KÖK HARFLER: ع ج ب
ANLAM:
عَجِبَ : Bir şeye şaşırmak. Bir şeye az alışkın olduğundan ötürü o şeyi garip, sıra dışı veya umulmadık olarak görmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
عَجِبَ | fiil-I | 8 | Şaştı, yadırgadı | 37/12 |
أَعْجَبَ | fiil-IV | 11 | Hayrete düşürdü, hoş gözüktü, hoşa gitti | 57/20 |
عُجَابٌ | isim | 1 | Acayip tuhaf, şaşılacak (şey) | 38/5 |
عَجَبٌ | isim | 5 | Şaşmak | 10/2 |
عَجِيبٌ | isim | 2 | Acaip, tuhaf, şaşılacak (şey) | 50/2 |
| Toplam | 27 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- عَجِبَ
- عَجَبٌ
- عُجْبٌ
- عَجِيبٌ
- عَجِيبَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- عَجِبَ
- عَجَبٌ
- عُجْبٌ
- عَجِيبٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Aceb | عَجَب | Taaccüb, şaşma, hayret. |
|
A’ceb | أَعْجَب | Daha garib. |
|
Acîb | عَجِيب | Hayret veren. Şaşılacak şey. |
|
Acâib | عَجَائِب | Şaşırtacak ve hayret verici şeyler. | Acîbe’nin çoğulu |
Acaba | عَجَبًا | Merak, kararsızlık veya kuşku anlatan bir söz, acep. |
|
U’cûbe | أُعْجُوبَة | Çok acayip şey. |
|
Ucâb | عُجَاب | Çok şaşılacak fazla gülünç olan şey. |
|
Ta’cîb | تَعْجِيب | Hayrete düşürme, şaşırtma. |
|
İ’câb | إِعْجَاب | Hayrete düşürme. |
|
Taaccüb | تَعَجُّب | Şaşma, hayret etme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَجِبَ : Fiil-I.
7:63 | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizi uyarması … için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? |
7:69 | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?” |
11:73 | قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun?” dediler. |
13:5 | وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. |
37:12 | بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar. * |
38:4 | وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Kâfirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar. |
50:2 | بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar. |
53:59 | أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdi siz bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz? * |
أَعْجَبَ : Fiil-IV.
2:204 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. |
2:221 | وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. |
2:221 | وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. |
5:100 | قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” |
9:25 | وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, Allah birçok yerde) ve Huneyn savaşı gününde (size yardım etmiştir). Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmişti. |
9:55 | فَلَا تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ |
Diyanet Meali: | Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. |
9:85 | وَلَا تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَأَوْلَادُهُمْ |
Diyanet Meali: | Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. |
33:52 | وَلَا أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Bundan sonra), güzellikleri hoşuna gitse bile (başka kadınlarla evlenmek), eşlerini boşayıp başka eşler almak (sana helâl değildir). |
48:29 | فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ |
Diyanet Meali: | (Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış), gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden (bir ekin gibidirler). Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. |
57:20 | كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا |
Diyanet Meali: | Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. |
63:4 | وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ |
Diyanet Meali: | Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. |
عُجَابٌ : İsim. Sıfat.
38:5 | أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَٰهًا وَاحِدًا إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ |
Diyanet Meali: | “İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!” * |
عَجَبٌ : İsim.
18:9 | كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا |
Diyanet Meali: | (Yoksa sen, sadece Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi) bizim ibret verici delillerimizden (sandın)? |
18:63 | وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا |
Diyanet Meali: | “Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.” |
72:1 | اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! De ki:) “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri (vahyedildi): “Şüphesiz biz hayranlık verici bir Kur’an dinledik.” |
10:2 | أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ |
Diyanet Meali: | İçlerinden bir adama insanları uyar diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? |
13:5 | وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. |
عَجِيبٌ : İsim.
11:72 | أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ |
Diyanet Meali: | “Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” |
50:2 | فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ |
Diyanet Meali: | Kâfirler şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!” |