KÖK HARFLER: ي أ س
ANLAM:
يَئِسَ : Bir şeyden ümit kesmek. Bir şeye dair ümidi kesilmek. Bir şeyi bilmek, o şeyi anlamak.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | |
يَئِسَ | fiil-I | 8 | Ümidi kesti, bildi, anladı | 65/4 |
اسْتَيْأَسَ | fiil-X | 2 | Ümitsizliğe düştü, büsbütün ümidi kesti | 12/80 |
يَئُوسٌ | isim | 3 | Çok ümitsiz | 41/49 |
Toplam | 13 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bazı yerlerde kelimelerin çoğulları veya tekilleri yazılmış, kelime ile ilgili diğer kullanımlar belirtilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Ye’s (Yeis) | يَأْس | Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü. | Çoğulu: Yüûs |
Yeûs | يَئُوس | Ümitsiz, ümidi kesilmiş. |
|
Yâis | يَائِس | Kederli , ümidsiz. |
|
Me’yûs | مَأْيُوس | Ümidsiz. Kederli. Ye’se düşmüş. Ümidi kesik. |
|
Te’yîs | تَئْيِيس | Me’yus etme, ye’se düşürme. Umutsuzlaştırma. |
|
Muvâyese | مُوَايَسَة | Yeise, kedere düşürme. |
|
İsti’yâs | إِسْتِئْيٓاس | Ye’se düşme, ümitsizlenme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
يَئِسَ : Fiil-I.
5:3 | الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ |
Diyanet Meali: | Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. |
12:87 | وَلَا تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” |
12:87 | إِنَّهُ لَا يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” |
13:31 | أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. |
29:23 | أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي |
Diyanet Meali: | İşte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. |
60:13 | لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Allah’ın gazap ettiği, tamamen ahiretten ümitlerini kesmiş bir toplumu dost edinmeyin. |
60:13 | قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ |
Diyanet Meali: | Kabirlerdeki kâfirlerin ümit kestikleri gibi tamamen ahiretten ümitlerini kesmiş (bir toplumu dost edinmeyin). |
65:4 | وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِنْ نِسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ |
Diyanet Meali: | Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. |
اِسْتَيْأَسَ : Fiil-X.
12:80 | فَلَمَّا اسْتَيْأَسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّا |
Diyanet Meali: | Ondan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. |
12:110 | حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا |
Diyanet Meali: | Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi.. |
يَـُٔوسٌ : İsim.
11:9 | وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ |
Diyanet Meali: | Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir. * |
17:83 | وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا |
Diyanet Meali: | Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer. |
41:49 | لَا يَسْأَمُ الْإِنْسَانُ مِنْ دُعَاءِ الْخَيْرِ وَإِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَئُوسٌ قَنُوطٌ |
Diyanet Meali: | İnsan, hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır. * |