KÖK HARFLER: ع ذ ب
ANLAM:
عَذُبَ : (Bir şey) tatlı olmak, yutulması veya içilmesi kolay ve makul olmak. عَذَبَ : Şiddetli susuzluktan yemeği bırakmak. (عَنْ) Bir şeyden geri durmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
عَذَّبَ | fiil-II | 41 | Azap verdi, işkence etti | 9/26 |
عَذْبٌ | isim | 2 | Tatlı, lezzetli | 25/53 |
عَذَابٌ | isim | 322 | Azap | 2/7 |
مُعَذِّبٌ | isim | 4 | Azab eden, işkence eden | 17/15 |
مُعَذَّبٌ | isim | 4 | Azab edilen, işkence edilen | 34/35 |
| Toplam | 373 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Azb | عَذْب | Tatlılık. |
Azâb | عَذَاب | Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak ahirette çekilecek ceza. |
Ta’zîb | تَعْذِيب | Azab vermek. |
Ta’zîbât | تَعْذِيبَات | Eziyetler, tazibler, azablar. |
Muazzib | مُعَذِّب | Ta’zib edin, azapla eziyet veren. |
Muazzeb | مُعَذَّب | Eziyet çeken, azap içinde bulunan. Sıkıntıda kalan. |
İ’zâb | إِعْذَاب | Azaba düşürme. |
Mu’zib | مُعْذِب | Azab ve eziyet veren. |
Muzip kelimesi, “azap veren” anlamındaki mu’zib (مُعْذِب) sözcüğünden gelmektedir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَذَّبَ : Fiil-II.
2:284 | فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. |
3:56 | فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | “İnkâr edenlere gelince, onlara (dünyada da, ahirette de) şiddetli bir şekilde azab edeceğim.” |
3:128 | لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da (zalim olduklarından dolayı) onlara azap eder. |
3:129 | يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | O, dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
4:173 | وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; (Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır… |
5:18 | قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” |
5:18 | يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. |
5:40 | يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
5:115 | قَالَ اللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْ فَمَنْ يَكْفُرْ بَعْدُ مِنْكُمْ فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا |
Diyanet Meali: | Allah da, “Ben onu size indireceğim. Ama ondan sonra sizden her kim inkâr ederse, artık ben ona (kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim) azabı ederim” demişti. |
5:115 | لَا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Artık ben ona) kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim azabı (ederim.)” |
5:118 | إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ |
Diyanet Meali: | “Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır.” |
8:33 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنْتَ فِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. |
8:34 | وَمَا لَهُمْ أَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللَّهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | Onlar Mescid-i Haram’dan (mü’minleri) alıkoyarken (ve oranın bakımına ehil de değillerken), Allah onlara ne diye azap etmesin? |
9:14 | قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin… |
9:26 | وَأَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. |
9:39 | إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. |
9:55 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi … istiyor. |
9:66 | إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً |
Diyanet Meali: | İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, (suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle), diğer bir zümreye azap edeceğiz. |
9:74 | وَإِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. |
9:85 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Allah, bunlarla ancak, dünyada kendilerine azap etmeyi … istiyor. |
9:101 | سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ إِلَىٰ عَذَابٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir. |
9:106 | وَآخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِأَمْرِ اللَّهِ إِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَإِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | (Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın emrine bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. |
17:54 | رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz sizi daha iyi bilir. (Durumunuza göre) dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. |
18:86 | إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا |
Diyanet Meali: | “Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın.” |
18:87 | قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ |
Diyanet Meali: | Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız…” dedi. |
18:87 | ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا |
Diyanet Meali: | “Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır.” |
20:47 | إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme.” |
27:21 | لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ |
Diyanet Meali: | “Kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” |
29:21 | يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَاءُ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ |
Diyanet Meali: | O, dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz.* |
33:24 | لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِنْ شَاءَ |
Diyanet Meali: | Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi (yahut onların tövbesini kabul etmesi) içindir. |
33:73 | لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ |
Diyanet Meali: | Münafık erkeklere ve münafık kadınlara … azap etmek için… |
48:6 | وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ |
Diyanet Meali: | (Bir de, Allah’ın, hakkında kötü zanda bulunan) münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. |
48:14 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. |
48:16 | وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | “Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.” |
48:17 | وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır. |
48:25 | لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer, inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık. |
58:8 | وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ |
Diyanet Meali: | İçlerinden de, “Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diyorlar. |
59:3 | وَلَوْلَا أَنْ كَتَبَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada azap edecekti. |
65:8 | فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا |
Diyanet Meali: | Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık. |
88:24 | فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ |
Diyanet Meali: | Allah onu en büyük azaba uğratır.* |
89:25 | فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.* |
عَذْبٌ : İsim.
25:53 | هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ |
Diyanet Meali: | O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan (iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır). |
35:12 | هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ |
Diyanet Meali: | Şu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. |
عَذَابٌ : İsim.
2:7 | وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. |
2:10 | وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. |
2:49 | وَإِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, (kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan) Firavun ailesinden kurtarmıştık. |
2:85: | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. |
2:86 | فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez. |
2:90 | فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır. |
2:96 | وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَنْ يُعَمَّرَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. |
2:104 | وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُوا وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “(Râ’inâ, bizi gözet” demeyin), “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır. |
2:114 | لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır. |
2:126 | قَالَ وَمَنْ كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım.” demişti. |
2:162 | خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.* |
2:165 | وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu (ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu) bir bilselerdi! |
2:165 | وَأَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu (bir bilselerdi)! |
2:166 | إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar… |
2:174 | وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır. |
2:175 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. |
2:178 | فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır. |
2:201 | آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “(Rabbimiz!) Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” |
3:4 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. |
3:16 | رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” |
3:21 | فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onları elem dolu bir azap ile müjdele. |
3:56 | فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | “İnkâr edenlere gelince, onlara (dünyada da, ahirette de) şiddetli bir şekilde azab edeceğim.” |
3:77 | وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Allah), kıyamet günü (onlarla konuşmayacak), onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. |
3:88 | خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.* |
3:91 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. |
3:105 | وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra (parçalanıp) ayrılığa düşenler (gibi olmayın). İşte onlar için büyük bir azap vardır. |
3:106 | أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın.” |
3:176 | يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır. |
3:177 | لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (İman karşılığında küfrü satın alanlar) Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. |
3:178 | إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. |
3:181 | وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ve “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. |
3:188 | فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Sakın onların azaptan kurtulacaklarını sanma. |
3:188 | وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlar için elem dolu bir azap vardır. |
3:191 | رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.” |
4:14 | يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. |
4:18 | وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | (Yoksa makbul tövbe, kötülükleri yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile) kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır. |
4:25 | فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | (Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa), onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. |
4:37 | وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا |
Diyanet Meali: | Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. |
4:56 | كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız.) Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. |
4:93 | وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. |
4:102 | إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. |
4:138 | بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele.* |
4:147 | مَا يَفْعَلُ اللَّهُ بِعَذَابِكُمْ إِنْ شَكَرْتُمْ وَآمَنْتُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? |
4:151 | وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا |
Diyanet Meali: | Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. |
4:161 | وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık. |
4:173 | وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; (Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır. |
5:33 | ذَٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. |
5:36 | لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kendilerinin olsa da) onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar, onlardan yine kabul edilmez. |
5:36 | وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlara elem dolu bir azap vardır. |
5:37 | وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Ateşten çıkmak isterler ama) ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli bir azap vardır. |
5:41 | لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır. |
5:73 | لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse), andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır. |
5:80 | أَنْ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَفِي الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun ki kendileri için önceden ahirete gönderdikleri şey); Allah’ın onlara gazap etmesi (ne kötüdür)! Onlar azap içinde ebedî kalıcıdırlar. |
5:94 | فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim bundan (bu açıklamadan) sonra haddini tecavüz ederse, ona elem dolu bir azap vardır. |
5:115 | فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ama ondan sonra sizden her kim inkâr ederse), artık ben ona kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim azabı ederim.” |
6:15 | قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben Rabbime isyan edersem gerçekten, büyük bir günün (kıyamet gününün) azabından korkarım.”* |
6:30 | قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek. |
6:40 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız)? |
6:47 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”* |
6:49 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.* |
6:65 | قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَىٰ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “O, size üstünüzden (gökten veya ayaklarınızın altından, yerden) bir azap göndermeğe … gücü yetendir.” |
6:70 | لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara çılgınca kaynamış bir içecek ve elem dolu bir azap vardır. |
6:93 | الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz … için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.” |
6:124 | سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve (yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle) çetin bir azap erişecektir. |
6:157 | سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, (yapmakta oldukları engellemeden dolayı) azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. |
7:38 | رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver.” |
7:39 | فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın.” |
7:59 | إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” |
7:73 | وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar.” |
7:141 | وَإِذْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. |
7:156 | قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاءُ وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır.” |
7:164 | لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” |
7:165 | وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. |
7:167 | وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. |
8:14 | ذَٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | İşte şimdi siz tadın onu! Kâfirlere bir de cehennem azabı vardır.* |
8:32 | فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “(Ey Allah’ım, eğer şu Kur’an senin katından inmiş hak kitap ise) hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir” (demişlerdi). |
8:35 | فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise (ey müşrikler) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı. |
8:50 | يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | (Melekler, kâfirlerin) yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek (canlarını alırken bir görseydin). |
8:68 | لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللَّهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ فِيمَا أَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’ın daha önce verilmiş bir hükmü olmasaydı, aldığınız şey (fidye)den dolayı size büyük bir azap dokunurdu.* |
9:3 | وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele! |
9:34 | وَلَا يُنْفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek) onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. |
9:39 | إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. |
9:52 | وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَنْ يُصِيبَكُمُ اللَّهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | “Biz de, Allah’ın kendi katından (veya bizim ellerimizle) size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz.” |
9:61 | وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır.” |
9:68 | هِيَ حَسْبُهُمْ وَلَعَنَهُمُ اللَّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | O, onlara yeter. Allah, onlara lânet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır. |
9:74 | وَإِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. |
9:79 | فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ سَخِرَ اللَّهُ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip) onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. |
9:90 | سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan kâfir olanlara elem dolu bir azap isabet edecektir. |
9:101 | سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ إِلَىٰ عَذَابٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir. |
10:4 | لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Kâfirlere gelince), inkâr etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır. |
10:15 | إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.” |
10:50 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım, O’nun azabı size geceleyin veya gündüzün (ansızın) gelecek olsa, (suçlular bunun hangisini acele isterler)?!” |
10:52 | ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ |
Diyanet Meali: | Sonra da zulmedenlere, “Ebedî azabı tadın!” denilecektir. |
10:54 | وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. |
10:70 | ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız. |
10:88 | وَاشْدُدْ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür) ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.” |
10:97 | وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü, hükmü gerçekleşmiş olanlar), kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar (inanmazlar). |
10:98 | لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | (Yûnus’un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmıştık. |
11:3 | وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum. |
11:8 | وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. |
11:20 | وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. |
11:26 | أَنْ لَا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.”* |
11:39 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ |
Diyanet Meali: | Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini … ileride anlayacaksınız. |
11:39 | وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini (ileride anlayacaksınız). |
11:48 | وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.” |
11:58 | وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ |
Diyanet Meali: | Onları ağır bir azaptan kurtardık. |
11:64 | وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ |
Diyanet Meali: | “Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.” |
11:76 | إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ |
Diyanet Meali: | “Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.” |
11:84 | إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ |
Diyanet Meali: | “Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” |
11:93 | سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ |
Diyanet Meali: | “Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz.” |
11:103 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. |
12:25 | إِلَّا أَنْ يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “(Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası), ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır.” |
12:107 | أَفَأَمِنُوا أَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden … emin mi oldular? |
13:34 | لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Onlara dünya hayatında bir azap vardır. |
13:34 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَقُّ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ |
Diyanet Meali: | Ahiret azabı ise daha ağırdır ve onları Allah’ın azabından koruyacak kimse de yoktur. |
14:2 | وَوَيْلٌ لِلْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ شَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Şiddetli azaptan dolayı vay kâfirlerin hâline. |
14:6 | إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | “Hani O sizi, Firavun ailesinden kurtarmıştı. Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlardı…” |
14:7 | وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | “Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” |
14:17 | وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ وَمِنْ وَرَائِهِ عَذَابٌ غَلِيظٌ |
Diyanet Meali: | (Ona her yönden ölüm gelecek) fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir. |
14:21 | إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az bir şey olsun, Allah’ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” |
14:22 | إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” |
14:44 | وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. |
15:50 | وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir. |
15:50 | وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir. |
16:26 | وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi. |
16:45 | أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Veya (ansızın) bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden (emin mi oldular)? |
16:63 | فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Fakat şeytan onlara işlerini güzel gösterdi. O, bugün de onların dostudur ve onlar için elem dolu bir azap vardır. |
16:85 | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez… |
16:88 | زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ |
Diyanet Meali: | (İnkâr eden ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyanların), yapmakta oldukları bozgunculuklarına karşılık azaplarının üstüne azap ekleriz. |
16:88 | زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ |
Diyanet Meali: | (İnkâr eden ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyanların), yapmakta oldukları bozgunculuklarına karşılık azaplarının üstüne azap ekleriz. |
16:94 | وَتَذُوقُوا السُّوءَ بِمَا صَدَدْتُمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah yolundan sapmanız sebebiyle kötü azabı tadarsınız. (Ahirette de) sizin için büyük bir azap vardır. |
16:104 | لَا يَهْدِيهِمُ اللَّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın âyetlerine inanmayanları), Allah elbette doğru yola iletmez. Onlar için elem dolu bir azap vardır. |
16:106 | فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللَّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara) Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. |
16:113 | فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, onlara içlerinden bir peygamber geldi de) onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azap onları yakalayıverdi. |
16:117 | مَتَاعٌ قَلِيلٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Dünyada elde ettikleri) az bir yararlanmadır. Hâlbuki (ahirette) onlara acıklı bir azap vardır.* |
17:10 | وَأَنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır.* |
17:57 | أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ |
Diyanet Meali: | (Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine) -hangisi daha yakın olacak diye- (vesile ararlar); O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. |
17:57 | إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا |
Diyanet Meali: | Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur. |
17:58 | وَإِنْ مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. |
18:55 | إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا |
Diyanet Meali: | (İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine), ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri engel olmuştur). |
18:58 | لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. |
18:87 | ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا |
Diyanet Meali: | “Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır.” |
19:45 | يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ |
Diyanet Meali: | “Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından … korkuyorum.” |
19:75 | حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ |
Diyanet Meali: | “Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde (kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler).” |
19:79 | كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا |
Diyanet Meali: | Hayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz, onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız!* |
20:48 | إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَىٰ مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz bize, azabın yalanlayan ve yüz çevirenlere olacağı vahyolundu.”* |
20:61 | قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder.” |
20:71 | وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ |
Diyanet Meali: | “Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.” |
20:127 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır. |
20:134 | وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ |
Diyanet Meali: | Eğer biz onları o Kur’an’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de (alçalıp rezil olmadan önce) âyetlerine uysaydık” derlerdi. |
21:46 | وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa, muhakkak “Eyvah bize! (Gerçekten biz zalim kimselerdik)” diyeceklerdir. |
22:2 | وَمَا هُمْ بِسُكَارَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | (İnsanları sarhoş görürsün); hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir. |
22:4 | كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَىٰ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır.* |
22:9 | لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız. |
22:18 | وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | Ve insanların birçoğu (Allah’a secde etmektedir). Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. |
22:22 | أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | (Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler), oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir. |
22:25 | وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız. |
22:47 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ |
Diyanet Meali: | Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. |
22:55 | حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenler), kendilerine kıyamet ansızın gelinceye, yahut da onlara kısır bir günün azabı gelip çatıncaya dek (o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar). |
22:57 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | İnkâr edip âyetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap vardır.* |
23:64 | حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar.* |
23:76 | وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar.* |
23:77 | حَتَّىٰ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ |
Diyanet Meali: | Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.* |
24:2 | وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. |
24:8 | وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah’ı dört defa şahit getirmesi (Allah adına yemin etmesi), kadından cezayı kaldırır.* |
24:11 | وَالَّذِي تَوَلَّىٰ كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır. |
24:14 | لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer size dünya ve ahirette Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı), içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu! |
24:19 | إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için (dünya ve ahirette) elem dolu bir azap vardır. |
24:23 | لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | (İffetli ve haklarında uydurulan kötülüklerden habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler), gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Onlara çok büyük bir azap vardır. |
24:63 | فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar. |
25:19 | وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız. |
25:37 | وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık. |
25:42 | وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler. |
25:65 | وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ |
Diyanet Meali: | Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır…” |
25:65 | رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!” |
25:69 | يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır.* |
26:135 | إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”* |
26:156 | وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”* |
26:158 | فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:189 | فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ |
Diyanet Meali: | Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. |
26:189 | إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi. |
26:201 | لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | Onlar, elem dolu azabı görüp de, (“Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe), ona inanmazlar.* |
26:204 | أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
Diyanet Meali: | Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?* |
27:5 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.* |
27:21 | لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ |
Diyanet Meali: | “(Bana mazeretini gösteren apaçık bir delil getirmedikçe) kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” |
28:64 | فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | (Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir.) Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. |
29:10 | فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (İnsanlardan öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler.) Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi tutar. |
29:23 | أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya); işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır. |
29:29 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı, “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu. |
29:53 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. |
29:53 | وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara mutlaka gelirdi. |
29:54 | يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. (Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün), şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır.* |
29:55 | يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, (şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır). |
30:16 | فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onlar azabın içine atılacaklardır. |
31:6 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. |
31:7 | كَأَنَّ فِي أُذُنَيْهِ وَقْرًا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi), kulağında bir ağırlık var da (büyüklenerek arkasını döner). Ona, elem dolu bir azabı müjdele. |
31:21 | أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَىٰ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? |
31:24 | نُمَتِّعُهُمْ قَلِيلًا ثُمَّ نَضْطَرُّهُمْ إِلَىٰ عَذَابٍ غَلِيظٍ |
Diyanet Meali: | Biz, onları (dünyada) biraz yararlandırırız. Sonra da onları ağır bir azaba sürükleriz.* |
32:14 | وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.” |
32:20 | وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir. |
32:21 | وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَىٰ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, dönsünler diye biz onlara ahiretteki en büyük azaptan önce dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız. |
32:21 | دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki yakın azabı elbette tattıracağız). |
33:8 | وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Kâfirlere de elem dolu bir azap hazırlamıştır. |
33:30 | مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber’in hanımları!) İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. |
33:57 | لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere), Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır. |
33:68 | رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânete uğrat.”* |
34:5 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışırcasına çaba harcayanlar var ya); işte onlar için elem dolu, çok kötü bir azap vardır. |
34:8 | بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ |
Diyanet Meali: | Hayır, öyle değil! Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler. |
34:12 | وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız. |
34:14 | أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
Diyanet Meali: | (Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki), eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı. |
34:33 | وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. |
34:38 | أُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | (Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya), işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar. |
34:42 | ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | “Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın.” |
34:46 | إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | “O, şiddetli bir azaptan önce sizin için ancak bir uyarıcıdır.” |
35:7 | الَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler için çetin bir azap vardır. |
35:10 | وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. |
35:36 | لَا يُقْضَىٰ عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَا |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenler için ise cehennem ateşi vardır.) Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. |
36:18 | لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.” |
37:9 | دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ |
Diyanet Meali: | Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.* |
37:33 | فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.* |
37:38 | إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.* |
37:176 | أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?* |
38:8 | بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar. |
38:26 | إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın yolundan sapanlar için (hesap gününü unutmaları sebebiyle) şiddetli bir azap vardır.” |
38:41 | إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ |
Diyanet Meali: | Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti. |
38:61 | قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هَٰذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır.”* |
39:13 | قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.”* |
39:19 | أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın?* |
39:24 | أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün azaptan emin olan kimse gibi midir)? |
39:25 | فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi. |
39:26 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi! |
39:40 | مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ |
Diyanet Meali: | Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini (ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz)!” |
39:40 | وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve sürekli azabın kimin başına ineceğini (yakında bileceksiniz)!” |
39:47 | لَافْتَدَوْا بِهِ مِنْ سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | (Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa), kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. |
39:54 | وَأَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Azap size gelmeden önce (Rabbinize dönün) ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. |
39:55 | مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce… |
39:58 | أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً |
Diyanet Meali: | Yahut azabı gördüğünde, “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa (da iyilik yapanlardan olsam)” demesin. |
39:71 | قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. |
40:7 | فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru.” |
40:45 | فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı.* |
40:46 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir. |
40:49 | ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | “Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün bizden azabı hafifletsin.” |
41:16 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. |
41:16 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَىٰ وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez. |
41:17 | فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı. |
41:27 | فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız. |
41:50 | فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptan tattıracağız. |
42:16 | حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın çağrısına uyulduktan sonra O’nun hakkında tartışmaya girenlerin) delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır. |
42:21 | وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır. |
42:26 | وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Kâfirler için ise çetin bir azap vardır. |
42:42 | وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler) ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır. |
42:44 | وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَىٰ مَرَدٍّ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün. |
42:45 | أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُقِيمٍ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler. |
43:39 | وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.* |
43:48 | وَأَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık. |
43:50 | فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.* |
43:65 | فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline! |
43:74 | إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.* |
44:11 | يَغْشَى النَّاسَ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.* |
44:12 | رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanlar, “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” derler.* |
44:15 | إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ |
Diyanet Meali: | Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz de yine eski hâlinize döneceksiniz.* |
44:30 | وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık. |
44:48 | ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ |
Diyanet Meali: | “Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.”* |
44:56 | لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.* |
45:8 | ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de), sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele! |
45:9 | وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!* |
45:10 | وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Dünyada kazandıkları) ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara (hiçbir fayda vermez). Onlar için elbette büyük bir azap vardır. |
45:11 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise elem dolu çok kötü bir azap vardır. |
46:20 | فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan (ve yoldan çıkmanızdan) dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” |
46:21 | أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” |
46:24 | بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır.” |
46:31 | يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “(Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki), günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın.” |
46:34 | قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der. |
48:16 | وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | “Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.” |
48:17 | وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır. |
48:25 | لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer, inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık. |
50:26 | الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ |
Diyanet Meali: | “Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”* |
51:37 | وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.* |
52:7 | إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir. |
52:18 | فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak (cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar). Rableri onları cehennem azabından korumuştur. |
52:27 | فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ |
Diyanet Meali: | “Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.”* |
52:47 | وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. |
54:16 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!* |
54:18 | كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!* |
54:21 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!* |
54:30 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!* |
54:37 | وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.* |
54:38 | وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.* |
54:39 | فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.* |
57:13 | بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | (Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir.) Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır. |
57:20 | وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ |
Diyanet Meali: | Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. |
58:4 | وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır. |
58:5 | وَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Oysa biz apaçık âyetler indirdik. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır. |
58:15 | أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!* |
58:16 | فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları) Allah’ın dininden alıkoydular. Bunun için onlara alçaltıcı bir azap vardır. |
59:3 | لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | (Eğer Allah, onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı), muhakkak kendilerine dünyada azap edecekti. Ahirette ise, onlar için cehennem azabı vardır. |
59:15 | ذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin, Mekkeli müşriklerin durumu gibidir.) Onlar (Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (Ahirette de) elem dolu bir azap vardır. |
61:10 | هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ تِجَارَةٍ تُنْجِيكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size? |
64:5 | فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Daha önce inkâr edip de) inkârlarının cezasını tadanların (haberi size gelmedi mi)? Onlar için elem dolu bir azap da vardır. |
65:8 | فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا |
Diyanet Meali: | Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık. |
65:10 | أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, ahirette onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde, ey (iman etmiş olan) akıl sahipleri, Allah’a karşı gelmekten sakının! |
67:5 | وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | Ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. |
67:6 | وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!* |
67:28 | فَمَنْ يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Peki, ya inkârcıları elem dolu bir azaptan kim koruyacak?” |
68:33 | كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | İşte böyledir azap! |
68:33 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! |
70:1 | سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ |
Diyanet Meali: | Soran birisi, (kâfirlere kesinlikle) inecek olan azabı sordu.* |
70:11 | يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ |
Diyanet Meali: | Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını … fidye olarak versin de, (kendisini kurtarsın). |
70:27 | وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.* |
70:28 | إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ |
Diyanet Meali: | Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.* |
71:1 | أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine), “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye (peygamber olarak gönderdik). |
72:17 | وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا |
Diyanet Meali: | “Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” |
73:13 | وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | (Çünkü bizim yanımızda kâfirler için bukağılar vardır, cehennem vardır), boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.* |
76:31 | وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır. |
78:30 | فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا |
Diyanet Meali: | “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.” |
78:40 | إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz sizi, yakın bir azaba karşı uyardık. |
84:24 | فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele!* |
85:10 | ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip), sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı (ve yangın azabı) vardır. |
85:10 | وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ve onlara yangın azabı vardır. |
88:24 | فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ |
Diyanet Meali: | (Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse), Allah onu en büyük azaba uğratır.* |
89:13 | فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.* |
89:25 | فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.* |
مُعَذِّبٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
7:164 | لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” |
8:33 | وَمَا كَانَ اللَّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir. |
17:15 | وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًا |
Diyanet Meali: | Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. |
17:58 | وَإِنْ مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. |
مُعَذَّبِينَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُعَذَّبٌ
26:138 | وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz azaba uğratılacak da değiliz.”* |
26:213 | فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!* |
34:35 | وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
Diyanet Meali: | Yine, “Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir” demişlerdi.* |
37:59 | إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
Diyanet Meali: | “Nasıl, ilk ölümümüzden başka (ölmeyecek miymişiz)? Bize azap edilmeyecek miymiş?”* |