KÖK HARFLER: ب و أ
ANLAM:
بَاءَ : Bir kişiye veya şeye dönmek; üstüne çekmek; uğramak (gazap vb); kendini o kişiye veya şeye ortak etmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet |
بَاءَ | fiil-I | 6 | Döndü, döndürdü, uğradı | 3/162 |
بَوَّأَ | fiil-II | 6 | İndirdi, ağırladı | 7/74 |
تَبَوَّأَ | fiil-V | 4 | Konakladı, mesken edindi | 10/87 |
مُبَوَّأٌ | isim | 1 | Hazırlanmış yer, menzil | 10/93 |
| Toplam: | 17 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- بَاءَ
- بُوَاءٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Tebvie | تَبْوِئَة | Bir kadını boş bir evde oturtma. |
Bevâ’ | بَوَاء | Benzer, beraber, eş, denk. Hazır etmek. Doğrulanmak. Nüzul etmek, inmek. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
بَاءَ : Fiil-I.
2:61 | وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. |
2:90 | فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır. |
3:112 | وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ |
Diyanet Meali: | Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. |
3:162 | أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan kimse gibi midir? |
5:29 | إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.” |
8:16 | إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | -Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- (böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse) mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. |
بَوَّأَ : Fiil-II.
3:121 | وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ |
Diyanet Meali: | Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. |
7:74 | وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا |
Diyanet Meali: | (Allah) sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyorsunuz. |
10:93 | وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik. |
16:41 | وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً |
Diyanet Meali: | Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. |
22:26 | وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma..” diye belirlemiştik. |
29:58 | وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا |
Diyanet Meali: | İman edip salih amel işleyenler var ya, onları cennet köşklerine yerleştireceğiz. |
تَبَوَّأَ : Fiil-V.
10:87 | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da (sığınak olarak) evler hazırlayın” diye vahyettik. |
12:56 | وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Böylece Yûsuf’a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik. |
39:74 | وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kıldı.” |
59:9 | وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. |
مُبَوَّأٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
10:93 | وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik. |