KÖK HARFLER: ن ف ع
ANLAM:
نَفَعَ : Bir şey kendisine yarar sağlamak, fayda vermek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
نَفَعَ | fiil-I | 31 | Fayda verdi | 10/98 |
|
مَنَافِعُ | isim | 8 | Fayda, menfaat (çoğul) | 23/21 | Tekili: مَنْفَعَةٌ |
نَفْعٌ | isim | 11 | Fayda | 7/188 |
|
| Toplam | 50 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nef’ | نَفْع | Fayda, yararlılık. |
Nef’î | نَفْعِى | Çıkar ile ilgili, faydacı, menfaat, kâr. Divan edebiyatının başarılı şairlerindendir. |
Nef’iyye(t) | نَفْعِيَّة | Faydacı, faydacılık. |
Nâfi | نَافِع | Yararlı. |
Neffâ’ | نَفَّاع | Çıkarı çok olan kimse. |
Menfaat | مَنْفَعَة | Çıkar. |
Menâfi’ | مَنَافِع | Menfaatler. Faydalar. |
Teneffü’ | تَنَفُّع | Faydalanma, menfaatlenme. |
İntifâ’ | إِنْتِفَاع | Fayda te’min etmek. Menfaatlenmek. |
Müntefi’ | مُنْتَفِع | Fayda gören, menfaatlenen, istifade eden. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَفَعَ : Fiil-I.
2:102 | وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. |
2:123 | وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği (günden sakının). |
2:164 | وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ |
Diyanet Meali: | İnsanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde (düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
5:119 | قَالَ اللَّهُ هَٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” |
6:71 | قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ı bırakıp da bize faydası olmayan, zararı da dokunmayan şeylere mi tapalım?” |
6:158 | يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. |
10:18 | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar. |
10:98 | فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ |
Diyanet Meali: | Yûnus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! |
10:106 | وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ |
Diyanet Meali: | Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. |
11:34 | وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Ben size öğüt vermek istesem de, (eğer Allah sizi azdırmak istemişse), öğüdüm size fayda vermez. |
12:21 | أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَىٰ أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا |
Diyanet Meali: | “Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” |
13:17 | وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İnsanlara yararlı olan ise yerde kalır. |
20:109 | يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا |
Diyanet Meali: | O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. * |
21:66 | قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ |
Diyanet Meali: | İbrahim, şöyle dedi: “Öyle ise siz, (hâlâ) Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?” * |
22:12 | يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُ |
Diyanet Meali: | O, Allah’ı bırakır da kendine ne zarar, ne de fayda veren şeylere tapar. |
25:55 | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. |
26:73 | أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ |
Diyanet Meali: | “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?” * |
26:88 | يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ |
Diyanet Meali: | “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” * |
28:9 | لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰ أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا |
Diyanet Meali: | “Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” |
30:57 | فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ |
Diyanet Meali: | O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez. * |
32:29 | قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Fetih (Kıyamet) günü, inkâr edenlere iman etmeleri fayda vermeyecektir. Onlara göz de açtırılmayacaktır.” * |
33:16 | قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ إِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ أَوِ الْقَتْلِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer siz ölümden ya da öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir.” |
34:23 | وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ |
Diyanet Meali: | Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. |
40:52 | يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır. * |
40:85 | فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا |
Diyanet Meali: | Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. |
43:39 | وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir. * |
51:55 | وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir. * |
60:3 | لَنْ تَنْفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ |
Diyanet Meali: | Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. |
74:48 | فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ |
Diyanet Meali: | Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez. * |
80:4 | أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. * |
87:9 | فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ |
Diyanet Meali: | O hâlde, eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver. * |
مَنَافِعُ : İsim. Çoğul. Tekili: مَنْفَعَةٌ
2:219 | قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | (Sana içkiyi ve kumarı sorarlar.) De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır.” |
16:5 | وَالْأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ |
Diyanet Meali: | Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz. * |
22:28 | لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ |
Diyanet Meali: | Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve (Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine) belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. |
22:33 | لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ |
Diyanet Meali: | Sizin için onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kâbe)’dir. * |
23:21 | وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de. |
36:73 | وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? * |
40:80 | وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. |
57:25 | وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). |
نَفْعٌ : İsim.
2:219 | وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا |
Diyanet Meali: | “Ama günahları yararlarından büyüktür.” |
4:11 | آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا |
Diyanet Meali: | Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. |
5:76 | قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz?” |
7:188 | قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim.” |
10:49 | قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim.” |
13:16 | قُلْ أَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا |
Diyanet Meali: | De ki: “O’nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” |
20:89 | أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | Onlar bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir zararı uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını görmezler mi? * |
22:13 | يَدْعُو لَمَنْ ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِنْ نَفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَىٰ وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ |
Diyanet Meali: | Zararı faydasından daha yakın olana tapar. O (taptığı) ne kötü yardımcı, ne fena yoldaştır! * |
25:3 | وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | Kendilerine fayda ve zararları dokunmayan… |
34:42 | فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا |
Diyanet Meali: | İşte bugün birbirinize ne fayda ne de zarar verebilirsiniz. |
48:11 | قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? |