TALHA b. UBEYDULLAH
Uhud
Savaşı Kartalı
İnananlardan Allaha verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi
bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahidlerini hiç
değiştirmemişlerdir. (Ahzab, 23)
Resûlullah (s.a.v.) bu âyet-i kerimeyi
okuduktan sonra sahâbîlerinin yüzlerine baktı ve Talhayı işaret ederek
şöyle dedi: Allaha verdiği sözü yerine getirip, yeryüzünde yürüyen bir
adama bakmaktan mutluluk duyacak biri varsa, Talhaya baksın..! Orada
Resûlullah (s.a.v.)in Talha b. Ubeydullaha verdiği müjde kadar hiçbir
müjdeyi ashab temenni etmiyor ve onun için kalpleri arzuyla çarpmıyordu..
Bundan böyle hayatının nasıl
olacağından ve akıbetinden emindi artık... Allaha verdiği sözü tutmuş
olanlardan biri olarak, hiçbir fitne ve fesada düşmeden yaşayacak ve
ölecekti... Resûlullah (s.a.v.) onu cennetle müjdeledi. Öyleyse bu
müjdenin sahibinin hayatı nasıldı?
Basraya ticaret için gittiğinde
oranın seçkin rahiplerinden biriyle karşılaşmıştı. Rahip ona, salih
peygamberlerin haber verdiği Harem beldesinde çıkacak olan peygamberin
zamanının geldiğini ve günlerinin yaklaştığını haber vermişti...
Talhayı onun cemaatini kaçırmamakla
uyardı. Çünkü o hidâyet, rahmet ve kurtuluş cemaatiydi. Talha Basrada
yolculukla geçirdiği yıllardan sonra vatanı Mekkeye döndüğünde,
ahalisinin arasında bir didişmenin varolduğunu gördü... Onlardan birine
veya bir cemaate her rastladığında Muhammedül-eminden, ona gelen
vahiyden, özellikle Araplar ve bütün insanlar için taşıdığı ilâhi
haberden bahsettiklerini duydu. Talha ilk önce Ebû Bekiri sordu. Onun
çok yakın bir zamanda kafilesi ve ticaret mallarıyla döndüğünü, iman
ederek Muhammed (s.a.v.)in yanında yer aldığını öğrendi.
Talha kendi kendine sordu, Muhammed ve
Ebû Bekir..?? Allaha yemin ederim ki, ikisi dalalet üzere asla
birleşmezler. Muhammed kırk yaşına geldi, bu hayatı boyunca bir tek
yalanına şahit olmadık... Allah a yalan söyleyip de, beni peygamber
yapıp, bana vahiy gönderdi mi diyecek? İşte kabul edilmesi zor olan
budur... Ve Talha hızla Ebû Bekirin evine gitti... Aralarındaki konuşma
çok sürmedi.
Çünkü Resûlullah (s.a.v.)le
karşılaşmak ve ona biat etmek arzusu kalbinin vuruşlarından daha
hızlıydı.. Ebû Bekir, Resûlullah (s.a.v.)e onunla birlikte gitti.
Müslüman oldu ve mübarek kafiledeki yerini aldı..
Böylece Talha ilk müslümanlardan olmuştu.
Kavminin ileri gelenlerinden biri
olmasına, zenginlik ve başarılı ticaretine rağmen Kureyşten kendine
düşen işkence payını gördü. Kureyş Aslanı diye adlandırılan Nevfel b.
Huveylid ona ve Ebû Bekire işkence etmekle görevlendirildi. Ancak
onların işkencesi pek uzun sürmedi.
Çünkü Kureyş kendinden utandı ve
yaptığının akıbetinden korktu. Müslümanlar hicretle emrolunduklarında
Talha Medineye hicret etti. Bedir Savaşı dışında bütün savaşlarda
Resûlullah (s.a.v.)la birlikte oldu. Çünkü o sırada Resûlullah (s.a.v.)
onu Saîd b. Zeydle birlikte Medine dışına bir göreve göndermişti.
İşlerini bitirip Medineye döndüklerinde, Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı
Bedirden dönüyorlardı. İlk savaşında Resûlullah (s.a.v.)la birlikte
cihad etme ecrini kaçırmış olmak onları çok üzmüştü.
Fakat Resûlullah (s.a.v.) onların da
savaşanlar gibi ecir ve sevap kazandıklarını bildirip onlara tam bir iç
huzuru armağan etmiş oldu. Aynı zamanda savaşa katılanlar gibi savaşın
ganimetlerinden de onlara pay ayırdı.
Kureyşin bütün kibir ve şiddetine
tanık olmak için Uhud savaşı gelir. Bedirin intikamını almak ve
müslümanları kesin bir yenilgiye uğratıp, geleceğini güvence altına
almak için geldi. Öyle bir yenilgi ki, Kureyş onu kolay bir iş ve
kaçınılmaz bir kader sanıyordu..! Öğütücü bir savaş başladı ve çok
geçmeden yeryüzünü acılı ürünüyle kapladı... Ve devran müşriklerin
aleyhine döndü...
Müslümanlar onların geriye
çekildiklerini görünce, ganimetlerden nasiplerini toplamak için
silahlarını bıraktılar ve okçular yerlerini terkettiler
Aniden Kureyş
askerleri arkadan dolanıp bir anda savaş alanına döndüler ve savaşın
kontrolünü ellerine geçirdiler. Savaş bütün kasveti, şiddeti ve
öldürücülüğüyle yeniden başladı. Bu aniden geriye dönüş, müslümanların
saflarının dağılmasına neden oldu... O an Talha, savaşın Resûlullah (s.a.v.)in
bulunduğu tarafına baktı ve onun putperestlik ve şirkin gücüne hedef
olduğunu görünce hemen yanına koştu.
Allah ondan razı olsun, kısa olmasına
rağmen çok uzayan bir yolu aşmaya koyuldu..! Öyle bir yol ki her
karışında şimşek gibi onlarca kılıç ve onlarca çılgın mızrak vardı!
Uzaktan Resûlullah (s.a.v.)in şakağından kan aktığını ve zorlandığını
görünce çılgına döndü. Bir veya iki sıçrayışta o tehlikeli yolu geçip,
kendini Resûlullah (s.a.v.)in önünde korktuğu şeyle karşı karşıya buldu...
Müşriklerin kılıçları ona doğru savruluyor ve etrafını kuşatıp zarar
vermeye çalışıyordu. Talha kükreyen bir ordu gibi keskin kılıcını sağa
sola savurarak vuruşmaya başladı... Resûlullah (s.a.v.)in kanının
aktığını ve acıdan inlemeye başladığını gördü. Ona destek oldu ve onu,
ayağının kaymış olduğu çukurdan çıkardı. Sol eli ve göğsü ile Resûlullah
(s.a.v.)i koruyor ve güvenilir bir yere doğru çekiliyordu.
Mübarek sağ eliyle ise, savaş alanını
çekirgeler gibi doldurup Resûlullah (s.a.v.)in etrafını saran
müşriklerle kılıcıyla vuruşuyordu! Bırakalım da Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.)
bize hadiseyi kendisi anlatsın. Aişe (r.a.) diyor ki: Uhud savaşından
söz edildiğinde Ebû Bekir şöyle diyordu: O tamamıyla Talhanın günüydü.
Resûlullah (s.a.v.)e ilk gelen bendim. Resûlullah bana ve Ubeyde b.
Cerrâha şöyle dedi: Kardeşinizi götürünüz. Gördük ki, vücudunda
yetmiş kadar yara vardı. Parmağı da kesilmişti. Onu tedavi ettik.
Tüm savaş ve olaylarda Talha, safların
en önünde Allahın rızasını arıyor, Resûlünün bayrağını koruyordu.
Talha müslüman toplumun içinde yaşıyor, ibadet edenlerle Allaha ibadet
ediyor, mücahidlerle Allah yolunda cihad ediyor ve kardeşleriyle
birlikte el ele tüm insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkarmak için gelen
yeni dinin esaslarını yerleştirmeye çalışıyordu. Rabbine karşı olan
vazifesini yerine getirdikten sonra Rabbinin faziletiyle, kârlı
ticaretini ve başarılı işlerini arttırmasını dileyerek işine koyuluyordu.
Talha (r.a.) müslümanların zengin ve serveti çok olanlarındandı
Bütün serveti ise, Resûlullah (s.a.v.)le
birlikte bayrağını taşıdığı dinin hizmetindeydi! Ondan hesap
edilemeyecek ölçüde infak ederdi. Allah da malını hesap edilemeyecek
derecede artırırdı. Resûlullah (s.a.v.) ona şu lakapları vermişti:
Talhatul-hayr (Hayırsever Talha), Talhatulcûd (Cömert Talha),
Talhatul-feyyâz (Taşan Talha). Bu lakaplar ona çok olan cömertliğine
övgü olarak verilmişti. Çok defa tüm servetini bir kerede dağıtırdı.
Kerem sahibi Allah ise ona bunu kat kat geri verirdi. Eşi Suda bint Avf
onu bize şöyle anlatır: Bir gün Talhanın yanına girttim ve onu çok
düşünceli gördüm. Ona neyin var? diye sordum. Şöyle cevap verdi:
Yanımdaki mal...
Beni düşündürecek ve sıkıntıya sokacak
kadar çoğaldı. Ona şöyle dedim: Neyin var?! Onu dağıt. Kalkıp
insanları çağırdı. Ondan bir dirhem kalmayıncaya kadar onlara
paylaştırmaya başladı... Bir defasında da çok yüksek bir fiyatla bir
arazisini sattı. Mal yığınına baktığında gözleri yaşla doldu ve şöyle
dedi: Evinde malların çoğaldığı ve ne yapacağını bilemeyen bir adam,
AlIaha yemin ederim ki, gaflet içindedir
Sonra birkaç arkadaşını
çağırdı ve bu mallarını onlarla birlikte taşıyıp, yanında onlardan bir
dirhem kalmayıncaya kadar Medine sokaklarında ve evlerinde dağıttı.
Cabir b. Abdullah, Talhanın
cömertliğini şöyle anlatıyor: Talha b. Ubeydullahtan başka, istenmeden
çok veren birini daha görmedim. Ailesine ve akrabalarına çok iyilik
yapardı. Çok olmalarına rağmen hepsine yardım ederdi. Onun hakkında
şöyle denilmişti: Teym oğullarından kendisinin ve ailesinin ihtiyacını
karşılamadığı muhtaç hiç kimse bırakmadı. Onların dullarını evlendirir,
güçsüz olanlarına hizmet eder ve alacaklılarının borçlarını öderdi.
Saib b. Zeyd der ki: Yolculukta da yerleşik hâlde de Talha b.
Ubeydullaha arkadaşlık ettim. Yiyecek, giyecek ve parada ondan daha çok
cömert olanını görmedim. Osman (r.a.)ın hilafeti zamanındaki bilinen
fitne meydana gelir
Talha, Osman (r.a.)a karşı olanların yanında yer alır. Talep ettikleri
ıslahat ve değişimlerin birçoğunu destekler. O bu tutumuyla Osmanın
öldürülmesini istiyor ya da kabul ediyor muydu? Asla
Eğer kurbanı
Zinnureyn Osman (r.a.) olan çirkin cinayetin meydana geldiği fitnenin
büyüyüp sonuçta çılgın bir kin patlamasına dönüşeceğini bilseydi, iç
huzuruyla buna katılır mıydı? Biz de deriz ki: Fitnenin böyle bir
noktaya varacağını bilseydi, ona karşı koyardı. Hem de bir uyarı ve
karşı koyma hareketi olması itibariyle onu destekleyen bütün sahâbîlerle
birlikte karşı koyardı.
Hz. Osman çirkin bir yöntemle muhasara
altına alınıp öldürüldükten sonra Talhanın bu tutumu hayatının dönüm
noktası hâline geldi. Hz. Ali, Talha ve Zübeyr kendisinden Mekkeye
gitmek için izin isteyinceye kadar Medinede müslümanların biatını kabul
etmemişti. Mekkeden de Osmanın intikamını almak için birçok kuvvetin
toplanmakta olduğu Basraya gittiler.
Osmanın intikamının alınmasını
isteyenlerle Aliyi destekleyenler Cemel Vakasında karşılaşmışlardı.
Ali (r.a.) korkunç bir düşmanlıkla müslümanların ve İslâmın içinde
bulunduğu zor durumu her düşündüğünde, üzüntüsü çoğalıyor, göz yaşları
dökülüyor ve hıçkırıkları yükseliyordu. Bu zor savaşa mecbur kaldı.
Müslümanların halifesi olması nedeniyle devlete karşı yapılan her- hangi
bir başkaldırı ya da şerî hükümete karşı yapılan silahlı bir isyana
müsamaha etmek ne hakkıydı ne de bunu yapabilirdi
Böyle bir
başkaldırıyı bastırmaya kalkıştığında da kardeşleri, dostları,
arkadaşları ve de Resûlullah (s.a.v.)in ve dininin tâbilerine karşı
koyması gerekiyordu.
Onlarla hep birlikte şirk ordularına
karşı savaşmıştı. Tevhid bayrağının altında birlikte, onları yoğurup
arındıran sımsıkı bağlı kardeşler hâline getiren savaşlar yaşamıştı.
Hangi savaştır şimdi bu..? Ve hangi zor belâdır..? İmam Ali bu savaştan
kurtulmak ve müslümanlarının kanının akmasını önlemek için
başvurulabilecek her türlü yola başvurdu. Fakat büyük yönetici Ömerin
zamanında İslâm devletinin hakimiyeti altında zorlukla karşı karşıya
kalmış olan İslâmın aleyhindeki unsurlar çoktu. İşte bu unsurlar, fitne
ağlarının dokusunu sağlamlaştırıyor, onu besleyip, akışını kontrol
altında tutarak gelişmesine çalışıyordu.
Ali (r.a.), müminlerin annesi Aişe (r.a.)yı,
tahtırevanının içinde, şimdi onu öldürmek için çıkan askerlerin başında
görünce çok ağladı
Askerlerin ortasında Resûlullah (s.a.v.)in
havarileri Talha ve Zübeyri görünce, Talha ve Zübeyri öne çıkmaları
için çağırdı. Atlarının başları, diğerlerinden ileride oluncaya kadar
öne çıktılar. Onlara dedi ki: Ey Talha! Hanımını evde saklayıp,
Resûlullah (s.a.v.)in hanımını savaşmak için mi getirdin? Ey Zübeyr!
Allah için sana soruyorum? Biz falanca yerdeyken Resûlullah (s.a.v.)in
sana uğrayıp da: Ey Zübeyr, Aliyi sevmiyor musun? dediği günü
hatırlıyor musun? Sen de şöyle dedin: Dayım oğlu, amcam oğlu ve dinimde
olanı sevmez miyim?
O da sana şöyle dedi: Ey Zübeyr! Allaha yemin ederim ki, ona karşı
savaşacak ve ona zulmedeceksin! Zübeyr (r.a.) ise şöyle dedi: Evet,
şimdi hatırlıyorum
Unutmuşum
Vallahi seninle savaşmayacağım. Böylece
Talha ve Zübeyr, bu savaşa katılmaktan vazgeçtiler. Durum aydınlığa
kavuşur kavuşmaz vazgeçtiler. Ammâr b. Yâsirin, Alinin saflarında
savaştığını görünce de Resûlullah (s.a.v.)in Ammâra: Seni isyan eden
fırka öldürecek. sözünü hatırladılar. Öyleyse Talhanın katıldığı bu
savaşta Ammâr ölürse, o zaman Talha âsi olacak
Talha ve Zübeyr savaştan çekildiler ve
bu çekilmeyi hayatlarıyla ödediler. Fakat kendilerine vermiş olduğu
basiret ve hidâyetle, Allaha huzur içinde kavuştular. Amr b. Cermuz
adında bir adam Zübeyrin peşine düşerek, onu namaz kılarken haince
öldürdü! Talhayı da Mervan b. Hakem bir okla vurarak, hayatına son
verdi.
Osmanın öldürülmesi, daha önce de
söylediğimiz gibi hayatının dönüm noktası oluncaya dek Talhanın iç
dünyasında etkisini sürdürdü. Bütün bunlar savaşa katılmaması ve ona
teşvik etmemesine rağmen sadece aleyhindeki karşı koyma hareketine
destek olması nedeniyle olmuştu. Öyle ki, karşı koyma hareketinin
gelişip güçlenerek bu çirkin cinayete dönüşeceğinin bilinmediği bir
zamanda destek vermişti. Savaş başlamadan önce göz yaşlarının boğduğu
ağlamaklı bir sesle şöyle dua edip yakarıyordu: Allahım bugün Osmana
karşılık benim canımı al ki, senin rızana kavuşayım
Daha önce açıklamış olduğumuz gibi Ali,
onunla ve Zübeyrle karşılaşınca Alinin sözleri onları aydınlığa
kavuşturdu. Doğruyu gördüler ve savaş alanını terk ettiler. Fakat
şehâdet onları bekliyordu
Evet... Şehâdet Talhanın nasibiyse, nerede
olursa olsun birbirlerine kavuşacaklardı. Resûlullah (s.a.v.) onun için
şöyle demiyor muydu: Bu sözünü yerine getirenlerden biridir.
Kimi yeryüzünde yürüyen bir şehidi
görmek mutlu edecekse, Talhaya baksın. Şehid mukadder olan büyük
sonuna kavuştu ve Cemel Vakası bitti. Müminlerin annesi Aişe,
hadiselerde acele ettiğini anladı ve bu kavgadan elini çekerek,
Basradan ayrılıp Mekkeye, oradan da Medineye gitti. İmam Ali ise, ona
yolculuğunda rahatlık sağlayacak bütün imkanları sağladı.
Ali, savaşın şehidlerini tespit ederken,
kendi tarafında ve aleyhinde olanların hepsinin namazını kılıyordu.
Talha ve Zübeyri defnettikten sonra şu sözlerle onlara veda etti: Ümit
ederim ki, ben, Talha, Zübeyr ve Osman, Allahın kendileri için: Biz
onların gönüllerinde olan kini çıkardık; artık onlar sedirler üzerinde
karşılıklı oturan kardeşlerdir. (Hicr, 47) dediklerinden oluruz.
Sonra saflık, sevgi ve iyilik dolu
gözleriyle kabirlerini süzcerek şöyle dedi: Bu iki kulağım, Resûlullah
(s.a.v.)in: Talha ve Zübeyr cennetteki komşularımdır. dediğini
işittiler.
|