Dini Terimler Sözlüğü
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
K
Kâbe
Mekke’de Mescidiharam’ın ortasında bulunan ve Müslümanların kıblesi olan
yeryüzündeki ilk mescit.
Kâbe, yaklaşık bir buçuk metre genişliğindeki temeller üzerine yapılmıştır.
Dıştan dışa 10.70x12 metre ölçüsünde ve on beş metre yüksekliğindedir.
Kur’an-ı Kerim’in verdiği bilgiye göre ilk mescittir. İlk kez Hz. Âdem
tarafından yapılan Kâbe, Nuh tufanında yıkılmıştır. Daha sonra aynı temeller
üzerine Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail tarafından yeniden yapılmıştır.
Çeşitli etkenlerle yıpranan ve yıkılan bina Hz. Muhammed’in peygamber
olmasından beş yıl önce (M. 605) Kureyş kabilesi tarafından yeniden inşa
edilmiştir. Yapım sırasında malzeme eksikliği yüzünden Hicr denilen yer
Kâbe’nin dışında kalmıştır. Hz. Peygamber, Kureyş kabilesinin Kâbe’yi yapım
işinde fiilen çalışmıştır.
Kâbe’nin kapısı binanın kuzeydoğusundaki Hacerülesvet’in sağında, yerden iki
metre yüksekliktedir. Kâbe’nin içi boştur.
Kâbe, tüm dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliğini sembolize eder.
Dünyanın değişik bölgelerinde namaz kılan Müslümanlar Kâbe’ye yönelmek
zorundadırlar. Ayrıca her yıl milyonlarca Müslüman hac ve umre için Kâbe’ye
gelirler.
Kâbıd (el-Kâbıd)
“Birtakım sebep ve hikmetlerden dolayı kullarının ve diğer canlıların
rızkını zaman zaman daraltan, dilediği zaman insanların hayatına son veren.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Allah’ın kat kat fazlasıyla geriye ödeyeceği güzel bir borcu Ona verecek
olan kimdir? Allah Kâbıd ve Bâsıt’tır (kullarının rızkını daraltan ve
bollaştırandır). Hepiniz sonunda Ona döndürüleceksiniz.”
Kur’an-ı Kerim 2/245
Kabil
Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın büyük oğlu.
Kur’an-ı Kerim, Kabil’den kardeşi Habil’le birlikte bahseder. Kur’an-ı
Kerim’de kurbanının kabul edilmeyişi, kardeşi Habil’i öldürmesi ve onu
öldürdükten sonra cesedini gömme biçimi ele alınır. İslami kaynaklarda
yeryüzünde ilk kan dökenin Kabil olduğu anlatılır.
kabir
Ölen bir kimsenin toprağa gömüldüğü yer, mezar.
Kabir, ahiret hayatının giriş kapısı ve başlangıcıdır. Ölen kimse ister
kabre konsun, ister yansın, isterse hayvanlarca parçalansın, kabir hayatı
başlamış olur. Hadislerde, insan kabre konulduğunda Münker ve Nekir adındaki
meleklerin kişiyi sorgulamasından bahsedilir.
“…İnsanın kabirde sorgulanması bittikten sonra (dünyadaki eylem ve
davranışlarına göre) kabri ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem
çukurlarından bir çukur olur.”
Hadis-i Şerif
kabir ziyareti
Ölümü hatırlama, ibret alma ve kişinin, ölü de olsa, akrabalık bağlarını
gözetmesinin bir göstergesi olarak yaptığı mezar ziyareti.
Kabir ziyareti, Hz. Peygamber tarafından teşvik edilmiştir. Bu ziyaretin
birtakım kuralları vardır. Bunlar, kabir üzerinde oturmama, kabir üzerinde
namaz kılmama, orada kurban kesmeme, kabirlere bez bağlamama, mum yakmama,
ölüden yardım beklememedir. Kabirleri mescit veya bir nevi tapınılacak yer
durumuna getirmek İslam dinine göre haramdır.
“Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyareti size ölümü hatırlatır.”
Hadis-i Şerif
ka’de
Namazda ikinci ve dördüncü rekâtlardan sonra “Ettehiyyatü” duasını okuyacak
kadar oturma.
Üç rekâtlık akşam ve vitir namazlarının ikinci ve üçüncü rekâtlarından sonra
da ka’de yapılır. Rekât sayısı üçten fazla olan namazların ikinci rekâtında
ka’de yapmak vacip, son rekâtında ise farzdır. Bu oturmalarda süre,
“teşehhüt miktarı”, yani, “ettahiyyatü” duasını okuyacak kadardır.
ka’deyiahire
Namazın sonunda “Ettehiyyatü” duasını okumak için oturma, son oturuş.
Ka’deyiahire farzdır, yapılmadığı takdirde namaz bozulur. Ka’deyiahire
namazdan çıkış için zorunludur. Ka’deyiahire, iki rekâtlı namazların ikinci
rekâtında, üç rekâtlı namazların üçüncü rekâtında, dört rekâtlı namazların
ise dördüncü rekâtı kılındıktan sonradır.
ka’deyiula
İkiden fazla rekâtlı namazların ikinci rekâtındaki secdeden sonra
“Ettehiyyatü” duasını okumak için oturma, ilk oturuş.
Ka’deyiulada en az ‘Tahiyyat Duası’ okunacak kadar oturulur. Ancak ikindi ve
yatsı namazlarının ilk sünnetlerinin ka’deyiulasında ‘Tahiyyat’tan sonra
‘Salli ve Barik Duaları’ da okunur. Ka’deyiula vacip olup yapılmadığı
takdirde sehiv secdesi yapmak gerekir.
kader
1. Hükmetme, gücü yetme.
2. Allah’ın sonsuz ilmi ve kudretiyle başlangıçtan sona kadar evrende olacak
olan her şeyi programlaması, varlıkları istediği şekil ve biçimde yaratması
ve insanların özgür iradelerine göre yapacakları her şeyi Allah’ın önceden
bilmesi, takdir etmesi, bir plana göre düzenlemesi.
Allah’ın yaratmış olduğu varlıkların bir kısmının sorumluluğu yoktur. Cansız
varlıklar, bitkiler ve hayvanlar bu gruptandır. Allah, evrenin düzeni ile
ilgili kurallar koymuştur. Güneşin doğması, batması, gezegenlerin
hareketleri, med ve cezir olayları vb. evrenle ilgili tüm bu yasalar
Allah’ın belirlemiş olduğu kadere göredir. Evrenin yaratılışından beri bu
kader işlemektedir. Bitkiler ve hayvanlar için ise zorunlu ve içgüdüsel bir
plan yaratan Allah onlara sorumluluk yüklememiştir.
İnsan ise sorumlu bir varlıktır. Onun cinsiyeti, rengi, anne baba seçimi ve
eceli Allah’ın ezeldeki bilgi ve kaderine göredir. Bu konularda insana seçme
ve tercih hakkı verilmemiştir. İnsanın davranışları konusunda ise Allah,
peygamber ve kitap gönderip verdiği akıl nimetiyle ona doğru tercihler yapma
konusunda yardımcı olmuştur. İnsana zorlama yapmamıştır. Kişi akıl ve
iradesiyle neyi isterse Allah onu yaratır. Bu ifade şöyle özetlenebilir:
“Dilemek kuldan, yaratmak ise Allah’tandır.” Allah hiç kimseye zorunlu bir
eylem planı çıkararak bir şey yapmaya veya yapmamaya zorlamaz. Fakat sonsuz
ilmi ve takdiri ile herkesin ne yapacağını bilir.
Kaderiye
Sorumluluk doğuran davranışlar konusunda insanın kendi eylemlerinin
yaratıcısı olduğunu savunan siyasi ve itikadi bir mezhep.
Kaderiye Mezhebi, Emeviler dönemindeki teslimiyetçi kader anlayışına tepki
olarak doğmuştur. O dönemde idarecilerin yaptıkları zulüm ve haksızlıkları
meşrulaştırmak için “her şey Allah’ın takdirine” bağlanıyor ve yönetime
tepki kırılmak isteniyordu. “Allah her şeyi önceden belirlemiştir.”,
anlayışını öne çıkaran bu düşünceye karşı Mabet el-Cüheni (ö. 80/699)
insanın kendi kaderinin yaratıcısının kendisi olduğunu söylemiştir.
Kaderiye’nin kaderle ilgili görüşleri daha sonraları Mutezile Mezhebi içinde
kendisine yer bulmuştur. Allah’ın sıfatları, Kur’an-ı Kerim, büyük günah
gibi konularda aşırı fikirler öne süren Kaderiye, ehlisünnet bilginlerince
eleştirilmiştir. En çok eleştiriyi de, “İnsan kendi fiillerinin
yaratıcısıdır.” deyip insana yaratıcılık sıfatı verdiklerinden dolayı
almışlardır.
kadı
1. Hâkim, yargıç.
2. Hukuki anlaşmazlıkları ve davaları İslam fıkhına göre karara bağlamak
için devletçe tayin edilen görevli, hâkim.
Dinin gösterdiği adaleti ortaya koyma, tarafsız davranma, zulmü ortadan
kaldırma ve dinin hakikatlerini koruma, kadıların görevidir.
İslam âlimleri bir kadıda bulunması gereken özellikleri şu şekilde
belirlemişlerdir: 1. Müslüman ve akil-baliğ olmak, 2.Hürriyet, 3.İlim, 4.
Ahlak, 5.Merhamet, 6. Adalet, 7. Sağlık.
“Kadı, öfkeli iken hüküm vermesin…”
Hadis-i Şerif
Kâdir (el-Kâdir)
“Güç, kuvvet ve iktidar sahibi olarak, istediği her şeyi bir ilim, hikmet ve
ölçü dâhilinde dilediği gibi yaratması, her şeye gücünün yetmesi.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya Kadir değil mi?
Elbette onların bir benzerini yaratır. O her şeyi tüm ayrıntılarıyla bilen
bir yaratıcıdır.”
Kur’an-ı Kerim 36/81
Kadir Gecesi
1. Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi.
Hz. Peygamber’e Kur'an-ı Kerim, gelişen olaylara göre Kadir Gece’sinde bölüm
bölüm indirilmeye başlamıştır. Bu gecenin, içinde Kadir Gecesi bulunmayan
bin aydan daha faziletli olduğu Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir.
Müslümanlar Kadir Gecesi’ni dua ve ibadetle geçirirler. Hz. Peygamber bu
geceye ulaşan kimselerin “Ey Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin,
beni de bağışla.” diye dua etmelerini söylemiştir.
“Kadir Gecesini ramazan ayının son on gününde arayınız.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın yaratmış olduğu varlıkların başına gelecek olaylarla ilgili
verdiği kararların, o yıl içerisinde olacak olanlarının karara bağlanma
gecesi, hüküm gecesi.
“Kim Kadir Gecesini inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan bekleyerek
değerlendirirse geçmiş günahları affolunur.”
Hadis-i Şerif
Kadiri
Abdülkadir Geylani (ö. 561/1165-66) tarafından kurulan ve sistemleştirilen
Kadiri tarikatına bağlı kimse.
Kadirilik
Abdülkadir Geylani (ö. 561/1165-66) tarafından kurulan ve İslam dünyasında
en yaygın olan tasavvuf ekollerinden biri.
(470/1077)’de Hazar denizinin güney batısındaki Gilan (Geylan) da dünyaya
gelen Abdülkadir’in esas ismi Muhyiddin Ebu Muhammed b. Ebu Salih’tir.
Bağdat’ta İslami ilimleri tahsil edip tasavvuf yoluna girmiştir. Daha sonra
öğrencilere ders okutup insanlara vaazlar vermiştir. Ders halkaları
oluşturması ve vaiz olması görüşlerinin yayılmasına ve çevresinin
genişlemesine neden olmuştur. Bağdat’ta medreseler kuran Abdülkadir
Geylani’nin tarikat faaliyetlerini, medrese geleneğini devam ettiren
oğulları ve torunları sürdürmüştür.
Kadirilik, Anadolu’ya Hacı Bayram Veli’nin (ö. 833/1430) müridi ve damadı
olan Eşrefoğlu Rumi (ö. 877/1470) tarafından getirilmiştir. Onun sağlığında
tarikat daha çok İznik, Tire ve Bursa tarafında yayılmıştır.
Kadiri tarikatına girecek kimseler önce farzları, vacipleri yerine getirip
sünnete uymayı prensip edinmelidir. İlim öğrenmek önemlidir. Nafile
ibadetlerin en önemlisi ise açıktan yapılan zikirdir. Kadirilik bugün de
İslam dünyasının değişik bölgelerinde varlığını devam ettirmektedir.
Kadir Suresi
Kur’an-ı Kerim’in doksan yedinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Beş ayettir.
Adını, Kur'an-ı Kerim’in Kadir Gecesi’nde indirildiğini bildiren birinci
ayetten almıştır.
Surede, Kur'an-ı Kerim’in Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlamasından ve
Kadir Gecesi’nin diğer gün ve aylardan daha üstün olduğundan bahsedilir. Bu
gecede meleklerle beraber Cebrail’in yeryüzüne inişi haber verilir. Allah’ın
yardımı ve bağışının o günün sabahına kadar devam ettiği vurgulanır.
Kadir Suresi’nde Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gecenin rahmet ve bereket
olduğuna işaret edilir. İnsanlığın Kur’an-ı Kerim’e olan ihtiyacına dikkat
çekilir. Ayrıca müminlerin bu geceyi yoğun bir ibadetle geçirmeleri
durumunda meleklerin de onların bu coşkusuna katılacakları ifade edilir.
Kadıyanilik
Mirza Gulam Ahmet Kadıyani (ö. 1908) tarafından kurulan dini bir hareket.
Kadıyaniliğin kurucusu Mirza Gulam Ahmet 1839’da Hindistan’ın Pencap
Eyaleti’nin Gurdaspur bölgesinde küçük bir kasaba olan Kadıyan’da doğmuştur.
Hareket, adını Mirza Ahmed’in doğduğu yerden almıştır. Kurucusuna nispetle
Ahmedilik adı da verilmiştir. Mirza Gulam Ahmet İngiliz idaresine göstermiş
olduğu bağlılıkla tanınmıştır. Eğitimine Arapça, Farsça öğrenimiyle başlamış
daha sonra Kur’an-ı Kerim öğrenmiştir. Mirza Gulam Ahmet kendisinin müceddid
olduğunu ilan etmiş, daha sonra da mehdilik ve Mesihlik iddiasında
bulunmuştur. Bu aşırı iddialarından dolayı Hristiyanlar da Müslümanlar da
karşı çıkmıştır.
Kadıyanilerin genel fikirleri şunlardır: 1. Ülkeyi istila eden düşmanlara
karşı silahla cihadı reddederler. 2. Mirza Gulam Ahmed’i bazı Kadiyaniler
peygamber olarak kabul ederler ve ona inanmayanları kâfir sayarlar. 3. Hz.
Peygamber’in hadislerini ve hadislerin bağlayıcılığını reddederler.
7 Eylül 1974 tarihinde Pakistan Parlamentosu almış olduğu bir kararla
Kadıyaniliği ‘İslam dışı azınlık’ olarak kabul etmiştir.
Kâfi (el-Kâfi)
“Evreni ve içindekileri yaratıp onlarla ilgili her türlü kuralı tek başına
koyan ve onların bütün işlerini üzerine alıp idare eden ve bütün bu
konularda yeterli olan, hiçbir varlığa muhtaç olmayan.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“Allah, kuluna Kâfi değil mi?...”
Kur’an-ı Kerim 39/36
kâfir
1. İnkâr eden, tanımayan, reddeden.
“O, size kitapta ‘Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını
işittiğinizde başka bir söze geçmedikçe kâfirlerle bir arada oturmayın.
Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.’ diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkları
ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.”
Kur'an-ı Kerim 4/140
2. Gördüğü iyiliği unutan, iyilik bilmeyen, şükretmeyen, nankör, Hakk’ı
tanımayan.
“Allah, faizden elde edilen paraların bereketini giderir. Sadakası verilen
malları ise bereketlendirir. Allah hiçbir günahkâr kâfiri sevmez.”
Kur'an-ı Kerim 2/276
3. Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr eden, yaratmada, emretmede,
isimlerinde ve sıfatlarında Allah’ı tek ve eşsiz kabul etmeyen; yaratıcı
olarak Allah’ı kabul etse bile onun göndermiş olduğu elçilerin hepsine ayrı
ayrı inanmayan, elçilerin getirmiş olduğu kitapları toptan reddeden veya
Allah’ın vahiyle bildirdiği hükümlerin bir tanesini dahi inkâr eden.
“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr eden, (iman konusunda) Allah’la
peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen veya ‘(peygamberlerin) bir kısmına
inanır, bir kısmını inkâr ederiz.’ diyerek iman ile inkâr arası bir yol
tutanlar gerçek kâfirlerdir. Biz kâfirlere ağır bir azap hazırladık.”
Kur'an-ı Kerim 4/150-151
4. Allah’ın göndermiş olduğu emir ve yasaklarla alay eden, Hz. Muhammed
başta olmak üzere Allah’ın elçilerinin önemsizliğine inanan, Allah’a karşı
yapılması gereken ibadetler konusunda büyüklük taslayan, gâvur.
“Ey iman edenler! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden dininizi alaya
ve eğlenceye alan kâfirleri dost edinmeyin. Gerçek müminseniz Allah’tan
korkun.”
Kur'an-ı Kerim 5/57
Kâfirun Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüz dokuzuncu suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Altı
ayettir. Sure, kâfirlere hitap ederek başladığından dolayı bu adı almıştır.
Mekke müşrikleri, Hz. Peygamber’i anlaşmaya çağırıp bir sene onun kendi
ilahlarına ibadet etmesini, bir sene de kendilerinin onun ilahına ibadet
etmelerini önermişlerdir. Kâfirlerin bu isteklerini reddetmek, müminlerle
kâfirler arasındaki çekişmeyi gidermek ve bu yanlış düşüncenin ne şimdi ne
de gelecekte uygulanmasının imkânsız olduğunu kâfirlere bildirmek amacıyla
bu sure indirilmiştir.
Allah’ın birliğine iman edip şirk ve sapıklıktan uzak kalmayı açıklayan
Kâfirun Suresi’nde İslam inanç sisteminin özü verilir. Surede, şirk
kalıntısı bulunan her türlü inanç reddedilir. Aynı zamanda surede, küfür ile
İslam dini arasında hiçbir ilginin bulunmadığı ve her birinin başlı başına
ayrı bir sistem olup inanç alanında İslam ile küfrün uzlaşma imkânının
bulunmadığı açıklanır. İnkârcılar, Hz. Muhammed’in getirmiş olduğu vahye
inanmazlarsa, müminlerle aralarında hiçbir dostluğun olmadığını vurgulayan:
‘Sizin dininiz size benim dinim bana.’ biçimindeki ayetle sure son bulur.
Kaf Suresi
Kur’an-ı Kerim’in ellinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk beş ayettir.
Adını, surenin başındaki mukatta harfi olan “kaf” harfinden almıştır.
Surede, Allah’ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi
İslam’ın inanç esasları ele alınır. Fakat surenin önem verdiği asıl konu
“öldükten sonra dirilme, haşr ve hesap verme”dir.
Surenin girişinde, müşriklerin kendilerine gönderilen peygamberi ve ölümden
sonraki hayatı yalanlamalarına dikkat çekilir. Allah’ın, insanları öldükten
sonra diriltmesi ile tabiatta meydana getirdiği olaylar arasında ilgi
kurulur. Bu çerçevede, gökyüzüne, gökten inen yağmura, dağlara, hurma
ağaçlarına ve diğer bitkilere insanın dikkati çekilir. Böylece insanlar
bunların yaratılışındaki amacı kavramaya ve düşünmeye teşvik edilir. Tüm
bunları yaratan Allah’ın, öldükten sonra da insanları kolayca dirilteceği
bildirilir. Bu çerçevede peygamberlerini yalanlayan eski kavimlerin tarih
sahnesinden yok edilişleri üzerinde durulur. Böyle bir kötü sonla
karşılaşmamaları için Mekkeli müşrikler uyarılırlar. Daha önceki
peygamberlerin de kavimleri tarafından yalanlandığı haber verilerek Hz.
Muhammed teselli edilir.
Surede, insanı yaratan Allah’ın onunla ilgili her şeyi bildiği vurgulanır.
Bu çerçevede insanın ahiret hayatına yoğunlaşması tavsiye edilir. Ahirette
müminlere verilecek nimetlerden bahsedilir. “Biz insana şah damarından daha
yakınız.” ayetiyle kişinin tüm eylemlerinde Allah’ın hoşnutluğunu gözetmesi
ve buna uygun davranışlar sergilemesi gerektiği hatırlatılır.
Surenin son bölümünde, Hz. Peygamber’in müşriklerin söz ve eylemlerine karşı
sabırlı olması öğütlenir. Allah’a olan saygıda ve övgüde yoğunlaşması
istenir. Kıyamet ve mahşer sahneleri etkili bir şekilde tasvir edilir. Hz.
Peygamber’in, Kur’an-ı Kerim’in hakikatleri ile insanları uyarmasını
bildiren ayetle sure son bulur.
Kahhar (el-Kahhar)
“Güç ve kuvvet sahibi olup mağlup edilemeyen, evrendeki zorbaları,
zalimleri, ahlaksızları ve azgınları çeşitli sebep ve vasıtalarla dünyada ve
ahirette cezalandırıp yok eden.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“De ki, ben ancak bir uyarıcıyım, birtek ve Kahhar olan Allah’tan başka ilah
yoktur.”
Kur'an-ı Kerim 38/65
kâhin
1. Duyular alanına girmeyen âlemden haber verme iddiasında bulunan kimse,
falcı.
2. Evrendeki sırları, herkesin bilemeyeceği bazı gizli şeyleri bildiğini
söyleyen ve gelecekten haberler verdiğini iddia eden; kehanette bulunan
kişi.
Kehanet ve falcılığın her türü İslam dinine göre yasaktır. İslam’ın doğduğu
çağda Arabistan’da kâhinler hem gelecekle ilgili haber verme iddiasında
bulunuyorlar hem de insanları çeşitli yönlerden tedavi ettiklerini
söylüyorlardı. İslam bu uygulamalara son vermiştir. Halkı, kâhinlere gitmeme
konusunda uyarmıştır.
“Kim bir kâhine veya falcıya gider ve onların söylediklerine inanırsa
Allah’ın Hz. Muhammed’le göndermiş olduğu şeyleri inkâr etmiş sayılır.”
Hadis-i Şerif
kalp
1. Gönül.
“Şüphesiz maddi gözler kör olmaz fakat göğüslerde olan kalpler kör olur.”
Kur’an-ı Kerim 22/46
2. İman, küfür, sevgi, nefret, cesaret, korkaklık, iyilik ve kötülük gibi
duyguların merkezi.
“Vücutta bir et parçası vardır. O iyi olduğunda bütün vücut iyi olur,
bozulduğunda ise bütün vücut bozulur. İyi bilin ki o kalptir.”
Hadis-i Şerif
3. İslam’a göre imanın merkezi ve bilgi elde etme yollarından biri olan
duyu.
“Allah, onların (münafıkların) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.”
Kur’an-ı Kerim 2/7
4. Her türlü manevi faaliyetin merkezi.
kalp gözü
1. Gönül gözü, gerçeği kavrayabilecek anlayış, sezgi gücü.
2. Kişinin, Allah’la kurmuş olduğu sevgi temelli ahlaki iletişim sayesinde
meydana gelen bilme, anlama ve kavrama gücü, firaset, basiret.
Kalem Suresi
Kur’an-ı Kerim’in altmış sekizinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Elli iki
ayettir. Adını, ilk ayetinde geçen “kalem” kelimesinden almıştır.
Sureye, İslam’ın okumaya ve yazmaya vermiş olduğu değerden dolayı kalem
üzerine yemin ile başlanır. Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e yapmış
oldukları iftiralara cevap verilir. Hz. Muhammed’in ahlaki üstünlüğü
vurgulanır. Onun cin çarpmış birisi olmadığı, aklının ve fikrinin yerinde
olduğu belirtilir.
Surede, insanlar arasında laf götürüp getirmenin, iki yüzlülüğün, kabalığın,
yapılan iyilikleri başa kakmanın çirkinliği üzerinde durulur. Bu çerçevede
eldeki nimetlerle şımarmanın, iyiliğe engel olmanın ve başkalarının
haklarını vermemenin kötü sonucuna dikkat çekilir. Mal ve çocukların insana
imtihan için verildiği vurgulanır. Mal mülk konusunda cimri davrananların,
fakirin hakkını gasp edenlerin ahirette karşılaşacakları azap hatırlatılır.
Surenin sonunda, Hz. Yunus kıssasına yer verilir. Onun çektiği sıkıntılarla
Hz. Peygamber’in çektiği sıkıntılar arasında ilgi kurularak Resulullah
teselli edilir. Hz. Muhammed, Kur'an-ı Kerim’in emirlerini tebliğ ederken
ona karşı Mekkeli müşriklerin sergiledikleri düşmanca tavrı tasvir eden
ayetle sure son bulur.
kalender
1. Dünyaya fazla değer vermeyip Allah’ın emirlerine göre yaşamayı ilke
edinen kimse.
2. Hz. Peygamber’in sünnetine sıkı sıkıya bağlı, söz ve davranışlarında
dinin prensiplerine sadık, inanç ve amellerinde her türlü sapıklıktan uzak,
yeme ve içmelerinde haram helal sınırlarına dikkat eden kimse.
Kalubela
Allah’ın yaratma ve emretmede kendisinden başka ilah olmadığını kabul
etmelerini ruhlar âleminde insanlara bildirdiğinde, onların da bu gerçeği
işitip kabul ettiklerini anlatan ifade, Yüce Allah’a verilmiş söz.
Ruhlar âleminde Allah, kıyamete kadar yaşayacak olan tüm insanların
ruhlarına “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soru yöneltmişti. Onlar da
“Kalubela (Evet Rabbimizsin.) demişlerdi.” Kulların Allah’a verdikleri bu
söz “Kalubela” ifadesiyle meşhur olmuştur. Bu sözleşme, Kur'an-ı Kerim’de
şöyle anlatılır: “Kıyamet gününde ‘Biz bundan habersizdik.’ demeyesiniz diye
Rabbin Âdemoğullarından; onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı ve
onları kendilerine şahit tuttu: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi.
Onlar da, ‘Evet, Rabbimiz olduğuna şahit olduk.’ dediler.” Kur'an-ı Kerim
7/172
kamerî ay
Ayın hareketine bağlı olarak oluşan ay.
Kamerî ayda, ayın hilal olarak göründüğü gece başlangıç kabul edilir. Bir
sonraki hilal şeklini almasına kadar geçen süre bir aydır. Ay takvimine göre
belirlenen kamerî on iki ay yirmi dokuz veya otuz günden oluşur. Bir yıl üç
yüz elli dört gündür. Arabi aylar da denen kamerî aylar sırasıyla şöyledir:
Muharrem, safer, rebiülevvel, rebiülahir, cemaziyelevvel, cemaziyelahir,
recep, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce.
Oruç, hac, kurban, zekât, fitre gibi ibadetlerde kamerî aylar esas alınır.
Kamer Suresi
Kur'an-ı Kerim’in elli dördüncü suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Elli beş
ayettir. Adını birinci ayette geçen ve ‘ay’ anlamına gelen “kamer”
kelimesinden almıştır.
Surenin girişinde kıyametin yaklaştığından ve ayın yarılmasından bahsedilir.
Sure, Hz. Muhammed’in göstermiş olduğu mucizelere alaycı tavır takınan Mekke
müşriklerine uyarılarla doludur. Ayrıca Nuh, Âd, Semud, Lut ve Firavun
kavimlerinin de peygamberlerini yalanlayıp alaya aldıkları için başlarına
gelen felaketler ele alınır. İnsanların, özellikle de Mekke müşriklerinin
Kur'an-ı Kerim’in öğütlerinden ibret almaları sık sık tekrarlanır. Kur'an-ı
Kerim’i okuyup anlama ve üzerinde düşünme teşvik edilir.
Surede, sarsılmaz zannedilen toplumların yok oluşları dile getirilirken,
Allah’ın Hz. Muhammed ve müminlere yardım edeceğine dair açıklamalara yer
verilir. Yaratılan her şeyin Allah’ın ilmi ve planlaması dâhilinde olduğu
vurgulanır.
Allah’a ve Resulünün emirlerine inanıp Kur'an-ı Kerim’in gösterdiği
doğrultuda bir hayat yaşayanların cennet nimetlerine kavuşacaklarına dair
ayetlerle sure son bulur.
kamet
Gerek tek olarak gerekse cemaatle namaz kılarken farz namazların öncesinde
“hayye ale’l-felah”tan sonra ‘namaz ibadeti başlamak üzeredir.’ anlamına
gelen “kad kameti’s-salah” cümlesinin ezana eklenip okunması.
Kamet, farz olan namazların sünnetlerindendir. Kamet getirilirken ayakta
durulur ve kıbleye dönülür. Vitir, bayram, teravih ve nafile namazlar için
kamet gerekmez. Erkekler, tek başlarına veya cemaatle namaz kılarken kamet
getirirler.
“Ey Bilâl! Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku, kameti ise hızlı oku.”
Hadis-i Şerif
kanaat
1. Yetinme, razı olma.
“Her bakımdan tam zengin olmak istersen, kanaatkâr ol; böylece kendi
nasibini elde etmiş olursun.”
Yusuf Has Hacip
2. İnsanın yaşamak için zorunlu olan ihtiyaçları dışında kalan bütün istek
ve arzularından uzak durmak suretiyle yeme, içme ve çeşitli konularda
aşırıya kaçmaması.
Sabır ilmin başı
Kanaattir yoldaşı
Huzurlu olan kişi
Ahlak içinde olur.
Zeynel Baba
3. Kişinin kendi elindekilerle yetinip başkasının mal, mülk ve kazancında
gözü olmaması.
“Kanaat tükenmez hazinedir.”
Hadis-i Şerif
kandil gecesi
Müslümanlarca mübarek sayılan ve çeşitli dinî etkinliklerle kutlanan
gece(ler).
Kandil gecelerinde veya bu gecelerin sabahında önemli olaylar meydana
geldiği için kandiller kutsal sayılır. Kandil geceleri şunlardır:
Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi Mevlit, recep ayının ilk cuma gecesi
Regaip, yirmi yedinci gecesi Miraç, şaban ayının on beşinci gecesi Berat ve
ramazan ayının yirmi yedinci gecesi Kadir Gecesi’dir. Kandil gecelerinde dua
etmek, Kur'an okumak, ilim öğrenmek ve ibadet yapmak güzel davranışlardır.
Kandiller, Türk milletinin dine olan saygısından dolayı büyük bir coşku ile
kutlanır.
Karia Suresi
Kur'an-ı Kerim’in yüz birinci suresidir. Mekke’de inmiştir. On bir ayettir.
‘Kıyamet’ manasına gelen “karia” kelimesiyle başladığından bu adı almıştır.
Surede, kıyamet ve dehşetinden, ahiret ve ahiret sıkıntılarından, orada
meydana gelecek büyük olaylar ve korkulu hâllerden bahsedilir. İnsanların
amellerinin tartılıp azlık veya çokluğuna göre ahirette ya mutlu bir hayat
sürecekleri ya da azap görecekleri anlatılarak sure son bulur.
Karun
Kur'an-ı Kerim’de zenginliği ile tanıtılan, Hz. Musa ve Hz. Harun’un
zamanında Allah’ın emirlerine karşı çıkarak mal varlığını Hz. Musa’nın
getirdiği hakikatleri yok etmek için kullandığından dolayı ilahî azapla
cezalandırılan kişi.
Kur’an-ı Kerim’de Firavun, siyasi zorbalığın simgesi olarak tanıtıldığı gibi
Karun da zenginliğin ve yasal olmayan yollarla para kazanmanın bir sembolü
olarak anlatılmıştır. Dinî kaynakların verdiği bilgilere göre Karun,
Tevrat’ı bilen ve okuyan dindar bir kişi iken sonradan, edinmiş olduğu
malları kötülük yolunda kullandığı için ilahî azapla cezalandırılmış,
malları ve kendisi Allah tarafından helak edilmiştir.
karzıhasen
1. Güzel ödünç, dinin emirlerine uygun bir biçimde borç verme.
2. Hiçbir kişisel kazanç veya çıkar gözetmeksizin, ihtiyaç sahibi kişilere
Allah rızası için verilen borç, karşılıksız verilen para.
“Eğer, Allah’ın rızası için karzıhasende bulunursanız, Allah onu (malı) kat
kat artırır ve sizi bağışlar.”
Kur'an-ı Kerim 64/17
3. Bir kimsenin nakit para, ölçülebilir, tartılabilir ve sayılabilir bir
malı, benzerini almak üzere bir şahsa ödünç vermesi.
Müslümanların kendi aralarında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmada
bulunmaları İslam dininin bir emridir. Bu emir gereğince birbirlerini
ekonomik sıkıntılardan kurtarmak için zengin kimselerin ihtiyaç sahiplerine
borç vermesi teşvik edilmiştir. Borç veren kişi ihtiyaç sahibinden alacağını
isterse almayabilir. Verdiğini alacaksa en güzel biçimde tahsil etmesi
gerektiği gibi borçlunun da ödemelerini vaktinde yapması gerekir.
“Sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar ve Allah rızası için
karzıhasen yapanlar var ya, işte onlara (verdikleri) kat kat ödenir. Onlar
için çok değerli bir ödül vardır.”
Kur’an-ı Kerim 57/18
Kasas Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yirmi sekizinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Seksen sekiz
ayettir. Adını yirmi beşinci ayetinde geçen ve “olaylar, kıssalar” anlamına
gelen “kasas” kelimesinden almıştır.
Sureye, Firavun’un yönetimi altındaki insanlara zulmedip onların erkek
çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bıraktığından bahseden ayetlerle
başlanır. Daha sonra Hz. Musa’nın doğumu, çocukluğu, gençliği, Medyen’e
gidişi ve tekrar dönüşü ele alınır. Hz. Musa’nın, Firavun’u İslam’a davet
etmesine ve onun da Hz. Musa’ya tepkisine yer verilir.
Surede, Hz. Muhammed’in peygamber oluşuna değinilir. Hz. Musa ile Hz.
Muhammed’in tebliğleri arasındaki ortak noktalara işaret edilir. Hz.
Musa’nın Firavun ile yapmış olduğu mücadele ile Hz. Muhammed ve Mekkeliler
arasındaki mücadele arasında ilgi kurulur. Hz. Peygamber’in insanları
hidayete erdirmeye zorlayamayacağı, bilakis hidayetin Allah’tan olduğu
hatırlatılır. Bu hatırlatmayla Hz. Peygamber’in, akrabalarından iman etmeden
ölenlere çok fazla üzülmemesi tavsiye edilir. Surede yer yer kıyamet
tasvirleri de yapılır.
Surenin sonlarına doğru Karun kıssası ele alınır. Onun şımarıklığı, malı
kötü amaçlar uğruna kullanması, fakirlere yardım etmemesi kınanır. Karun
kıssası ile Hz. Muhammed’e karşı çıkan Mekke müşriklerine “Allah sizi ve
mallarınızı, Karun gibi yok eder.” mesajı verilir. Allah’tan başka ilah
olmadığını ve onun dışında her şeyin yok olacağını bildiren ayetlerle sure
son bulur.
kasem
bk. yemin.
Hz. Kasım b. Muhammed
Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’den doğma ilk çocuğu.
Hz. Kasım, Hz. Muhammed’in ilk çocuğu olduğu için Araplardaki uygulamaya
göre Hz. Peygamber onun adıyla künyelenmiş ve “Kasım’ın babası” anlamında
“Ebulkasım” lakabını almıştır. Hz. Kasım çok küçük yaşta vefat etmiştir.
Müşrikler onun ölümü üzerine Hz. Peygamber’in soyunu devam ettirecek erkek
çocuğu kalmadığı için Resulullah’ı üzecek sözler söylemişlerdir. Hz.
Peygamber çok üzülmüş ve bunun üzerine onu teselli etmek için Kevser Suresi
indirilmiştir.
Kasideyibürde
Cahiliye döneminin tanınmış şairlerinden Kâ’b b. Züheyr (ö. 24/645)’in Hz.
Peygamber’i öven, onun din ve insanlık için önemini anlatan şiiri.
Kâ’b, Müslüman olmadan önce Hz. Peygamber’i ve onun peygamberliğini
yermiştir. Daha sonra kardeşinin teşviki ve kendisinin hakikati görmesi
üzerine Müslüman olmuştur. Önceki şiirinden vazgeçtiğini anlatmak ve Hz.
Peygamber’den özür dilemek amacıyla yazdığı meşhur kasidesini bir sabah
namazından sonra Hz. Peygamber’in önünde Müslümanlara okumuştur. Hz.
Muhammed de sırtındaki hırkasını (bürdesini) çıkarıp ona hediye etmiştir.
Bundan dolayı bu kaside “Kasideyibürde” adıyla meşhur olmuştur.
kasrısalat
1. Namazın kısaltılması.
2. İslam dininin, yolculuğa çıkanlara sağladığı bir kolaylık olmak üzere
yolculuk şartlarını taşıyan kimselerin dört rekâtlı farz namazları ikişer
rekât kılmaları.
“Kasrısalat, Allah’ın size verdiği bir hediyedir; kabul ediniz.”
Hadis-i Şerif
Katolik
Hristiyanlığın en büyük üç kilisesinden biri olan Katolik Kilisesine bağlı
kimse.
Katoliklik
İnanç ve ahlak alanında papanın otorite kabul edildiği, Hristiyanlığın en
kalabalık cemaatini teşkil eden Hristiyan kilisesi.
Hristiyanlık, 1054 yılında büyük bir sarsıntı geçirmiş; Baba, Oğul ve Kutsal
Ruhun ne ve kim olduğu tartışmaya açılmıştır. Bu tartışmalar sonunda
kilisede yaşanan bölünme sonucu Roma kilisesi Katoliklik, Bizans kilisesi
ise Ortodoksluk adını almıştır. Hz. İsa’nın kilisesini Petrus’un Kayası
üzerinde kuracağını söylemesi, Petrus ve Pavlos’un mezarlarının Roma’da
bulunmasından dolayı Roma, Katoliklerce Hristiyanlığın merkezi kabul
edilmiştir.
Dünya Hristiyanlarının çoğunluğunu Katolikler oluşturur. Dinî liderleri olan
Papa aynı zamanda Vatikan devletinin başkanıdır. Papalar çoğunlukla İtalyan
asıllı kimselerden seçilir. Katolik kilisesi; Kutsal kitap, gelenekler ve
kilisenin resmi görüşleri olmak üzere üç esasa dayanır. Kilise kutsal ruh
tarafından sevk ve idare edilir. İncil’in yorumunu sadece kilise yapabilir.
Katoliklikte önemli bir yeri olan ruhbanlar evlenemezler. Rahip olmayanlar
da evlendikten sonra boşanamazlar. Boşandıktan sonra yapılan evlilik zina
sayılır.
Avrupa’nın yarısında, Kuzey Amerika’nın dörtte birinde ve Güney Amerika’da
Katoliklik yaygındır.
Kavi (el-Kavi)
“Her şeye gücü yeten, kudret sahibi, gücünde ve kuvvetinde kendisine denk
olmayan, yarattığı varlıklara da dilediği kadar kuvvet veren.” anlamında
Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Şüphe yok ki Allah, kendi dinine yardım edene yardım eder. O Kavi ve
Azizdir.”
Kur'an-ı Kerim 22/40
kavli sünnet
bk. sünnet.
kayyum
1. Vekil bırakmadan ortadan kaybolan veya hayatta olup olmadığı bilinmeyen
kimsenin yahut hukuki tasarruflarını ehliyet eksikliğinden dolayı yerine
getiremeyenlerin yerine tayin edilen kişi, onların veliliğini üzerine alan
kimse.
2. Cami ve imaretlerin bakım ve temizliğini üstlenen kişi.
Kayyum (el-Kayyum)
“Varlığının başlangıcı ve sonu olmayıp varlığı kendinden olan, tüm evrenin
varlığını sürdürmesi onun varlığına bağlı bulunan, bütün yaratılmışları
dilediği gibi idare eden, her şeyin gözetimini üzerine alan, yok olmayan.”
anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O Hay ve Kayyum’dur.”
Kur'an-ı Kerim 3/2
kaza (1)
1. Hükmetme, karara bağlama, emretme, mahkeme etme, yargı.
“Siz, ihtilafa düştüğünüz bir konuda benim hakemliğime başvurmak için bana
gelirsiniz. Biriniz davasının delillerini (haksız olduğu hâlde) daha güzel
anlatır. Ben ancak bir insanım. Duyduğumla kaza ederim. (Haksız olduğu
hâlde) kime kardeşinin hakkından bir pay vermişsem o ateşten bir parçadır.
Sakın onu almasın.”
Hadis-i Şerif
2. Allah’ın, kulları için belirlemiş olduğu şeylerin zamanı ve yeri gelince
tek tek yürürlüğe konması, uygulanıp gerçekleşmesi.
Allah’ın, olacak her şeyin ne zaman ve ne şekilde gerçekleşeceğini önceden
bilmesine, belirlemesine kader; Allah’ın takdirinin yeri ve zamanı gelince,
o şeylerin Allah tarafından yaratılmasına ise kaza denir. Bu anlamda kaza,
kader ile birlikte kullanılır. Buna göre önce kader, sonra kaza gelir.
kaza (2)
1. Yerine getirme, ödeme.
“Malının zekâtını verdiğin zaman üzerinde olan (zekât) borcunu kaza etmiş
olursun.”
Hadis-i Şerif
2. Zamanında yerine getirilememiş olan dinî görevlerin sonradan yerine
getirilmesi.
Esas olan, ibadetlerin vaktinde ve şartlarına uygun olarak yerine
getirilmesidir. Hiçbir ibadetin kazası vaktinde yapılan bir ibadetle eş
değerde değildir. Buna rağmen herhangi bir engel veya özür sebebiyle yerine
getirilemeyen ibadetler sonradan kaza edilirler. Vaktinde kılınamayan namaz
kılınır, verilemeyen zekât verilir, tutulamayan oruç tutulur. Bu ibadetlerin
sonradan kaza edilmesi Kur’an-ı Kerim’in emri ve Hz. Peygamber’in
uygulamalarına dayanır.
“Sizden her kim o aya (ramazan ayına) yetişirse oruç tutsun. Kim de hasta
olur, yahut yolculukta bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde
orucunu kaza etsin…”
Kur’an-ı Kerim 2/185
kaza namazı
Çeşitli nedenlerle vaktinde kılınamayan farz bir namazın vaktinin dışında
sonradan kılınması.
İslam’da ibadetler için vakitler konulmuştur. İbadetlerin bu vakitler içinde
yapılması zorunludur. Namaz da vakte bağlı ibadetlerden biridir. Vaktinde
kılınmadığında kazaya kalmış olur. Hz. Peygamber vaktinde kılınamayan farz
namazların kaza edilmesini emretmiştir. Hanefi mezhebine göre vitir namazı
vacip olduğu için onun da kaza edilmesi gerekir.
“Kim uyur kalır veya unutarak namazı vaktinde kılmamış olursa, hatırlayınca
namazını kaza etsin.”
Hadis-i Şerif
kazf
Namuslu bir erkek veya kadına zina iftirasında bulunma veya bir kimsenin
soyunun bozuk olduğunu iddia etme.
Kazf, İslam hukukunda yaptırımı gerektiren büyük suçlardan biridir. Şaka
amaçlı da olsa hiç kimsenin namusu aleyhinde konuşulmaz, hiçbir kimse
hakkında imalı da olsa namusa yönelik suçlayıcı bir söz söylenmez. İslam,
namusa yapılan iftirayı ahirette kişiyi azaba sürükleyen en büyük
günahlardan sayar.
“Cehennem ateşini gerektiren şu günahlardan sakınınız: Şirk, katillik,
kazf…”
Hadis-i Şerif
Kebir (el-Kebir)
“Zatının ve sıfatlarının özü bilinemeyecek kadar ulu, yüce ve aşkın olan,
kudret ve hükümranlığının sınırı olmayan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan ve
yaratılmışlara benzemeyen.” anlamında Allah’ın esmayıhüsnasından biri.
“(Allah) görüleni de görülmeyeni de bilendir, Kebir ve en yüce olandır.”
Kur’an-ı Kerim 13/9
kebire
1. Büyük günah.
“Kebirenin en büyükleri şunlardır: Allah’a ortak koşma, ana babaya isyan
etme ve yalan yere tanıklık yapma.”
Hadis-i Şerif
2. Yapılması Kur’an-ı Kerim ve sünnetle kesin olarak yasaklanan, yapanlara
ahirette cehennem azabı vadedilen, dünyada da hukuki yaptırımlar gerektiren
ve yapıldığında büyük kötülüklere sebep olan suç.
Kebirenin neler olduğu konusunda âlimler farklı görüşler ortaya
koymuşlardır. Bazı âlimler kebirenin sayısını yedi yüze kadar
çıkarmışlardır. Her günah kendisinden küçük olana göre büyük, büyük olana
göre de küçüktür. Günahlardan tövbe edilecek olursa, günahlar kebire
olmaktan çıkar. Buna rağmen Hz. Peygamber yedi büyük kebireden kaçınmayı
emretmiştir. Bu kebireler şunlardır: Allah’a ortak koşma, haksız yere adam
öldürme, namuslu kadınlara ve erkeklere zina iftirasında bulunma, zina suçu
işleme, savaştan kaçma, sihirbazlık yapma, yetimlerin malını yeme, anne
babaya isyan etme, emredileni yapmama ve yasakları yapma.
“Eğer siz yasaklanan kebireden kaçınırsanız küçük günahlarınızı bağışlar ve
sizi cennete girdiririz.”
Kur'an-ı Kerim 4/31
kefaet
1. Eşitlik, denklik, benzerlik, yeterlilik, küfüv.
2. Evlenecek olan kadın ile erkek arasında dinî, ahlaki, ekonomik ve sosyal
bakımdan olması gereken yakınlık ve denklik.
Ailede mutluluğun oluşumunda ve devamında kefaet önemli bir etkendir.
Kur'an-ı Kerim özellikle, dinî ve ahlaki kefaet üzerinde durmuştur. Hz.
Peygamber de Kur’an-ı Kerim’deki emirleri açıklar mahiyette şöyle
söylemiştir: “Bir kadınla dört şey sebebiyle evlilik yapılabilir. Soyu,
malı, güzelliği ve dini için. Siz bunlardan dini ve ahlakı güzel olanı seçin
ki mutlu olun.”
“Ey Ali! Üç şeyi erteleme: Vakti girdiğinde namazı, hazır olduğunda cenazeyi
defnetmeyi ve kefaet sahibi birini bulduğunda kızı evlendirmeyi.”
Hadis-i Şerif
kefalet
1. Bir şeyi bir şeye ekleme, katma, bitiştirme.
2. Birinin bakım ve gözetim sorumluluğunu üstlenme.
“Ben ve yetimin kefaletini üstlenen kimse cennette yan yanayız.”
Hadis-i Şerif
3. Bir hakkın güvenceye bağlanması amacıyla bir kimsenin asıl borçluya kefil
olması, alacaklı karşısında borçlunun sorumluluğunu üstlenmesi.
kefaret
1. Yerine getirilmeyen bir ibadeti, işlenen bir günahı veya yapılan bir
hatayı telafi etmek umuduyla kesilen kurban, verilen sadaka veya tutulan
oruç.
2. Dinin koymuş olduğu yasakları çiğnemek suretiyle veya yanlışlıkla ya da
bir zorunluluk sonucu işlenen bir günahın bağışlanması için yerine
getirilmesi gereken mali veya bedenî ibadet.
“Allah, sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz.
Fakat bilerek yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu kılar. Bu yemini bozmanın
kefareti ailenize yedirdiğinizin orta derecesinden (yemeği) on fakire
yedirip doyurmak, yahut onları giydirmek, ya da bir köleyi hürriyete
kavuşturmaktır. Bunu bulamayan kimse üç gün oruç tutsun. İşte yemin
ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın kefareti budur. Yeminlerinizi yerine
getirin. Allah şükredesiniz diye ayetlerini size böyle açıklıyor.”
Kur'an-ı Kerim 5/89
kefaretihac
Hac için ihrama giren kişinin bazı yasakları çiğnemesi durumunda işlemiş
olduğu suça karşılık kurban, oruç ve sadaka türünden ödemesi gereken ceza.
kefaretisavm
Ramazan orucunu bilerek bozan kimsenin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması,
buna gücü yetmezse altmış gün peş peşe oruç tutması, bu da mümkün değilse
altmış fakiri doyurması biçiminde yerine getirmesi gereken ceza.
kefaretiyemin
Allah adına yemin edip de yeminini bozan bir kimsenin on fakire sabahlı
akşamlı yemek yedirmesi veya elbise giydirmesi ya da bir köleyi özgürlüğüne
kavuşturması, buna da gücü yetmiyorsa üç gün peş peşe oruç tutması biçiminde
yerine getirmesi gereken ceza.
kefen
Ölen kimselerin yıkanıp kurulandıktan sonra gömülmek için sarıldıkları beyaz
bez.
Cenazenin kefenlenmesi farzıkifayedir. Yapılmadığı zaman bütün Müslümanlar
sorumlu sayılır. Erkeklerin kefeni üç, kadınlarınki ise beş parçadan oluşur.
Savaşlarda şehit olanlar kefenlenmeden elbiseleriyle gömülür.
“Din kardeşinizi kefenlediğinizde kefenleme işini güzel yapınız.”
Hadis-i Şerif
kefil
bk. kefalet.
kehanet
bk. kâhin.
Kehf Suresi
Kur'an-ı Kerim’in on sekizinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Yüz on ayettir.
Ashabıkehf diye bilinen mağaradaki gençlerin inançlarını koruma uğruna
verdikleri mücadeleden bahsettiği için sureye bu ad verilmiştir.
Surede, insanlar iman etmeye ve salih amel işlemeye teşvik edilir. Allah’ın
göndermiş olduğu Kur’an-ı Kerim’de herhangi bir yanlışlık ve çelişkinin
olmadığı bildirilir. Her türlü putperestlik ve şirk reddedilir. Yahudi ve
Hristiyan düşüncesindeki Allah’a çocuk isnat etme anlayışı kınanır. Hz.
Peygamber’in, İslam’a davet yöntemi övülür ve müşriklerin yalanlamalarına
karşı Hz. Peygamber teselli edilir.
Surede, putperest bir kavim içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan,
inançlarını açıkça dile getiren, daha sonra da siyasi yetkililerin
kendilerini öldürmekten veya dinlerinden döndürmelerinden endişe eden
gençlerin iman mücadelesine yer verilir. Zorba yöneticilerin işkencesinden
kurtulmak ve inançlarını korumak için gençlerin mağaraya gizlenmeleri
anlatılır. Bu gençlerin mağarada Allah tarafından yüzlerce sene uyutulması
ve sonra da uyandırılmasıyla ölümden sonra dirilme arasında ilgi kurulur.
Mağaradaki genç yiğitler övülerek insanların inançlarını koruma uğrunda
gayretli olmaları teşvik edilir. Surede, zaman zaman dünya ve ahiret
karşılaştırması yapılır. İnsanın, Allah’ın rızasını tercih edip ahiret için
hazırlık yapması öğütlenir. Allah’ın kendilerine nimetler verdiği iki insan
tipi karşılaştırılır. Bunlardan, malı ve çocuklarının çokluğu ile övünen,
ürününden fakirlere pay ayırmayan ve yaratılış amacını unutan kişinin mal ve
mülkünün yok oluşuna işaret edilir. Malının ve mülkünün zekâtını veren,
fakirleri gözeten diğer kişi ise örnek olarak gösterilir.
Surede, ağırlıklı olarak Musa Peygamber ile “salih bir kul” arasındaki
arkadaşlık ilişkisine de değinilmiştir. Tefsirciler, bu salih kulun Hızır
olduğunu söylemişlerdir. Kıssaya göre Musa Peygamber, Hızır’ın ilminden
yararlanmak için ona arkadaşlık teklif etmiş, o da yapacağı şeylerin iç
yüzünü sormaması şartıyla kabul etmiştir. Fakat Musa Peygamber dayanamayıp
her seferinde kendisine ters gelen olayların iç yüzünü sorunca Hızır
beraberliklerine son vermiş ve Hz. Musa’nın kavrayamadığı olayların iç
yüzünü anlatmıştır.
Surede, Zülkarneyn kıssasına da yer verilir. Onun doğuya ve batıya yapmış
olduğu seferlere ve gitmiş olduğu yerlerdeki insanları uyarması anlatılır.
Zülkarneyn’in bazı insanları diğerlerinin şerrinden korumak amacıyla yapmış
olduğu setten bahsedilir.
Surede, inkârcıların yapmış oldukları amellerin boşa gidip ahiretteki
uğrayacakları azap üzerinde durulur. Müminlere ise Allah’ın hazırlamış
olduğu Firdevs Cennetinin tasviri yapılır. İlmin ve hikmetin önemi üzerinde
durulur. Allah’ın ilminin sonsuzluğu vurgulanır. Allah’a kavuşup onun
katında güzel bir yer edinebilmek için iman etmenin ve salih amelde
bulunmanın önemini belirten ayetle sure son bulur.
kelam
1. Söz.
“İnsan, kendine göre hiçbir sakıncasının olmadığına inandığı bir kelam eder,
bu kelam sebebiyle doğu ile batı arası kadar Allah’ın rahmetinden
uzaklaşır.”
Hadis-i Şerif
2. Söz söyleme.
“Selam kelamdan öncedir.”
Hadis-i Şerif
3. “Dilediği varlıkla kendine özgü bir biçimde konuşması.” anlamında
Allah’ın ezelî sıfatlarından biri.
Allah’ın peygamberlerine vahiy göndermesi ve ilham etmesi onun kelam
sıfatının gereğidir. Allah’ın bazı peygamberlerle konuştuğunu Kur'an-ı Kerim
haber vermektedir. Onun konuşması insanların konuşması gibi harf ve ses
aracılığıyla olmayıp kendine özgüdür.
kelam ilmi
1. İslam dininin inanç esaslarını konu edinen ilim.
2. Allah’ın zatından, sıfatlarından, isimlerinden, fiillerinden, başlangıç
ve sonuç itibariyle tüm yaratılmışların durumlarından İslam dininin
kurallarına göre bahseden ilim.
3. İslam inanç esaslarını dışardan gelen saldırılara karşı savunmayı ve
onların İslam dinini bozmak için yapmış oldukları saldırılara karşı İslam’ı
korumayı amaç edinen ilim.
Kelimeişehadet
İslam dinine girişin şartı olan ve “Ben tanıklık ederim ki, Allah’tan başka
hiçbir ilah yoktur ve yine tanıklık ederim ki Hz. Muhammed onun kulu ve
elçisidir.” anlamında “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden
abdühu ve resulühü” cümleleri.
Kelimeişehadeti Hz. Peygamber öğretmiş, iman ve İslam’ın tanımı ile ilgili
hadislerinde kelimeişehadetin sözlerini belirlemiştir. Kelimeişehadetin
bilinçli bir biçimde okunması İslam dininde övülen bir davranıştır.
Kelimeitevhit
İman esaslarının özünü ifade eden “Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed
Allah’ın elçisidir.” anlamına gelen “Lailahe illallah Muhammedün Resulullah”
cümlesi.
Kelimeitevhit, Allah’ın yaratmada ve emretmede eşsiz ve tek oluşu ile Hz.
Muhammed’in hak peygamber oluşu esasını vurgular. Bu iki esas birbirinden
ayrılmaz bir bütündür. Allah’a iman etme ile Hz. Muhammed’in peygamberliğini
kabul etmenin arasını ayıranların Müslümanlıklarının geçerli olmadığını
Kur’an-ı Kerim birçok ayette, Hz. Peygamber de hadislerinde belirtmiştir.
“Kim bilerek, anlamını kavrayarak kelimeitevhit okursa cennete girer.”
Hadis-i Şerif
Kelimullah
“Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi.” anlamında Hz. Musa’ya verilen ad.
“Size Musa’yı tavsiye ederim. Çünkü o Kelimullah’tır.”
Hadis-i Şerif
kerahet
1. İğrenme, tiksinme, kötü görme.
2. Bir şeyi zorla yapma veya yaptırma.
3. Yapılmasını dinin onaylamadığı, Hz. Peygamber’in sünnetinde
yapılabilirliğine dair bir örneği bulunmayan söz ve davranışlar.
4. Yasaklığı konusunda Kur'an-ı Kerim’den bir ayet veya mütevatir bir hadis
olmayan söz ve davranışlar.
kerahet vakti
İçerisinde kaza namazının, vacip bir namazın veya nafile namazların
kılınması mekruh olan vakit(ler).
Kerahet vaktinin hangileri olduğunu Hz. Peygamber belirlemiştir.
Resulullah’ın hadislerinden yola çıkan âlimler şu üç vakti kerahet vakti
saymışlardır: 1. Güneşin doğuşundan itibaren kırk, kırk beş dakikalık zaman.
2. Güneşin tam tepe noktasında bulunduğu zaman. 3. Güneşin batma anındaki
gözleri kamaştıramaz hâle gelmesinden batmasına kadar olan zaman.
keramet
1. Şeref, üstünlük, kıymet.
2. Herhangi bir peygambere iman edip onun getirmiş olduğu dini, Allah’ı
görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde yaşayan; farzlara, vaciplere ve
nafilelere en ince noktasına kadar dikkat eden salih bir mümine bağışlanan
olağanüstü durum.
Keramet, Allah dostu kişinin elinde, peygamberlik iddiasında bulunmaksızın
meydana gelir. Peygamberden meydana gelen olağanüstü durumlara mucize
denilir. Velilerin gösterdiği keramet bağlı olduğu peygamberin mucizesi
sayılır. Keramet de mucize de Allah’ın izniyle meydana gelir. Her ikisini de
Allah yaratır. Mutasavvıflar, kerametin varlığını veya yokluğunu, azlığını
veya çokluğunu velilerin üstünlük nedeni olarak görmezler.
Kerbela Olayı
Bağdat’ın yaklaşık yüz kilometre güneybatısında yer alan Kerbela adlı yerde
10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) tarihinde Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin
ve aile fertlerinden yetmiş kadar kişinin Emevi hükümdarı Yezid b. Muaviye
(ö. 64/683) ve ordusu tarafından şehit edilmesi olayı.
Kerbela Olayı, İslam tarihindeki en üzücü olaylardan biridir. Çünkü bu
olayda, Hz. Peygamber’in aile fertleri şehit edilmiştir.
Tarihçiler Kerbela Olayı’nın nedenlerini şu şekilde açıklarlar: Muaviye (ö.
41/661) daha sağlığında iken oğlu Yezid’i kendisinden sonraki hükümdar
olarak belirlemiştir. Onun ölümünden sonra idareyi ele alan Yezid’e Hz.
Hüseyin, İslam’da yönetimin saltanata dönüşeceği, yetersiz insanların bu
yolla yönetici olacakları, Yezid’in de birçok günahı açıkça işleyen bir
kimse olması gibi nedenlerle karşı çıkmıştır. Uzun uğraşılardan sonra
Iraklılar Hz. Hüseyin’e, Yezid’e karşı destek sözü vermişler, Hz. Hüseyin
ile Yezid arasındaki anlaşmazlık savaşa dönüştüğünde ise sözlerinde
durmamışlardır. Yezid’in ordusu Kerbela’da Hz. Hüseyin ve aile fertlerinden
oluşan grubu abluka altına alıp günlerce aç susuz bırakmıştır. Daha sonra da
ani bir hücumla Hz. Hüseyin başta olmak üzere Hz. Muhammed’in torunlarından
yetmişten fazla kişiyi şehit etmişlerdir. Bu olay bütün dünya Müslümanlarını
üzmüştür. Müslümanlar, bu üzüntülerini çeşitli biçimlerdeki etkinliklerle
dile getirirler.
Kerim (el-Kerim)
“Yarattıklarını rızıklandırmayı, yaşatmayı, şefkat göstermeyi sürdüren,
nimetlerini karşılıksız veren, insanların bir kısmını inkâr ve isyanlarına
rağmen cezalandırma hususunda acele etmeyen, tövbeleri çokça kabul eden,
cömert, ulu, büyük ve en şerefli.” anlamlarında Allah’ın esmayıhüsnasından
biri.
“Kim ki Allah’a karşı nankörlük ederse bilsin ki Kerim olan Rabbim her türlü
kötü yakıştırmadan uzaktır.”
Kur'an-ı Kerim 27/40
keşf
1. Perdeyi ve örtüyü kaldırma, bir şeyi açığa çıkarma.
2. Kalp gözüyle görme.
3. Tasavvufta, aklın ve duyuların yetersiz kaldığı kabul edilen konularda
ilham yoluyla bilgi edinme.
keşiş
1. Hristiyanların âlim, zahit ve ileri gelen din adamı, kıssis.
“İman edenlere düşmanlıkta en ileri gidenlerin Yahudiler ve müşriklerin
olduğunu görürsün. Müminlere sevgice en yakın olanların ise (Peygambere
gelerek görüşmelerde bulunan, onun peygamberliğini takdir eden ve) ‘Biz
Nasranileriz.’ diyenler olduğunu görürsün. Çünkü onların içinde büyüklük
taslamayan keşişler ve ruhbanlar vardır.”
Kur’an-ı Kerim 5/82
2. Hristiyanlık’ta bir tarikata bağlı olarak hiç evlenmeden yaşayan din
adamı veya papaz.
3. Bazı dinlerde ıssız bir yerde tek başına veya manastırlarda toplu hâlde
mistik bir hayat süren, dünyadan elini eteğini çekmiş kimse.
kevser
1. Sınırsız bolluk, maddi ve manevi çokluk.
2. Hz. Peygamber’e cennette verilecek olan ırmak veya havuz, havzıkevser.
Hz. Peygamber, Kevser havuzunda Müslümanlığı çok güzel bir biçimde yaşayan
ümmetini konuk edecektir. Hz. Muhammed, İslam’a aykırı işler yapanların bu
nimetten yararlanamayacaklarını haber vermiştir.
“(Ey Muhammed) Biz sana kevseri verdik. Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Şüphesiz sana soyu kesik diyenlerin kendilerinin soyu kesiktir.”
Kur'an-ı Kerim 108/1-3
3. Kur'an-ı Kerim.
4. Hz. Peygamber’in ümmetinin âlimleri.
5. Hz. Peygamber’in ümmetinin çokluğu.
6. Namaz.
Kevser Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüz sekizinci suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Kur’an-ı
Kerim’in en kısa suresi olup üç ayettir. Adını birinci ayette geçen “kevser”
kelimesinden almıştır.
Surede, Yüce Allah tarafından Hz. Muhammed’e dünyada ve ahirette verilen
birçok hayır ve nimetten bahsedilir. Kevser Irmağı veya Havuzunun da bu
nimetlerden biri olduğu nakledilir. Bu sure aracılığı ile Hz. Peygamber,
kendisine verilen nimetlere karşılık Allah’a şükretmeye çağırılır. Bu
şükrünün göstergesi olarak ondan namaz kılması ve kurban kesmesi istenir.
Hz. Peygamber’in erkek çocukları yaşamadığı için ona ‘soyu kesik’ anlamında
“ebter” diyenlere “asıl soyu kesik olanlar onlardır.” denilerek cevap
verilir. Hz. Muhammed bu cevapla teselli edilir. Çünkü Hz. Peygamber’in soyu
bugün bile kızı Hz. Fatıma vasıtasıyla devam ettiği gibi dünyadaki
milyarlarca Müslümanın da Hz. Peygamber’in manevi çocukları olduğuna işaret
edilir. Sonuçta inkârcıların gerçek anlamda soyu kesik kimseler olduğu
vurgulanır.
kıble
Başta namaz olmak üzere bazı ibadetleri yaparken yönelinen taraf, Kâbe.
Kıbleye dönmek namazın şartlarındandır. Kasıtlı olarak kıbleye dönmemek
namazı bozar. Kıblenin kesin olarak bilinememesi durumunda namaz kılacak
kişinin kıbleyi araştırması gerekir. Araştırdıktan sonra yanlış bir yöne
dönse bile kıldığı namaz geçerli olur.
“(Ey Peygamber) Biz senin sık sık yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz ve şimdi
seni hoşnut edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescidiharam’a
çevir. Ve siz nerede olursa olsun yüzünüzü namaz esnasında kıbleye
döndürün.”
Kur'an-ı Kerim 2/144
kıble ehli
bk. ehlikıble.
kıdem
“Varlığının başlangıcı olmayan ve varlığında başkasına ihtiyaç duymayan.”
anlamında Allah’ın ezeli sıfatlarından biri.
Kıdem, Allah’ın ezeli olması anlamına gelir. Allah’ın sonradan yaratılan bir
varlık olmadığını, varlığının kendinden olduğunu ifade etmek için
kullanılır. Allah’ın dışında hiçbir varlık için kıdem sıfatı kullanılmaz.
kıraat
1. Okuma, telaffuz etme, tilavet.
“Kim Kur’an-ı Kerim’den bir harf kıraat ederse ona on sevap verilir…”
Hadis-i Şerif
2. Hz. Peygamber’in okuma biçimini örnek alarak Kur'an-ı Kerim’i harflerin
çıkış yerlerine ve tecvit kurallarına uygun olarak okuma.
“Kur'an-ı Kerim’i kıraat eden ve içerisindeki emirlere ve yasaklara uyan
Müslüman narenciye gibidir; kokusu da tadı da güzeldir. Kur'an-ı Kerim’in
içerisindekileri yaşayıp da kıraat etmeyen mümin ise hurma gibidir; tadı
güzel, fakat kokusu yoktur. Kur'an-ı Kerim’i kıraat eden ama
içerisindekileri yaşamayan münafık ise reyhan gibidir; kokusu güzel tadı
acıdır. Ne Kur'an-ı Kerim’i kıraat eden ne de içindekileri yaşayan inkârcı
kişiler ise Ebu Cehil karpuzu gibidir. Tadı da kokusu da acıdır.”
Hadis-i Şerif
3. Namazın bir şartı olarak ayakta iken Kur'an-ı Kerim’den yeterli miktarda
sure veya ayetler okuma.
“Kur'an-ı Kerim’den kolayınıza geleni (namazda) kıraat ediniz. Namaz
kılınız, zekât veriniz.”
Kur'an-ı Kerim 73/20
4. Hadislerin toplanma döneminde hadis toplayan ve öğrenen bir öğrencinin,
bir hadis âliminin naklettiği hadisleri o âlimin önünde okuması; hocasının
da, varsa öğrencinin hatalarını düzeltmesi ve hadisi başkalarına nakletme
konusunda ona icazet yani izin vermesi.
kıran haccı
bk. haccıkıran.
kırk hadis
Hz. Peygamber’in, “Ümmetimden kim benden kırk hadis ezberleyip naklederse
kıyamet günü benim dostluğumu ve yardımımı elde etmeye hak kazanır.”
hadisine dayanarak çeşitli konularla ilgili yazılan ve kırk hadisi içeren
eserlerin ortak adı, hadisierbain.
kısas
1. Aynıyla karşılık verme, herhangi bir hakkı aynıyla ödeme, misilleme
yapma, eşitleme.
“Ve onlar için (Tevrat’ta) hükmettik: Cana can, göze göz, buruna burun,
kulağa kulak, dişe diş; yaralamalarda da kısas vardır. Ama kim hayır için
kısastan vazgeçerse, bu, geçmiş günahlarının bir kısmına kefaret olacaktır.
Allah’ın vahyettiğine göre hüküm vermeyenler, işte onlar zalimlerdir.”
Kur’an-ı Kerim 5/45
2. Kasıtlı adam öldürme ve yaralamalarda suçlunun işlemiş olduğu suça aynı
cinsten denk bir cezanın verilmesi.
Kur'an-ı Kerim’e göre haksız yere adam öldürmek en büyük suçtur. Bu suçu
işleyen kendi dokunulmazlık hakkını da kaybeder. Öldürülen kişiyle kan bağı
bulunan akrabaları katilden kan bedeli almazlarsa veya af yoluna gitmezlerse
kısas isteğinde bulunabilirler.
“Allah’ın öldürülmesini yasaklamış olduğu bir canı haksız yere öldürmeyin.
Kim ki haksız yere öldürülürse biz onun velisine kısas konusunda bir yetki
verdik. Onlar da bu (kısası uygulama) konusunda aşırı gitmesinler.”
Kur'an-ı Kerim 17/33
kısasıenbiya
1. Peygamberlerin hayat hikâyeleri, onların başından geçen önemli olaylar,
kıssalar.
2. Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberlerin hayat hikâyelerini,
başlarından geçen önemli olayları ve dini tebliğ çalışmalarını konu edinen
bütün eserlerin ortak adı.
kıssa
1. Hikâye, hikâye etme ve anlatma, haber verme.
“(Ey Muhammed!) Biz sana bu Kur’an’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini de
anlatıyoruz. Sen daha önce (bu kıssaları) bilmiyordun.”
Kur’an-ı Kerim 12/3
2. Kur’an-ı Kerim’deki geçmiş peygamberler ve milletlerle ilgili ibretli ve
tarihi olay(lar).
“Peygamberlerin kıssalarından senin kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana
anlatıyoruz.”
Kur’an-ı Kerim 11/120
Kur'an-ı Kerim’de kıssa anlatımından amaç; insanların ibret almasını
sağlamaktır. Yoksa tarihî bir olayın yalın bir hâlde anlatılması
amaçlanmamıştır. Kur'an-ı Kerim’in anlattığına göre Allah’a isyan eden ve
başkalarının hukukuna saygı göstermeyen milletler yok olmuş, iyiler ve ilahî
emirlere göre hayat yaşayanlar ise varlıklarını ve medeniyetlerini devam
ettirmişlerdir. Kur'an-ı Kerim kıssa sanatıyla insanlara iyilikten yana bir
tavır sergilemelerini öğretmeyi amaçlamıştır.
kıyam
1. Kalkma, ayakta durma.
“Hz. Peygamber, Allah’a şükreden bir kul olmak için geceleyin ibadet için
kalkar ve uzun süre kıyam ederdi.”
Hz. Ayşe
2. Bir işe girişme, teşebbüs etme.
3. Namazın şartlarından olmak üzere Kur'an-ı Kerim’den sure veya ayetler
okumak için namazın başlama tekbiriyle rükûsu arasında ayakta kalınan süre.
Kıyam farzdır. Hastalık vb. özrü bulunan kimselere ise kıyam farz değildir.
Böyle kimseler dinin kendilerine sağladığı kolaylık nedeniyle oturarak,
yaslanarak veya yatarak namazlarını kılabilirler.
“Geceleyin secde ve kıyam ederek boyun büken, ahiret gününden çekinen,
Rabbinin rahmetini isteyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? Ey Muhammed!
De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt
alırlar.”
Kur’an-ı Kerim 39/9
4. Gece namaza kalkma, gece ibadeti yapma.
“Bir mümin geceleyin kendisi kıyam eder eşini de kaldırır; beraberce namaz
kılarlarsa Allah onları ‘Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlar’ grubuna
dâhil eder.”
Hadis-i Şerif
5. Ölümden sonra dirilip ayağa kalkma.
“Sur’a üflenince, Allah’ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar, yerde
olanlar hepsi ölürler. Sonra Sur’a bir daha üflenince hemen kıyam edip
birbirlerine bakışıp dururlar.”
Kur’an-ı Kerim 39/68
6. Kişinin veya bir toplumun, manevi değerlerini elde etmek ve onlara sahip
çıkmak, kendilerine yapılan baskıları reddetmek ve kaybolan tüm haklarını
elde etmek amacıyla verdikleri meşru mücadele.
“Allah yolundaki mücadele için kişinin bir anlık kıyamı, altmış yıllık
(nafile) ibadetten daha hayırlıdır.”
Hadis-i Şerif
Kıyam binefsihi
“Varlığı kendinden olup varlığı konusunda hiçbir şeye muhtaç olmayan.”
anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
Kıyame Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yetmiş beşinci suresidir. Mekke’de indirilmiştir. Kırk
ayettir. Adını kıyamet gününün mutlaka gerçekleşeceğini haber veren birinci
ayetteki “kıyamet” kelimesinden almıştır.
Sureye, kıyamet gününe ve yapmış olduğu kötülüklerden pişmanlık duyan nefse
yeminle başlanır. Ölümden sonra kemiklerin bir araya getirilemeyeceğini
iddia eden müşriklere cevap verilir. Bu çerçevede Allah’ın, parmak uçlarını
bile bir araya getirmeye gücünün yeteceği gerçeği vurgulanır. Surede,
kıyamet gününde insanın yaşayacağı güçlüklere ve evrende meydana gelecek
olan kozmik değişikliklere değinilir.
Surede, kendisine vahiy gelen Hz. Muhammed’in vahyi okuma şekli ve koruması
üzerinde de durulur. Vahyi koruyacak olanın Allah olduğu vurgusu yapılır.
Bundan dolayı Hz. Peygamber’e bu konularda herhangi bir endişe duymaması
tavsiye edilir. Surede, Allah’ın rızasını elde eden müminlerin cennette
kavuşacakları nimetlerden de bahsedilir. En büyük nimet olarak da müminlerin
Allah’ı görebilecekleri haber verilir.
Surenin son bölümünde müşriklerin Hz. Peygamber’i yalanlamalarından, ona
karşı kibirlenmelerinden ve namaz kılmamalarından dolayı ölümlerinin korkunç
bir tasviri yapılır. İnsanın başıboş bırakılmadığı belirtilir. Çeşitli
aşamalardan geçirerek insanı yaratan Allah’ın, ölümden sonra da onu
diriltmeye kadir olduğunu bildiren ayetlerle sure son bulur.
kıyamet
1. Kalkma, doğrulma, dikilme, ayaklanma, dirilme.
2. Evrende bulunan her şeyin yok olmasıyla, ölen tüm insanların
yaptıklarının hesabını vermek üzere diriltilecekleri zaman.
“Kim beni anmaktan (emirlerime ve yasaklarıma uymaktan), yüz çevirirse onun
için dar bir geçim vardır. Kıyamet gününde onu kör olarak haşrederiz.”
Kur’an-ı Kerim 20/124
3. Dünyanın bağlı olduğu kozmik sistemde meydana gelecek değişimin ardından
ölülerin diriltilmesiyle başlayıp ebediyen devam edecek olan âlem, ceza
günü.
“Siz, kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz.”
Kur’an-ı Kerim 23/16
kıyamet günü
bk. kıyamet.
kıyas
1. Eşitleme, ölçme, mukayese etme, karşılaştırma.
2. Hakkında açık hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak
özellik ve benzerliğe dayanarak Kur'an-ı Kerim veya sünnette hükmü
belirtilen bir meseleye göre belirleme.
“Ey Ebu Musa!...Hüküm verirken önüne benzer meseleler geldiğinde olayları
birbirine kıyas et…”
Hz. Ömer
3. Herhangi bir şeyin helal, haram veya mubah olup olmadığını belirlemede
Kur'an-ı Kerim, sünnet ve icmadan sonra kendisine başvurulan İslam fıkhının
dördüncü delili.
Hayatta meydana gelen olayların sayısı sonsuzdur. Ayet ve hadislerin sayısı
ise sınırlıdır. Gelişen yeni olayları çözüme kavuşturabilmek için belli
sayıdaki ayet ve hadislerden çıkarılan kurallardan da yararlanılır. Kıyas
yoluyla yeni meseleler de çözüme kavuşmuş olur. Bu sayede İslam dini hayatın
her alanında görüş belirtir ve ilmî yönden çalışkan ve üretken bir toplum
oluşturur.
4. Belirli öncüllerden hareketle benzer olay ve olgular arasındaki sebep
sonuç ilişkilerinden de yararlanarak mantıksal sonuçlar elde etme yöntemi.
kibir
1. Büyüklenme, büyüklük taslama, kendini üstün görme, böbürlenme.
“…Allah, kibirli olanları sevmez.”
Kur’an-ı Kerim 16/23
2. Kişinin, yaratılış amacını ve varlığının özünü kavrayamayarak kendini
büyük görüp başkalarını küçük görmesi.
“Sizin tanrınız tek Tanrıdır; ne var ki, ahirete inanmayanların kalpleri bu
(gerçeği), boş bir kibir yüzünden kabule yanaşmazlar.”
Kur’an-ı Kerim 16/22
3. Kişinin sahip olmadığı özelliklerle övünerek kendini olduğundan farklı
göstermeye çalışması ve başkalarını aşağılaması.
“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan hiç kimse cennete giremeyecektir.”
Hadis-i Şerif
kilise
1. Hristiyanlık inancını benimseyenlerin ibadetlerini yapmış oldukları yer,
tapınak, Hristiyan mabedi.
2. Hristiyanlığın temel inanç konularında aynı görüşü paylaşan Hristiyan
cemaati, ekolü.
İmparator Kostantinos’un IV. yüzyılda Hristiyanlığa tanıdığı özgürlük
ortamından önce mimari birim olarak herhangi bir kilisenin varlığına dair
delil yoktur. Hristiyanlar I. yüzyılın sonuna kadar sinagoglarda ibadet
ediyorlardı. Bu tarihlerde Yahudilerin onları sinagoga sokmama kararından
sonra Hristiyanların evlerde toplanmış oldukları düşünülmektedir. M. IV.
yüzyıldan itibaren oluşan serbest ortamdan sonra Hristiyanların toplu ibadet
için özel mimari yapılar yaptıkları bilinmektedir.
kin
1. Gizli düşmanlık, öç alma duygusu, nefret, hınç, hıkd.
“Dostunu ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü
bir şekilde kin besle, belki bir gün dostun olabilir.”
Hadis-i Şerif
2. Başkasından içten içe öç almaya yönelik şiddetli düşmanlık.
Yersiz yere kin beslemek, İslam ahlakının onaylamadığı kötü huylardan
biridir. Allah bu konuda müminleri uyarmıştır. Kin, şeytanın işidir. Böyle
kötü davranışların giderilmesi gerekir. Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim ve
sünnette yersiz olarak kin beslemek yasaklanmıştır.
“Şeytan içki ve kumar ile aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ı
anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Buna rağmen hâlâ vazgeçmeyecek
misiniz?”
Kur’an-ı Kerim 5/91
kiramen kâtibin
1. Yazıcı melekler.
2. İnsanların her birinin yapmış olduğu iyi kötü, büyük küçük bütün
amellerini, söz ve davranışlarını Allah tarafından yazmakla görevlendirilen
değerli melekler.
“Üzerinizde koruyucu melekler olan kiramen kâtibin vardır. Yapmış olduğunuz
her şeyi (bütün ayrıntılarıyla) bilirler(yazarlar).”
Kur'an-ı Kerim 82/10-12
kitap
1. Karar verme, hükmetme.
“Eğer Allah’tan bir kitap geçmemiş olsaydı aldığınız fidyeden dolayı size
mutlaka bir azap dokunurdu.”
Kur’an-ı Kerim 8/68
2. Yazma, mektup, belge.
“(Belkıs) danışmanlarına dedi ki ‘Ey ileri gelenler! Bana çok değerli bir
kitap gönderildi. O Süleyman’dandır. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
başlamaktadır.”
Kur’an-ı Kerim 27/29-30
3. Dinî hükümlerin kendisinden çıkartıldığı İslam dininin temel iki
kaynağından birincisi, Kur’an-ı Kerim.
“Allah’ın öğrettiği şekilde hüküm vermen için hakikatin açıklayıcısı olarak
biz sana Kitabı indirdik.”
Kur'an-ı Kerim 4/105
4. İnsanların dünyada yapmış oldukları iyiliklerin ve kötülüklerin
kaydedilip sevaplarının ve günahlarının durumuna göre kendilerine ahiret
gününde verilecek olan amel defteri.
“Kitap ortaya konulmuştur. Suçluların onun içindekilerden korkarak: ‘Vah
bize! Bu kitaba da ne oluyor? Ne küçük ne de büyük hiçbir şeyi bırakmamış,
(dünyada yaptığımız) her şeyi sayıp dökmüş’ dediklerini görürsün.”
Kur'an-ı Kerim 18/49
4. Tevrat, İncil, Zebur gibi ilahî kitaplar.
“Biz İbrahim’e İshak’ı ve (torunu) Yakup’u armağan ettik. Onun soyuna da
peygamberlik ve kitap verdik…”
Kur’an-ı Kerim 29/27
5. Allah katındaki bilgi, her şeyin kendisinde kayıtlı olduğu levhimahfuz.
“Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”
Kur’an-ı Kerim 7/38
6. Ecel.
“Yok ettiğimiz her kasabanın (bizim katımızda) bilinen bir kitabı vardır.”
Kur’an-ı Kerim 15/4
kitabi
bk. ehli kitap.
Konfüçyüsçülük
Konfüçyüs (Kung Fu-Tzu M.Ö. 551-479) tarafından kurulduğu ileri sürülen
dinî, ahlaki, siyasi, sosyal ve ekonomik konularla alakalı düşüncelerin ve
uygulamaların bütünü.
Konfüçyüsçülüğün kurucusu olan Konfüçyüs, Çin’in Lu eyaletindeki Tsou’da
doğmuştur. Erken yaşta kendini ilme vermiş, yirmi yaşından itibaren de
öğrenci yetiştirmiştir. Din, ahlak ve siyaset felsefesi ile ilgili şu
görüşleri savunmuştur: Gençler politik görevlerde yer almalıdır. Onlar
edebiyat, tarih, felsefe ve ahlak eğitim ve öğretimi yapmalıdırlar.
Yöneticilerle yönetilenler karşılıklı güven içinde olmalıdırlar.
Konfüçyüs, Çin’deki bilge insanların hikmetli sözlerini bir araya getirmiş,
kendi konuşmalarını da öğrencileri toplamış, böylece Konfüçyüsçülüğün kutsal
metinleri oluşmuştur. Konfüçyüsçülük bugün de Çin’in millî dinlerinden
biridir.
kovculuk
1. Dedikodu yapma.
2. Bir yerde konuşulan sözleri başka birilerine götürme, söz taşıma.
İslam dini kovculuğu haram kılmıştır. Çünkü kovculuk toplum huzurunu bozan,
insanları birbirine düşüren bir davranış bozukluğudur.
“Kovculuk yapan cennete giremez.”
Hadis-i Şerif
köle
1. Esir, tutsak, bende.
2. Hukuki, soysal ve iktisadi birçok hakkı başkasının denetimi altında olan
savaş esiri.
Kölelik kurumunu Müslümanlık icat etmediği gibi devamına da bir katkıda
bulunmamıştır. Tarihte hazır bulmuş, sonra da düzeltme yönünde katkı yapmış,
son olarak da kaldırmaya çalışmıştır. Bunun için birçok çözüm getirmiştir.
Onların özgürlüklerine kavuşmaları için zekâttan fon ayırmış, birçok
günahtan kurtulmak için kefaret olarak köleleri özgürlüğe kavuşturmayı şart
koşmuştur. Bugün ise kölelik yaşayan bir kurum olmaktan çıkmıştır.
“Kölelerinize yediğinizden yedirin; giydiğinizden giydirin; yapamayacakları
ağır işleri buyurmayın; onlara ‘kulum, kölem.’ demeyin; ‘oğlum, kızım.’ diye
çağırın.”
Hadis-i Şerif
Kuba Mescidi
Hz. Peygamber’in, Mekke yolu üzerinde ve Medine’ye on bir kilometre
uzaklıkta bulunan Kuba köyünde, 622 yılında Medine’ye hicreti sırasında
yaptırdığı ilk mescit, cami.
Kuba Mescidi, Kur’an-ı Kerim’de “temeli takva üzere kurulan mescit” diye
anılır. Hz. Peygamber ve ilk muhacirler bu mescidin yapımında özveri ile
çalışmışlardır. Medine’ye hicretten sonra da Resulullah cumartesi günleri
Kuba Mescidi’ni ziyaret etmiştir.
“Kim güzelce abdest alır, Kuba Mescidi’ne gelir ve orada namaz kılarsa onun
için umre sevabı vardır.”
Hadis-i Şerif
Kubbetüssahra
Kudüs’ün fethedilmesinden sonra Hz. Ömer tarafından yaptırılan mescidin
yerine Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan tarafından yaptırılan
(H.66-72/M.685-691) ortası kubbeli sekizgen yapı.
Batılılar, Kubbetüssahra Camisini Hz. Ömer Camii olarak bilirler.
Kubbetüssahra, tarihi boyunca bölgeye hâkim olan hükümdarlar tarafından
büyük ilgi ve saygı görmüş, özenle tamir ettirilmiştir. Osmanlılar zamanında
ise Kanuni Sultan Süleyman tarafından çok köklü biçimde tamir ettirilmiş ve
harap olan dış mozaik kaplama çinilerle değiştirilmiştir. Diğer Osmanlı
sultanları da Kubbetüssahra’ya önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. 1948 yılı
Eylül, Ekim aylarında atılan bombalarda kuzeybatı pencereleri zarar gören
Kubbetüssahra, bugün de zaman zaman Filistinlilerle İsrail askerlerinin
çatışmaları sırasında tehlikeli durumlara düşmektedir.
kuddise sırruhu
Allah’ın veli kullarından, genellikle vefat etmiş olanlarının ardından
büyüklüklerini ifade etmek için kullanılan; “Allah, sırrını mübarek ve
kutsal kılsın.” anlamında bir dua cümlesi.
Bu dua cümlesindeki “sır” kelimesinin ruh anlamına geldiği söylenmiştir.
Buna göre de cümlenin anlamı şöyle olur: “Allah onun ruhunu temizlesin ve
arındırsın; cennetine koyarak ondan razı olsun.”
Kuddus (el-Kuddus)
“Her türlü ayıptan, eksiklikten, hatadan uzak ve temiz olan, bütün sıfat ve
isimlerinde en güzel, mutlak kemal ve güzellik sahibi.” anlamında Allah’ın
esmayıhüsnasından biri.
“O Allah ki ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, Melik ve Kuddus olandır.”
Kur'an-ı Kerim 59/23
kudret
“Her şeye gücünün yetmesi, dilediğini dilediği zamanda var veya yok etmesi”
anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
Allah’ın kudreti sonsuzdur. İnsanların kudreti ise sonlu ve sınırlıdır.
Bütün insanlık bir araya gelse Allah’ın yarattıklarından en küçüğünü bile
yoktan var edemezler.
“Allah’ın kudreti her şeye yeter.”
Kur’an-ı Kerim 18/45
Kudüs
Müslümanlarca kutsal kabul edilen üç önemli şehirden biri.
Kudüs, Lut Gölü’ne yirmi dört, Akdeniz kıyılarına kuş uçuşu mesafe olarak
elli iki kilometre uzaklıktadır. Şehrin deniz seviyesinden yüksekliği
Haremişerif’te 747 m’dir. Şehrin İbranice adı Yeruşalem’dir. Dârüsselam
kelimesinin karşılığıdır. Kudüs, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında
fethedilmiş ve İslam topraklarına katılmıştır. Birçok peygamberin nübüvvet
görevini yaptığı yer olarak bilinmektedir. Hz. Süleyman tarafından
yaptırılan ve Süleyman Mabedi olarak da bilinen tarihteki en eski
mabetlerden biri olan Mescidiaksa Kudüs’te bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in
Miracının başlangıç yeri de Kudüs’teki Mescidiaksa’dır.
kul
bk. abd.
kumar
1. Şans ve talih oyunu.
2. Şans ve becerinin birlikte veya tek başına söz konusu olduğu bir olay
veya yarışmanın ya da belirsiz bir olayın sonucu üzerinde bahisleşme,
iddiaya girme ve bu yolla para kazanma, menfaat elde etme.
“Ey iman edenler! İçki (tüm uyuşturucular) kumar, tapınmak için dikilen
heykeller, fal okları şeytan işi pisliklerdir. Bütün bunlardan kaçınırsanız
kurtulursunuz.”
Kur'an-ı Kerim 5/90
3. Nasıl sonuçlanacağı önceden belli olmayan ihtimalli bir şeye bağlı
kalarak mal veya para verme ya da alma.
Kur’an-ı Kerim ve hadislerde kumar en büyük günahlardan biri olarak
belirtilmiştir. Kumar nedeniyle birçok aile yıkılmakta, insanlar arasındaki
dostluk ilişkileri bozulmaktadır. Toplum yapısında dostluğa ve kardeşliğe
önem veren İslam dini kumarla beraber insanı kumar oynamaya sevk eden
şeyleri de hoş karşılamamıştır.
“Bir kimse arkadaşına (şaka bile olsa) gel seninle kumar oynayalım derse bu
sözünden dolayı sadaka versin.”
Hadis-i Şerif
kunut
1. İbadet, boyun eğme, itaat, saygı, huşu, dua etme.
2. Allah’ın emirlerine kendini tam olarak verme, bağlanma ve itaate devam
etme hâli.
“Şüphesiz ki İbrahim sadece Allah’a kunut eden Hanifti. O asla müşriklerden
değildi.”
Kur’an-ı Kerim 16/120
3. Allah’ın yaratmış olduğu herhangi bir hayrı elde etmek veya düşman
şerrinden, doğal afetlerden, salgın hastalıklardan kurtulmak için dua ederek
namazda Allah’a sığınma.
“Namazın en faziletlisi kunutu uzun olanıdır.”
Hadis-i Şerif
4. Vitir namazının üçüncü rekâtında Fatiha ve sure okunduktan sonra okunan
dualar.
Kur'an-ı Kerim
1. Fatiha suresi ile başlayıp Nâs Suresi ile biten, Hz. Muhammed’e indirilen
ve kendine has özellikleri olan Allah kelamı.
“İnsanlara mutlak doğruyu gösteren, doğrunun en açık kanıtlarının bulunduğu,
hak ile batılın kendisi ile ayırt edildiği Kur'an-ı Kerim ramazan ayında
indirilmiştir.”
Kur'an-ı Kerim 2/185
2. Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla gelen, mushaflarda yazılı olan, büyük
kitlelerce değiştirilmeden nesilden nesle nakledilen, okunması ve yaşanması
ile ibadet edilen, başkalarının benzerini getirmekten âciz kaldığı, Allah’ın
mucize kelamı.
“Her kim ki Kur'an-ı Kerim’i öğrenir, ezberler ve içindekilerle amel ederse
Allah o kimsenin anne ve babasına ahiret gününde güneşten daha parlak bir
taç giydirir. Siz Kur'an-ı Kerim’in emirlerini yaşamayı ne sanıyorsunuz?”
Hadis-i Şerif
3. Kur’an-ı Kerim’in kendisini tanıtma biçimine göre: İnsan hayatında
uygulanmak üzere gönderilen, insanın bütün varlık alanına hitap eden, kişi
mümin olduğunu itiraf ettikten sonra onun emirleri ve yasakları karşısında
seçme hakkının olmadığı vurgulanan, tüm insanlara mutlak doğruyu gösteren,
üzerinde düşünülerek değerler üretilmesi ve üretilen değerlerin hayata
katılması tavsiye edilen, insanlığı her türlü manevi karanlıktan aydınlığa
çıkarmak için vahyedilen, yaşanmak suretiyle İslami bir kimlik kazanılan,
hayatın uzunluk, genişlik ve derinlik alanlarında uyulması gereken Allah’ın
sözleri.
Kur'an-ı Kerim, 114 sure, 6000’den fazla ayet ve 30 cüzden oluşmaktadır.
Kur’an-ı Kerim, 610 ile 632 yılları arasında Mekke ve Medine’de
indirilmiştir. Başta Allah’a iman olmak üzere insanlık âlemine kıyametin
kopacağı güne kadar her konuda ışık tutacak olan ve hiçbir harfi değişmemiş
ilahî bir kitaptır. el-Furkan, el-Hadi, el-Kitap, eş-Şifa, el-Müheymin,
ez-Zikir gibi içeriğine uygun birden fazla isimleri vardır.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Ebubekir tarafından kitap hâline getirilmiş, Hz. Osman
tarafından da çoğaltılıp İslam âleminin değişik yerlerine gönderilerek
meydana gelebilecek yanlışlıkların önüne geçilmiştir. O günden beri
milyonlarca insan ezberlemiş, Müslümanlar Kur'an-ı Kerim’in orijinal dilini
namazlarda okumuş, böylece bu ilahî kitap, unutulmaktan ve değiştirilmekten
korunmuştur.
kurban
1. Kendisiyle Allah’a yaklaşılan şey.
2. Belli nitelikleri olan bir hayvanı belirli günlerde ibadet niyetiyle
usulüne uygun bir biçimde kesme.
Kurban kesme ibadeti bütün peygamberlerin uygulamalarında vardır. Hz.
Peygamber de kurban kesmiş ve ümmetinin de kesmesini istemiştir.
Kurban, zengin sayılan müminlerin yerine getirmesi gereken bir ibadettir.
Koyun, keçi, deve ve sığırdan kurban olur. Tavuk, horoz, kaz gibi
hayvanlardan ise kurban olmaz.
Kurban kesilecek hayvanlar sağlıklı olmalı, birtakım kusur ve sakatlıklardan
uzak olmalıdır.
Kurban, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan bir ibadettir. Kurban eti
üçe ayrılır; üçte biri ev halkına, üçte biri fakirlere, üçte biri de
yakınlara dağıtılır.
“Kim kurban kesebilecek zenginlikte olur da kurban kesmezse bizim
mescidimize yaklaşmasın.”
Hadis-i Şerif
Kurban Bayramı
Zilhiccenin onuncu günü bayram namazından sonra başlayıp dört gün süren ve
Allah’a ibadet amacıyla kurban kesilen bayram.
Kurban, bayramın ilk üç gününde kesilir. Bayram günlerinde akraba ve dostlar
ziyaret edilir, dargınlar barıştırılır, fakirler yedirilir, giydirilir; bu
suretle toplumsal barışın sağlanmasına katkıda bulunulmuş olunur.
Kureyş Kabilesi
Hz. Peygamber’in bağlı olduğu kabilenin adı.
Kureyş kabilesi adını, Kureyş lakabıyla bilinen Fihr b. Malik’ten almıştır.
Kureyş, Hz. Peygamber’in beşinci kuşaktan dedesi olan Kusay b. Kilâb (M.
480) zamanında Mekke’de siyasi üstünlük ve nüfuz gücü kazanmıştır. Kusay’dan
itibaren Mekke’nin idaresi, orduların kumanda edilmesi, savaşlarda
sancaktarlık, Kâbe’nin korunması, hacılara su dağıtımı ve hacıları konuk
etme görevi Kureyş kabilesinin olmuştur. Bu niteliklere sahip olan kabile
İslam geldikten sonra da itibarını korumuştur.
Kureyş Suresi
Kur’an-ı Kerim’in yüz altıncı suresidir. Mekke’de inmiştir. Dört ayettir.
Birinci ayette Kureyş kabilesinin seyahat geleneğinden söz ettiği için bu
adı almıştır.
Sureye, Allah’ın Kureyşlileri ticaret için yaz ve kış yolculuklarına
alıştırmasından ve bu yolla kazanç temin etmelerinden bahseden ayetlerle
başlanır. Allah’ın lütfu ile kendi içinde güven ve sevgi tesis eden
Kureyşlilerin, ticaret amacıyla yaz mevsiminde Suriye’ye, kışın da Yemen
taraflarına gitmeleri ele alınır. Bu sayede Kureyş kabilesi hem ekonomik
durumunu iyileştiriyor hem de farklı kültürleri tanıyordu.
Surede, Kureyşlilerin bulundukları bölge ve bu bölgedeki Kâbe sayesinde
Allah’ın kendilerini açlıktan ve korkudan emin kıldığı vurgulanarak her
türlü putperestlikten uzak kalmak suretiyle yalnızca Allah’a ibadet etmeleri
istenmektedir.
kurra
1. Okuyucular, çok okuyanlar.
2. Kur’an-ı Kerim’i ezberleyip okuma konusunda uzmanlaşan, ibadet niyetiyle
de Kur'an-ı Kerim’i çokça okuyup namaz kılan ve okuduklarını da başkalarına
öğreten kimseler.
“Sizin en hayırlılarınız müezzinlik yapsın. Kurranız da size imam olsun.”
Hadis-i Şerif
3. Kur’an-ı Kerim’i, Hz. Peygamber’den rivayet edilen ve kıraat imamlarınca
onaylanmış olan on çeşit okuyuşa göre rahatlıkla okuyabilen uzman Kur’an-ı
Kerim okuyucuları.
kuru’
bk. hayız.
kuşluk namazı
Güneşin doğuşundan kırk beş, elli dakika sonra başlayıp tepe noktasına
gelmesine kadarki sürede iki, dört, altı, sekiz ve on rekât olarak kılınan
nafile namaz, Duha namazı.
“Kuşluk namazına Allah’a çokça tövbe eden insanlar devam eder.”
Hadis-i Şerif
kutsi hadis
1. Allah’ın, Hz. Muhammed’in gönlüne ilham ettiği, onun da bu ilham edilen
şeyleri kendi ifadesi ile dile getirdiği hadis(ler), rabbani hadis.
2. Hz. Peygamber’in Kur'an-ı Kerim dışında Allah’a nispet ederek söylediği
sözler, hadisler.
Kutsi hadislerle Kur'an-ı Kerim’in ayetleri arasındaki farklar şöyledir:
Kutsi hadisin anlamı, Allah tarafından Hz. Peygamber’e ilham edilmiş olup
kelime ve ifadeleri –diğer nebevi hadisler gibi- Hz. Peygamber’e aittir.
Ayetlerin ise hem anlamı hem de kelime ve ifadeleri Allah’a aittir. Bundan
dolayı Kur’an-ı Kerim’in ayet ve sureleri mucizedir.
Kur’an-ı Kerim tevatür yoluyla –hiçbir değişiklik olmadan- günümüze kadar
gelmiştir. Kutsi hadisler ise tevatür yoluyla nakledilmediği için sahih,
hasen ve zayıf olanları vardır.
Kur’an-ı Kerim ayetleri gerek namazda gerekse namaz dışında ibadet amacıyla
okunur. Kutsi hadisler ise ibadet amacıyla okunmaz.
kutup
İnsanların ahlaki güzellik kazanıp arınmasına yardımcı olarak onları Allah
sevgisine kavuşturmakla görevli olan ve Hz. Muhammed’in ahlakıyla ahlaklanan
Allah’ın veli kullarının başı.
Kutup, manevi derecesi büyük olan veli bir kuldur. Mutasavvıflar, kutup
denilen kimselerin Allah’ın izniyle hareket ettiklerini söylerler. Onlar,
Allah dilemedikçe hiçbir şey yapamazlar. Kutupları insaniyet sıfatının
üstünde tutmak İslam inanç sistemiyle çelişir.
küfür
1. Örtme, gizleme, yok etme.
2. İnkâr etme, inanmama.
“Şüphesiz ki küfredip sonra da bu küfür hâli üzerine ölenlere Allah’ın
laneti vardır.”
Kur’an-ı Kerim 2/161
3. Nankörlük.
“Beni anın ki ben de sizi anayım, bana şükredin, küfretmeyin.”
Kur'an-ı Kerim 2/152
4. Allah’ın, varlığını veya birliğini inkâr etme, dinin kutsal saydığı
gerçeklere inanmama ya da İslam’ın hak din olduğunu kabul etmeme.
“Ey inananlar! İmana karşı küfrü seviyorlarsa (tercih ediyorlarsa)
babalarınız ve kardeşleriniz de olsa onları dost edinmeyiniz…”
Kur’an-ı Kerim 9/23
5. Allah’ın göndermiş olduğu İslam dinini toptan veya içerisindeki
hükümlerden herhangi birini inkâr etme, peygamberlerin bazısına inanıp
bazısını reddetme.
“Onlar ki inandıktan sonra küfre düştüler, sonra da küfürleri arttı. Onların
tövbeleri kabul edilmeyecektir. Onlar gerçekten sapık olanlardır.”
Kur'an-ı Kerim 3/90
6. Allah’a şirk koşma yahut Allah’ı yakışmayacak isim ve sıfatlarla anma.
“Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler şüphesiz küfre girmişlerdir.”
Kur’an-ı Kerim 5/17
7. Allah’a inanmayan veya onu yüce otorite, kendinin ve tüm evrenin mutlak
hâkimi ya da ibadet edilecek tek tanrı olarak kabul etmeyen.
“İman ettikten sonra tekrar küfre dönüp küfürde ileri gidenler var ya, Allah
onların tövbelerini kesinlikle kabul etmeyecektir. Onlar sapıkların ta
kendileridir.”
Kur’an-ı Kerim 3/90
8. Peygamberleri inkâr eden veya bazı peygamberleri kabul edip bazılarını
kabul etmeyen.
“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve inanç konusunda Allah ile
peygamberlerini birbirinden ayırıp: ‘(peygamberlerin) bir kısmına iman eder
bir kısmına inanmayız.’ diyenler ve iman ile küfür arasında bir yol tutmak
isteyenler yok mu? İşte gerçek anlamda küfür içinde olanlar bunlardır. Ve
biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.”
Kur’an-ı Kerim 4/150-151
küfranınimet
1. Yapılan ve görülen iyiliği unutup iyiliği yapanı tanımama, teşekkür
etmeme, nankörlük.
2. Bütün nimetleri veren Allah’ın emirlerine aykırı hareket ederek
davranışlarıyla veya sözlü olarak onun verdiklerini görmezlikten gelip
şükretmeme.
“Allah size kendi cinsinizden eşler yarattı ve eşlerinizden size oğullar ve
torunlar verdi. Sizi güzel rızıklarla besledi. Böyleyken onlar, batıla
inanıp da Allah’a karşı küfranınimette mi bulunuyorlar?”
Kur’an-ı Kerim 16/72
küfüv
bk. kefaet.
küllî irade
bk. iradeyikülliye.
kürsi
1. Taht, üzerinde oturulan sandalye.
2. İlim, güç, sulta, egemenlik, otorite.
3. Her şeyi kapsamına alan ve bütün mahlukatı egemenliği altında tutan
anlamında Allah’ın hükümranlığı ve mülkü.
“…Allah’ın kürsisi, gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri (ve
arasındaki her şeyi) koruyup gözetmek ona ağır gelmez. O yücedir, uludur.”
Kur'an-ı Kerim 2/255
4. Her şeyi kuşatıp denetim altına alan Allah’ın sonsuz ilmi.
kürsi ayeti
bk. Ayetelkürsi.
kürsü
Cami ve medreselerde ders vermek veya nasihat etmek için konulan yüksek
mekân, taht.
Yedi kat gökleri seyran eyleyen
Kürsü’nün üstinde cevlan eyleyen
Miracında ümmetini dileyen
Adı güzel kendü güzel Muhammed.
Yunus Emre
küsuf namazı
Güneş tutulması durumunda kılınan iki rekâtlık nafile namaz.
Küsuf namazı cemaatle kılınır ve sünnettir. Namazdan sonra güneş tamamen
açılıncaya kadar dua edilir. Küsuf namazı evlerde tek başına da kılınabilir.
Kütübisemaviye
Kaynağı vahiy olan Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim gibi büyük
kitaplar ile bazı peygamberlere gönderilen kitapçıklar, sayfalar.
Semavi kitaplardan sadece Kur'an-ı Kerim, Allah’tan geldiği şekliyle
korunmuş ve korunmaktadır. Kur'an-ı Kerim’in ifadesine göre herhangi bir
değişikliğe uğramayan tek semavi kitap Kur'an-ı Kerim’dir. Kitapların
asıllarına, ayırım yapmadan iman etmek Kur’an-ı Kerim’in buyruğudur. İlahî
kitapların asılları arasında ayrım yapmanın insanı İslam’dan uzaklaştıran
bir durum olduğu belirtilmiştir.
Kütübisitte
İçerisinde Hz. Peygamber’den nakledilen sahih hadislerin toplandığı ve İslam
dünyasında şöhret bulmuş altı temel hadis kitabı.
Kütübisitte ve yazarları şunlardır:
1. Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhari (h. 256/870), el-Camiu’s-Sahih.
2. Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyri en-Nisaburi (h. 261/875),
el-Camiu’s-Sahih.
3. Ebu Davut Süleyman b. Eş’as es-Sicistani (h. 275/892), es-Sünen.
4. Ebu İsa Muhammed et-Tirmizi (h. 279/892), Sünen (el-Cami’).
5. Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayp en-Nesai (h. 303/915), es-Sünen.
6. Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid Mace el-Kazvini (h. 273/887), es-Sünen.