KÖK HARFLER: ج ه ل
ANLAM:
جَهَلَ ve جَهِلَ : Bihaber olmak, bilmemek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
جَهِلَ | fiil-I | 5 | Bilmedi, cahil oldu, aklı kıt oldu | 6/111 |
جَهَالَةٌ | isim | 4 | Cahillik | 16/119 |
جَاهِلٌ | isim | 10 | Cahil | 2/273 |
جَهُولٌ | isim | 1 | Çok cahil | 33/72 |
جَاهِلِيَّةٌ | isim / özel isim | 4 | Hidayet ve nübüvvet gelmeden önce ümmetin hali, cahiliyet | 5/50 |
| Toplam | 24 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
Zıt Manada Kelimeler
- جَاهِلٌ
- عَالِمٌ > bak: ع ل م
AÇIKLAMA:
CEHL ile ZANN kelimeleri arasındaki fark
( ج ه ل – ظ ن ن )
Câhil, kendisini âlim suretinde tasavvur eder, her ne kadar kendi kendisini teskin edemediğinden içinde bulunduğu durum ona ıztırap veriyorsa da, onun itikadının aksi imkansızdır. Oysa zann sahibi böyle değildir. (Farklar Sözlüğü 129) Bknz: ( ظ ن ن )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Cehl | جَهْل | Cahillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nadanlık, tecrübesizlik, gençlik. |
|
Cehûl | جَهُول | Pek çok cahil. |
|
Câhil | جَاهِل | 1: Öğrenim görmemiş, okumamış. 2: Bilgisiz. 3: Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan. 4: Deneysiz, genç, toy (delikanlı veya kız). 5: İdrak edemeyen, şuuruna varamayan. | Çoğul: Cehele, Cühhâl |
Cühelâ | جُهَلَاء | Bilgisizler, cahiller. | Tekil: Câhil |
Cehâlet | جَهَالَة | Bilgisizlik. |
|
Câhiliyyet | جَاهِلِيَّة | Bilgisizlik. Cahilliğe ait. |
|
Mechûl | مَجْهُول | Bilinmeyen. Belli olmayan. |
|
Echel | أَجْهَل | Çok cahil, çok bilgisiz. | Echeliyyet |
Techîl | تَجْهِيل | Bir kimseyi cahil saymak, cahilliğini meydana koyma. |
|
Mücehhel | مٰجَهَّل | Bilinmez bir hale getirilmiş. |
|
Tecâhül | تَجَاهُل | Bilmez gibi görünme, bilmezlikten gelme. | Tecâhül-i ârifâne |
Mütecâhil | مُتَجَاهِل | Tecahül eden. Bilmemezlikten gelen, cahil gibi görünen. |
|
İstichâl | اِسْتِجْهَال | Cahil sayma. |
|
Müstechil | مُسْتَجْهِل | Cahil sayan, istichal eden. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
جَهِلَ : Fiil-I.
6:111 | مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bilmiyorlar. |
7:138 | قَالُوا يَا مُوسَى اجْعَلْ لَنَا إِلَٰهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” |
11:29 | إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.” |
27:55 | أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” * |
46:23 | وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi. |
جَهَالَةٌ : İsim.
4:17 | إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللَّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ |
Diyanet Meali: | Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. |
6:54 | أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
16:119 | ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُوا السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ وَأَصْلَحُوا |
Diyanet Meali: | Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. |
49:6 | فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Size bir fasık bir haber getirirse,) bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. |
جَاهِلٌ : İsim. İsm-i Fâil.
2:67 | قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti. |
2:273 | يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ |
Diyanet Meali: | İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. |
6:35 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma. |
7:199 | خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. * |
11:46 | إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim. |
12:33 | وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُنْ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum. |
12:89 | قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنْتُمْ جَاهِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Siz (henüz) cahil kimseler iken Yûsuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?” * |
25:63 | وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا |
Diyanet Meali: | Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler. |
28:55 | لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz.” |
39:64 | قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey cahiller! Siz bana Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?” * |
جَهُولٌ : İsim. Sıfat.
33:72 | وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا |
Diyanet Meali: | Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. |
الْجَاهِلِيَّةُ : İsim. Özel isim.
5:50 | أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir? * |
33:33 | وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. |
48:26 | إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ |
Diyanet Meali: | Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. |
جَاهِلِيَّةٌ : İsim.
3:154 | يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlardı. |