ي ق ن

KÖK HARFLER:  ي ق ن

ANLAM: 

يَقِنَ : (İş) açığa çıkmak, belirlenmek. Bir şeyi bilmek, ondan emin olmak, kuşkusu olmamak. Kanaat getirmiş olmak. Bir şeyi sezgisel ve tahmini olarak bilmek. 

AÇIKLAMA:

Yakîn kelimesi; marifet, dirayet gibi kavramların taşıdığı anlamın üstünde bir bilme derecesidir. İlmi (bilmeyi) nitelemek için kullanılır. (Müfredât) 

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


TürAdetAnlamÖrnek
أيْقَنَfiil-IV12İş açığa çıktı, belirlendi, yakîn oldu52/36
اسْتَيْقَنَfiil-X2Yakînen inandı27/14
يَقِينٌisim8Yakîn, şüphe ve tereddütlerden uzak, ölüm56/95
مُوقِنٌisim5Yakînen inanan32/12
مُسْتَيْقِنٌisim1Yakînen inanan45/32

Toplam28

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Benzer Manada Kelimeler

  • تَيَقَّنَ
    • تَأَكَّدَ
    • تَثَبَّتَ > bak: ث ب ت
  • يَقِينٌ (a)
  • يَقِينٌ (b)
    • تَأَكُّدٌ

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Yakîn يَقِين Bir şeyi iyice, kesinlikle bilme. Ölüm.
Yakînî يَقِينِى Kat’i, şüphe edilmeyecek bilgiye ait, onunla ilgili.
Yakînen يَقِينًا Sağlam olarak, iyice (bilmek).
Yakîniyyât يَقِينِيَّات Yakin ile, kat’i olarak bilinen şeyler.
Mûkın مُوقِن Şüphesiz ve kat’i olarak bilen. 
Teyakkun تَيَقُّن İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek. ??
Müteyakkin مُتَيَقِّن Teyakkun eden, yakin ve kat’i olarak şüphesiz bilen.
İttikân إِتِّقَان İyi ve sağlam bilme.
İstîkân إِسْتِيقَان Yakinen bilme.
Müsteykın مُسْتَيْقِن Yakinen ve kat’i olarak bilen.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

أَيْقَنَ : Fiil-IV. 

2:4 وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Ahirete de kesin olarak inanırlar.
2:118 تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık.
5:50 وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?
13:2 يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
Diyanet Meali: O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.
27:3 وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan (mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir).
27:82 أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: (O, onlara) insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıkları(nı söyler).
30:60 فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Sabret. Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir. Kesin imana sahip olmayanlar sakın seni gevşekliğe (ve tedirginliğe) sürüklemesinler. *
31:4 الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. *
32:24 وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık. *
45:4 وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır. *
45:20 هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir. *
52:36 أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بَلْ لَا يُوقِنُونَ
Diyanet Meali: Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin olarak inanmıyorlar.*

اِسْتَيْقَنَ : Fiil-X. 

27:14 وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا
Diyanet Meali: Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler.
74:31 لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ
Diyanet Meali: Kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler..

يَقِينٌ : İsim. 

4:157 مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا
Diyanet Meali: O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.
15:99 وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Diyanet Meali: Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et. *
69:51 وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ
Diyanet Meali: Şüphesiz Kur’an, gerçek kesin bilgidir. *
74:47 حَتَّىٰ أَتَانَا الْيَقِينُ
Diyanet Meali: “Nihayet ölüm bize gelip çattı.” *
102:5 كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ
Diyanet Meali: Hayır, kesin olarak bir bilseniz. *
102:7 ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ
Diyanet Meali: Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. *
27:22 أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ
Diyanet Meali: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.”
56:95 إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ
Diyanet Meali: Şüphesiz bu, kesin gerçektir. *

مُوقِنُونَ :  İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali: مُوقِنِينَ Tekili: مُوقِنٌ

6:75 وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
Diyanet Meali: İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı  gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun. *
26:24 قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ
Diyanet Meali: Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” *
32:12 رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
Diyanet Meali: “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız.” 
44:7 رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ
Diyanet Meali: Eğer kesin olarak inanıyorsanız, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden (bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz). 
51:20 وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ
Diyanet Meali: Kesin olarak inananlar için yeryüzünde (ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır).

مُسْتَيْقِنِينَ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُسْتَيْقِنٌ

45:32 إِنْ نَظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ
Diyanet Meali: “(Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz), sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz.”