ABDULLAH b. REVÂHA
Ey Nefis! Ancak
Şehâdetle Ölebilirsin..!
Birinci Akabe biatında müslüman olan on iki kişiden biri de Abdullah b.
Revâhadır. Böylece o, Medinede İslâmın yayılıp, genişlemesinde
öncülük edenlerin de başında gelmektedir. Bu şerefli insanların gayret
ve çalışmaları müslümanların Medineye hicretlerine zemin hazırlamıştır...
Öyle ki, kısa zamanda neticelerini
vermiş ve bir sonraki yıl -ikinci Akabe biatına katılanların sayısı
yetmiş üç kişiyi bulmuştu. Revâhanın oğlu da bu şerefli kişilerden biri
olarak ikinci Akabe biatına katılmıştı...
Hz. Peygamberin, ashabı ile birlikte
Medineye hicretinden sonra da Abdullah b. Revâha, İslâmın zaferi ve
Medinede yerleşmesi için en çok çalışanlardandı...
Abdullah b. Übeyin hile ve
desiselerine karşı da en uyanık olanlardandı... Abdullah b. Übey
Medinede İslâmın zayıflaması ve yerleşmemesi için çalışan zeki bir
insandı. Fakat Abdullah b. Revâha onun bu çalışmalarının başarıya
ulaşmasını engellemişti... Abdullah
b. Revâha yazar ve şair bir insandı... Çok güzel şiirler okurdu...
Müslüman olduktan sonra şiirini İslâmın hizmetine adamıştı
Allah
Resûlü, onun şiirini sever ve ondan şiir okumasının isterdi. Bir gün
Resûlullah (s.a.v.), ashabıyla otururken, Abdullah b. Revâha yanına
geldi... Nebî (s.a.v.) ona: Şiir okumak istediğinde nasıl okursun?
diye sordu.
Abdullah: Şöyle bir düşünürüm, sonra
okurum. dedi ve okumaya başladı:
Ey Haşim oğullarının hayırlıları..!
Allah sizi âlemler üzerine üstün
kılmıştır,
Size denk kimse de yoktur.
Ben sende hayrı buldum,
Sen bu vasfınla diğerlerinden
ayrılmaktasın.
Allah seni bu güzellikler içerisinde
sabit kılsın,
Musa ve diğer yardım olunanları sabit
kıldığı gibi.
Allah Resûlü bu şiire sevindi... Ve şöyle dedi:
Allah seni de sabit kılsın... Allah
Resûlü kaza umresinde Kâbeyi tavaf ederken, Abdullah b. Revâha da
onunla birlikte tavaf etmekte ve bir yandan da şu şiiri okumaktadır: Ey
Rabbim! Sen olmasaydın biz hidâyete eremezdik, Hayır ve hasenatta
bulunmaz, namaz da kılmazdık. Üzerimize sekine indir, Eğer kayacak
olursak, ayaklarımızı hakikat üzere sabit kıl, Düşmanlarımızın fitne ve
fesatlarından bizi uzak tut.
Müslümanlar da onun bu güzel şiirini tekrarlıyorlardı... Şairlere
gelince, onlara azgınlar uyar. (Şuara, 224) âyeti nazil olunca,
Abdullah b. Revâha üzülmüştü... Fakat akabinde Ancak inananlar, iyi
işler yapanlar, Allahı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra
düşmanlarına üstün gelmeye çalışanlar hariç... (Şuara, 227) âyeti nazil
olduğunda yaptıklarından memnun olmuş ve sevinmişti...
Abdullah b. Revâha, Bedir, Uhud, Hendek,
Hudeybiye ve Hayber gibi tüm büyük savaşlara katılmış ve İslâmın zaferi
için var gücüyle çarpışmıştı. Ey nefis! Ancak öldürülerek ölürsün.
sözünü âdeta vird edinmişti... Müşriklere karşı da şu şiiri okuyordu: Ey
kâfirler! Onun yolundan çekilin! Zira onun yolu tümüyle hayırdır...
Ve Mûte gazvesi gelip çattı... Abdullah bu
savaşta Zeyd ve Caferden sonra üçüncü komutandı.. İbn Revâha, düşmana
karşı durmuş, şöyle diyordu: Rahman olan Allahtan mağfiretimi diliyorum
Ciğerleri paramparça edecek bir mızrak Veya bir kılıç darbesiyle ölümü
istiyorum Ta ki, cesedimi görenler, Ey Allahın irşad ettiği gazi
Maksadına eriştin desinler Evet...
İşte onun arzusu buydu: Bir kılıç ya da
bir mızrak darbesiyle şehid olmak
Ordu Mûteye doğru hareket etti...
Müslümanlar düşman ordusuyla karşılaştıklarında önlerinde iki yüz bin
kişilik dev bir ordu gördüler... Müslümanlardan bir kısmı, düşmanın
çokluğuna ve kendi sayılarının azlığına bakarak: Resûlullaha haber
gönderelim, bu durumu bildirelim... Ya bize yardım göndersin veya
savaştan vazgeçelim. dediler. Fakat Abdullah b. Revâha, ordu saflarının
ortasına doğru ilerledi ve onlara şöyle seslendi: Ey insanlar!..
Vallahi, biz düşmanlarımızla sayımız, kuvvetimiz veya çokluğumuz
sebebiyle savaşmıyoruz...
Onlarla ancak Allahın bize ikram
ettiği bu din sebebiyle savaşıyoruz... Şimdi dağılın... İki güzel şeyden
biri sizi bekliyor: Zafer veya şehâdet
Sayıca az; fakat iman
bakımından çok olan müslümanlar, bu sözler üzerine: Vallahi, İbn Revâha
doğru söylüyor. diye haykırdılar. Yürekleri iman ateşiyle yanıp tutuşan
bu az sayıda ki insan, iki yüz bin kişilik Rum ordusuna karşı harekete
geçti...
Daha öncede zikrettiğimiz gibi iki ordu karşılaştı... Birinci komutan
Zeyd b. Hârise şehid oldu... Yerine Cafer b. Ebû Tâlib geçti... O da
şehid düştü... Sonra sancağı üçüncü komutan Abdulllah b. Revâha aldı.
Savaş olanca şiddetiyle devam ediyordu... İbn Revâha bir asker olarak
savaşırken, tereddütsüz ve pervasız bir şekilde çarpışıyordu... Ama
şimdi o bir komutandı ve sorumlu olduğu bir ordu vardı... Bu sorumluluk
hissiyle bir an tereddüt etti... Fakat daha sonra:
Ey nefis! Vallahi seni cennete yerleştirmeye and içtim, Fakat görüyorum
ki, sen ondan hoşlanmıyorsun! Ey nefis! Başka değil; ancak öldürülerek
öleceksin! İşte ölüm meydanı bak nasıl kızıştı! Arzuladığın her şeye
kavuştun. Sen de o ikisi gibi savaşarak ölürsen hidâyettesin! diyerek bu
tereddüt ve çekingenliği kendinden uzaklaştırdı
O ikisi sözüyle Zeyd
ve Caferi kastediyordu
Bunları söyledi ve ardından Rumların arasına
daldı... Eğer kaderinde bu savaşta şehâdet yazılı olmasaydı, o gün tüm
Rumları öldürebilirdi.. Ama kaderin önüne geçilemezdi... Hakkında
şehâdet yazılmıştı... O da bu ilâhî kadere boyun eğerek, o gün şehâdet
şerbetini içmiş ve Yüce Rabbine doğru yükselmişti...
Bu sayede: Kabrime uğrayanlar: Ey
Allahın yönlendirdiği gazi! Maksadına eriştin..!! desinler. Şiiriyle
ifade ettiği en büyük amacına da erişmiş oluyordu. Evet
Ey İbn Revâha..!!
Ey Allahın yönlendirdiği gazi! Maksadına eriştin..!! Savaş Şam
taraflarında devam ederken, Allah Resûlü Medinede ashabıyla birlikte
oturmakta ve müzakereler yapmaktaydı...
Allah Resûlü bir an sustu... Gözleri
yaşlarla dolmuştu. Sonra üzgün bir şekilde ashabına baktı ve şöyle dedi:
Sancağı Zeyd b. Hârise aldı... savaştı... ve şehid düştü
Sonra Cafer
aldı... o da savaştı... ve şehid düştü
Hz. Peygamber bundan sonra bir süre
sustu; ardından tekrar konuşmaya başladı: Sonra sancağı Abdullah b.
Revâha aldı... o da savaştı... ve şehid düştü
Hz. Peygamber bunları
söyledikten sonra bir süre tekrar sustu... Sonra gözleri mutmain,
müsterih ve özlemiş olarak şunları söyledi: Onlar cennette benim yanıma
yükseltildiler...
Ne şerefli yolculuk... Ne şerefli beraberlik
Savaşa birlikte gidiyorlar...
Cennete birlikte giriyorlar... Onlar için en şerefli, en güzel övgü, Hz.
Peygamberin şu sözüdür: Onlar cennette benim yanıma yükseltildiler...
|