KÖK HARFLER: و ر ي
ANLAM:
وَرَى : Bir şeyi gizlemek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama | |
وَارَى | fiil-III | 4 | Gizledi, örttü | 7/26 | Meçhulü: وُورِيَ |
أَوْرَى | fiil-IV | 1 | Kıvılcım çıkarttı | 56/71 | |
تَوَارَى | fiil-VI | 2 | Gizlendi, saklandı | 38/32 | |
وَرَاءٌ | isim | 24 | Arka, arkasında | 42/51 | |
مُورِيَةٌ | isim | 1 | Kıvılcım çıkartan (müennes) | 100/2 | |
Toplam | 32 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- وَارَى
- وَرَاءَ
- خَلْفَ > bak: خ ل ف
- تَوَارَى
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Verâ’ | وَرَاء | Öte. Başka taraf. Arka, geri. Torun. | Verâ’lı olmak |
Ma-verâ’ | مَا وَرَاء | Bir şeyin gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunan şey. | Maverâ |
Tevriye | تَوْرِيَة | Meramını gizleme. |
|
Müvârât | مُوَارَات | Tevari eden, gizlenen, gizli, saklı. |
|
İrâe | إِرَاء | Göstermek, göstererek öğretmek. Göz önüne koymak. Gösteriş. |
|
Tevârî | تَوَارِى | Bir şeyin arkasına saklanıp görünmez olma, gizlenme. |
|
Mütevârî | مُتَوَارِى | Gizli, saklı. Bir şeyin arkasına veya altına çekilerek saklanan. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَارىَ : Fiil-III. Meçhulü: وُورِيَ
5:31 | فَبَعَثَ اللَّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءَةَ أَخِيهِ |
Diyanet Meali: | Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. |
5:31 | قَالَ يَا وَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَٰذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْءَةَ أَخِي |
Diyanet Meali: | “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten âciz miyim ben?” dedi. |
7:20 | فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْآتِهِمَا |
Diyanet Meali: | Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi |
7:26 | يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْآتِكُمْ وَرِيشًا |
Diyanet Meali: | Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. |
أوْرَى : Fiil-IV.
56:71 | أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ |
Diyanet Meali: | Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! * |
تَوَارَى : Fiil-VI.
16:59 | يَتَوَارَىٰ مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. |
38:32 | فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّي حَتَّىٰ تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ |
Diyanet Meali: | (Süleyman,) “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman (örtünün ardından kaybolduğu zaman).. |
وَرَاءٌ : İsim.
4:102 | فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ |
Diyanet Meali: | Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. |
11:71 | فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِنْ وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ |
Diyanet Meali: | Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u. |
14:16 | مِنْ وَرَائِهِ جَهَنَّمُ وَيُسْقَىٰ مِنْ مَاءٍ صَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir. * |
14:17 | وَمِنْ وَرَائِهِ عَذَابٌ غَلِيظٌ |
Diyanet Meali: | Arkasından da şiddetli bir azap gelecektir. |
19:5 | وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا |
Diyanet Meali: | “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır.” |
23:100 | وَمِنْ وَرَائِهِمْ بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ |
Diyanet Meali: | Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır. |
33:53 | وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ |
Diyanet Meali: | Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. |
42:51 | وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ |
Diyanet Meali: | Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. |
45:10 | مِنْ وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Arkalarında da cehennem vardır. Dünyada kazandıkları onlara hiçbir fayda vermez. |
49:4 | إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. * |
59:14 | لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرًى مُحَصَّنَةٍ أَوْ مِنْ وَرَاءِ جُدُرٍ |
Diyanet Meali: | Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu hâlde savaşmazlar. |
85:20 | وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır. * |
2:91 | قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ |
Diyanet Meali: | “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. |
2:101 | نَبَذَ فَرِيقٌ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar. |
3:187 | فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Fakat onlar (verdikleri sözü) arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. |
4:24 | وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ أَنْ تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُمْ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ |
Diyanet Meali: | Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. |
6:94 | وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ |
Diyanet Meali: | Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. |
11:92 | أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا |
Diyanet Meali: | (Şu’ayb, şöyle dedi:) “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, O’na sırt çevirdiniz.” |
18:79 | وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا |
Diyanet Meali: | “(Onu yaralamak istedim) çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” |
23:7 | فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ |
Diyanet Meali: | Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. * |
57:13 | قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا |
Diyanet Meali: | “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın” denilecektir. |
70:31 | فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ |
Diyanet Meali: | Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir. * |
76:27 | إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا |
Diyanet Meali: | Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar. * |
84:10 | وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاءَ ظَهْرِهِ |
Diyanet Meali: | Fakat kime kitabı arkasından verilirse, * |
مُورِيَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُورِيَةٌ
100:2 | فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًا |
Diyanet Meali: | (Koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran.. * |