KÖK HARFLER: ه و ي
ANLAM:
هَوَى : Yüksek bir yerden alçak bir yere düşmek; yükselmek ve çıkmak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama | |
هَوَى | fiil-I | 4 | Düştü. (بِ) ile: İndirdi, düşürdü. Helak oldu, öldü. Koştu. Özledi, hasret çekti. Kaydı, battı. | 53/1 | |
هَوِيَ | fiil-I | 3 | Arzuladı, kapıldı, gönlü kaldı, canı çekti, sevdalandı, heveslendi. | 2/87 | |
أَهْوَى | fiil-VI | 1 | Düşürdü, devirdi, yere çaldı. | 53/53 | |
اِسْتَهْوَى | fiil-X | 1 | Koşturdu, ayarttı, şaşırttı | 6/71 | |
هَاوِيَةٌ | isim | 1 | Çok derin çukur, uçurum | 101/9 | |
هَوَى | isim | 27 | Heva, heves, keyf, kötü meyil | 38/26 | Çoğul: اَهْوَاءٌ |
هَوَاءٌ | isim | 1 | Hava, boşluk, bomboş | 14/43 | |
Toplam | 38 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- هَوَى (a)
- هَوَى (b)
- هَوًى
Zıt Manada Kelimeler
- هَوَى (a)
- نَهَضَ
- قَامَ > bak: ق و م
- هَوَى (b)
- هَوًى
AÇIKLAMA:
HEVÂ ile ŞEHVET kelimeleri arasındaki fark
( ش ه و – ه و ي )
Hevâ, “nefsin kendisini ilgilendirmeyen bir şeye meyletmesi, uygun olmayacak bir şekilde ona yaklaşması”dır. Bu nedenle genellikle hevâ, bir yergi nitelemesi olarak kabul edilir. İnsan yemeğe karşı şehvet (aşırı arzu) duyabilir, ancak yemeğe karşı hevâ (za’f) göstermez. (Farklar Sözlüğü 167) Bknz: ( ش ه و )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hevâ | هَوَى | İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. | Çoğulu: Ehvâ, Ehviye |
Havâ’ (Hevâ’) | هَوَاء | Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. |
|
Havâi | هَوَائِى | Hava ile ilgili, havada bulunan. |
|
Hâviye | هَاوِيَة | Cehennemin 7. tabakası. En korkunç yer. |
|
Tehviye | تَهْوِيَة | Havalandırma. |
|
İstihvâ’ | اِسْتِهْوَاء | Heva ve hevesi hoş görmek. |
|
Havya | ——— | Lehimin eritilmesinde kullanılan alet. |
|
Havya kelimesi, “uçurum, dipsiz kutu, cehennem” manasındaki “hâviye” kelimesinden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
هَوَى : Fiil-I.
14:37 | فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ |
Diyanet Meali: | “(Rabbimiz!) Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır…” |
20:81 | وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَىٰ |
Diyanet Meali: | “Gazabım da kimin üzerine inerse, o muhakkak helâk olmuş demektir.” |
22:31 | فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ |
Diyanet Meali: | (Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de) kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir. |
53:1 | وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Battığı zaman yıldıza andolsun ki…* |
هَوِىَ : Fiil-I.
2:87 | أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ |
Diyanet Meali: | Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi)? |
5:70 | كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat her ne zaman bir Peygamber, onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. |
53:23 | إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ |
Diyanet Meali: | Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. |
أَهْوَى : Fiil-IV.
53:53 | وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ |
Diyanet Meali: | O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmıştır. * |
اِسْتَهْوَى : Fiil-X.
6:71 | كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ |
Diyanet Meali: | “(Arkadaşları ‘bize gel!’ diye doğru yola çağırdıkları hâlde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp şeytanların ayarttığı kimse gibi mi (olalım)?” |
هَاوِيَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.
101:9 | فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ |
Diyanet Meali: | İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir. * |
هَوَى : İsim. Çoğulu: اَهْوَاءٌ
4:135 | فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوَىٰ أَنْ تَعْدِلُوا |
Diyanet Meali: | Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. |
7:176 | وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَٰكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الْأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ |
Diyanet Meali: | Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. |
18:28 | وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ |
Diyanet Meali: | Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş kimselere boyun eğme. |
20:16 | فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَىٰ |
Diyanet Meali: | “Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helâk olursun!” * |
25:43 | أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? * |
28:50 | وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. |
38:26 | فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَىٰ فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır.” |
45:23 | أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı kimseyi gördün mü? |
53:3 | وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ |
Diyanet Meali: | O, nefis arzusu ile konuşmaz. * |
79:40 | وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa…* |
اَهْوَاءٌ : İsim. Çoğul. Tekili: هَوَى
2:120 | وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır. |
2:145 | وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ إِنَّكَ إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. |
5:48 | وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. |
5:49 | وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma… |
5:77 | وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | “Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” |
6:56 | قُلْ لَا أَتَّبِعُ أَهْوَاءَكُمْ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | “Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.” |
6:119 | وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. |
6:150 | وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanların arzularına uyma. |
13:37 | وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ |
Diyanet Meali: | Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu. |
23:71 | وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. |
28:50 | فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. |
30:29 | بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Fakat, zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. |
42:15 | فَلِذَٰلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma… |
45:18 | فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma. |
47:14 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan kimseler gibi midir? * |
47:16 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir. |
54:3 | وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ |
Diyanet Meali: | Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir. * |
هَوَاءٌ : İsim.
14:43 | لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ |
Diyanet Meali: | Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur. |