KÖK HARFLER: غ ل م
ANLAM:
غَلِمَ : Aşırı bir biçimde şehvetle veya şehevi arzuyla kaplı olmak. Ona yenik düşmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
غُلَامٌ | isim | 13 | Bıyığı terlemiş delikanlı, genç; çocuk | 3/40 | Çoğulu: غِلْمَانٌ |
| Toplam | 13 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Gılme | غِلْمَة | Delikanlılar, gençler. Esirler, köleler. |
Gulme | غُلْمَة | Şevhet. |
Gulâm | غُلَام | Genç, delikanlı. Bıyığı henüz bitmemiş genç. |
Gılmân | غِلْمَان | Bıyığı yeni bitmiş gençler. Köleler. |
Gulâmân | غُلَامَان | Delikanlılar. |
Kölemen | ——— | Kölelerden kurulan bir asker sınıfı. |
Köle | ——— | Birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimse. |
İgtilâm | اِغْتِلَام | Hırs ve şehvetin galip gelmesi. |
Köle kelimesi, 15. yy sonlarında Türkiye Türkçesinde belirmiştir, kaynağı belirsizdir, “köle” anlamındaki gulâm (غُلَام) sözcüğünden geliyor olabilir veya kökeni Farsça olabilir. (Nişanyan Sözlük)
Kölemen kelimesi, “köleler” anlamındaki gılmân (غِلْمَان) sözcüğünden geliyor olabilir; ancak bu kesin değildir. Gılmân kelimesi “köle” anlamındaki gulâm (غلام) sözcüğünün çoğuludur. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
غُلَامٌ : İsim. Çoğulu: غِلْمَانٌ
3:40 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ |
Diyanet Meali: | (Zekeriya), “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
12:19 | فَأَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَأَدْلَىٰ دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَامٌ |
Diyanet Meali: | (Bir kervan gelmiş), sucularını suya göndermişlerdi. Sucu kovasını kuyuya salınca, “Müjde! Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. |
15:53 | قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler. * |
18:74 | فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ |
Diyanet Meali: | Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. |
18:80 | وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا |
Diyanet Meali: | “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları (azgınlığa ve küfre) sürüklemesinden korktuk.” |
18:82 | وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ |
Diyanet Meali: | “Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi.” |
19:7 | يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” * |
19:8 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا |
Diyanet Meali: | (Zekeriyya), “Rabbim!” “Hanımım kısır iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
19:19 | قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا |
Diyanet Meali: | Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. * |
19:20 | قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | (Meryem), “Bana hiçbir insan dokunmadığı hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
37:101 | فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. * |
51:28 | فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler. * |
52:24 | وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ |
Diyanet Meali: | Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar. * |