KÖK HARFLER: ث ق ل
ANLAM:
ثَقُلَ : Ağır olmak.
AÇIKLAMA:
Tartılan veya ölçülen her şeyin ağır basanına sakîl adı verilir. Hafifin zıddıdır. Asıl olan cisimler için kullanılmasıdır fakat soyut manalar için de kullanılır. Sevapların veya günahların ağırlığı gibi. Bu kelime insanlar için bazen yermek, bazen de övmek için; ama daha çok yermek için kullanılmıştır. Kulaklardaki ağırlık ile iyi işitememek kastedilir. (Müfredât)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
ثَقُلَ | fiil-I | 4 | Ağır oldu | 101/6 |
|
أَثْقَلَ | fiil-IV | 1 | Ağırlık verdi (borç veya günah), (kadın) hamile kaldı | 7/189 |
|
اَثَّاقَلَ | fiil-VI | 1 | Yavaş oldu, ağır davrandı | 9/38 | Aslı: تَثَاقَلَ |
ثَقِيلٌ | isim | 5 | Ağır | 76/27 | Çoğulu: ثِقَالٌ |
مُثْقَلٌ | isim | 2 | Ağır yüklü veya aşırı yüklenmiş | 52/40 | |
مُثْقَلَةٌ | isim | 1 | Ağırlık verilen (Müennes) | 35/18 | |
أَثْقَالٌ | isim | 6 | 1) Ev eşyaları. 2) Yolcunun eşyaları 3) Yüksek itibarı olan, yoğun talep gören veya itinayla muhafaza edilen herhangi bir şey (Çoğul) İkilisi: Cin ve insan. | 55/31 | Tekili: ثَقَلٌ İkilisi: ثَقَلَانِ |
مِثْقَالٌ | isim | 8 | Tartı, terazi, her türlü ağırlık ölçüsü, miktar | 99/7 |
|
| Toplam | 28 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sikl (Sikal) | ثِقْل | Ağırlık, yük. | Çoğul: Sikâl, Eskâl |
Eskal | أَثْقَل | Daha ağır. Kaba, can sıkıcı. |
|
Sakîl | ثَقِيل | Ağır. | Çoğul: Sükelâ’ |
Sıklet | ثِقْلَة | Ağırlık. |
|
Sakaleyn (Sakalân) | ثَقَلَيْن | İnsanlar ve cinler. |
|
Teskîl | تَثْقِيل | Ağırlaştırma. Ağırlığını artırma. |
|
İskâl | إِثْقَال | Ağır bir şey yüklemek. |
|
Miskâl | مِثْقَال | 4,5 g değerinde eski bir ağırlık ölçü birimi. | Çoğul: Mesâkil |
Tesâkul | تَثَاقُل | Ağırdan alma, oyalanma, tembellik etme. |
|
Mütesâkil | مُتَثَاقِل | Üşenip ağırlaşan. Muharebeye girmeye teşvik edilmişken oyalanıp kalan. |
|
İstiskâl | اِسْتِثْقَال | Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme. |
|
Müsteskıl | مُسْتَثْقِل | İstiskal eden. Birine karşı kovarcasına muamelede bulunan. |
|
Müsteskal | مُسْتَثْقَل | İstiskal edilen. Soğuk muamelede bulunulan. Kendisine kovarcasına muamele yapılan. |
|
Ceraskal | جَرُّ الْأَثْقَال | Ağır yükleri kaldırmak ve indirmek için kullanılan bir çeşit vinç. |
|
Ceraskal, cerri eskâl (جَرُّ الْأَثْقَال), iki Arapça kelimeden oluşan bir terimdir. “Yük kaldırma fenni ve sanatı, mekanik” anlamındadır. Cerr: “çekmek”, eskâl: “ağırlıklar, yükler” demektir. (Nişanyan Sözlük)
Arapça kökenli olan şakül (çekül) kelimesi, bu kök ile eş kökenli olan, İbranice ve Akatça “tartmak, ağır olmak” kökünden gelmektedir ve Aramice/Süryanice “ağır” sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ثَقُلَ : Fiil-I.
7:8 | وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. * |
7:187 | ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | (Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak Allah ortaya çıkaracaktır.) O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” |
23:102 | فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. * |
101:6 | فَأَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ |
Diyanet Meali: | İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse…* |
أَثْقَلَ : Fiil-IV.
7:189 | فَلَمَّا أَثْقَلَتْ دَعَوَا اللَّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler. |
اَثَّاقَلَ : Fiil-VI. Aslı: تَثَاقَلَ
9:38 | مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. |
ثَقِيلٌ : İsim. Çoğulu: ثِقَالٌ
7:57: | حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ |
Diyanet Meali: | Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz. |
13:12 | هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ |
Diyanet Meali: | O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir. * |
73:5 | إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz. * |
76:27 | إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا |
Diyanet Meali: | Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar. * |
9:41 | انْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. |
مُثْقَلُونَ : İsim. İsm-i Mef’ul. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı ErkekÇoğul. Tekili: مُثْقَلٌ
52:40 | أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa sen onlardan (tebliğ görevine karşılık) bir ücret istiyorsun da onlar, borçtan ağır bir yük altında mı kalmışlardır? * |
68:46 | أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir? * |
مُثْقَلَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ul. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennes. Müzekkeri: مُثْقَلٌ
35:18 | وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. |
أَثْقَالٌ : İsim. Çoğul. Tekili: ثِقْلٌ ve ثَقَلٌ . İkilisi: ثَقَلَانِ
16:7 | وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ |
Diyanet Meali: | Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. |
29:13 | وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini … yükleneceklerdir. |
29:13 | وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. |
29:13 | وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri… |
55:31 | سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَ الثَّقَلَانِ |
Diyanet Meali: | Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar! * |
99:2 | وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzü içindekileri dışarıya çıkarıp attığı zaman…* |
مِثْقَالٌ : İsim.
4:40 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. |
10:61 | وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca … hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz. |
21:47 | وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. |
31:16 | يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. |
34:3 | لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. |
34:22 | لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. |
99:7 | فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ |
Diyanet Meali: | Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. * |
99:8 | وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ |
Diyanet Meali: | Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir. * |