KÖK HARFLER: ب ص ر
ANLAM:
بَصُرَ : Görmek, görür olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama |
بَصُرَ | fiil-I | 3 | Gördü | 20/96 |
|
بَصَّرَ | fiil-II | 1 | Açıkça gösterdi | 70/11 |
|
أَبْصَرَ | fiil-IV | 29 | Gördü, bildi | 32/12 |
|
بَصِيرٌ | isim | 51 | Gören, açıkça bilen | 67/19 |
|
بَصِيرَةٌ | isim | 7 | Basiret,kalp gözü, beyan, açık huccet, ibret, şahit | 75/14 | Çoğulu: بَصَائِرُ |
تَبْصِرَةٌ | isim | 1 | Açıkça göstermek | 50/8 |
|
مُبْصِرٌ | isim | 7 | Gören, (Göz görecek şekilde) ışık veren, açık delil | 27/13 | Müennes: مُبْصِرَةٌ |
مُسْتَبْصِرٌ | isim | 1 | Hak ve batılı birbirinden temyiz edebilen akıl sahibi kişi | 29/38 |
|
بَصَرٌ | isim | 48 | Göz, görme duyusu | 67/23 | Çoğulu: أَبْصَارٌ |
| Toplam: | 148 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Basar | بَصَر | Görme. | Çoğul: Ebsâr |
Basîr | بَصِير | Görüp anlayan. Zeki. Basiret sahibi ve anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. Kalb gözü ile gören. |
|
Basîret | بَصِيرَة | 1: Doğru görüş, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış, dikkat, sağgörü. 2: Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. | Çoğul: Basâir |
Tebsîr | تَبْصِير | İnsanın gözünü açacak şekilde tarif ve izah etmek ve kalbine basiret vermek. |
|
Mubassır | مُبَصِّر | Gözetici, bekleyici, bakıcı. |
|
Mubâsara | مُبَاصَرَة | Görme yarışına çıkma. İki kişinin, “hangimiz evvel görüyor” diye bir yere bakması. |
|
İbsâr | إِبْصَار | Dikkatle bakmak, tetkik etmek. |
|
Tebassur | تَبَصُّر | Göz açıklığı, dikkat-i nazar. İleri görüş. |
|
İbtisâr | اِبْتِصَار | Kalb gözüyle görme. Basiret. |
|
İstibsâr | اِسْتِبْصَار | Basiretli olmak. Düşünceli, hesaplı ve dikkatli iş yapmak ve hareket etmek. |
|
Basra | بَصْرَة | 1: Sıkıştırılmış toprak. 2: Yumuşak küfki taşı. (Bu sebepten Basra şehri, “Basra” diye isimlendirilmiştir.) |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
بَصُرَ : Fiil-I.
20:96 | قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Sâmirî, şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm.” |
20:96 | قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Sâmirî, şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm.” |
28:11 | وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَنْ جُنُبٍ |
Diyanet Meali: | Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, uzaktan gözledi. |
بَصَّرَ : Fiil-II. Meçhul Muzarisi: يُبَصَّرُ
70:11 | يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ |
Diyanet Meali: | Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için (oğullarını, karısını…) fidye olarak versin… |
أَبْصَرَ : Fiil-IV.
2:17 | ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada) Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. |
6:104 | فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. |
7:179 | لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen… |
7:195 | أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? |
7:198 | وَتَرَاهُمْ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sen onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler. |
10:43 | أَفَأَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa, sen mi doğru yolu göstereceksin? |
11:20 | مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı. |
18:26 | أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ |
Diyanet Meali: | “O, ne güzel görür; O, ne güzel işitir! Onların, O’ndan başka hiçbir dostu da yoktur.” |
19:38 | أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا |
Diyanet Meali: | Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! |
19:42 | لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?” |
21:3 | هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?” |
27:54 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?” * |
28:72 | مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?” |
32:12 | رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız.” |
32:27 | فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ أَفَلَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip) onunla hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği ekinler çıkarırız. Hâlâ görmeyecekler mi? |
36:9 | فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip) gözlerini perdeledik. Artık görmezler. |
36:66 | وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?! * |
37:175 | وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Gözetle onları, yakında onlar da görecekler. * |
37:175 | وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Gözetle onları, yakında onlar da görecekler. * |
37:179 | وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler. * |
37:179 | وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler. * |
43:51 | وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِنْ تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?” |
51:21 | وَفِي أَنْفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Kesin olarak inananlar için yeryüzünde) ve kendi nefislerinizde (birçok alametler vardır). Hâlâ görmüyor musunuz? * |
52:15 | أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu Kur’an mı bir büyü imiş, yoksa siz mi (gerçeği) göremiyormuşsunuz?” * |
56:85 | وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz. * |
68:5 | فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sen de göreceksin, onlar da görecek. * |
68:5 | فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sen de göreceksin, onlar da görecek. * |
69:38 | فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Görebildiklerinize (ve göremediklerinize) yemin ederim ki…* |
69:39 | وَمَا لَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve göremediklerinize…* |
بَصِيرٌ : İsim.
2:96 | وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onların bütün işlediklerini görür. |
2:110 | إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. |
2:233 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir. |
2:237 | وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
2:265 | فَإِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
3:15 | وَأَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | “Tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir. |
3:20 | وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir. |
3:156 | وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir. |
3:163 | هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir. * |
5:71 | ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَثِيرٌ مِنْهُمْ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görendir. |
6:50 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” |
8:39 | فَإِنِ انْتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir. |
8:72 | إِلَّا عَلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse), sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, (yardım etmek üzerinize borçtur). Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
11:24 | مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ |
Diyanet Meali: | Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. |
11:112 | وَلَا تَطْغَوْا إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür. |
12:93 | اذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | “Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın..” |
12:96 | فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَىٰ وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. |
13:16 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kör ile gören bir olur mu?” |
20:35 | إِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | “Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.” * |
20:125 | قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَىٰ وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?” * |
33:9 | وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. |
34:11 | وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | “Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görürüm.” |
35:19 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Kör ile gören bir olmaz. * |
40:58 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ |
Diyanet Meali: | Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. |
41:40 | اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Dilediğinizi yapın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. |
48:24 | وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. |
57:4 | وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
60:3 | يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
64:2 | فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mü’mindir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
67:19 | مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَٰنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. |
84:15 | بَلَىٰ إِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu. * |
4:58 | إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
4:134 | فَعِنْدَ اللَّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | (Kim dünya sevabı, nimeti istiyorsa bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
17:1 | لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (kulunu, Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir). Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
17:17 | وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü olarak Rabbin yeter. |
17:30 | إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. |
17:96 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.” * |
22:61 | وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Gündüzü de gecenin içine sokar. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir. |
22:75 | اللَّهُ يَصْطَفِي مِنَ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah, meleklerden de resûller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. * |
25:20 | وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir. |
31:28 | مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | (Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz, ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. * |
35:31 | إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah (kullarından) hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla görür. |
35:45 | فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. |
40:20 | إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
40:44 | وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | “Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” |
40:56 | فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
42:11 | لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ |
Diyanet Meali: | O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
42:27 | وَلَٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir. |
49:18 | إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. * |
58:1 | وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
76:2 | إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. * |
بَصِيرَةٌ : İsim. Çoğulu: بَصَائِرُ
6:104 | قَدْ جَاءَكُمْ بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararınadır.. |
7:203 | هَٰذَا بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bu (Kur’an âyetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır). İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.” |
12:108 | قُلْ هَٰذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي |
Diyanet Meali: | De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız.” |
17:102 | مَا أَنْزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ |
Diyanet Meali: | “İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir.” |
28:43 | بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya) -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak (Kitab’ı, Tevrat’ı verdik). |
45:20 | هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir. * |
75:14 | بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَىٰ نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün insan kendi aleyhine şahittir. * |
تَبْصِرَةٌ : İsim.
50:8 | تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. * |
مُبْصِرٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
7:201 | إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar), kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar. |
10:67 | هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık kılandır. |
27:86 | أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. |
40:61 | اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. |
مُبْصِرَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennes. Müzekkeri: مُبْصِرٌ
17:12 | فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً |
Diyanet Meali: | Gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. |
17:59 | وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. |
27:13 | فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. * |
مُسْتَبْصِرِينَ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُسْتَبْصِرٌ
29:38 | فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Şeytan, onlara işlerini süslemiş) ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi. |
بَصَرٌ : İsim. Çoğulu: أَبْصَارٌ
2:7 | وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. |
2:20 | يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. |
2:20 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. |
3:13 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır. |
6:46 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alırsa…” |
6:103 | لَا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ |
Diyanet Meali: | Gözler O’nu idrak edemez ama … |
6:103 | وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ |
Diyanet Meali: | O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır. |
6:110 | وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi (mucize geldikten sonra da inanmazlar). |
7:47 | وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاءَ أَصْحَابِ النَّارِ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. * |
10:31 | أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ |
Diyanet Meali: | “Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi kim çıkarıyor?” |
14:42 | إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ |
Diyanet Meali: | Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. |
15:15 | لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ |
Diyanet Meali: | Yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi. * |
16:77 | وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ |
Diyanet Meali: | Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. |
16:78 | وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. |
16:108 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ |
Diyanet Meali: | İşte onlar, Allah’ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. |
17:36 | إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَٰئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا |
Diyanet Meali: | (Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme). Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. |
21:97 | فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. |
22:46 | فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur. |
23:78 | وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. |
24:30 | قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ |
Diyanet Meali: | Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. |
24:31 | وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar… |
24:37 | يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ |
Diyanet Meali: | Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar. |
24:43 | يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak. |
24:44 | يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır. * |
32:9 | وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz! |
33:10 | وَإِذْ زَاغَتِ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ |
Diyanet Meali: | Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. |
38:45 | أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli (kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an). |
38:63 | أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْأَبْصَارُ |
Diyanet Meali: | “(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?” * |
41:20 | حَتَّىٰ إِذَا مَا جَاءُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ |
Diyanet Meali: | Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri … kendileri aleyhine şahitlik ederler. |
41:22 | وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin … aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz.” |
45:23 | وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? |
46:26 | وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً |
Diyanet Meali: | Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. |
46:26 | فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. |
47:23 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَىٰ أَبْصَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. * |
50:22 | فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.) |
53:17 | مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ |
Diyanet Meali: | Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. * |
54:7 | خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ |
Diyanet Meali: | Gözleri düşmüş bir hâlde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar. * |
54:50 | وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ |
Diyanet Meali: | Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.) * |
59:2 | فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Ey basiret sahipleri, ibret alın. |
67:3 | فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِنْ فُطُورٍ |
Diyanet Meali: | Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? |
67:4 | ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ |
Diyanet Meali: | Sonra tekrar tekrar bak… |
67:4 | يَنْقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ |
Diyanet Meali: | Bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir. |
67:23 | وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” |
68:43 | خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ |
Diyanet Meali: | Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür. |
68:51 | وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz inkâr edenler … neredeyse seni gözleriyle devirecekler. |
70:44 | خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ |
Diyanet Meali: | Gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde… |
75:7 | فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ |
Diyanet Meali: | Gözler kamaştığı zaman…* |
79:9 | أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ |
Diyanet Meali: | Onların gözleri (korku ile) inecektir. * |