KÖK HARFLER: ه ج ر
ANLAM:
هَجَرَ : Birisiyle arkadaşlık veya aşk ilişkisini kesmek; onu bırakmak, terk etmek, ondan ayrılmak; onunla konuşmayı veya görüşmeyi kesmek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama |
هَجَرَ | fiil-I | 5 | Ayrıldı, küstü, irtibatını kesti | 23/67 |
|
هَاجَرَ | fiil-III | 16 | Hicret etti | 29/26 |
|
هَجْرٌ | isim | 1 | Ayrılmak | 73/10 |
|
مَهْجُورٌ | isim | 1 | Ayrılınmış | 25/30 |
|
مُهَاجِرٌ | isim | 8 | Hicret eden, göçen | 29/26 | Müennes: مُهَاجِرَة |
| Toplam | 31 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hecr (Hicr) | هَجْر | Ayrılık, firak. |
|
Hicret | هِجْرَة | Bir yerden bir yere göç etmek. Kendi memleketini bırakıp başka memlekete taşınmak. |
|
Hicrî | هِجْرِى | Göç eden / hicrete ait, hicretle ilgili. |
|
Hicrân | هِجْرَان | Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık. |
|
Hâcer | هَاجَر | 1: Taş, kaya. 2: İsmail Peygamber’in annesinin adı. |
|
Mehcûr(e) | مَهْجُور، مَهْجُورَة | Uzaklaşmış, uzakta kalmış, ayrı düşmüş. Bırakılmış, metruk, unutulmuş, gayr-i müstamel. |
|
Mehcûriyet | مَهْجُورِيَّة | Uzaklık, ayrılık. |
|
Tehcîr | تَهْجِير | Göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme. |
|
Muhâceret | مُهَاجَرَة | Hicret etme, göç etme, göçme. | Çoğulu: Muhâcerât |
Muhâcir | مُهَاجِر | Göç eden, bir memleketten kalkıp, başka bir yere yerleşen. |
|
Teheccür | تَهَجُّر | Ayrılmak. Zuhur vaktinde seyretmek. |
|
Tehâcür | تَهَاجُر | Birbirinden ayrılmak. |
|
Tehcîr kelimesi, “yola çıkma, gün doğumunda seyahat etme, göçme” manasından gelir ve bu fiilin geçişli hale getirilmesiyle “sürme, göç ettirme” anlamı kazanır. Arapçada “sabah erken seyahat etme” anlamına gelen sözcüğe Osmanlıca metinlerde rastlanmaz. Güncel anlamda en erken 1916’dan itibaren resmi yazışmalarda kullanılmış, 1918’de savaşın bitimiyle birlikte basın jargonunda yaygınlık kazanmıştır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
هَجَرَ : Fiil-I.
4:34 | وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. |
19:46 | لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا |
Diyanet Meali: | “Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” |
23:67 | مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ |
Diyanet Meali: | (66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. * |
73:10 | وَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمِيلًا |
Diyanet Meali: | Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. * |
74:5 | وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ |
Diyanet Meali: | Şirkten uzak dur. * |
هَاجَرَ : Fiil-III.
2:218 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. |
3:195 | فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. |
4:89 | فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ أَوْلِيَاءَ حَتَّىٰ يُهَاجِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. |
4:97 | قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | (Melekler) “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. |
4:100 | وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً |
Diyanet Meali: | Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. |
8:72 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler… |
8:72 | وَالَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | İman edip hicret etmeyenlere gelince, (hicret edinceye kadar) onların velayetleri size ait değildir. |
8:72 | حَتَّىٰ يُهَاجِرُوا وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ |
Diyanet Meali: | (İman edip hicret etmeyenlere gelince) hicret edinceye kadar (onların velayetleri size ait değildir). Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur. |
8:74 | وَالَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ آوَوْا |
Diyanet Meali: | İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara yardım edenler) var ya… |
8:75 | وَالَّذِينَ آمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَأُولَٰئِكَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. |
9:20 | الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. |
16:41 | وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً |
Diyanet Meali: | Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. |
16:110 | ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُوا |
Diyanet Meali: | Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. |
22:58 | وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. |
33:50 | وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ |
Diyanet Meali: | Seninle beraber hicret eden … dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını (sana helâl kıldık). |
59:9 | وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. |
هَجْرٌ : İsim.
73:10 | وَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمِيلًا |
Diyanet Meali: | Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. * |
مَهْجُورٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
25:30 | يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi.” |
مُهَاجِرٌ: İsim. İsm-i Fâil. Mufâale Bâbı (III. Bâb).
4:100 | وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse… |
9:100 | وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuştur… |
9:117 | لَقَدْ تَابَ اللَّهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ |
Diyanet Meali: | Andolsun Allah; Peygamber ile sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir. |
24:22 | وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. |
29:26 | فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi. * |
33:6 | وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ |
Diyanet Meali: | Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. |
59:8 | لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bu mallar özellikle) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. |
مُهَاجِرَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Mufâale Bâbı (III. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُهَاجِرَةٌ
60:10 | إِذَا جَاءَكُمُ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler!) Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. |