SÂBİT b. KAYS
Resûlullahın Hatibi
Hasan, Resûlullah (s.a.v.)in ve İslâmın şairiydi...
Sâbit de Resûlullah (s.a.v.)in ve
İslâmın hatibiydi...
Kelimeler ağzından güçlü, etkileyici,
toparlayıcı ve muhteşem bir şekilde dökülürdü. Heyetler yılında
Medineye Benî Temim heyeti geldi ve Resûlullah (s.a.v.)e:
Seninle, övünme yarışına geldik; şair
ve hatibimize konuşması için izin ver... dediler. Resûlullah (s.a.v.)
gülümsedi ve onlara: Hatibinize izin verdim, konuşsun
dedi. Bunun
üzerine hatipleri Utârid b. Hâcib kalkıp, kavminin övünçlerini saymaya
başladı. Bitirince Resûlullah (s.a.v.) Sâbit b. Kaysa: Kalk ve ona
cevap ver
dedi. Sâbit kalkıp şunları söyledi: Gökleri ve yeri yaratan,
emirlerini orada uygulatan, her şeyi bilen ve Onun fazileti olmaksızın
hiçbir şey olmayan Allaha hamd olsun...
O kudretiyle bizi imam kıldı.
Yarattıklarının en hayırlılarından, en soylu, en doğru sözlü ve en
saygın olanını peygamber olarak seçti. Ona kitabını indirdi.
Yarattıklarını ona emanet etti. O Allahın âlemler içinde seçtiğiydi...
Sonra o; insanları imana davet etti. Kavminden ve akrabalarından
muhacirler ona iman ettiler. Onlar soyca insanların en şereflisi, amelce
en hayırlısı idiler... Sonra tüm insanlık içinde ilk biz (ensâr) ona
katıldık. Biz Allahın destekleyicileri ve Resûlullah (s.a.v.)in
yardımcılarıyız.
Sâbit, Resûlullah (s.a.v.)le birlikte
Uhud ve diğer savaşlara katıldı. Fedakarlığı güzel
çok güzel
çok
güzeldi
!! Riddet savaşlarında daima en önde ensârın bayrağını taşıyor
ve hiçbir engel tanımaksızın kılıcıyla vuruyordu...
Daha önce anlatmış olduğumuz Yemame
Savaşında Sâbit savaşın başında MüseylimetülKezzabın askerlerinin
düzenlediği şiddetli saldırının müslümanlar üzerindeki etkisini gördü ve
gür sesiyle haykırdı: Vallahi
! Biz Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte
böyle savaşmıyorduk... Sonra biraz uzaklaşıp, kefenlerini kuşanmış
olarak döndü ve tekrar haykırdı: Allahım! Bunların yaptıklarından sana
sığınırım!..
Yani Müseylimenin askerlerinin
Bunların yaptıklarından da senden özür dilerim...
Yani müslümanlann savaştaki gevşekliğinden... Muhacirlerin bayrağını
taşımakta olan Resûlullah (s.a.v.)in hizmetkarı Sâlim de ona katıldı...
Her ikisi de kendileri için derin bir çukur kazdılar. Sonra içine inip
ayakta durdular, bellerine kadar kum doldurdular. Böylece sapasağlam ve
dimdik durdular. Her birinin yarısı çukur içinde kumların altında gömülü
dururken, öbür yarısı -göğsü, yüzü ve kolları- yalanın ve putçuluğun
askerlerine karşı savaşıyordu...
Her ikisi de bulundukları yerde
güneşleri batıncaya kadar Müseylimenin askerlerinden yanlarına her
yaklaşanı kılıçlarıyla vurmaya başladılar.. Ve şehid oldular
Onların
şehâdeti müslümanların tekrar yerlerine dönmelerine katkıda bulunan en
büyük haykırıştı. Öyle ki, Müseylimetül-Kezzabın askerlerini ayakların
çiğnediği bir toprağa dönüştürdüler .. ! !
Sâbit bir Kays... Bir hatip olarak ve
bir savaşçı olarak üstün başarı gösteren bu adam
Huşû dolu bir kalp ve
sakınan bir nefis taşıyordu. Allahtan en çok korkan ve utanan
müslümanlardan biriydi. Allah kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.
(Lokman, 18) âyet-i kerîmesi nazil olduğunda... Sâbit evinin kapısını
kapatarak oturup ağladı. Resûlullah (s.a.v.) durumundan haberdar olup da
onu çağırıncaya kadar bu hâl üzere uzun süre kaldı. Sâbit: Ey Allahın
elçisi! Ben güzel elbiseyi ve güzel ayakkabıyı severim. Öyle olmakla
kendini beğenenlerden olmaktan korktum... dedi.
Resûlullah gülerek memnuniyet içinde
ona cevap verdi: Sen onlardan değilsin... İyilik içinde yaşacak ve
iyilik içinde öleceksin... Ve de cennete gireceksin
Ey iman edenler!
Seslerinizi Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin.
Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa
gitmemesi için Peygambere, birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle
bağırmayın. (Hucurat, 2) âyet-i kerîmesi nazil olduğunda; Sâbit yine
evine kapanıp ağlamaya başladı. Resûlullah (s.a.v.) yokluğunu fark etti
ve onu sordu. Sonra ona birini gönderdi. Sâbit de geldi.
Resûlullah (s.a.v.) beraber
bulunmayışının nedenini sordu. O da cevap verdi: Ben gür sesli biriyim.
Sesimi senin sesinden daha fazla yükseltiyordum. Öyleyse benim amellerim
boşa gitti. Ben de cehennem ehlindenim... Resûlullah (s.a.v.) ona şöyle
cevap verdi: Sen onlardan değilsin... Övgüye değer bir şekilde
Şehid
olarak yaşacak ve şehid olarak öleceksin... Allah da seni cennete
koyacak
Sâbitin hikayesinde geriye bir gerçek
kaldı
Düşüncelerini, şuurlarını ve görüşlerini dar maddî dünyaları
içinde hapsetmiş olanların hoşlanmayacakları bir gerçek
Bu gerçek, doğru ve kesindir; baş gözlerinin yanı sıra gönül gözlerini
de kullananlar için açık ve anlaşılması kolaydır
Sâbit (r.a.) savaşta
şehid düştükten sonra yeni müslüman olanlardan biri ona rastladı ve
Sâbitin cesedi üzerindeki kıymetli zırhını gördü. Alma hakkı olduğunu
zannederek, zırhı aldı. Şimdi bırakalım da olayı, ravilerden biri
anlatsın: Müslümanlardan biri rüyasında Sâbiti görür. Sâbit ona şöyle
der: Sana bir vasiyette bulunacağım; sakın bu bir rüyadır deyip,
önem-semezlik etme
Dün şehid olduğumda müslümanlardan biri
benim zırhımı aldı... Evi şehrin en dışındadır. Atı yularıyla beklemekte
Zırhın üstüne bir ip ve onun üstüne de bir eyer koydu
Hâlide git ve
ona birini gönderip zırhımı aldırmasını söyle
Medineye Resûlullah (s.a.v.)in halifesi Ebû Bekir (r.a.)ın yanına
gidersen, ona bazı borçlarımın olduğunu ve onları ödemesini söyle...
Adam uykudan uyanınca Hâlide gidip, ona rüyasını anlattı... Hâlid (r.a.)
zırhı getirmesi için birini gönderdi ve onu Sâbit (r.a.)ın tanımladığı
biçimde buldu. Müslümanlar Medineye dönünce de o müslüman Sâbitin
vasiyetini yerine getirdi
Sâbit b. Kaysın dışında İslâmda ölümünden
sonra hiç kimsenin vasiyeti bu şekilde yerine getirilmedi...
Gerçekten de insan büyük bir
bilinmezliktir
Allah yolunda öldürülenleri ölü
zannetmeyin onlar canlıdırlar. Rablerinin yanında
rızıklandırılmaktadırlar
(Âl-i İmrân, 169)
|