KÖK HARFLER: ت ر ك
ANLAM:
تَرَكَ : Birisini bırakmak, terk etmek; yüz üstü bırakmak. Bilerek, baskı sonucu ya da zorunluluktan ötürü bırakmak. Bir yerden ayrılmak veya uzaklaşmak. Birisini bırakıp gitmek, ondan ayrılmak. Bir şeyi gözden çıkarmak. Bir şeyi kendi haline bırakmak. Bir şeyi ihmal etmek, boşlamak, yarım bırakmak.
AÇIKLAMA:
Terk etmek, bir şeyi ya bilerek ve tercih ederek reddetmektir veya zoraki olarak, mecbur kalındığı için bırakmaktır.
Tereke, bir kişinin ölümünden sonra bıraktığı mal vesairedir. (Müfredât)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama | |
تَرَكَ | fiil-I | 40 | Terketti, bıraktı | 4/9 | Meçhul Muzari: يُتْرَكُ |
تَارِكٌ | isim | 3 | Terk eden, bırakan | 11/12 | |
Toplam | 43 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Terk | تَرْك | 1: Bırakma, ayrılma. 2: Vazgeçme. 3: Bakmama, ihmal etme. |
Târik | تَارِك | Terkeden, vazgeçen, bırakan. |
Metrûk | مَتْرُوك | Bırakılmış, terk edilmiş. |
Tereke | تَرَكَة | Miras. |
İtrâk | إِتْرَاك | Bırakma, vazgeçme, terkettirme. |
Mütârik | مُتَارِك | Karşılıklı olarak terkeden, bırakan. Mütareke eden. |
Mütâreke | مُتَارَكَة | Ateşkes. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
تَرَكَ : Fiil-I. Meçhul Muzari: يُتْرَكُ
2:17 | ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. |
2:180 | إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ |
Diyanet Meali: |
Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya … vasiyette bulunması (size farz kılındı).
|
2:248 | فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَآلُ هَارُونَ |
Diyanet Meali: | Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. |
2:264 | فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا |
Diyanet Meali: | Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. |
4:7 | لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ |
Diyanet Meali: | Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. |
4:7 | وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ |
Diyanet Meali: | Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. |
4:9 | وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا |
Diyanet Meali: | Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, (onlar hakkında endişeye kapılanlar), (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. |
4:11 | فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ |
Diyanet Meali: | (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. |
4:11 | وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. |
4:12 | وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. |
4:12 | فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ |
Diyanet Meali: | Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. |
4:12 | وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. |
4:12 | فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. |
4:33 | وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ |
Diyanet Meali: | (Erkek ve kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık. |
4:176 | إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ |
Diyanet Meali: | Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. |
4:176 | فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ |
Diyanet Meali: | Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. |
6:94 | وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. |
7:176 | فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ |
Diyanet Meali: | Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. |
9:16 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa; Allah içinizden, cihad edenleri ayırt etmeden bırakılacağınızı mı sandınız? |
11:87 | قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Babalarımızın taptığını terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. |
12:17 | إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ |
Diyanet Meali: | Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş. |
12:37 | إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım. |
16:61 | وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. |
18:99 | وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. |
23:100 | لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ |
Diyanet Meali: | Terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım… |
26:146 | أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Siz burada…. güven içinde bırakılacak mısınız?” * |
29:2 | أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. * |
29:35 | وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık. * |
35:45 | وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. |
37:78 | وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. * |
37:108 | وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. * |
37:119 | وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık. * |
37:129 | وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. * |
44:24 | وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ |
Diyanet Meali: | “Denizi açık hâlde bırak.” Çünkü onlar boğulacak bir ordudur. * |
44:25 | كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar. * |
51:37 | وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık. * |
54:15 | وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan? * |
59:5 | مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. |
62:11 | وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا |
Diyanet Meali: | (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. |
75:36 | أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى |
Diyanet Meali: | İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. * |
تَارِكٌ : İsim. İsm-i Fâil.
11:12 | فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Belki de sen, (…den dolayı) sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. |
11:53 | مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ |
Diyanet Meali: | Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz. |
37:36 | وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍ |
Diyanet Meali: | “Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı. * |