KÖK HARFLER: ب ر أ
ANLAM:
بَرِئَ : Bir şeyden aklanmak, arınmak; aklanmış ve arınmış hale gelmek, ondan kurtulmak; ayrıcalıklı, muaf, emniyetli veya özgür olmak. (Hastalıktan) iyileşmek.
بَرَأَ : Allah (c.c.) insanoğlunu hiçbir örnek veya suret olmaksızın yarattı.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama |
بَرَأَ | fiil-I | 1 | Yarattı | 57/22 |
|
بَرَّأَ | fiil-II | 2 | Temize çıkardı | 33/69 |
|
أَبْرأَ | fiil-IV | 2 | Şifa verdi, iyileştirdi | 3/49 |
|
تَبَرَّأَ | fiil-V | 5 | Uzak durdu, kurtuldu, alakasını kesti | 9/114 |
|
بَارِئٌ | isim | 3 | Yaratan | 59/24 |
|
بَرِيَّةٌ | isim | 2 | Mahlukat | 98/6 |
|
بَرِيءٌ | isim | 12 | Suçsuz, uzak | 10/41 | Çoğulu: بُرَآءُ |
بَرَاءٌ | isim | 1 | Bir şeyin başka bir şeyden arınması veya temizlenmesi | 43/26 |
|
بَرَاءَةٌ | isim | 2 | Beraat | 54/43 |
|
مُبَرَّأٌ | isim | 1 | Uzak tutulan | 24/26 |
|
| Toplam: | 31 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Bür’ | بُرْء | Hastanın iyileşmeğe başlaması. Kurtulmak. Fazilette ve bilgide üstünlük. |
|
Bürû’ | بُرُوء | Fazilet, ilim ve iyilikte benzerlerine olan üstünlük. Hastanın iyiliğe yüz tutması. |
|
Berî | بَرِي | Temiz, arınmış. Kurtulmuş. |
|
Bârî | بَارِئ | Bir kalıptan döker gibi, düzgün, tertipli ve güzel yaratan. |
|
Berâet | بَرَائَة | Temize çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftar olmama. Ari olma. |
|
Beriyye | بَرِيَّة | Halk. Mahluk. İnsan. |
|
Tebrie (Tebriye) | تَبْرِئَة | Bir kimseyi şüpheden ve zan altından kurtarmak. Temizliğini ve suçsuzluğunu meydana çıkarmak. Borçtan kurtarmak. |
|
Müberrâ | مُبَرَّا | Beri. Müstesna. Fenalıktan uzak kalmış. Münezzeh. Temiz. Noksansız. |
|
Mübâree (Mübârâ) | مُبَارَأَة | Karşılıklı olarak ibra etmek.Eşlerin ibralaşarak ayrılmaları. | Çoğul: Mübârât |
İbrâ | إِبْرَا | 1: Aklama, temize çıkarma. 2: Alacaklının alacak hakkından vazgeçmesi sonucu borçlunun borcundan kurtulması. | İbrânâme |
Teberrâ | تَبَرَّا | Uzak durma. Sevmeyip yüz çevirme. |
|
Teberrî | تَبَرِّى | Alakasız olma. Sevmeyip yüz çevirme. |
|
Müteberrî | مُتَبَرِّى | Teberri eden, yüz çeviren. |
|
İstibrâ’ | اِسْتِبْرَاء | Ayırmak. Uzak etmek. Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek. |
|
Müstebrî | مُسْتَبْرِئ | İstibra eden. Tenasül uzvunda idrar damlası bırakmayan. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
بَرَأَ : Fiil-I.
57:22 | مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنْفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَبْرَأَهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. |
بَرَّأَ : Fiil-II.
12:53 | وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي |
Diyanet Meali: | Ben nefsimi temize çıkarmam. |
33:69 | لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَىٰ فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا |
Diyanet Meali: | Siz Mûsâ’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. Nihayet Allah onu onların dediklerinden temize çıkarmıştı. |
أَبْرأَ : Fiil-IV.
3:49 | وَأُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. |
5:110 | وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي |
Diyanet Meali: | Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. |
تَبَرَّأَ : Fiil-V.
2:166 | إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar. |
2:167 | وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da (onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi), biz de onlardan uzaklaşsaydık.” |
2:167 | وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُوا مِنَّا |
Diyanet Meali: | Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” |
9:114 | فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلَّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَأَوَّاهٌ حَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi. |
28:63 | أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | “Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir. |
بَارِئٌ : İsim. İsm-i Fâil.
2:54 | إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin.” |
2:54 | فَاقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْ |
Diyanet Meali: | Nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. |
59:24 | هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. |
بَرِيَّةٌ : İsim.
98:6 | أُولَٰئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ |
Diyanet Meali: | İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler. |
98:7 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.* |
بَرِيءٌ : İsim. Çoğulu: بُرَآءُ
4:112 | وَمَنْ يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.* |
6:19 | قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” |
6:78 | فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. |
8:48 | إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكُمْ إِنِّي أَرَىٰ مَا لَا تَرَوْنَ |
Diyanet Meali: | “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum.” |
10:41 | فَقُلْ لِي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنْتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benim işim bana aittir; sizin işiniz de size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız…” |
10:41 | أَنْتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz benim yaptığımdan uzaksınız; ben de sizin yapmakta olduğunuz şeylerden uzağım (sorumlu değilim).” |
11:35 | قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.” |
11:54 | قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللَّهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” |
26:216 | فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de.* |
59:16 | إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” |
60:4 | إِنَّا بُرَآءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.” |
9:3 | أَنَّ اللَّهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | Allah ve Resûlü, Allah’a ortak koşanlardan uzaktır. |
بَرَاءٌ : İsim.
43:26 | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”* |
بَرَاءَةٌ : İsim.
9:1 | بَرَاءَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Allah ve Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere kesin bir uyarıdır:* |
54:43 | أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ أُولَٰئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ |
Diyanet Meali: | (Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?* |
مُبَرَّءُونَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مُبَرَّأٌ
24:26 | أُولَٰئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ |
Diyanet Meali: | O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır. |