HÂLİD b. SAÎD
İlk
Nesilden Bir Fedâi
Kureyşin ileri gelenlerinden bir babanın, zenginlik ve saygınlık
ışıltılarıyla dolu evinde Hâlid b. Saîd b. Âs doğdu. Eğer nesebini daha
fazla tanımak istiyorsanız, İbn Ümeyye b. Abdüşşems b. Abdümenaf...
diyebilirsiniz.
Nur ışıltıları Mekkenin her yanına
sessizce yayılarak, Muhammedül-eminin Hira dağından kendisine gelen
bir vahiyle döndüğü ve kullarına iletmek üzere Allahtan bir mesaj
aldığını söylediği gün Hâlidin kalbi bu sese kulak veriyordu.
Sevinçten uçmuştu; sanki bu mesajı
bekliyordu. Nur ışıltılarını adım adım takip etmeye başladı. Kavminin
ileri gelenlerinin yeni dinden bahsettiklerini her duyduğunda yanlarına
oturup gizli bir sevinçle onları dinledi. Ara sıra kendisi de bir şeyler
duyurmak, etkilemek ve uyarıda bulunmak için bir veya birkaç kelime
söylerdi.
O zaman kendisine bakana durgun ve
sessiz görünümlü bir genç gibi görünmesine rağmen içinde söylenen
şarkılar, çınlayan marşlar, ıslık çalan borazanlar, dalgalanan bayraklar
ve çalınan davullar olan sevinç ve hareket dolu bir karnaval vardı.
Bütün güzelliğiyle, heyecanı ve coşkusuyla bir bayram vardı içinde. Genç
bu bayramı içinde saklar ve sırrını gizlerdi.
Çünkü; babası eğer onun, Muhammedin
davasına içinde böyle bir sevgi gizlediğini bilse, onu Abdümenaf
ilâhlarına kurban ederek, hayatına son verirdi. Fakat iç dünya bir şeyle
dolup taşmak üzere olduğu zaman onun taşmasına engel olunamaz. Ve bir
gün... Fakat hayır... Daha gün doğmamıştı
Hâlid yarı uyanık hâlde
etkili bir rüya görüyordu.
Bu gece Hâlid b. Saîd uykusunda büyük
bir ateşin kenarında durduğunu, babasının iki eliyle arkasından onu
ateşe doğru ittiğini, sonra Resûlullahın kendisine doğru gelerek,
mübarek sağ eliyle onu elbisesinden tutup ateşten ve alevlerden
uzaklaştırdığını gördü. Yeni güne ne yapacağını bilerek uyandı.
Hemen Ebû Bekirin evine giderek ona
rüyasını anlattı. Rüyanın açıklanmaya ihtiyacı yoktu. Ebû Bekir ona:
Senin için iyilik isterim. İşte Resûlullah (s.a.v.) ona tâbi ol, İslâm
seni ateşten korur. dedi. Hâlid -bu sözler üzerine- Resûlullahı aramak
için ondan ayrıldı. Yerini tespit edip onu bulunca, Hz. Peygambere,
neye davet ettiğini sordu. O da ona şöyle cevap verdi: Allahın
birliğine iman eder, ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Muhammedin Onun
kulu ve elçisi olduğuna iman edersin. Duymayan, görmeyen, fayda ve zarar
vermeyen putlara tapınmayı bırakırsın. Hâlid sağ elini uzattı.
Resûlullah (s.a.v.) de onun sağ elini
sevgiyle tuttu. Hâlid şöyle diyordu: Allahtan başka ilâh olmadığına ve
Muhammedin Onun elçisi olduğuna şehâdet ederim.
Böylece içindeki bütün şarkılar ve marşlar gün yüzüne çıktı. İçindeki o
cümbüş ve karnaval özgür oldu. Ve haber babasına ulaştı...
Hâlid müslüman olduğu zaman kendisinden
önce yalnız dört veya beş kişi müslüman olmuştu. Öyleyse o ilk beş
müslümandan biriydi. Saîd b. Âsın çocuklarından biri müslüman olduğunda,
bu Saîde göre; Kureyş tarafından alaya alınıp küçük düşmesine ve önder
kişiliğinin sarsılmasına neden olabilecek bir hadiseydi. Bu nedenle
Hâlidi çağırıp ona: İlâhlarımızı alaya aldığını duyduğun hâlde sen
gerçekten Muhammede uydun mu? diye sordu. Hâlid ona: Vallahi o doğru
söylüyor, ben de ona inandım ve uydum. dedi.
O anda babası onu dövmeye başladı,
sonra evinde karanlık bir odaya atıp hapsetti. Böylece onu açlık ve
susuzluktan bitkin ve zayıf hâle getirmeye başladı. Hâlid ise üzerine
kapatılmış olan kapının ardından onlara şöyle haykırıyordu: Vallahi, o
doğru söylüyor ve ben de ona iman ettim. Saîd oğluna yaptığı eziyetin
yetersiz olduğunu anladı. Onu Mekkenin sıcak güneşine çıkarıp, ağır ve
alev alev yanan kayalarının arasına gömdü.
Üç gün boyunca, gölgelenmesine imkan
tanımadı. Ve bir damla su bile içirmedi. Baba oğlundan ümidini kesince
onu evine getirdi. Onu bir yandan güzel şeylerle ikna edip aldatmaya,
bir yandan da korkutup ürkütmeye başladı. Hâlid ise ölüm gibi ve diğer
bütün tehditlere direniyor ve babasına şöyle diyordu: İslâmı hiçbir
şeye değişmem. Onunla yaşar, onun için ölürüm.
Bunun üzerine Saîd şöyle haykırdı:
Öyleyse başımdan defolup git aptal! Lata yemin ederim ki, sana hiç
yiyecek vermeyeceğim. Hâlid ona şöyle cevap verdi: Allah rızık
vericilerin en iyisidir.
Yiyecek, içecek ve rahatlık bakımından
zenginlikle dolu evden ayrıldı. Fakirlik ve yoksulluğa gitti. Fakat
hangi zorluk? İmanı onunla birlikte değil mi? Yüreğinin tüm
yönelişlerini ve geleceğiyle ilgili tüm haklarını koruma altına almıyor
mu? Öyleyse açlık, yoksulluk ve işkencenin ne önemi var? İnsan kendini
Muhammedin davet ettiği hakikat gibi büyük bir hakikat ile birlikte
bulunca, Allahın sahibi olup vermiş olduğu kendi nefsini kazanmış olan
biri için, dünyada elde edemediği daha değerli bir şey var mıdır?
Böylece Hâlid b. Saîd, işkenceyi fedakârlıkla yenmeye, imanla
yoksulluğun üstesinden gelmeye karar verdi.
Resûlullah (s.a.v.), müslümanlardan
Habeşistana hicret etmelerini istediğinde oraya gidenlerden biri Hâlid
b. Saîd idi. Hâlid orada Allahın kalmasını dilediği kadar kaldıktan
sonra yedinci yılda kardeşleriyle birlikte vatanlarına döndü. O
sıralarda müslümanlar, Hayber savaşını daha yeni bitirmişlerdi.
Hâlid, Medinede yeni İslâm toplumunun içinde yaşamaya başladı. O İslâm
toplumunun doğuşuna şahit olup, binasını kuran ilk beş kişiden biriydi.
Hz. Peygamberin bulunduğu bütün savaş ve olaylarda Hâlid b. Saîd en
önde olanlardandı. Hâlid, İslâmın ilklerinden ve doğru yolda oluşu
nedeniyle sevilen ve sayılan biriydi. O inançlarına kıymet veriyor,
onları bozup bir pazarlık malzemesi hâline getirmiyordu. Resûlullah (s.a.v.)
vefat etmeden önce onu Yemene vali yapmıştı.
Ebû Bekirin halife olduğu ve ona biat
edildiği haberini duyunca işini bırakıp hemen Medineye gitti. Ebû
Bekirin ölçülemeyecek derecede faziletli olduğunu biliyordu. Bununla
birlikte o, hilafeti müslümanların içinde en çok hak edenin Haşim
oğullarından biri olduğu görüşündeydi. Mesela; Abbas ya da Ali b. Ebû
Tâlib gibi. Buna rağmen Ebû Bekir onu sevmeye ve kıymet vermeye devam
etti. Onu biat etmeye zorlamadığı gibi biat etmediği için de zora
koşmadı.
Hatta Halife, müslümanlar arasında onun
hak ettiği övgü dolu sözler dışında başka bir şey söylemedi. Sonraları
Hâlid b. Saîdin kanaati değişti. Ebû Bekirin minberde olduğu bir günde
mesciddeki safları yararak, ona güven ve sadakat dolu bir biat yaptı.
Ebû Bekir askerlerini Şama gönderirken
Hâlid b. Saîdi bir askerî birliğin başına getirerek, onu kumandanlardan
biri yaptı. Fakat kuvvetlerin Medineden hareket etmelerinden önce Hz.
Ömer, Hâlid b. Saîdin komutanlığına itiraz etti ve Halife, kararını
değiştirinceye kadar itirazını devam ettirdi. Haber Hâlide ulaştığında
şu sözlerinden başka bir şey söylemedi: Vallahi! Ne başa geçirmeniz
bizi sevindirdi, ne de azletmeniz bizi üzdü.
Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.), özür
dilemek ve yeni tutumunun nedenini anlatmak için hemen evine gitti ve
ona komutanlardan hangisiyle birlikte olmak istediğini sordu: Amcasının
oğlu Amr b. Âs mı.? Yoksa Şurahbil b. Hasene mi? Hâlid takva ve
büyüklüğünü açıkça ortaya koyan bir cevap verdi: Amcamın oğlunu
akrabalığından dolayı çok severim. Şurahbili ise dindarlığından dolayı
çok severim. Sonra Şurahbil b. Hasenenin bölüğünde asker olmaya karar
verdi.
Ebû Bekir ordu hareket etmeden önce
Şurahbili çağırıp şöyle dedi: Hâlid b. Saîde iyi davran. O senin
yerinde sen de onun yerinde olup da senin kendin için tanınmasını
istediğin hakkın olduğu gibi onun da senin üzerinde hakkı olduğunu bil
Onun İslâmdaki mevkisini biliyorsun
Resûlullah (s.a.v.) vefat
ettiğinde onun valisi olduğunu da biliyorsun... Önce onu başa getirdim;
sonra fikrimi değiştirdim. Umarım bu, dininde onun için daha hayırlı
olur.
Ben kimseyi komutanlıkta kıskanmam. Ona
komutanlardan birini seçmesini istedim; seni amcasının oğluna tercih
etti. Yol gösterici bir görüşe ihtiyaç duyduğun bir durum başına gelirse,
ilk danışacağın, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Muâz b. Cebel ve üçüncü olarak da
Hâlid b. Saîd olsun. Onlardan iyilik ve nasihat göreceksin. Sakın
onlarsız tek başına, gizlice kararlar alma. Şam havalisinde
Mercüssufer adlı yerde müslümanlarla Rumlar arasında korkunç ve
şiddetli çarpışmalar olurken, o Allah yolunda şehid olanların başındaydı.
O gençliğinden şehid oluncaya kadar
bütün hayatını doğru bir mümin ve cesur olarak tamamladı.
Müslümanlar savaş şehidlerini
araştırırken, onun her zaman olduğu gibi güçlü, sessiz ve sakin olduğunu
gördüler. Ve Allahım Hâlid b. Saîdden razı ol! dediler.
|