Yeryüzü Yıldızları 60 Seçkin Sahabenin Hayatı

 

AMR b. CEMÛH

Bu Topallığımla Cennete Gitmek İstiyorum


O, Abdullah b. Amr b. Harâm’ın eniştesiydi; çünkü onun kız kardeşi Hind bint Amr’ın kocasıydı… İbn Cemûh, Medine’nin liderlerinden biri ve Benî Seleme’nin ileri gelenlerinden biriydi..

Akabe biatına katılan yetmiş ensârdan biri olan oğlu Muâz b. Amr, cesur ve mü’min bir gencin canlılığıyla Medine ehlini İslâm’a davet ediyordu...

Orada, insan topluluklarının, yanına gittikleri ve toplantı merkezlerinde dikili duran büyük heykellerin dışında ileri gelenlerin evlerinde sembolik heykeller bulundurmaları âdettendi. Amr b. Cemûh ileri gelenlerden biri olması itibariyle bir put yapıp evine dikti ve Menaf adını verdi..

Oğlu Muâz b. Amr, arkadaşı Muâz b. Cebel ile birlikte Amr b. Cemûh’un putunu bir oyun ve alay konusu yapmaya karar verdiler. Gece yanına girip, sonra onu alıp, insanların artıklarını attıkları bir çukura attılar… Amr uyanır ve Menaf’ı yerinde bulamaz... Onu o çukurda, atılmış olarak buluncaya kadar arar… Hiddetlenir ve şöyle der: “Yazıklar olsun! Kim bu gece ilâhlarımıza kötülük yaptı?” Sonra onu yıkar, temizler ve ona koku sürerdi…”

Ertesi gece yine iki Muâz, puta aynı şeyi yaparlar. Sonunda Amr bu durumdan bıktı ve kılıcını Menaf’ın boynuna dayayarak ona: “Eğer sende bir hayır varsa, kendini koru..!!” dedi. Uyandığında yine onu yerinde bulamaz... Aynı çukura atılmıştır. Bu sefer çukurunda tek başına değildir.

Sağlam bir iple ölü bir köpeğe bağlıydı. O kızgınlık, üzüntü ve dehşet içindeyken müslüman olan Medine’nin eşrafından bazıları ona yanaştılar... Ölü bir köpeğe bağlanıp atılmış puta parmaklarıyla işaret ederek, Amr b. Cemûh’un aklına, kalbine ve anlayışına hitap etmeye başladılar…

 Ona hak olan, en yüce ve hiçbir şeyin kendisine benzemediği ilâhtan... Sadık ve emin, hayata almak için değil, vermek; saptırmak için değil, hidâyete erdirmek için gelen Muhammed’ten… İnsanlığı bütün zincirlerden kurtarmak için gelen ve onlarda Allah’ın ruhunu canlandırıp, nurunu kalplerinde yaymak için gelen İslâm’dan... bahsettiler.” Çok geçmeden Amr kendini ve yolunu buldu...

Kısa bir zamanda gidip, bedenini ve elbiselerini temizledi. Sonra koku sürünüp, süslendi ve başı dik, içi huzur dolu olarak gönderilenlerin sonuncusuna biat etmek ve mü’minlerin yanında yerini almak için yola düştü.


Birileri kendine şöyle sorabilir: “Amr b. Cemûh gibi kavmi içinde lider olup ileri gelenler nasıldılar? Güçsüz putlara nasıl iman ediyorlardı..? Akılları onları böyle bir saçmalıktan niçin korumuyordu..? Nasıl oluyor da bugün Müslümanlıklarına ve fedakârlıklarına rağmen yine de onları büyük adamlardan kabul ediyoruz?” Bu soruyu, bir çocuğun bile bir tahtayı evine dikip, sonra ona ibadet etmeyi kabul edemeyeceği bu günümüzde sormak kolay gelebilir…

Fakat o geçmişteki zamanlarda, bu âdetlere karşı anlayış ve zekalarının hiçbir etkisi olmaksızın, insanlığın bu gibi işlere duyguları müsaitti ve bunlarla yüklüydü..!! İşte buna Atina’yı örnek olarak verebiliriz. Perikles, Pisagor ve Sokrat zamanındaki Atina’yı… Atina ki, akıllara durgunluk verecek fikrî bir yükselişe ulaşmıştı.

Halkı tamamen filozoflar, hikmet sahibi kişiler ve gülünçlükte ve aptallıkta olağanüstü düzeye ulaşan bir imanla yontulmuş heykellere iman eden topluluklardan oluşuyordu… O geçmiş zamanlardaki dinî anlayış, aklın yükselişine paralel bir çizgide ilerlemiyordu...

Amr b. Cemûh kalbini ve hayatını âlemlerin Rabbi Allah’a adadı. Cömertlik ve iyilik onun tabiatında var olmasına rağmen İslâmiyet onun cömertliğinin artmasını sağladı ve bütün malını dininin ve kardeşlerinin hizmetine adadı. Resûlullah (s.a.v.), Amr b. Cemûh’un kabilesi Seleme oğullarından bir cemaate şunu sordu: “Ey Seleme oğulları! Efendiniz kimdir?” “Cimri olmasına rağmen İbn Kays dededir...”

Resûlullah (s.a.v.) dedi ki: “Cimrilikten daha kötü bir hastalık var mıdır…!! Bilakis efendiniz kıvırcık saçlı, beyaz adam Amr b. Cemûh’tur...” Bu şehâdet Resûlullah (s.a.v.)’den İbn Cemûh’a yapılmış bir kıymet verme ifadesiydi, hem de ne kıymet...!

Ensârın şairi bu hususta şöyle diyor: Amr b. Cemûh cömertliğiyle efendileşti Toplum içinde efendi olmak Amr’ın hakkıydı İsteyenler geldiğinde bütün malını verirdi Götürün, yarın tekrar dönecektir derdi Amr b. Cemûh malını Allah yolunda cömertçe harcadığı gibi canını ve hayatını da bu uğurda harcamak istedi. Fakat bu nasıl olacaktı...?! Bacağında savaşa katılmasını engelleyen bir topallık vardı.

Bir de hepsi müslüman ve aslan gibi olan dört çocuğu vardı. Resûlullah (s.a.v.)’le birlikte gazalara katılıyorlar ve cihad farizasına kendilerini adamışlardı.. Amr, Bedir savaşına katılmaya çalıştı; fakat çocukları Peygamber (s.a.v.)’e başvurarak, onu çıkmamaya ikna etmesini ya da ikna olmaması hâlinde emretmesini istediler. Resûlullah (s.a.v.) ona şiddetli topallığının vermiş olduğu acizlik nedeniyle İslâm’ın kendisini bir farz olarak cihaddan muaf kıldığını bildirdi.


O isteğinde ısrar etti ve ricada bulundu. Resûlullah (s.a.v.) de ona Medine’de kalmasını emretti.

Uhud savaşı gelip çattığında Amr kendisine izin vermesini istemek üzere Resûlullah (s.a.v.)’e gitti ve ona: “Ey Allahın elçisi! Oğullarım beni seninle cihada katılmaktan alıkoymak istiyorlar... Vallahi ben bu topallığımla cennete gitmek istiyorum..!!” Şiddetli ısrarı karşısında Resûlullah (s.a.v.) savaşa katılmasına izin verdi. Silahını aldı ve sevinç içinde sekerek gitti. Yakaran bir sesle Rabbine şöyle dua ediyordu: “Allahım! Bana şehâdeti nasip eyle ve beni aileme döndürme..!”

Ve iki topluluk Uhud günü karşı karşıya geldi... Amr b. Cemûh ve oğulları kılıçlarıyla karanlık ve şirk askerlerini vurmaya başladılar... Amr kargaşanın tam ortasına atlıyor ve her atlayışında kılıcı putçuluğun başlarından bir baş koparıyordu.

Sağ eliyle vuruşunu yapıyor, sonra ruhunu alıp cennete götürecek olan meleğin acele gelmesini istercesine ufkun derinliklerine bakınıp duruyordu… Evet... Rabbinden şehâdet diledi ve Allah’ın, dileğini kabul ettiğinden emindi. O, cennettekilere Muhammed (s.a.v.)’in, ashabını nasıl seçtiğini ve adamları nasıl yetiştirdiğini haber vermek için topal ayağıyla cennete sıçramakta kararlıydı… Hem de ne kararlılık..!!

Nihayet beklenen geldi… Düğün anını ilan eden, hızlı bir kılıç darbesi… Ebediyet bahçelerine ve Rahman’ın firdevsine giden yüce bir şehidin düğünü..!

Müslümanlar şehidlerini defnederken Resûlullah (s.a.v.) daha önce okuduğun emrini tekrarladı: “Bakın! Abdullah b. Amr b. Harâm ve Amr b. Cemûh’u aynı mezara defnedin. Onlar dünyada birbirlerini seviyorlardı..!!”

Sevgili iki şehid arkadaş harika kahramanlıklarına şahit olduktan sonra pak bedenlerini kucaklayan yerin toprağı altında aynı mezara gömüldüler. Gömülme ve birlikte oluşlarının üzerinden kırk altı sene geçtikten sonra Muaviye’nin yaptırdığı bir su pınarı nedeniyle oluşan şiddetli bir sel mezarların yerini kapattı. Müslümanlar şehidlerin cenazelerini kaldırmak için koştular.

Onlar cenazelerinin taşınmasına katılanların anlattıkları gibiydiler: “Cesetleri yumuşak, elleri ve ayakları yerindeydi..!!” Cabir b. Abdullah hâlâ hayattaydı ve ailesiyle birlikte, babası Abdullah b. Amr b. Harâm’ın ve halasının kocası Amr b. Cemûh’un cesetlerini taşımak için gitti. Onları mezarlarında âdeta uyuyorlarmış gibi buldu.. Toprak onlardan bir şey yememiş ve Allah’la buluşmaya davet edildikleri günkü memnuniyet ve sevinç gülümseyişi dudaklarından daha gitmemişti...

Hayret mi ediyorsunuz..? Hayır, şaşırmayın…!

Yaşamına hakim olan temiz ve takva dolu yüce ruhlar, yuvaları olan bedenlere toprağın tesirini ve çözülüp bozulmayı engelleyen bir korunma gücü verirler