KÖK HARFLER: ع ل و
( ع ل و – ع ل ي )
ANLAM:
عَلاَ / عَلِىَ : Yüksek olmak, yükseltilmek. Birçok niteliği üstün olmak. Gün doğmak veya güneş yükselmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عَلَا | fiil-I | 20 | Yüksek oldu, yükseldi, üste çıktı | 44/19 | |
تَعَالَى | fiil-VI | 14 | Yükseldi, yüce oldu, yüceldi | 30/40 | |
اِسْتَعْلَى | fiil-X | 1 | Üstünlük davasında bulundu, yüceldi | 20/64 | |
تَعَالَ | câmid fiil | 8 | Gel (emir) | 3/61 | |
عَالِى | isim | 7 | Üstün gelmeye çalışan, cebir gösteren | 10/83 | Müennesi: عَالِيَةٌ |
عَالِينَ | isim | 2 | Üstün gelmeye çalışan (çoğul) | 83/19 | Tekili: عَالِى |
أَعْلَى | isim | 14 | En yüksek, en yüce, en üstün | 79/24 | Müennesi: عُلْيَا |
عَلِىٌّ | isim | 11 | Kadri çok yüce, çok kudsi, çok yüksek | 43/4 | |
عِلِّيُّونَ | isim | 2 | Yüksek yer, üst kat (çoğul) | 83/18 | |
عُلُوٌّ | isim | 4 | Yüksek olmak, yükselmek; saygınlık, asalet | 17/43 | |
مُتَعَالِى | isim | 1 | Yüce olan | 13/9 | |
Toplam | 70 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- عَلَا (a)
- عَلَا (b)
- عَلَا (c)
- عَلَا (d)
- تَعَالَى
- اِسْتَعْلَى
- عَالٍ
- عَلِيٌّ (a)
- عَلِيٌّ (b)
- شَرِيفٌ
- أَصِيلٌ > bak: أ ص ل
- نَجِيبٌ
Zıt Manada Kelimeler
- عَلَا (a)
- عَلَا (b)
- عَلَا (c)
- عَلَا (d)
- تَعَالَى
- اِسْتَعْلَى
- عَالٍ
- هَابِطٌ > bak: ه ب ط
- عَلِيٌّ (a)
- عَلِيٌّ (b)
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Âl | عَال | Yüksek. Ali. Yüce. Bülend. |
Âli | عَالِى | Yüce, yüksek. |
Âliye | عَالِيَة | Yüksek, yüce. |
Aliyy (Ali) | عَلِيّ | Yüksek. |
Ulâ | عُلَى | Şanlı, şerefli kimse. |
Uluvv | عُلُوّ | Yükseklik. |
Ulvî | عُلْوِى | Yüce. |
Ulyâ | عُلْيَا | Pek büyük, pek yüce, daha yüksek. Çok yüksek olan. |
A’lâ | أَعْلَى | Pek yüksek. |
İlliyyûn (İlliyyîn) | عِلِّيُّونَ | Cennetin en yüksek tabakası. |
İlâve | عِلَاوَة | Fazla. |
Teâlî | تَعَالِى | Yükselme, yücelme. |
Teâlâ | تَعَالَى | Namı büyük. |
Teallî | تَعَلِّى | Yüksek olma. Yükselme. |
Muallâ | مُعَلَّا | Yüksek, yüce. |
Müteâl | مُتَعَال | Ali, büyük. |
Müteâli | مُتَعَالِى | Yüksek olan, yükselen. |
İsti’lâ’ | اِسْتِعْلَاء | Yükselme. Yücelme. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَلَا : Fiil-I.
17:4 | لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | (Biz, Kitap’ta, Tevrat’ta İsrailoğullarına), “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” (diye hükmettik). |
17:7 | وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا |
Diyanet Meali: | Ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.) |
23:91 | إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | (Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur). Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. |
27:31 | أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin.” * |
28:4 | إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. |
44:19 | وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum.” * |
تَعَالَى : Fiil-IV.
6:100 | وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir. |
7:190 | جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | (Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de), Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda O’na ortaklar koşarlar. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir. |
10:18 | قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” |
16:1 | أَتَىٰ أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir. * |
16:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir. * |
17:43 | سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir. * |
20:114 | فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. |
23:92 | عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir. |
23:116 | فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ |
Diyanet Meali: | Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir. * |
27:63 | أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir. |
28:68 | مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir. |
30:40 | سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. |
39:67 | وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. |
72:3 | وَأَنَّهُ تَعَالَىٰ جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا |
Diyanet Meali: | “Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.” * |
اِسْتَعْلَى : Fiil-X.
20:64 | فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | “Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra hâlinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.” * |
تَعَالَ : Emir siygada olan câmid fiil
3:61 | فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım…” |
3:64 | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin…” |
3:167 | وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا |
Diyanet Meali: | Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi. |
4:61 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًا |
Diyanet Meali: | Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygambere gelin” dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. * |
5:104 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا |
Diyanet Meali: | Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. |
6:151 | قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım…” |
33:28 | إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ |
Diyanet Meali: | “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim (ve sizi güzelce bırakayım).” |
63:5 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللَّهِ لَوَّوْا رُءُوسَهُمْ |
Diyanet Meali: | O münafıklara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman başlarını çevirirler… |
عَالِي : İsim. İsm-i Fâil. Müennesi: عَالِيَةٌ
11:82 | فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا |
Diyanet Meali: | (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. |
15:74 | فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ |
Diyanet Meali: | Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. * |
44:31 | مِنْ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan); Firavun’dan (kurtardık). Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi. * |
76:21 | عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ |
Diyanet Meali: | Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. |
عَالٍ : İsim. İsm-i Fâil. (عَالِي = عَالٍ)
10:83 | وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. |
عَالِيَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes. Müzekkeri: عَالِى
69:22 | فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Yüksek bir cennettedir. * |
88:10 | فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Yüksek bir cennettedirler. * |
عَالِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: عَالِى
38:75 | أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ |
Diyanet Meali: | “Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” |
23:46 | إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ |
Diyanet Meali: | (Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille) Firavun ve ileri gelenlerine (peygamber olarak gönderdik de onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. * |
أَعْلَى : İsim. Müennesi: عُلْيَا
16:60 | لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلَّهِ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | Kötü sıfatlar ahirete inanmayanlara aittir. En yüce sıfatlar ise Allah’ındır. |
20:68 | قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنْتَ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | Şöyle dedik: “Korkma (ey Mûsâ!). Çünkü, sensin en üstün olan.” * |
30:27 | وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
37:8 | لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. (Kovulmaları için) her taraftan taşa tutulurlar. * |
38:69 | مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu.” * |
53:7 | وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip doğruldu). * |
79:24 | فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi. * |
87:1 | سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى |
Diyanet Meali: | Yüce Rabbinin adını tespih et. * |
92:20 | إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar). * |
أَعْلَوْن : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: أَعْلَى
3:139 | وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. * |
47:35 | فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Sakın za’f göstermeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. |
عُلْيَا : İsim. Müennes. Çoğulu: عُلًى Müzekkeri: أَعْلَى
20:4 | تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى |
Diyanet Meali: | (O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. * |
20:75 | فَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَىٰ |
Diyanet Meali: | İşte onlar için en yüksek dereceler vardır. |
9:40 | وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُوا السُّفْلَىٰ وَكَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ الْعُلْيَا |
Diyanet Meali: | Böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. |
عَلِىٌّ : İsim.
2:255 | وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. |
4:34 | فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. |
22:62 | وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür. |
31:30 | وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Onu bırakıp da taptıkları ise batıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür. |
34:23 | قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür. |
42:4 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür. * |
42:51 | أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
43:4 | وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur. * |
19:50 | وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا |
Diyanet Meali: | Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik). * |
19:57 | وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا |
Diyanet Meali: | Onu yüce bir makama yükselttik. * |
40:12 | وَإِنْ يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ |
Diyanet Meali: | “(Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz), O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.” |
عِلِّيُّونَ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali: عِلِّيِّينَ
83:18 | كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ |
Diyanet Meali: | Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır. * |
83:19 | وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ |
Diyanet Meali: | “İlliyyûn”un ne olduğunu sen ne bileceksin. * |
عُلُوٌّ : İsim.
17:4 | لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | (Biz, Kitap’ta, Tevrat’ta İsrailoğullarına), “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” (diye hükmettik). |
17:43 | سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir. * |
27:14 | وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا |
Diyanet Meali: | Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. |
28:83 | تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan (ve bozgunculuk çıkarmayanlara) has kılarız. |
مُتَعَالِى : İsim. İsm-i Fâil. Tefâul Bâbı (VI. Bâb).
13:9 | عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ |
Diyanet Meali: | O, gaybı da görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir. * |