KÖK HARFLER: ب ش ر
ANLAM:
بَشَرَ : (Deriyi) soymak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama | |
بَشَّرَ | fiil-II | 38 | Müjdeledi | 15/54 | Meçhul: بُشِّرَ |
بَاشَرَ | fiil-III | 2 | Cinsi münasebette bulundu | 2/187 | |
أَبْشَرَ | fiil-IV | 1 | Verilen müjdeye sevindi | 41/30 | |
اِسْتَبْشَرَ | fiil-X | 7 | Müjde edilen şeyle sevindi | 39/45 | |
مُبَشِّرٌ | isim | 9 | Müjdeci | 18/56 | |
مُبَشِّرَةٌ | isim | 1 | Müjdeci (müennes) | 80/39 | |
بَشِيرٌ | isim | 9 | Müjdeci | 41/4 | |
بُشْرٌ | isim | 3 | Çoğunlukla iyi haber veren kişi (çoğul) | 7/57 | |
بُشْرَى | isim | 15 | Müjde | 57/12 | |
مُسْتَبْشِرٌ | isim | 1 | Müjde edilen şeyle sevinen | 80/39 | |
بَشَرٌ | isim | 37 | Beşer, insan | 36/15 | |
Toplam: | 123 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Beşer | بَشَر | İnsanoğlu, insan. |
|
Beşerî | بَشَرِيّ | İnsanoğlu ile ilgili. |
|
Beşerîyyet | بَشَرِيَّة | İnsanın tab’ ve hilkati ve fıtri halleri. İnsanlık. |
|
Bâşir | بَاشِر | 1: Müjdeci. 2: Güler yüzlü, mesut, mutlu. |
|
Beşîr | بَشِير | 1: Müjde getiren, müjdeci. 2: Güleryüzlü, güleç adam. |
|
Mebşûre | مَبْشُورَة | Yüzü ve vücudu güzel yaratılmış kadın. |
|
Bişâret (Beşâret) | بِشَارَة | 1: Müjde, muştu, iyi haber. 2: Güler yüzlülük, gülümseme. |
|
Büşrâ | بُشْرَى | Müjde. Sevinçli, hayırlı haber. |
|
Tebşîr | تَبْشِير | Müjdeleme, muştulama. | Çoğul: Tebşîrât |
Mübeşşir | مُبَشِّر | İyi haber verip sevindiren. Hayırlı haber veren. Müjdeleyen. | Çoğul: Mübeşşirîn, Mübeşşirât |
Mübeşşer | مُبَشَّر | Tebşir olunmuş. Kendisine müjde verilmiş. İyi haberle sevindirilmiş. |
|
Mübâşir | مُبَاشِر | Haber veren. Müjdeleyen. |
|
Mübâşeret | مُبَاشَرَة | Bir işe başlama, girişme. Temas etmek, dokunmak. |
|
İbşâr | إِبْشَار | Müjdeleme, tebşir etme, sevinçli bir haber bildirme. | Çoğul: İbşârât |
Mübşir | مُبْشِر | Müjde veren, müjdeliyen, ibşar eden. |
|
Mübşer | مُبْشَر | Kendisine müjde verilmiş, müjdelenmiş. |
|
Tebâşir | تَبَاشِر | Müjde. |
|
İstibşâr | اِسْتِبْشَار | Müjde almak. Hayırlı, iyi haber iyi sevinmek. |
|
Müstebşir | مُسْتَبْشِر | Müjdeleyen. Müjde ile sevinen. | Müennes: Müstebşire |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
بَشَّرَ : Fiil-II. Meçhul: بُشِّرَ
2:25 | وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ |
Diyanet Meali: | İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için cennetler olduğunu müjdele. |
2:155 | وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla), bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. |
2:223 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ مُلَاقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele. |
3:21 | وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. |
3:39 | أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا |
Diyanet Meali: | “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, (nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak) Yahya’yı müjdeler.” |
3:45 | إِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor.” |
4:138 | بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele. * |
9:3 | وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele! |
9:21 | يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فٖيهَا نَعٖيمٌ مُقٖيمٌ |
Diyanet Meali: | Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir. * |
9:34 | وَلَا يُنْفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek) onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. |
9:112 | وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip) kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele. |
10:2 | وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | İman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele.. |
10:87 | وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele.” |
11:71 | وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik.. |
15:53 | قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler. * |
15:54 | قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi * |
15:54 | قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi * |
15:55 | قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler. * |
16:58 | وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالْأُنْثَىٰ ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! * |
16:59 | يَتَوَارَىٰ مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. |
17:9 | وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ |
Diyanet Meali: | İyi işler yapan mü’minler için (büyük bir mükâfat olduğunu) müjdeler. |
18:2 | وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedî olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek için… |
19:7 | يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz.” |
19:97 | فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık. * |
22:34 | فَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ |
Diyanet Meali: | İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele! |
22:37 | لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki), size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele. |
31:7 | كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا كَأَنَّ فِي أُذُنَيْهِ وَقْرًا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Ona âyetlerimiz okunduğu zaman); sanki kulaklarında ağırlık var da işitmiyormuş gibi (büyüklenerek arkasını döner). Ona, elem dolu bir azabı müjdele. |
33:47 | وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Mü’minlere kendileri için Allah’tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele. * |
36:11 | وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Sen ancak Zikr’e, Kur’an’a uyanı ve) görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi (uyarırsın). İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele. |
37:101 | فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. * |
37:112 | وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik. * |
39:17 | وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فَبَشِّرْ عِبَادِ |
Diyanet Meali: | İçtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O hâlde, kullarımı müjdele! |
42:23 | ذَٰلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. |
43:17 | وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا |
Diyanet Meali: | Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, (öfkesinden) yüzü simsiyah kesilir. |
45:8 | ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de), sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele! |
51:28 | فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler. * |
61:13 | وَأُخْرَىٰ تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke’nin fethi). (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele! * |
84:24 | فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele! * |
بَاشَرَ : Fiil-III.
2:187 | فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. |
2:187 | وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ |
Diyanet Meali: | Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. |
أَبْشَرَ : Fiil-IV.
41:30 | أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” |
اِسْتَبْشَرَ : Fiil-X.
3:170 | وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ |
Diyanet Meali: | Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler. |
3:171 | يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ |
Diyanet Meali: | (Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine sevinirler. |
9:111 | وَمَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ مِنَ اللَّهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ |
Diyanet Meali: | Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. |
9:124 | فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَزَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ |
Diyanet Meali: | İman etmiş olanlara gelince, inen sûre onların imanını artırmıştır. Onlar bunu birbirlerine müjdelerler. |
15:67 | وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ |
Diyanet Meali: | Şehir halkı sevinerek geldiler. * |
30:48 | فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onu (yağmuru) kullarından dilediklerine uğrattığı zaman bir de bakarsın sevinirler. |
39:45 | وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’tan başkaları (ilâhları) anıldığında bakarsın sevinirler. |
مُبَشِّرٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
2:213 | فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi. |
4:165 | مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ |
Diyanet Meali: | Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak (peygamberler gönderdik ki), peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. |
6:48 | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. |
17:105 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
18:56 | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. |
25:56 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. * |
33:45 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik.* |
48:8 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. * |
61:6 | وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ |
Diyanet Meali: | (Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı) ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği peygamberiyim” demişti). |
مُبَشِّرَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُبَشِّرَةٌ
30:46 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları, yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir. |
بَشِيرٌ : İsim.
2:119 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
5:19 | أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ |
Diyanet Meali: | (Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada), “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, (işte size hakikatı açıklayan elçimiz Muhammed geldi). |
5:19 | فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
7:188 | إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.” |
11:2 | أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye (ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” |
12:96 | فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَىٰ وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. |
41:4 | بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler. * |
34:28 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
35:24 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. * |
بُشْرٌ : İsim.
7:57 | وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. |
25:48 | وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. |
27:63 | وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? |
بُشْرَى : İsim.
2:97 | مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “(Kur’an’ı); önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak (senin kalbine indirmiştir).” |
3:126 | وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. |
8:10 | وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. |
10:64 | لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. |
11:69 | وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا سَلَامًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. |
11:74 | فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. * |
12:19 | قَالَ يَا بُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَامٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً |
Diyanet Meali: | “Müjde! Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar. |
16:89 | تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Sana bu kitabı); her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak (indirdik). |
16:102 | لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “İnananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere (Kur’an’ı Rabbinden hak olarak indirdi).” |
25:22 | يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. |
27:2 | هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. * |
29:31 | وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz, bu memleket halkını helâk edeceğiz” dediler. |
39:17 | وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Tâğût’tan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. |
46:12 | لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere… |
57:12 | بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ |
Diyanet Meali: | “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan cennetlerdir.” |
مُسْتَبْشِرَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb). Müzekker: مُسْتَبْشِرٌ
80:39 | ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ |
Diyanet Meali: | Gülerler, sevinirler. * |
بَشَرٌ : İsim.
3:47 | قَالَتْ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
3:79 | مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. |
5:18 | بَلْ أَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. |
6:91 | وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü, “Allah, hiç kimseye hiçbir şey indirmedi” dediler. |
11:27 | فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا |
Diyanet Meali: | Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz.” dediler. |
12:31 | وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنْ هَٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir” dediler. |
14:10 | قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا |
Diyanet Meali: | Onlar, “Siz de bizim gibi sadece birer insansınız. Bizi (babalarımızın taptıklarından) alıkoymak istiyorsunuz.” dediler. |
14:11 | قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri, onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız.” |
15:28 | وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَاٍ مَسْنُونٍ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım.” demişti. * |
15:33 | قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ |
Diyanet Meali: | İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.” * |
16:103 | وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. |
17:93 | قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنْتُ إِلَّا بَشَرًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.” |
17:94 | وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَنْ يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءَهُمُ الْهُدَىٰ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَبَعَثَ اللَّهُ بَشَرًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | İnsanlara hidayet (Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah, bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur. * |
18:110 | قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor.” |
19:17 | فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. |
19:20 | قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا |
Diyanet Meali: | Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. * |
19:26 | فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا |
Diyanet Meali: | İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım.” de. |
21:3 | هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?” |
21:34 | وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? * |
23:24 | مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor.” |
23:33 | مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor…” |
23:34 | وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız.” * |
23:47 | فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler. * |
25:54 | وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا |
Diyanet Meali: | O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. |
26:154 | مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.” * |
26:186 | وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” * |
30:20 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz. * |
36:15 | قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir…” |
38:71 | قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ طِينٍ |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.” * |
41:6 | قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor.” |
42:51 | وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ |
Diyanet Meali: | Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. |
54:24 | فَقَالُوا أَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ |
Diyanet Meali: | Şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.” * |
64:6 | فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا وَاسْتَغْنَى اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Onların, “(Bizim gibi) insanlar mı bizi doğru yola iletecekmiş?” deyip de inkâr etmeleri ve yüz çevirmeleri sebebiyledir. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını göstermiştir. |
74:25 | إِنْ هَٰذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ |
Diyanet Meali: | “Bu, ancak insan sözüdür.” * |
74:29 | لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِ |
Diyanet Meali: | Derileri kavurur. * |
74:31 | وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. |
74:36 | نَذِيرًا لِلْبَشَرِ |
Diyanet Meali: | İnsanoğlunu uyarıcı olarak…* |