislerden oluşturdukları hadis kitapları tarih
boyunca kaynak olarak kullanılagelmiştir. Hz. Peygamber de kendi adına hadis
uyduranlara şu uyarıyı yapmıştır. “Kim benim söylemediğim bir sözü,
‘Söyledi.’ diyerek bana iftirada bulunursa cehennemdeki yerine hazırlansın.”
Hadis-i Şerif
meysir
1. Şans oyunları, kumar.
2. İslamiyet’ten önce, cahiliye Arapları arasında yaygın olan bir kumar
türü.
Kumar oynayarak kazanılan para zahmetsiz ve yorulmaksızın elde edilen bir
kazanç olduğu için “meysir”, kolaylık manasındaki “yusr” kökünden
türetilmiştir. İslam dini kumarın her çeşidini yasaklamıştır.
“Ey iman edenler! Uyuşturucu, meysir, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan
işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki kurtulasınız.”
Kur’an-ı Kerim 5/90
meyte
Etinin yenmesi helal olduğu hâlde İslami usullere göre kesilmemiş olan
hayvan, leş.
“Allah size meyteyi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası için kesilen
hayvanların yenilmesini haram kılmıştır…”
Kur’an-ı Kerim 2/173
meyyit namazı
bk. cenaze namazı.
mezar
bk. kabir.
mezhep
1. Gidilecek yer, gidilecek yol, takip edilen yöntem, metot, ekol.
2. İslam kültüründe dinî ilimlerde uzman olan bir müçtehidin, dinin
ayrıntılarına ilişkin konularda, kendine özgü kural ve metotla meydana
getirdiği görüşler toplamı, içtihatlar.
İslam tarihinde hukuki, siyasi ve itikadi bütün görüşler ve akımlar hakkında
‘mezhep’ kavramı kullanılmıştır.
Mezhep imamları, “Biz bir mezhep kurduk, gelin bize katılın.” dememişlerdir.
Onların çeşitli meseleler hakkında verdikleri fetvalar, yaptıkları
içtihatlar zamanla Müslümanlar tarafından benimsenmiş, uygulanmış ve
kitaplarda bir araya toplanmıştır. Hiçbir mezhep imamı ‘Benim görüşüm mutlak
doğrudur.’ şeklinde bir iddiada bulunarak görüşlerini dinleştirmemiştir.
Ehlisünnet mezhepleri birbirinin içtihat ve kanaatlerine saygı
göstermişlerdir. Herhangi bir meselede kendi mezheplerinde görüş olmadığında
diğer mezheplerin görüşlerinden de yararlanmışlardır.
İslam tarihinde ortaya çıkan mezhepleri üç grupta sınıflandırılır: 1.
Uygulamayla ilgili çalışmaları içine alan fıkıh mezhepleri, amelî mezhepler.
2. İnanç konularıyla ilgili mezhepler, itikadi mezhepler. 3. Yönetimle
ilgili konuları esas alan mezhepler, siyasi mezhepler.
mezi
Cinsel içerikli şeyleri düşünmek, bakmak veya cinsel arzulara yoğunlaşmak
sonucu insanın erkeklik organından gelen şeffaf, yapışkan sıvı.
Mezi geldiğinde insan cünüp sayılmaz ve gusül abdesti alması da gerekmez.
“Meni gelmesinden dolayı gusül, meziden dolayı abdest almak gerekir.”
Hadis-i Şerif
mezmur
1. Nefesli çalgılarla söylenen ilahî.
2. Hz. Davut’un makam ile okuduğu Zebur surelerinden her biri.
3. Kitabımukaddes içinde Hz. Eyüp ile Hz. Süleyman’ın Meselleri arasında yer
alan 150 bölüm.
Milletiibrahim
bk. Haniflik.
mihr
Müslüman bir erkeğin nikâh sırasında evleneceği hanıma verdiği veya vermeyi
kabul ettiği mal ya da para, mehir, sadak.
İslam dininde mihr, kadının yalnız başına ayakta durabilmesinin ekonomik
güvencesi olarak kabul edilmiştir. Mihr miktarı kişilerin ekonomik durumu ve
sosyal konumuna göre değişir. Mihr, İslam hukukuna göre sadece kadının
hakkıdır. Bu sebeple babası veya ailesi tarafından “başlık parası” veya
başka bir ad altında alınması doğru değildir.
“Mihrin en hayırlısı ödemesi en kolay olanıdır.”
Hadis-i Şerif
mihrap
Cami ve mescitlerde kıble yönünde bulunan ve imamın namaz kıldırırken önünde
durduğu genellikle oyuk ve girintili bölüm.
“(Zekeriya Peygamber) mihraptan kavminin karşısına çıkıp onlara: ‘Rabbinizi
sabah akşam tespih edin.’ diye işaret etti.”
Kur’an-ı Kerim 19/11
Mikail
Dört büyük melekten tabiat olaylarının oluşumu ve rızıkların dağıtımı ile
görevli olan melek.
“Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman
olursa, bilsin ki Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.”
Kur'an-ı Kerim 2/98
mikat
1. Bir iş için belirtilen zaman, yer.
“Şüphesiz ki (hak ile batılın) ayrıldığı kıyamet günü mikattır.”
Kur’an-ı Kerim 78/17
2. Hac ve umre yolculuğuna çıkanların Mekke çevresinde ihrama girmek zorunda
oldukları sınırlar, yerler.
Mikat yerlerini Hz. Peygamber belirlemiştir. Hac ve umre için Mekke’ye
girmek isteyenlerin ihram giyecekleri mikat yerleri:
Zülhuleyfe, Zatu Irk, Cuhfe, Karn ve Yelemlem’dir.
millet
1. Din, şeriat, takip edilen yol.
“(Ey Muhammed) Yahudi ve Hristiyanlar, sen onların milletine uymadıkça
senden asla razı olmayacaklardır. De ki: ‘Gerçek din Allah’ın göndermiş
olduğu din (olan İslam)dir. Sana verilen bunca ilimden sonra (inkârcıların)
arzu ve isteklerine uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı ne
bir dost vardır. ”
Kur’an-ı Kerim 2/120
2. Allah’ın kullarına peygamberler aracılığı ile gönderdiği hayat tarzı,
yaşama biçimi.
“(Ey Muhammed) De ki: “Rabbim beni dosdoğru yol olan, Allah’ı birleyen
İbrahim’in milletine iletti. O (İbrahim) ki ortak koşanlardan değildi.”
Kur’an-ı Kerim 6/161
3. Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu,
ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.
Mehmet Akif Ersoy
Mina
Mekke ile Arafat arasında bulunan ve hacıların kurban kesip sonra da şeytan
taşladıkları yer.
Mina, Hz. Peygamber’in Akabe Sözleşmeleri’nde Medinelilerle görüşme yaptığı
ve onları İslam’a davet ettiği yerdir. Kuzeyinde Sabir Dağı vardır. Akabe
Cemresi ve Muhassir Vadisi arasında kalan yere Mina denilir.
Kurban bayramının birinci günü Mina’da kurban kesilir. Bayramın birinci,
ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri de yine Mina’da şeytan taşlanır.
minare
Camilerde müezzinin ezan okuduğu, bir veya birden çok şerefesi bulunan
yüksek ve ince kule biçimindeki yapı.
Minare, ezanın uzaklara duyurulması amacıyla yapılmıştır. İlk minare Emevi
hükümdarlarından Abdülmelik b. Mervan (ö. 86/705) zamanında yaptırılmıştır.
Sanki bir hatıra serinliğinden
Ovanın yeşili, göğün mavisi
Ve minarelerin en ilahîsi.
Ahmet Hamdi Tanpınar
minber
Cami ve mescitlerde imamın üzerinde hutbe okuduğu, basamaklarla çıkılan ve
mihrabın sağında bulunan yüksekçe yer.
Hz. Peygamber ilk önceleri bir hurma kütüğünü minber yerine kullanmış,
hutbelerini onun üzerinde okumuştur. Daha sonraları sahabeler ona üç
basamaklı bir minber yaptırmışlardır.
minhac
1. Yol, yöntem, metot, program, öngörülen işler bütünü.
2. Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerinin uymalarını ve ümmetlerine de
açıklama yapmalarını istediği hayat tarzı.
“Sizden her biriniz için bir sistem ve (uymanız gereken) bir minhac
belirledik...”
Kur’an-ı Kerim 5/48
miraç
1. Göğe çıkma
2. Çıkılacak, yükselecek yer.
3. Hz. Peygamber’in, recep ayının 27. gecesinde, Mekke’den Kudüs’teki
Mescidiaksa’ya götürülmesi ve oradan göğe yükseltilerek Allah’ın ayet ve
olağanüstü nimetlerinin gösterilmesi.
Hz. Peygamber’in, recep ayının 27. gecesinde Mekke’den Kudüs’teki
Mescidiaksa’ya götürülmesine ‘isra’, göklere çıkarılmasıyla meydana gelen
büyük mucizeye de ‘miraç’ denilir. Kur’an-ı Kerim’de geçen isra olayını
inkâr etmek insanı İslam’dan uzaklaştırır. Müslümanlar isra ve miraç olayını
coşkulu bir biçimde kutlarlar.
Cebrail davet kılınca
Miraca Muhammed’i
Miracında diledüğü
Ümmetinin varıdur.
Yunus Emre
Miraç Gecesi
Hz. Muhammed’in Mekke’den Kudüs’teki Mescidiaksa’ya, oradan da Allah’ın
ayetlerini görmek için göklere yükseltildiği recep ayının 27. gecesi.
Müslümanlar Miraç Gecesi’ni Kur’an-ı Kerim okuyarak, namaz kılarak, Hz.
Peygamber’e salatüselam göndererek değerlendirirler. Ayrıca bu gecede
miraciye de okunur.
Miraç Kandili
bk. Miraç Gecesi.
miraciye
Hz. Peygamber’in miracı hakkında yazılan kaside ve manzume.
Miraciyeler daha çok Miraç Gecelerinde okunur. En meşhur miraciyeler
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’indeki “miraç bölümü” ve Osman Dede’nin
Miraciye’sidir.
miras
Ölen kimsenin, hukuken akrabası olan kimselere belli ölçüler içerisinde
paylaştırılmak üzere bıraktığı para ve her türlü taşınır, taşınmaz mal(lar).
“Ana baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin bir payı
olduğu gibi kadınların da ana baba ve akrabalarının bıraktığı mirastan
payları vardır…"
Kur’an-ı Kerim 4/7
misafir
1. Yolcu, yoldan gelen, yola giden, seyyah.
“Allah üç kişinin duasını kabul eder: Babanın, misafirin ve mazlumun.”
Hadis-i Şerif
2. Davet veya ziyaret sebebiyle bir başkasının evine giden, konuk.
“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine iyilik ve ikramda
bulunsun.”
Hadis-i Şerif
3. Yaşamakta olduğu yerden yaklaşık 90 km uzağa giden ve orada on beş günden
fazla kalmayan kimse.
Misafir olan kimse dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kılar. İsterse
Ramazan orucunu tutar isterse kazaya bırakır; cuma namazını kılmazsa yerine
öğle namazını kılar.
misak
1. Kesin olarak söz verme.
“Allah’ın size olan nimetini ve ona kesinlikle uyma konusunda vermiş
olduğunuz misakı hatırlayın; ‘İşittik ve itaat ettik.’ demiştiniz. Allah’ın
emir ve yasaklarına uyarak onun korumasına girin. Allah, insanın içinden
geçenleri bile mutlaka bilir.”
Kur’an-ı Kerim 5/7
2. Yapılan ve mutlaka yerine getirilmesi gereken antlaşma, ahit.
“Onlar (müminler) Allah’ın ahdini yerine getirirler ve Allah’la yapmış
oldukları misakı bozmazlar. Onlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri
gözeten (akrabalık bağlarını koparmayarak onlara iyilik eden), Allah’ın
büyüklüğü karşısında saygı duyan ve (ahirette) kötü hesaptan sakınan
kimselerdir.”
Kur’an-ı Kerim 13/20-21
3. Allah’tan başka ilah tanımama ve hayatın her alanında Allah’ın emirlerine
bağlı kalma konusunda Allah’ın ruhlar âleminde kullarıyla yapmış olduğu
antlaşma, insanlardan almış olduğu söz.
Kur’an-ı Kerim’in verdiği bilgilere göre Allah, kulları ile ruhlar âleminde
sözleşme yapmıştır. Bu sözleşmeye göre Cenabı Allah, kıyamete kadar gelecek
olan insanların ruhlarını yarattıktan sonra onlara şöyle buyurmuştur: “Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?” Ruhlar da hep birlikte Allah’a şu cevabı
vermişlerdir: “Elbette sen bizim Rabbimizsin...” (Kur’an-ı Kerim 7/172)
Allah’ın ezelde almış olduğu bu söz, Allah ile kulları arasında yapılan bir
sözleşme; misaktır.
miskin
1. Hiçbir şeyi bulunmayan, yiyeceği ve giyeceği için başkalarına muhtaç
olan.
“Zekâtlar Allah’tan bir farz olarak yoksullara, miskinlere... verilir.”
Kur’an-ı Kerim 9/60
2. Kendisini geçindirecek zenginliğe sahip olmayan; ancak durumu da
bilinmediği için kendisine sadaka verilmeyen ve kendisi de sadaka istemeyen
kimse.
Fakir, karnını doyuracak yiyecek ve gıda bulabilene denildiği hâlde, miskin
bunu da bulamayan yoksul kişidir.
“Yakın akrabaya, miskine, yolcuya (zekât ve sadakadan) haklarını ver…”
Kur’an-ı Kerim 17/26
3. Allah’ın yüceliği ve büyüklüğü karşısında kendi varlığını önemsemeyen,
evrendeki tüm yaratılanlarda Allah’ın eşsizliğini görebilen derin kavrayış
sahibi kimse, derviş.
Bir kuru ağaç idim, yol üzre düşmüş idim,
Er bana kıldı nazar, taze civan oldum ben.
Dünya cefasın almak, sonucu vefa imiş,
Cefayı ben vererek seni satın aldım ben.
Yunus sen âşık isen adını miskin ko sen
Cümlesinden seçerek miskinliği aldım ben.
Yunus Emre
mistisizm
1. Kendinden geçiş ve tanrıya bağlanışla olgunluğa ulaşılabileceğini ileri
süren felsefi bir öğreti.
2. Allah’a ve gerçeğe akıl ve araştırma yolu ile değil de gönül yolu, his ve
sezişle ulaşılabileceğini kabul eden felsefi inanç.
misvak
Diş temizliğinde kullanılan arak ağacının küçük ince dalı.
Hz. Peygamber, bütün temizlik çeşitleri ile beraber diş temizliğine ayrı bir
önem vermiş ve bu konuda şu tavsiyede bulunmuştur:
“Ümmetime zorluk vermeyeceğini bilseydim, her abdest alışta veya her namazda
misvak kullanmalarını emrederdim.”
Hadis-i Şerif
“Misvak ağız için temizliktir ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya da
vesiledir.”
Hadis-i Şerif
misyoner
bk. müsteşrik.
mizan
1. Ölçü aleti, tartı, terazi.
“Tartıyı adaletle yapın, mizanda eksiklik yapmayın.”
Kur’an-ı Kerim 55/9
2. Doğru ve yanlışın, hak ve batılın, zulüm ve adaletin, iyilik ve kötülüğün
farkını bildiren hüküm.
“Şüphesiz ki Allah, kitabı (Kur’an-ı Kerim) ve mizanı gerçek olarak
indirdi.”
Kur’an-ı Kerim 42/17
3. Ahirette insanların günah ve sevaplarının, iyilik ve kötülüklerinin
tartılacağı manevi terazi.
“(Ahirette) Kimin mizanı ağır gelirse (cennette) mutlu bir hayat
sürecektir.”
Kur’an-ı Kerim 101/7-8
molla
1. Büyük âlim, hoca.
2. Medrese hocalığından sonra kadılık unvanını kazanan âlim.
3. Dinî yönü ağır basan kimse, dindar.
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sıygaya çeker bir Molla Kasım gelir.
Yunus Emre
Muahat
Hicretten sonra Hz. Peygamber’in, Mekke’den hicret eden Muhacirlerle
Medineli Ensardan olan Müslümanlar arasında yapmış olduğu kardeşlik
antlaşması.
Bu antlaşma ile Mekke’deki mallarını bırakıp tamamen yoksul durumda kalan
Müslümanlar, Medine’deki din kardeşlerinin yardımıyla yoksulluktan
kurtulmuşlardır. Medineli Müslümanlar, evlerine, tarlalarına, paralarına
muhacirleri ortak etmişlerdir.
“Hz. Peygamber, Medine’ye geldiklerinde Mekkeli muhacirlerle Ensar arasında
muahat yapmıştı.”
Abdullah İbn Abbas
muamelat
1. Muameleler, işler, ameller.
2. İslam fıkhının; alım satım, kiralama, şirketler, anlaşmalar, yitik
mallar, emanetler, kefalet, gasp, bağış, vasiyet, miras, davalaşma, suçlar
ve cezalar gibi insanlar arası ilişkileri düzenleyen bölümü.
3. İslam fıkhının ibadetlerle ilgili hükümlerinin dışında kalan ve
insanların birbirleriyle veya bireyin toplumla yahut da toplumların
birbirleriyle olan hukuki, idari, mali, iktisadi ve beşeri ilişkilerini
düzenleyen bölümü.
muaşeret
1. Mutlu, görgülü, yararlı ve uyumlu yaşamanın gerektirdiği kurallar
topluluğu.
2. Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun bir hayat yaşama,
insanlarla bir arada dostça geçinme, insanın kişiliğine zarar veren her
türlü kötülüğü ve itici davranışı terk etmek suretiyle mükemmel bir hayat
sürme.
İslam dinindeki muaşeret kurallarının bir kısmı şunlardır: Maddi ve manevi
temizliğe dikkat etmek, çevreyi temiz tutmak, yalan söylememek, iftira
etmemek, dedikodu yapmamak, haset etmemek, helal kazanmak, kişinin eşine,
çocuklarına, komşularına ve iş yerindeki arkadaşlarına karşı güleryüzlü
olması, yoksullara karşı yardımsever olmak, küçüklere şefkat büyüklere saygı
göstermek, kadınlara nazik davranmak, selamı yaygınlaştırmak.
Muavvizeteyn Sureleri
İçeriğinde tanımlanan her türlü kötülüğün şerrinden Allah’a sığınmak için
okunması öğütlenen Kur’an-ı Kerim’deki Felak ve Nâs Surelerine verilen ortak
ad.
Hz. Peygamber, her gece yatmadan önce üç defa İhlas Suresini sonra da
Muavvizeteyn Surelerini okumuştur. Müslümanlara da okumalarını tavsiye
etmiştir.
mubah
1. Dinen sorumlu kişilerin yapıp yapmamakta serbest olduğu şey.
2. Haram veya mekruh olmayan, yapılması dinen yasaklanmamış, Allah katında
yapılıp yapılmaması eşit olan davranışlar.
Yenilmesi, içilmesi veya kullanılması ayet ve hadislerle yasaklanmamış olan
şeyler mubah ve caizdir. Mubah olan bir şeyi haramlaştırmak büyük bir
günahtır. Çünkü İslam dininde haramı ve helali belirleyen Allah’tır.
mucize
1. İnsanın benzerini yapmaktan âciz kaldığı, alışılagelmiş şeylere aykırı
olan, olağanüstü işler.
2. Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat
etmek amacıyla gösterdikleri olağanüstü olaylar.
Mucize göstermek Allah’ın iznine bağlı olarak peygamberler tarafından
gerçekleştirilir. Mucizelerin iki yönü vardır: 1. Mucize bir yönüyle
inkârcılara meydan okumaktır. 2. Peygamberlere inanmayanları aciz ve güçsüz
bırakmaktır.
Peygamberlerin göstermiş olduğu mucizeler hissî mucizeler ve akli mucizeler
olmak üzere ikiye ayrılırlar. Hissî mucizeler, her peygamberin içinde
yaşadığı dönem gereği ve insanların anlayışına göre benzersiz sayılan ve
başkalarının benzerini yapmakta âciz kalarak hayret edecekleri türden
mucizelerdir. Akli mucizeler ise akla ve vicdana hitap eden ve her devirde
geçerli olan mucizelerdir. Hz. Peygamber’in en büyük mucizesi, akli bir
mucize olan Kur’an-ı Kerim’dir. Hz. Muhammed, Kur’an-ı Kerim ile döneminin
bütün şair ve edebiyatçılarına onun hiç olmazsa tek bir suresinin benzerini
yapmaları konusunda meydan okumuştur. Onun bu meydan okumasına tarihin
hiçbir döneminde kimse cevap verememiştir.
“Hiçbir peygamber yoktur ki ona insanların imanına sebep olan mucizeler
verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise, ancak bana vahyolunan bir
vahiydir. Onun için kıyamet gününde ümmeti en fazla olan peygamberin ben
olacağımı ümit ediyorum.”
Hadis-i Şerif
mudarabe
1. Rızık peşinde koşma.
2. İslam hukukuna göre ortaklardan bir tarafın sermaye diğer tarafın emek ve
işletmecilik olmak üzere oluşturdukları, kâr-zarar, emek-sermaye ortaklığı.
İslam’da mudarabe ortaklığı uzun veya kısa vadede her çeşit krediyi sağlamak
için elverişli bir yöntemdir. Toplumda, elinde büyük miktarlara ulaşan nakit
parası olan birçok kimse bunu işletmek, ticari bir işte kullanmak ister.
Ancak işletme bilgisi ve tecrübesi olmadığı için bunu gerçekleştiremez. Yine
toplumda işletme kabiliyeti olan, yetenekli ve ticarete yatkın birçok kimse
de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz. Mudarabe, birbirine muhtaç
olan bu iki kesimi bir araya getirir ve iki taraf da bu ortaklıktan kârlı
çıkar. Piyasaya da bu sayede bir canlılık gelmiş olur.
Muğni (el-Muğni)
“Tüm varlıkların her türlü ihtiyacını karşılayan, kendi katından bol bol
karşılıksız nimet veren, onlara maddi ve manevi zenginliğin yollarını
gösteren, kendisi ise hiçbir şeye muhtaç olmayan.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Muğni’dir…”
Hadis-i Şerif
muhacir
1. Göç eden, hicret eden, yerleşmek üzere yurdundan başka bir yere giden
kimse.
2. İslam dinini Kur’an-ı Kerim’in emrettiği gibi yaşamak, Kureyş kabilesinin
her türlü baskısından kurtulmak ve din, can, namus, akıl ve soy emniyetini
sağlayıp her türlü tehlikeden korunmak amacıyla Mekke’den Medine’ye göç eden
Hz. Muhammed ve arkadaşları.
“Allah yolunda göç eden kimse, yeryüzünde gideceği yerde bolluk ve (her
türlü maddi, manevi) genişlik bulur. Kim Allah ve Resulü için muhacir olarak
evinden çıkar da hicret esnasında ölürse onun mükâfatını Allah verir. Allah
çok bağışlayan ve merhamet edendir.”
Kur’an-ı Kerim 4/100
3. Allah’ın yasakladığı her türlü kötü davranışı ve haramı terk edip güzel
davranışları benimseyip yaşayan kişi.
“Muhacir Allah’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.”
Hadis-i Şerif
muhaddis
1. Haber veren, söz nakleden, rivayet eden, ravi, hadis nakleden.
2. Hadislerin sahih olanlarını sahih olmayanlarından ayırt edebilme
donanımına sahip, hadis ilminin terimlerini ayrıntılarıyla bilen, kendinden
önceki hadis âlimlerinin naklettikleri hadislere vâkıf olan hadis âlimi.
“‘Evladım Cüneyd! Allah seni önce muhaddis sonra sufi yapsın…”
Serî es-Sakatî
muhadram
1. Hz. Peygamber zamanında yaşayıp Müslüman olduğu hâlde onunla görüşüp
sohbet etme fırsatı bulamayan kimse.
Kadı Şureyh b. el-Haris (ö. 80/699) ve Uveys (Veysel) el-Karani (ö. 37/657)
en meşhur muhadramlardandır. Muhadramlar, Hz. Peygamber döneminde
yaşamalarına rağmen onunla sohbet etme imkânını bulamamışlardır. Bu nedenle
muhadramlar sahabelerden sayılmazlar.
2. Hem İslam öncesi cahiliye döneminde hem de İslam geldikten sonra yaşayan
ve hayatını Müslüman olarak tamamlayan şair(ler).
İslam tarihinde muhadram şairlerden bazıları; Kâb b. Züheyr (ö. 24/645),
Hassan b. Sabit (ö. 60/680), Lebid b. Rebia (ö. 560/661)’dır.
3. Hz. Peygamber döneminde iman etmeden yaşamış oldukları hâlde, onun
vefatından sonra iman eden kimseler.
muhalefetün lilhavadis
“Zatında ve sıfatlarında yaratılan hiçbir varlığa benzemeyen.” anlamında
Allah’ın sıfatlarından biri.
Yüce Allah, hiçbir varlığa benzemez. Kur’an-ı Kerim bu gerçeği şöyle haber
vermiştir: “Hiçbir şey Allah’ın benzeri değildir.” (Kur’an-ı Kerim 42/11) Bu
nedenle insan, Allah’ın zatını düşünmemelidir. İnsanın asıl yapması gereken,
evrendeki varlıkların yaratılış amacını ve güzelliğini düşünerek Allah’ın
birliği ile yaratmasındaki eşsizliği arasında ilgi kurmasıdır.
Hz. Muhammed (SAV)
Allah’ın bütün insanlığa rahmet olarak gönderdiği en son peygamber.
Hz. Muhammed, Mekke’nin önde gelen kabilesi olan Kureyş kabilesinin
Haşimoğulları soyundandır. Annesi Amine, babası Abdullah’tır. 571 yılında
Mekke’de doğmuştur. Doğumundan kısa bir süre önce babasını, altı yaşında
iken de annesini kaybetmiştir. Sekiz yaşına kadar da dedesi Abdülmuttalip’in
koruması altında kalmıştır. Onun ölümünden sonra amcası Ebu Talip’in
gözetimi altında yaşamıştır. Onunla beraber ticaret amaçlı yolculuklar
yapmıştır. Bu yolculuklar sayesinde büyük bir ticari deneyim kazanmış ve
Arabistan’ı kültürel ve coğrafi yönden tanıma imkânı bulmuştur. Gençlik
yıllarında haksızlıklara karşı tavır alan “Hılfulfudul” gibi hayır amaçlı
kuruluşlarda aktif görev üstlenmiştir. Çevresinin sosyal ve kültürel
yozlaşması karşısında yaratılıştan getirdiği temizliğini ve özelliğini
korumuştur. Bu sayede toplum onu en güvenilir insan anlamına gelen “emin”
unvanı ile adlandırmıştır. Yirmi beş yaşına geldiğinde Hz. Hatice ile
evlenmiştir. Bu evlilik yirmi beş yıldan fazla sürmüştür. Hz. Peygamber’in
Kasım, Abdullah, Ümmü Gülsüm, Zeynep, Rukiye ve Fatıma adlı çocukları bu
evlilikten doğmuştur. Kırk yaşına geldiğinde Hz. Muhammed’e peygamberlik
görevi verilmiştir. Bu görevi on üç yıl Mekke’de sürdürmüştür. İslam,
Mekke’de yayılma imkânı bulamayınca Müslümanlar ve Hz. Peygamber 622
tarihinde Medine’ye hicret etmişlerdir. Medine’de Hz. Peygamber hem İslam’ı
yaymış, hem de Medine İslam devletinin başkanı olmuştur. Kültürel, siyasi,
askerî ve ahlaki alanda birçok düzenleme yapmıştır. Mekkelilerden gelen
saldırılar üzerine onlarla Bedir, Uhut ve Hendek Savaşlarını yapmıştır.
Güçlü bir askerî ve siyasi birlik kuran Hz. Peygamber, M. 630 yılında
Mekke’yi fethetmiştir. Arabistan’ın her tarafında İslam dinini egemen
kıldıktan sonra M. 632 yılında altmış üç yaşındayken Medine’de vefat
etmiştir. Vefat ettiğinde kendi evine defnedilmiştir. Kabri buradadır ve
burası ‘tertemiz gül bahçesi’ anlamında “Ravzayimutahhara” adıyla
anılmaktadır.
Muhammed b. İdris eş-Şafii
bk. Şafii Mezhebi.
Muhammed Suresi
Kur'an-ı Kerim’in kırk yedinci suresidir. Medine’de inmiştir. Otuz sekiz
ayettir. Adını ikinci ayette geçen Hz. Muhammed’in isminden almıştır.
Sureye, Allah’ı inkâr edenlerin yapmış oldukları salih amellerin boşa
gittiği haber verilerek başlanır. Kurtuluşun Hz. Muhammed’in getirmiş olduğu
hakikatlere iman etmekten geçtiği vurgulanır. İman edenlerin hak ve
hakikate, küfredenlerin ise batıl şeylere uydukları anlatılıp savaş
şartlarında onlara karşı verilecek olan mücadele ele alınır. Bu çerçevede
müminlere Allah’ın yardımının gelmesi için Allah’ın koyduğu kurallara
uymanın zorunluluğu hatırlatılır. Müminlerin, inkârcıların durumuna
düşmemeleri için yeryüzünü dolaşmaları ve onların yurtlarından ve bırakmış
oldukları izlerden ibret almaları öğütlenir. Allah’a iman edip salih amel
işleyen müminlerin ahirette elde edecekleri nimetler anlatılır ve ayrıntılı
cennet tasvirleri yapılır.
Surede, Hz. Muhammed’e ve getirdiği hakikatlere karşı iki yüzlü davranan ve
Resulullah’la alay eden münafıklara da yer verilir. Kıyametin meydana
geleceği hatırlatılarak münafıklar uyarılır. Kurtulmak için bilinçli bir
iman, günahlara tövbe ve kuvvetli bir öz denetim bilincine sahip olma
emredilir. Münafıkların ölüm korkusuna bağlı olarak savaşlardaki korkak
tavırlarına da değinilir. Ölümden yersiz yere korkmak yerine Allah’a ve
Peygamberine verdikleri sözlere sadık kalmaları, bozgunculuk yapmamaları,
güzel söz söylemeleri, insani ilişkilerini düzeltmeleri önerilir.
Surede, iman ettikten sonra tekrar küfre dönen kişilerin ölüm anında
çektikleri sıkıntılar ve onların ahirette amellerinin boşa gitmesine bağlı
olarak çekecekleri sıkıntılar da anlatılır.
Surenin son bölümünde tekrar münafıkların ahlaki yönden düşüklükleri ile
ilgili açıklamalar yapılır. İmanla nifakın ayrışım noktasının cihat ibadeti
olduğu vurgulanır. Hz. Peygamber’e itaat etmek ve ona nankörlük etmemek
emredilir. Ona karşı itaatsiz davrananların ve nankörlük edenlerin
amellerinin boşa gideceği belirtilir. Münafıklara, dünya hayatının
geçiciliğini hatırlatan ve Allah yolunda harcama yaparken cimri davranmamayı
emreden ayetle sure son bulur.
muharref din
1. Allah tarafından gönderildiği hâlde aslı bozulan, zamanla insan sözü
karıştırılarak tevhit inancından uzaklaştırılan din.
2. Yahudilik, Hristiyanlık.
Kur’an-ı Kerim, Yahudilik ve Hristiyanlığın muharref dinler olduğunu,
onların tevhit ilkesinden saparak asıllarının bozulduklarını şu ayetlerle
haber verir: “Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur.” dediler. Bu onların
ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini) önceden inkâr etmiş (olan
müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da
(haktan batıla) çevriliyorlar! (Kur’an-ı Kerim 9/30) “Allah, üçün
üçüncüsüdür.” diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa yalnız bir tek tanrı
vardır. Başka tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan
inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır”. (Kur’an-ı Kerim 5/73)
Yahudilik ve Hristiyanlığa muharref din denilmesinin nedenleri şunlardır: 1.
Bazı emirler ve yasaklar dinin içerisinden çıkarılmıştır. 2. Dinin özünde
olmayan eklemeler yapılmıştır. 3. Gerçekler insanlardan gizlenmiştir. 4.
Ayetler, iktidar sahiplerinin isteğine uygun olarak yanlış yorumlanmıştır.
muharrem ayı
Hz. Peygamber’in hicretini esas alan ay takviminin birinci ayı.
Ay takvimi, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini esas alır. Buna
göre muharrem ayı birinci aydır. Muharrem ayında hicret başladığı gibi İslam
kültürüne göre şu olayların gerçekleştiği de nakledilir: Nuh tufanı sona
ermiş, İbrahim Peygamber ateşten kurtulmuş, Hz. Musa Kızıl Deniz’den geçmiş
ve Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve aile fertleri şehit edilmiştir.
“Ramazan orucundan sonra sevabı en çok olan oruç ‘Allah’ın ayı’ diye bilinen
muharrem ayında tutulan oruçtur.”
Hadis-i Şerif
muharremat
İslam dinine göre kendileri ile evlenilmesi geçici veya ebedî olarak
yasaklanmış kadınlar.
Kur’an-ı Kerim, kendileri ile evlenilmesi yasak olan kadınları şu şekilde
açıklamıştır: Kişinin annesi, kızları, kız kardeşleri, üvey anneleri,
halaları, teyzeleri, erkek kardeşlerinin kızları, kız kardeşlerinin kızları,
sütanneleri, süt kardeşleri, kaynanaları, üvey kızları, gelinleri, eşiyle
beraber eşinin kız kardeşi ve evli kadınlar.
muhkem ayet
1. Sağlam, anlamı açık, yoruma gerek olmayan, okunduğunda manası hemen
anlaşılan ayet.
2. Manasının anlaşılması için herhangi bir açıklamaya ihtiyaç duyulmayan,
Allah’ın ayette kastettiği anlam herkes tarafından hiçbir yoruma gerek
olmaksızın anlaşılan ayet.
“Allah’ın sana indirmiş olduğu kitabın esasını muhkem ayetler oluşturur...”
Kur’an-ı Kerim 3/7
muhkem hadis
Hz. Peygamber’in kastettiği anlam herhangi bir açıklamaya ihtiyaç
duyulmaksızın herkes tarafından anlaşılan ve amel edilen hadis.
Hadis kitaplarındaki hadislerin çoğunluğu muhkem hadistir.
muhlis
1. Her davranışı içten ve gönülden olan, gösterişsiz, ihlaslı, samimi kimse.
“De ki: Allah’a muhlis bir şekilde ibadet etmekle emrolundum...”
Kur’an-ı Kerim 39/11
2. Allah’ın her türlü şirk ve günahlardan arındırdığı kişi.
3. Sanki onu görüyormuşçasına tam bir samimiyet ve bağlılıkla, gösterişten
uzak bir biçimde Allah’a inanma ve ibadet etme.
“(İnsanlar) Allah’ı birleyip ve dinde muhlis olarak Allah’a ibadet etmekle
emrolundular.”
Kur’an-ı Kerim 98/5
muhrim
Hac ve umre niyetiyle ihrama giren ve normal zamanlarda serbest ve helal
olan bazı davranışlar kendisine yasak olan kişi.
“Hem kendinize hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve
yiyeceği, size helal kılındı. Muhrim iken kara avı yapmanız yasaklandı.
Huzurunda bir araya geleceğiniz Allah’tan sakının.”
Kur’an-ı Kerim 5/96
muhsan
bk. ihsan II.
muhsar
Hac ve umre için niyet edip ihrama girdikten sonra düşman veya yöneticiler
tarafından haccın farzlarını yerine getirmesi engellenen ya da savaş, salgın
hastalık, tutukluluk, sakatlık ve parasını kaybetme gibi nedenlerden dolayı
bulunduğu yerde kalıp haccın farzlarını yerine getiremeyen kimse.
Hac ve umre yapmak niyetiyle ihrama giren kişi, birtakım nedenlerle
Arafat’ta vakfe ve Kâbe’yi tavaf gibi görevlerini yerine getiremezse kurban
kesip ihramdan çıkması gerekir.
“Allah için haccı ve umreyi tamamlayınız. Eğer muhsarsanız kolayınıza gelen
kurbanı (gönderin), kurban yerine varıncaya kadar da başlarınızı tıraş
etmeyiniz.”
Kur’an-ı Kerim 2/196
Muhsi (el-Muhsi)
“Yaratmış olduğu varlıklara belirli bir ölçüye göre nimetler veren,
kullarının söz ve davranışlarını bilen, bütün mahlukatı denetimi altında
tutan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Muhsi’dir…”
Hadis-i Şerif
muhsin
1. Güzel davranan, bağışlayan, ikram eden, ihsan eden, iyilik eden.
“Allah’ın emir ve yasak sınırlarına uyarak korunan müminler bollukta ve
darlıkta Allah (rızası) için (fakirlere) harcamada bulunurlar, öfkelerini
yenerler, (hata ettiklerinde) insanları bağışlarlar. Şüphesiz Allah (böyle
davranan) muhsinleri sever.”
Kur’an-ı Kerim 3/134
2. Davranışlarında Kur’an-ı Kerim ve sünneti esas alan ve toplumun kabul
ettiği üstün değerlere aykırı hareket etmeyen.
“Kim ki muhsin olarak Allah’ın emirlerine teslim olursa onun mükâfatını
Rabbi verir.”
Kur’an-ı Kerim 2/112
3. Allah’ı görüyormuş gibi bilinçli bir şekilde ona ibadet eden.
“Her kim ki muhsin olarak Allah’a mutlak anlamda teslim olursa şüphesiz ki o
çok sağlam bir kulpa sarılmış demektir.”
Kur’an-ı Kerim 31/22
muhtekir
1. Stokçuluk yapan, haksız kazanç elde eden, vurguncu, karaborsacı.
Buğdayın bir mutu oldu yüz elli
Muhtekire düştü fırsat bu sene.
Seyrani
2. İnsanların ihtiyaç duyduğu her türlü gıda maddesini ucuza alıp stoklayan,
darlık anında piyasaya sürüp aşırı fiyatla satan.
İslam’da insanların ihtiyaç duydukları bir maddeyi, fiyatların yükselmesini
beklemek ve yüksek fiyatla satmak üzere gizlemek yasaklanmıştır. Stokçuluk
yapmak hem piyasayı olumsuz yönde etkiler ve daraltır hem de ihtiyaçlı
kimselerin sıkıntıya düşmelerine neden olur.
“Muhtekir Allah tarafından lanetlenmiştir.”
Hadis-i Şerif
muhtesip
1. İyiliğin emredilmesini ve kötülüklerden sakınılmasını kontrol eden,
denetleyen.
2. Tarihte, İslam dünyasında insanlara iyiliği emretmek, kötülükleri
yasaklamak; çarşıların ve pazar yerlerinin düzenini sağlamak, ölçü ve
tartıyı kontrol etmek, komşu haklarını gözetmeyenlere gerekli yaptırımı
uygulamak ve toplumun huzurunu bozan her türlü hareketi denetlemekle görevli
kişi.
Muhyi (el-Muhyi)
“Tüm canlıları dirilten, hayat, sağlık ve esenlik veren, kıyamet koptuktan
sonra dünyadaki yaptıklarının karşılığını görmeleri için onları yeniden
dirilten.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Şüphesiz ki Muhyi olan Allah ölüleri de diriltecektir. Onun her şeye gücü
yeter.”
Kur’an-ı Kerim 30/50
Muid (el-Muid)
“Yaratmış olduğu varlıkların hayatına son verdikten sonra onları tekrar
yaratan ve yaratma eylemini tüm evrende sürekli olarak tekrarlayan.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Muid’dir…”
Hadis-i Şerif
Muiz (el-Muiz)
“Mutlak anlamda güç ve kuvveti elinde tutan, hiçbir şekilde mağlup
edilemeyen, evrene hâkim olan, kendisine inananları ve ibadet edenleri mümin
olmakla, rızasıyla ve cennetiyle onurlandıran.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Muiz’dir…”
Hadis-i Şerif
mukabele
1. Karşılaştırma, karşılık verme, karşı karşıya bulunma.
2. Hafızların cami ve mescitlerde cemaate dönerek Kur’an-ı Kerim okurken
cemaatin de mushafları açarak takip etmeleri şeklinde gerçekleşen bir okuma
biçimi.
Hz. Peygamber’in sağlığında Kur’an-ı Kerim’i korumayı garanti altına alma
amacıyla Cebrail ile Resulullah arasında ramazan aylarında gerçekleşen
mukabele, günümüzde de özellikle ramazan aylarında sürdürülmektedir.
mukadderat
1. Alın yazısı, kader, yazgı.
2. İnsanın cinsiyet, renk, vücut organlarının yapısı, hangi anne babadan
doğacağı ve ne kadar yaşayacağının belirlenmesi gibi seçme alanına girmeyen
şeylerin tümü.
3. Allah’ın evrenle ilgili koymuş olduğu ve kimsenin değiştirmeye gücünün
yetmeyeceği kanunlar, sünnetullah.
mukaddesat
1. Kutsal, mübarek, temiz ve kutlu şeyler.
Evet, ulûmunu asrın şebâba öğretelim;
Mukaddesata, fakat, çokça ihtiram edelim.
Mehmet Akif Ersoy
2. Yüce Allah’la ilgili ve manevi büyüklüğü olan; din, iman, namus, Kâbe,
peygamber, melek, kitap, cami, mescit, vatan, millet, bayrak vb. dinî ve
millî değerler.
mukaddes emanetler
Hz. Peygamber’e ait olduğu belirtilen ve onun kullanmış olduğu bazı
giyecekler ve ev eşyaları.
Mukaddes emanetler, Yavuz Sultan Selim (ö. 1470-1520) tarafından Mısır’dan
İstanbul’a getirilmiş (M. 1517) ve Topkapı Sarayı’nın Mukaddes Emanetler
Bölümüne konulmuştur.
Mukaddim (el-Mukaddim)
“Kendisine inanıp iman eden, ibadetlerini içtenlikle yapan kullarına
yeryüzündeki bütün güzellikleri bağışlayan, sevgisine layık olduklarında
onları toplumsal önderlik makamına getiren, ahirette ise iman edenleri iman
etmeyenlerin, günahsızları günahkârların, iyileri kötülerin önüne geçiren.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Mukaddim’dir…”
Hadis-i Şerif
mukallit
1. Delil aramaksızın bir başkasının sözüne veya iş yapmasına göre iş gören,
başkalarının görüşüyle hareket eden, taklit eden, taklitçi kimse.
Bilmem ki neden her işte mutlak
Avrupalıya mukallit olmak
Ziya Paşa
2. İslam dininin inanç, ibadet ve muamelat ile ilgili alanlarında Kur’an-ı
Kerim ve sünnetten hüküm çıkarma yetki ve becerisi olmadığı için müçtehit
olan bir İslam âliminin görüşlerine göre hareket eden kişi.
mukattaa harfleri
1. Herhangi bir konuda hitap ettiği kitlenin dikkatini çekmek için Kur’an-ı
Kerim’de bazı surelerin başında yer alan Elif-Lam-Mim, Ya-Sin, Nûn gibi harf
veya harfler grubu.
2. Mushafı meydana getiren harfleri sure başlarına alarak Kur'an-ı Kerim’in
bir benzerini yapma konusunda müşriklere meydan okumayı hedefleyen harf ve
harfler grubu.
Mukattaa harfleri Kur’an-ı Kerim’in yirmi dokuzuncu suresinin başında
bulunmaktadır. Tamamı on dört harften meydana gelir. Bu tür harflerin
kullanımı Kur'an-ı Kerim’in indiği döneme ait bir dil özelliğidir. Araplar
İslam öncesi şiir ve nesirde bu tür harfleri kullanırlardı. O dönemin ünlü
şair ve edebiyatçıları bunların anlamlarını sorma gereği duymamışlardı.
Zamanla şiir ve nesirde bu harflerle başlama geleneği kaybolunca insanlar
kendi görüşleri doğrultusunda değişik anlamlar yüklemişlerdir.
mukim
1. Yerinde duran, yerleşik olan, yolcu olmayan, ikamet eden kimse.
Hareminde mukim idim bir zaman
Kâbe yolun ettim emn ile eman
Emrinde çöllerde olursam kurban
Bilirsin hayr ile şer padişahım.
Hükmî
2. Vatanında ya da vatanı hükmünde olan bir yerde on beş günden fazla
kalmaya niyet eden kişi.
3. Kendi evinde ve beldesinde yaşayan kimse.
Mukim olanlar namazlarını tam olarak kılarlar, oruçlarını tutarlar, cuma ve
bayram namazlarını kılarlar, Kurban Bayramında kurbanlarını keserler.
“Şüphesiz ki Allah, namazı peygamberinizin ifadesiyle; mukim için dört,
misafir için ise iki rekât olarak farz kılmıştır.”
Hadis-i Şerif
Mukit (el-Mukit)
“Yaratmış olduğu tüm varlıklar arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın
onların her türlü yiyecek ve ihtiyaçlarını karşılıksız olarak karşılayan.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Kim güzel bir işe aracı ve destek olursa, onun da o işten bir payı vardır.
Kim de kötü bir işe destek ve aracı olursa onun da o işten bir payı vardır.
Her şeyin Mukiti Allah’tır.”
Kur’an-ı Kerim 4/85
Muksit (el-Muksit)
“Bütün işlerini yerli yerinde yapan, hiçbir varlığa haksızlık etmeyen, üstün
adalet ve merhamet sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“… O Allah ki Muksit’tir…”
Hadis-i Şerif
muktedi
1. Birine uyan, tabi olan, peşinden giden.
2. Cemaatle kılınan bir namazda imama uyan kişi.
Muktedir (el-Muktedir)
“Her şeye gücü yeten, yarattığı varlıklara hâkim olan, evrendeki her şeyin
idaresini elinde tutan tek varlık.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“Allah’a karşı bilinçli bir şekilde kulluk yapan müminler, cennetlerde ve
(cennetin) nehirlerinde (dinlenmekte)dirler. Onlar Muktedir bir melik olan
(Allah’ın huzurunda) üstün bir konuma sahiptirler.”
Kur’an-ı Kerim 54/54-55
murakabe
1. Koruma, bakma, denetleme, göz altında bulundurma.
“Ben (Hz. İsa) onlara: ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’
diye senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim. Ben onların
içinde olduğum sürece onları murakabe ettim, fakat sen beni vefat ettirince
onları murakabe eden (yalnız) sen oldun. Sen her şeyi görensin.”
Kur’an-ı Kerim 5/117
2. Kişinin kendi iç âlemine bakması, yaratılış amacı üzerinde düşünmesi.
3. Tasavvuf yoluna giren kişinin ahlaken gelişip ruhen olgunlaşması için iç
âlemini kontrol altında bulundurmaya, Allah ile birlikte olma bilincini diri
tutmaya ve Allah’ın kendisini gördüğünün farkındalığını güçlendirmeye çaba
harcaması.
murdar
1. Leş, kendiliğinden ölmüş hayvan.
2. İslami usule uygun olarak kesilmemiş ölü hayvan.
İslam dinine göre murdar olan hayvanların hiçbirisi yenmez. Bu tip hayvanlar
pis kabul edilmiştir. Tıbben de murdar hayvanların çok büyük zararları
vardır.
Kasıtlı olarak besmele çekilmeyen, Allah’tan başkası adına kesilen,
yenilmesi helal olmayan, yırtıcıların parçaladığı, yüksek bir yerden düşerek
ölen, boğulan, putlar adına kesilen hayvanların hepsi murdar hükmündedir.
Hz. Musa
İsrailoğulları’na gönderilen, kendisine Tevrat adlı kitap verilen ve
Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biri.
Hz. Musa, Mısır’da dünyaya gelmiştir. Firavun, İsrailoğulları’na düşmanca
davranıp esir muamelesi yapar ve sonunda onların çocuklarını da öldürmeye
başlar. Bu sırada Hz. Musa doğar. Annesi, öldürülme korkusundan onu bir
sandığa koyup Nil nehrine bırakır. Bunu Mısır hükümdarının karısı görüp
nehirden çıkarır. Bu masum çocuğu çok sever ve sarayında büyütür. Hz.
Musa’nın annesi de bir vesileyle saraya girip sütanneliğine kabul edilir.
Böylece Hz. Musa, kendisini öldürmek isteyenlerin sarayında büyür. Daha
sonra kardeşi Harun ile birlikte peygamberlikle görevlendirilir.
Peygamberliği döneminde kendisine ‘tanrı’ diyen Firavun ve onun kabilesi
Kıptilerle mücadele eder ve kendi kabilesi olan İsrailoğulları’nı onların
zulmünden kurtarır. Peygamberliğinin işareti olarak Hz. Musa’ya mucizeler
verilmiştir. Bunlardan bazıları; asasının büyük bir yılan olması, asasının
denizde yol açması ve cebinden çıkardığında sağ elinin bembeyaz olmasıdır.
Hz. Musa, Mısır’dan çıkarak Hicaz tarafına gider. Orada Şuayp Peygamberle
görüşür ve onun kızlarından biriyle evlenir. Daha sonra Mısır’a dönerken,
Tur Dağında kendisine vahiy gelir ve peygamberlikle görevlendirilir. Kardeşi
Hz. Harun’a da onunla birlikte peygamberlik verilir.
Hz. Musa, Mısır’a varınca Firavun ile görüşür, onu iman etmeye davet eder.
Birtakım mucizeler gösterir. Fakat Firavun iman etmez. Hz. Musa’yı sihirbaz
zannederek bütün sihirbazları toplatır. Sihirbazlar, Hz. Musa’ya meydan
okurlar, fakat hepsi de Hz. Musa’nın mucizeleri karşısında yenilirler ve
iman ederler. Firavun ise yine inkârında ısrar eder ve iman eden
sihirbazları öldürtür.
Hz. Musa, İsrailoğulları’nı bir gece yarısı Firavun’un zulmünden kurtarmak
için Mısır’dan çıkarır. Firavun, ordusuyla onların peşine düşer ve
Kızıldeniz’in kenarında onlara yetişir. Allah’ın izniyle deniz ikiye ayrılır
ve İsrailoğulları karşıya geçer. Onları izleyen Firavun ve ordusu ise
Kızıldeniz’de boğulurlar. Daha sonra Hz. Musa, Filistin ve Ürdün bölgesinde
peygamberlik görevini sürdürür. Kavmini iman ve ahlaki yönden eğitir.
Kardeşi Hz. Harun’dan sonra vefat eder.
musafaha
Birbirleriyle buluşan kişilerin kardeşlik, dostluk, esenlik ve saygı
göstergesi olarak el sıkışmaları, tokalaşmaları.
Musafaha yapmak Hz. Peygamber ve arkadaşlarının sünnetidir. Müslümanlar bu
sünneti aralarında her zaman canlı tutarlar.
“Birbiriyle karşılaşan iki Müslüman musafaha yaptıklarında daha ayrılmadan,
Allah günahlarını bağışlar.”
Hadis-i Şerif
musahere
Evlenme yoluyla meydana gelen akrabalık; kadının kan hısımlarıyla kocası
arasında kurulan akrabalık.
musalla
1. Namaz kılınan, dua yapılan yer, cami, mescit.
2. Yerleşim yerlerinin dışında cuma, bayram ve cenaze namazlarının
kılındığı, toplu duaların yapıldığı açık ve geniş alan.
“Kurban kesebilecek zenginlikte olup da (kasıtlı olarak) kurban kesmeyen
bizim musallamıza gelmesin.”
Hadis-i Şerif
musalla taşı
Cenaze namazı kılınırken cenazenin üzerine konulduğu yüksekçe taş ya da
yüksek bir masa.
Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında
Cahit Sıtkı Tarancı
musalli
Beş vakit namazını sürekli ve düzenli olarak kılan.
“Ey musalli! Dua et ki kabul olunsun.”
Hadis-i Şerif
Musavvir (el-Musavvir)
“Yaratmada hiçbir varlığı örnek almaksızın bütün varlıkları yoktan yaratıp
onları dilediği gibi şekillendiren ve onlara layık oldukları en güzel biçimi
veren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“O Allah ki Musavvir, halik ve her şeyi yoktan var edendir. En güzel isimler
onundur.”
Kur’an-ı Kerim 59/24
Musevi
bk. Yahudi.
Musevilik
bk. Yahudilik.
Mushaf
1. Kur’an-ı Kerim’in adlarından biri.
2. Hz. Peygamber’e gelmiş olan vahiylerin tümünün iki kapak arasına konulmuş
olan biçimi.
3. Fatiha Suresi’nden Nas Suresi’ne kadar tüm Kur’an surelerinin iki kapak
arasına girmiş biçimi.
Hz. Peygamber gelen vahiyleri, okuma yazma bilen vahiy kâtiplerine
yazdırmıştır. Yazılı malzemelerin bir nüshasını kendi özel arşivinde
tutmuştur. Diğer Müslümanlar ise, yeni gelen veya öğrenmek istedikleri
ayetleri Hz. Peygamber’den almışlardır. Hz. Peygamber hayatta iken ve vahiy
de devam ederken gelen Kur’an-ı Kerim ayet ve surelerini tek mushaf hâline
getirmek mümkün olmamıştır. Onun vefatından sonra Yemame Savaşında pekçok
hafız şehit olunca yazı malzemesinin azlığı ve hafızların da savaşlarda
şehit olmalarından dolayı Kur’an-ı Kerim’in kaybolma tehlikesi ortaya
çıkmıştır. Hz. Ömer’in teklifi üzerine Hz. Ebubekir (ö. 12/634), Zeyd b.
Sabit (ö. 54/674) başkanlığında bir komisyon kurup eldeki Kur’an-ı Kerim
surelerini cem ederek tek mushaf hâline getirmiştir. Hz. Ebubekir’in
vefatından sonra Hz. Ömer döneminde bu tek mushaf örnek alınmıştır. Hz. Ömer
vefat edince bu mushafı kızı Hz. Hafsa’ya bırakmıştır. Hz. Osman (ö. 35/656)
döneminde ise bu mushaf çoğaltılarak o günkü yerleşim merkezlerine
gönderilmiştir.
Mushafıosmani
Hz. Ebubekir tarafından tek kitap hâline getirilen mushafın esas alınarak,
Hz. Osman’ın emriyle yazı şekli, imla kuralları tespit edildikten sonra
çoğaltılıp önemli yerleşim merkezlerine gönderilen mushaflar.
Hz. Osman’ın halifeliği zamanında Azerbaycan ve Ermenistan savaşlarına
katılan sahabeler arasında Kur’an-ı Kerim’i okuma konusunda bazı
farklılıklar ortaya çıkınca Hz. Osman, Hz. Hafsa’nın elindeki ana mushafı
isteyip bir komisyon oluşturarak çoğalttırmıştır. Okumada birliği sağlamak
amacıyla çoğalttırmış olduğu mushafları Mekke, Basra, Kufe ve Şam gibi
önemli yerleşim merkezlerine göndermiştir.
muska
Bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazar değmesini insanlardan
uzaklaştırdığına inanılan ve dua amaçlı yazılan, genellikle üçgen biçiminde
meşin, teneke ve gümüş kaplarda korunarak boyna asılan nesne.
Muska taşıma geleneği eski dinlerde de vardır. İslam dininde muska ve
muskacılık hoş karşılanmamıştır. İslam dininde, muskadan, hayatın akışını
etkilemesini umarak yardım istemek haramdır. Ancak şifa niyetiyle bazı ayet,
sure ve dualar okunabilir.
muta nikâhı
Evlenme engeli bulunmayan bir kadınla belirli bir mal karşılığında, sadece
cinsel yönden faydalanmak amacıyla geçici bir süre için yapılan evlilik.
Eskiden birçok toplumda yaygın olan muta nikâhını Hz. Peygamber
yasaklamıştır. Çünkü muta nikâhı kadınlık ve insanlık onurunu ortadan
kaldırdığı için İslam dininde haram kılınmıştır.
“Muta nikâhı kıyamete kadar kaldırılmıştır.”
Hadis-i Şerif
mutaassıp
1. Tutucu, bağnaz, kendi tarafını tutmakta aşırı giden.
2. Daha çok kendi din ve görüşlerini tutmakta aşırı gitmekle birlikte başka
din ve düşüncede olanlara düşmanlık gösteren.
3. Hiçbir ilerleme ve yenilik kabul etmeyen, eski âdet ve gelenekleri devam
ettirmede katı davranan, bilinçsiz bir tutum izleyen.
Mutaffifin Suresi
Kur'an-ı Kerim’in seksen üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz altı
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘ölçü ve tartıda insanları aldatan’
anlamına gelen “mutaffif” kelimesinden almıştır.
Sureye, ölçüde ve tartıda hile yapanları kınayan ayetlerle başlanır. Bu
hilekâr insanların bir şey aldıkları zaman ölçüyü tam yaptıkları, kendileri
sattıkları zaman ise eksik ölçtükleri anlatılır. Bu tip hilekârlar ahiret
gününün varlığı ve yaptıklarından dolayı hesaba çekilecekleri uyarısıyla
tehdit edilirler. Ölçüde ve tartıda hile yapmanın insanlardaki ahiret
bilincinin zayıflığından olduğu vurgulanır. Allah’ın ayetlerine karşı
onların umursamaz tavırları ele alınır. Kıyamet gününü yalanlamalarından
dolayı düşecekleri korkunç durum tasvir edilir.
Surede, güzel davranışlarda bulunup hayatlarını salih amellerle
zenginleştirenlerin cennetteki hayatlarına da yer verilir. Onların
cennetteki yiyecekleri, içecekleri ve zevk aldıkları şeyler özendirici bir
dille resmedilir. Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uymayanların ve dünyada
iken müminlerle alay edenlerin ahiretteki azabını haber veren ayetlerle sure
son bulur.
mutasavvıf
1. Tasavvufçu, tasavvufu yaymaya ve tanıtmaya çalışan, tasavvuf yoluna giren
kimse.
2. İslam’ın ahlaki değerlerini hayata katmayı ön plana çıkaran; insanın
benliğini karartan, inançsızlık, cimrilik, korkaklık, kin, haset ve dedikodu
gibi manevi hastalıkları tedavi etmeyi amaçlayan ve bütün bunları ilmi bir
anlayış içerisinde yapan kimse.
3. Nefsin bütün mertebelerini geçmeye çalışarak nihai hakikati elde etmeye
ve Hakk’a ulaşmaya çalışan, insani davranışlarda İslam’ın ahlaki
prensiplerini huy ve karakter hâline dönüştürmeyi amaçlayan ve bütün bunları
gerçekleştirmek için tasavvuf yoluna giren kimse.
Mutasavvıflar, ahlaki ve kişisel gelişimlerini sağlayabilmek için Kur’an-ı
Kerim ve sünnet ilimleriyle donanmış yetkin bir mürşidin gözetiminde
olgunlaşmaya gayret ederler. İlk mutasavvıflar, tasavvuf yolunda herhangi
manevi bir tehlikeyle karşılaşmamak için Kur’an-ı Kerim ve sünnet
ilimlerinde yeterince derinleşmeyi önermişlerdir.
Mute Savaşı
Medine’ye hicretten sonra Müslümanlarla Rumlar arasında h. 8/629 yılında
yapılan ilk savaş.
Hz. Peygamber, komşu devletlerin başkanlarını İslam dinine davet ederek
onları uyarmıştır. Bu çerçevede Bizans’ın Busra Valisi Şurahbil b. Amr’a da
mektup yazmıştır. Vali, Hz. Peygamber’in elçisi Haris b. Umeyr’i öldürterek
diplomatik kuralları çiğnemiştir. Bu olay üzerine Hz. Peygamber 3000 kişilik
bir ordu hazırlayıp Zeyd b. Harise’yi (ö. 8/629) ordu komutanı olarak tayin
etmiştir. İslam ordusu Mute denilen yere vardığında 100.000 kişilik
Hristiyan ordusuyla karşılaşmıştır. Şiddetli savaşın sonunda Hz.
Peygamber’in en sevdiği sahabelerinden Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebi Talip ve
Abdullah b. Revaha ordu komutanı olarak şehit edilmişlerdir. Ordunun
kumandasını Halid b. Velid almış ve bazı askerî düzenlemeler yapmış, İslam
ordusunu yok olmaktan kurtararak savaştan başarıyla çıkarmıştır.
Mutezili
Mutezile mezhebinden olan, Mutezile mezhebinin görüşlerini benimseyen.
Mutezile Mezhebi
Vasıl b. Ata (ö. 131/748) tarafından kurulan ve inanç konularında aklı ön
plana çıkaran itikadi mezhep.
Mutezile’nin kurucusu olan Vasıl b. Ata büyük günah konusunda hocası Hasan
el-Basri’nin (ö. 110/728) görüşlerine önce karşı çıkmış sonra da ondan
ayrılarak kendi ekolünü kurmuştur. Hocasının ders halkasından ayrıldığı için
bunlara ‘ayrılanlar’ anlamına Mutezile denilmiştir. Bu mezhebin hem siyasi
hem de itikadi görüşleri vardır. İnsanın kendi kaderini kendisinin
yarattığına inandıkları için Mutezileye, Kaderiye adı da verilmiştir. Doğuş
dönemine kadarki felsefi fikirlerden Mutezile çok etkilenmiştir. Bundan
dolayı Mutezile Mezhebine bağlı olanlara ‘İslam rasyonalistleri’ de
denilmiştir. Abbasiler döneminde yaygınlık kazanmış; altın çağını Halife
Memun (ö. 218/833) döneminde yaşamıştır.
Mutezile Mezhebinin beş temel prensibi vardır: 1. Tevhit; Allah’ın birliğini
savunmakla beraber Allah’ın sıfatlarını zatının aynı kabul ederler, zatından
ayrı sıfatlar kabul etmezler. 2. Adalet; insan tamamen özgür bir varlıktır.
Yapmış olduğu her türlü iyilik de kötülük de kendisine aittir. 3. el-Va’d
ve’l-Vaid; Allah, adalet sıfatının bir gereği olarak iyilere cennet sözü
vermiş, kötülere de cehennem vaidi, tehdidi yapmıştır. 4. el-Menziletü
beyne’l-menzileteyn; büyük günah işleyen ne mümindir ne de kâfirdir; imanla
küfür arasında bir yerdedir, fasıktır. 5. Emr-i bi’l-maruf ve nehyi
ani’l-münker; iyiliği emretmek, kötülüğü engellemek her Müslümanın temel
görevidir.
muti
1. İtaat eden, boyun eğen, emri yerine getiren, itaatkâr kimse.
2. İslam dininin emir ve yasaklarını yerine getiren ve koyduğu kurallara
uymaya çalışan, saygılı kul ve ümmet.
“Kim Allah’a ve Resulüne muti olursa Allah onları içerisinden ırmaklar akan
cennetlere girdirecektir.”
Kur’an-ı Kerim 4/13
muttaki
1. Korunan, sakınan, çekinen, takvalı, dinî konularda bilinçli, şuurlu
kimse.
“Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda çalışın, cihat edin. Şüphesiz ki
Allah muttakileri bilir.
Kur’an-ı Kerim 9/44
2. Şirkten sakınan, hayatının her alanındaki kuralları yalnızca Allah’tan
alan kimse.
“…Ancak muttakiler Allah’ın dostlarıdır. Fakat insanların çoğu bunu
bilmiyor.”
Kur’an-ı Kerim 8/34
3. İslam’ın farzlarını yerine getiren, nafileleri çokça yapan, kendini
günahlardan uzak tutarak Allah’ın gazabından korunan ve böylece Allah’ın
emirlerine karşı çok duyarlı olup ona saygı ve sevgide kusur etmemeye
çalışan kimse.
“Allah’ın bağışını elde etmek ve genişliği yerler ve gökler kadar olan
cennete girebilmek için hayırlı işler yapmakta yarışın ki o cennet
muttakiler için hazırlanmıştır.”
Kur’an-ı Kerim 3/133
4. Allah’a iman edip namaz kılan, zekât veren, hiçbir ibadetini aksatmayan,
Allah’ın yasaklarından sakınan, şirke ve diğer günahlara düşmeyen, inancının
bilincinde olan duyarlı Müslüman.
“Ahirette muttakiler cennetlerde, pınar başlarındadırlar. ‘(Onlara) oraya
esenlikle ve güven içinde girin!’ denilir.”
Kur’an-ı Kerim 15/45-46
muvahhit
1. Birleyen, bir tek kabul eden.
2. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, imanını her türlü şirkten koruyan
mümin.
3. Yaratmada ve emretmede yalnızca Allah’a iman eden, inanç, ibadet,
muamelat ve ahlaki konularda yalnızca Allah’ı rab olarak kabul eden kişi.
Muvatta
İmam Malik b. Enes’in (ö. 179/795) fıkıh ilminin konularını esas alarak
hazırladığı hadis kitabı.
Muvatta, konularına göre hazırlanan ilk hadis kitaplarındandır. 1720
rivayeti kapsayan Muvatta’da önemli sayıda sahabe ve tabiin sözü de vardır.
Hadis âlimleri tarafından güvenilir bir kaynak olarak görülür. İlim adamları
Muvatta’dan tarih boyunca yararlanmışlardır.
mübarek
1. Bereketli, hayırlı, uğurlu, kutlu, feyizli.
“Yeryüzünde (mabet olarak) ilk yapılan ev Mekke’deki mübarek ve insanlara
hidayet kaynağı olan (Kâbe)’dir.”
Kur’an-ı Kerim 3/96
2. Sevilen, beğenilen ve yüce kabul edilen şeyler için kullanılan bir saygı
sözü.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım
Ekmek kadar mübarek
Su gibi aziz bir şeysin.
Cahit Sıtkı Tarancı
Mübdi (el-Mübdi)
“Tüm evren ve içindekileri ilk kez ve örneksiz olarak yoktan var eden.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“O (Allah) ki Mübdi ve (öldükten sonra varlıkları) tekrar yaratandır. O, çok
bağışlayan ve (kullarını) çok sevendir.”
Kur’an-ı Kerim 85/13-14
Mücadele Suresi
Kur'an-ı Kerim’in elli sekizinci suresidir. Medine’de indirilmiştir. Yirmi
iki ayettir. Bir kadının kocasıyla ilgili sorunlarını Hz. Peygamber’e
anlatıp kocası hakkında onunla mücadele yaptığı için sureye “Mücadele
Suresi” adı verilmiştir.
Sureye, eski Arap âdetlerine göre hanımına yaklaşmama konusunda yemin eden
kişinin hanımının, kendi haklarını korumak için Hz. Peygamber’e şikâyetini
dile getiren ayetlerle başlanır. Kur’an-ı Kerim’de, bir kocanın hanımına
yaklaşmama konusundaki yemini “zıhar” kavramı ile açıklanır. Bu tip bir
olay, bir boşama olarak değil, yemin olarak ele alınır. Zıhar yapanların
eşleri ile tekrar beraber olabilmeleri için ya bir köleyi hürriyetine
kavuşturmaları, buna imkânları yoksa iki ay peş peşe oruç tutmaları, buna da
güçleri yetmiyorsa altmış fakiri doyurmaları istenir. Allah’ın koymuş olduğu
kurallara herkesin uyması, aksi hâlde ahiret gününde kurallara uymayanların
hesaplarının ağır olacağı vurgulanır.
Surede, müşriklerin, insanların işlerine karışmayan ilah anlayışına
karşılık, Allah’ın insanlara çok yakın olduğu belirtilir. Kaç kişi bir araya
gelirse gelsin Allah’ın onlarla beraber olduğu benzetmelerle açıklanır.
Toplum içerisinde ahlaki kurallara uymanın önemi üzerinde durulur ve
kişilerin birbirleriyle fısıltı hâlinde konuşmalarının hoş olmadığı
anlatılır. Peygamberle dahi olsa, gizli bir şey konuşulacaksa insanların
yerine getirmeleri gereken kurallara değinilir.
İnanç ve ibadetlerinde, toplumsal davranışlarında, Allah’ı ciddiye almayan
kişileri müminlerin dost edinmemeleri istenir. Bu tip kişileri dost
edinenlerin ahirette Allah’ın gazabına uğrayacakları haber verilir. Allah,
kendisine karşı tavır alan inkârcıları ‘şeytana yakın olanlar’ veya
‘şeytanın grubu’ olarak nitelendirir. Allah’a ve Peygamberine karşı hiçbir
kurala uymayan bu kişileri en yakın akraba bile olsalar dost ve sırdaş
edinmenin haramlığını belirten ayetle sure son bulur.
mücahede
1. Çalışıp çabalama, gayret etme, uğraşma.
Hayır, hayat-ı vatandır umum için gaye;
‘Vatan!’ deyip giriyor her gün mücahedeye.
Mehmet Akif Ersoy
2. Allah’ın adını yüceltmek amacıyla yapılan savaş, çarpışma.
“Kim Allah yolunda mücahede etmez ve mücahede etmeyi içinden geçirmezse
münafıklıktan bir hâl üzerine ölür.”
Hadis-i Şerif
3. İnsanın iç dünyasını eğiterek güzelleştirme ve zenginleştirme çabası; bu
amaçla insanın içini karartan her türlü olumsuz düşünce ve davranışı yenip
nefsinin aşırı isteklerinden uzaklaşması, Allah’a manevî olarak
yaklaşabilmek için Hz. Peygamber’i örnek alarak yapmış olduğu her türlü
gayret.
“Kim mücahede yaparsa kendi (iyiliği) için yapar. Allah yaratılmışlara
muhtaç olmaktan uzaktır.”
Kur’an-ı Kerim 29/6
mücahit
1. Gayret eden, çok çalışan, cihat eden.
2. Din, can, akıl, mal ve namus emniyetini sağlamak için çalışan; vatanı
uğrunda düşmanlarla savaşan; her türlü şirk ve kötülüğün ortadan kalkıp
adaletin egemen olması için gayret eden ve tüm bu çalışmalarında yalnızca
Allah’ın rızasını gözeten kimse.
“Herhangi bir gerekçe olmadan evlerinde oturan müminlerle Allah yolunda
savaşan mücahitler eşit değildir. Allah mücahitleri yerlerinde oturup hiçbir
çalışma yapmayan kimselere karşı kat kat üstün kılmış ve onlara büyük bir
sevap sözü vermiştir.”
Kur’an-ı Kerim 4/95
3. İç dünyasını eğiterek güzelleştiren ve zenginleştiren; bu amaçla içini
karartan her türlü olumsuz düşünce ve davranışı yenen; nefsinin aşırı
isteklerinden uzaklaşıp Allah’a manevi olarak yaklaşabilmek için Hz.
Peygamber’i örnek alan kimse.
“Gerçek mücahit nefsinin kötülükleriyle mücahede edendir.”
Hadis-i Şerif
müceddit
1. Yenileyen, düzenleyen, ıslah eden kimse.
2. Hz. Peygamber’in sünnetleri terk edilip hurafeler yaygınlaşmaya
başlayınca, insanları yeniden Hz. Peygamber’in sünnetine uymaya davet eden
İslam âlimi.
3. Toplumun dinin özünden sapma göstermesi durumunda onların dini doğru
anlayıp yaşamalarına öncülük eden İslam bilgini.
“Allah bu ümmete her yüz yılın başında dinlerini hurafelerden koruyan bir
müceddit gönderecektir.”
Hadis-i Şerif
müçtehit
1. Gayret ve çaba sarfeden, çok çalışan, uğraşan kimse.
2. Kur'an-ı Kerim ve hadislerde açıkça karşılığı bulunamayan yeni konulara
Kur’an-ı Kerim ve sünnetin denetiminde yeni çözümler bulabilmek için olanca
gücü ile çalışan ve çözüm üreten İslam hukuk bilgini, fıkıh âlimi.
Müçtehit, çözüm arayışında önce Kur'an-ı Kerim’e sonra da sünnete başvurur.
Peygamber döneminin uygulama ve bilgi birikimi de çözüm bulmada müçtehide
yol gösterir. Müçtehit olabilmek için Arapçayı, Kur'an-ı Kerim’i, sünnet ve
İslam tarihini çok iyi bilmek, İslam hukukçularının görüş birliğinde
oldukları ve ayrı görüşte oldukları konuları kavramak gerekir. Ayrıca
müçtehit, sağlam bir inanca ve güzel ahlaka sahip olmalı; iyi niyet taşımalı
ve dinin amacını iyi anlamalıdır.
“Müçtehit, içtihat yapıp da doğru görüşü bulabilirse iki sevap, içtihadında
yanılırsa bir sevap alır.”
Hadis-i Şerif
Müddessir Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yetmiş dördüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli altı
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘örtünen’ anlamına gelen “müddessir”
kelimesinden almıştır.
Sureye, Hz. Peygamber’in şahsında bir İslam davetçisinin önemsemesi gereken
kurallara dikkat çekilerek başlanır. Buna göre, insanları kötülüklere karşı
uyarmanın, dine davete başlarken Allah’ı ululamanın, ahlaken temiz olup her
türlü kötülüğü terk etmenin, yapılan iyilikleri başa kakmamanın ve Allah
yolunda başa gelecek belalara sabretmenin önemi vurgulanır.
Surede, Allah’ın bolca nimet vermesine karşılık İslam’a karşı düşmanca tavır
takınan Kureyş ileri gelenlerinden birine ahiretle ilgili hatırlatmalar
yapılır. Bu kişiye, yoktan yaratılışı, oğullar ve mallar verilmesi gibi
Allah’ın bağışları hatırlatılır. Bu nimetler verilen şahsın, Hz.
Peygamber’in getirdiği hakikatlere sihir diyerek karşı çıkması kınanır.
İnkârcı tiplerin cehennemde karşılaşacakları korkunç tablolar resmedilir.
Herkesin yaptığının karşılığını bulacağı ve işlenen suçların cezasının
bireyselliği üzerinde durulur. Cehennem azabından ancak müminlerin
kurtulacağı belirtilir.
Surede, insanları cehenneme götüren suçlar; inançsızlık, fakirlere yardım
etmeme, İslam dininin aleyhinde çalışma, İslami değerlerle alay etme ve
ahireti inkâr olarak anlatılır. Ahirette inkârcıların yardımcılarının
olmayacağı bildirilir ve insanın yaptığı tüm davranışların kaydının insanın
önüne konulacağı haber verilir. Kur’an-ı Kerim’in bir öğüt ve hatırlatma
olduğu, bundan da ancak Allah bilinci olan insanların gerekli dersleri
alabileceğini vurgulayan ayetlerle sure son bulur.
müdrik
Namazın başından sonuna kadar imama uyup bütün rekâtları imam ile beraber
kılan kimse.
müellefeyikulub
Henüz Müslüman olmadıkları için İslam’a girmeleri umulan veya Müslüman
olmalarına rağmen İslam inancının gönüllerine daha da yerleşmesini sağlamak
amacıyla zekâttan kendilerine pay ayrılan kimseler.
İslam âlimleri müellefeyikulubu üç kısımda ele alırlar: 1. İslam’a yeni
girip de inançlarını güçlendirebilmek için desteğe gereksinimi olan
kimseler. 2. Kötülüklerini savmak ve Müslümanlara yapabilecekleri eziyetleri
gidermek için kendilerine zekât verilen gayrımüslimler. 3. Kendilerine
zekâttan daha çok pay vermekle İslam’a girmeleri umulan toplumdaki ileri
gelenler ve onların yönetimi altındakiler.
“Zekâtlar Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, zekât
toplayan memurlara, müellefeyikuluba, kölelere, borçlulara, Allah yolunda
çalışan mücahitlere ve yolculara verilir. Allah her şeyi bilendir ve
yaptıklarında hikmet sahibi olandır.”
Kur’an-ı Kerim 9/60
müezzin
Camilerde namaz vakitlerini bildirmek için belirli kurallara göre ezan
okuyan din görevlisi.
İslam dini, müezzinliği önemli bir görev saymıştır. İslam’a göre müezzinin
ezan okuması, ezanın içeriğine ilişkin bir duyuru ve şahitliktir.
Dolayısıyla bu duyuru ve şahitliği yapacak kişilerde bazı özelliklerin
bulunması gerekir. Bunlar; Müslüman olmak, akıllı ve ergin olmak, sünneti
iyi bilmek ve güzel ahlakla donanmaktır. Hz. Peygamber’in ilk müezzinleri
Bilal el-Habeşi ve Abdullah b. Ümmi Mektum’dur.
“Ezanı duyduğunuzda, müezzinin söylediklerini siz de tekrar edin.”
Hadis-i Şerif
müfessir
1. Açıklayan, yorumlayan, tefsir eden, kapalı manaları ortaya çıkaran kimse.
2. Kur'an-ı Kerim’i insanların anlayabileceği şekilde, Kur’an ilimlerinden
yararlanarak yorumlayan, Allah’ın ayetlerindeki esas amacı ortaya çıkarmaya
çalışan ve tefsir ilminde otorite olan din bilgini.
Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri Hz. Peygamber’dir. O, Kur’an-ı Kerim
ayetlerini kendi hayatında uygulayıp yaşayarak ve açıklayarak tefsir
etmiştir. Kur’an-ı Kerim’i tefsir edecek kimselerin; bütün incelikleriyle
Arap dilini, ayetlerin nerede ve niçin indiğini, nasih-mensuhu, Hz.
Peygamber’in tefsirini, kıraat ilimlerini, Kur’an-ı Kerim’deki meseller ve
kıssaları, edebi sanatları bilmesi gerekir.
müflis
1. Elindeki malı borçlarını karşılamayan veya borçlarına karşılık elinde hiç
malı olmayan; borcu malından, gideri gelirinden fazla olan kimse.
“Bir kişi iflas etse; müflise mal veren kişi de malının bizzat kendisini
müflisin yanında bulsa bu kişi diğer alacaklılara göre malını almaya daha
layıktır.”
Hadis-i Şerif
2. Dünyada elde etmiş olduğu sevap ve iyiliklerin ahiret günündeki
hesaplaşma sonucunda, haksızlık yaptığı kimselere verilmesiyle kendisine
hiçbir sevap kalmayan ve bunun sonunda azabı hak edecek kimse.
“Benim ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelecek fakat
filana sövmüş, filana zina iftirası yapmış, filancanın malını yemiş, şunun
kanını dökmüş, bunu dövmüş olarak gelecektir. Sonra yaptıklarının hesabını
vermek için oturacak; kısas olarak bu haksızlığa uğrayanlar onun
sevaplarından alacaklardır. Eğer sevapları yeterli olmazsa, haksızlık ettiği
kişilerin günahlarından alınıp ona yükletilecek ve cehenneme atılacaktır.”
Hadis-i Şerif
müfsit
1. Bozan, geçersiz kılan.
2. Toplumun birlik ve beraberliğini yok etmek için karışıklık çıkaran,
bozgunculuk yapan, münafık, fitneci.
“Yeryüzünde hiçbir zaman bozgunculuk isteme. Şüphesiz ki Allah müfsitleri
sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 28/77
3. Başlanan bir ibadeti bozan veya dinin onay vermiş olduğu hukuki bir
işlemi geçersiz kılan iş, söz, davranış.
Namazda iken konuşmak, abdestli iken vücuttan kan çıkması müfsit olup ilki
namazı ikincisi abdesti bozar.
müftü
1. İslam fıkhı ile ilgili konuların hükmünü açıklamaya yetkili olan İslam
âlimi, fıkıh bilgini.
“Kim bilmediği bir konuda fetva verirse vermiş olduğu fetvanın günahı bu
fetvayı veren müftüye aittir.”
Hadis-i Şerif
2. İslam fıkhı ile ilgili açıklık olmayan konularda Kur'an-ı Kerim ve
sünnetten çözümler sunabilen, içtihat yapabilen din bilimleri uzmanı,
müçtehit.
3. İl ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan ve din görevlilerinin
idari işlerinden sorumlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din görevlisi.
Müheymin (el-Müheymin)
“İnsanların yaptıklarını gözetleyen, onları koruyup kollayan, kıyamet
gününde kendisine itaat edenlerin sevaplarından hiçbir şey eksiltmeden
karşılıklarını tam olarak veren, eşya ve varlıklar üzerinde her an
denetleyici olan.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“O Allah ki kendisinden başka ilah yoktur. O mutlak hâkim, her türlü ayıptan
ve kusurdan uzak, kurtuluşun tek kaynağı, güven veren, Müheymin, Aziz ve
Cebbar'dır.”
Kur’an-ı Kerim 59/23
mühtedi
1. Doğruyu bulan, hakkı bulup ona uyan, hidayete erişen kimse.
2. Müslüman değilken iman edip İslam dinini kabul eden ve bu dinin
kurallarını içtenlikle yaşayan kimse.
“Mühtedi, Allah’ın kendisine mutlak doğruyu gösterdiği (ve bu sayede Hakk’a
teslim olan) kişidir.”
Kur’an-ı Kerim 7/178
mükellef
1. Sorumluluk ve yükümlülük taşıyan kişi.
2. Akli dengesi yerinde, ergenlik çağına ulaşmış, dinin emir ve yasakları
karşısında sorumlu bulunan erkek ve kadın.
Deliler, çocuklar ve bunaklar dinen mükellef sayılmazlar. Akıl ve fizik
bakımından gelişimini tamamlayan bir insan, emir ve yasaklardan sorumludur.
İslam dinine göre mükellefin davranışları farz, vacip, sünnet, müstehap,
mubah, haram, mekruh veya müfsit olarak sınıflandırılır ve değerlendirilir.
“Allah, mükellef olan hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazlasını
yüklemez...”
Kur’an-ı Kerim 2/286
mükreh
Öldürülme, organları kesilme veya malına zarar verilmekle tehdit edilerek
dinen yükümlü olmadığı bir işi yapmaya zorlanan, tehdit edilen kişi.
Mükreh olan kişi, özgürlüğü yok edildiğinden dolayı yapmış olduğu fiillerin
sonuçlarından sorumlu değildir. Sorumluluk, ancak insanın hür iradesi ile
yaptığı davranışlarda geçerlidir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in
hadislerinde buna işaret edilmiştir.
“Allah, unutma, yanılma ve mükrehin yaptıklarından dolayı işlenen suçların
günahlarını ümmetimden affetmiştir.”
Hadis-i Şerif
mülhit
1. Hak din olan İslam’dan ayrılan.
2. Allah’a ve gönderdiği dine inanmayan.
3. Dinsiz, imansız, tanrı tanımaz.
4. Allah’ın ayetleri, isimleri ve sıfatlarının anlamları konusunda kasıtlı
olarak dine aykırı yorumlar yapan, dinin özünü bozmaya ve buna bağlı olarak
insanları yanıltmaya çalışan kişi.
Müminlere imdada yetiş merhametinle
Mülhitlere lakin daha çok merhamet eyle.
Mehmet Akif Ersoy
Mülk Suresi
Kur’an-ı Kerim’in altmış yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz ayettir.
Adını surenin ilk ayetinde geçen “mülk” kelimesinden almıştır.
Allah’ın evrene ve tüm varlıklara hâkimiyetini bildirerek başlayan surede,
insanın yaratılış amacının hayırlı işler yapmak ve salih amelde bulunmak
olduğu vurgulanır. Gökyüzünün kusursuz bir şekilde yaratılışına ve
yıldızlarla donatılışına dikkat çekilir. Bu mükemmel yaratılışla Allah’ın
tek tanrı oluşu arasında ilgi kuramayan inkârcıların ahiretteki sıkıntılı
durumlarına ve günahlarını pişmanlıkla itiraf etmelerine değinilir. Allah’ın
her an her şeyi denetlediği üzerinde durulur. Yeryüzünün insanın hizmetine
verilmesi, gökyüzünden yağmurun yağdırılmasından bahsedilerek Allah’ın
nimetleri hatırlatılır. Bu nimetleri yalanlayanların başına gelen toplumsal
cezalar haber verilir. Allah bir azap veya felaket verecek olursa bunları
kimsenin durduramayacağı söylenir. Bu çerçevede insanın şükredip nankör
olmaması için Allah’ın verdiği göz, kulak ve akıl nimetlerinin önemi
anlatılır. Kıyametin vaktini soran inkârcılara onun bilgisinin sadece Allah
katında olduğu hatırlatılır. Allah’ın yaratmadaki eşsizliğine ve gücünün
sonsuzluğuna değinilen ayetlerle sure son bulur.
mümeyyiz
Doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayırt edip lehine ve aleyhine olan hak ve
sorumluluklara sahip yedi ile on iki yaş arasındaki çocuk.
Bazı İslam bilginleri mümeyyiz olan çocukların imanlarının ve ibadetlerinin
geçerli olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayı mümeyyiz çocuklara İslam
inancı öğretilir ve ibadetleri yerine getirmesi teşvik edilir. Hz.
Peygamber, yedi yaşındaki mümeyyiz çocuklara namaz kılmalarını öğütlemiştir.
mümin
1. İnanan, iman eden, gönülden bağlanan, güven veren, güvene kavuşturan
kimse.
2. Allah katından peygamberleri aracılığı ile gelen her şeyi, tereddütsüz
olarak doğrulayan ve kabul eden kişi.
“Müminlerin, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, onun ayetleri okunduğunda
imanları artar ve yalnızca Allah’a güvenirler. Namazlarını en güzel şekilde
kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (gerekli yerlere)
harcarlar. Gerçek anlamda mümin olanlar bunlardır.”
Kur’an-ı Kerim 8/3-4
3. Allah’a, onun birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine,
ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, Hz. Muhammed’in
onun kulu ve Resulü olduğuna, Allah’ın Peygamberi aracılığıyla göndermiş
olduğu emirlerin hepsine ayrıntılarıyla inanan, inandığını diliyle söyleyen,
davranışları ve ibadetleriyle inancını dışa yansıtan kimse.
“Allah ve Resulü bir şeye karar verdikleri zaman mümin erkek ve kadınlar
için o konuda seçme hakları yoktur.”
Kur’an-ı Kerim 33/36
Mümin (el-Mümin)
“Emin kılan, güvene kavuşturan, kullarını tehlikeden koruyup onların
zararına olan şeyleri haber veren ve verdiği sözde doğru olan, iyi kullarını
azaptan uzaklaştırıp onlara haksızlık etmeyen.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“O Allah ki ondan başka ilah yoktur. O her şeyin sahibidir, mukaddestir,
bütün varlıklara esenlik verendir. Mümin ve Müheymin (varlıkları koruyup
gözetleyen), Aziz, Cebbar ve çok Ulu olandır. Allah, kendisine ortak
koşulmasından yücedir..”
Kur’an-ı Kerim 59/23
Mümin Suresi
Kur'an-ı Kerim’in kırkıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. Seksen beş ayettir.
Adını, yirmi sekizinci ve kırk beşinci ayetler arasında Firavun soyundan
gelen bir müminin, inanmayanlara karşı verdiği mücadeleden almıştır. Sureye
‘Gâfir Suresi’ de denilmiştir.
Sureye, Kur’an-ı Kerim’i insanlara gönderen Yüce Allah’ın bazı sıfatları
tanıtılarak başlanır. Allah’ı ve onun gönderdiği mesajları inkâr eden
kavimlerin durumları ele alınır. Meleklerin, Allah’a iman eden müminlere
yapmış oldukları duaya yer verilir. Kâfirlerin ahiret azabını hak edişleri
gerekçeleriyle anlatılır. İnanan insanlara dinlerinde samimi olmaları
emredilir. Bu samimiyeti göstermeyenlere kıyamet gününün gerçekleşmesi ve
ahiret azabı ile ilgili hatırlatmalar yapılır. Ahirette her türlü cezanın
bireysel olacağı belirtilir. Böyle bir günde Yüce Allah’ın dilerse
insanların içinden geçenleri bile hesaba çekebileceği hatırlatılır. Ancak
Allah’ın insanları içlerinden geçenlerden sorumlu tutmayıp yaptıklarına göre
cezalandıracağı vurgulanır. Allah’ın insanlar arasında adaletle hükmedeceği
özellikle belirtilir.
Surede, insanların gezip dolaşıp medeniyet merkezlerinden ve tarihî
kalıntılardan ibret almaları tavsiye edilir. Hz. Musa’nın, Firavun’u İslam’a
çağırmasına ve Hz. Musa’nın dine davet metoduna yer verilir. İnanç
konularında ödün vermeyen müminler övülür. Ayrıca Hz. Peygamber’in Mekkeli
hemşehrilerine Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin başına gelenleri hatırlatması
emredilir. Surede, tekrar Hz. Musa ve Firavun Kıssasına dönülerek Firavun’un
Hz. Musa’ya düşmanca tavrı ele alınır. Firavun’un zulmüne karşı direnen ve
hakka çağıran mümin bir kişinin İsrailoğulları’na yaptığı çağrıya ayrıntılı
olarak yer verilir. Firavun ve çevresinin uğrayacağı ahiret azabı
anlatılarak onların Allah’a karşı ileri sürebilecekleri mazeretlerin geçerli
olmayacağı belirtilir.
Surede, Allah’ın yer, gök ve insanları yaratmadaki eşsizliğine işaret
edilir. Böyle yüce niteliklere sahip bir ilahın insana yakınlığı
hatırlatılarak, müşriklerden yalnızca Allah’a dua etmeleri ve putları
bırakmaları istenir. İnsanın topraktan yaratılması ve anne rahminde
geçirdiği devreler, dünya hayatı ve ölümden sonra dirilişi de ele alınır.
İnkârcıların cehennemdeki hâlleri tasvir edilir. Allah’ın gönderdiği
elçilere önce iman etmeyip ilahî azabı gördükten sonra inananların
imanlarının kendilerine yarar vermeyeceğini bildiren ayetlerle sure son
bulur.
Müminun Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yirmi üçüncü suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Yüz on
sekiz ayettir. Adını müminlerin kurtuluşunu müjdeleyen birinci ayetteki
‘müminler’ anlamına gelen ‘müminun’ kelimesinden almıştır.
Sureye, ebedî kurtuluşa eren müminlerin sıfatlarını tanıtılarak başlanır.
İlk on ayette kurtuluşun gerekçesi olarak sağlam bir iman, Allah’a tam bir
teslimiyetle kılınan namaz ve namaza devamlılık, kişinin dünya ve ahirette
kendisine faydası olmayan şeylerden yüz çevirmesi, fakirin hakkı olan
zekâtın verilmesi, evliliğin teşvik edilip zinanın her türlüsünden
kaçınılması, Allah’a ve insanlara verilen sözlerin yerine getirilmesi
üzerinde durulur. Hz. Peygamber de ilk on ayete göre hayatını düzenleyen
müminlerin cennetlik olacağı müjdesini vermiştir.
Surede, insanın hiçbir şey değilken önce topraktan yaratılması sonra da ana
rahminde geçirdiği evrelere yer verilir. Belirli bir amaç uğrunda yaratılan
insana, Allah’ın gökyüzünden indirdiği yağmurun ve suyun önemi anlatılır. Bu
nimetleri veren Allah’a, insanın şükretmesi tavsiye edilir.
Allah’ın nimetlerine karşı nankör davranan kavimlerle ilgili haberler surede
yer alır. Bu çerçevede Hz. Nuh ve onun kavmi ile olan mücadelesi anlatılır.
Hz. Nuh’un yalnızca ibadet etmeye çağırdığı kavminin inatçı ve inkârcı
tutumları eleştirilir. Sonra da tufanla helak oluşlarına yer verilir. Bütün
müşrik toplumların ortak hastalığı olan ahiret gününü inkâr konusu üzerinde
durulur. Onlara ahiret gününün hak olduğu anlatılır. Ahirette, inkâr
edenlerin başlarına gelecek olan azaplarla ilgili çarpıcı açıklamalar
yapılır. Toplumların ve medeniyetlerin ebedî olmadığı vurgulanır. Bu
hatırlatmayla insanların kendileri için belirlenen sürede faydalı işler
yapmaları önerilir.
Surede, İsrailoğulları’nı köleleştiren ve onlara kendisini ilah olarak
tanıtan Firavun ile onun zulmüne karşı çıkan Musa Peygamberin kıssasına da
kısaca değinilir. Hz. İsa’nın Allah tarafından babasız olarak yaratılması,
doğumu ve bu konuda Hristiyanların içine düştüğü yanlış düşüncelere yer
verilir. Müminler, inançlarındaki tutarlılık, Allah’a içtenlikle teslimiyet,
hayır işlerinde yapmış oldukları yarış ve ahiret bilinçlerinin
mükemmelliğinden dolayı yüceltilir. Buna karşılık Allah’ın ayetlerine karşı
kibirlenen, Resulünü tanımayan, Kur’an-ı Kerim’e uymayıp heveslerine uyan
müşrikler kınanır. Onların tüm bu yanlış davranışları, ahiret bilincinden
uzak oldukları için yaptıkları belirtilir. Bu insanların, Allah’ın azabını
görünce şaşkınlıkları tasvir edilir.
Suredeki ana konulardan birisi de müşriklerin Allah inançlarının
eleştirilmesidir. Onlar, Allah’ı uzak bir ilah olarak tanırlar; her şeyi
yaratan fakat kulların gündelik işlerine karışmayan bir tanrı tasavvur
ederler. Müşrikler emretmeyi, hayatı çekip çevirmeyi, yönlendirmeyi,
ayrıntılarda Allah’ı hesaba katmamayı, Allah’tan başkasına özgü kıldıkları
için kınanırlar. Surede, Allah’a yardımcı ve çocuk isnat etmenin çirkinliği
üzerinde durulur.
Hz. Peygamber’in, müşrikleri İslam’a davet yöntemi ile ilgili açıklamalara
da yer verilir. Buna göre onun, kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi,
sabretmeyi, yalnızca Allah’a güvenmeyi ilke edinmesi tavsiye edilir.
Kâfirlerin iman etmedikleri için pişmanlıkları, öldükten sonra tekrar
dirilip iman etmeye olan arzularına da surede vurgu yapılır. Onların bu
pişmanlıkları karşılıklı konuşma üslubuyla anlatılır. Yaşadıkları sürece
hayatlarını güzelce değerlendirmediklerinden dolayı tenkit edilirler. Her
şeyin sahibi olan Allah’a ibadetin övüldüğü ve duanın da yalnızca ona
yapılmasını emreden ayetlerle sure son bulur.
Mümit (el-Mümit)
“Yarattığı tüm varlıklar için ölümü yaratıp takdir eden; var olanların
varlığına son veren ve dilediğini dilediği zaman yok eden.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Yerin ve göklerin sahibi Allah’tır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O,
Mümit ve Muhyidir (diriltendir).”
Kur’an-ı Kerim 7/158
Mümtehine Suresi
Kur'an-ı Kerim’in altmışıncı suresidir. Medine’de inmiştir. On üç ayettir.
Sure, adını onuncu ayette Kureyş’in zulmünden kaçıp gelen kadınların imtihan
edilmesi, gerçekten Müslüman olup olmadıklarının sorgulanmasını konu
edindiği için, ‘sorgulanan kadın’ anlamına gelen ‘mümtehine’ kelimesinden
almıştır.
Sureye, Allah’ın kendisine düşman ilan ettiği Mekke müşriklerini dost
edinmemeyi emreden ayetlerle başlanır. Surede, müşriklere karşı müminlerin
sabretmeleri ve belirli kurallar dâhilinde karşı koymaları emredilir. Birçok
surede olduğu gibi bu surede de kıyamet konusu işlenir ve ahirette insanlara
sahih inanç temelli amelin dışında hiçbir şeyin yarar sağlamayacağı
anlatılır.
Surede, tekrar ilk ayete vurgu yapılarak Hz. İbrahim’in, müşrik olan Azer’e
karşı sergilediği örnek tavır övgü ile sunulur. Bu çerçevede onun Allah’a
güvenen ve müşriklerin zulmünden kurtulmayı öneren duasına yer verilir. Din
konusunda müminlerle savaşmayanlara karşı Müslümanların da güzel
davranmaları önerilir. Fakat, müminlerle din konusunda savaşmış, onlara
zulmetmiş veya sürgüne göndermiş inkârcıların dost edinilmemesi tavsiye
edilir.
Hudeybiye Antlaşmasından sonra İslam’a girenlerin sayısında büyük artışlar
olduğu nakledilir. Müslüman olanlar, kitleler hâlinde hicret yurdu olan
Medine’ye gitmiştir. Bu çerçevede, kadınlar da inançları uğruna Mekke’yi
terk etmişlerdir. Surede, Hz. Peygamber’e, inançları konusunda samimi olup
olmadıklarının bilinmesi için bu hanımları dini konularda imtihan etmesi
tavsiye edilir. Eğer bu hanımlar imanlarında samimi ise onları müşrik olan
akrabalarına geri vermemesi emredilir. Onlarla evlenecek müminlerin bu
hanımların her türlü hukukunu gözetmeleri istenir. Surede, hicret eden bu
hanımların ve onların şahsında tüm mümin hanımların şu ilkelere uymaları
emredilir: Allah’a iman edip ona hiçbir varlığı ortak koşmama, hırsızlık
yapmama, zina etmeme, çocuklarını öldürmeme, kimsenin namusuna iftira
etmeme, iyi şeyleri yapmada kimseye karşı gelmeme.
Ahirete inanmayan hiçbir inkârcıyı dost edinmemeyi emreden ayetlerle sure
son bulur.
münacat
1. Allah’a yalvarıp yakarma, sessizce ve içtenlikle dua etme.
Benim münacatım senden yanadır
Sana varır yolum, sensiz varılmaz.
Yunus Emre
2. Rahmeti, şefkati ve cömertliği bol olan Yüce Allah’a istekleri bildirmek
ve yalvarmak için yazılan şiir.
münafık
1. İnsanların arasını bozan, bölücülük yapan, toplumu karıştıran, fesatçı,
nifak çıkaran, iki yüzlü kimse.
“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, kendisine verilen
emanete ihanet eder, söz verdiğinde sözünde durmaz.”
Hadis-i Şerif
2. Kalbiyle inanmadığı hâlde diliyle Müslüman olduğunu açıklayan fakat
gerçekte inkârcılardan olduğunu gizleyen kimse.
“Münafık kimselere ‘efendim’ diye hitap etmeyin. Münafığa ‘efendim’ derseniz
Allah’ı kızdırırsınız.”
Hadis-i Şerif
3. İslam toplumunda müminlere sağlanan birtakım sosyal, siyasi ve hukuki
ayrıcalıklardan faydalanabilmek amacıyla, inanmadığı hâlde inanıyormuş gibi
görünen, davranan veya yaşayan kişi.
Kur'an-ı Kerim, münafıkları birçok surede ele alıp tanıtmıştır. Kur'an-ı
Kerim’de münafıklar, inançlarında hastalık olan, Müslümanların toplumsal
düzenini alt üst eden, entrika peşinde koşan, Allah’ın ayetlerini ciddiye
almayan, namaz kılmaktan kaçınan, Allah’ı az hatırlayan, kişiliklerini
açıkça ortaya koyamayan, Müslümanlara tuzak kurup inkârcılardan yana tavır
koyan, korkak ve korkaklığı topluma yayan, İslami değerlerle alay eden,
cimri, cihattan kaçan, emanete ihanet eden, sözlerinde durmayan, gösteriş
yapmayı seven ve çok yalan söyleyen kimseler olarak tanımlanırlar.
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin dostudur. Kötülük
yapmayı emrederler, iyilik yapmaya engel olurlar, (fakirlere karşı) cimrilik
yaparlar. Onlar Allah’ı unuttuğu için Allah da onlara unutulmuş muamelesi
yapar. Münafıklar gerçek anlamda yoldan çıkmış kişilerdir.”
Kur’an-ı Kerim 9/67
Münafikun Suresi
Kur’an-ı Kerim’in altmış üçüncü suresidir. Medine’de inmiştir. On bir
ayettir. İlk ayetten itibaren münafıkların tutum ve davranışları konusunda
yorumlar yapıldığı için sure bu adı almıştır.
Sureye, münafıkların inançlarındaki faydacı anlayışa ve samimiyetsizliğe
dikkat çekilerek başlanır. Yapmış oldukları yeminlerindeki
sadakatsizliklerine dikkat çekilir. Bu çerçevede Allah’a verdikleri sözde
bile durmayışları ve imandan sonraki inkârları anlatılır. Münafıkların
gerçek anlamda insani değerlerden uzak olduklarına vurgu yapılır. Onlar,
hissiz, duygusuz, kurumuş hurma kütüklerine benzetilir. Müminlere, böyle iki
yüzlü insanlara dua etmemeleri ve cenaze namazlarını kesinlikle kılmamaları
emredilir.
Surede, münafıkların, Resulullah’a ve müminlere karşı tavırları ele alınır.
Onların müminlere mali yardımda bulunmama konusundaki anlaşmalarına ve
Müslümanları Medine’den çıkarma isteklerine değinilir. Müminlere de mal ve
mala bakış konusunda münafıklar gibi olmamaları hatırlatılır. İnsanın mal ve
çocuklarla imtihan edilebileceği hatırlatılır. Hiçbir maddi değerin insanı
Allah’ı anmaktan ve ona ibadet etmekten alıkoymaması öğütlenir. Ölüm
gelmeden önce Allah yolunda ve fakirlere cömertçe harcama yapmanın önemi
vurgulanır. Vakti geldiğinde insanın ecelinin ertelenmeyeceği ve yapmış
olduğu tüm davranışlardan Allah’ın haberdar olduğunu bildiren ayetle sure
son bulur.
müneccim
Yıldızların hareketlerini inceleyerek gelecek hakkında yorumlar yapan ve
insanın kaderiyle ilgili hükümler verip tahminlerde bulunan kişi; kâhin,
falcı.
Müneccimlik dinen yasak olduğu hâlde, tarih boyunca insanın geleceği öğrenme
merakını istismar ederek bunu kendine kazanç yolu yapanlar eksik olmamıştır.
Bu konuda ‘Yıldızname’ adıyla kitaplar yazılmıştır.
“Ey Ali! Müneccimlerle arkadaşlık etme!”
Hadis-i Şerif
münker
1. Kabul edilmeyen, hoş karşılanmayan, sevimsiz şey, kötü, çirkin.
“Ey oğulcuğum! (Rükûsuyla, secdesiyle) Namazını dosdoğru kıl. İyiliği emret.
Münkeri yasakla ve (Allah tarafından) başına gelen (musibet)lere sabret.”
Kur’an-ı Kerim 31/17
2. Kur'an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sünnetine aykırı olan şey.
“İçinizden, (insanları) hayra çağıran, iyiliği emredip münkerden kaçındıran
bir topluluk olsun; İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Kur’an-ı Kerim 3/104
3. İslamiyet açısından işlenmesi doğru olmayan, akılca da çirkin ve kötü
kabul edilen şey.
İslam dini iftira etme, inkârcılık, yalan söyleme, başkasının hakkını alma,
zina, haksızlık, dedikodu vb.ni münker olan davranışlardan saymıştır.
“Kim bir münker görürse, onu eliyle engellesin, buna gücü yetmezse diliyle
engellesin, buna da gücü yetmiyorsa hiç olmazsa kötülüğe ve kötülüğü
işleyene kalbiyle tepki duysun. Sadece kalp ile tepki duymak ise imanın en
zayıf hâlidir.”
Hadis-i Şerif
Münker ve Nekir
Kişi kabre konulduktan sonra imanı, ibadetleri, ahlakı ve hayatının tüm
alanlarında Kur’an-ı Kerim ve sünnete göre yaşayıp yaşamadığını sorgulayan
ve hesaba çeken iki melek.
“Kul mezara konulduğunda dost ve akrabaları çekip giderler. Mezardaki kişi
onların ayak seslerini bile işitir. Bu esnada Münker ve Nekir adlı iki melek
gelip onu oturturlar ve Hz. Muhammed hakkında nasıl bir inanca sahip
olduğunu sorarlar. Şayet kişi mümin ise ‘ben iman ediyorum ki o Allah’ın
kulu ve elçisidir.’ der. Allah da bu kişiye cennetteki yerini gösterir.”
Hadis-i Şerif
münkir
1. Kabul etmeyen, reddeden, tanımayan, inanmayan, inkâr eden, kâfir,
inançsız kimse.
2. Allah’ın varlığını ve birliğini, onun peygamberi aracılığı ile göndermiş
olduğu emir ve yasakların tümünü veya bir kısmını ya da tek birini bile
inkâr eden.
Yine sordum çiçeğe tamuya girer misiniz?
Çiçek eydür ey derviş ol münkirler yeridir.
Yunus Emre
Müntakim (el-Müntakim)
“Haddi aşanlara layık oldukları ile muamele edip toplumu ahlaken bozan,
insanlara çeşitli eziyetler yaparak onların onurunu hiçe sayan, kişilerin
din, namus, can, akıl ve mal emniyetlerini çiğneyenlerden intikam alan.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Allah kime doğruyu gösterirse onu kimse saptıramaz. Allah Aziz ve Müntakim
olan değil midir?”
Kur’an-ı Kerim 39/37
mürahik
Büluğ çağına ulaşmasına rağmen ihtilam olmayan erkek.
Büluğ çağının son sınırı erkeklerde ve kadınlarda on beş yaştır. On beş
yaşına ulaşan erkek, ihtilam olmasa bile hükmen büluğa erişmiş kabul edilir.
Bu gibi kişiler çocukluktan çıkmış sayılırlar ve Allah’ın emir ve
yasaklarından sorumludurlar.
mürahika
Büluğ çağına ulaşmasına rağmen hamile olabilmenin özellikleri gözükmeyen,
hayız olmayan kız.
Büluğ çağının son sınırı olan on beş yaşına ulaşmış olan kızlar hükmen
büluğa ulaşmış sayılırlar ve Allah’ın emir ve yasaklarından sorumludurlar.
mürcie
1. Erteleyen, geriye bırakan, tehir eden kimse.
2. (Büyük M) İman ettikten sonra günah işlemenin insana hiçbir zarar
vermediğini savunan ve büyük günah işleyen kimsenin inancı ve ahiretteki
durumu ile ilgili herhangi bir karar vermeyip böyle bir kişinin hükmünü
Allah’a havale eden mezhep, inanç ekolü.
mürit
1. Dileyen, arzu eden, isteyen, seçen kişi.
2. Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan Allah’ın rızasını kazanmanın
yollarını öğrenen, bu uğurda yetişmek için mürşidin verdiği ahlaki öğütleri
uygulayan ve kendisine öğrettiği dua ve zikirleri belli vakitlerde okuyarak
tasavvuf yolunda ilerlemeye çalışan kimse.
3. Hz. Peygamber’in edep ve davranışlarını örnek alarak kalbini Allah’tan
başka her şeyden çekip sadece Allah’ı arzulayan, ona bağlayan ve bu uğurda
basit tutkularından vazgeçmeye çalışan kimse, derviş.
“Mürit, her aradığını Kur’an-ı Kerim’de bulan kimsedir.”
Cüneyd el-Bağdadi
Mürselat Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yetmiş yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli ayettir.
Sure, adını birinci ayette geçen ‘gönderilen melekler’ anlamındaki
‘murselat’ kelimesinden almıştır.
Sureye, insan hayatına manevi bir güç katan meleklerin, yağmurların
habercisi olan rüzgârın, Allah yolunda durmadan çalışan davetçilerin önemini
belirten ayetlerle başlanır. Kıyametin mutlaka gerçekleşeceği hatırlatılır.
Kıyamet sahnesi, gökyüzündeki yıldızların boşluğa savrulması, semanın
yarılması ve dağların pamuk gibi atılması şeklinde tasvir edilir. Kıyamet
gününü inkâr etmenin yanlışlığına değinilir. İnsana, Allah’ın yaratmasındaki
mükemmellik hatırlatılır. Ana rahminde çocuğun geçirdiği evreler ele alınır.
“Allah’ın ayetlerini yalanlayanlara yazıklar olsun!” şeklinde sık sık
tekrarlar yapılır. Allah’ın ölüden diriyi çıkarması, suları, yeryüzünü ve
dağları yaratmasındaki hikmetler hatırlatılır.
Surede, ahireti inkâr edenleri bu inkârlarından caydırmak için cehennemle
ilgili tanıtıcı ayetlere yer verilir. Müminler için ise Allah’ın
ikramlarının gerçekleşeceği yer olan cennet tanıtılır. İnkârcıların ahirette
pişmanlıklarını ve azabı gördükten sonra iman etmelerinin kendilerine yarar
vermeyeceğini açıklayan ayetlerle sure son bulur.
mürsel hadis
1. İsnadında sahabe ismi belirtilmeden nakledilen hadis.
2. Tabiin döneminden olan bir ravinin, Hz. Peygamber’in hadislerini nakleden
sahabenin ismini isnadda belirtmeden Hz. Peygamber’den duymuş gibi rivayet
ettiği hadis.
mürşit
1. Rehber, kılavuz, doğru yolu gösteren, öğretmen, irşat eden kimse.
Her ne iş olursa bir mürşit gerek,
Kurulmaz direksiz çadır demişler.
Hakkı
2. İslam dininin göstermiş olduğu yoldan sapan kişileri İslami hayat tarzına
döndürmeye çalışan, onları olgunlaştıran ve belirli ilmî ve ahlaki
niteliklerle donanan âlim kişi.
3. Kendisine bağlananlara tasavvufu ve İslam ahlakını öğreten, dinî
gerçekleri gösteren tarikat önderi.
Canın cellada teslim etmeyen
Rehberin gittiği yola gitmeyen
Mürşidinin buyruğunu tutmayan
Çürükdür yuları, kırılsın gitsin.
Kul Büdela
mürteci
İslamiyetin kurallarına karşı olan; kanunsuzluğun, kuralsızlığın ve ahlak
dışılığın hâkim olduğu cahiliye devrine dönmek isteyen kişi.
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
Necip Fazıl Kısakürek
mürtet
1. İslam dinini terk edip başka bir dine geçen, din değiştiren kimse.
“Sizden her kim ki din değiştirip mürtet olur ve kâfir olarak ölürse onun
dünya ve ahirette bütün amelleri boşa gitmiştir.”
Kur’an-ı Kerim 2/218
2. İslam’ın kesin olan emirlerinden veya yasaklarından herhangi birini inkâr
eden kişi.
Bir kimsenin mürtet olmasına yol açan nedenler kelam bilginlerince şu
şekilde belirlenmiştir: 1. İslam’ı ve onun hükümlerini beğenmemek. 2.
İslam’ı, çıkarlarına ve zevklerine engel görmek. 3. Dinin emir ve
yasaklarından herhangi birini inkâr etmek. 4. Allah’ın emir ve yasaklarından
herhangi bir şeyi kabullenip yerine getirmede büyüklenmek. 5. İman edilmesi
zorunlu olan ilahî kitapların ilk şekilleri ve Allah’ın göndermiş olduğu
peygamberlere inanma konusunda; “bir kısmını kabul ederiz, bir kısmını kabul
etmeyiz.” diye ayırım yapmak.
“Ey iman edenler! Sizden kim mürtet olursa (bilsin ki) Allah, yakında öyle
bir toplum getirecek ki (O) onları sever onlar da onu severler…”
Kur’an-ı Kerim 5/54
mürüvvet
1. Mertlik, yiğitlik, cömertlik, iyilikseverlik, insanlık.
Göz nuru Muhammed’le… nübüvvet bitti!
Ardından Ali göçtü… fütüvvet bitti!
Bulmuştu kerem de bir zaman, Hatem’ini…
Hatem çekilip gitti… mürüvvet, bitti!
Arif Nihat Asya
2. İnsanlığın gereği olan şeyleri yapma, güzellik ve hayır ile ilgili
şeyleri alma, insan onuruna yakışmayacak söz ve davranışlardan sakınma.
“Müminin şerefi takvasında, asaleti dininde, mürüvveti de ahlakındadır.”
Hadis-i Şerif
3. Dinin, aklın ve örfün kabul ettiği şeyleri yapmaya teşvik eden manevi
güç.
4. Açıkça yapılmasından utanılan şeyi gizlice de yapmama.
5. Güzel işleri kabul, çirkin şeyleri terk etme.
Hastayı ziyaret ne güzel âdet
Komşulara saygı ayrı mürüvvet
Küçüklere şefkat hayra alamet.
Zeynel Baba
müsamaha
1. Hoşgörü, bağışlama, kolaylık gösterme.
“Ben Yahudi ve Hristiyanlıkla değil, müsamahalı olan Haniflik dini ile
gönderildim.”
Hadis-i Şerif
2. İslam’da, bir kimsenin hatasını yüzüne vurup mahcup etmeksizin hoş görme,
anlayış göstererek bağışlama veya hatasını düzeltmesi için imkân hazırlama.
Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinden sonra, kendisine çeşitli kötülükler eden
Mekkelilerin hepsini bağışlamıştır. Bu davranış İslam’daki müsamaha ile
ilgili en güzel örneklerdendir.
“Başkalarına karşı müsamaha göster ki başkaları da sana müsamaha göstersin.”
Hadis-i Şerif
müskir
Yenilmesi veya içilmesi veya vücuda herhangi bir yoldan verilmesiyle kişiye
sarhoşluk veren, aklının faaliyetlerini durduran sıvı veya katı her şey.
Müskir olan şeyler ikiye ayrılır: 1. Katı olanlar; afyon, eroin, esrar vb.
2. Sıvı olanlar; üzüm, arpa, buğday ve diğer bazı meyvelerden elde edilen
içkiler.
“Her müskir içkidir. Her müskir de haramdır.”
Hadis-i Şerif
Müslim
bk. Müslüman.
Müslim
bk. Sahihimüslim
Müslüman
1. İslam dinine girerek bütün benliği ile Allah’a teslim olan, onun koyduğu
ilkelerle barış ve esenliğe kavuştuktan sonra kendisine güven duyan ve
başkalarına da güven veren kimse.
“Müslüman, eliyle ve diliyle diğer Müslümanlara zarar vermeyendir.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve onun
Allah katından getirmiş olduğu şeylerin hepsine kesin olarak iman eden
kimse.
‘Müslüman’, sadece Hz. Muhammed’e tabi olan ümmetin adı değildir. Ondan
önceki bütün peygamberler ve onlara uyanlar da tevhit sürecinin halkaları
olarak Müslüman adını alırlar. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Âdem’den Hz.
Muhammed’e kadar Allah’ın gönderdiği bütün dinlerin adının İslam olduğu
belirtilmiştir.
“Yakup da “Oğullarım, Allah sizin için İslam’ı din olarak seçti. Bundan
dolayı sadece Müslümanlar olarak ölünüz.” dedi.”
Kur’an-ı Kerim 2/132
müsnet
Hadisleri ravilere göre sınıflandıran hadis kitapları.
Müsnet türündeki hadis kitaplarında hadisler konularına göre değil, nakleden
ravilere, özellikle de sahabelere göre bölümlere ayrılmıştır. Derli toplu
ilk hadis kitapları sayılabilecek müsnet şeklindeki kitapların en meşhuru ve
güveniliri Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) ‘Müsned’ isimli eseridir.
müsnet hadis
İlk ravisinden son ravisine kadar hiçbir ravi atlamadan ve Hz. Peygamber’e
nispet edilerek rivayet edilen hadisler.
müsrif
1. Saçıp savuran, savurgan, harcamada ölçüyü kaçıran, tutumsuz kimse.
“Ey insanoğlu! Mescitlere giderken mutlaka güzel elbiselerinizi giyiniz.
(Helal olan şeylerden) yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Allah
müsrifleri kesinlikle sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 7/31
2. Aşırıya giden, inançta ve amelde hak yoldan ayrılan, dengeyi bozan.
“Şüphesiz ki Firavun yeryüzünde çok kibirlenen müsriflerdendi.”
Kur’an-ı Kerim 10/83
3. Allah’ın koymuş olduğu hem doğal hem de dinî kuralları çiğneyen, inkâr
eden.
“(Allah) buyurur ki: Nasıl sana ayetlerimiz geldiği zaman, sen onları
unuttuysan, bugün de sen öyle unutulursun! İşte müsrifleri ve Rabbinin
ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Elbette ahiretin azabı daha
çetin ve daha süreklidir.”
Kur’an-ı Kerim 20/126-127
müstazaf
Kur’an-ı Kerim’de, insani değerleri hiçe sayan ve hukuku gözetmeyen kişiler
tarafından horlanan, küçük düşürülen, hakları ellerinden alınarak sömürülen
insan(lar).
“Size ne oluyor da ‘Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar,
katından bize bir koruyucu gönder, katından bize bir yardımcı lutfet.’ diyen
müstazaf olan çocuklar, kadınlar ve erkekler uğrunda ve Allah yolunda
savaşmıyorsunuz.”
Kur’an-ı Kerim 4/75
müstehab
1. Allah’ın farz kılmaksızın kullarını yapılmasına teşvik ettiği şey;
farzlardan ve vaciplerden ayrı olarak yapılan ve kaynağını Hz. Peygamber’in
davranışlarından alan, onun da bazen yapıp bazen de terk ettiği fiiller.
2. Dinin yapılmasını hoş gördüğü, tavsiye ettiği ama yapılmasını zorunlu
kılmadığı işler.
Fakirlere zekâtın dışında yardımda bulunmak, temiz ve düzgün giyinmek,
selamı yaygınlaştırmak, Müslümanlara karşı güler yüzlü olmak ve ihtiyaç
sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek Hz. Peygamber’in tavsiye ettiği müstehab
davranışlardandır.
müstekbir
1. Büyüklenen, kendinden başka büyük tanımayan, kendinde mutlak ve sınırsız
bir güç olduğunu zanneden kimse.
“(Allah’ın ayetlerine inanmayan) kişiye ayetlerimiz okunduğu zaman sanki
onları hiç işitmemiş, kulaklarında ağırlık varmış gibi müstekbir olarak yüz
çevirir. Ona acı bir azabı müjdele!”
Kur’an-ı Kerim 31/7
2. Elde ettiği nimetleri, malını, fiziki varlığını ve makamını kötüye
kullanarak kendinden aşağı gördüğü kişileri ezmeye, sömürmeye çalışan ve
yaratılış amacını unutan kimse.
“Tanrınız tek bir Tanrıdır. Ama ahirete inanmayanların kalpleri inkârcıdır,
onlar müstekbirdirler. Gerçekten Allah, onların gizlediklerini de bilir,
açığa vurduklarını da. O müstekbirleri sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 16/22-23
müsteşrik
1. Doğunun din, dil ve kültürleri ile uğraşan kimse, oryantalist,
şarkiyatçı.
2. Gerek ilmî araştırmalar yapmak, gerekse dinlerinin tanıtımını ve
propagandasını yapabilmek amacıyla doğu ve İslam toplumlarının sosyal,
tarihî, kültürel ve dinî yapılarını araştıran ve çalışmalar yapan Yahudi ve
Hristiyan bilim adamı, misyoner.
Müsteşrikliğin tarihi XVI. yüzyıla kadar uzanır. Müsteşriklik; dinî, siyasi
ve ekonomik nedenlerden doğmuştur. Oryantalizm de denilen müsteşrikliğin
temelini ilk önce Hristiyanlar atmıştır. Müsteşrikler, XIX. yüzyılın ilk
yarısı ile XX. yüzyılın ilk yarısında kendi dil ve kültürlerini doğu
toplumlarında yaymak amacıyla Müslümanlar arasında çok yoğun çalışmalar
yapmışlardır.
müşkililkur’an
Tefsir ilminin, Kur’an-ı Kerim ayetleri arasında ilk bakışta ihtilaf ve
çelişki gibi görünen konularını inceleyip açıklığa kavuşturan kolu.
Kur’an-ı Kerim ayetleri arasında kesinlikle bir çelişki yoktur (Kur’an-ı
Kerim 4/117). Kur’an-ı Kerim ilimlerinde derinleşmeyen ve Kur’an-ı Kerim’i
bir bütün olarak değerlendiremeyen kimseler, ilk defa Kur’an-ı Kerim
okuduklarında bazı ayetler arasında sanki çelişki varmış gibi bir anlayışa
kapılabilirler. Bu durum bazı ayetlerdeki ifade kapalılıkları nedeniyledir.
Tefsir ilminde derinleştikçe bu kapalılıklar aşılır. Âlimler, Kur’an-ı
Kerim’deki kapalılıkların giderilmesiyle ilgili birçok eser vermiştir. Bu
alanda yazılan eserler ‘müşkililkur’an’ ilmi içerisinde yer alır.
müşavere
bk. istişare.
müşrik
1. Allah’a ortak, eş koşan kimse.
“İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyan idi. Fakat tevhit ehli bir Müslümandı ve
müşriklerden değildi.”
Kur’an-ı Kerim 3/67
2. Allah’a inandığını söylediği hâlde birçok tabiat olayının yaratılmasını
ve idaresini Allah’ın dışında birtakım güçlere bağlayan ve bu güçleri
kutsallaştırarak Allah’a ortak koşan kimse.
“Ey Muhammed! Emrolunduğun şeyi açıkça duyur. Müşriklerden yüz çevir,
onların yoluna uyma.”
Kur’an-ı Kerim 15/94
3. Evreni yaratma ve insanların uyması gereken kurallar konusunda Allah’ın
iradesine sınırlama getiren kimse.
“İnsanların çoğu Allah’a müşrik olarak inanırlar.”
Kur’an-ı Kerim 12/106
4. Şeytanı, tutkularını, atalarını, din büyüklerini, kendince nitelikli
sayılan bazı kişileri, Allah’ı sever gibi sevip sayan onlara mutlak itaat
eden kimse.
“Hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu mesihi Allah’ın dışında Rab
edindiler. Oysa kendilerine yalnız tek bir ilah olan Allah’a ibadet etmeleri
emredilmiştir. Ondan başka tanrı yoktur. O, müşriklerin ortak koşmuş olduğu
şeylerden uzaktır.”
Kur’an-ı Kerim 9/31
5. İbadetlerini Allah’tan başkasının rızasını gözeterek yapan kişi, riyakâr
kimse.
mütedeyyin
İslam dininin emirlerini eksiksiz bir biçimde yerine getirmeye çalışan,
dinin emrettiklerini yapmak ve yasakladıklarından sakınmak konusunda
dikkatli ve titiz davranan, dindar, dinine bağlı.
Mütekebbir (el-Mütekebbir)
“Her türlü güç ve kuvveti elinde tutan, kendisinden daha büyük bir varlık
olmayan, yücelik ve ululuk sahibi.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“O Allah ki ondan başka ilah yoktur. Melik, Kuddüs, Selam, Mümin, Müheymin,
Aziz, Mütekebbir ve Cebbar’dır.”
Kur’an-ı Kerim 59/23
müteşabih
1. Aralarında benzerlik olan, birbirine benzeyen, çok benzediğinden dolayı
birbirinden ayırt edilemeyen.
“Allah, sözün en güzeli olarak (Kur’an’ı) müteşabih ve gerçeğin her türlü
ifadesini çeşitli biçimlerde tekrarlayan bir ilahî kelam şeklinde
indirmiştir.”
Kur’an-ı Kerim 39/23
2. Birçok anlama gelebilen, açıklamaya ihtiyaç duyulan veya anlamı akılla
bilinemeyecek olan, tefsirinde güçlük çekilen kelime ve ayetler.
Allah’ın sıfatları, kıyametin kopması, cennet nimetleri, cehennem azabı vb.
hakkındaki ayetler müteşabihtir.
3. Manasını anlamak için araştırmaya ve düşünmeye ihtiyaç olan, manadan ne
kastedildiği açık olmadığından birtakım ihtimallere elverişli olan ayetler.
Müteşabih ayetler birden fazla anlama gelir. Bu anlamlardan birini
seçebilmek için Kur’an ilimlerinde uzman olmak gerekir. Ayrıca müteşabih
ifadelerin Kur’an-ı Kerim bütünlüğü içerisinde kullanış biçimleri dikkate
alınmalıdır. Tarih boyunca, bu özelliklere sahip olmayan ve Kur’an-ı
Kerim’in bütünlüğünü dikkate almayan kötü niyetli kişiler müteşabih ayetleri
keyfî olarak yorumlamışlardır. Kur’an-ı Kerim, bu konuya şu şekilde açıklık
getirmiştir: “Sana kitabı indiren odur. Onda kitabın temeli olan muhkem
ayetler vardır. Diğer bir kısım ayetleri de müteşabihdir. Kalplerinde
eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için
müteşabih olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir.
İlimde derinleşmiş olanlar: ‘Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır.”
derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.’ (Kur’an-ı Kerim 3/7)
mütevatir
Arkası kesilmeden birbirini izleyen, birbiri ardına gelen, toplumdan topluma
kesintisiz olarak aktarılan, nakledilen.
mütevatir hadis
Sahabeden itibaren her devirde yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan
topluluklar tarafından rivayet edilen hadis, haber.
Bir hadisin mütevatir olması için üç şart vardır: 1. Her dönemde çok sayıda
ravi tarafından nakledilmesi. 2. Nakledenlerin sayısında azalmanın olmaması.
3. Olayı veya haberi, nakledenlerin görmüş veya duymuş olmaları.
Namazların vakitleri, oruç, zekât, hac ibadetlerinin yapılışı mütevatir
hadislerle ve haberlerle bilinmektedir. Mütevatir hadisle belirlenen bir
hüküm ayetle belirlenmiş gibidir. Mütevatir hadisin içerdiği bir hükmü inkâr
edenin İslam’la alakası kesilir.
mütevazi
bk. tevazu.
mütevekkil
Her işinde gerekli yollara, sebeplere başvurup yeterli çalışmaları yaptıktan
ve gerekli önlemleri aldıktan sonra kendi gücünü aşan konularda Allah’a
dayanan, güvenen kimse.
“Allah’ın rahmeti sebebiyle sen insanlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve
katı yürekli olsaydın çevrenden dağılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet,
onlar için bağışlanma dile. Yapacağın işlerde onlarla istişare et. Karar
verince de Allah’a güven. Allah mütevekkil olanları sever.”
Kur’an-ı Kerim 3/159
mütevelli
1. Sorumluluk üstlenen, bir görev ve makamdaki sorumlu kişi, vekil, mesul,
kayyım.
2. Vakıf işlerini ve yararlarını dini ölçüler ve vakfın şartları
çerçevesinde yönetmek üzere atanan kimse veya kimseler.
İslam hukukunda, mütevelli olacak kişilerin akıllı, güvenilir, vakıf
işlerini yürütebilecek yetenekte ve Müslüman olmaları şart koşulmuştur.
mütref
Allah’ın vermiş olduğu nimetlerle şımarıp azgınlaşan, başkalarına zulmeden,
zenginliğini küfrün hizmetinde kullanıp fakirleri ezen kimse.
Kur’an-ı Kerim’de mütref, Allah’ın birliğini inkâr edip peygamberlerine
karşı gelen toplumların zengin elebaşları olarak anılır. Bunlar, her türlü
zenginliklerini dinî değerlerin, ahlakın ve adaletin aleyhinde kullanırlar.
“Biz hangi memlekete uyarıcı (bir peygamber) göndersek o beldenin mütrefleri
onlara biz sizinle gönderilen hakikatleri inkâr ediyoruz diye karşı
çıktılar.”
Kur’an-ı Kerim 34/34
müttefekun aleyh
1. İmam Buhari ve İmam Müslim’in sahihliği konusunda ortak görüş bildirip
kitaplarına aldıkları hadis.
2. Herhangi bir meselede müçtehit imamların ortak görüş bildirmeleri, icma.
3. Bir mezhep içerisindeki müçtehitlerin herhangi bir meselede hüküm
bildirirken ortak görüşe varmaları, mezhep içi icma.
Müzdelife
Hac ibadeti sırasında hacıların vakfe yapmak üzere geceyi geçirdikleri
Arafat ile Mina arasındaki yer.
Müzdelife’de bir miktar bekleyip dua etmek haccın vaciplerindendir. Hacılar
burada akşam ile yatsı namazını birlikte kılarlar. Kur’an-ı Kerim’de
‘Müzdelife’ sözcüğü yerine “Meşariharam” ifadesi kullanılır.
Müzil (el-Müzil)
“Kendisine isyan edenlere değer vermeyen, başkalarını ezmeye çalışan
insanları dünyada ve ahirette küçük düşüren ve onlara çeşitli biçimlerde
ceza veren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“(Ey Muhammed) De ki: Mülkün sahibi olan Allah’ım! Dilediğine mülkü verir,
dilediğinden mülkü çekip alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğine karşı da
Müzil’sin. İyilik senin elindedir. Doğrusu senin her şeye gücün yeter.”
Kur’an-ı Kerim 3/25
Müzzemmil Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yetmiş üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Yirmi ayettir.
Adını birinci ayette geçen ve ‘örtüye bürünen’ anlamına gelen “müzzemmil”
kelimesinden almıştır.
Sureye, Hz. Muhammed’in, toplumsal bozulmanın zirveye çıktığı bir ortamda
dinlenmek yerine insanları uyarmasını emreden ayetle başlanır. Bu çerçevede,
Hz. Peygamber’in şahsında İslam davetçilerine öğütler verilir. Hz.
Peygamber’den bir peygamber ve davetçi olarak geceleyin namaz kılması,
ibadet etmesi, Kur’an okuması istenir.
Surede, Allah’ın tüm varlıkların Rabbi olduğu vurgulanır. Hz. Peygamber’e,
Mekkeli hemşehrilerinin yapmış oldukları işkencelere karşı sabırlı olması
tavsiye edilir. Allah’ın kendisine nimet verdiği hâlde, bu nimetlere karşı
nankörlük yapan Mekke ileri gelenlerinin ahirette karşılaşacakları azaplar
hatırlatılır. Hz. Peygamber’in peygamberliğine iman etmeleri istenir. Kureyş
kabilesinin, peygamberlerini yalanlayan Firavun ve kavminin başına
gelenlerden ders almaları öğütlenir. Bu arada Kur’an-ı Kerim’in de bir öğüt
olduğu ve bu öğüdü insanların sürekli okuyup göz önünde bulundurmaları
emredilir. Hz. Peygamber ve arkadaşlarının geceleyin yapmış oldukları namaz,
zikir, tespihat ve diğer ibadetleri öğülerek anlatılır. Namaz ve zekâtın
önemi üzerinde ayrıca durulur.
Surede, Müslümanlar borçlu kimselerin ihtiyaçlarını karşılamaya ve onlara
karşılıksız borç vermeye teşvik edilirler. Müminlerin Allah’tan sürekli af
ve bağış dilemelerini tavsiye eden ayetle sure son bulur.