KÖK HARFLER: ح ب ب
ANLAM:
حَبَّ : Sevmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
حَبَّبَ | fiil-II | 1 | Sevdirdi | 49/7 | |
أَحَبَّ | fiil-IV | 64 | Sevdi | 2/190 | |
اِسْتَحَبَّ | fiil-X | 4 | Sevdi, beğendi, (على) tercih etti | 14/3 | |
حُبٌّ | isim | 9 | Muhabbet, sevgi | 100/8 | |
أَحِبَّاؤُ | isim | 1 | Seven, mahbub, sevilen (Çoğul) | 5/18 | Tekili: حَبِيبٌ |
أَحَبُّ | isim | 3 | Daha sevimli | 12/8 | |
حَبٌّ | isim | 12 | Tane (Çoğul) | 80/27 | Tekil: حَبَّةٌ |
مَحَبَّةٌ | isim | 1 | Muhabbet, sevgi | 20/39 | |
Toplam | 95 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
Zıt Manada Kelimeler
- أَحَبَّ
- حُبٌّ
- مَحْبُوبٌ
- مَكْرُوهٌ > bak: ك ر ه
AÇIKLAMA:
HUBB ile VİDD kelimeleri arasındaki fark, (HABÎB ile VEDÎD arasında)
( ح ب ب – و د د )
Hubb, hem tabiî eğilimin, hem de hikmetin gerektirdiği şeylerde olur. Vidd, sadece tabiî eğilim konusunda olur. “Namazı seviyorum” derken, hubb kelimesi kullanılır, vidd kelimesi kullanılmaz. (Farklar Sözlüğü 164) Bknz: ( و د د )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Habb | حَبّ | Tane, çekirdek. | Çoğul: Hibâb |
Habbe | حَبَّة | 1: Tahıl tanesi, evin. 2: Su kabarcığı. | Çoğul: Habbât |
Hubb | حُبّ | Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine sevdirmek. |
|
Hubûb | حُبُوب | Tohumlar. | Çoğul: Hubûbât |
Hibb | حِبّ | Seven. Dost. Muhabbet eden, arkadaş. | Çoğul: Hibbân |
Ehabb | أَحَبّ | Çok sevgili. En sevgili. |
|
Habîb | حَبِيب | 1: Seven, dost. 2: Sevilen. Sevgili. | Çoğul: Ehibbâ’ |
Habîbe | حَبِيبَة | Sevgili. Seven, dost. (Bayan) | Çoğul: Habâib |
Ahbâb | أَحْبَاب | Dost. Sevilen dostlar. Sevilenler. Ehibba, muhibler. |
|
Mahbûb | مَحْبُوب | 1: Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili. 2: Mahbub-i Hûda, (Allah’ın sevgilisi) Hz. Muhammed (s.a.s). | Çoğul: Mahâbîb |
Muhibb | مُحِبّ | Seven. Muhabbet eden. Dost. Hayrı isteyen. |
|
Muhabbet | مَحَبَّة | 1: Sevgi, sevme. 2: Dostça konuşma, yârenlik. |
|
Tehâbb | تَحَابّ | Dostluk etme. Muhabbet, sevişme. |
|
Mütehâbb(e) | مُتَحَابَّة | Birbirine dost olan. Birbirini dost sayan. |
|
İstihbâb | اِسْتِحْبَاب | Bir şeyi iyi ve güzel addetmek. |
|
Müstehabb | مُسْتَحَبّ | Sevilmiş şey. |
|
Hap | ——— | Kolayca yutulabilmesi için toparlak durumuna getirilmiş ilaç. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَبَّبَ : Fiil-II.
49:7 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş. |
أَحَبَّ : Fiil-IV.
2:165 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. |
2:190 | وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. |
2:195 | وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. |
2:205 | وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ |
Diyanet Meali: | (O, senin yanından ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa), ekin ve nesli yok etmeğe (çalışır). Allah ise bozgunculuğu sevmez. |
2:216 | وَعَسَىٰ أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
2:222 | فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ |
Diyanet Meali: | Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever…” |
2:222 | وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ |
Diyanet Meali: | “Çok temizlenenleri sever.” |
2:276 | يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez. * |
3:31 | قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” |
3:31 | قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” |
3:32 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez. |
3:57 | وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.” * |
3:76 | بَلَىٰ مَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ وَاتَّقَىٰ فَإِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever. * |
3:92 | لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّىٰ تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ |
Diyanet Meali: | Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. |
3:119 | هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ |
Diyanet Meali: | İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. |
3:119 | هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ |
Diyanet Meali: | İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. |
3:134 | وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar), öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever. |
3:140 | وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez. |
3:146 | وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ |
Diyanet Meali: | Zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever. |
3:148 | فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever. * |
3:152 | وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, (za’f gösterdiniz. Peygamber’in verdiği emir konusunda tartıştınız) ve emre karşı geldiniz. |
3:159 | فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ |
Diyanet Meali: | Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. |
3:188 | وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | (Ettiklerine sevinen) ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. |
4:36 | إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. |
4:107 | وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنْفُسَهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا |
Diyanet Meali: | Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez. * |
4:148 | لَا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلَّا مَنْ ظُلِمَ |
Diyanet Meali: | Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. |
5:13 | فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever. |
5:42 | وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever. |
5:54 | فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Sizden kim dininden dönerse, bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü… |
5:54 | فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Sizden kim dininden dönerse, bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü… |
5:64 | وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez. |
5:87 | وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. |
5:93 | ثُمَّ اتَّقَوْا وَآمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَأَحْسَنُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri), sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, (daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur). Allah, iyilik edenleri sever. |
6:76 | قَالَ هَٰذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَا أُحِبُّ الْآفِلِينَ |
Diyanet Meali: | “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi. |
6:141 | وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. |
7:31 | وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. |
7:55 | ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. * |
7:79 | وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ |
Diyanet Meali: | Ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz.” |
8:58 | فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Antlaşma yaptığın bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan), sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez. |
9:4 | فَأَتِمُّوا إِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ إِلَىٰ مُدَّتِهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. |
9:7 | فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. |
9:108 | فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ |
Diyanet Meali: | Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever. |
9:108 | فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ |
Diyanet Meali: | Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever. |
16:23 | لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez. * |
22:38 | إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez. * |
24:19 | إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. |
24:22 | وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
28:56 | إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. |
28:76 | إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ |
Diyanet Meali: | Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.” |
28:77 | وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” |
30:45 | لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Bu hazırlığı Allah’ın; iman edip salih amel işleyenleri kendi lütfundan mükâfatlandırması için yaparlar. Şüphesiz O, inkâr edenleri sevmez. * |
31:18 | وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ |
Diyanet Meali: | “Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” |
38:32 | فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. |
42:40 | فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez. |
49:9 | فَإِنْ فَاءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever. |
49:12 | أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ |
Diyanet Meali: | Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! |
57:23 | وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ |
Diyanet Meali: | (Elinizden çıkana üzülmeyesiniz) ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. |
59:9 | يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا |
Diyanet Meali: | (Onlardan önce o yurda yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar), hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. |
60:8 | إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever. |
61:4 | إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. * |
61:13 | وَأُخْرَىٰ تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ |
Diyanet Meali: | Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke’nin fethi). |
75:20 | كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ |
Diyanet Meali: | Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz. * |
76:27 | إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا |
Diyanet Meali: | Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar. * |
89:20 | وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا |
Diyanet Meali: | Malı da pek çok seviyorsunuz. * |
اِسْتَحَبَّ : Fiil-X.
9:23 | لَا تَتَّخِذُوا آبَاءَكُمْ وَإِخْوَانَكُمْ أَوْلِيَاءَ إِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْإِيمَانِ |
Diyanet Meali: | Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. |
14:3 | الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatını ahirete tercih edenler… |
16:107 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerindendir. |
41:17 | وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَىٰ عَلَى الْهُدَىٰ |
Diyanet Meali: | Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişlerdi. |
حُبٌّ : İsim.
2:165 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. |
2:165 | يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır.) Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. |
2:177 | وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ |
Diyanet Meali: | (Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin); mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara … verenlerin … tutum ve davranışlarıdır. |
3:14 | زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ |
Diyanet Meali: | Kadınlar, oğullar … gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. |
12:30 | امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا |
Diyanet Meali: | “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş.” |
38:32 | فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. |
76:8 | وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. * |
89:20 | وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا |
Diyanet Meali: | Malı da pek çok seviyorsunuz. * |
100:8 | وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır. * |
أَحِبَّاؤُ : İsim. Çoğul. Tekili: حَبِيبٌ
5:18 | وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَىٰ نَحْنُ أَبْنَاءُ اللَّهِ وَأَحِبَّاؤُهُ |
Diyanet Meali: | (Bir de) yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. |
أَحَبُّ : İsim.
12:8 | إِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَىٰ أَبِينَا مِنَّا |
Diyanet Meali: | Kardeşleri dediler ki: “(Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde), Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir.” |
12:33 | قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir…” dedi. |
9:24 | وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | “Eğer … ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin!” |
حَبٌّ : İsim. Çoğul. Tekili: حَبَّةٌ
6:95 | إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendirendir. |
6:99 | فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًا |
Diyanet Meali: | O bitkiden de kendisinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik meydana getirdik. |
36:33 | وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا |
Diyanet Meali: | Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız. |
50:9 | وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ |
Diyanet Meali: | Gökten de bereketli bir su indirip onunla (kullar için rızık olarak) bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler) … bitirdik. * |
55:12 | وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ |
Diyanet Meali: | Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır. * |
78:15 | لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا |
Diyanet Meali: | Taneler, bitkiler … çıkaralım diye…* |
80:27 | فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا |
Diyanet Meali: | Orada taneler … ortaya çıkardık. * |
حَبَّةٌ : İsim. Çoğulu: حَبٌّ
2:261 | مَثَلُ الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ |
Diyanet Meali: | Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, …. bir tohum gibidir. |
2:261 | أَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ |
Diyanet Meali: | (Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu), yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan (bir tohum gibidir). |
6:59 | وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın. |
21:47 | وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. |
31:16 | إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir.” |
مَحَبَّةٌ : İsim.
20:39 | وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي |
Diyanet Meali: | “Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” |