ÜMEYR b. VEHB
Câhiliyenin Şeytanı, İslâmın Havarisi
Bedirde, İslâmın işini hemen bitirmek için kılıcı sallamış
komutanlardan biriydi.
Keskin görüşlü ve tahmin yeteneği çok
mükemmel birisiydi. Bu sebeple Bedirde Allahın Resûlüyle beraber
kendileriyle savaşmak üzere gelen müslümanların sayısını öğrenmek ve
arkalarında pusu ya da yardımcı kuvvetleri olup olmadığını öğrenmek
üzere kavmi onu seçmişti. Ümeyr b. Vehb atıyla ayrıldı ve müslümanların
karargahları etrafında gizli incelemeler yaptı.
Sonra kavmine döndü ve: Üç yüz kişiler.
Biraz fazla ya da eksik olabilirler. dedi. Tahmini doğruydu.
Arkalarında yardımcı kuvvetler var mı? diye sordular. Şöyle cevap
verdi. Arkalarında hiçbir şey görmedim. Fakat ey Kureyş topluluğu!
Ölüme susamış kişiler gördüm. Güçlü olmayan bir topluluğun onların
kılıçlarından başka sığınacak yeri yoktur... Allaha yemin olsun ki,
sizden birisini öldürmediği sürece onlardan birinin öldürülmesi mümkün
değildir.
Onların sayısı kadar sizden de ölen
olunca, ondan sonra hayatın ne tadı kalır ki? Ona göre kararınızı verin.
Kureyşin liderlerinden bir grup onun sözlerinden ve gördüğünden
etkilendiler. Neredeyse adamlarını toplayıp savaş yapmadan Mekkeye
döneceklerdi. Kararlarını bozduran, gönüllerde kin ateşini ve ilk
kurbanı kendisinin olacağı harp ateşini tutuşturan Ebû Cehil olmasaydı (savaş
olmayabilirdi)
Mekkeliler onu Kureyşin Şeytanı diye
çağırırlardı. Bedir günü Kureyşin şeytanının başına öyle bir belâ geldi
ki, ne kendisi, ne de kavmi hiçbir şey yapamadı. Savaş sonunda Kureyş
kuvvetleri yenilmiş ve kovulmuş olarak Mekkeye döndü. Ümeyr b. Vehb ise,
kendinden bir parçayı geride, Medinede bırakarak... Çünkü oğlu
Müslümanlara esir düşmüştü...
Bir gün, amcasının oğlu Safvan b.
Ümeyye ile aynı mecliste bulundular. Safvan gün geçtikçe müslümanlara da
karşı daha fazla kin kusmaktaydı. Çünkü babası Ümeyye b. Halef, Bedirde
yere serilmiş ve kemikleri de kuyuya gömülmüştü. Kinleri birbirini
çektiği için, Safvan ve Ümeyr yan yana oturmuşlardı. Urve b. Zübeyrin
naklettiği uzun konuşmalarını dinleyelim: Safvan, Bedirde öldürülenleri
anarak: Allaha yemin olsun ki, onlardan sonra hayatın tadı kalmadı.
dedi. Ümeyr: Doğru söyledin. Allaha yemin olsun ki, ödemeye gücümün
yetmediği borcum ve benden sonra geçim sıkıntısına düşmelerinden
korktuğum ailem olmasa, bineğime binip Muhammede gider, onu öldürürdüm.
Üstelik geçerli bir mazeretim de var: Elinizdeki esir oğlum için geldim,
derim.
Safvan bunu fırsat bilerek: Borcun bana aittir, senin yerine onu ben
öderim. Ailen de ailemle beraberdir; yaşadıkları sürece onları gözetirim.
dedi. Ümeyr: Öyleyse, bu konuştuklarımız aramızda kalsın. dedi. Sonra
Ümeyr emretti, kılıcı bileylenip zehirlendi. Mekkeden ayrıldı ve
Medineye geldi. Ömer b. Hattâb ve müslümanlardan bir grup Bedir
savaşını konuşup, Allahın o gün kendilerine lütfettiği ikramları
anarlarken, Ömer birden baktı ve Ümeyr b. Vehbi gördü. Bineğini
mescidin kapısının önüne çökertmiş ve kılıcını da kuşanmıştı. Bunun
üzerine: Bu köpek, Allahın düşmanı Ümeyr b. Vehbdir.
Allaha yemin olsun ki, mutlaka bir
kötülük için gelmiştir. O, Bedirde aramızda bozgunculuk çıkaran ve
sayımızı tahminen kavmine bildiren kişidir. dedi. Sonra Ömer, Allah
Resûlü (s.a.v.)in huzuruna girdi ve şöyle dedi. Ey Allahın Nebîsi!
Allahın düşmanı Ümeyr b. Vehb, kılıcını kuşanmış hâlde burada!
Resûlullah (s.a.v.): Onu benim yanıma getir. buyurdu.
Ömer geldi, boynundaki kılıcının
bağından tuttu ve yakasını paçasını düzeltti. Ensârdan yanında
bulunanlar da: Allah Resûlü (s.a.v.)in yanına getiriniz, etrafına
oturunuz ve onu bu mikroptan koruyunuz. Çünkü o güvenilir biri değildir.
dediler. Ömer, boynundaki kılıcının kabzasından tutarak, onu Nebî (s.a.v.)in
huzuruna getirir. Peygamber (s.a.v.) onun bu durumunu görünce: Onu
bırak, ey Ömer!.. Yaklaş ey Ümeyr! dedi. Ümeyr yaklaştı ve câhiliye
döneminin selâmıyla Hayırlı sabahlar dedi. Nebî (s.a.v.): Allah bize
senin selâmından daha hayırlı bir selâm ikram etti. Ey Ümeyr! Bu
Selâmün aleykümdür...
Cennet halkının selâmı... Allaha
yemin olsun ki, selâmın iyisi, ey Muhammed! Benim bildiğim, eskilerin
sözleridir. Gelişinin sebebi nedir, ey Ümeyr? Şu elinizde bulunan
esir için gelmiştim. Boynundaki kılıç için ne diyeceksin? Allah
bütün kılıçların belâsını versin! Bize bir faydaları mı dokundu. Bana
doğruyu söyle ey Ümeyr! Niçin geldin? Sadece söylediğim şey için
geldim. Hayır! Sen ve Safvan b. Ümeyye bir kaya üzerine oturdunuz ve
Kureyşten Bedirde kuyuya gömülen kişileri konuştunuz. Sen: Borcum ve
ailem olmasa, gider Muhammedi öldürürüm. dedin.
Bunun üzerine Safvan, beni öldürmen
karşılığında senin bütün borcunu ve ailenin geçimini üstlendi. Halbuki
Allah, seninle yapacağın iş arasına engel koyacaktır. O zaman Ümeyr
şehâdet kelimesini haykırdı: Şehâdet ederim ki Allahtan başka tanrı
yoktur. Yine şehâdet ederim ki, sen onun peygamberisin... Bu sadece
benimle Safvanın bulunduğu bir konuşmaydı. Allaha yemin olsun ki, onu
sana ancak Allah haber vermiştir. Beni de İslâma kavuşturan Allaha
şükürler olsun... Peygamber (s.a.v.) ashabına: Kardeşinize dinini
iyice öğretiniz. Kurân okutunuz ve esirini de serbest bırakınız.
buyurdu.
Ümeyr b. Vehb böylece müslüman olmuştu.
Peygamber (s.a.v.)in ve İslâmın nuru kendisini kaplayınca bir anda
İslâmın bir havarisi olmuş ve Kureyşin şeytanı müslüman olmuştu.
Olaydan sonra Ömer b. Hattâb (r.a.) şöyle der: Canımı borçlu olduğum
Allaha yemin ederim ki, bizim yanımıza geldiğinde, bir domuz, bana
Ümeyrden daha sevimli idi
Bugün ise, onu bazı çocuklarımdan bile çok
seviyorum.
Ümeyr, bu dinin hoşgörüsünün
genişliğini ve bu peygamber (s.a.v.)in büyüklüğünü düşünerek oturdu.
İslâma tuzaklar kurduğu, Medineye hicret etmeden önce Peygamber (s.a.v.)
ve ashabıyla mücadele ettiği günlerini hatırladı... Bedir savaşında
başına gelen belâyı ve yaptığı savaşı hatırladı... Ve işte bugün,
Peygamberi öldüreceği kılıcını kuşanarak gelmişti. Bütün bunları
Allahtan başka ilâh yoktur, Muhammed Allahın Resûlüdür sözü bir anda
yok etmişti...
Ne hoşgörü ve bu dini kalplerinde
taşıyan insanlara karşı duyulan ne sonsuz güven..! Geçmişteki bütün
hatalarını, İslâm böylece bir anda silecek miydi..? Müslümanlar,
kendilerine geçmişte yaptığı bütün zulümleri ve düşmanlıkları böylece
bir anda unutacaklar, kalplerini ona açacaklar ve onu kucaklayacaklar
mıydı..? Gizli bir kötülük ve kötü bir suça âlet olarak getirilmiş
kılıcı böyle gözlerinin önünde hâlâ parlarken bütün bunların hepsi
unutulacak mıydı..?
Şu anda Ümeyrin Müslümanlığından başka
hiçbir şey hatırlanmayacak mıydı..? Bir anda müslümanlardan ve Hz.
Peygamberin ashabından birisi mi olmuştu..? Onların sahip olduğu
haklara o da sahip olacak, yapmakla yükümlü oldukları görevlerle o da
yükümlü olacak mıydı..? İki dakika önce, kendisini öldürmek isteyen Ömer
b. Hattâba, şimdi çocuklarından ve torunlarından daha sevimli bir kişi
mi olacaktı..? Ümeyrin müslüman olduğunu ilan ettiği bir anlık doğruluk,
İslâmın bu kadar takdirini, ikramını, mükâfatını ve yüceliğini
kapsıyorsa, öyleyse İslâm gerçekten çok büyük bir dindi
Ümeyr, bu dinin
kendisine yönelttiği vazifeleri öğrendi...
Harp ettiği kadar karşılığında hizmet
etmesi gerektiğini, aleyhine propaganda yaptığı kadar davet etmesi
gerektiğini ve Allahın ve Resûlünün sevdiği doğruluk, cihad ve itaat
gibi fiilleri Allaha ve Resûlüne göstermesi gerektiğini öğrendi...
Bütün bunları bilerek, bir gün Allah Resûlüne geldi ve şöyle dedi: Ya
Resûlullah! Ben, Allahın nurunu sürdürmeye çalışan ve Allahın dinine
inanmış kişilere çok eziyet eden bir kimse idim. Şimdi bana izin
vermenizi istiyorum; Mekkeye gideyim ve onları Allaha ve Resûlüne
davet edeyim. Belki Allah onlara hidâyet nasip eder. Yoksa senin
ashabına müslüman oldukları için eziyet ettiğim gibi onlara da müşrik
oldukları için eziyet ederim.
Ümeyr, Mekkeden ayrıldığından beri,
Hz. Peygamberiöldürmek için Ümeyri yola çıkmaya teşvik eden Safvan b.
Ümeyye, Mekke sokaklarında böbürlenerek yürüyor, bulunduğu meclisleri
sevinç ve neşeye boğuyordu... Kavmi ve kardeşleri, babasının kemikleri
Bedir kuyularında hâlâ sıcakken sevincinin ve neşesinin sırrını
sorduklarında gururla ellerini ovuşturuyor ve insanlara: Birkaç gün
sonra haberi gelecek ve Bedir olayını size unutturacak bir olaya
sevininiz! diyordu... Her sabah Mekkenin dışına çıkar, kafile ve
kervanlara: Medinede yeni bir şey var mı? diye sorardı.
Onlar ise, ona sevmeyeceği ve hoşuna gitmeyecek cevapları veriyorlardı.
Hiçbiri Medinede kayda değer bir olay işitmemiş ya da duymamıştı...
Safvan ümitsizliğe düşmemişti... Bilakis kervanları soruşturmaya devam
etti. Nihayet bir gün, bir gurupla karşılaşmış ve yine Medinede yeni
bir olay olmadı mı? diye sormuştu. Yolcu: Evet, büyük bir olay oldu!!
diye cevap verdi. Sevinçten ve mutluluktan Safvanın yüzü parladı,
dünyalar onun olmuştu
Aceleyle ve heyecanla tekrar adama
dönüp sordu: Ne oldu? Anlat. dedi. Adam: Ümeyr b. Vehb müslüman oldu.
Şu an orada dinî bilgisini derinleştiriyor ve Kurân öğreniyor..!
cevabını verdi. Safvanın dünyası birden kararmıştı. Kavmine müjdelediği,
Bedir savaşını unutturacak diye beklediği olay, bugün bu yıldırım
haberle gelmiş ve kendisini zıpkın yemiş balığa döndürmüştü. Medineden
çıkan yolcu, bir gün Mekkedeki evine ulaşmıştı.
Ümeyr kılıcını çekmiş, savaşa hazır bir
hâlde Mekkeye dönmüştü. Onu ilk karşılayan Safvan b. Ümeyye olmuştu...
Onu görür görmez neredeyse ona saldıracaktı. Fakat Ümeyrin elindeki
savaşa hazır kılıç, onu temkinli davranmaya sevk etti ve Ümeyre birkaç
küfür savunmakla yetindi. Sonra da yoluna devam edip gitti... Ümeyr b.
Vehb, kısa bir süre önce müşrik olarak ayrıldığı Mekkeye müslüman
olarak dönmüştü.
Oraya, müslüman olduğu gün Ömer b.
Hattâbın gösterdiği heybetin benzeri bir heybetle girdi. Müslümanlığını
şöyle diyerek ilan etti: Allaha yemin ederim ki, inkâr ile oturduğum
her yere müslüman olarak da oturacağım. Küfrün müdafaasını yaptığım her
yerde İslâmı tebliğ edeceğim. Ümeyr, sanki bu sözleri kendine şiar, bu
hareket tarzını da esas edinmişti.
Şimdiye kadar karşısında savaştığı dine
hayatını adamaya kesin azmetmişti. Bulunduğu mevki, dilediği kimseye
zarar vermesine imkan tanıyordu. Böylece kaçırdığı fırsatları telafi
etmeye başladı; Zamanla yarışıyordu. İslâmı gece gündüz, açıktan açığa
tebliğ etti. Kalbindeki iman ona, güven, hidâyet ve nur yağdırıyordu.
Dilinde hak sözlerle insanları adalete,
ihsana, iyiliğe ve hayra davet ediyordu. Sağ elinde de, inananları
Allahın yolundan alıkoyan ve o yolun açıklarını arayan yol kesicileri
korkuttuğu kılıcı vardı. Birkaç hafta sonra, Ümeyr b. Vehb vasıtasıyla
hidâyete erip İslâma girenlerin sayısı akla gelebilecek bütün
tahminlerin üstündeydi. Ümeyr onlarla uzun ve göz alıcı bir kafileyle
Medineye doğru yola çıktı. Yolculukları esnasında geçtikleri çöl, bu
adama karşı dehşet ve hayretini gizleyemiyordu. Az önce, Medinede
Peygamberi öldürmek üzere kılıcını taşıyarak geçmişti.
Sonra Medineden dönerken, geldiğinden
farklı bir yüzle buradan geçmiş, Mekkeye gitmişti. Sevinçli devesinin
üstünde Kurân okuyordu. Şimdi yine aynı kişi, üçüncü defa buradan
geçiyordu ve bu kez müminlerden oluşan uzun bir kafilenin başındaydı.
Vadi lâ ilâhe illallah ve Allahu ekber sesleriyle çınlıyordu...
Evet, o gerçekten çok büyük bir haberdi...
Allahın hidâyetinin, Kureyşin şeytanını İslâmın havarilerinden cesur
bir havariye çevirdiği haberi... Bütün gazalarda ve savaşlarda sürekli
Resûlullahın yanında yer alan Kureyşin şeytanının haberi
Allahın
dinine olan bağlılığı, Nebî (s.a.v.)in dünyadan göçmesinden sonra da
artarak devam eden Kureyşin şeytanının haberi gerçekten çok büyük bir
haberdi... Mekke fethedildiği gün, Ümeyr, arkadaşı ve yakını Safvan b.
Ümeyyeyi unutmadı.
Artık Hz. Peygamberin doğruluğunda ve
Peygamberliğinde hiçbir şüphe kalmadığından Safvana gitti, İslâmı
tekrar anlattı ve onu İslâma davet etti... Ancak Safvanı, Cidde
istikametine doğru yolculuğa hazırlanmış buldu. Oradan gemiye binip
Yemene kaçacaktı...
Safvanın bu durumunu görünce Ümeyrin
yüreği parçalandı. Bütün imkânları kullanarak onu şeytanın elinden
kurtarmaya azmetti. Hemen hızla Resûlullaha (s.a.v.) geldi ve şöyle
dedi: Ey Allahın Nebîsi! Safvan b. Ümeyye kavminin efendisidir. Senden
kaçıp, canını kurtarmak için denize açılmak üzeredir. Allahın salâtı
senin üzerine olsun! Ona eman (dokunulmazlık) veriver. Peygamber (s.a.v.)
de: Ona eman verdim. dedi.
Ey Allahın Resûlü! Bana senin emanını
anlayabileceği bir belge ver. deyince: Peygamber (s.a.v.), ona,
Mekkeye girerken başında olan sarığı verdi. Gelişmelerin devamını Urve
b. Zübeyre bırakalım, o anlatsın: Ümeyr sarıkla beraber çıktı. Safvan
gemiye binmek üzereyken ona yetişti ve: Ey Safvan! Anam babam sana feda
olsun. Allahtan kork, Allahtan! Canını niye tehlikeye atıyorsun? İşte
Resûlullah (s.a.v.)in eman belgesi, onu sana getirdim! Safvan:
Yazıklar olsun sana! Benden uzak ol, benimle de konuşma... Ey Safvan..!
Anam babam sana feda olsun.
Muhakkak ki Resûlullah (s.a.v.)
insanların en faziletlisi, en çok iyilik yapanı, en yumuşak davrananı ve
en hayırlısıdır... Onun izzeti senin izzetin, onun şerefi senin
şerefindir... Canımdan korkuyorum. O, bu korkuya gerek kalmayacak
kadar şefkatli ve cömerttir
Safvan onunla beraber geri döndü.
Resûlullah (s.a.v.)in huzuruna çıkıp: Bu, senin bana eman verdiğini
iddia ediyor. dedi.
Peygamber (s.a.v.): Doğru söylüyor.
dedi. Safvan: Bana müslüman olup olmama hususunda düşünmem için iki ay
süre ver. Rasulüllah (s.a.v.): Dört ay süreyle serbestsin. Safvan
daha sonra o süre dolmadan müslüman oldu. Onun müslüman olması Ümeyre
sonsuz bir mutluluk verdi.
Ümeyr b. Vehb, Allaha doğru olan
hayırlı yürüyüşünü, Allahın kendisiyle insanları sapıklıktan kurtardığı
ve karanlıklardan aydınlığa çıkardığı en büyük Peygamberin izine uyarak
tamamladı.
|