KÖK HARFLER: ز ع م
ANLAM:
زَعَمَ : Söylemek, ileri sürmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
زَعَمَ | fiil-I | 13 | Söyledi, ileri sürdü, zanda bulundu | 64/7 |
زَعْمٌ | isim | 2 | Şüpheli söz, zan | 6/136 |
زَعِيمٌ | isim | 2 | Kefil | 12/72 |
| Toplam | 17 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- زَعَمَ
- زَعْمٌ
- اِدِّعَاءٌ > bak: د ع و
- زَعِيمٌ
- سَيِّدٌ > bak: س و د
- زَعَامَةٌ
- رِئَاسَةٌ > bak: ر أ س
- سِيَادَةٌ > bak: س و د
- قِيَادَةٌ
- شَرَفٌ
- زَعْمِيٌّ
- كَذَّابٌ > bak: ك ذ ب
Zıt Manada Kelimeler
- زَعَامَةٌ
- خُضُوعٌ > bak: خ ض ع
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zu’m (Zuum) | زُعْم | Batıl zan. Şüphe. Yanlış zan. |
|
Zâim | زَاعِم | Zeameti olan. Tımarlı. |
|
Zaîm | زَعِيم | Kefil. Zeamet sahibi. Prens, şef. Erkek adı. | Çoğul: Zuamâ |
Zeâmet | زَعَامَة | Eskiden sipahilere verilen arazi, tımar. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
زَعَمَ : Fiil-I.
4:60 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? |
6:22 | أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” |
6:94 | وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ |
Diyanet Meali: | Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? |
6:94 | لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. |
17:56 | قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِهِ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” * |
17:92 | أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا |
Diyanet Meali: | Yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe.. |
18:48 | بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِدًا |
Diyanet Meali: | “Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” |
18:52 | وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri günü hatırla! |
28:62 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla! * |
28:74 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla. * |
34:22 | قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da ilâh olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın.” |
62:6 | إِنْ زَعَمْتُمْ أَنَّكُمْ أَوْلِيَاءُ لِلَّهِ مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ |
Diyanet Meali: | “Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, haydi ölümü isteyin!” |
64:7 | زَعَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ لَنْ يُبْعَثُوا قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz..” |
زَعْمٌ : İsim.
6:136 | فَقَالُوا هَٰذَا لِلَّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَٰذَا لِشُرَكَائِنَا |
Diyanet Meali: | Akıllarınca, “Şu, Allah için, şu da bizim ortaklarımız (putlarımız) için” dediler. |
6:138 | وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَنْ نَشَاءُ بِزَعْمِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bir de (asılsız iddialarda bulunarak) dediler ki: “Bunlar yasaklanmış hayvanlar ve ekinlerdir. Onları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez.” |
زَعِيمٌ : İsim.
12:72 | قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَا بِهِ زَعِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim” dediler. * |
68:40 | سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?” * |