KÖK HARFLER: أ ر ض
ANLAM:
أَرَضَ : (Toprak) yeşillik veya bitki örtüsü açısından gelişmek, verimli ve gür hale gelmek, üzerine basışı yumuşak veya oturması keyifli olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
أَرْضٌ | isim | 461 | Yeryüzü, ülke, cennet yurdu | 4/97 |
| Toplam | 461 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Arz | أَرْض | Yeryüzü, toprak, zemin, dünya. |
Arzî | أَرْضِى | Arza ait. |
Arâzî | أَرَاضِى | Yeryüzü parçası, yer, toprak. |
Arâzât | أَرَاضَات | Ülkeler. Araziler. |
Arziyyât | أَرَاضِيَّات | Jeoloji. |
Ardiyye (Arziyye) | أَرْضِيَّة | Ambar. |
AÇIKLAMA:
Ardiye kelimesinin aslı “arziyye”dir. “Yere ait, yer bedeli” anlamına gelir. “Bir mahalde müddet-i nizamiyesinden fazla kalan eşya için alınan ücrettir” (Mehmed Bahaeddin / Nişanyan Sözlük). Ardiye, genellikle ticaret eşyasını saklamaya yarar depodur. Zamanla anlam kaymasına uğramıştır. (Emrullah İşler)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَرْضٌ : İsim.
2:11 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde… |
2:22 | الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً |
Diyanet Meali: | O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapandır… |
2:27 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan), Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. |
2:29 | هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip (onları yedi gök hâlinde düzenleyendir). |
2:30 | وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. |
2:33 | قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim … demedim mi?” dedi. |
2:36 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik. |
2:60 | كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” demiştik. |
2:61 | فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا |
Diyanet Meali: | “(Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız.) O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze … versin” |
2:71 | قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُثِيرُ الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, (ekin sulamak) için boyunduruğa vurulmamış, (kusursuz, hiç alacası olmayan) bir sığırdır.” |
2:107 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
2:116 | وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Allah, çocuk edindi” dediler.O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. |
2:117 | بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. |
2:164 | إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde … (elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
2:164 | وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz), … Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, … (elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
2:164 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz), … rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde (elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
2:168 | يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! |
2:205 | وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ |
Diyanet Meali: | O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. |
2:251 | وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. |
2:255 | لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. |
2:255 | وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا |
Diyanet Meali: | O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. |
2:267 | أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. |
2:273 | لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ |
Diyanet Meali: | (Sadakalar kendilerini Allah yoluna adayan), yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen (fakirler içindir. İffetlerinden dolayı dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. |
2:284 | لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
3:5 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَخْفَىٰ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.* |
3:29 | وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir.” |
3:83 | أَفَغَيْرَ دِينِ اللَّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki herkes (ister istemez) O’na boyun eğmişken … onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? |
3:91 | فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya), dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. |
3:109 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.* |
3:129 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar… |
3:133 | وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | (Rabbinizin bağışına), genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete (koşun). |
3:137 | قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da (yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün). |
3:156 | وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler!) Kardeşleri sefere (veya savaşa) çıktığında onlar hakkında … diyen (inkârcılar gibi olmayın). |
3:180 | وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
3:189 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.* |
3:190 | إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde (selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır). |
3:191 | وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. |
4:42 | يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler. |
4:97 | قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. |
4:97 | قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. |
4:100 | وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً |
Diyanet Meali: | Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. |
4:101 | وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit (kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız), namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. |
4:126 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
4:131 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
4:131 | وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
4:132 | وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.* |
4:170 | وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
4:171 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. |
5:17 | إِنْ أَرَادَ أَنْ يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | “Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, (Allah’a karşı kim ne yapabilir)?” |
5:17 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır.” |
5:18 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır. |
5:21 | يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa girin.” |
5:26 | قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ أَرْبَعِينَ سَنَةً يَتِيهُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar.” |
5:31 | فَبَعَثَ اللَّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Nihayet Allah, (ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için) yeri eşeleyen bir karga gönderdi. |
5:32 | مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür.” |
5:32 | ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذَٰلِكَ فِي الْأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ |
Diyanet Meali: | Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir. |
5:33 | وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا |
Diyanet Meali: | (Allah’a ve Resûlüne savaş açanların) ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların (cezası); ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları… |
5:33 | أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ أَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. |
5:36 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kâfirlerin olsa da (onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar, onlardan yine kabul edilmez). |
5:40 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. O, dilediğine azap eder… |
5:64 | وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez. |
5:97 | ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın bildiğini … bilmeniz içindir. |
5:106 | إِنْ أَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَأَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةُ الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, (sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder). |
5:120 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.* |
6:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ |
Diyanet Meali: | Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. |
6:3 | وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. |
6:6 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde (size vermediğimiz) imkân ve iktidarı onlara vermiştik. |
6:11 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”* |
6:12 | قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلْ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. |
6:14 | قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, (beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı olmayan) Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” |
6:35 | فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | (Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse); bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak (onlara bir mucize getirmeye) gücün yetiyorsa durma, yap! |
6:38 | وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. |
6:59 | وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın. |
6:71 | كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَا |
Diyanet Meali: | “Arkadaşları ‘bize gel!’ diye doğru yola çağırdıkları hâlde, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp şeytanların ayarttığı kimse gibi mi (olalım)?” |
6:73 | وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. |
6:75 | وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk (ki kesin ilme erenlerden olsun). |
6:79 | إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm.” |
6:101 | بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? |
6:116 | وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. |
6:165 | وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, (size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için) bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. |
7:10 | وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْأَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, size yeryüzünde imkân ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkânları da yarattık. |
7:24 | قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى حِينٍ |
Diyanet Meali: | Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.”* |
7:54 | إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan… |
7:56 | وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا |
Diyanet Meali: | Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. |
7:73 | فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ |
Diyanet Meali: | “(İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi..) Bırakın onu da Allah’ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin.” |
7:74 | وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا |
Diyanet Meali: | “Ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz.” |
7:74 | فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık Allah’ın nimetlerini anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
7:85 | وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَاِصْلَاحِهَا |
Diyanet Meali: | “İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin.” |
7:96 | وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. |
7:100 | أَوَلَمْ يَهْدِ لِلَّذِينَ يَرِثُونَ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ أَهْلِهَا |
Diyanet Meali: | Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki… |
7:110 | يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavun, ileri gelenlere, “Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?” dedi.* |
7:127 | أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ |
Diyanet Meali: | “Sen (sihirbazları cezalandıracaksın da) Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” |
7:128 | قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ الْأَرْضَ لِلّٰهِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır…” dedi. |
7:129 | قَالَ عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَنْ يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helâk edecek ve sizi bu yerde (Mısır’da) egemen kılıp, (nasıl davranacağınıza bakacaktır)” dedi. |
7:137 | وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا |
Diyanet Meali: | Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını, toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz) yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. |
7:146 | سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. |
7:158 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben), yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait (olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim). O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.” |
7:168 | وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْأَرْضِ أُمَمًا مِنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. |
7:176 | وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَٰكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الْأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ |
Diyanet Meali: | Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. |
7:185 | أَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama, Allah’ın yarattığı her şeye, (ecellerinin yaklaşmış olabileceğine) hiç bakmadılar mı? |
7:187 | ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | “O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” |
8:26 | وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | O vakti hatırlayın ki siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz. |
8:63 | لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. |
8:67 | مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَكُونَ لَهُ أَسْرَىٰ حَتَّىٰ يُثْخِنَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. |
8:73 | إِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur. |
9:2 | فَسِيحُوا فِي الْأَرْضِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. |
9:25 | وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız. |
9:36 | اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. |
9:38 | مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. |
9:74 | وَمَا لَهُمْ فِي الْأَرْضِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır. |
9:116 | إِنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, diriltir ve öldürür. |
9:118 | حَتَّىٰ إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. |
10:3 | إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan… |
10:6 | وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde), Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır. |
10:14 | ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sonra, (nasıl davranacağınızı görelim diye), onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik. |
10:18 | قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!?” |
10:23 | فَلَمَّا أَنْجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Fakat onları kurtarınca, bir de bakarsın ki yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıyorlar. |
10:24 | كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Dünya hayatının hâli), ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, (insanların ve hayvanların yedikleri) yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. |
10:24 | حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا |
Diyanet Meali: | Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de (onun üzerine her türlü tasarrufa kadir olduklarını) sandıkları bir sırada… |
10:31 | قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir?” |
10:54 | وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْأَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهِ |
Diyanet Meali: | (O gün) zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir. |
10:55 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | Bilesiniz ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Yine bilesiniz ki, Allah’ın va’di haktır. |
10:61 | وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun), hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz. |
10:66 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde kim varsa, hep Allah’ındır. |
10:68 | سُبْحَانَهُ هُوَ الْغَنِيُّ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (“Allah, bir çocuk edindi” dediler.) O, bundan uzaktır. O, her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. |
10:78 | قَالُوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hâkimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize geldin?” |
10:83 | وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. |
10:99 | وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَنْ فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. |
10:101 | قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza.” Fakat âyetler (ve uyarılar, inanmayan bir topluma) hiçbir fayda sağlamaz. |
11:6 | وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra emaneten konulacakları yeri de) O bilir. |
11:7 | وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | O, … gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. |
11:20 | أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. |
11:44 | وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ |
Diyanet Meali: | “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi… |
11:61 | هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ |
Diyanet Meali: | “O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin… |
11:64 | وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın.” |
11:85 | وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
11:107 | خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ |
Diyanet Meali: | Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. |
11:108 | فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | (Mutlu olanlara gelince), gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. |
11:116 | أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Sizden önceki nesillerden) aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. |
11:123 | وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. |
12:9 | اقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ |
Diyanet Meali: | “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin.” |
12:21 | وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik. |
12:55 | قَالَ اجْعَلْنِي عَلَىٰ خَزَائِنِ الْأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “Beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim” dedi.* |
12:56 | وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Böylece Yûsuf’a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik. |
12:73 | تَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz.” |
12:80 | فَلَنْ أَبْرَحَ الْأَرْضَ حَتَّىٰ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللَّهُ لِي |
Diyanet Meali: | “Artık babam bana izin verinceye veya Allah, hakkımda hükmedinceye kadar buradan asla ayrılmayacağım.” |
12:101 | فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنْتَ وَلِيِّي فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | “Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin.” |
12:105 | وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da (onlardan yüzlerini çevirerek geçerler). |
12:109 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
13:3 | وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا |
Diyanet Meali: | O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren… |
13:4 | وَفِي الْأَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler … vardır… |
13:15 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez (kendileri de gölgeleri de sabah akşam) Allah’a boyun eğer. |
13:16 | قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. |
13:17 | وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İnsanlara yararlı olan ise yerde kalır. |
13:18 | وَالَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُ لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Ona uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey (ve onun yanında bir katı daha) kendilerinin olsa, (kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi). |
13:25 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya… |
13:31 | وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı … bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). |
13:33 | أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onların isimlerini açıklayın.) Yoksa siz (bununla) O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vermiş olacaksınız, yoksa boş söz mü etmiş olacaksınız?” |
13:41 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا |
Diyanet Meali: | Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi? |
14:2 | الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَوَيْلٌ لِلْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Bu Kur’an), … göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan (Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli azaptan dolayı) vay kâfirlerin hâline. |
14:8 | وَقَالَ مُوسَىٰ إِنْ تَكْفُرُوا أَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de (gerçek şu ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyık olandır).” |
14:10 | قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?” |
14:13 | لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ أَرْضِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا |
Diyanet Meali: | “Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz.” |
14:14 | وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِي |
Diyanet Meali: | “Onlardan sonra sizi elbette o yere yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan (ve tehdidimden sakınan) kimseler içindir.” |
14:19 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? |
14:26 | وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, (ayakta durma imkânı olmayan) kötü bir ağacın durumu gibidir. |
14:32 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren… |
14:38 | وَمَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” |
14:48 | يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ |
Diyanet Meali: | O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür… |
14:48 | يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُوا لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar (bir ve kahhar, her şeyin üzerinde yegâne hâkim olan) Allah’ın huzuruna çıkarlar. |
15:19 | وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ |
Diyanet Meali: | Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.* |
15:39 | قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, onların hepsini azdıracağım” dedi.* |
15:85 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. |
16:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir.* |
16:13 | وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.* |
16:15 | وَاَلْقٰى فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلًا |
Diyanet Meali: | Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; (yolunuzu bulmanız için de) nehirler meydana getirdi. |
16:36 | فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün. |
16:45 | أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ يَخْسِفَ اللَّهُ بِهِمُ الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden … emin mi oldular? |
16:49 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde bulunan canlılar (ve melekler büyüklük taslamadan) Allah’a secde ederler (boyun eğerler). |
16:52 | وَلَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İtaat de daima O’na olmalıdır. |
16:65 | وَاللَّهُ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. |
16:73 | مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | (Allah’ı bırakıp da), kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan (ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar). |
16:77 | وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi (veya daha az) bir zamandır. |
17:4 | وَقَضَيْنَا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ |
Diyanet Meali: | Biz, Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız (ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz)” diye hükmettik. |
17:37 | وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın… |
17:37 | إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا |
Diyanet Meali: | Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. |
17:44 | تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. |
17:55 | وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّنَ عَلٰى بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık… |
17:76 | وَإِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْأَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Seni o yerden (Mekke’den) sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. |
17:90 | وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنْبُوعًا |
Diyanet Meali: | Onlar dediler ki: “Sen bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.”* |
17:95 | قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”* |
17:99 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? |
17:102 | قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنْزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ ise, “İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir.” demişti. |
17:103 | فَأَرَادَ أَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Firavun (işkence etmek ve öldürmek suretiyle) o yerden onların kökünü kazımak istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk.* |
17:104 | اسْكُنُوا الْأَرْضَ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًا |
Diyanet Meali: | “Bu topraklarda oturun, ahiret va’di (kıyamet) gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” |
18:7 | إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.* |
18:14 | إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir…” dediklerinde (onların kalplerine kuvvet vermiştik). |
18:26 | قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir.” |
18:45 | كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا |
Diyanet Meali: | (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. (Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu) kuru bir çer çöpe döner. |
18:47 | وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً |
Diyanet Meali: | Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. |
18:51 | مَا أَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. |
18:84 | اِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا |
Diyanet Meali: | Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.* |
18:94 | يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar.” |
19:40 | إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler.* |
19:65 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. |
19:90 | تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Bundan dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak… |
19:93 | إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir.* |
20:4 | تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى |
Diyanet Meali: | (O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir.* |
20:6 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَىٰ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur.* |
20:53 | الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا |
Diyanet Meali: | “Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan…” |
20:57 | قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?”* |
20:63 | قَالُوا إِنْ هَٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا |
Diyanet Meali: | Şöyle dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak … isteyen birer sihirbazdırlar.” |
21:4 | قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Peygamber, onlara dedi ki: “Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”* |
21:16 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.* |
21:19 | وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir ne de yorgunluk ve bıkkınlık duyarlar). |
21:21 | أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek birtakım ilâhlar mı edindiler?* |
21:30 | أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı (ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi) görmediler mi? |
21:31 | وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا |
Diyanet Meali: | Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere yol bulabilsinler diye) ondan geçitler, yollar meydana getirdik. |
21:44 | أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا |
Diyanet Meali: | Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? |
21:56 | قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ |
Diyanet Meali: | İbrahim, dedi ki: “Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. O, bunları yaratandır…” |
21:71 | وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Onu Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.* |
21:81 | وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. |
21:105 | وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebûr’da da, “Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır” diye yazmıştık.* |
22:5 | وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır… |
22:18 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar … Allah’a secde etmektedir. |
22:41 | اَلَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. |
22:46 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, (işitecek kulakları) olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). |
22:63 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً |
Diyanet Meali: | Allah’ın gökten yağmur indirdiğini, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? |
22:64 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Şüphesiz ki Allah elbette zengindir, elbette övgüye lâyıktır.* |
22:65 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. |
22:65 | وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. |
22:70 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. |
23:18 | وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. |
23:71 | وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْفِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. |
23:79 | وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız.* |
23:84 | قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?”* |
23:112 | قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, (inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar.* |
24:35 | اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ |
Diyanet Meali: | Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre… |
24:41 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, (sıra sıra kanat çırparak uçan kuşların) Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? |
24:42 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır.* |
24:55 | لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere), kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına … (dair vaadde bulunmuştur). |
24:57 | لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlerin (Allah’ı) yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma! Onların varacağı yer cehennemdir. |
24:64 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Bilmiş olun ki şüphesiz göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. O, içinde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. |
25:2 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا |
Diyanet Meali: | O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. |
25:6 | قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir.” |
25:59 | الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan… |
25:63 | وَعِبَادُ الرَّحْمَٰنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا |
Diyanet Meali: | Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. |
26:7 | أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ |
Diyanet Meali: | Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.* |
26:24 | قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.”* |
26:35 | يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?”* |
26:152 | الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran (haddi aşmışların emrine itaat etmeyin).” |
26:183 | وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”* |
27:25 | أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, (sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen) Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)” |
27:48 | وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlardı. |
27:60 | أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً |
Diyanet Meali: | Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, (onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren) mi? |
27:61 | أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا |
Diyanet Meali: | Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, (onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan) mı? |
27:62 | وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren) ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? |
27:64 | أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? |
27:65 | قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir.” |
27:69 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”* |
27:75 | وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.* |
27:82 | وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. |
27:87 | وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sûr’a üfürüleceği (ve Allah’ın dilediği kimselerden başka) göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. |
28:4 | إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. |
28:5 | وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً |
Diyanet Meali: | Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım… |
28:6 | وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.* |
28:19 | إِنْ تُرِيدُ إِلَّا أَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun…” |
28:39 | وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar. |
28:57 | وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَىٰ مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا |
Diyanet Meali: | Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. |
28:77 | وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme.” |
28:81 | فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. |
28:83 | تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan (ve bozgunculuk çıkarmayan)lara has kılarız. |
29:20 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın.” |
29:22 | وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Siz, yerde de gökte de (Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz. |
29:36 | اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
29:39 | وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. |
29:40 | وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُمْ مَنْ أَغْرَقْنَا |
Diyanet Meali: | Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. |
29:44 | خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir ibret vardır.* |
29:52 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.” |
29:56 | يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ |
Diyanet Meali: | Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O hâlde, ancak bana kulluk edin.* |
29:61 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan… |
29:63 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan… |
30:3 | فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ |
Diyanet Meali: | (Rumlar), yakın bir yerde (yenilgiye uğratıldılar). Onlar yenilgilerinden sonra (birkaç yıl içinde) galip geleceklerdir.* |
30:8 | مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Hem Allah, gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak (ve belirli bir süre için) yaratmıştır. |
30:9 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا |
Diyanet Meali: | (Yine) onlar, yeryüzünde dolaşıp (kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna) bakmadılar mı? |
30:9 | كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Yeryüzünü sürüp işlemişler ve orayı kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. |
30:18 | وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı tespih edin.* |
30:19 | يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Allah, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. (Ölümünden sonra) yeryüzünü diriltir. |
30:22 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin (ve renklerinizin) farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:24 | وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi… |
30:25 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:25 | ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir çağırdı mı, (bir de bakarsınız ki dirilmiş olarak çıkıyorsunuz). |
30:26 | وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.* |
30:27 | وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
30:42 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da (önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna) bakın.” |
30:50 | فَانْظُرْ إِلَىٰ آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. |
31:10 | وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi. |
31:16 | فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti: “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa) ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, (Allah onu çıkarır getirir).” |
31:18 | وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا |
Diyanet Meali: | “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme!” |
31:20 | أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini görmediniz mi? |
31:25 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah” derler. |
31:26 | لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye lâyık olandır.* |
31:27 | وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ اَبْحُرٍ |
Diyanet Meali: | Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, (Allah’ın sözleri yazmakla yine de tükenmez). |
31:34 | وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ |
Diyanet Meali: | Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. |
32:4 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ اَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan… |
32:5 | يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ |
Diyanet Meali: | Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, (süresi sizin hesabınızla bin yıl olan) bir günde O’na yükselir. |
32:10 | وَقَالُوا أَإِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | (Kâfirler dediler ki:) “Biz toprakta yok olduktan sonra mı, biz mi yeniden yaratılacakmışız?” |
32:27 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا |
Diyanet Meali: | Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip onunla (hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği) ekinler çıkarırız. |
33:27 | وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. |
33:27 | وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. |
33:72 | إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik… |
34:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah’a mahsustur. |
34:2 | يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Allah, yere gireni, yerden çıkanı; gökten ineni (ve oraya yükseleni) bilir. |
34:3 | لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz.” |
34:9 | أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? |
34:9 | إِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. |
34:14 | فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَىٰ مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak (değneğini yemekte olan) bir kurt gösterdi. |
34:22 | لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir.” |
34:24 | قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Size göklerden ve yerden kim rızık verir?” De ki: “Allah.” |
35:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ |
Diyanet Meali: | Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri (ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler) yapan Allah’a mahsustur. |
35:3 | هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? |
35:9 | فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. |
35:38 | إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.* |
35:39 | هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ |
Diyanet Meali: | O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkâr ederse inkârı kendi aleyhinedir. |
35:40 | أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ |
Diyanet Meali: | “(Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü?) Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var?” |
35:41 | إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَنْ تَزُولَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende) tutuyor. |
35:43 | اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). |
35:44 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
35:44 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah’ı âciz bırakacak değildir. |
36:33 | وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا |
Diyanet Meali: | Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız… |
36:36 | سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Yerin bitirdiği şeylerden, (insanların kendilerinden ve daha bilemedikleri nice şeylerden), bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir. |
36:81 | أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? |
37:5 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ |
Diyanet Meali: | O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.* |
38:10 | أَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? |
38:26 | يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.” |
38:27 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا |
Diyanet Meali: | Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. |
38:28 | اَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? |
38:66 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ |
Diyanet Meali: | “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”* |
39:5 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor… |
39:10 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ |
Diyanet Meali: | “Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir.” |
39:21 | أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. |
39:38 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. |
39:44 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | “Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” |
39:46 | قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım!” |
39:47 | وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ |
Diyanet Meali: | Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, (kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi). |
39:63 | لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. |
39:67 | وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. |
39:68 | وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sûr’a üflenir ve (Allah’ın dilediği kimseler dışında) göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. |
39:69 | وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler (ve şahitler) getirilir… |
39:74 | وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “(Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren) ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan (Allah’a mahsustur).” |
40:21 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
40:21 | كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. |
40:26 | إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ |
Diyanet Meali: | (Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Mûsâ’yı öldüreyim. Faydası olacaksa Rabbini yardıma çağırsın!) Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.” |
40:29 | يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir.” |
40:57 | لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. |
40:64 | اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً |
Diyanet Meali: | Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan… |
40:75 | ذَٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan (ve böbürlenmenizden) ötürüdür. |
40:82 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
40:82 | كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. |
41:9 | قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor (ve O’na ortaklar koşuyor)sunuz?” |
41:11 | فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا |
Diyanet Meali: | (Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi); ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. |
41:15 | فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamıştı… |
41:39 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً |
Diyanet Meali: | Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün… |
42:4 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür.* |
42:5 | يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Melekler ise), Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. |
42:11 | فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler … yaratmıştır. |
42:12 | لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı bol verir, (dilediğinden de kısar). |
42:27 | وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. |
42:29 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O’nun varlığının delillerindendir. |
42:31 | وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde O’nu âciz bırakamazsınız. |
42:42 | اِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde (haksız yere) taşkınlık edenler içindir. |
42:49 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. |
42:53 | صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun); göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. |
43:9 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir.* |
43:10 | الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا |
Diyanet Meali: | O, yeryüzünü size beşik yapan ve (gideceğiniz yere ulaşasınız diye) sizin için orada yollar var edendir. |
43:60 | وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.* |
43:82 | سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.* |
43:84 | وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ |
Diyanet Meali: | O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. |
43:85 | وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! |
44:7 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.* |
44:29 | فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ |
Diyanet Meali: | Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.* |
44:38 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.* |
45:3 | إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır.* |
45:5 | وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | (Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde), Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, (rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır). |
45:13 | وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. |
45:22 | وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez.* |
45:27 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
45:36 | فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.* |
45:37 | وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
46:3 | مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak (ve belirli bir süre için) yarattık. |
46:4 | أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ |
Diyanet Meali: | “(Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü?) Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var?” |
46:20 | فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “(Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz.) Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan (ve yoldan çıkmanızdan) dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” |
46:32 | وَمَنْ لَا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. |
46:33 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, (ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini) görmediler mi? |
47:10 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı?. |
47:22 | فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak (ve akrabalık bağlarını koparacak)sınız, öyle mi? |
48:4 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
48:7 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
48:14 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar… |
49:16 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir.” |
49:18 | إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.* |
50:4 | قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır.* |
50:7 | وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik.* |
50:38 | وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. |
50:44 | يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ |
Diyanet Meali: | O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır.* |
51:20 | وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Kesin olarak inananlar için yeryüzünde birçok alametler vardır. |
51:23 | فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.* |
51:48 | وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ |
Diyanet Meali: | Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.* |
52:36 | أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بَلْ لَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin olarak inanmıyorlar.* |
53:31 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, (iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması) için (böyle)dir. |
53:32 | هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. |
54:12 | وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.* |
55:10 | وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ |
Diyanet Meali: | Allah, yeri yaratıklar için var etti.* |
55:29 | يَسْأَلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.* |
55:33 | إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse (geçip gidin). |
56:4 | إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا |
Diyanet Meali: | Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman…* |
57:1 | سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
57:2 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. |
57:4 | هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan… |
57:4 | يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, (oraya yükseleni) bilir. |
57:5 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.* |
57:10 | وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنْكُمْ مَنْ أَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. |
57:17 | اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. |
57:21 | وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Rabbinizden bir bağışlanmaya) ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, (Allah’a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan) cennete (yarışırcasına koşun). |
57:22 | مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنْفُسِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, (biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın). |
58:7 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? |
59:1 | سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
59:24 | يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
61:1 | سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
62:1 | يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, (mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah’ı tespih eder. |
62:10 | فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. |
63:7 | وَلِلَّهِ خَزَائِنُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar. |
64:1 | يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. Mülk yalnızca O’nundur, hamd de O’na mahsustur. |
64:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. |
64:4 | يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. |
65:12 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. |
67:15 | هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا |
Diyanet Meali: | O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün… |
67:16 | أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ |
Diyanet Meali: | Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor.* |
67:24 | قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “O, sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak O’nun huzurunda toplanacaksınız.”* |
69:14 | وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً |
Diyanet Meali: | Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca…* |
70:14 | وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ |
Diyanet Meali: | (Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için … ve yeryüzünde bulunanların hepsini (fidye olarak versin de), kendisini kurtarsın.* |
71:17 | وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)* |
71:19 | وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا |
Diyanet Meali: | Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır.* |
71:26 | وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!”* |
72:10 | وَاَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا |
Diyanet Meali: | “Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?”* |
72:12 | وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا |
Diyanet Meali: | “Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde âciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu âciz bırakamayacağımızı anladık.”* |
73:14 | يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا |
Diyanet Meali: | Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.* |
73:20 | عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın (Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere) yeryüzünde dolaşacağını … bilmektedir. |
77:25 | أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا |
Diyanet Meali: | Biz yeryüzünü (dirilere ve ölülere) toplanma yeri yapmadık mı?* |
78:6 | أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا |
Diyanet Meali: | Biz, yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?* |
78:37 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden… |
79:30 | وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَاهَا |
Diyanet Meali: | Ardından yeri düzenleyip döşedi.* |
80:26 | ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا |
Diyanet Meali: | Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!* |
84:3 | وَإِذَا الْأَرْضُ مُدَّتْ |
Diyanet Meali: | Yer uzatılıp dümdüz edildiği zaman…* |
85:9 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ |
Diyanet Meali: | (Onlar mü’minlere ancak); göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan (mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı). Allah, her şeye şahittir.* |
86:12 | وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ |
Diyanet Meali: | Yarık yarık çatlamış yere andolsun.* |
88:20 | وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!* |
89:21 | كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا |
Diyanet Meali: | Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman…* |
91:6 | وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا |
Diyanet Meali: | Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun…* |
99:1 | إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı zaman…* |
99:2 | وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzü içindekileri dışarıya çıkarıp attığı zaman…* |