Dini Terimler Sözlüğü
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
F
facir
1. Günaha dalan, günahkâr, isyankâr, azgın.
“Mümin, günah işlerse sanki üzerine bir dağ düşecekmiş gibi hisseder; facir
ise günah işlediği zaman sanki burnuna bir sinek konmuş gibi önemsemez.”
Hadis-i Şerif
2. İslam’ın koymuş olduğu emirleri ve yasakları çiğneyen.
“O gün (kıyamet günü) yüzler var ki kapkara olmuştur. Onları karanlık
bürümüş (öylesine üzgün ve dertli)tür. İşte onlar kâfirler ve facirlerdir.”
Kur’an-ı Kerim 80/42
3. İnkârcı, kâfir.
“Şüphesiz ki facirler cehennemdedirler.”
Kur’an-ı Kerim 82/14
4. Ahlaksız, edepsiz.
5. Zina yapan.
6. Münafık.
fahiş
1. Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla.
2. Ahlak ve törelere aykırı olan, çirkin, kötü.
“Kişiye günah olarak fahiş sözlü, cimri ve korkak olması yeter.”
Hadis-i Şerif
3. Dinin koymuş olduğu ölçülere uygun olmayan.
“De ki: “Rabbim, gözüken ve gözükmeyen fahiş şeyleri, günahı, zulmü, haksız
yere başkasına saldırmayı haram kılmıştır…”
Kur’an-ı Kerim 7/33
Fahriâlem
“Âlemin övünç ve gurur duyduğu kimse.” anlamında Hz. Muhammed için
kullanılan bir saygı ve sevgi sözü.
Fahriâlem göç eyledi dünyadan
Evlatlarım size olsun elveda.
Süleyman Çelebi
Fahrikâinat
“Bütün varlıkların övünç ve gurur duyduğu kimse.” anlamında Hz. Muhammed
için kullanılan bir saygı ve sevgi sözü.
fahişe
1. Evlilik dışı cinsel ilişki kuran, zina yapan (kimse).
“Allahuteala, kâhinlikten elde edilen parayı ve fahişenin elde ettiği
kazancı haram kılmıştır.”
Hadis-i Şerif
2. İffet ve hayâ sınırlarını aşan, dinen ve ahlaken yasaklanıp kınanan
cinsel suçları işleyen (kimse).
“Allah fahişe olana buğzeder.”
Hadis-i Şerif
3. Erkek ve kadınların nikâh bağı olmadan yapmış oldukları cinsel ilişki.
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o fahişedir ve çok kötü bir yoldur.”
Kur'an-ı Kerim 17/32
4. İslam’ın getirdiği güzel ahlak ve edep kurallarına aykırı davranarak
ahirette azabı, dünyada kınanmayı ve hukuki bir yaptırımı gerektiren suçları
işleyen.
“(Müminlerden birisi) fahişe olan bir davranışta bulunduğunda veya kendisine
(günah işleyerek) haksızlıkta bulunduğunda Allah’ı çokça anar ve
günahlarından dolayı ondan bağışlanma diler...”
Kur’an-ı Kerim 3/135
5. Kötü yola düşmüş ve bu huyunda devam eden kadın veya erkek.
faiz
1. Fazlalık, artma, çoğalma, nema, riba.
2. Hizmet ve emek karşılığı olmaksızın paranın kullanılmasına karşılık
olarak elde edilen ve dinen yasal olmayan her çeşit kazanç.
“Allah, faizi alana da verene de lanet etsin…”
Hadis-i Şerif
3. Borç alacak ilişkisinde borçlunun, süresi dolan borcunu ödeyememesi
durumunda sürenin uzatılmasına karşılık ödemeyi garanti ettiği fazlalık,
para.
“Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa
eresiniz.”
Kur’an-ı Kerim 3/130
4. Ödünç işlemlerinde ve alışverişte karşılığı bulunmayan veya süreye bağlı
olan ya da kalite farkına bağlı olarak ortaya çıkan fazlalık.
“Menfaat karşılığı olarak verilen her borç faizdir.”
Hadis-i Şerif
5. Bankaların tasarruf sahiplerinden vadesiz olarak veya belirli vadelerle
topladığı paralar karşılığında belirlenen süre sonunda ana paraya ek olarak
ödemeyi garanti ettiği miktar.
6. Kapitalist ekonomide, artık değerin değişikliğe uğramış biçimi olan
paranın fiyatı, kiralanan paranın kira bedeli.
İslam dini ayet ve hadislerle faizin her türlüsünü haram kılmıştır. Hz.
Peygamber, bu yasağı Veda Haccı’nda bir kez daha vurgulamış ve faizi
cahiliye âdeti olarak kabul etmiştir. Hz. Peygamber faizle beraber faiz
şüphesi olan tüm alışverişleri yasaklamıştır.
“Ey iman edenler! Gerçekten iman etmişseniz Allah’tan korkun ve alacaklı
olduğunuz faizi, insanlardan almayın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve
Resulü tarafından size savaş açılacağını bilin. Eğer tevbe eder (faizi
bırakırsanız) sermayeniz sizindir. Ne haksızlık yapın ne de haksızlığa
uğrayın.”
Kur'an-ı Kerim 2/278-279
fakih
1. Din bilgini, fıkıh âlimi, müçtehit.
“Gerçek anlamda fakih, Allah’ın koymuş olduğu kurallara uygun davranan
kişidir.”
Abdullah b. Mesud
2. İslam fıkhını iyi bilen ve kendisine sorulan konular hakkında fetva verme
ve çözüm önerme yetkisine sahip olan kimse.
“Bir fakih, şeytana, (sadece) ibadet eden bin kişiden daha zor gelir.”
Hadis-i Şerif
3. Dinî hükümler konusunda derin anlayış ve kavrayışı olan, insanın
lehindeki veya aleyhindeki hükümleri delilleriyle ortaya koyabilecek ölçüde
fıkıh ilminde uzmanlaşan kimse.
Bir kişinin fakih olabilmesi için Arapçayı ayrıntılı olarak bilmesi,
Kur'an-ı Kerim, hadis ilimlerinde derinleşerek otorite olması, yaşamış
olduğu çağın meselelerini İslam’a göre yorumlayabilmesi, davranışlarının
İslam inançlarıyla uyumlu olması ve iyi niyetli olması gerekir.
“Allah, bir kimse hakkında hayır dilerse onu dinde fakih kılar.”
Hadis-i Şerif
fakir
1. Yoksul, maddi ihtiyaç içinde bulunan kimse.
“Ey Allah’ım! Fakirlikten, tembellikten, âcizlikten, küfürden ve
korkaklıktan sana sığınırım.”
Hadis-i Şerif
2. Yeterli miktarda malı ve geliri bulunmamakla birlikte bu hâliyle
geçinmeye çalışan kimse.
“Zekâtlar, fakirlere, düşkünlere, zekât toplamakla görevlendirilen
memurlara, kalpleri (İslam’a) ısındırılmak istenenlere… verilir.”
Kur'an-ı Kerim 9/60
3. Kendisinin ve ailesinin zorunlu ihtiyaçlarının dışında malı olmayan,
zekât verebilecek miktarda mala sahip olmayan kimse.
“Herhangi bir yerde bir fakir ihtiyacından dolayı ölecek olursa o beldenin
halkı Allah’ın zimmetinden çıkar.”
Hadis-i Şerif
fakr
1. Kulun Allah’tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaması.
2. İnsanın iç zenginliğini sağlama sürecinde zorunlu ihtiyaçlarını
karşılayacak imkânlardan yoksun olması ve kendisini her zaman Allah’a muhtaç
hissetmesi.
fal
1. Uğur, talih, şans, meymenet.
2. Geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla oyun kağıdı, kahve
telvesi ve el ayası gibi şeylere bakarak anlam çıkarma.
3. Çeşitli tekniklerle gelecekten ve bilinmeyenden haber verme, gizli
kişilik özelliklerini ortaya çıkarma sanatı.
4. M.Ö. 4000 yılları civarında Çin, Mısır, Babil ve Kalde dinlerinde değişik
yöntemlerle geleceğe ait olayları veya kişilerin karakterlerini söyleme
sanatı.
İslam dini, falcılığı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. İslam
dinine göre geleceği sadece Allah bilir.
“Kim falcıya gider de fal baktırır ve falcının dediklerini doğrularsa; Hz.
Muhammed’e indirilen(vahy)i inkâr etmiş olur.”
Hadis-i Şerif
Faraklit
İncil’de, Hz. İsa’nın kendisinden sonra geleceğini müjdelediği peygamber,
Hz. Muhammed.
İslami kaynaklara Faraklit şeklinde geçen bu kelimenin aslı Grekçedir.
Latinceye “Paracletus” olarak geçmiştir. Kilise dilinde “Tesellici”
anlamında kullanılmıştır. (Yuhanna 14/16-26) Müslüman âlimler ise Faraklit
biçiminde geçen bu kelimenin Ahmed anlamına geldiğini söylemişlerdir. Hz.
İsa’nın müjdelediği Ahmed adlı bu peygamber ise Hz. Muhammed’dir. Bu durumu
Kur'an-ı Kerim şöyle dile getirmiştir:
“Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan
Tevrat’ı doğrulamak, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi
müjdelemek için size gönderilmiş Allah’ın bir peygamberiyim.”
Kur'an-ı Kerim 61/6
fariza
bk. farz.
farz
1. Belirleme, tayin ve takdir etme, karar verme.
2. İslam dininde mükelleflerden yapılması kesinlikle istenen ve terk
edilmesi günah olan fiiller, emirler.
Farzların yapılmasında büyük sevaplar vardır. Özürsüz yere terk edilmesi
cezayı gerektirir. Müslüman, dinin farz kıldığı bütün fiilleri kayıtsız
şartsız yerine getirmekle yükümlüdür. İslam fıkıh âlimleri farzları inkâr
edenin İslam dininden çıkacağını söylemişlerdir.
“Ey iman edenler! Daha bilinçli bir Müslüman olmanız için oruç, sizden
öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”
Kur'an-ı Kerim 2/183
farzıayın
Dinen sorumlu sayılan kimselerin her birinin ayrı ayrı yapması zorunlu olan
fiiller, emirler.
Mükelleflerin farzıayın emirleri bizzat kendilerinin yerine getirmesi
gerekir. Kimse kimsenin yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz. Farzıayın olan
fiil ve emirleri terk edenler büyük günah işlemiş sayılırlar.
farzıkifaye
Dinen sorumlu sayılan kimselerden bazılarının yapmalarıyla diğerlerinden
sorumluluk kalkan fiiller, emirler.
Farzıkifaye olan yükümlülükleri mükelleflerin bir kısmı yerine getirdiğinde
diğerlerinden sorumluluk kalkar. Örneğin, bir beldede Müslüman bir kişinin
cenaze namazını Müslümanlardan bır kısmı kıldığında diğerlerinden sorumluluk
düşer.
fasık
1. Allah’ın emirlerine aykırı davranan, kötü huylu, kötülük yapmayı
alışkanlık hâline getiren kimse, günahkâr.
“Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür.”
Hadis-i Şerif
2. Çok yalan söyleyen, başkalarını aldatan.
“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirecek olursa haberin
doğruluğunu araştırın. Aksi hâlde bilmeden bir topluma kötülük yaparsınız,
sonra da pişman olursunuz.”
Kur'an-ı Kerim 49/6
3. Allah’ın emirlerine karşı gelen, Hz. Peygamber’in getirmiş olduğu dinin
bir kısmını veya hepsini inkâr eden.
“Şüphesiz sana apaçık ayetler indirdik. Onları fasıklardan başkası inkâr
etmez.”
Kur’an-ı Kerim 2/99
4. Allah’ın indirdiği şekliyle İncil’e iman edip içindekileri uygulaması
kendilerine farz olan Yahudiler, Hristiyanlar.
“İncil’e inananlar, Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Kim Allah’ın
indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıklardır.”
Kur’an-ı Kerim 5/47
5. İslam dinine inandığını söyleyen fakat kalbiyle inkâr eden iki yüzlü,
münafık.
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin velileridirler. Kötülüğü
emrederler, iyiliği engellerler ve cimrice davranırlar. Onlar Allah’ı
unuttular, Allah da onlara unut(ul)muş (gibi) davrandı. Şüphesiz münafıklar
fasıklardır.”
Kur’an-ı Kerim 9/67
6. İnsanlara haksızlık yaparak onları horlayan; emeklerini sömürüp kanlarını
döken.
“(Ey Musa) elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve bütün
korkulardan sıyrılmış olarak elini kolunu indir. Bu iki şey senin Rabbin
tarafından Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderilen bir elçi olduğunu
gösteren ayetlerdir. Çünkü onlar, fasık bir topluluktur.”
Kur’an-ı Kerim 28/32
7. Kötülüğe ve kendisine yapılan haksızlığa boyun eğen, zalime itaat eden.
“Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar fasık
bir topluluktu.”
Kur’an-ı Kerim 43/54
8. Alay eden, kötü lakap takan, yalancı şahitlik yapan, zenginliğiyle
şımaran, sözünde durmayan, emri bilma’ruf nehyi anilmünker görevini
yapmayan.
“Ey iman edenler! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay
edilenler alay edenlerden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay
etmesinler. Alay edilenler alay eden kadınlardan daha hayırlı olabilir.
Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın, imandan
sonra fasıklık ne kötü bir şeydir. Kim (bu kötü davranışlarından) tövbe
etmezse işte onlar zalimdirler.”
Kur’an-ı Kerim 49/11
fasıla
1. Aralık, ayıran şey, bölme, kesinti.
2. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin son kelimesi, iki ayeti birbirinden ayıran
kelime.
3. Kur'an-ı Kerim’deki bir cümleyi kendinden sonraki cümleden ayıran kelime.
4. Cümlede anlamın tamamlandığını gösteren durak işaretlerindeki birbirine
uygun harfler.
5. Noktalama işaretlerinin henüz bulunmadığı dönemde, Kur'an-ı Kerim
okunurken durulması gereken yerleri yani cümlenin başlangıcını ve sonunu
göstermek için yapılmış düzenleme.
Kur'an-ı Kerim’deki fasılalar ya Hz. Peygamber’in uygulamasıyla ya da uzman
kıraat bilginlerinin içtihatlarıyla bilinir. Fasıla işaretleri, günümüzdeki
Mushaflarda özel işaratlerle gösterilmektedir.
fasit
1. Bozan, hükümsüz bırakan, doğru ve uygun hareketi bozan.
“Vücutta bir et parçası vardır. O, güzel olduğu zaman bütün vücut güzel
olur. O, kötü olduğu zaman bütün vücut fasit olur. Dikkat edin! O, kalptir.”
Hadis-i Şerif
2. İki kişinin arasını bozan, nifak ve anarşi çıkaran, toplumsal birlik ve
beraberliği yok etmeye çalışan.
“(Münafıklara) ‘Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın!’ denildiği zaman ‘Biz
ancak ıslah edicileriz.’ derler. İyi bilin ki onlar fasit kişilerdir, fakat
bozguncu olduklarının farkında değildirler.”
Kur’an-ı Kerim 2/11-12
3. Kâfir.
4. Bir ibadetin veya hukuki işlemin nitelik ve şartlarındaki eksiklik ve
bozukluk sebebiyle hükümsüz olması.
İslam dinine göre nikâh akdi yapılırken en az iki şahidin bulunması şarttır.
Şahitler olmadan evlilik yapılacak olursa böyle bir evlilik sözleşmesi fasit
olur.
5. Dinin farz veya vacip olarak emrettiği bir ameli bozan, iptal eden şey.
Namaz kılan bir insanın gülmesi fasit bir davranıştır.
Hz. Fatıma
Hz. Peygamber’in en küçük kızı, Hz. Ali’nin eşi.
Hz. Fatıma (ö. 11/632), Hz. Muhammed’e peygamberliğin gelmesinden yaklaşık
beş yıl önce (605) Mekke’de dünyaya gelmiştir. Annesi Hz. Haticedir. ‘Beyaz,
parlak, aydınlık yüzlü hanım’ anlamına Zehra, ‘iffetli, namuslu kadın’
manasına Betül lakaplarıyla meşhur olmuştur. Mekke döneminin sonlarında Hz.
Peygamber’in uğramış olduğu işkencelere karşı ona yardım etmiştir.
Kardeşleri ve yakın akrabaları ile beraber Mekke’den Medine’ye hicret
etmiştir.
Hz. Fatıma ile birçok kimse evlenmek istemesine rağmen Hz. Muhammed onu
amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir. Bu evlilikten Hz. Hasan, Hz.
Hüseyin, Hz. Muhsin, Hz. Ümmü Gülsüm ve Hz. Zeynep adlı çocukları dünyaya
gelmiştir. Hz. Peygamber’in soyu Hz. Fatıma’dan olan torunları vasıtasıyla
devam etmektedir. Hz. Muhammed’in, Hz. Hasan’ın soyundan gelen torunlarına
‘şerif’, Hz. Hüseyin’in soyundan gelen torunlarına ise ‘seyit’ unvanı
verilmiştir.
Hz. Fatıma, sahabe arasında cömertliği ve ibadete olan düşkünlüğü ile
tanınmıştır. Hz. Peygamber ona ayrı bir sevgi göstermiştir. Hz. Peygamber’in
vefatından sonra derin bir üzüntüye kapılan Hz. Fatıma çok yaşamamış;
yaklaşık altı ay sonra Medine’de vefat etmiş ve Baki mezarlığına
defnedilmiştir.
Fâtır Suresi
Kur'an-ı Kerim’in otuz beşinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk beş
ayettir. Adını, birinci ayette geçen ve “Yaratan” anlamına gelen “Fâtır”
kelimesinden almıştır.
Sureye, Allah’ın varlığını, birliğini, onun yaratmadaki eşsizliği
tanıtılarak başlanır. Yaratmış olduğu varlıklardan melekler özellikleriyle
tanıtılır. Meleklerin görevleriyle ilgili bilgiler verilir. İnsanlarla
ilgili psikolojik tahliller yapılır. Bu çerçevede onların nankörlükleri,
şehvetlerine düşkün olmaları ve şeytanın peşine düşmelerinin nedenleri
açıklanır. Hz. Peygamber’in, insanları İslam’a davet ederken kendisini çok
fazla yıpratmaması hatırlatılır.
Surede, yağmuru yağdırarak ölü toprağa hayat veren Allah’ın ölümden sonra da
insanları aynı şekilde dirilteceği vurgulanır. Allah’ın, insanın hizmetine
karaları ve denizleri vermesi ele alınır. Bütün bunları sonsuz kudretiyle
yaratan Allah’a şirk koşmanın büyük bir günah oluşu hatırlatılır. Tanrı diye
tapınılan varlıkların hiçbir şeyi yaratmaya güç yetiremeyecekleri haber
verilir.
Surede, peygamberlik konusu üzerinde de durulur. Her insanın sorumluluğunun
bireysel olduğu vurgulanır. Bu sorumluluklar çerçevesinde insanlar, gayba
inanmaya, namaz kılmaya, günahlardan tövbe ederek arınmaya çağrılır.
Peygamberleri yalanlamanın yanlışlığı üzerinde durulur ve onları
yalanlayanların ilahi cezalara çarptırılacağı belirtilir.
Surede, insanı çevreleyen tabiatın önemi üzerinde durulur ve insanlar
tabiatı incelemeye davet edilir. Ayrıca Kur'an-ı Kerim’i okuyanların, namaz
kılanların, kazançlarını fakirlerle bölüşenlerin ahirette Allah’ın sevgisini
kazanacakları haber verilir.
Tevhit, peygamberlik ve hidayet konusu tekrar ele alındıktan sonra Allah’ın
her şeyi bildiği ve her şeye gücü yettiği hâlde insanları hemen
cezalandırmayıp birtakım nedenlerden dolayı cezalarını ertelediğini bildiren
ayetlerle sure son bulur.
Fatiha Suresi
Kur'an-ı Kerim’in ilk suresidir. Mekke’de inmiştir. Yedi ayettir. Kur'an-ı
Kerim bu sure ile başladığı için “açan” anlamında “el-Fatiha” adı
verilmiştir.
Allah ile kul arasında bir sözleşme ve anlaşma niteliğinde olan Fatiha
Suresi, Allah-insan ilişkisini en güzel bir biçimde ortaya koyan surelerden
biridir. Namazların her rekâtında olmak üzere günde kırk defa Fatiha Suresi
okunur. Öneminden dolayı Hz. Peygamber: “Fatiha okunmadan kılınan namaz
tamam değildir.” buyurmuştur. Anlamı bilinerek okunduğu zaman Allah’la insan
arasında doğrudan bir iletişim kurulmuş olur.
Sure; hamt, şükür ve övgünün, âlemlerin Rabbi olan Allah’a özgü olduğunu
bildirerek başlar. Bu başlangıç ayeti, yaratmada ve emretmede Allah’ın
eşsizliğini bildirir. Bu ayeti Allah’ın esirgeyen ve bağışlayan, aynı
zamanda din gününün sahibi olduğunu ifade eden övgü ayetleri takip eder. Bu
hamt ve övgü ayetlerinden sonra insanoğlunun Allah karşısında durumunu
belirleyen ayetler gelir. Bu da gönüllü olarak Allah’a kulluk etmek, ibadeti
yalnızca ona yapmak ve her türlü yardımı yalnızca Allah’tan beklemektir.
Surede, Allah’tan nelerin isteneceği bildirilir ve bu istemenin yolu da
öğretilir. Buna göre insanın, istemeden önce ne istediğini bilmesi, sonra
ona gerçekten ihtiyacı olduğunu belirtmesi, daha sonra da onu elde etmek
için yapılması gerekenleri yapması tavsiye edilir. Böylece gerçek duanın
Allah’ın nimetlerini hayal ve arzu etmek değil, o nimetleri elde etmek için
kararlı bir şekilde çalışmak olduğu vurgulanır. Allah’tan, peygamberlerin,
sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluna tüm müminleri iletmesi istenir.
Çünkü bu yol “sıratımüstakim” denilen en doğru yoldur. Gazaba uğrayanların
ve sapkınların durumuna düşmemek için Allah’tan yardım istemeyi tavsiye eden
ayetle sure son bulur.
fazilet
1. Olgunluk, erdemlilik, üstünlük, değer, kıymet.
“Amellerin en faziletlisi vaktinde kılınan namaz, anaya babaya yapılan
iyilik ve kabul olmuş hacdır.”
Hadis-i Şerif
2. İffet, namus, güzel ahlak.
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Mehmet Akif Ersoy
3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve sonradan çalışma yoluyla geliştirip
zenginleştirdiği güzel nitelikler.
“Allah, insanı yarattı, seçerek yükseltti ve ona fazilet, bilgi, akıl ve
anlayış verdi.”
Yusuf Has Hacip
fecir
1. Güneşin doğmasından önceki vakit, tan yerinin ağarması.
“(Kadir gecesinde) melekler ve Ruh Rablerinin izniyle ilahî rahmeti
taşıyarak bölük bölük inerler. Bu gece, insanı fecre kadar her türlü
kötülükten emin kılar.”
Kur’an-ı Kerim 97/4-5
2. Gece ile gündüzü birbirinden ayıran ve sabah namazının vaktinin girdiğini
gösteren aydınlık.
Fecir vakti, sabah namazının vaktinin girdiğini veya sahurun bitip oruç
tutma zamanının başladığını bildirmesi açısından önemlidir. Fecrin namaz ve
oruçla ilgili yükümlülükleri belirleyecek şekilde tespiti Hz. Peygamber’in
söz ve uygulamalarına dayanır.
3. Sabah namazı.
“Ortalık ağarınca fecri kılın. Çünkü (bu vakitte kılmanın) sevabı daha
çoktur.”
Hadis-i Şerif
fecrikâzip
Sabaha karşı doğu yönünde ufuktan göğe doğru dikey olarak yükselen, piramit
şeklinde ve Samanyolu ışığına benzeyen beyazlık.
“Yalancı sabah” anlamına gelen fecrikâzibe Araplar arasında “kurt kuyruğu”
da denir.
Fecrikâzip, gecenin bir bölümü kabul edildiği için dinî bir hükme konu
teşkil etmez. Bu vakitte sabah namazı kılınmaz, oruç tutma zamanı başlamaz.
fecrisadık
Fecrikâzipten bir süre sonra ufukta yatay olarak boydan boya uzanan ve
giderek genişleyip yayılan aydınlık.
Sabah namazı vaktinin girmesi, sahurun sona erip orucun başlaması
fecrisadıkın girmesiyle olur. Hz. Peygamber’in şu hadisi fecrisadığı
tanımlamaktadır: “İki çeşit fecir vardır. Kurt kuyruğu gibi olan fecir,
herhangi bir şeyi ne helal ne de haram kılar. Ufukta genişliğine yayılan
fecre gelince, sabah namazı o vakitte kılınır ve sahur yemeği de o vakit
içinde haram olur.”
Fecr Suresi
Kur'an-ı Kerim’in seksen dokuzuncu suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz
ayettir. Adını üçüncü ayette geçen ve “tan yerinin ağarması” anlamına gelen
“fecr” kelimesinden almıştır.
Surenin ilk dört ayetinde; fecre, on geceye, çift ve tek olana ve her şeyi
örten geceye yemin edilir. Fecrin, Kurban Bayramı sabahı veya Kadir
Gecesi’nin sabahı; on gecenin de zilhicce ayının ilk on gecesi veya Hz.
Peygamber’e ilk vahyin geldiği Ramazan ayının son on gecesi olduğu söylenir.
“Tek” olandan kastedilen Allah’ın tek ve eşsiz oluşu; “çift” olandan
kastedilenin ise insanın ve diğer canlıların birbirine benzer şekilde
yaratılmış olmalarıdır.
Sonraki ayetlerde küfrün ve zulmün sonunun yaklaşmakta olduğuna dikkat
çekilir. Ad ve Semud kavimlerinin ve Firavun’un, inananlara yaptıkları
zulümler sebebiyle yok oluşları anlatılır. İnkârcıların uğradıkları
felaketler birer ibret tablosu biçiminde gözler önüne serilir. Verilen bu
örnekler Mekke müşriklerine bir uyarıdır. Allah’ın bu uyarısı kendisinin her
şeyi görüp gözetlediğini belirten ayetle pekiştirilir.
Surede, insanın bencilliğinden, kendisine bol rızık verildiği zaman
sevinmesinden ve az rızık verildiğinde de sızlanmasından söz edilir.
Sızlanmak yerine kazancı bol olduğunda fakirleri ve yetimleri kollayıp
gözetmesi tavsiye edilir. İnsanın mala karşı düşkünlüğü, helal haram demeden
biriktirme arzusu anlatılır. Geçici olan dünya malına karşı dengeli bir
tutum içinde olmak tavsiye edilir ve kıyamet gününün dehşeti dile getirilir.
O gün herkesin Allah’ın huzurunda hesaba çekileceği, cehennemin bütün
dehşetiyle ortaya çıkacağı ve inkârcıların pişman olacağı fakat son
pişmanlığın fayda vermeyeceği belirtilir.
Hırslarına engel olup teslimiyetle Allah’ın emirlerine itaat edenlerin
cennete gireceklerini müjdeleyen ayetlerle sure son bulur.
fedailülkur’an
1. Kur'an-ı Kerim’in üstünlükleri.
2. Kur'an-ı Kerim’in faziletini, onun tamamını veya bazı sure ya da
ayetlerini öğrenip okuyan, öğreten, dinleyen, ezberleyen ve hükümlerine göre
amel edenlerin kazanacakları sevaplardan bahseden Kur'an ilmi, tefsir usulü
ilminin bu bilgilere dair bölümü.
3. Bazı sure ya da ayetlerin şifalı oluşuna ilişkin bilgileri nakleden
eserler.
felah
1. Kurtuluş, zafer, selamet.
“(Bu dünyada) Kendisini arındıran (öbür dünyada) felah bulmuştur.”
Kur’an-ı Kerim 87/14
2. Mutluluk, bahtiyarlık.
3. Arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen şeylerden kurtulma, hayır,
nimet.
“Ey iman edenler! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırda
yarışın, savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun. Allah’a karşı sorumluluk bilinci
duyun ki felaha erebilesiniz.”
Kur’an-ı Kerim 3/200
4. Allah’ın affını ve bağışını kazanma. “…Kafirler (hiçbir zaman) felah
bulmazlar.”
Kur’an-ı Kerim 28/37
5. Kişinin dinî ve ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda
dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahirette ulaşacağı ebedî
kurtuluş.
“Namazlarını huşu ile kılan, boş söz ve davranışlardan uzak duran,
zekâtlarını veren, namuslarını koruyan müminler felah bulmuşlardır.”
Kur'an-ı Kerim 23/1-5
Felak Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yüz on üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Beş ayettir.
Adını birinci ayette geçen ve “sabah aydınlığı, şafak” anlamına gelen
“felak” kelimesinden almıştır.
Sureye, felak’ın Rabbine sığınma emri ile başlanılır. Birinci ve ikinci
ayetler arasındaki ilgiye bakıldığında kâinatın yokluktan bir patlama ile
meydana geldiğine hükmedilebilir. Suredeki bastıran karanlıktan maksat gece
karanlığı, zulmün ve cehaletin karanlığı, insanın iç dünyasını karartan kin,
öfke, şehvet ve kıskançlık olabilir. Dördüncü ayette “düğümlere üfleyenlerin
şerrinden” Allah’a sığınmanın gerektiği dile getirilir. Bu ifade ile
üfürükçülük ve büyücülük gibi kötülüklerin etkisinden ayrı olarak, sapık
fikirlerin tesiriyle insanların içindeki inançsızlık düğümlerinin çözülüp
küfür ve ümitsizlik karanlıklarına düşmemelerine de işaret edilir.
Hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmanın önemini dile getiren ayetle sure son
bulur. Fakat bu sığınma sadece sözle olmamalı ve beraberinde bütün tedbirler
alınarak yapılmalıdır.
Felak ve Nas Sureleri’nin ikisine birden “kendileriyle Allah’a sığınılan”
anlamında “Muavvizeteyn” denilmiştir. Hz. Peygamber, İhlas, Felak ve Nas
Sureleri’ni her gece yatmadan önce okumak suretiyle zararlı şeylerin
şerrinden Allah’a sığınmıştır.
felsefe
1. Hikmet, hikmet sevgisi.
2. İnsanın gücü ölçüsünde ebedî ve külli varlıkların mahiyet ve sebeplerini
bilmesi.
3. İnsanın kendini tanıması.
4. Varlık, bilgi ve değerler alanlarıyla ilgili problemleri, akılcı,
tenkitçi yöntemlerle inceleyen ve temellendiren sistemli bilgi faaliyeti.
5. Madde ve hayatı; bunların toplum, ruh, kâinat gibi belirtilerini; sebep,
prensip ve gaye bakımından inceleyen zihnî çalışma ve bu çalışmaların zihnî
ürünü; varlığın ve bilginin kaynağının ilmî olarak araştırılması.
fenafillah
1. İnsanın benlik duygusundan vazgeçerek söz ve davranışlarında yalnızca
Allah’ın iradesine göre hayatına anlam vermesi.
2. Tasavvuf yoluna giren dervişin, tüm davranışlarında Allah’ın ahlakıyla
ahlaklanmayı gaye edinmesi sonucunda ulaşabileceği hâl.
3. İnsanın yaratıcısıyla iletişim kurmasının bir sembolü olarak tüm söz,
davranış ve ibadetlerinde Allah’ı görüyormuşçasına bir bilinç hâliyle sadece
onun rızasını gözeterek Allah’a yönelmesi.
feraiz
1. Hisseler, paylar.
“Feraizi hak sahiplerine veriniz.”
Hadis-i Şerif
2. Müslümanlıkta yerine getirilmesi gereken emirler, farzlar.
“Kur’an-ı Kerim ve feraizi öğrenin ve insanlara da öğretin. Ben aranızdan
ayrılacağım gibi ilim de bir gün ortadan kalkacaktır. Öyle bir zaman gelecek
ki iki kişi bir farizada ve dinî bir meselede anlaşmazlığa düşecek de
aralarında hüküm verecek birini bulamayacaktır.”
Hadis-i Şerif
3. İslam hukukuna göre mirasçıların her birine düşen payları ayrıntılı
biçimde inceleyen ilim dalı, feraiz ilmi.
“İlim üçtür: Kur’an-ı Kerim, sünnet ve hisselerin hak sahiplerine adaletli
bir şekilde dağıtıldığı feraiz…”
Hadis-i Şerif
feraset
1. Çabuk seziş, zihin uyanıklığı, keskin zekâ, çok seri kavrayış kabiliyeti.
2. Akıl ve duyu organlarıyla bilinemeyen, ancak sezgi gücü ile ulaşılabilen
bilgi; ilham, keşif, kalp gözüyle görme.
“Ferasetin kuvvetli veya zayıf olması imanın kuvvetine bağlıdır. İmanı
kuvvetli olanın feraseti daha keskindir. Feraset nuruyla bakan Hakk’ın
nuruyla bakar. İlmini Hak’tan alır. Unutkanlık ve gaflet olmaz.”
Kuşeyri
3. İnsanın Allah’a karşı yükümlülüklerinin ve sorumluluklarının farkında
olup bunları içtenlikle yerine getirdiği zaman insanda oluşan yetenek.
“Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar.”
Hadis-i Şerif
4. Allah Teâla’nın sevdiği kullarının kalplerine ihsan ettiği bir nevi
idrak, anlayış, kavrayış.
“Feraset, Allah’ın âlimlerin kalplerine ve dillerine yerleştirdiği bir şey
(kavrayış)dir. Bu nedenle, âlimlerin feraseti karşısında dikkatli olun.
Çünkü onlar, Allah’ın nuru ile bakarlar.”
Hadis-i Şerif
5. İnsanın, bütün hâl ve hareketlerine Allah’ın vâkıf olduğunu bilmesi ve bu
bilinç hâlinin zihninde devamlı canlı tutması.
6. Olayların iç yüzünü keşfetme ve geleceğe yönelik doğru tahminlerde
bulunma.
7. Bir kimsenin dış görünüşüne bakarak onun ahlak ve karakteri hakkında
tahminde bulunma yetisi.
Ferisilik
M.Ö. II. yüzyılda ortaya çıkan bir Yahudi mezhebi.
Yahudiler arasında Tevrat geleneğine sıkı sıkıya bağlı, Yahudiliği yaşamanın
en küçük ayrıntısına bile riayet eden bir mezheptir. Hristiyanlığın ortaya
çıkmasından önce Yahudi toplumunun sosyal hayatında önemli roller
oynamıştır. Ferisiler, sinagog yapımına çok büyük önem vermekle bilinirler.
fesat
1. Bozukluk, karışıklık, yolsuzluk.
“…(Yahudiler) yeryüzünde fesat çıkarmak için çalışırlar. Allah, fesat
çıkaranları sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 5/64
2. Nifak, bozgunculuk, ifsat.
“Allah sana nasıl iyilikte bulunuyorsa sen de (insanlara) iyilikte bulun.
Yeryüzünde hiçbir zaman fesada uyma…”
Kur’an-ı Kerim 28/77
3. Bir şeyin normal hâlinden ve hedefinden çıkıp yararsız duruma gelmesi.
“Eğer yerde ve göklerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı (her şey) fesada
uğrardı…”
Kur’an-ı Kerim 21/22
4. Kokuşma, yozlaşma, çürüme, orta yoldan ayrılma, insanlar arasında fitne
çıkarıp onların durumunu ve hayat tarzlarını doğruluktan saptırıp, din ve
dünyaya ait çıkarlarını zedeleme.
“…(Yahudiler) Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah o ateşi
söndürmüştür. (Onlar) Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışırlar. Allah, fesat
çıkaranları sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 5/64
5. Hak ve adaletin ortadan kalkmasının bir sonucu olarak insan hayatında
kaçınılmaz biçimde ortaya çıkan kargaşa.
“(Münafıklar) Hâkimiyeti ellerine alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya,
ekinleri tahrip edip nesilleri bozmaya çalışırlar. Allah fesadı sevmez.”
Kur'an-ı Kerim 2/205
6. Bir ibadetin veya hukuki işlemin, nitelik ve şartlarındaki eksiklik ve
bozukluk sebebiyle geçersiz olması.
fesih
1. Hükümsüz bırakma.
2. Bir sözleşmenin veya hukuki bağın ortadan kaldırılması.
fesüphanallah
“Allah’ı yanlış anlamaya ve anlatmaya neden olacak her türlü söz ve
davranışlardan kaçınırım.” anlamında hayret ve şaşkınlık bildiren bir söz.
“Eğer yerde, gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de, gök
de) bozulup gitmişti. Fesüphanallah! Arşın sahibi Allah, onların
nitelendirmelerinden yüce (münezzeh)dir..”
Kur'an-ı Kerim 21/22
feta
bk. fütüvvet.
fetanet
1. Zeki olma, zihin açıklığı, bir şeyi çabuk ve iyi anlama yeteneği,
kavrayış.
2. Üstün zekâ ve kavrayış gücüne sahip olma anlamında peygamberlerin
sıfatlarından biri.
Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler, insanların en zekileridir. Çünkü
peygamberlik görevini yerine getirmek ve gönderilen vahiyleri kavramak için
fetanet sahibi olmak gerekir.
fetih
1. Açma, açılma.
2. Bir yeri savaşla ele geçirme, zaptetme.
“Allah’ın yardımı ve (Mekke’nin) fethi geldiği ve insanların bölük bölük
Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman Rabbini överek tespih et, ondan
bağışlanma dile. Çünkü o, tövbeleri çokça kabul edendir.”
Kur’an-ı Kerim 110/1-3
3. Hüküm ve karar verme, anlaşmazlıklarda sorunları çözme ve arayı bulma.
4. Müslümanların, zulmü ortadan kaldırmak, adaleti yerleştirmek ve
ilayıkelimetullah için ülke veya şehirleri yönetimlerine almaları.
“Biz sana apaçık bir fetih verdik.”
Kur'an-ı Kerim 48/1
5. Kıyamet günü.
“Onlar: ‘Eğer söylediğiniz doğru ise fetih günü ne zaman?’ diye soruyorlar.
De ki: ‘Fetih günü, kâfirlere imanları hiçbir fayda sağlamayacak, onlara
(dünyaya yeniden dönmeleri için) bir süre de verilmeyecektir.”
Kur’an-ı Kerim 32/28-29
6. Cemaatle kılınan namazlarda imamın yanlış okuyuşunu düzeltme veya
unuttuğu ayeti hatırlatma.
fetihname
Tarihte, İslam ve Türk-İslam devletlerinde fethedilen beldeleri, kazanılan
zaferleri haber veren mektup ve fermanlarla bu fetihleri anlatan tarihsel
eserlerin genel adı.
Fetih Suresi
Kur'an-ı Kerim’in kırk sekizinci suresidir. Yirmi dokuz ayettir. Medine’de
inmiştir. Adını birinci ayetteki “fetih” kelimesinden almıştır.
Surede, hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber’le Mekkeli müşrikler arasında
yapılan “Hudeybiye Barışı” anlatılır. Bu barış büyük fetih olan “Mekke
Fethi” için bir başlangıç sayılır. Bu nedenle sure “Fetih Suresi” adını
almıştır.
Sureye, Hz. Muhammed’e Allah tarafından apaçık bir fetih verildiğini
bildiren ayetle başlanır. Tefsir bilginlerince, buradaki fethin Hudeybiye
Barışı’nın doğuracağı savaşlar; Hayber’in fethi, Hz. Peygamber’e verilen
peygamberlik veya Mekke’nin fethi olduğu yorumları yapılmıştır.
Surede, müminlerin en büyük yardımcısı olan Allah’ın onların kalplerine
güven verdiği ve bu sayede imanlarını güçlendirdiğinden söz edilir. Müminler
cennetle müjdelenirken, münafıklarla müşriklerin sonlarının kötü olacağı
haber verilir. Hz. Peygamber’in insanlar üzerinde bir şahit, müjdeci ve
uyarıcı olduğu, ona inanmanın ve biat etmenin Allah’a biat etme anlamına
geldiği vurgulanır.
Surede, münafıkların ve göçebe Arapların Hudeybiye seferine katılmayışları
ve iki yüzlülükleri anlatılır. Bedevilerin ve münafıkların Hz. Peygamber’den
özür dilemelerine rağmen özürlerinde samimi olmadıkları üzerinde durulur. Bu
kötü niyetli insanların savaşlara ganimet elde etmek için katılacakları,
ganimet umudu olmayan savaşlar için ciddi bir hazırlık yapmadıkları gerçeği
hatırlatılır. Daha sonra da savaşa katılmama konusunda mazereti olan gruplar
haber verilir.
Hz. Peygamber’e biat eden gruplardan Allah’ın razı olduğu, isim
verilmeksizin Hayber’in fethedileceği, daha başka zaferler kazanılacağı ve
birçok ganimet elde edileceği müjdelenir. Hudeybiye’de savaş çıkacak olsaydı
kâfirlerin korkup kaçacağı ve korkakça davranacakları dile getirilir.
Müminlerin Hudeybiye’de savaşmamalarının gerekçesi olarak, Mekke’de
Müslümanlıklarını açığa vuramamış zayıf müminlerin varlıkları gösterilir.
Mekkeliler cahiliye öfke ve taassubu ile hareket ederken Müslümanların takva
ile hareket eden insanlar oldukları açıklanır.
Surenin son bölümünde, Hz Peygamber’in müminlerle beraber Kâbe’ye gireceğine
ilişkin gördüğü rüyanın gerçekleşeceğini haber veren ve onun hak peygamber
olduğunu destekleyen ayetler yer alır. Evrensel bir din olan İslamiyet’in
bütün dinlere üstün geleceği ilan edilir. Bütün bu üstünlüklerin elde
edilebilmesi için Hz. Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna iman edip onu
desteklemenin, namaz kılmanın ve müminlerin kendi aralarında birbirlerine
yardımcı olmalarının önemini vurgulayan ayetle sure son bulur.
fetret ehli
1. Herhangi bir peygamberin daveti kendilerine ulaşmayan kimseler.
2. İslam dininin varlığından haberdar olmayan ve İslamiyet’i kabul etmesi
için herhangi bir çağrıyla, dine davetle karşılaşmayan kimseler.
3. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen dönemde yaşayan topluluklar.
Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında yaklaşık altı yüz yıllık bir süre vardır.
Bu dönemde herhangi bir peygamber gelmemiştir. İnsanlar ilahî vahiyden
habersiz olarak yaşamışlardır. Bu insanların ahiretteki durumları İslam
kelam bilginleri tarafından tartışılmıştır. Birçok İslam bilgini bu
dönemdeki insanların ibadetlerden sorumlu olmasalar da akıllarıyla Allah’ın
varlığını ve birliğini bilmelerinin gerekliliğini savunmuşlardır.
4. Ergenlik çağına ulaşmadan ölen, Müslümanların ve kâfirlerin çocukları.
fetretiresul
1. İki peygamber arasında kalan ve yeni bir peygamberin gelmediği zaman
dilimi.
2. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen ve peygamber gönderilmeyen
yaklaşık altı yüz yıllık süre.
fetretivahiy
İlk vahiy olan Alak Suresi’nin ilk beş ayetinden sonra, Müddessir Suresi’nin
gelmesine kadar Hz. Peygamber’e vahyin inmediği dönem.
Vahyin bir müddet kesilmesindeki hikmet, Hz. Peygamber’i ruhen peygamberliğe
alıştırmak ve kalbini vahye hazırlamak içindir. Çok kısa süren bu hazırlama
döneminden sonra Allah, vahyini sürekli olarak göndermeye başlamış ve Hz.
Peygamber’in vefatından birkaç gün öncesine kadar vahiy devam etmiştir.
Fettah (el-Fettah)
“Bütün anlaşmazlıkların hakemliğini yapmak suretiyle mutlak adaleti
gerçekleştiren, hak ile batılı birbirinden ayırıp durumu açıklığa
kavuşturan, mazlumlara yardım eden, mümin kullarına hayır kapılarını açan ve
kurtuluş yollarını gösteren.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“De ki Rabbimiz (kıyamet günü) hepinizi bir araya toplayacaktır. Sonra
aranızda hak ile hükmedecektir. O, Fettah olan ve her şeyi hakkıyla
bilendir.”
Kur'an-ı Kerim 34/26
fetva
1. Fıkıh ile ilgili bir meselenin dinî, hukuki hükmünü açıklayan cevap.
“Yüce Allah, ilmi kullarının kalbinden silerek değil de, âlimlerin ruhunu
alarak (ölümleri nedeniyle) kaldırır. Nihayet hiçbir âlim kalmayınca halk
kendilerine cahil kimseleri önder edinir. Bunlara bir mesele sorulur. Onlar
da ilimleri olmadığı hâlde fetva verirler de hem kendileri sapıklığa düşer,
hem de halkı doğru yoldan saptırırlar.”
Hadis-i Şerif
2. Hayatın akışı içerisinde Müslümanların karşısına çıkan problemlere
ilişkin, sahasında uzman olan İslam fıkıh âlimlerince gösterilen çözüm yolu.
“Kim bilgisi olamadan bir konuda fetva verirse, vermiş olduğu yanlış
fetvanın günahını yüklenir.”
Hadis-i Şerif
3. İslam hukukuyla ilgili bir sorunun Kur’an-ı Kerim ve sünnet çerçevesinde
çözümünü açıklamak üzere şeyhülislam veya müftü tarafından verilen belge.
4. Müftünün, herhangi bir konuda soru soran kişiye, fıkıh âlimlerinin vermiş
olduğu fetvaları kaynaklarından araştırarak tercih edilen veya kişinin
faydasına olan görüşü bildirmesi, açıklaması, ifta.
Müslümanların, Kur’an-ı Kerim ve sünnetin iyi anlaşılmasını ve insanlara
aktarılmasını sağlayacak, bunlardan hüküm çıkaracak; fetva verecek, yol
gösterecek âlimleri yetiştirmeleri farz bir görevdir. Fetva vermek, içtihat
yapmaya yakın ağır ve sorumluluk gerektiren bir görevdir. Bu nedenle ehil
olmayan insanlar fetva veremezler, verseler bile verdikleri fetvanın
bağlayıcılığı yoktur.
fey
1. Savaş yapmaksızın Müslümanların gayrimüslimlerden almış olduğu taşınır ve
taşınmaz mallar, ganimet.
“Allah’ın, zahmet çektirmeksizin onlardan alıp Peygamberine verdiği fey
için, siz ne at ne de deve koşturup yorulmuş değilsiniz. Fakat Allah,
peygamberlerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah’ın kudreti her şeye
yeter.”
Kur’an-ı Kerim 59/6
2. Eskiden Müslüman yöneticinin Müslüman olmayan vatandaşlarından aldığı
cizye, haraç ve ticaret malları vergilerinin ortak adı.
feyiz
1. Verimlilik, gürlük, ongunluk.
2. Akma, taşma, taşıp çoğalma.
3. İçten gelen sevgi ve saygı ile Allah’a yönelen kimsenin kalbine doğan
manevi haz, ilham, onu kuşatıp içine alan iç huzur.
Neyle gaşyolmuş uyur Mevlana;
Uyusun tunç, uyusun mermerler!
Açılır feyz alarak ruhundan
Dalda güller, suda nilüferler.
Arif Nihat Asya
4. Bütün bilgilerin ve varlıkların Allah’tan zuhur ve tecelli etmesi.
5. Bir karşılık beklemeksizin her şeyi yaratan Allah’ın, başta insan olmak
üzere tüm varlıklara karşı sürekli lütufta bulunması.
fezailülkur'an
bk. fedailülkur'an.
fıkıh
1. Derin anlayış, kavrayış; bir şeyi en ince ayrıntısına kadar bilme.
“(Savaş zamanı) müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru olmaz;
onların arasından her gruptan bazılarının seferden geri kalmaları, (bunun
yerine) dinde fıkıh sahibi olmak için çaba göstermeleri ve seferden dönen
kardeşlerini aydınlatmaya çalışmaları daha yerinde olacaktır. Böylece onlar
kötülüğe karşı kendilerini (daha iyi) korumuş olacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 9/122
2. İbadet, cezalar ve muamelatla ilgili dinî hükümleri Kur’an-ı Kerim ve Hz.
Peygamber’in sünnetinden çıkarılan ayrıntılı delillerle bilme.
Fıkıh, dinin ameli hayata ait hükümlerinin adı olduktan sonra kapsamı daha
da genişlemiştir. Bu çerçevede ilmihâl, hukuk ve hukuk metodolojisi,
ekonomi, siyaset, idare bilimleri ve bu bilimlerle ilgili kurumlar İslami
ilimler sayımında fıkıh ilminin içerisinde düşünülmüştür. Fıkıh ilminin
kaynakları Kur’an-ı Kerim, sünnet, icma ve kıyastır.
3. Kişinin günlük hayatta ve ahirette yararına ve zararına olan şeyleri
bilmesi.
4. İslam’ın ibadet ve hukuk ilmi.
5. Fakihin, bireyin yükümlülükleri hakkında ana kaynaklar olan Kur’an-ı
Kerim ve sünnete dayanarak zihni çaba yoluyla elde ettiği bilgi.
Fıkıh ilmi, inananların Allah’a, insanlara ve diğer varlıklara karşı hak ve
sorumluluklarını ayrıntılı biçimde ele alır. Ele aldığı konular arasında,
ibadet, ahlak, aile ve şahıs hukuku, ticaret, ceza ve milletler arası hukuk
gibi konular vardır.
fıkıh usulü
1. Fıkhın asılları, delilleri.
2. İslam fıkıh metodolojisi ilmi.
3. Müçtehidin ibadet ve amelî konularla ilgili hükümleri kaynaklarından
çıkarma yöntemini ele alan ilim.
4. Müçtehidin, Kur’an-ı Kerim, sünnet ve İslam fıkhının diğer kaynaklarından
uygulamaya yönelik dinî hükümleri çıkarabilmesine yarayan yöntem ve
kuralları içeren ilim dalı.
5. Müçtehidin, Kur’an-ı Kerim ve hadislerden hükümler çıkarabilmek için
bilmesi zorunlu olan; ihtiyaç duyduğu kural ve kaideler ilmi.
İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanlar problemlerini Hz. Peygamber’e sorarak
çözmüşlerdir. Daha sonra, sahabeler de Hz. Peygamber’e olan yakınlıkları ve
Arapçaya olan hâkimiyetleri sayesinde insanların sorularına cevap
vermişlerdir. Bu nesillerin kaybolması ile beraber İslam’a yeni girenler
kendi dillerine ait kelime ve kavramları Arapçaya soktukları gibi eski din
ve düşüncelerinden de bazı görüşleri İslam’a sokmak istemişlerdir. Bu
çerçevede yeni yeni problemler ortaya çıkmıştır. Bu ve benzeri sebeplerden
dolayı doğru bir hükme varabilmek için fıkıh ilmi ile ilgili birtakım
kuralların konulması gerekmiştir. Âlimler bu kuralları tespit edip hicri II.
asırdan itibaren de fıkıh usulü ilminin kurallarını belirlemişlerdir.
Fıkhıekber
İmam Ebu Hanife (150/767)’ye ait, Ehlisünnet inancının özetlendiği ve birçok
İslam bilgini tarafından şerh edilen meşhur akait kitabı.
fıkhılhadis
Hz. Peygamber’in sünnetinin ve hadislerinin anlaşılmasını ve onlardan hüküm
çıkarılmasını konu edinen ilim dalı.
fırka
1. Topluluk, grup, bölük.
“Hep birlikte Allah’ın dinine sarılın fırka fırka olmayın.”
Kur'an-ı Kerim 3/103
2. Mezhep.
3. Siyasi parti, hizip.
Müslüman fırka belasıyla zebun bir kavmi,
Medeni Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?
Ey cemaat yeter Allah için olsun, uyanın!..
Sesi pek müthiş öter sonra kulaklarda çanın!..
Mehmet Akif Ersoy
4. İslam düşünce tarihinde kendilerine özgü görüş ve inançlara sahip olan
mezhep ve siyasi akımlar.
fısk
1. Hak yoldan ayrılma, Allah’ın emirlerine itaatsizlik etme.
“Üzerine Allah’ın adı anılmayarak kesilen hayvanların etlerinden yemeyin,
böyle bir davranış (bunların etinden yemek) fısktır.”
Kur’an-ı Kerim 6/121
2. Küfür, inkârcılık.
“…Biz, zalimleri yapmış oldukları fısk nedeniyle gökten üzerlerine acıklı
bir azap indirdik.”
Kur’an-ı Kerim 2/59
3. Büyük günahları işleme ve küçük günahta ısrar etme.
“Bilin ki Allah’ın Resulü aranızdadır. Şayet o, birçok işte size uysaydı,
sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin
kalplerinizde süsledi. Size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte
dosdoğru yolda olanlar bunlardır.”
Kur’an-ı Kerim 49/7
4. Kişiye yönetim, kadılık, şahitlik ve velayet gibi bazı kamu görevlerinin
verilmesine engel olan, dinen ve ahlaken suç sayılan davranışlar.
“Müslümana sövmek fısk, onun canına kıymak ise küfürdür.”
Hadis-i Şerif
Kur'an-ı Kerim’e göre fısk olan davranışlar şunlardır: Allah’a şirk koşma,
Allah’ın ayetlerini inkâr etme, Allah’ın göndermiş olduğu vahyi değiştirme,
haram yeme, yalan söyleme, Allah’ın emirlerini davranış hâline getirmeme,
peygamberler arasında ayrım yapma, Allah’ı hatırlamama, çokca günah işleme,
Müslümana sövme, Müslümanın canına kıyma, uyuşturucu kullanma, insan
haklarını ihlal etme, başkalarının emeğini sömürme, kamu malını korumama,
insanların kişiliklerini rencide etme, sihir ve büyü yapma.
fıtra
bk. fitre.
fıtrat
1. Yokken var etme, yaratma.
2. İnsanın yaratılıştan sahip olduğu fiziki özellikler.
3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ahlak, huy, karakter, tabiat.
4. Allah’ın, tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve
yeteneği ile yaratması, Haniflik, tevhit ve İslam inancı.
“Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu
Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.”
Hadis-i Şerif
5. Âdet, sünnet.
“Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, tırnakları kesmek, koltuk altı
kıllarını temizlemek, etek tıraşı olmak, abdest alırken ağza ve burna su
verip temizlemek.”
Hadis-i Şerif
6. Geçmiş peygamberlerin ve dinlerin üzerinde ittifak ettikleri;
Müslümanların yerine getirmesi gereken dini esaslar.
“Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak bütün benliğinle kararlı bir
şekilde hak dine yönel ve Allah’ın insan bünyesine yerleştirdiği fıtrata
uygun davran…”
Kur’an-ı Kerim 30/30
7. İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma çabalarına yön
veren, çalışmakla elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, insanın doğuştan
getirdiği yetenek; Tanrı vergisi öz.
İnsan, bütün yapıp etmelerinde, hayatını anlamlandırmayı ve fıtratını tatmin
etmeyi hedefler. Fıtratına uygun hareket eden insan hem kendisiyle hem de
çevresiyle barışık yaşama imkânına kavuşur.
Ficar Savaşları
İslam’dan önce bazı Arap kabileleri arasında savaş yapılması yasak kabul
edilen ve haram aylar olarak bilinen zilkade, zilhicce, muharrem ve recep
aylarında yapılan savaşlar.
Cahiliye döneminde zaman zaman haram ayların kutsallığı çiğnenmiş, şiddetli
savaşlar meydana gelmiştir. İşte bu savaşlar, müşrikler tarafından, “günahın
işlendiği savaşlar” anlamını ifade etmek üzere Ficar Savaşları diye
adlandırılmıştır. Arap tarihinde dört kez Ficar Savaşı yapılmıştır. Yirmi
yaşlarında olan Hz. Muhammed’in bunlardan sonuncusuna kabilesiyle beraber
katıldığına dair bir görüş vardır. Hz. Muhammed bu savaşta silah kullanmamış
ve kan dökmemiştir.
fidye
1. Kurtuluş bedeli, kurtulmalık.
“İnsan ölüme karşı fidye verebilseydi, hükümdarlar fidye verir ve ölümden
kurtulurlardı.”
Yusuf Has Hacip
2. Kefaret.
3. Esiri veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için
verilen mal, para, fidyeyinecat.
“Düşmanlarınıza üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince ya
onları karşılıksız serbest bırakın, ya da fidye karşılığında salıverin.”
Kur'an-ı Kerim 47/4
4. Dince geçerli bir nedenden dolayı ibadetlerde meydana gelen bir eksikliğe
karşılık olarak verilen mal, para.
Fidye, ibadetteki bir eksikliğin birebir karşılığı değildir. İbadeti emreden
Yüce Allah’a karşı insanın sorumluluğunun bilincinde olmasının bir
göstergesidir.
“Sizden hasta olan veya yolculukta bulunan, oruç tutamadığı günlerin
sayısınca diğer günlerde tutar. Oruç tutmaya dayanamayacak kadar güçsüz
olanlar ise bir fakiri doyuracak kadar fidye verir.”
Kur'an-ı Kerim 2/185
fidyeyinecat
bk. fidye.
fiilî sünnet
bk. sünnet.
Fil Olayı
bk. Ashabıfil.
Fil Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yüz beşinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Beş ayettir.
Surede, “Ashabıfil Kıssası” anlatıldığı için bu adı almıştır.
Surede, Allah’ın fil ordusunu ve bu ordudaki askerleri nasıl yok ettiği
anlatılır. Ayrıca bu ordunun hazırlıkları ve Mekke halkına kurmuş oldukları
tuzakların boşa çıkarılması, Allah’ın üzerlerine gönderdiği sürü sürü
kuşların attığı taşlarla böceklerin yediği yapraklar gibi yerlere serilip
perişan edilmeleri ele alınır. Bu olaydan insanların ibret alması tavsiye
edilir.
Surenin üslubundan, İslam’dan önce meydana gelen bu olaydan Mekkeli
müşriklerin haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Fil olayına tanıklık eden bazı
insanlar sure indirildiğinde hâlâ hayattaydılar. Nitekim Hz. Peygamber’i
yalanlamaktan zevk duyan müşrikler bu sure inince Hz. Peygamber’e tepki
gösterememişlerdir.
Surenin gönderilişinin asıl amacı fil olayı hakkında bilgi vermek olmayıp
Mekke müşriklerine, bildikleri bir olayın sonucunu hatırlatmaktır. Böylece
Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed’e karşı düşmanca tavır sergilemeyi
sürdürdükleri takdirde müşriklerin de başına böyle korkunç bir bela geleceği
uyarısı yapılmaktadır.
firaset
bk. feraset.
Firavun
Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan.
Mısır’daki eski imparatorluk dönemi olan M.Ö. yaklaşık 2400 yıllarından
itibaren rastlanan bu kelime krallık sarayını ve orada oturanları ifade
ediyordu. XVIII. Sülale dönemi ortalarına kadar Firavun, Mısır krallarının
lakabı olarak değil de saray anlamında kullanılmıştır. Per’ao kelimesinin
kral anlamında kullanılışına ise M.Ö. 1370’lere doğru yazılan eserlerde
rastlanmaktadır. XXII. Sülaleden önce kralın adı zikredilmeksizin kullanılan
bu kelime bu sülale döneminin (M.Ö. 950-730) metinlerinde kralın adının
başında bir unvan olarak kullanılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de Firavun kelimesi sadece Hz. Musa dönemindeki Mısır Kralını
ifade etmektedir. Değişik sure ve ayetlerde 74 yerde geçen kelime, Hz.
Musa’nın karşısında yer alan, büyüklük taslayan, böbürlenen, ilahlık
iddiasında bulunan, Musa’nın Tanrısına ulaşmak için kuleler yaptıracak kadar
taşkınlık gösteren, halkını küçümseyip zayıfları ezen ve gerçeklere sırt
çeviren biri olarak tasvir edilmektedir.
Firdevs
1. İçinde her çeşit ağacın, özellikle üzüm bağlarının bulunduğu bahçe.
2. Arşın altında bulunan cennetin ortası, en yüksek ve değerli bölgesi.
“İman edip salih amel işleyenlerin konaklama yerleri Firdevs cennetleridir.”
Kur'an-ı Kerim 18/107
3. Cennet ırmaklarının fışkırdığı bölge.
“(İmanlarının gereğini hakkıyla yapan) müminler Firdevs cennetlerine
girecekler ve orada ebedi olarak kalacaklardır.”
Kur’an-ı Kerim 23/11
4. Peygamberler ve Allah’ın sevgili kullarının kalacağı cennetin en değerli
bölgesi.
Firdevs cennetine namazlarını vaktinde ve bilinçli bir şekilde kılanlar, boş
işlerden uzak duranlar, zekâtlarını verenler, namuslarını koruyanlar,
emanete titizlik gösterenler ve verdikleri sözlerde duranlar gireceklerdir.
“Cennetin yüz tabakası vardır. Her tabaka arası yerle gök arası kadardır.
Firdevs, cennetin en üst tabakasıdır ve buradan dört tane nehir çıkar.
Firdevs’in üzerinde ise Allah’ın arşı vardır. Allah’tan (cennet)
istediğinizde Firdevs’i isteyiniz.”
Hadis-i Şerif
fisebilillah
1. Allah yolunda, Allah uğrunda.
“Fisebilillah harcamada bulunun, mallarınızı (Allah yolunda) harcayın.
(Cihattan geri durarak ve cimrilik yaparak) Kendinizi tehlikeye atmayın…”
Kur’an-ı Kerim 2/195
2. Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla hiçbir karşılık beklemeksizin yapılan
maddi ve manevi fedakârlıklar, çabalar.
“Ey iman edenler! Hem bu dünyada hem öteki dünyada sizi şiddetli bir azaptan
koruyacak bir alış verişi haber vereyim mi: Allah’a ve Peygamberine iman
edip fisebilillah malınız ve canınızla cihat etmenizdir. Eğer bilirseniz
(bunları yapmak) sizin için gerçekten çok hayırlıdır.”
Kur'an-ı Kerim 61/10-11
fiten
1. Fitneler, belalar, musibetler, kargaşalar.
“Kıyamete yakın zamanda gece karanlıkları gibi fiten olacaktır. Bu fitene
katılmayarak oturmayı tercih eden kişi fitnelere katılandan daha
hayırlıdır.”
Hadis-i Şerif
2. Sapıklıklar.
“Kıyamet öncesinde karabulutlar gibi fiten olacaktır. Bu fiten öncesinde
çokça salih amel yapın…”
Hadis-i Şerif
3. Gelecekte ortaya çıkacak sosyal kargaşa, savaş gibi önemli olaylar ve
kıyamet olaylarına ilişkin hadis kitaplarındaki haberler.
fitne
1. İmtihan, deneme, sınama.
“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer fitnedir. Bu fitnede
(başarılı olanlar için) Allah katında büyük mükâfat vardır.”
Kur'an-ı Kerim 8/26
2. Bozgunculuk, karışıklık, kargaşa, geçimsizlik, genel güvenliği bozma.
“(Münafıklar) önceden de fitne çıkarmak istediler ve sana birçok işi tersine
gösterdiler. Nihayet hak geldi onlar istemedikleri hâlde Allah’ın emri üstün
oldu.”
Kur’an-ı Kerim 9/48
3. Zulüm, haksızlık, inanç uğruna başa gelen ağır işkence, azap, baskı.
“… Mescidiharam’a karşı nankörlük etmek, halkını oradan (Mekke’den) sürüp
çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır. Fitne ise, (adam)
öldürmekten daha kötüdür…”
Kur’an-ı Kerim 2/217
4. Şeytanın hile ve tuzakları, şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı batıl
inanç, kuruntu.
5. Bela, felaket, musibet.
“Öyle bir fitneden sakının ki, aranızdan yalnız haksızlık edenlere ulaşmakla
kalmaz (hepinizi kuşatır)…”
Kur’an-ı Kerim 8/25
6. Nifak, münafıklık.
“Onlar(münafıklar)dan ‘Bana izin ver (Tebük Savaşı’na götürme), beni fitneye
düşürme.’ diyen vardır. Bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdi. Şüphesiz
cehennem, inkâr edenleri kuşatacaktır.”
Kur’an-ı Kerim 9/49
7. Delilik.
“(Ey Muhammed!) Sen büyük bir ahlak üzerinesin. Yakında sen de göreceksin
onlar da görecekler kimin fitnelenmiş olduğunu.”
Kur’an-ı Kerim 68/4-6
8. Geçim sıkıntısı.
“…Eğer onlardan birine bir fitne gelirse yüz üstü döner (dini kötüleyerek
ondan vazgeçer.) O, dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte apaçık ziyan
budur.”
Kur’an-ı Kerim 22/11
9. Dinsizlik, şirk, sapıklık.
“Yeryüzünde fitne kalmayıp Allah’ın dini hayata egemen oluncaya kadar
mücadele edin.”
Kur'an-ı Kerim 8/39
10. Şiddete başvurarak bir fikri bastırma, ortadan kaldırma, baskı.
“İnsanlardan kimi vardır ki ‘Allah’a inandık’ der, fakat Allah uğrunda
kendisine bir işkence edilince insanların fitnesini Allah’ın azabı gibi
sayar. Ama Rabbinden sana yardım gelse, andolsun: ‘Biz de sizinle
beraberdik’ derler…”
Kur’an-ı Kerim 29/10
fitre
1. Ramazan bayramı sadakası, şükür sadakası, sadakayıfıtır.
“Hz. Peygamber, erkek, kadın, hür ve köle için fitre vermeyi emretti…”
Hadis-i Şerif
2. Gücü yeten Müslümanların sağlıklı olmalarının bir şükrü olarak ramazan
ayının sonuna kadar fakirlere ödemekle yükümlü oldukları sadaka.
Fitre, hicretin ikinci senesinde (M.S. 624) emredilmiştir. Hür olan
Müslümanların yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Dinen zengin sayılan
herkes fitre vermelidir. Küçük çocukların fitrelerini velileri verir. Fitre
miktarı ortalama olarak sabahlı akşamlı bir günlük yiyeceğin parası
hesaplanarak belirlenir. Dolayısıyla bu miktar, fitrenin en alt sınırı olup
en üst sınırı ise dinen belirlenmemiştir. Herkes zenginliğine göre fitre
vermelidir.
“Hz. Peygamber fitreyi, oruç tutanı anlamsız ve çirkin davranışlardan
temizlesin, fakirlere de yiyecek bir lokma olsun diye emretmiştir.”
Abdullah bin Abbas
fuhuş
1. Söz ve fiilde çirkinlik, edep ve ahlak dışı söz ve davranış.
“Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardımda bulunmayı emreder,
fuhşu, (her türlü) kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah size, düşünüp ibret
alıp tutmanız için öğüt veriyor.”
Kur’an-ı Kerim 16/90
2. Evlilik dışı cinsel ilişki, nikâhsız birleşme, cinsel sapıklık, zina.
“İnsanlar arasında fuhşun yayılmasını isteyenler için dünyada da ahirette de
çok şiddetli bir azap vardır.”
Kur'an-ı Kerim 24/19
3. Bir kadının, evlilik dışında meslek edinerek veya başta para olmak üzere
herhangi bir karşılık gözeterek vücudunu bir erkeğin cinsel tatminine
sunması.
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o (zina) fuhuştur ve çok kötü bir yoldur.”
Kur’an-ı Kerim 17/32
4. Homoseksüellik (eşcinsellik), lezbiyenlik (sevicilik).
“Lut’u da peygamber olarak gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Siz, sizden önce
dünyada hiç kimsenin yapmadığı fuhşu yapıyorsunuz. Siz, kadınlarınızı
bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda
edepsizce şeyler yapıyorsunuz!’…”
Kur’an-ı Kerim 29/28-29
5. Din, ahlak, iffet ve hayâ sınırlarını aşan cinsel suçlar ve davranış
bozuklukları.
“De ki: ‘Rabbim, ister açıktan isterse gizli olsun fuhşun her çeşidini
yasaklamıştır...”
Kur’an-ı Kerim 7/33
fukaha
Fakihler, fıkıh bilginleri, İslam hukukçuları.
Fukahayıseba
Tabiin döneminde yetişen Medineli yedi meşhur İslam hukukçusu.
Fukahayıseba fıkıh, hadis ve tefsir alanında şöhret kazanmış kişilerdir.
İsimleri şöyledir:
1. Urve b. Zübeyr (ö. 94/712)
2. Said b. Müseyyeb (ö. 94/712)
3. Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam (ö. 94/712)
4. Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe (ö. 98/716)
5. Harice b. Zeyd b. Sâbit (ö. 104/722)
6. Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir (ö. 107/725)
7. Süleyman b. Yesâr (ö. 107/725)
fukara
1. Fakirler, yoksullar, muhtaçlar.
“Sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz; ama içinizden kiminiz
cimrilik ediyor. Cimrilik eden kendine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir,
sizler ise fukarasınız…”
Kur’an-ı Kerim 47/38
2. Gelirleri bir yıllık zorunlu ihtiyaçlarını; barınak, giyecek, yiyecek,
eğitim ve sağlık giderlerini karşılayamayan kimseler.
Fukaraya yardım etmek Allah’ın emridir. Kur'an-ı Kerim fukaranın her türlü
maddi ihtiyaçlarının karşılanması için zengin Müslümanlara zekât, sadaka,
fitre, yemin ve oruç kefaretleri gibi yükümlülükler getirmiştir.
“Sadakalarınızı açıktan vermeniz güzeldir ama fukaraya gizlice vermeniz
sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızın bir kısmının bağışlanmasına
neden olur…”
Kur’an-ı Kerim 2/271
furkan
1. İki şeyin arasını ayıran.
2. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, iman ile küfrü, helal ile haramı
birbirinden ayıran.
“Kur’an-ı Kerim, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve
furkan olarak ramazan ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya
erişirse onu baştan sona oruçlu geçirsin…”
Kur’an-ı Kerim 2/185
3. Hak ile batılı ayırma, bu ayrılmayı sağlayan Allah’ın koyduğu ölçü, hak
ile batılı ayırma yeteneği.
“Ey iman edenler! Allah’ın koyduğu kurallara uyarak onun koruması altına
girin. O, size furkanı verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah
büyük bir lütuf sahibidir.”
Kur’an-ı Kerim 8/29
4. Kur'an-ı Kerim.
“Âlemlere uyarıcı olması için kuluna furkanı indiren Allah çok yücedir.”
Kur’an-ı Kerim 25/1
5. Hz. Musa’ya indirilen Tevrat.
“Andolsun biz, Musa’ya ve Harun’a korunanlar için bir nur ve öğüt olarak
furkanı verdik.”
Kur’an-ı Kerim 21/48
Furkan Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yirmi beşinci suresidir. Yetmiş yedi ayettir. Mekke’de
inmiştir. Adını, birinci ayette geçen ve ‘hak ile batılı birbirinden ayıran’
anlamına gelen furkan kelimesinden almıştır.
Sureye, Hz. Muhammed’e “Furkan”ı indiren ve onu bütün âlemleri uyarmak için
peygamber olarak gönderen Allah’a övgüyle başlanır. Hz. Muhammed’e
peygamberliğin verilişinin Allah’ın bağışı olduğu vurgulanır. İnkârcıların,
peygamberin sıradan insanlardan farklı olmadığı şeklindeki itirazlarına sure
içerisinde cevaplar verilir ve onların iddiaları çürütülür. Yerde ve gökte
tek tanrı olduğu üzerinde durulur, müşriklerin tapındıkları putların hiçbir
şey yapamadığı anlatılır, böyle uydurma tanrılara tapmalarından dolayı
müşrikler kınanır.
Surede, Hz. Muhammed’in gerçek bir peygamber olduğu ele alınır. Onun diğer
insanlardan farklı olmadığı, yiyip içtiği, gezip dolaştığı, alışveriş
yaptığı hatırlatılır.
Müşriklerin Kur’an-ı Kerim’in niçin toptan değil de parça parça indirildiği
yönündeki sorularına surede cevap verilir. Buna göre, ayetlerin müminlerin
kalbine daha iyi yerleşmesi, Kur’an-ı Kerim’in içerdiği bilgiler ve eylemsel
ilkelerin gerektiği şekilde benimsenebilmesi ve hayata katılabilmesi için
parça parça indirildiği vurgulanır.
Surede, peygamberlerini inkâr eden eski toplumların cezalandırılma
şekillerine işaret edildikten sonra, onların durumundan ibret almayan
Mekkeli müşrikler kınanır. Evrende, Allah’ın birliğini gösteren deliller
üzerinde insanın düşünmesi öğütlenir. Allah’a imanın ve ona secde etmenin
önemine değinilir. Müslümanlığı güzel yaşayanların örnek davranışlarına yer
verilir. Onların geceleri ibadet etmeleri, konuşma biçimleri, kendilerine
sataşanlara aldırış etmemeleri, Allah’a yalvarmaları, israftan uzak
durmaları, cana kıymaktan, zina etmekten, yalan söylemekten ve yalan yere
şahitlik etmekten kaçınmaları örnek olarak gösterilir. Allah’a dua etmenin
önemini belirten ayetle sure son bulur.
Fussilet Suresi
Kur'an-ı Kerim’in kırk birinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli dört
ayettir. Adını, üçüncü ayette geçen ve ‘bir şeyin ayrıntılarıyla
açıklanması’ anlamına gelen fussilet kelimesinden alır.
Sureye, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından gönderilen bir kitap olduğu
vurgulanarak başlanır. İnsanlar tek ilah olan Allah’a inanmaya ve yalnızca
ona yönelmeye çağrılır. İnat ve kibirleri yüzünden Allah’a şirk koşanlar
kınanırken inanıp salih amel işleyenlere müjdeler verilir. Allah’ın
büyüklüğünü yok sayan her türlü inkârcı davranışın anlamsızlığı dile
getirilir. İnkârcıların Ad ve Semud kavimleri gibi felakete
uğrayabilecekleri hatırlatılır. Helak olan toplumların tarihlerinden ibret
alınması öğütlenir. Çok güçlü ahiret vurguları yapılır. Bu çerçevede
insanların hakikati söylemekten kaçınmaları hâlinde kulaklarının, gözlerinin
ve derilerinin kendi aleyhlerine şahitlik edeceği haber verilir. Bu tip
insanların uyarılmadıkları için değil de, uyarıldıkları hâlde gerçekleri
kabule yanaşmadıkları için ahirette korkunç bir azap çekecekleri bildirilir.
Surede, Kur’an-ı Kerim’in insanları etkileyen üslubu ile her geçen gün
müminlerin sayısının artmasından dolayı, müşriklerin Kur’an-ı Kerim
dinlemeyi protesto eden tavırları tasvir edilir. Onların bu çirkin
tavırlarına karşılık samimi müminler öğülür.
Surede kötülükleri iyilikle savmanın, sabırlı olmanın önemi üzerinde
durulur. İnkârcıların büyüklük taslamakla gerçeği küçük düşüremeyecekleri ve
İslam’ın Allah’ın izniyle yayılacağı, gökten yağan yağmur gibi ölü ruhların
İslam’la diriltileceği anlatılır. Kur’an-ı Kerim’i inkâr edip anlamsız
tartışmalara girenlerin cezalandırılacağı bildirilir. Kur’an-ı Kerim’in
apaçık ve anlaşılır bir dille insanlık ve toplum için çözümler önerdiği
belirtilir.
Surenin son bölümünde herkesin iyiliğinin de kötülüğünün de kendisini
bağladığı açıklanır. Hesap gününde, Allah’ın kullarına haksızlık etmeyeceği
gerçeği hatırlatılır. Hakikate karşı kulaklarını tıkayan insanlarla ilgili
örnekler verilir; onların didişmeyi seven, günaha meyilli, aceleci,
sabırsız, nankör ve bencil karakterli oldukları gözler önüne serilir.
Kur’an-ı Kerim’in gerçeklerinin inkâr edilemeyeceği ve bu gerçeklerin
insanların gönlünü ve dünyayı etkisi altına alacağı vurgulanır. Kur’an-ı
Kerim’in ve Hz. Peygamber’in değerini bilmeyen müşrikleri kınayan ayetlerle
sure son bulur.
fücur
1. İsyan, günah, günahları açıktan işleme.
“Doğruluk insanı iyilik yapmaya yönlendirir, iyilik de kişiyi cennete
götürür. Yalan ise insanı fücura yönlendirir. Fücur da kişiyi cehenneme
götürür.”
Hadis-i Şerif
2. Küfür, inkâr.
“İyilik yapanlar naim cennetindedirler. Fücur sahipleri ise
cehennemdedirler.”
Kur’an-ı Kerim 82/14
3. Dince çirkin sayılan davranışlar, ahlaksızlık, edepsizlik.
“Yoksa biz, inanıp salih amel işleyenleri, yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla
(eşit) mi tutacağız? Ya da müttakileri fücur sahipleriyle (bir) mi
sayacağız?”
Kur’an-ı Kerim 38/28
4. Zina, zinaya götüren söz ve davranışlar.
5. Yalan, söz ve davranışların farklı olması.
Fütuhatname
bk. fetihname.
fütüvvet
1. Mertlik, yiğitlik, kahramanlık.
Gör nur-i Muhammed’le nübüvvet bitti!
Ardınca Ali göçtü… fütüvvet bitti!
Arif Nihat Asya
2. Gençlik, delikanlılık.
“Fütüvvet, bir dava sahibi olmak ve neye mal olursa olsun bu davadan
dönmemektir.”
Hallacı Mansur
3. Cömertlik, el açıklığı.
“Fütüvvet, insanlara eziyet etmekten kaçınıp bol bol ikramda bulunmaktır.”
Kuşeyri
4. Kişinin, başkasının menfaatlerini kendisine tercih etmesi, fedakarlık.
“Bize göre fütüvvet, ele geçen bir şeyi tercihen başkalarının yararlanmasına
sunmak; ele geçmeyen bir şey için de şükretmektir.”
Cafer es-Sadık
5. Hz. Muhammed’in sünnetine uyma, bağlanma.
6. Eskiden esnaf teşkilatlarına verilen isim.
fütüvvetname
1. Fütüvveti konu alan veya fütüvvetin kuralları hakkında bilgi veren eser.
2. Tarihte esnaf teşkilatının uyması gereken kural ve ilkelerden bahseden
eser(ler).