KÖK HARFLER: و د ي
ANLAM:
وَدَى : Akmak. Kan parası ödemek suretiyle bir cinayet için tazminat, diyet vermek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama |
دِيَةٌ | isim | 2 | Diyet (maktul sahiplerine verilen kan bedeli) | 4/92 |
|
وَادىِ | isim | 10 | Vadi; söz sanatı, edebiyat | 14/37 | Çoğul: أَوْدِيَةٌ |
| Toplam | 12 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir.
Vâdî | وَادىِ | İki dağ arasındaki çukur. Alan, yol, tarz. | Çoğulu: Evdiye |
Diyet | دِيَة | İslam hukukuna göre, öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu para veya mal, kan pahası, kan parası. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
دِيَةٌ : İsim.
4:92 | وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve ailesine diyet ödemesi gerekir. |
4:92 | وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet … gerekir. |
وَادىِ : İsim. Çoğulu: أَوْدِيَةٌ
14:37 | رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. |
20:12 | إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.” * |
26:225 | أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ |
Diyanet Meali: | Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar..* |
27:18 | حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin” dedi. |
28:30 | فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi… |
79:16 | إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti: * |
89:9 | وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ |
Diyanet Meali: | Vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a.. |
9:121 | وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bir vadiyi katetmezler ki (bunlar), hesaplarına yazılmış olmasın. |
أَوْدِيَةٌ : İsim. Çoğul. Tekili: وَادىِ
13:17 | أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا |
Diyanet Meali: | O, gökten su indirdi de dereler kendi ölçülerince dolup aktı.. |
46:24 | فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا |
Diyanet Meali: | O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. |