ÜSEYD b. HUDAYR
Sakife Günü Kahramanı
İyilikleri atalarından miras aldı...
Babası Hudayr el-Ketaib, Evsin lideri,
cahiliye dönemindeki Arapların önde gelenlerinin büyüklerinden ve güçlü
savaşçılarındandı...
Şair onun için şöyle söylüyor: Eğer
ölümler heybetli birinden kaçacak olsalardı... Kızıp, hiddetlendiği gün
Hudayrdan korkardı... (Ölümü) gece onu gizleyinceye kadar kovalardı...
Ondan kurtulmak için (ölüm) kendine hep rahat bir yer arardı... Üseyd,
babasından mevkisini, cesaretini ve cömertliğini miras aldı. Müslüman
olmadan önce Medinenin liderlerinden, Arapların saygınlarından ve
mükemmel okçularındandı... İslâm onu seçip, Aziz ve Hamid olan Allahın
yoluna hidâyet olunduğunda ve yüce İslâma ilk girenlerden biri olarak
Allahın ve Resûlünün ensârı arasında yerini aldığı gün şerefi ve
izzeti daha da arttı.
Müslüman olduğu zaman İslâmı hızlı,
kesin ve şerefliydi... Resûlullah (s.a.v.) Birinci Akabe Biatında İslâm
üzere Peygambere biat eden ensârı öğretip eğitmesi ve başkalarını da
Allahın dinine davet etmesi için Medineye Musab b. Ümeyri
gönderdiğinde... Üseyd b. Hudayr ve Sad b. Muâz kabilelerinin liderleri
olarak dinlerini yok eden yeni bir dini yaymak için Mekkeden gelen bu
yabancının durumunu konuşmak için bir araya geldiler...
Sad, Üseyde: Git bu adamı kov! dedi...
Üseyd mızrağını alarak, Medinenin İslâma ilk giren liderlerinden Esad
b. Zürârenin misafirliğinde bulunan Musabın yanına gitti. Üseyd,
Musab ve Esad b. Zürârenin meclisinde Musab b. Ümeyrin onları
Allaha davet ettiği aydınlık kelimeleri dikkatle dinleyen bir insan
topluluğu gördü. Üseyd, kızgınlık ve hiddet içinde yanlarına geldi...
Musab ona: Oturup bizi dinleyebilir misin? Eğer hoşuna giderse kabul
edersin, gitmezse sevmediğin şey için seni mecbur etmeyiz...
Üseyd mertti... Aydın ve temiz yürekli
biriydi. Öyle ki Medineliler ona Kamil lakabını vermişlerdi. Bu
kendisinden önce babasının da lakabıydı. Musabın kendisini akla ve
mantığa başvurmaya çağırdığını görünce, mızrağını yere saplayıp,
Musaba: Doğru söyledin. Neyin varsa söyle. dedi. Musab ona Kurân
okumaya ve yeni dinin davasını açıklamaya başladı... Muhammed (s.a.v.)in
tebliğ etmek ve bayrağını yaymakla emrolunduğu hak dini
. Bu mecliste
bulunanlar diyorlar ki: Vallahi, biz İslâmı Üseydin yüzünde o
konuşmadan önce fark ettik... Aydınlık ve yumuşaklığından anladık.
Musab daha sözünü bitirmeden Üseyd büyülenmiş bir şekilde bağırdı: Ne
iyi ve ne güzel bir söz bu! Bu dine girmek istediğinizde ne yaparsınız?
Musab ona: Elbiseni ve bedenini temizlersin ve şehâdet getirirsin,
sonra dua edersin. Üseydin kişiliği güçlü, doğru ve netti. Yolunu
bilir ve kesin iradesinin karşısında bir an bile tereddüt etmezdi...
Üseyd o andan itibaren geri dönmeksizin
ve duraksamadan kalbinin kapılarını açtığı yeni dinle tanışmak için
harekete geçti. Yıkanıp temizlendi, sonra cahili günlerine veda edip
İslâmını ilan ederek, âlemlerin Rabbi Allaha secde etti...! Sadın
yanına döndü
Daha yanına yaklaşmadan, Sad yanındakilere: Yemin ederim
ki... Üseyd gittiği yüzden farklı bir yüzle size geri döndü! dedi. Evet...
Hiddet, kızgınlık ve nefretle dolu bir yüzle gitti... Nur, rahmet ve
sükûnetin kapladığı bir yüzle döndü!!...
Üseyd zekasını kullanmaya karar verdi...
Biliyordu ki, Sad b. Muâz özünün saflığı, azminin kararlılığı ve
düşüncesinin sağlıklı oluşu bakımından kendisi gibiydi... Ve yine
İslâmla onun arasında, Resûlullahın elçisi Musab b. Ümeyrin
kendilerine güzel bir şekilde okuyup açıklayacağı Allah kelamından
kendisinin de duyması gerekenden başka bir şey olmadığını biliyordu.
Fakat eğer Sada: Ben müslüman oldum.
Kalk sen de müslüman ol. derse, akıbeti belirsiz bir karşılık
alabilirdi... Öyleyse o zaman kendisine düşen, onu Musabın yanına
götürüp, duyup görmesini sağlayacak bir şekilde Sadın kızgınlığını
harekete geçirmeliydi. Fakat bu nasıl olacak...?
Musab eskiden de Esad b. Zürârenin
yanına misafir olurdu ve Esad b. Zürâre, Sad b. Muâzın teyzesinin
oğluydu. O zaman Üseyd, Sada şöyle dedi: Teyzenin oğlu olduğunu
bildikleri hâlde Benî Hârisenin Esad b. Zürâreyi öldürmeye
çıktıklarını duydum. Sad kızgınlık ve hiddetle kalkıp mızrağını aldı.
Esadın, Musabın ve beraberlerinde olan müslümanların bulunduğu yere
hızla gitti... Meclise yaklaştığında ne gürültü, ne de bir kargaşa
bulmadı.
Aksine Allahın âyetlerini huşû içinde
okuyan Musab b. Ümeyri büyük bir dikkatle dinleyen sessiz bir cemaatle
karşılaştı. O zaman Üseydin, bu meclise gitmesini sağlayıp İslâmın
sefiri Musab b. Ümeyrin söylediklerini işitmesi için yaptığı hileyi
anladı. Üseydin arkadaşına ilişkin düşüncesi doğru çıktı ve Sad duyar
duymaz Allah onun yüreğini İslâma açtı. Hemen ışık hızıyla yerini
müminlerin arasında aldı...!!
Üseyd kalbinde ve aklında sağlam ve
aydınlık bir iman taşıyordu.. İmanı ona kendisini daima güvenilir biri
kılan sağlam anlayış ve halimlik kazandırıyordu.
Benî Müstalik Savaşında Abdullah b. Übeyin kini uyandı ve çevresinde
bulunan Medinelilere şöyle seslendi: Onları beldenize aldınız ve
onlarla mallarınızı paylaştınız...
Allaha yemin ederim ki,
ellerinizdekileri onlara vermeseydiniz, beldenizden bir başka yere
giderlerdi. Allaha yemin ederim ki, Medineye döndüğümüzde aziz olanlar,
zelil olanları oradan çıkaracaktır
Yüce sahâbî Zeyd b. Erkam bu
kelimeleri, bu ateşten münafık zehirleri duydu.
Bunu Resûlullah (s.a.v.)e haber
vermesi gerekiyordu. Resûlullah (s.a.v.) buna çok üzüldü. Üseydle
karşılaşınca Peygamber (s.a.v.) ona şöyle dedi: Arkadaşınızın ne
dediğini duymadın mı...? Üseyd: Hangi arkadaş ey Allahın elçisi.
Resûlullah: Abdullah b. Übey. Üseyd: Ne demiş? Resûlullah:
Medineye dönersek aziz olanın zelil olanı oradan çıkaracağını iddia
ediyor. Üseyd: Vallahi, ya Resûlullah! İnşallah sen aziz, o da zelil
olarak onu çıkartırsın... Sonra Üseyd şöyle dedi: Ya Resûlullah! Ona
acı. Allaha şükür ki, seni bize gönderdi. Yoksa kavmi onu Medineye
kral olarak taçlandırmak için ona boncuklar diziyordu.
O İslâmın, krallığını elinden aldığına
inanıyor... Bu sakin, derin, dengeli ve açık düşüncesiyle Üseyd daima
meseleleri hemen ve keskin bir zekayla çözerdi... Resûlullah (s.a.v.)in
vefatının hemen ardından Sakife gününde başlarında Sad b. Ubâde olarak,
ensârdan bir grup halifeliği en çok onların hak ettiklerini ilan
ettiklerinde, tartışma uzamış ve münakaşa şiddetlenmişti.
Bildiğimiz gibi ensârın büyük
liderlerinden biri olan Üseydin tutumu durumu kontrol altına almada
oldukça etkindi. Sözleri, yönelişleri sınırlandırmada sabah aydınlığı
gibiydi. Üseyd kavminden olan ensâr grubuna şöyle hitab etti:
Biliyorsunuz ki... Resûlullah (s.a.v.) muhacirlerdendi... Öyleyse ha-
lifesi de muhacirlerden olmalıdır... Bizse Resûlullah (s.a.v.)in
ensârıydık. Bugün ise halifesinin ensârı olmamız gerekir... Sözleri
ortama serinlik ve selâmet getirdi.
Üseyd b. Hudayr (r.a.) ibadet eden,
yakaran, ruhunu ve malını iyilik yolunda harcayan biri olarak yaşadı.
Resûlullah (s.a.v.)in ensâra olan vasiyetini kendine gaye edinmişti!
Benimle havuzun başında buluşuncaya kadar sabredin.
Dindarlığı ve ahlâkıyla Ebû Bekir
es-Sıddîkın sevgi ve saygısının odağıydı. Onun için aynı mertebe ve
mevki Emirül-müminin Ömer (r.a.)ın kalbinde ve tüm sahâbenin
yüreklerinde vardı. Kurân okurken onun sesini dinlemek ashabın üzerinde
titrediği büyük ganimetlerden biriydi.
O huşû dolu berrak ve aydınlık ses ki
Resûlullah (s.a.v.) bir gece meleklerin onu dinlemek için indiklerini
haber vermişti... Hicretin yirminci yılının şaban ayında, Üseyd öldü...
Emirül-müminin Ömer onun naaşını omuzunda taşıyabilmek için her şeyi
reddetti... ...Ve Bakî mezarlığının toprakları altına sahâbîler büyük
bir müminin cesedini gömdüler...
Medineye, onun menkıbelerini zikrederek ve Resûlullah (s.a.v.)in onun
için söylediği şu sözü söyleyerek döndüler:
Üseyd b. Hudayr... Ne güzel adamdır...
|