KÖK HARFLER: ع ق ب
ANLAM:
عَقَبَ : Topuklamak, yakın bir biçimde ardından gelmek. Babasının varisi olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عَقَّبَ | fiil-II | 2 | Takip etti, peşine takıldı, arkasına baktı, korudu | 28/31 | |
عَاقَبَ | fiil-III | 6 | Cezalandırdı | 16/126 | Meçhulü: عُوقِبَ |
أَعْقَبَ | fiil-IV | 1 | Âkıbetini gösterdi, son duruma getirdi, sonunda …haline çevirdi | 9/77 | |
عَقِبٌ | isim | 8 | Evlat, topuk, ökçe | 43/28 | Çoğulu: أَعْقَابٌ |
عُقْبٌ | isim | 1 | Son, netice, âkıbet | 18/44 | |
عُقْبَى | isim | 6 | Son, netice, âkıbet | 13/24 | |
عَقَبَةٌ | isim | 2 | Sarp yokuş | 90/11 | |
عَاقِبَةٌ | isim | 32 | Son, netice, âkıbet | 31/22 | |
عِقَابٌ | isim | 20 | Şiddetli ceza, azabın büyüğü | 41/43 | |
مُعَقِّبٌ | isim | 2 | Takip eden, koruyucu, kontrol eden | 13/41 | Müennesi: مُعَقِّبَةٌ |
Toplam | 80 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- عَقِبَ
- عَاقَبَ
- عَقِبٌ (a)
- عَقِبٌ (b)
- عَقِبٌ (c)
- عَقِبٌ (d)
- عَاقِبَةٌ (a)
- عَاقِبَةٌ (b)
- عَقَبَةٌ
- عُقْبَى
Zıt Manada Kelimeler
- عَاقَبَ
- عَقِبٌ
- عَاقِبَةٌ
- عَقَبَةٌ
- عُقْبَى
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Akab | عَقَب | Topuk. Ökçe. |
|
Akib | عَقِب | Önce. Topuk. Ökçe. |
|
Âkib | عَاقِب | Bir diğerinin arkasından gelen. |
|
A’kâb | أَعْقَاب | 1: Topuklar. Ökçeler. 2: Bir şeyin hemen arkası. |
|
Akîb | عَقِيب | Bir şeyi ardından gelen. Arkası sıra giden. |
|
Akabe | عَقَبَة | Badire. Sarp ve çıkılması müşkül yokuş. |
|
Âkıbe(t) | عَاقِبَة | Bir iş veya durumun sonu, sonuç. |
|
Ukbâ | عُقْبَى | Ahiret. Ceza. |
|
Ta’kîb | تَعْقِيب | Ardına düşme. |
|
Ta’kîbât | تَعْقِيبَات | Kovuşturmalar. |
|
Muakkib | مُعَقِّب | Ardına düşen. |
|
Muakkibât | مُعَقِّبَات | 1: Gece ve gündüz melaikesi. 2: Namazdan sonra otuz üçer defa tekrarlanan tesbih. |
|
Muakkab | مُعَقَّب | Ardına düşülmüş, takib olunmuş, peşinden gidilmiş. |
|
Muâkabe | مُعَاقَبَة | Bir kimseyi cezalandırma. Cezaya çarpma. |
|
Muâkab | مُعَاقَب | Cezalandırılmış. |
|
İkâb | عِقَاب | Şiddetli azab, eziyet, ceza. |
|
Taakkub | تَعَقُّب | 1: Kovalamak. 2: Sonuna bakmak. |
|
Müteâkib | مُتَعَاقِب | Sıra ile, birbiri arkasından gelen. | Müteâkiben |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَقَّبَ : Fiil-II.
27:10 | وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ |
Diyanet Meali: | (Onu yılanmış gibi hareket eder görünce), dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma!” |
28:31 | وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ |
Diyanet Meali: | (Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce), arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma…” |
عَاقَبَ : Fiil-III. Meçhulü: عُوقِبَ
16:126 | وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. |
16:126 | وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. |
16:126 | وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. |
22:60 | ذَٰلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Bu böyle. Bir de kim kendisine verilen eziyetin dengiyle karşılık verir de sonra yine kendisine zulmedilirse, elbette Allah ona yardım eder. |
22:60 | ذَٰلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Bu böyle. Bir de kim kendisine verilen eziyetin dengiyle karşılık verir de sonra yine kendisine zulmedilirse, elbette Allah ona yardım eder. |
60:11 | فَعَاقَبْتُمْ فَآتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَا أَنْفَقُوا |
Diyanet Meali: | (Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar) ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız (yani: acısını alırsanız), eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin. |
أَعْقَبَ : Fiil-IV.
9:77 | فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ |
Diyanet Meali: | (Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için) O da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu. |
عَقِبٌ : İsim. Çoğulu: أَعْقَابٌ
2:143 | إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ |
Diyanet Meali: | Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye… |
3:144 | أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ |
Diyanet Meali: | Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? |
3:144 | وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. |
3:149 | إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ |
Diyanet Meali: | Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler. |
6:71 | وَنُرَدُّ عَلَىٰ أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “Allah, bizi hidayete kavuşturduktan sonra gerisingeri (şirke) mi döndürülelim?” |
8:48 | فَلَمَّا تَرَاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ وَقَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım…” demişti. |
23:66 | قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz (buna karşı büyüklük taslayarak) arkanızı dönerdiniz. * |
43:28 | وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | İbrahim bunu, belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı. * |
عُقْبٌ : İsim.
18:44 | هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا |
Diyanet Meali: | İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. * |
عُقْبَى : İsim.
13:22 | وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | (Onlar), … kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. |
13:24 | سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | “Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!” * |
13:35 | أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوْا |
Diyanet Meali: | Yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. |
13:35 | وَعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlerin sonu ise ateştir. |
13:42 | يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | O, her nefsin kazandığını bilir. İnkâr edenler de dünya yurdunun sonunun kime ait olduğunu bileceklerdir. |
91:15 | وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا |
Diyanet Meali: | Allah, bunun sonucundan çekinmez de! * |
عَقَبَةٌ : İsim.
90:11 | فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ |
Diyanet Meali: | Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. * |
90:12 | وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ |
Diyanet Meali: | Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? * |
عَاقِبَةٌ : İsim.
3:137 | فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. |
6:11 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.” * |
6:135 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz.” |
7:84 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.” Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu. * |
7:86 | وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?” |
7:103 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu. |
7:128 | إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” |
10:39 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu. |
10:73 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu! |
11:49 | فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır. |
12:109 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
16:36 | فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün. |
20:132 | لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır. |
22:41 | وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | İyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir. |
27:14 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak! |
27:51 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik. * |
27:69 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” * |
28:37 | رَبِّي أَعْلَمُ بِمَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ مِنْ عِنْدِهِ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | “Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir.” |
28:40 | فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Biz de onu ve askerlerini yakaladık) ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak! |
28:83 | نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | (İşte ahiret yurdu). Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır. |
30:9 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Yine) onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
30:10 | ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları (ve onlarla alay etmekte oldukları) için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu. |
30:42 | فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | “(Yeryüzünde dolaşın da) önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.” |
31:22 | وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | İşlerin sonu ancak Allah’a varır. |
35:44 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
37:73 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu! * |
40:21 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
40:82 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
43:25 | فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu! * |
47:10 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
59:17 | فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَا أَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. |
65:9 | فَذَاقَتْ وَبَالَ أَمْرِهَا وَكَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهَا خُسْرًا |
Diyanet Meali: | Böylece yaptıklarının cezasını tattılar ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu. * |
عِقَابٌ : İsim.
2:196 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin. |
2:211 | وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır. |
3:11 | كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَاللَّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah, azabı çok şiddetli olandır. |
5:2 | وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir. |
5:98 | اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ وَأَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, Allah’ın cezası çetindir ve Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. * |
6:165 | إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
7:167 | إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
8:13 | وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Her kim de Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir. |
8:25 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır. |
8:48 | إِنِّي أَرَىٰ مَا لَا تَرَوْنَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ وَاللَّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti. |
8:52 | فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Allah da kendilerini günahları sebebiyle hemen yakalamıştı. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, azabı çetin olandır. |
13:6 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Bununla beraber Rabbinin azabı pek şiddetlidir. |
13:32 | ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ |
Diyanet Meali: | Sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış! |
38:14 | إِنْ كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ |
Diyanet Meali: | (O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu. * |
40:3 | غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ |
Diyanet Meali: | (Bu kitabın indirilmesi), … günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi (Allah tarafındandır). |
40:5 | وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ |
Diyanet Meali: | Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış, (gördüler)! |
40:22 | فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | (Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da) onlar inkâr ediyorlardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O, güçlüdür, cezası da çok şiddetlidir. |
41:43 | إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir. |
59:4 | وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a karşı gelirse bilsin ki, Allah’ın azabı şiddetlidir. |
59:7 | وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | (Peygamber size ne verdiyse onu alın), neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir. |
مُعَقِّبٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Müennesi: مُعَقِّبَةٌ
13:41 | وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, hükmeder. O’nun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir. |
مُعَقِّبَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُعَقِّبَةٌ Müzekkeri: مُعَقِّبٌ
13:11 | لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ |
Diyanet Meali: | İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. |