KÖK HARFLER: ت ل و
ANLAM:
تَلاَ : Tâbi olmak.
AÇIKLAMA:
Bu kelimenin kök manası, bir kişiyi aralarında hiç kimsenin bulunamayacağı kadar yakın bir şekilde izlemek ve ona uymaktır. Bu bazen bizzat bedenle izlemeyi, bazen de hükümde birine uymayı ifade eder. Bazen de okumak ve manayı düşünmek şeklinde izlemek anlamına gelir.
Tilâvet kelimesi sadece Yüce Allah’tan gelen kitaplara bağlılık için kullanılır. Bu bazen okumak, bazen de orada yer alan emir ve yasakları, teşvik ve sakındırmaları ciddiye alıp gereğini yapmaktır. Bu okumaktan daha özel bir anlam ifade eder. (Müfredât)
Tilâvet kelimesi okunan, yazılan, akıllara ve nefislere dokunan, onlarda bir etki yaratan şeyi ifade eder. (Ebu Musa, Câsiye Suresi 70)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama | |
تَلاَ | fiil-I | 61 | Tâbi oldu, kıraat etti, okudu | 91/2 | Meçhulü: تُلِيَ Meçhul Muzari: يُتْلَى |
تِلَاوَةٌ | isim | 1 | Kıraat etme, okuma, okunuş | 2/121 | |
تَالِيَةٌ | isim | 1 | Kıraat eden, okuyan | 37/3 | |
Toplam | 63 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- تَلَى
- تَالٍَ
- تَتَالٍ
Zıt Manada Kelimeler
- تَالٍ
- سَابِقٌ > bak: س ب ق
AÇIKLAMA:
TİLÂVET ve KIRÂAT kelimeleri arasındaki fark
( ت ل و – ق ر أ )
Tilavet ve kıraat kelimeleri okumak manasındadırlar fakat tilavette asıl mana takip etmektir. Harflerin ve kelimelerin birbirini takip etmelerinden dolayı, okuma eylemine “tilavet” denmiştir. Bu yüzden tek bir kelimenin kıraati olur ama tilaveti olmaz. Tilavetin gerçekleşmesi için en az iki kelime olması lazımdır. (Farklar Sözlüğü 70)
Tilavet kıraatten daha özel bir anlam taşır. Okuduğu ile amel etmek demektir. Dolayısıyla her tilavet bir kıraattır ama her kıraat bir tilavet değildir. (Müfredât) Bknz: ( ق ر أ )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Tâli | تَالِي | İkinci derecede olan, ikincil. | Tâli yol |
Tilâvet | تِلَاوَة | Kur’an’ı güzel ve yüksek sesle, usulünce okuma. | Tilâvet etmek, Tilâvet secdesi |
İtlâ’ | إِتْلَاء | Başkasını geçme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
تَلاَ : Fiil-I. Meçhulü: تُلِيَ Meçhul Muzari: يُتْلَى
2:44 | أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? |
2:102 | وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَانَ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. |
2:113 | وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | (Yahudiler, “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler). Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. |
2:121 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. |
2:129 | رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun…” |
2:151 | كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan … bir peygamber gönderdik. |
2:252 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. * |
3:58 | ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur’an’dan okuyoruz. * |
3:93 | قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” |
3:101 | وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? |
3:108 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. |
3:113 | مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, (secdeye kapanarak) Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. |
3:164 | إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan … bir peygamber göndermekle (büyük bir lütufta bulunmuştur). |
4:127 | قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ وَمَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فِي يَتَامَى النِّسَاءِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, … yetim kızlara, … (âdil davranmanıza dair), size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. |
5:1 | أُحِلَّتْ لَكُمْ بَهِيمَةُ الْأَنْعَامِ إِلَّا مَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Okunacak (bildirilecek) olanlardan başka hayvanlar, size helâl kılındı. |
5:27 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. |
6:151 | قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım…” |
7:175 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da (şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan) kimsenin haberini onlara anlat. |
8:2 | وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا |
Diyanet Meali: | O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. |
8:31 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Onlara karşı âyetlerimiz okunduğu zaman, “Duyduk, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz…” dediler. |
10:15 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir (veya onu değiştir)” dediler. |
10:16 | قُلْ لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا أَدْرَاكُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer Allah dileseydi, ben size onu okumazdım, Allah da size onu bildirmezdi.” |
10:61 | وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِنْ قُرْآنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, (siz ona daldığınızda) biz sizi mutlaka görürüz. |
10:71 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | Nûh’un haberini onlara oku. |
11:17 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, (yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir)? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) … desteklemektedir. |
13:30 | كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ لِتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, (onlar Rahmân’ı inkâr ederken sana vahyettiğimizi) kendilerine okuyasın. |
17:107 | إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” |
18:27 | وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. |
18:83 | وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” * |
19:58 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا |
Diyanet Meali: | Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. |
19:73 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkâr edenler, inananlara, “İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis…?” dediler. |
22:30 | وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helâl kılındı. |
22:72 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. |
22:72 | يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara hışımla saldıracaklar. |
23:66 | قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı dönerdiniz. * |
23:105 | أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. * |
26:69 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku. * |
27:92 | وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | “Ve bana Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. |
28:3 | نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız. * |
28:45 | وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. |
28:53 | وَإِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا |
Diyanet Meali: | Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir.” derler. |
28:59 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. |
29:45 | اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. |
29:48 | وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ |
Diyanet Meali: | Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. |
29:51 | أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? |
31:7 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّىٰ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi büyüklenerek arkasını döner. |
33:34 | وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ |
Diyanet Meali: | Siz evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. |
34:43 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz apaçık bir şekilde onlara okunduğunda, “Bu sadece, (atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden) sizi alıkoymak isteyen bir adamdır” dediler. |
35:29 | إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. * |
39:71 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan peygamberler gelmedi mi?” |
45:6 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. |
45:8 | يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. |
45:25 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا |
Diyanet Meali: | Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman onların delilleri ancak, “(Doğru söyleyenler iseniz) babalarımızı getirin” demek oldu. |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
46:7 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler. * |
62:2 | هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan … bir peygamber gönderendir. |
65:11 | رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için) size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber (gönderdi). |
68:15 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der. * |
83:13 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der. * |
91:2 | وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا |
Diyanet Meali: | Onu izlediğinde Ay’a andolsun, * |
98:2 | رَسُولٌ مِنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُطَهَّرَةً |
Diyanet Meali: | Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. * |
تِلَاوَةٌ : isim
2:121 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. |
تَالِيَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.
37:3 | فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا |
Diyanet Meali: | Zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki…* |