KÖK HARFLER: س و ي
ANLAM:
سَوِىَ : (İnsanın hali) doğru veya düzgün hale gelmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَوَّى | fiil-II | 14 | Tesviye etti, düzenledi, kemale erdirdi | 79/28 | Meçhul Muzari: يُسَوَّى |
سَاوَى | fiil-III | 1 | Müsavi geldi, eşit oldu, denkleştirdi | 18/96 | |
اِسْتَوَى | fiil-VIII | 35 | Birbirine denk geldi, istila etti, yerleşti, kuruldu | 43/13 | |
سُوًى | isim | 1 | Düzlük, düzgün, tam ortada olan yer | 20/58 | |
سَوَاءٌ | isim | 27 | Eşit, müsavi, orta yol | 13/10 | |
سَوِىٌّ | isim | 5 | Mu’tedil, dosdoğru, düzgün | 67/22 | |
Toplam | 83 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- اِسْتَوَى
- مُتَسَاوٍ
- مُتَكَافِئٌ > bak: ك ف أ
- سَوَاءٌ > bu kök
- سَوَاسِيَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sevâ’ | سَوَاء | Eşit, müsavi. |
Seviyy | سَوِيّ | Bir, beraber. Düz, doğru. |
Seviyye | سَوِيَّة | Müsavilik, birlik, beraberlik. |
Tesviye | تَسْوِيَة | Seviyelendirme. Düzleme. |
Müsâvî | مُسَاوِى | Eşit, denk. |
Müsâvât | مُسَاوَات | Denklik, beraberlik. |
Tesevvî | تَسَوِّى | Düzeltme. |
Mütesevvî | مُتَسَوِّى | Düzlenen, düz olan. |
Mütesâviyen | مُتَسَاوِيًا | Eşit olarak, eşitçe. |
İstivâ’ | اِسْتِوَاء | Müsavi oluş. |
Mâsivâ | مَاسِوَى | Ondan gayrısı. (Allah’tan) başka her şey hakkında kullanılan tabirdir) Dünya ile alakalı şeyler. |
Seyyânen | سَيَّانًا | Eşit olarak. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَوَّى : Fiil-II. Meçhul Muzari: يُسَوَّى
2:29 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ |
Diyanet Meali: | Sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. |
4:42 | يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ وَلَا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler. * |
15:29 | فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin.” |
18:37 | أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا |
Diyanet Meali: | “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” |
26:98 | إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.” * |
32:9 | ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. |
38:72 | فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” * |
75:4 | بَلَىٰ قَادِرِينَ عَلَىٰ أَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ |
Diyanet Meali: | Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter. * |
75:38 | ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّىٰ |
Diyanet Meali: | Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.* |
79:28 | رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا |
Diyanet Meali: | Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.* |
82:7 | الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ |
Diyanet Meali: | Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan (Rabbine karşı seni ne aldattı)? * |
87:2 | الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّىٰ |
Diyanet Meali: | O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır. * |
91:7 | وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا |
Diyanet Meali: | Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene…* |
91:14 | فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا |
Diyanet Meali: | Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti. * |
سَاوَى : Fiil-III.
18:96 | حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا |
Diyanet Meali: | İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. |
اِسْتَوَى : Fiil-VIII.
2:29 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ |
Diyanet Meali: | Sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. |
4:95 | لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُولِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah yolunda (mallarıyla, canlarıyla) cihad edenler eşit olamazlar. |
5:100 | قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” |
6:50 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” |
7:54 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا |
Diyanet Meali: | Sonra Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan (Allah’tır). |
9:19 | لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunlar Allah katında eşit olmazlar. |
10:3 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. |
11:24 | مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا |
Diyanet Meali: | Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? |
11:44 | وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ |
Diyanet Meali: | Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu. |
13:2 | اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulandır. |
13:16 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” |
13:16 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” |
16:75 | فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile), kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan (kimseyi misal verir). Bunlar hiç eşit olur mu? |
16:76 | هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Bu, adaletle emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu? |
20:5 | الرَّحْمَٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Rahmân, Arş’a kurulmuştur. * |
23:28 | فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de. * |
25:59 | الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a kurulan (Rahmân’dır). |
28:14 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. |
32:4 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. |
32:18 | أَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا كَمَنْ كَانَ فَاسِقًا لَا يَسْتَوُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç mü’min, fasık gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar. * |
35:12 | وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ |
Diyanet Meali: | İki deniz aynı olmaz. |
35:19 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Kör ile gören bir olmaz. * |
35:22 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. |
39:9 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” |
39:29 | ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَجُلًا فِيهِ شُرَكَاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا |
Diyanet Meali: | Allah, birbiriyle çekişen ortak sahipleri bulunan bir (köle) adam ile yalnızca bir kişiye ait olan bir (köle) adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç, bir olur mu? |
40:58 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ |
Diyanet Meali: | Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. |
41:11 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ وَهِيَ دُخَانٌ |
Diyanet Meali: | Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi. |
41:34 | وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ |
Diyanet Meali: | İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. |
43:13 | لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız diye… |
43:13 | ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız diye… |
48:29 | كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ |
Diyanet Meali: | (Onlar) filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş … bir ekin gibidirler. |
53:6 | ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Üstün güçlere sahip, … (aslî sûretine girip) doğruldu. * |
57:4 | هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’a kurulandır. |
57:10 | لَا يَسْتَوِي مِنْكُمْ مَنْ أَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ |
Diyanet Meali: | İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. |
59:20 | لَا يَسْتَوِي أَصْحَابُ النَّارِ وَأَصْحَابُ الْجَنَّةِ |
Diyanet Meali: | Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. |
سُوًى : İsim. Sıfat
20:58 | لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى |
Diyanet Meali: | “Uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız (bir buluşma vakti belirle).” |
سَوَاءٌ : İsim.
2:6 | سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. |
2:108 | وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur. |
3:113 | لَيْسُوا سَوَاءً |
Diyanet Meali: | Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. |
4:89 | وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَاءً |
Diyanet Meali: | Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. |
5:12 | فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.” |
5:60 | أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” |
5:77 | قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış (bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın).” |
7:193 | سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ أَدَعَوْتُمُوهُمْ أَمْ أَنْتُمْ صَامِتُونَ |
Diyanet Meali: | Onları çağırsanız da, sussanız da sizin için birdir (sonuç alamazsınız). |
8:58 | وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ |
Diyanet Meali: | (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. |
13:10 | سَوَاءٌ مِنْكُمْ مَنْ أَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَنْ جَهَرَ بِهِ |
Diyanet Meali: | (O’na göre) içinizden sözü gizleyen ile açığa vuran eşittir. |
14:21 | سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَجَزِعْنَا أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحِيصٍ |
Diyanet Meali: | “Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur.” |
16:71 | فَهُمْ فِيهِ سَوَاءٌ أَفَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki) rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar? |
21:109 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنْتُكُمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse, de ki: “(Bana emrolunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim.” |
22:25 | الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاءً الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ |
Diyanet Meali: | İçinde, yerli, misafir bütün insanları eşit kıldığımız (Mescid-i Haram’dan alıkoyanlar azabı hak etmişlerdir.) |
26:136 | قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.” * |
28:22 | وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | (Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi. * |
30:28 | فَأَنْتُمْ فِيهِ سَوَاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Kölelerinizden), verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz (ortaklarınız var mı)? |
36:10 | وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. * |
37:55 | فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür. * |
38:22 | فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَىٰ سَوَاءِ الصِّرَاطِ |
Diyanet Meali: | “Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet.” |
41:10 | وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِلسَّائِلِينَ |
Diyanet Meali: | O, dört gün içinde (dört evrede, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi) ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti. |
44:47 | خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | (Allah, görevli meleklere şöyle der:) “Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.” * |
45:21 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? |
52:16 | اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | “Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir.” |
60:1 | وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır. |
63:6 | سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ أَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ لَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlara bağışlama dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah, onları asla bağışlamayacaktır. |
3:64 | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin.” |
سَوِىٌّ : İsim.
19:17 | فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. |
19:43 | فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | “Bana uy ki seni doğru yola ileteyim.” |
20:135 | فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَىٰ |
Diyanet Meali: | “Yakında kimin düz yolun sahipleri olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu bileceksiniz!” |
19:10 | قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi. |
67:22 | أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi? * |