KÖK HARFLER: أ ل ف
ANLAM:
أَلِفَ : Bir şeyi tutmak veya ona bağlanmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
|
أَلَّفَ | fiil-II | 5 | Aralarını birleştirdi | 8/63 |
|
مُؤَلَّفَةٌ | isim | 1 | Kalpleri telif edilen | 9/60 |
|
إُيلاَفٌ | isim | 2 | Ünsiyet ettirme, alıştırma, sevdirme | 106/1 |
|
أَلْفٌ | isim | 14 | Bin (1000) | 8/65 | Çoğulu: أُلُوفٌ – آلَافٌ |
| Toplam | 22 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- أَلِفَ
- أَلَّفَ
- دَبَّجَ
- صَنَّفَ
- اِئْتِلَافٌ
Zıt Manada Kelimeler
AÇIKLAMA
CEM‘ ile HAŞR, ZAMM ve TE’LÎF kelimeleri arasındaki farklar
( أ ل ف – ج م ع – ح ش ر – ض م م )
Haşr kelimesi, sevk edilmek ile beraber cem’ (toplanma) ifade eder. Sevke edilme konusu ile uyumlu olan, beraberinde sevk edilmenin de olduğu şeyler hakkında kullanılır.
Te’lîf kelimesi, ilsâk yani birleştirmedir. Bir topluluğu bir mecliste cem‘ edebiliriz yani bir araya getirebiliriz ama bunun için te’lif kelimesini kullanamayız.
Te’lif sadece cisimler konusunda kullanılır, oysa cem‘ hem cisimler, hem de arazlar konusunda kullanılır. Mesela nefsin istekleri söz konusu olursa, bunlar araz olduğu için cem‘ kelimesi kullanılabilir, te’lif kelimesi kullanılmaz ve şöyle denir: Hevâlarını cem‘ ettiler.
Telif kalpler arasında olabilir, kalpler cisim oldukları için, kalpleri birleştirme konusunda istiâre yoluyla kullanılır.
Te’lif muvâfakat yani uyuşma, karşılıklı kabul anlamı ifade eder. Oysa cem‘ bu anlamı ifade etmez.
Zamm kelimesi, birçok şeyi cem‘ etme anlamına gelir. Zamm için, bir şeyin başka bir şeye katılması, birbirine yapıştırılması denebilir. Oysa cem‘ kelimesi bu anlamı gerektirmez. (Farklar Sözlüğü 199-203) Bknz: ( ج م ع – ح ش ر – ض م م )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Elf | أَلْف | Bin adet şey vermek ve ünsiyet eylemek. 1000 (bin) sayısının ismi. | Elfu selâm Çoğul: Âlâf, Ülûf |
Elif | أَلِف | 1: İslami alfabenin ilk harfi. Ebced hesabında değeri birdir. 2: Ülfet eden, dost, tanıdık. Alışmış, alışkın, alışık. 3: İnce uzun boylu kız. |
|
Ülfet | أُلْفَة | 1: Alışma, kaynaşma. 2: Tanışma, görüşme. 3: Dostluk, ahbaplık. |
|
Me’lûf | مَأْلُوف | Alışılmış. Ünsiyyet edilmiş. |
|
Te’lif | تَأْلِيف | 1: Uzlaştırmak. Barıştırmak. Husumeti defetmek. Ülfet ve imtizac ettirmek. 2: Kitap yazmak. |
|
Müellif | مُأَلِّف | Kitap yazan veya kitap hazırlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, yazar. |
|
Müellef | مُأَلَّف | 1: Yazılmış toplanmış. 2: Ülfet ve imtizac ettirilmiş. Alıştırılmış. |
|
Îlâf | إِيلَاف | 1: Sevmek, bir şeyleri birleştirmek, üst üste koymak. 2: Ülfet etmek. Alıştırmak. Ülfet ettirmek. |
|
Teellüf | تَأَلُّف | Alışma. Hoş geçinme. Barışma. | Çoğul: Teellüfât |
İ’tilâf | اِئْتِلَاف | Anlaşma, uyuşma, uzlaşma. Muvafakat. |
|
Mü’telif | مُؤْتَلِف | Alışan, ülfet eden, alışık. |
|
Müteellif | مُتَأَلِّف | Alışmış, alışkın. Ülfet peyda eden. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَلَّفَ : Fiil-II.
3:103 | إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا |
Diyanet Meali: | Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. |
8:63 | وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مَا أَلَّفْتَ |
Diyanet Meali: | Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen (onların kalplerini) uzlaştıramazdın. Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. |
8:63 | مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. |
8:63 | بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Sen) onların kalplerini (uzlaştıramazdın). Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. |
24:43 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ |
Diyanet Meali: | Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp (üst üste yığar). |
مُؤَلَّفَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ul. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Müennes.
9:60 | لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak) fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar içindir. |
إُيلاَفٌ : İsim. Masdar.
106:1 | لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ |
Diyanet Meali: | Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı için… |
106:2 | إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَالصَّيْفِ |
Diyanet Meali: | Onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için… |
أَلْفٌ : İsim. Çoğulu: أُلُوفٌ – آلَافٌ
2:96 | وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşanlardan her biri bin yıl yaşamak ister. |
2:243 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ |
Diyanet Meali: | Binlerce kişi oldukları hâlde, (ölüm korkusuyla) yurtlarını terk edenleri görmedin mi? |
3:124 | أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizin, (indirilmiş) üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” |
3:125 | يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder. |
8:9 | فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ |
Diyanet Meali: | O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti. |
8:65 | وَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُوا أَلْفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. |
8:66 | وَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُوا أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. |
8:66 | وَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُوا أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. |
22:47 | وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir. |
29:14 | فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا |
Diyanet Meali: | O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. |
32:5 | ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ |
Diyanet Meali: | Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir. |
37:147 | وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik. * |
70:4 | تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍۚ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. * |
97:3 | لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ |
Diyanet Meali: | Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. * |