KÖK HARFLER: ذ ه ب
ANLAM:
ذَهَبَ : Geçmek, geçip gitmek; ilerlemek; yol almak; devam etmek; göçmek; yola çıkmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
ذَهَبَ | fiil-I | 35 | Gitti, (ب) götürdü, giderdi | 60/11 |
أَذْهَبَ | fiil-IV | 11 | Giderdi, izale etti, ortadan kaldırdı | 33/33 |
ذَاهِبٌ | isim | 1 | Giden | 37/99 |
ذَهَبٌ | isim | 8 | Altın | 3/91 |
ذَهَابٌ | isim | 1 | Gitmek | 23/18 |
| Toplam | 56 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- ذَهَبَ
- ذَهَابٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zeheb | ذَهَب | Altın. | Zehebî |
Zâhib | ذَاهِب | Giden, gidici. |
|
Zehâb | ذَهَاب | Gitmek. |
|
Mezheb | مَذْهَب | Yol. Gidilen yol. |
|
Tezhîb | تَذْهِيب | Yaldızlama işi, yaldızlama sanatı.Süsleme. |
|
Müzehhib | مُذَهِّب | Yaldızcı. Yaldız yapan, tezhibci. |
|
Müzehheb | مُذَهَّب | Yaldızlanmış, yaldızlı, altın sürülmüş. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ذَهَبَ : Fiil-I.
2:17 | ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. |
2:20 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. |
4:19 | وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. |
5:24 | فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ |
Diyanet Meali: | “Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.” |
8:46 | وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا |
Diyanet Meali: | Birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. |
11:10 | وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي |
Diyanet Meali: | Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. |
11:74 | فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. * |
12:13 | قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَنْ تَذْهَبُوا بِهِ وَأَخَافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ |
Diyanet Meali: | Babaları dedi ki: “Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, (siz ondan habersiz iken) onu kurt yer, diye korkuyorum.” |
12:15 | فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهِ وَأَجْمَعُوا أَنْ يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ |
Diyanet Meali: | Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman… |
12:17 | إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ |
Diyanet Meali: | “Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş. |
12:87 | يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَأَخِيهِ |
Diyanet Meali: | “Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın.” |
12:93 | اذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın. |
13:17 | فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً |
Diyanet Meali: | Köpüğe gelince sönüp gider. |
17:63 | قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَاؤُكُمْ جَزَاءً مَوْفُورًا |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” * |
17:86 | وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık. |
20:24 | اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ |
Diyanet Meali: | “Firavun’a git, çünkü o azmıştır.” * |
20:42 | اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي |
Diyanet Meali: | “Sen ve kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin.” * |
20:43 | اذْهَبَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ |
Diyanet Meali: | “Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır.” * |
20:63 | وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَىٰ |
Diyanet Meali: | “En üstün olan dininizi ortadan kaldırmak (isteyen birer sihirbazdırlar).” |
20:97 | قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) “Bana dokunmak yok!” diyeceksin. |
21:87 | وَذَا النُّونِ إِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. |
23:91 | إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. |
24:43 | يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak. |
24:62 | وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَىٰ أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّىٰ يَسْتَأْذِنُوهُ |
Diyanet Meali: | (Mü’minler ancak Allah’a ve peygamberine inanan), onunla beraber toplumu ilgilendiren bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen kimselerdir. |
25:36 | فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik. * |
26:15 | قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ |
Diyanet Meali: | Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” * |
27:28 | اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | “Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl.” |
33:19 | فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ |
Diyanet Meali: | Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. |
33:20 | يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا |
Diyanet Meali: | Düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlar. |
35:8 | فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! |
43:41 | فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız. * |
60:11 | فَآتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَا أَنْفَقُوا |
Diyanet Meali: | Eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin. |
75:33 | ثُمَّ ذَهَبَ إِلَىٰ أَهْلِهِ يَتَمَطَّىٰ |
Diyanet Meali: | Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. * |
79:17 | اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ |
Diyanet Meali: | “Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.” * |
81:26 | فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ |
Diyanet Meali: | (Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz? * |
أَذْهَبَ : Fiil-IV.
4:133 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. |
6:133 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Dilerse sizi giderir (yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir. |
8:11 | وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ |
Diyanet Meali: | Sizden şeytanın vesvesesini gidermek için… |
9:15 | وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. |
11:114 | إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. |
14:19 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir. |
22:15 | ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ |
Diyanet Meali: | Sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi? |
33:33 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek (ve sizi tertemiz yapmak) istiyor. |
35:16 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir. * |
35:34 | وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur.” |
46:20 | أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا |
Diyanet Meali: | “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz.” |
ذَاهِبٌ : İsim. İsm-i Fâil.
37:99 | وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهْدِينِ |
Diyanet Meali: | İbrahim, şöyle dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir.” * |
ذَهَبٌ : İsim.
3:14 | زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ |
Diyanet Meali: | Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş … gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. |
3:91 | فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ |
Diyanet Meali: | Dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. |
9:34 | وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. |
18:31 | يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ |
Diyanet Meali: | Orada (tahtlar üzerine kurularak) altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. |
22:23 | يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ |
Diyanet Meali: | Orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir. |
35:33 | يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ |
Diyanet Meali: | Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. |
43:53 | فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ |
Diyanet Meali: | “(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?” * |
43:71 | يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ |
Diyanet Meali: | Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. |
ذَهَابٌ : İsim.
23:18 | وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter. |