ZEYD b. HATTÂB
Yemame Gününde Savaş Kartalı
Peygamber (s.a.v.), bir gün etrafında müslümanlardan bir cemaatle
oturuyordu. Sohbet devam ederken bir ara başını önüne eğdi. Sonra
etrafındakilere şöyle dedi:
İçinizde azı dişi cehennemde Uhud
dağından daha büyük bir adam var...
Resûlullah (s.a.v.)la o mecliste
bulunanları, dinde fitneye düşme korkusu daima huzursuz etmiş,
endişelendirmiştir... Onlardan her biri, kötü sonun ve kötüye dönüşün
kendisini beklediği korkusu ve tedirginliği içindeydi... Fakat o gün
kendilerine bu sözün söylendiği bütün kişilerin sonu hayırlı bitti ve
hayatlarını Allah yolunda şehit olarak tamamladılar.
Onlardan hayatta sadece Ebû Hüreyre ve
Reccal b. Unfuve kaldı... Ebû Hüreyrenin, söylenilenin başına
geleceğinden duyduğu korkuyla içi hep sarsılmıştır. Kader kötü talihin
sahibi üzerinden örtüleri kaldırıncaya dek ne huzur bulabilmiş, ne de
gözünü kırpabilmiştir. Reccal İslâmdan çıktı ve yalancı peygamber
Müseylimeye katılıp, ona iman etti.
İşte o zaman Resûlullah (s.a.v.)in
kötüye dönüşünü ve kötü geleceğini haber verdiği kişi ortaya çıkmış oldu.
Bir gün, Reccal b. Unfuve denen bu adam, biat etmiş ve müslüman olmuş
olarak Resûlullah (s.a.v.)e geldi ve İslâmı bizzat ondan öğrenir
öğrenmez kavmine döndü. Resûlullah (s.a.v.) vefat edip, Ebû Bekir halife
seçilinceye kadar bir daha Medineye dönmedi.
Dönüşünde Ebû Bekire Yemame ahalisinin
haberlerini, Müseylimenin etrafında toplanmalarını anlattı ve onların
İslâmda kalmalarını sağlayacak olan Halife Elçisi olmayı teklif etti.
Halifede ona izin verdi. Ve Reccal, Yemame ahalisine gitti. Dehşet
verici çokluklarını görünce üstün olanların onlar olduğunu sandı.
Hain nefsi ona gelecekte kurulacağını
düşündüğü Kezzabın devletinde bir yer edinmesini söyledi. İslâmı terk
etti ve kendisine birçok vaatte bulunan Müseylimenin safına katıldı.
Reccalin İslâma olan tehlikesi, Müseylimeninkinden daha büyüktü.
Çünkü o geçmişteki Müslümanlığını, Resûlullah (s.a.v.) zamanında
Medinede yaşadığı dönemi, Kurân-ı Kerîmin birçok âyetini ezbere
biliyor olmasını ve müslümanların halifesi Ebû Bekire olan elçiliğini
bir fırsat olarak kullandı.
Bütün bunları Müseylimenin yalancı
peygamberliğini pekiştirmek ve hakimiyetini desteklemek uğruna sinsice
kullandı. İnsanlar arasında dolaşarak, onlara Resûlullah (s.a.v.)in
Müseylime b. Hubeyb ile peygamberlikte ortak kılındım.dediğini
işittiğini söylüyordu.
Ve madem ki Resûlullah (s.a.v.) öldü;
öyleyse ondan sonra peygamberlik ve vahiy bayrağını taşımakta insanların
en haklısı Müseylimedir!.. İşte bu Reccal denilen adamın yalanları
Resûl (s.a.v.) ve İslâmla olan geçmişteki beraberliğini sinsice
kullanması nedeniyle Müseylimenin etrafında toplananlarının sayısı
aşırı bir şekilde arttı. Reccalin haberleri Medineye ulaşıyor ve
müslümanlar, insanları derin bir sapıklığa iten ve yapmak zorunda
kalacakları savaş alanını genişleten bu tehlikeli mürtedten dolayı
kızgınlıktan yanıp tutuşuyorlardı.
Müslümanların en kızgını ve
Reccal ile karşılaşmak için en çok yanıp tutuşanı olan Zeyd b. Hattâb,
sevgili isminin altında tarih ve siyer kitaplarında anısı parıldayan
yüce bir sahâbîydi!!.. Zeyd b. Hattâb
Şüphesiz onu tanımış olmalısınız...
Ömer b. Hattâbın kardeşi
Evet... Ömerin büyük kardeşi... Ve hep ondan
önde olan... Dünyaya Ömerden önce geldi, ondan yaşça büyüktü. İslâmda
ondan önceydi... Allah yolunda şehâdette de ondan önceydi...
Zeyd üstün bir kahramandı... Sessizce
iş yapardı. Kahramanlığının özü olan suskunluğuna özen gösterirdi.
Allaha, Resûlüne ve dinine olan imanı sağlamdı. Hiçbir yerde ve hiçbir
savaşta Resûlullah (s.a.v.)den ayrı kalmadı. Her savaş alanında
şehâdeti aradığı kadar hiçbir şeyi aramadı..! Uhud günü, müslümanlarla
müşrikler arasında savaş kızıştığı anda, Zeyd b. Hattâb çarpışa çarpışa
ilerliyordu.
Kardeşi Ömer, onun zırhının düştüğünü
ve düşmanlar tarafından vurulmaya çok uygun bir hâle geldiğini gördü ve
ona seslendi. Zeyd benim zırhımı al ve onunla savaş..! Zeyd ona cevap
verdi: Ömer, senin istediğin şehâdeti ben de istiyorum..! Büyük bir
cesaretle ve büyüleyici bir fedakarlıkla zırhsız olarak savaşmaya devam
etti.
Zeyd (r.a.)ın, çirkin hayatını
sona erdirmenin kendisine ait olması temennisiyle Reccal ile karşılaşmak
arzusuyla yanıp tutuştuğunu söylemiştik. Reccal, Zeyde göre sadece
mürted değil; aynı zamanda bir yalancı, münafık ve amacına ulaşmak için
her şeyi göze alabilecek birisiydi. Mürtedliği, inanarak değil, alçak
bir tamahkârlık ve nefret dolu aşağılık bir münafıklık nedeniyle idi.
Zeyd, münafıklığa ve yalana olan
nefretinde tamamen kardeşi Ömer gibiydi..! Her ikisinin de kin ve
nefretlerini, aşağılık amaçların ve alçak menfaatlerin oluşturduğu
münafıklık gibi hiçbir şey harekete geçiremezdi.
İşte bu aşağılık amaçlar için Reccal
iğrenç rolünü oynadı ve Müseylimenin etrafında toplananların sayısını
korkunç bir şekilde arttırdı. O bunu yapmakla, riddet (dinden dönme)
savaşlarında ölümleriyle yüz yüze gelecek birçok kişiyi yok olmaya ve
ölüme kendi elleriyle itiyordu... Önce onları saptırdı ve sonunda da
öldürdü... Ama ne uğrunda..? Arzusunun süslediği, nefsinin kendisine
güzelleştirdiği iğrenç emelleri uğruna
Zeyd iman dolu hayatını, bu
fitneyi Müseylimenin şahsında değil ondan daha tehlikeli ve daha
günahkar olan Reccal b. Unfuvenin şahsında yok ederek tamamlamaya
kendini hazırladı.
Yemame Savaşı şiddetli ve korkunç bir şekilde başladı. Hâlid b. Velîd
İslâm askerlerini topladı ve onları yerlerine dağıttı. Askerlerin
sancaktarlığını kime verdi..? Zeyd b. Hattâba... Müseylimenin
taraftarları olan Benî Hanife ile çetin ve ölümcül bir şekilde savaştı.
Savaş başta müslümanların aleyhine döndü ve onlardan birçok şehit düştü.
Zeyd müslümanların bazısının kalplerine düşen kaçma arzusunun
belirtilerini fark edince bir tepeye çıkıp kardeşlerine şöyle haykırdı:
Ey İnsanlar...
Dişlerinizi sıkın! Düşmanınızın üzerine
yürüyün! İlerleyin... Allaha yemin olsun ki, Allah onları yenilgiye
uğratıncaya ya da Ona kavuşup şehâdetimin gerekçesini ona söyleyinceye
dek konuşmayacağım..!! Dişleri sımsıkı, dudakları kapalı bir hâlde
dilini kıpırdatmaksızın tepeden indi. Ona göre savaşın geleceği
Reccalin akıbetiyle aynı noktada yoğunlaşıyordu. Reccalı bulmak
amacıyla savaşan kalabalığı bir ok gibi yararak geçmeye başladı, sonunda
onu gördü. Bir sağdan, bir soldan ona ulaşmaya çalışıyordu. Savaş tufanı,
düşmanını her yutup gizleyişinde dalgalar tekrar onu yüzeye itinceye
kadar Zeyd de onun ardından dalıyordu. Zeyd ona yaklaşıyor, kılıcını ona
doğru savuruyor
Ancak korkunç insan dalgaları Reccalı
tekrar yutuyordu. Zeyd ise onu takip ediyor ve kaybolmaması için
ardından dalıyordu. Sonunda onu boynundan yakalayıp, gurur, yalan ve
alçaklıkla dolu başını kılıcıyla uçuruyor... Ve yalanın düşüşüyle onun
dünyası da düşmeye başladı. Korku, önce Müseylimenin ve Muhkem b.
Tufeylin, sonra da fırtınalı bir günde ateşin yayılması gibi, içinde
Reccalin ölüm haberi yayılan Müseylimenin askerlerinin kalplerine
yayıldı. Müseylime onlara kesin zafer vaat ediyordu. Onun, Reccal b.
Unfuve ve Muhkem b. Tufeylin, zaferin ardından dinlerini yaymaya ve
devletlerini kurmaya başlayacaklarını söylüyordu..!! İşte Reccal öldü..
Öyleyse Müseylimenin peygamberliği tamamen bir yalan... Yarın Muhkem
ölecek...
Öbür gün de Müseylime..!! Böylece Zeyd
b. Hattâbın vuruşu, Müseylimenin saflarında bütünüyle yıkıma neden
oldu. Müslümanların ise, haber aralarında yayılır yayılmaz azimleri
dağlar gibi yüceldi ve yaralıları yarasını umursamaksızın eline kılıcını
alıp yeniden ayağa kalktı. Ölümün eşiğinde olup hayatla aralarında çok
az bir şey ve zaman olanların bile haber kulaklarına tatlı bir düş gibi
dokunuverdi. Muhteşem sonucuyla zaferi görebilmek ve savaşmak için
hayata tekrar dönebilecekleri bir kuvvetin kendilerinde olmasını
arzuladılar. Fakat bu nasıl olabilirdi? Artık onları karşılamak için
cennetin kapıları açılmış ve onlar huzura çağrılırken, şimdi adlarını
duymaktadırlar..?!
Zeyd b. Hattâb, Rabbine dua için
ellerini gökyüzüne kaldırdı. Ona verdiği nimetten dolayı şükretti...
Sonra tekrar kılıcına ve suskunluğuna döndü. Çünkü bir müddet önce zafer
kesinleşinceye ya da şehit oluncaya dek konuşmamaya Allaha yemin
etmişti... Artık savaş müslümanların lehine olmaya ve kesin zaferleri
onlara hızla yaklaşmaya başladı... O sırada Zeyd zafer rüzgarlarının
esmeye başladığını gördü.
Hayatı için bundan daha iyi bir son
olamayacağını anladı ve Allahtan bu Yemame savaşında kendisini
şehâdetle rızıklandırmasını istedi. Cennet rüzgarları esip içini özlemle,
gözlerini yaşla ve yüreğini şiddetli bir arzuyla doldurdu... Ve büyük
geleceği arayanın vuruşlarıyla vuruşmaya koyuldu... Ve kahraman şehid
düştü... Daha doğrusu şöyle dediler: Şehid olarak yükseldi...
Büyük, yüce ve mutlu olarak yükseldi...
Ve İslâm ordusu Medineye muzaffer olarak döndü... Hz. Ömer, Halife Ebû
Bekirle birlikte zaferle dönenleri karşılarken, bir yandan da özlem
dolu gözlerle kardeşini arıyordu... Zeyd uzun boylu, belirgin bir
uzunluğu olan biriydi. Bu nedenle gözün onu fark etmesi çok kolaydı...
Fakat Ömer bakmaktan yorulmamıştı ki, dönen müslümanlardan biri yaklaşıp,
Zeydle ilgili taziyesini ona iletti
Hz. Ömer şöyle dedi: Allah Zeyde
rahmet eylesin... İki güzellikte beni geçti... Benden önce müslüman oldu...
Ve benden önce şehid oldu...
İslâmın sonraları elde ettiği
zaferlerin çokluğuna rağmen Zeyd bir an bile kardeşi elFarukun
hatırından gitmedi. Daima şöyle diyordu: Doğudan rüzgar her estiğinde
onda Zeydin kokusunu bulurum. Evet... Saba yeli Zeydin kokusunu, onun
üstün özelliklerinin esintisini taşır... Eğer Emirül-müminin izin
verirse, onun saygın ifadesini tamamlayıcı nitelikte birkaç kelime
söyleyeceğim... Onlar da şundan ibarettir:
Yemame savaşından beri zafer
rüzgarı İslâmın üzerine her estiğinde, İslâm onda Zeydin kokusunu...
yaşadıklarını... kahramanlığını... ve büyüklüğünü bulur..!
Resûlullah (s.a.v.)in bayrağı altında
bulunan Hattâb oğulları mübarek olsunlar... Müslüman oldukları gün
mübarek olsunlar... Cihad edip şehid oldukları gün mübarek olsunlar...
Ve diriliş gününde mübarek olsunlar..! !
|