KÖK HARFLER: ث و ب
ANLAM:
ثَابَ : Asilikten Allah’a (c.c.) itaatkârlığa dönmek. Uyanık, sıhhatli veya selametli haline geri dönmek.
AÇIKLAMA:
Sevab: İnsana amellerinin karşılığı olarak dönen şeyler. Bu kelimenin türetildiği “ث و ب” kökünün temel manası “dönmek, geri gelmek”tir. Sevab da amellerinin karşılığı olarak insana geri döner.
Sevab, ceza gibi, hayır olsun şer olsun, herhangi bir şeyin karşılığıdır. Sevab, dilimizde daha çok hayırlı ameller hakkında kullanılır ve bu şekilde meşhur olmuştur. Ceza kelimesi de lisanımızda kötü amellerin karşılığı şeklinde kullanılmıştır. Aslında ceza kelimesi de sadece “karşılık” anlamındadır ve kendi bünyesinde kötü bir mana taşımaz.
Tesvîb Kur’ân’da sadece hoşlanılmayan şeyler için kullanılmıştır.
Mesâbe, zamanlar boyunca insanların kendisinden sevap kazandığı yer demektir. (Müfredât)
Sevb, siyâb, esvab kelimeleri “giysi” anlamında kullanılan kelimelerdir. Bu kelimelerin “dönmek, rücû etmek” anlamındaki kök mana ile ilişkisi şöyledir: Giysiler giyilir sonra tekrar giyilir ve aynı fiil sürekli tekrarlanır. (Sabri Türkmen 127)
Ragıb el Isfahânî, elbiseye “sevb” denmesinin sebebini, kumaşın daha önce zihinde belirlenmiş ve amaçlanmış hale dönüşmesine bağlar. (Müfredât)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
ثَوَّبَ | fiil-II | 1 | Karşılığını verdi | 83/36 | Meçhul: ثُوِّبَ |
أَثَابَ | fiil-IV | 3 | Karşılığını verdi | 3/153 |
|
مَثَابَةٌ | isim | 1 | Dönülen yer, mevzi | 2/125 |
|
مَثُوبَةٌ | isim | 2 | Sevap | 5/60 |
|
ثَوَابٌ | isim | 13 | Sevap | 3/145 |
|
ثِيَابٌ | isim | 8 | Elbise (çoğul) | 18/31 | Tekil: ثَوْبٌ |
| Toplam | 28 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- ثَابَ
- ثَوْبٌ
Zıt Manada Kelimeler
AÇIKLAMA:
SEVB ile LİBAS kelimeleri arasındaki fark
( ث و ب – ل ب س )
Sevb kelimesi Kur’ân’da hep çoğul olarak, “siyâb” şeklinde geçmiştir. Bu durum siyâbın tek tip olmadığına, çeşitlilik arz ettiğine işaret eder. Libas kelimesi ise Kur’ân’da daima tekil olarak kullanılmıştır. Siyâbın daha çok dış kıyafet anlamında, libasın ise iç giysi anlamında olduğunu düşünebiliriz. Libasın “ayıp yerleri örtme” anlamı ön plandadır. Türetilmiş olduğu kök mana “karışmak, müdahale etmek” şeklindedir. İnsanı çirkin olandan koruyan her şey libastır. Eşlerin birbirleri için libas olmaları, birbirlerini kötülükten alıkoymaları sebebiyledir.
Siyâb kelimesi “bırakmak” anlamındaki “vada’a” fiili ile birlikte kullanılmaktadır. Bu da siyâbın giyilip çıkarılmasındaki kolaylığa işaret eder. Libas kelimesi ise “soymak” anlamındaki neze’a fiili ile birlikte kullanılmaktadır. Bu fiil, “bırakmak” anlamındaki fiil kadar kolay yapılan bir işlem değildir, zorluk ve meşakkate delalet eder. (Sabri Türkmen 130) Bknz: ( ل ب س )
SEVAP ile TÖVBE kelimeleri arasındaki benzerlik
( ت و ب – ث و ب )
Sevap kelimesi, insana yaptığı şeylerin karşılığının geri dönmesi anlamındadır. Asıl mana “dönmek”tir. Tevbe kelimesi de günahtan geri dönmek demektir. İkisinde de “dönmek” manası ortaktır. ث ve ت harfleri zaten mahreç bakımından birbirine çok benzer. Diğer iki kök harf ise aynıdır. Bknz: ( ت و ب )
CEZA, SEVAB ve ECR kelimeleri arasındaki benzerlik
( ج ز ي – ث و ب – أ ج ر )
Ceza ve sevab kelimeleri “karşılığını vermek” anlamındadır. Her ikisi de hayır ve şer konularında kullanılabilir. Fakat özellikle Türkçede yaygın kullanım olarak ceza kelimesi olumsuz, sevab kelimesi ise olumlu davranışların karşılığıdır.
Ceza bütün işlere verilen karşılıktır, sevapta ise sadece âhiret mükafatı söz konusudur. (Sabri Türkmen 178)
Ecir kelimesi de bu anlamlara yakın bir anlama sahiptir. Ücret kelimesi de bu kökten gelir. Bunlar Allah tarafından olduğu gibi, insanlar tarafından da verilebilir. Ceza da öyledir. Fakat sevap kelimesi beşere isnad edilmemiştir. (Sabri Türkmen 177) Bknz: ( أ ج ر – ج ز ي )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sevb | ثَوْب | Elbise. Giyilecek eşya. Kaftan. Bez. | Çoğul: Siyâb |
Esvâb | أَثْوَاب | Sevbler, giyecekler, giyimler. |
|
Sevâb | ثَوَاب | Hayır. Hayırlı iş. Allah (C.C.) tarafından mükafatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. Allah’ın (C.C.) rızasını kazanmağa mahsus iyi amel. |
|
Tesvîb | تَثْوِيب | Sevab vermek. |
|
Sevvâb | ثَوَّاب | Elbise satan, elbiseci. |
|
İsâbe | إٍثَابَة | Ecir, mükafat, karşılık vermek. Doldurmak. |
|
Mesâbe | مَثَابَة | Derece, değer, rütbe. Menzile. Sevap yeri. |
|
Mesûbe | مَثُوبَة | İyiliğe karşı Cenab-ı Hakk’ın vereceği mükafat. |
|
Müsâb | مُثَاب | Sevab kazanan, ettiği iyiliğin Allah’tan karşılığını gören. |
|
Tesevvüb | تَثَوُّب | Sevap kazanma, sevaplanma. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ثَوَّبَ : Fiil-II. Meçhul: ثُوِّبَ
83:36 | هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı? * |
أَثَابَ : Fiil-IV.
3:153 | فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ |
Diyanet Meali: | Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. |
5:85 | فَأَثَابَهُمُ اللَّهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ |
Diyanet Meali: | Dedikleri bu söze karşılık Allah onlara, içinden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. |
48:18 | فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih nasip etmiştir. |
مَثَابَةٌ : İsim.
2:125 | وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَأَمْنًا |
Diyanet Meali: | Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. |
مَثُوبَةٌ : İsim. Masdar.
2:103 | وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ خَيْرٌ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. |
5:60 | قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? |
ثَوَابٌ : İsim.
3:145 | وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. |
3:145 | وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. |
3:148 | فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Allah da onlara hem dünya nimetini … verdi. |
3:148 | وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | (Allah da onlara hem dünya nimetini) hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. |
3:195 | وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. |
3:195 | وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ |
Diyanet Meali: | Mükâfatın en güzeli Allah katındadır. |
4:134 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki)… |
4:134 | فَعِنْدَ اللَّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. |
18:31 | مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا |
Diyanet Meali: | Orada tahtlar üzerine kurulacaklardır. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! |
18:44 | هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا |
Diyanet Meali: | İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. * |
18:46 | وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا |
Diyanet Meali: | Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır. |
19:76 | وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا |
Diyanet Meali: | Kalıcı salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de. |
28:80 | وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا |
Diyanet Meali: | “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır.” |
ثِيَابٌ : İsim. Çoğul. Tekili: ثَوْبٌ
11:5 | أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. |
18:31 | وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ |
Diyanet Meali: | İnce ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. |
22:19 | فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ |
Diyanet Meali: | Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. |
24:58 | مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ |
Diyanet Meali: | Sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit … |
24:60 | فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. |
71:7 | جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ |
Diyanet Meali: | Parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler… |
74:4 | وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ |
Diyanet Meali: | Nefsini arındır. * |
76:21 | عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ |
Diyanet Meali: | Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. |