KÖK HARFLER: ق و م
ANLAM:
قَامَ : Sabit durmak; ayakta durmak; hareketsiz durmak; ayağa kalkmak ya da dikilmek. Durmak ya da kalmak; otururken veya uzanırken kalkmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
قَامَ | fiil-I | 33 | Kalktı, azmetti, ayakta durdu | 72/19 | |
أَقَامَ | fiil-IV | 54 | Yerleşti, dosdoğru kıldı | 13/22 | |
اِسْتَقَامَ | fiil-X | 10 | Dosdoğru oldu | 81/28 | |
قَائِمٌ | isim | 22 | Kalkan, duran, gözleyici | 11/100 | Müennes: قَائِمَةٌ Kırık Çoğul: قِيَامٌ |
قَوَّامٌ | isim | 3 | Bakan, himaye eden, idareci | 4/34 | |
قَيُّومٌ | isim | 3 | Zatı ile kaim olan | 20/111 | |
أَقْوَمُ | isim | 4 | Daha eftal, daha doğru | 4/46 | |
مَقَامٌ | isim | 14 | Makam | 55/46 | |
مُقَامٌ | isim | 4 | İkamet etmek | 33/13 | Müennes: مُقَامَةٌ |
مُقِيمٌ | isim | 10 | Bâki, namazı dosdoğru kılan | 14/40 | |
قَيِّمٌ | isim | 5 | Dosdoğru | 30/30 | |
قَيِّمَةٌ | isim | 2 | Çok kıymetli | 98/3 | |
قَوَامٌ | isim | 1 | Dengeli, ölçülü | 25/67 | |
إِقَامٌ | isim | 2 | Namazı dosdoğru kılma | 21/73 | |
أِقَامَةٌ | isim | 1 | Yerleşme, ikamet etme | 16/80 | |
تَقْويِمٌ | isim | 1 | Ölçülü ve düzgün yapma | 95/4 | |
مُسْتَقِيمٌ | isim | 37 | Dosdoğru, kusursuz | 2/142 | |
قِيَمٌ | isim | 1 | Dosdoğru, sabit; (işleri) sağlamca yapan, halleden | 6/161 | |
قِيَامَةٌ | isim | 70 | Kıyamet | 3/55 | |
قَوْمٌ | isim | 383 | Kavim | 7/69 | |
Toplam | 660 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- قَامَ
- نَهَضَ
- اِسْتَقَامَ
- اِعْتَدَلَ > bak: ع د ل
- قَوْمٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kavim | قَوْم | Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu. |
|
Kâim | قَائِم | 1: Başka bir şeyin yerine geçen. 2: Ayakta duran, var olan, mevcut. 3: Bir işte sebat eden, direnen. 4: Bir şeyi yapan, icra eden. 5: Allah’ın emrini ifa eden. 6: Her zaman var olan (Allah). |
|
Kayme | قَائِمَة | Bir şeyin yerine geçen, kâim olan şey. Kâğıt para. |
|
Kavâm | قَوَام | Adalet. |
|
Kıvam | قِوَام | 1: Sıvıların koyuluk derecesi. 2: Bir şeyin en uygun zaman veya durumu. |
|
Kıyâm | قِيَام | 1: Kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma. 2: Namazda ayakta durma. 3: Bir işe başlama. 4: Ayaklanma. 5: Ölümden sonra dirilme, ayağa kalkma. |
|
Kıymet | قِيْمَة | 1: Değer 2: Bedel, baha, tutar. 3: Şeref, onur, itibar. |
|
Kıyâmet | قِيَامَة | 1: Tek tanrılı dinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman, kıyamet günü, mahşer günü. 2: Gürültülü, karışıklık; gürültü, patırtı. 3: Büyük felaket, afet. |
|
Kâmet | قَامَة | 1: Farz olan namazdan önce okunan iç ezan. 2: Boy, boy bos, endam. |
|
Akvem | أٓقْوَم | Daha doğru. En doğru. |
|
Makâm | مَقَام | 1: Mevki, kat, yer. 2: Klasik Türk müziğinde bir müzik parçası veya şarkının işleniş biçimi. |
|
Kaymakam | قَائِم مَقَام | Bir ilçede devleti temsil eden en yetkili yönetim görevlisi, ilçebay. | Yerinde duran, makam sahibi |
Kayyûm | قَيوُّم | 1: Belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse. 2: Gökleri, yeri ve herşeyi tutan. Herşeyin varlık sahibi olabilmesi için gerekeni veren. Allah’ın isimlerinden. 3: Ezeli ve ebedi olan, değişmeyen. |
|
Kayyime | قَيِّمَة | Müstakim, adil. Çok değerli. |
|
Kavvâm | قَوَّام | Nezaret ve muhafaza eden kimse. İşlerin mes’uliyetini üzerine alıp iyi idare eden. |
|
Takvîm | تَقْويِم | 1: Zamanı yıllara, aylara ve günlere ayıran yöntem. 2: Bir yılın günlerini, aylarını gösteren, değişik biçimlerde yapılmış çizelge veya defter. 3: Yapılacak bir işin türlü evrelerini zamana bağlı olarak gösteren program. |
|
Mukâvim | مُقَاوِم | 1: Dayanıklı, güçlü, dirençli. 2: Karşı koyan, başkaldıran. |
|
Mukâvemet | مُقَاوَمَة | Dayanma, karşı durma, karşı koyma, direnme, direniş, dayanırlık. |
|
Mukîm | مُقِيم | Bir yerde, bir evde oturan, eğleşen, ikamet eden. |
|
Mükâm | مُقَام | Durulacak yer, ikametgah. İkametgahta geçen zaman. |
|
İkâmet | إِقَامَة | Bir yerde oturma, eğleşme. |
|
Tekavvüm | تَقَوُّم | Eğri iken doğrulma. |
|
Mütekavvim | مُتَقَوِّم | Bozuk iken düzelen, eğri iken doğrulan. |
|
Tekâvüm | تَقَاوُم | Dövüşmek, vuruşmak. Birbiriyle cenge durmak. |
|
Müstakîm | مُسْتَقِيم | Doğru, doğruluktan şaşmayan. |
|
İstikâmet | اِسْتِقَامَة | Doğrultu. Doğruluk, namuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyanet ve akıl içinde yürümek. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
قَامَ : Fiil-I.
2:20 | كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا |
Diyanet Meali: | (Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek.) Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar. |
2:238 | وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun. |
2:275 | لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ |
Diyanet Meali: | (Faiz yiyenler), ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. |
2:275 | لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ |
Diyanet Meali: | Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. |
4:102 | فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Cephede sen de onların, mü’minlerin arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit), içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. |
4:127 | وَأَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامَىٰ بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | (Kitapta, kendilerine verilmesi farz kılınan mirası vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara) ve yetimlere âdil davranmanıza dair, (size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor). |
4:142 | وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ |
Diyanet Meali: | Onlar, namaza kalktıkları zaman (tembel tembel kalkarlar). |
4:142 | قَامُوا كُسَالَىٰ |
Diyanet Meali: | (Onlar, namaza kalktıkları zaman) tembel tembel kalkarlar. |
5:6 | إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ |
Diyanet Meali: | Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, (dirseklere kadar) ellerinizi … yıkayın. |
5:107 | فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا |
Diyanet Meali: | Bu şahitlerin (sonradan yalan söyleyerek) bir günah kazandıkları anlaşılırsa, (şahitlerin haklarına tecavüz ettiği ölüye daha yakın olan mirasçılardan) iki kişi onların yerini alır… |
9:84 | وَلَا تُصَلِّ عَلَىٰ أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَىٰ قَبْرِهِ |
Diyanet Meali: | Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. |
9:108 | لَا تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا |
Diyanet Meali: | Onun içinde asla namaz kılma. |
9:108 | لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَىٰ مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَنْ تَقُومَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. |
14:41 | رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.”* |
18:14 | إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir…” dediklerinde (onların kalplerine kuvvet vermiştik). |
26:218 | الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ |
Diyanet Meali: | O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.* |
27:39 | قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ |
Diyanet Meali: | Cinlerden bir ifrit, ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm…” dedi. |
30:12 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.* |
30:14 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı gün, işte o gün mü’minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır.* |
30:25 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:55 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı gün suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. |
34:46 | قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُمْ بِوَاحِدَةٍ أَنْ تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَىٰ وَفُرَادَىٰ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Ben size ancak bir tek şeyi, Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkıp düşünmenizi öğütlüyorum.” |
40:46 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir. |
40:51 | إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.* |
45:27 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ |
Diyanet Meali: | Kıyamet kopacağı gün, işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. |
52:48 | وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ |
Diyanet Meali: | Kalktığında Rabbini hamd ile tespih et. |
57:25 | وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik) ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. |
72:19 | وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.* |
73:2 | قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; (yarısını) ibadetle geçir.* |
73:20 | إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. |
74:2 | قُمْ فَأَنْذِرْ |
Diyanet Meali: | Kalk da uyar.* |
78:38 | يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا |
Diyanet Meali: | Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün… |
83:6 | يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İnsanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün…* |
أَقَامَ : Fiil-IV.
2:3 | الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar… |
2:43 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ |
Diyanet Meali: | Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.* |
2:83 | وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | “Herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz.” |
2:110 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. |
2:177 | وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا |
Diyanet Meali: | (Asıl iyilik), … namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin … (tutum ve davranışlarıdır). |
2:229 | إِلَّا أَنْ يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında (kadınlara verdiklerinizden boşanma esnasında bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz). |
2:229 | فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا |
Diyanet Meali: | Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, (o zaman kadının boşanmak için bedel vermesinde) ikisine de günah yoktur. |
2:230 | فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يَتَرَاجَعَا إِنْ ظَنَّا أَنْ يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Bu koca da onu boşadığı takdirde), onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. |
2:277 | وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen), namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. |
4:77 | كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | “(Savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin.” |
4:102 | وَإِذَا كُنْتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. |
4:103 | فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. |
5:12 | لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي |
Diyanet Meali: | “Andolsun eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanırsanız…” |
5:55 | الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ |
Diyanet Meali: | (Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür) ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren (mü’minlerdir). |
5:66 | وَلَوْ أَنَّهُمْ أَقَامُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَأَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. |
5:68 | لَسْتُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ حَتَّىٰ تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Ey Kitap ehli!) Tevrat’ı, İncil’i (ve Rabbinizden size indirileni, Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.” |
6:72 | وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | Bir de, bize, “Namazı dosdoğru kılın ve Allah’a karşı gelmekten sakının” diye emrolundu. O, huzurunda toplanacağınız Allah’tır.* |
7:29 | وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ |
Diyanet Meali: | “Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.” |
7:170 | وَالَّذِينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Kitab’a sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince… |
8:3 | الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir.* |
9:5 | فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. |
9:11 | فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ |
Diyanet Meali: | Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. |
9:18 | وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan (kimseler)… |
9:71 | وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. |
10:87 | وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. |
10:105 | وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve (bana) hanîf (Allah’ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye (emredildi).” |
11:114 | وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. |
13:22 | وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (gizli olarak ve açıktan) Allah için harcayanlar… |
14:31 | قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar… |
14:37 | رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım).” |
17:78 | أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ |
Diyanet Meali: | Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. |
18:77 | فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ |
Diyanet Meali: | Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. |
18:105 | فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا |
Diyanet Meali: | (Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden), böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. |
20:14 | إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”* |
22:41 | الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılarlar… |
22:78 | فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. |
24:56 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin (ki size merhamet edilsin). |
27:3 | الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılan, zekâtı verenler… |
29:45 | اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. |
30:30 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. |
30:31 | مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. |
30:43 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ |
Diyanet Meali: | Yüzünü dosdoğru dine çevir. |
31:4 | الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. |
31:17 | يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy.” |
33:33 | وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. |
35:18 | إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. |
35:29 | إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.* |
42:13 | أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | “Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” |
42:38 | وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. |
55:9 | وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ |
Diyanet Meali: | Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.* |
58:13 | فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. |
65:2 | وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. |
73:20 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. |
98:5 | وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. |
اِسْتَقَامَ : Fiil-X.
9:7 | فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. |
9:7 | فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. |
10:89 | قَالَ قَدْ أُجِيبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا |
Diyanet Meali: | Allah da, “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin…” dedi. |
11:112 | فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا |
Diyanet Meali: | Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. |
41:6 | أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana) ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu (vahyediliyor). Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin.” |
41:30 | إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner… |
42:15 | فَلِذَٰلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. |
46:13 | إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur… |
72:16 | وَأَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُمْ مَاءً غَدَقًا |
Diyanet Meali: | “Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız…”* |
81:28 | لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ |
Diyanet Meali: | İçinizden dürüst olmak isteyenler için…* |
قَائِمٌ : İsim. İsm-i Fâil. Kırık Çoğul: قِيَامٌ Müennesi: قَائِمَةٌ
3:18 | شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. |
3:39 | فَنَادَتْهُ الْمَلَائِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ |
Diyanet Meali: | Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona … diye seslendiler. |
3:75 | وَمِنْهُمْ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا |
Diyanet Meali: | Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. |
3:191 | الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. |
4:5 | وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. |
4:103 | فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. |
5:97 | جَعَلَ اللَّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Allah; Ka’be’yi, o saygıdeğer evi … insanlar(ın din ve dünyaları) için ayakta kalma (ve canlanma) sebebi kıldı. |
10:12 | وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا |
Diyanet Meali: | İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. |
11:100 | ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de.* |
13:33 | أَفَمَنْ هُوَ قَائِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ |
Diyanet Meali: | Herkesin kazandığını görüp gözeten Allah inkâr edilir mi? |
22:26 | وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | “Evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle.” |
25:64 | وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا |
Diyanet Meali: | Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.* |
39:9 | أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا |
Diyanet Meali: | (Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, (ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak) itaat ve kulluk eden mi? |
39:68 | ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَىٰ فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. |
51:45 | فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ |
Diyanet Meali: | Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.* |
62:11 | وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا |
Diyanet Meali: | (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. |
70:33 | وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.* |
قَائِمَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes. Müzekkeri: قَائِمٌ
11:71 | وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik. |
18:36 | وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً |
Diyanet Meali: | “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum.” |
41:50 | لَيَقُولَنَّ هَٰذَا لِي وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً |
Diyanet Meali: | (Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak) mutlaka “Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum…” der. |
59:5 | مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. |
3:113 | مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kitap ehli içinde, (gece saatlerinde) ayakta duran, (secdeye kapanarak) Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. |
قَوَّامُونَ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: قَوَّامٌ
4:34 | الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ |
Diyanet Meali: | Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. |
4:135 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! (Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa), Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. |
5:8 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. |
قَيُّومٌ : İsim.
2:255 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur.O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. |
3:2 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur.* |
20:111 | وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
Diyanet Meali: | Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır.* |
أَقْوَمُ : İsim.
2:282 | ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا |
Diyanet Meali: | Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. |
4:46 | وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَأَقْوَمَ |
Diyanet Meali: | Şayet: “İşittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet” demiş olsalardı, onlar için daha iyi, daha doğru olurdu. |
17:9 | إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ |
Diyanet Meali: | Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür. |
73:6 | إِنَّ نَاشِئَةَ اللَّيْلِ هِيَ أَشَدُّ وَطْئًا وَأَقْوَمُ قِيلًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır.* |
مَقَامٌ : İsim.
2:125 | وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى |
Diyanet Meali: | Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. |
3:97 | فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا |
Diyanet Meali: | Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. |
5:107 | فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا |
Diyanet Meali: | (Eğer sonradan o iki kişinin günaha girdikleri, yalan söyledikleri anlaşılırsa, o zaman, bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan) başka iki adam, onların yerine geçer… |
10:71 | إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ |
Diyanet Meali: | “Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim.” |
14:14 | ذَٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِي وَخَافَ وَعِيدِ |
Diyanet Meali: | “Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler içindir.” |
17:79 | عَسَىٰ أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا |
Diyanet Meali: | (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceği umulur. |
19:73 | قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَاَحْسَنُ نَدِيًّا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, inananlara, “İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?” dediler. |
26:58 | وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından), servetlerden ve iyi bir konumdan (çıkardık).* |
27:39 | أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ |
Diyanet Meali: | “Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm” |
37:164 | وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ |
Diyanet Meali: | (Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”* |
44:26 | وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ |
Diyanet Meali: | Nice ekinler, nice güzel konaklar!* |
44:51 | إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler.* |
55:46 | وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır.* |
79:40 | وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa…* |
مُقَامٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennesi: مُقَامَةٌ
25:66 | إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”* |
25:76 | خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا |
Diyanet Meali: | Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!* |
33:13 | وَإِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا |
Diyanet Meali: | Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün” demişti. |
مُقَامَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennes. Müzekkeri: مُقَامٌ
35:35 | الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ |
Diyanet Meali: | “O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz.” |
مُقِيمٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
4:162 | لَٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar … var ya… |
9:21 | يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir.* |
9:68 | هِيَ حَسْبُهُمْ وَلَعَنَهُمُ اللَّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | O, onlara yeter. Allah, onlara lânet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır. |
11:39 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız.* |
14:40 | رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat.” |
15:76 | وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ |
Diyanet Meali: | O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.* |
22:35 | وَالصَّابِرِينَ عَلَىٰ مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ |
Diyanet Meali: | (Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen), başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan (ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir). |
39:40 | مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini (yakında bileceksiniz)!” |
5:37 | وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Ateşten çıkmak isterler) ama ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli bir azap vardır. |
42:45 | أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُقِيمٍ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler. |
قَيِّمٌ : İsim.
9:36 | ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. |
12:40 | أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ |
Diyanet Meali: | “O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur.” |
18:2 | قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ |
Diyanet Meali: | (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak … (için dosdoğru bir kitap kıldı). |
30:30 | ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
30:43 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. |
قَيِّمَةٌ : İsim.
98:3 | فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ |
Diyanet Meali: | O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.* |
98:5 | وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ |
Diyanet Meali: | İşte bu dosdoğru dindir. |
قَوَامٌ : İsim.
25:67 | وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا |
Diyanet Meali: | (Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir.) Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. |
إِقَامٌ : İsim. Mastar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
21:73 | وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ |
Diyanet Meali: | Ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. |
24:37 | رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde) hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, (zekâtı vermekten) alıkoymadığı birtakım adamlar, (buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler). |
أِقَامَةٌ : İsim. Mastar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
16:80 | تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Hayvanların derilerinden) gerek göç gününüzde, gerek ikamet gününüzde kolayca taşıyacağınız (evler … meydana getirdi). |
تَقْويِمٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
95:4 | لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ |
Diyanet Meali: | Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.* |
مُسْتَقِيمٌ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
6:126 | وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. |
6:153 | وَأَنَّ هَٰذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ |
Diyanet Meali: | İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. |
10:25 | وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Ve dilediğini doğru yola iletir. |
11:56 | مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.” |
15:41 | قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur.” dedi.* |
16:76 | هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle iki adamı da misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine sadece bir yüktür. Nereye gönderse olumlu bir sonuç alamaz.) Bu, adaletle emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu? |
16:121 | شَاكِرًا لِأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | O’nun nimetlerine şükreden bir önderdi. Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.* |
17:35 | وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ |
Diyanet Meali: | Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. |
19:36 | وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.* |
22:54 | وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir. |
22:67 | وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ إِنَّكَ لَعَلَىٰ هُدًى مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin. |
23:73 | وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.* |
24:46 | وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir. |
26:182 | وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ |
Diyanet Meali: | “Doğru terazi ile tartın.”* |
36:4 | عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Dosdoğru bir yol üzere (peygamber gönderilenlerdensin).* |
36:61 | وَأَنِ اعْبُدُونِي هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur.”* |
42:52 | وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun. |
43:43 | فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.* |
43:61 | وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.* |
43:64 | إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte bu doğru bir yoldur.* |
46:30 | يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Gerçeğe ve doğru yola ileten (bir kitap dinledik).” |
48:2 | وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | Sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin… |
48:20 | وَلِتَكُونَ آيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah, böyle yaptı) ki, bunlar mü’minler için bir delil olsun, sizi de doğru bir yola iletsin. |
1:6 | اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ |
Diyanet Meali: | Bizi doğru yola ilet.* |
2:142 | قُلْ لِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.” |
2:213 | وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediğini doğru yola iletir. |
3:51 | إِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.”* |
3:101 | وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir. |
4:68 | وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | Onları elbette doğru yola iletirdik.* |
4:175 | وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | Ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir. |
5:16 | وَيَهْدِيهِمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Kendilerini dosdoğru bir yola iletir. |
6:39 | مَنْ يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar. |
6:87 | وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Bütün bunları seçtik ve bunları dosdoğru bir yola ilettik. |
6:161 | قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola iletti.” |
7:16 | قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ |
Diyanet Meali: | Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”* |
37:118 | وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ |
Diyanet Meali: | Onları doğru yola ilettik.* |
67:22 | أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?* |
قِيَمٌ : İsim.
6:161 | قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, (Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine) iletti.” |
قِيَامَةٌ : İsim.
2:85 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. |
2:113 | فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir. |
2:174 | وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır. |
2:212 | وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. |
3:55 | وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | “Ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım.” |
3:77 | وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak… |
3:161 | وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. |
3:180 | سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. |
3:185 | وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. |
3:194 | رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme.” |
4:87 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. |
4:109 | فَمَنْ يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak? |
4:141 | فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. |
4:159 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır. |
5:14 | فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Bu sebeple, biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik. |
5:36 | لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kendilerinin (kâfirlerin) olsa da onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar, onlardan yine kabul edilmez. |
5:64 | وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. |
6:12 | لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. |
7:32 | قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür.” |
7:167 | وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. |
7:172 | قَالُوا بَلَىٰ شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَٰذَا غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. |
10:60 | وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? |
10:93 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir. |
11:60 | وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. |
11:98 | يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. |
11:99 | وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. |
16:25 | لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, (bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını) yüklenirler. |
16:27 | ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Sonra kıyamet günü, Allah onları rezil edecek… |
16:92 | وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır. |
16:124 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
17:13 | وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنْشُورًا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. |
17:58 | وَإِنْ مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, (ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız). |
17:62 | لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | “Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” |
17:97 | وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا |
Diyanet Meali: | Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. |
18:105 | فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا |
Diyanet Meali: | (Onlar), … o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız (kimselerdir). |
19:95 | وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا |
Diyanet Meali: | Onlar(ın her biri) kıyamet günü O’na tek başına gelecektir.* |
20:100 | مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا |
Diyanet Meali: | Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir.* |
20:101 | خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا |
Diyanet Meali: | Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün, bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür!* |
20:124 | وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىٰ |
Diyanet Meali: | “Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” |
21:47 | وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. |
22:9 | وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız. |
22:17 | إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. |
22:69 | اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir.* |
23:16 | ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.* |
25:69 | يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır.* |
28:41 | وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir.* |
28:42 | وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوحِينَ |
Diyanet Meali: | Bu dünyada onları lânete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır.* |
28:61 | ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ |
Diyanet Meali: | (Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız), sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek (kimse gibi midir)? |
28:71 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِضِيَاءٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir?” |
28:72 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir?” |
29:13 | وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir. |
29:25 | ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًا |
Diyanet Meali: | “Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir.” |
32:25 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir.* |
35:14 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. |
39:15 | قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır.” |
39:24 | أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün azaptan emin olan kimse gibi midir)? |
39:31 | ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz.* |
39:47 | لَافْتَدَوْا بِهِ مِنْ سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | (Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa), kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. |
39:60 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. |
39:67 | وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. |
41:40 | أَفَمَنْ يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَمْ مَنْ يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | O hâlde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? |
42:45 | إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | “İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır.” |
45:17 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü, aralarında hüküm verecektir. |
45:26 | قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da (kendisinde şüphe olmayan) Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek.” |
46:5 | وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَنْ لَا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? |
58:7 | ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. |
60:3 | يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. |
68:39 | أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ اِنَّلَكُمْلَمَاتَحْكُمُونَ |
Diyanet Meali: | Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?* |
75:1 | لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet gününe yemin ederim.* |
75:6 | يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | “O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.* |
قَوْمٌ : İsim.
2:54 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, (buzağıyı ilâh edinmekle) kendinize yazık ettiniz.” |
2:54 | يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz.” |
2:60 | وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ |
Diyanet Meali: | Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik. |
2:67 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. |
2:118 | تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık. |
2:164 | وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları (evirip çevirmesinde) elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. |
2:230 | وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir. |
2:250 | أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” |
2:258 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
2:264 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. |
2:286 | أَنْتَ مَوْلَانَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” |
3:86 | كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | İman ettikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? |
3:86 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez. |
3:117 | كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu), kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup (mahveden) kavurucu ve soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. |
3:140 | إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ |
Diyanet Meali: | Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. |
3:147 | وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.” |
4:78 | فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! |
4:90 | إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar başka. |
4:90 | حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar), yahut ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp (tarafsız olarak size gelenler başka). |
4:91 | سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ |
Diyanet Meali: | Diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. |
4:92 | فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. |
4:92 | وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet (ve mü’min bir köle azad etmek) gerekir. |
4:104 | وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ |
Diyanet Meali: | Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. |
5:2 | وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا |
Diyanet Meali: | Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. |
5:8 | وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىٰ أَلَّا تَعْدِلُوا |
Diyanet Meali: | Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. |
5:11 | إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ |
Diyanet Meali: | Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) kalkışmıştı… |
5:20 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ, kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” |
5:20 | يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani içinizden peygamberler çıkarmıştı.” |
5:21 | يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa girin.” |
5:22 | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Mûsâ! O (dediğin) topraklarda gayet güçlü, zorba bir millet var.” |
5:25 | فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır.” |
5:26 | فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.” |
5:41 | سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ |
Diyanet Meali: | Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. |
5:50 | وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir? |
5:51 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. |
5:54 | فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. |
5:58 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, şüphesiz onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır. |
5:67 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir. |
5:68 | فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme. |
5:77 | وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | “Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış (ve dümdüz yoldan da şaşmış) bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” |
5:84 | وَنَطْمَعُ أَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimizin, bizi salihler topluluğuyla beraber (cennete) koymasını umarken, (Allah’a ve bize gelen gerçeğe ne diye inanmayalım)?” |
5:102 | قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kâfir oldu.* |
5:108 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, fasık toplumu doğruya iletmez. |
6:45 | فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.* |
6:47 | هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse), zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?” |
6:66 | وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ |
Diyanet Meali: | O (Kur’an) hak olduğu hâlde, kavmin onu yalanladı. De ki: “Ben size vekil (sizden sorumlu) değilim.”* |
6:68 | وَإِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma. |
6:74 | إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” |
6:77 | فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. |
6:78 | فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | (Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi.) O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. |
6:80 | وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ |
Diyanet Meali: | Kavmi onunla tartışmaya girişti. Dedi ki: “Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz?” |
6:83 | وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِ |
Diyanet Meali: | İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimiz.. |
6:89 | فَإِنْ يَكْفُرْ بِهَا هَٰؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer şunlar (inanmayanlar) bunları tanımayıp inkâr ederlerse, biz onları inkâr etmeyecek olan bir kavmi, onlara vekil kılmışızdır. |
6:97 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık. |
6:98 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır. |
6:99 | إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır. |
6:105 | وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar, “Sen iyi ders almışsın” desinler diye ve bir de) bilen bir toplum için onu (Kur’an’ı) açıklayalım diye (âyetleri değişik biçimlerde işte böylece açıklıyoruz). |
6:126 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık. |
6:133 | كَمَا أَنْشَأَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, (dilerse sizi giderir, yok eder ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir). |
6:135 | قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de (görevimi) yapacağım.” |
6:144 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. |
6:147 | وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Bununla beraber) suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez.” |
7:32 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” |
7:47 | قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. |
7:52 | وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَىٰ عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik.* |
7:58 | كَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şükredecek bir toplum için biz âyetleri işte böyle değişik biçimlerde açıklıyoruz. |
7:59 | لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin…” dedi. |
7:59 | فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur…” dedi. |
7:60 | قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.* |
7:61 | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”* |
7:64 | وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler. |
7:65 | قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.” dedi. |
7:66 | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ |
Diyanet Meali: | Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz.” |
7:67 | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”* |
7:69 | وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | “Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi…” |
7:73 | قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur.” |
7:75 | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ آمَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” dediler. |
7:79 | فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Artık, Salih onlardan yüz çevirdi ve “Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim…” dedi. |
7:80 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ |
Diyanet Meali: | Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “(Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı) çirkin işi mi yapıyorsunuz?” |
7:81 | إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”* |
7:82 | وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı ise sadece, “Çıkarın bunları memleketinizden…” demek oldu. |
7:85 | قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.” |
7:88 | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu’ayb! Andolsun, (ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da) mutlaka seni (ve seninle birlikte inananları memleketimizden) çıkarırız.” |
7:89 | رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” |
7:90 | وَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْبًا |
Diyanet Meali: | Şu’ayb’ın kavminden inkâr eden ileri gelenler dediler ki: “(Ey ahali!) Andolsun ki eğer Şu’ayb’a uyarsanız, (o takdirde mutlaka siz zarar edenler olursunuz).” |
7:93 | فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | (Şu’ayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini ulaştırdım…” |
7:93 | فَكَيْفَ آسَىٰ عَلَىٰ قَوْمٍ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Şimdi ben, inkârcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?” |
7:99 | أَفَأَمِنُوا مَكْرَ اللَّهِ فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.* |
7:109 | قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Firavun’un kavminden ileri gelenler, dediler ki: “Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır.”* |
7:127 | وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ |
Diyanet Meali: | Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Sen (sihirbazları cezalandıracaksın da) Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” |
7:127 | أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, (seni ve ilâhlarını terk etsinler) diye bırakacak mısın?” |
7:128 | قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin…” dedi. |
7:133 | آيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Biz de), her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere (başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi, kurbağalar ve kan gönderdik. Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. |
7:137 | وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا |
Diyanet Meali: | Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını, toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz) yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. |
7:137 | وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ |
Diyanet Meali: | Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik. |
7:138 | فَأَتَوْا عَلَىٰ قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَىٰ أَصْنَامٍ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. |
7:138 | قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” |
7:142 | وَقَالَ مُوسَىٰ لِأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol…” dedi. |
7:145 | فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِأَحْسَنِهَا |
Diyanet Meali: | “Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar).” |
7:148 | وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَىٰ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilâh) edindiler. |
7:150 | وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız!” dedi. |
7:150 | قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِي |
Diyanet Meali: | (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı…” |
7:150 | فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلَا تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.” |
7:155 | وَاخْتَارَ مُوسَىٰ قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلًا لِمِيقَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. |
7:159 | وَمِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı.* |
7:160 | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ |
Diyanet Meali: | (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz ona, (“Asânı taşa vur” diye) vahyettik. |
7:164 | لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” |
7:176 | ذَٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. |
7:177 | سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalan sayan (ve ancak kendilerine zulmeden) bir kavmin durumu ne kötüdür! |
7:188 | إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.” |
7:203 | هَٰذَا بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu (Kur’an âyetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır). İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.” |
8:53 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَىٰ قَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez. |
8:58 | وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ |
Diyanet Meali: | (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. |
8:65 | وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُوا أَلْفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. |
8:72 | فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ إِلَّا عَلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse), sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. |
9:6 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların bilmeyen bir kavim olmaları sebebiyledir. |
9:11 | وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. |
9:13 | أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ |
Diyanet Meali: | Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan (ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan) bir kavimle savaşmaz mısınız? |
9:14 | وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin), onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın. |
9:19 | لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez. |
9:24 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” |
9:37 | زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez. |
9:39 | إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. |
9:53 | إِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.” |
9:56 | وَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنَّهُمْ لَمِنْكُمْ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ |
Diyanet Meali: | Kesinlikle sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar korkudan ödleri patlayan bir topluluktur.* |
9:70 | أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin … haberleri ulaşmadı mı? |
9:70 | وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وَأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin (haberleri ulaşmadı mı)? |
9:80 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez. |
9:96 | فَإِنْ تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَرْضَىٰ عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Siz onlardan razı olsanız bile, Allah o fasıklar topluluğundan asla razı olmaz. |
9:109 | فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Binasını takva ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup), onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan (kimse mi)? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez. |
9:115 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ حَتَّىٰ يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe, Allah bir toplumu saptıracak değildir. |
9:122 | لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ne var ki mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da), din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve (döndükleri zaman) kavimlerini uyarmak için (geri kalsa ya)! |
9:127 | صَرَفَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Anlamayan bir toplum olmalarından dolayı, Allah onların kalplerini çevirmiştir. |
10:5 | مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. |
10:6 | وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır. |
10:13 | كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız. |
10:24 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. |
10:67 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. |
10:71 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ |
Diyanet Meali: | Nûh’un haberini onlara oku. Hani o, bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim!…” |
10:71 | يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim.” |
10:74 | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. |
10:75 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular. |
10:83 | فَمَا آمَنَ لِمُوسَىٰ إِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهِ عَلَىٰ خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ |
Diyanet Meali: | Firavun (ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları) korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ’ya iman etmedi. |
10:84 | وَقَالَ مُوسَىٰ يَا قَوْمِ إِنْ كُنْتُمْ آمَنْتُمْ بِاللَّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz, (eğer O’na teslim olmuş kimseler iseniz), artık sadece O’na tevekkül edin” dedi. |
10:85 | فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!”* |
10:86 | وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar.* |
10:87 | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da (sığınak olarak) evler hazırlayın…” diye vahyettik. |
10:98 | فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ |
Diyanet Meali: | Yûnus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! |
10:101 | وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat âyetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz. |
11:25 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”* |
11:27 | فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا |
Diyanet Meali: | Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz…” dediler. |
11:28 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem…” |
11:29 | وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir.” |
11:29 | إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.” |
11:30 | وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir?” |
11:36 | وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ إِلَّا مَنْ قَدْ آمَنَ |
Diyanet Meali: | Nûh’a vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek.” |
11:38 | وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ |
Diyanet Meali: | (Nûh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. |
11:44 | وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi. |
11:49 | مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | (İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.) Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. |
11:50 | قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur.” |
11:51 | يَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir.” |
11:52 | وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin…” |
11:57 | وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | “Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz.” |
11:60 | أَلَا إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ أَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ |
Diyanet Meali: | Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. |
11:61 | قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok.” |
11:63 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem…” |
11:64 | وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın.” |
11:70 | قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.” |
11:74 | يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ |
Diyanet Meali: | (İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince) Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. |
11:78 | وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. |
11:78 | قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir.” |
11:84 | قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ |
Diyanet Meali: | O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur.” |
11:85 | وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın.” |
11:88 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem…” |
11:89 | وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | “Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin, (veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin) başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin.” |
11:89 | وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | “Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin, (veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin) başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin.” |
11:89 | مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ |
Diyanet Meali: | “Nûh kavminin, veya Hûd kavminin, (yahut Salih kavminin) başına gelenin benzeri (gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin).” |
11:89 | أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ |
Diyanet Meali: | “Yahut Salih kavminin…” |
11:89 | وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | “(Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.” |
11:92 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, (O’na sırt çevirdiniz).” |
11:93 | وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ |
Diyanet Meali: | “Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım.” |
11:98 | يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. |
12:9 | يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “(Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki) babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.” |
12:37 | إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım.” |
12:87 | إِنَّهُ لَا يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” |
12:110 | وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez. |
12:111 | وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Kur’an), … her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir. |
13:3 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. |
13:4 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. |
13:7 | إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ |
Diyanet Meali: | Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır. |
13:11 | إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. |
13:11 | وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. |
14:4 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. |
14:5 | أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın (geçmiş milletleri cezalandırdığı) günlerini hatırlat.” |
14:6 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ kavmine, “Allah’ın size olan nimetini anın.” demişti. |
14:9 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin … haberi size gelmedi mi? |
14:28 | وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ |
Diyanet Meali: | Ve kavimlerini helâk yurduna sürükleyenleri (görmedin mi)? |
15:15 | لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ |
Diyanet Meali: | “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.* |
15:58 | قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.* |
15:62 | قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ |
Diyanet Meali: | “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.* |
16:11 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır. |
16:12 | وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. |
16:13 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır. |
16:59 | يَتَوَارَىٰ مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. |
16:64 | إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Sana kitabı, ancak) ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet (olarak indirdik). |
16:65 | فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, gökten su indirdi de) onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır. |
16:67 | تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden) hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır. |
16:69 | فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır. |
16:79 | مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا اللَّهُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. |
16:107 | وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Bu), … ve Allah’ın kâfirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir. |
18:15 | هَٰؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً |
Diyanet Meali: | “Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler.” |
18:86 | وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا |
Diyanet Meali: | (Güneşin battığı yere varınca), onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. |
18:90 | وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا |
Diyanet Meali: | (Güneşin doğduğu yere ulaşınca), onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. |
18:93 | حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا |
Diyanet Meali: | İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, (neredeyse hiçbir sözü anlamayan) bir halk buldu. |
19:11 | فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Derken Zekeriya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara (“Sabah akşam Allah’ı tespih edin” diye) işaret etti. |
19:27 | فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا |
Diyanet Meali: | Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”* |
19:97 | فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.* |
20:79 | وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَىٰ |
Diyanet Meali: | Firavun, halkını saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi.* |
20:83 | وَمَا أَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | (Mûsâ, Tûr’a varınca): “Seni, acele ile kavminden uzaklaştıran nedir, ey Mûsâ?” (dedik.)* |
20:85 | قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ |
Diyanet Meali: | Allah, “Şüphesiz, biz senden sonra halkını sınadık; Sâmirî onları saptırdı” dedi.* |
20:86 | فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Mûsâ, öfke dolu ve üzgün bir hâlde halkına döndü. |
20:86 | قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Rabbiniz, size güzel bir vaadde bulunmadı mı?” dedi. |
20:87 | وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ |
Diyanet Meali: | “Fakat biz Mısır halkının mücevheratından yüklü miktarlarda takınmıştık.” |
20:90 | وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Hârûn onlara daha önce şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz.” |
21:11 | وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik.* |
21:52 | إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَٰذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hani o, babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.* |
21:74 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler. |
21:77 | وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk. |
21:77 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu birden (suya) gömdük. |
21:78 | إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. |
21:106 | إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda Allah’a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.* |
22:42 | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Eğer seni yalanlarlarsa bil ki, onlardan önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri de (peygamberlerini) yalanlamışlardı.* |
22:43 | وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in kavmi… |
22:43 | وَقَوْمُ لُوطٍ |
Diyanet Meali: | Ve Lût’un kavmi… |
23:23 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin…” dedi. |
23:23 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin…” dedi. |
23:24 | فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir…” |
23:28 | فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de. |
23:33 | وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan (ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz) ileri gelenler şöyle dediler… |
23:41 | فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!* |
23:44 | وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! |
23:46 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. |
23:47 | فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler.* |
23:94 | رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbim! (Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen), beni o zalim milletin içinde bulundurma.” |
23:106 | قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”* |
25:4 | إِنْ هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir.” |
25:18 | وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا |
Diyanet Meali: | “Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular.” |
25:30 | وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا |
Diyanet Meali: | Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.* |
25:36 | فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.* |
25:37 | وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. |
26:10 | وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna … git!” diye seslenmişti.* |
26:11 | قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | “(Zalimler topluluğuna), Firavun’un kavmine (git)! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” |
26:70 | إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.* |
26:105 | كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı.* |
26:117 | قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.”* |
26:160 | كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.* |
26:166 | وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da (insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz)? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”* |
27:12 | فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ |
Diyanet Meali: | “(Elini koynuna sok); Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, (kusursuz bembeyaz olarak çıksın).” |
27:12 | فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “(Elini koynuna sok); Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, (kusursuz bembeyaz olarak çıksın). Çünkü onlar fasık bir kavimdir.” |
27:24 | وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm.” |
27:43 | إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi. |
27:46 | قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz?” |
27:47 | قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ |
Diyanet Meali: | Salih, “Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında(yazılı)dır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz” dedi. |
27:51 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik.* |
27:52 | فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır.* |
27:54 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?”* |
27:55 | بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” |
27:56 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın.” |
27:60 | أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Hayır, onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir. |
27:86 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır. |
28:3 | نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.* |
28:21 | قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi. |
28:25 | قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi. |
28:32 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.” |
28:46 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri sana bildiriyoruz). |
28:50 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez. |
28:76 | إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. |
28:76 | إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ |
Diyanet Meali: | Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.” |
28:79 | فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ |
Diyanet Meali: | Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. |
29:14 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. |
29:16 | وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ |
Diyanet Meali: | İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının.” |
29:24 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ |
Diyanet Meali: | (İbrahim’in) kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. |
29:24 | فَأَنْجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. |
29:28 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ |
Diyanet Meali: | Lût’u da peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz, (sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı) bir hayâsızlığı işliyorsunuz.” |
29:29 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı, “(Eğer doğru söyleyenlerden isen), haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu. |
29:30 | قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | (Lût) “Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et” dedi.* |
29:35 | وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.* |
29:36 | وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Medyen’e de kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şu’ayb, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin…” dedi. |
29:51 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. |
30:21 | وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | (Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması) ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de (O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir). Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:23 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. |
30:24 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:28 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. |
30:37 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:47 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. |
32:3 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Hayır o), kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye (Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir). |
36:6 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Kur’an), ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için (mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir). |
36:19 | قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ |
Diyanet Meali: | Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.* |
36:20 | قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.” |
36:26 | قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim bilseydi!” dedi.* |
36:28 | وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ |
Diyanet Meali: | Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.* |
37:30 | وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ |
Diyanet Meali: | “Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”* |
37:85 | إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz neye tapıyorsunuz?”* |
37:115 | وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.* |
37:124 | إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”* |
38:12 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun … da Peygamberleri yalanlamışlardı.* |
38:13 | وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ أُولَٰئِكَ الْأَحْزَابُ |
Diyanet Meali: | Ve Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da (Peygamberleri yalanlamışlardı). İşte onlar da (böyle) gruplardı.* |
39:39 | قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım.” |
39:42 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. |
39:52 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
40:5 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce Nûh’un kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. |
40:29 | يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir.” |
40:30 | وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ |
Diyanet Meali: | İman etmiş olan adam dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben, … toplulukların başına gelen olayların sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum.”* |
40:31 | مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | “Nûh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi ve onlardan sonra gelen (toplulukların başına gelen olayların sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum).” |
40:32 | وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Gerçekten sizin için, o bağrışıp çağrışma gününden korkuyorum.”* |
40:38 | وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ |
Diyanet Meali: | O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim.”* |
40:39 | يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır.” |
40:41 | وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Bu ne hâl? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz.”* |
41:3 | كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.* |
43:5 | أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?* |
43:26 | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”* |
43:44 | وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.* |
43:51 | وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi?” |
43:51 | وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi?” |
43:54 | فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.* |
43:54 | فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.* |
43:57 | وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin, senin kavmin (seni susturacak bir delil buldukları zannıyla) hemen şamata etmeye başlar.* |
43:58 | مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur. |
43:88 | وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onun (Muhammed’in), “Ya Rabbi!” demesine andolsun ki, şüphesiz bunlar iman etmeyen bir kavimdir.* |
44:17 | وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsâ) gelmişti.* |
44:22 | فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra Mûsâ, Rabbine, “Bunlar günahkâr bir toplumdur” diye seslendi.* |
44:28 | كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | İşte böyle! Onları başka bir topluma miras bıraktık.* |
44:37 | أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ أَهْلَكْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helâk ettik. |
45:4 | وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır.* |
45:5 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır. |
45:13 | وَسَخَّرَ لَكُمْ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.* |
45:14 | لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah herhangi bir topluma (kendi) kazandığının karşılığını versin. |
45:20 | هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir.* |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenlere gelince), onlara şöyle denir: “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
46:10 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.” |
46:21 | وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ |
Diyanet Meali: | (Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan) Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkâf’taki kavmini … uyarmıştı. |
46:23 | وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” |
46:25 | فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız. |
46:29 | فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. |
46:30 | قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen … bir kitap dinledik.” |
46:31 | يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın…” |
46:35 | بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ |
Diyanet Meali: | Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helâk edilir. |
47:38 | وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar. |
48:12 | وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا |
Diyanet Meali: | Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz. |
48:16 | سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız.” |
49:6 | إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ |
Diyanet Meali: | Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip (yaptığınıza pişman olmamak) için o haberin doğruluğunu araştırın. |
49:11 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Bir topluluk (bir diğerini) alaya almasın. |
49:11 | مِنْ قَوْمٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Bir topluluk) bir diğerini (alaya almasın). Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. |
50:12 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi de yalanlamıştı.* |
50:14 | وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ |
Diyanet Meali: | Eykeliler, Tübba’ın kavmi (de yalanlamıştı). Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti.* |
51:25 | إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş, “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü).* |
51:32 | قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine) gönderildik.”* |
51:46 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.* |
51:46 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.* |
51:53 | أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.* |
52:32 | أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ |
Diyanet Meali: | Bunu kendilerine akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?* |
53:52 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ |
Diyanet Meali: | Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.* |
54:9 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.* |
54:33 | كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ |
Diyanet Meali: | Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.* |
58:14 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmez misin? |
58:22 | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun … Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. |
59:13 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir. |
59:14 | تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّىٰ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır. |
60:4 | إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.” demişlerdi. |
60:13 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Kendilerine Allah’ın gazap ettiği … bir toplumu dost edinmeyin. |
61:5 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! (Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz hâlde), niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. |
61:5 | يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ تَعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” |
61:5 | فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. |
61:7 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
62:5 | بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! |
62:5 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
63:6 | لَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez. |
66:11 | وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” |
69:7 | فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün. |
71:1 | إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “(Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce) kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik. |
71:1 | أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine), “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye (peygamber olarak gönderdik). |
71:2 | قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”* |
71:5 | قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.”* |