KÖK HARFLER: س ب ب
ANLAM:
سَبَّ : Bir kişiyi veya bir şeyi kesmek; o kişiyi yaralamak, topal etmek; onu kalçasından bıçaklamak; ona küfretmek, sövmek, yermek, kötülemek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَبَّ | fiil-I | 2 | Sövdü | 6/108 | |
سَبَبٌ | isim | 9 | Vesile, sebep, çare | 18/84 | Çoğulu: أَسْبَابٌ |
Toplam | 11 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sebb | سَبّ | Küfür, küfran. Sövüp saymak. |
|
Sebbâb | سَبَّاب | Çok küfür eden. Küfürbaz. |
|
Sebbâbe | سَبَّابَة | İşaret parmağı. |
|
Sebeb | سَبَب | Vasıta. Alet. | Çoğul: Esbâb |
Sebebiyyet | سَبَبِيَّة | İcab ettirme, sebeb olma. |
|
Müsebbib | مُسَبِّب | Sebep olan. |
|
Tesebbüb | تَسَبُّب | Sebeb olmak. |
|
Mütesebbib | مُتَسَبِّب | Bir şeyin olmasına yol açan, sebep olan. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَبَّ : Fiil-I.
6:108 | وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin. |
6:108 | فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. |
سَبَبٌ : İsim. Çoğulu: أَسْبَابٌ
2:166 | إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır. * |
18:84 | إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا |
Diyanet Meali: | Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. * |
18:85 | فَأَتْبَعَ سَبَبًا |
Diyanet Meali: | O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. * |
18:89 | ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا |
Diyanet Meali: | Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. * |
18:92 | ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا |
Diyanet Meali: | Sonra yine bir yol tuttu. * |
22:15 | فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ |
Diyanet Meali: | Hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi? |
38:10 | فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ |
Diyanet Meali: | Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!) |
40:36 | وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ |
Diyanet Meali: | Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, (göklerin yollarına) erişirim.* |
40:37 | أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا |
Diyanet Meali: | “Göklerin yollarına (erişirim de) Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” |