KÖK HARFLER: أ ج ج
ANLAM:
أَجَّ : (Ateş) yanmak, cayır cayır yanmak ya da parlamak; cayır cayır alevlenmek. Acele etmek, adımlarını hızlandırmak; adımlarından ateşin alevlenmesi gibi bir ses ya da gürültü çıkmak; vesveselenmek ve parlamak. (Su) acı olmak, acılaşmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
أُجَاجٌ | isim | 3 | Tuz, acı ya da sıcaklık gibi ağzı yakan bir şey. Çok tuzlu. | 25/53 |
| Toplam | 3 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Ücâc | أُجَاج | Tuzlu, acı su. |
*Acı | ——— | 1: Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı. 2: Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli. 3: Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç. |
*Nişanyan Sözlük “acı” kelimesinin Eski Türkçe kökenli olduğunu söyler.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أُجَاجٌ : İsim.
25:53 | مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ |
Diyanet Meali: | O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salmıştır.. |
35:12 | هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ |
Diyanet Meali: | Şu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. |
56:70 | لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!. * |