KÖK HARFLER: س ك ن
ANLAM:
سَكَنَ : Durgun, sabit, sakin, dingin, uysal olmak. Vefat etmek. Azalmak, dinmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَكَنَ | fiil-I | 15 | Sakin oldu, durdu, ıstırahata çekildi | 28/72 | Meçhul Muzarisi: يُسْكَنُ |
أَسْكَنَ | fiil-IV | 5 | Sakin kıldı, durdurdu, yerleştirdi | 23/18 | |
سَكَنٌ | isim | 3 | Huzur ve sükûna sebep olucu; tatmin ve teskin edici | 6/96 | |
سَاكِنٌ | isim | 1 | Sakin, sabit olan, duran | 25/45 | |
مَسْكُونَةٌ | isim | 1 | İkamet edilen, yerleşilen, mesken kılınan (Müennes) | 24/29 | Müzekkeri: مَسْكُونٌ |
سِكِّينٌ | isim | 1 | Bıçak | 12/31 | |
سَكِينَةٌ | isim | 6 | Huzur, sekinet, ferahlık, kalp rahatlığı | 2/248 | |
مَسْكَنٌ | isim | 12 | İkamet (yerleşme) yeri, mesken | 34/15 | Çoğul: مَسَاكِن |
مَسْكَنَةٌ | isim | 2 | Alçalma, düşüklük, otura kalma | 3/112 | |
مِسْكِينٌ | isim | 23 | Fakirliğe sebep olan, yoksul, düşkün | 68/24 | Çoğulu: مَسَاكِينُ |
Toplam | 69 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- سَكَنَ (a)
- سَكَنَ (b)
- هَدَأَ
- سُكَّانٌ (a)
- سُكَّانٌ (b)
- دِفَّةٌ
- سَكِينَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
AÇIKLAMA:
FAKR ile MESKENET kelimeleri arasındaki fark
( س ك ن – ف ق ر )
Fakîr “dilenmeyen”, miskîn ise “dilenen” kimsedir. Yoksulluk yönünden miskînin durumu daha belirgindir ve fakîrden daha aşağı konumdadır. Miskîn, halini düşününce insanın kendisine acıdığı kişidir. İhtiyacı ve kötü hali miskînin üzerinde açıkça görülür. Miskîn, hiç bir şey bulamayandır. (Farklar Sözlüğü 253) Bknz: ( ف ق ر )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sekn | سَكْن | Sakin olmak. |
|
Sekene | سَكَنَة | Sakin olanlar. |
|
Sekînet | سَكِينَة | Sükun ve itmi’nan, temkin. |
|
Sâkin | سَاكِن | Hareketsiz. |
|
Süknâ | سُكْنَا | Oturacak yer. |
|
Sikkîn | سِكِّين | Bıçak. |
|
Sukûnet | سُكُونَة | Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik, sessizlik. |
|
Mesken | مَسْكَن | Ev. Sakin olunacak yer. | Çoğul: Mesâkin |
Meskenet | مَسْكَنَة | Miskinlik. Tembellik. |
|
Meskûn | مَسْكُون | İçinde oturanları olan yer. İnsan bulunan şenlenmiş yer. | Müennes: Meskûne |
Miskîn | مِسْكِين | Zavallı, acınacak halde. Son derece uyuşuk kimse. | Çoğul: Mesâkîn |
Teskîn | تَسْكِين | Yatıştırma, dindirme. |
|
Müsekkin | مُسَكِّن | Teskin eden, sükun veren. Yatıştırıcı, sakinleştirici. | ????? |
İskân | إِسْكَان | Birilerini yurt veya ev sahibi yapma, yerleştirme. |
|
Tesekkün | تَسَكُّن | 1: Yatışma, sükun bulma. 2: Miskin ve fakir olma. |
|
Mütesekkin | مُتَسَكِّن | Teskin edici, yatıştırıcı. Yatışan, teskin olan, sükunet bulan. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَكَنَ : Fiil-I. Meçhul Muzarisi: يُسْكَنُ
2:35 | وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا |
Diyanet Meali: | Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin.” |
6:13 | وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Gece ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. * |
7:19 | وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا |
Diyanet Meali: | “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin.” |
7:161 | وَإِذْ قِيلَ لَهُمُ اسْكُنُوا هَٰذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ |
Diyanet Meali: | O zaman onlara denilmişti ki: “Şu memlekete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi yiyin.” |
7:189 | وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا |
Diyanet Meali: | (Allah, sizi bir tek nefisten yaratan) ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. |
10:67 | هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık kılandır. |
14:45 | وَسَكَنْتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz.” |
17:104 | وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِهِ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ اسْكُنُوا الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Bunun ardından İsrailoğullarına şöyle dedik: “Bu topraklarda oturun.” |
27:86 | أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. |
28:58 | فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! |
28:72 | مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? |
28:73 | وَمِنْ رَحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı. * |
30:21 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
40:61 | اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. |
65:6 | أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ |
Diyanet Meali: | Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. |
أَسْكَنَ : Fiil-IV.
14:14 | وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | “Onlardan sonra sizi elbette o yere yerleştireceğiz.” |
14:37 | رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, (senin kutsal evinin, Kâbe’nin yanında) ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.” |
23:18 | وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. |
42:33 | إِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَىٰ ظَهْرِهِ |
Diyanet Meali: | O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. |
65:6 | أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ |
Diyanet Meali: | Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. |
سَكَنٌ : İsim.
6:96 | فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا |
Diyanet Meali: | O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. |
9:103 | وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
16:80 | وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا |
Diyanet Meali: | Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı. |
سَاكِنٌ : İsim. İsm-i Fâil.
25:45 | أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا |
Diyanet Meali: | Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. |
مَسْكُونَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Müennes. Müzekkeri: مَسْكُونٌ
24:29 | لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur. |
سِكِّينٌ : İsim.
12:31 | وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ |
Diyanet Meali: | Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf’a, “Çık karşılarına” dedi. |
سَكِينَةٌ : İsim.
2:248 | إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu vardır.” |
9:26 | ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra Allah, Resûlü ile mü’minler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi. |
9:40 | فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا |
Diyanet Meali: | Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemişti. |
48:4 | هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا |
Diyanet Meali: | O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. |
48:18 | فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih nasip etmiştir. |
48:26 | فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmişti. |
مَسْكَنٌ : İsim. Çoğul: مَسَاكِنُ
9:24 | وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا |
Diyanet Meali: | “Kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler…” |
9:72 | وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler (va’detti). Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. |
14:45 | وَسَكَنْتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz.” |
20:128 | أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? |
21:13 | لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَىٰ مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün.” |
27:18 | قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin..” dedi. |
28:58 | فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! |
29:38 | وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. |
32:26 | أَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onlar için yol gösterici olmadı mı? |
34:15 | لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَنْ يَمِينٍ وَشِمَالٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: Biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. |
46:25 | تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ |
Diyanet Meali: | “O, Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. |
61:12 | وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ |
Diyanet Meali: | Sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. |
مَسْكَنَةٌ : İsim.
2:61 | وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. |
3:112 | وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ |
Diyanet Meali: | Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. |
مِسْكِينٌ : İsim. Çoğulu: مَسَاكِينُ
2:83 | لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ |
Diyanet Meali: | “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz…” |
2:177 | وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ |
Diyanet Meali: | (İyilik), … mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara … verenlerin … (tutum ve davranışlarıdır). |
2:184 | وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ |
Diyanet Meali: | Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. |
2:215 | قُلْ مَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler (ve yolda kalmışlar) içindir.” |
4:8 | وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin. |
4:36 | وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ |
Diyanet Meali: | Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara … iyilik edin. |
5:89 | فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ |
Diyanet Meali: | Bu durumda yeminin keffareti, (ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden) on yoksulu doyurmaktır. |
5:95 | أَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاكِينَ أَوْ عَدْلُ ذَٰلِكَ صِيَامًا |
Diyanet Meali: | Veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır. |
8:41 | وَاعْلَمُوا أَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara (ve yolculara) aittir. |
9:60 | إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Sadakalar (zekâtlar, Allah’tan bir farz olarak) ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar … içindir. |
17:26 | وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا |
Diyanet Meali: | Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. * |
18:79 | أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | “O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi.” |
24:22 | وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ وَالْمَسَاكِينَ |
Diyanet Meali: | İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve (Allah yolunda hicret edenlere kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. |
30:38 | فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. |
58:4 | فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا |
Diyanet Meali: | Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. |
59:7 | فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın, fethedilen memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar); Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. |
68:24 | أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ |
Diyanet Meali: | “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın.” * |
74:44 | وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ |
Diyanet Meali: | “Yoksula yedirmezdik.” * |
76:8 | وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. * |
89:18 | وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ |
Diyanet Meali: | Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. * |
90:16 | أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ |
Diyanet Meali: | Yahut yerde sürünen bir yoksulu…* |
107:3 | وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ |
Diyanet Meali: | Yoksula yedirmeyi özendirmeyen (kimsedir). * |
69:34 | وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ |
Diyanet Meali: | “Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.” * |