Yeryüzü Yıldızları 60 Seçkin Sahabenin Hayatı

 

ÜSEYD b. HUDAYR

Sakife Günü Kahramanı


İyilikleri atalarından miras aldı...

Babası Hudayr el-Ketaib, Evs’in lideri, cahiliye dönemindeki Arapların önde gelenlerinin büyüklerinden ve güçlü savaşçılarındandı...

Şair onun için şöyle söylüyor: “Eğer ölümler heybetli birinden kaçacak olsalardı... Kızıp, hiddetlendiği gün Hudayr’dan korkardı... (Ölümü) gece onu gizleyinceye kadar kovalardı... Ondan kurtulmak için (ölüm) kendine hep rahat bir yer arardı...” Üseyd, babasından mevkisini, cesaretini ve cömertliğini miras aldı. Müslüman olmadan önce Medine’nin liderlerinden, Arapların saygınlarından ve mükemmel okçularındandı... İslâm onu seçip, Aziz ve Hamid olan Allah’ın yoluna hidâyet olunduğunda ve yüce İslâm’a ilk girenlerden biri olarak Allah’ın ve Resûlü’nün ensârı arasında yerini aldığı gün şerefi ve izzeti daha da arttı.

Müslüman olduğu zaman İslâm’ı hızlı, kesin ve şerefliydi... Resûlullah (s.a.v.) Birinci Akabe Biatı’nda İslâm üzere Peygamber’e biat eden ensârı öğretip eğitmesi ve başkalarını da Allah’ın dinine davet etmesi için Medine’ye Mus’ab b. Ümeyr’i gönderdiğinde... Üseyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muâz kabilelerinin liderleri olarak dinlerini yok eden yeni bir dini yaymak için Mekke’den gelen bu yabancının durumunu konuşmak için bir araya geldiler...

Sa’d, Üseyd’e: “Git bu adamı kov!” dedi... Üseyd mızrağını alarak, Medine’nin İslâm’a ilk giren liderlerinden Es’ad b. Zürâre’nin misafirliğinde bulunan Mus’ab’ın yanına gitti. Üseyd, Mus’ab ve Es’ad b. Zürâre’nin meclisinde Mus’ab b. Ümeyr’in onları Allah’a davet ettiği aydınlık kelimeleri dikkatle dinleyen bir insan topluluğu gördü. Üseyd, kızgınlık ve hiddet içinde yanlarına geldi... Mus’ab ona: “Oturup bizi dinleyebilir misin? Eğer hoşuna giderse kabul edersin, gitmezse sevmediğin şey için seni mecbur etmeyiz...”

Üseyd mertti... Aydın ve temiz yürekli biriydi. Öyle ki Medineliler ona “Kamil” lakabını vermişlerdi. Bu kendisinden önce babasının da lakabıydı. Mus’ab’ın kendisini akla ve mantığa başvurmaya çağırdığını görünce, mızrağını yere saplayıp, Mus’ab’a: “Doğru söyledin. Neyin varsa söyle.” dedi. Mus’ab ona Kur’ân okumaya ve yeni dinin davasını açıklamaya başladı... Muhammed (s.a.v.)’in tebliğ etmek ve bayrağını yaymakla emrolunduğu hak dini…. Bu mecliste bulunanlar diyorlar ki: “Vallahi, biz İslâm’ı Üseyd’in yüzünde o konuşmadan önce fark ettik... Aydınlık ve yumuşaklığından anladık.”


Mus’ab daha sözünü bitirmeden Üseyd büyülenmiş bir şekilde bağırdı: “Ne iyi ve ne güzel bir söz bu! Bu dine girmek istediğinizde ne yaparsınız?” Mus’ab ona: “Elbiseni ve bedenini temizlersin ve şehâdet getirirsin, sonra dua edersin.” Üseyd’in kişiliği güçlü, doğru ve netti. Yolunu bilir ve kesin iradesinin karşısında bir an bile tereddüt etmezdi...

Üseyd o andan itibaren geri dönmeksizin ve duraksamadan kalbinin kapılarını açtığı yeni dinle tanışmak için harekete geçti. Yıkanıp temizlendi, sonra cahili günlerine veda edip İslâm’ını ilan ederek, âlemlerin Rabbi Allah’a secde etti...! Sa’d’ın yanına döndü… Daha yanına yaklaşmadan, Sa’d yanındakilere: “Yemin ederim ki... Üseyd gittiği yüzden farklı bir yüzle size geri döndü!” dedi. Evet... Hiddet, kızgınlık ve nefretle dolu bir yüzle gitti... Nur, rahmet ve sükûnetin kapladığı bir yüzle döndü!!...

Üseyd zekasını kullanmaya karar verdi... Biliyordu ki, Sa’d b. Muâz özünün saflığı, azminin kararlılığı ve düşüncesinin sağlıklı oluşu bakımından kendisi gibiydi... Ve yine İslâm’la onun arasında, Resûlullah’ın elçisi Mus’ab b. Ümeyr’in kendilerine güzel bir şekilde okuyup açıklayacağı Allah kelamından kendisinin de duyması gerekenden başka bir şey olmadığını biliyordu.

Fakat eğer Sa’d’a: “Ben müslüman oldum. Kalk sen de müslüman ol.” derse, akıbeti belirsiz bir karşılık alabilirdi... Öyleyse o zaman kendisine düşen, onu Mus’ab’ın yanına götürüp, duyup görmesini sağlayacak bir şekilde Sa’d’ın kızgınlığını harekete geçirmeliydi. Fakat bu nasıl olacak...?

Mus’ab eskiden de Es’ad b. Zürâre’nin yanına misafir olurdu ve Es’ad b. Zürâre, Sa’d b. Muâz’ın teyzesinin oğluydu. O zaman Üseyd, Sa’d’a şöyle dedi: “Teyzenin oğlu olduğunu bildikleri hâlde Benî Hârise’nin Es’ad b. Zürâre’yi öldürmeye çıktıklarını duydum.” Sa’d kızgınlık ve hiddetle kalkıp mızrağını aldı. Es’ad’ın, Mus’ab’ın ve beraberlerinde olan müslümanların bulunduğu yere hızla gitti... Meclise yaklaştığında ne gürültü, ne de bir kargaşa bulmadı.

Aksine Allah’ın âyetlerini huşû içinde okuyan Mus’ab b. Ümeyr’i büyük bir dikkatle dinleyen sessiz bir cemaatle karşılaştı. O zaman Üseyd’in, bu meclise gitmesini sağlayıp İslâm’ın sefiri Mus’ab b. Ümeyr’in söylediklerini işitmesi için yaptığı hileyi anladı. Üseyd’in arkadaşına ilişkin düşüncesi doğru çıktı ve Sa’d duyar duymaz Allah onun yüreğini İslâm’a açtı. Hemen ışık hızıyla yerini mü’minlerin arasında aldı...!!

Üseyd kalbinde ve aklında sağlam ve aydınlık bir iman taşıyordu.. İmanı ona kendisini daima güvenilir biri kılan sağlam anlayış ve halimlik kazandırıyordu.
Benî Müstalik Savaşı’nda Abdullah b. Übey’in kini uyandı ve çevresinde bulunan Medinelilere şöyle seslendi: “Onları beldenize aldınız ve onlarla mallarınızı paylaştınız...

Allah’a yemin ederim ki, ellerinizdekileri onlara vermeseydiniz, beldenizden bir başka yere giderlerdi. Allah’a yemin ederim ki, Medine’ye döndüğümüzde aziz olanlar, zelil olanları oradan çıkaracaktır…” Yüce sahâbî Zeyd b. Erkam bu kelimeleri, bu ateşten münafık zehirleri duydu.

Bunu Resûlullah (s.a.v.)’e haber vermesi gerekiyordu. Resûlullah (s.a.v.) buna çok üzüldü. Üseyd’le karşılaşınca Peygamber (s.a.v.) ona şöyle dedi: “Arkadaşınızın ne dediğini duymadın mı...?” Üseyd: “Hangi arkadaş ey Allah’ın elçisi.” Resûlullah: “Abdullah b. Übey.” Üseyd: “Ne demiş?” Resûlullah: “Medine’ye dönersek aziz olanın zelil olanı oradan çıkaracağını iddia ediyor.” Üseyd: “Vallahi, ya Resûlullah! İnşallah sen aziz, o da zelil olarak onu çıkartırsın...” Sonra Üseyd şöyle dedi: “Ya Resûlullah! Ona acı. Allah’a şükür ki, seni bize gönderdi. Yoksa kavmi onu Medine’ye kral olarak taçlandırmak için ona boncuklar diziyordu.

O İslâm’ın, krallığını elinden aldığına inanıyor... “ Bu sakin, derin, dengeli ve açık düşüncesiyle Üseyd daima meseleleri hemen ve keskin bir zekayla çözerdi... Resûlullah (s.a.v.)’in vefatının hemen ardından Sakife gününde başlarında Sa’d b. Ubâde olarak, ensârdan bir grup halifeliği en çok onların hak ettiklerini ilan ettiklerinde, tartışma uzamış ve münakaşa şiddetlenmişti.

Bildiğimiz gibi ensârın büyük liderlerinden biri olan Üseyd’in tutumu durumu kontrol altına almada oldukça etkindi. Sözleri, yönelişleri sınırlandırmada sabah aydınlığı gibiydi. Üseyd kavminden olan ensâr grubuna şöyle hitab etti: “Biliyorsunuz ki... Resûlullah (s.a.v.) muhacirlerdendi... Öyleyse ha- lifesi de muhacirlerden olmalıdır... Bizse Resûlullah (s.a.v.)’in ensârıydık. Bugün ise halifesinin ensârı olmamız gerekir...” Sözleri ortama serinlik ve selâmet getirdi.

Üseyd b. Hudayr (r.a.) ibadet eden, yakaran, ruhunu ve malını iyilik yolunda harcayan biri olarak yaşadı. Resûlullah (s.a.v.)’in ensâra olan vasiyetini kendine gaye edinmişti! “Benimle havuzun başında buluşuncaya kadar sabredin.”

Dindarlığı ve ahlâkıyla Ebû Bekir es-Sıddîk’ın sevgi ve saygısının odağıydı. Onun için aynı mertebe ve mevki Emirü’l-mü’minin Ömer (r.a.)’ın kalbinde ve tüm sahâbenin yüreklerinde vardı. Kur’ân okurken onun sesini dinlemek ashabın üzerinde titrediği büyük ganimetlerden biriydi.

O huşû dolu berrak ve aydınlık ses ki Resûlullah (s.a.v.) bir gece meleklerin onu dinlemek için indiklerini haber vermişti... Hicretin yirminci yılının şaban ayında, Üseyd öldü... Emirü’l-mü’minin Ömer onun naaşını omuzunda taşıyabilmek için her şeyi reddetti... ...Ve Bakî mezarlığının toprakları altına sahâbîler büyük bir mü’minin cesedini gömdüler...


Medine’ye, onun menkıbelerini zikrederek ve Resûlullah (s.a.v.)’in onun için söylediği şu sözü söyleyerek döndüler:

“Üseyd b. Hudayr... Ne güzel adamdır...”