OSMAN b. MAZÛN
Hayatı Mescidden İbaret Olan Zâhid
Resûlullahın ashabını İslâma giriş sırasına göre saymaya kalktığında,
on dördüncü sırada Osman b. Mazûnu görürsün
Yine Osman b. Mazûn, Medinede ilk
vefat eden muhacir olup, Baki mezarlığına defnedilen müslümanların da
ilkidir...
Osman b. Mazûn büyük bir rahipti...
Kilise rahiplerinden değil... Hayat rahibiydi, yani hayattan elini
ayağını çekmiş bir insandı... Onun için tek bir hayat kaynağı vardı, o
da içerisinde ibadet ettiği mescidiydi... O, daima hak yolunda hayır ve
iyilikler yapmak için var gücüyle çalışmış güzide bir sahâbiydi...
Allah Resûlünün, İslâmın nurunu
insanlığa yaymaya başladığı ilk günlerde etrafında toplanan insanlardan
biri de Osman b. Mazûndu
İslâmın ilk günlerinde müminlere uygulanan
dayanılmaz acı ve işkencelere o da maruz kalmıştı... Bu acılar
karşısında Allah Resûlü, müminlere Habeşistana hicret etmelerini
emretmişti.
Osman b. Mazûn da ilk muhacir
kafilesinin başkanı olmuştu... Yanında oğlu Sâib de vardı... Hep
birlikte Allahın düşmanı Ebû Cehlin ve Kureyş kabilesinin eziyet ve
işkencelerinden uzaklaşıp, bir nebze ferahlamak için yurtlarını terk
ederek, uzak diyarlara doğru yola çıkmışlardı...
Bu hicret ancak Osman b. Mazûnun
İslâma olan bağlılığını ve aşkını artırmıştı... Tıpkı birinci ve ikinci
Habeş hicretlerine iştirak eden diğer muhacirlerde olduğu gibi... Gerçek
şu ki, birinci ve ikinci Habeşistan hicretleri İslâm tarihinde şerefli
birer örnek teşkil etmektedir... Resûlullaha iman eden ve onun
getirdiği nura (İslâma) tâbi olan müminler puta tapmaktan,
sapıklıklardan ve cehaletten yüz çevirmişlerdi... Zira onlar, taşlardan
yontulmuş veya çamurdan şekillendirilmiş aşağılık şeylere tapmaktan
nefret eden birer fıtratı selimeye sahiptiler...
Habeşe hicret ettikleri vakit orada
sakin ve organize bir din ile karşılaştılar... Kiliseleri, ruhbanları ve
rahipleri olan bir din... Karşılaştıkları bu din geride bıraktıkları
putperestlikten farklı bir yapıya sahipti... Ve Habeşistandaki kilise
adamları müslümanları bu dine çekmek için oldukça gayret gösterdiler...
Bütün bunlara rağmen müslümanlar İslâmdan ve Allah Resûlü Muhammed (s.a.v.)in
izinden ayrılmadılar... Beldelerine dönüp, Resûlullahın önderliğinde
sadece ve sadece Allaha ibadet edecekleri günü şevk ve iştiyakla
beklediler...
Muhacirler, Habeşistanda emniyet
ve güven içerisinde yaşadılar... Amcası oğlu Ümeyye b. Halefin ve diğer
müşriklerin kendisine yaptıkları eziyet ve işkenceleri unutamayan Osman
b.
Mazûn da burada emniyet ve güven içindeydi... Ve şu sözlerle kendi
kendine teselli buluyor ve bir anlamda kendilerini bu hâle koyanları
tehdit ediyordu: Faziletli insanlara zarar veriyorsunuz; bu size bir
şey kazandırmaz... Ancak onlara faydalı olduğunuz zaman bir şeyler elde
edersiniz... Şerefli, izzetli insanlarla harp ettiniz... Korktuğunuz
kavimleri helâka yönelttiniz
Bir gün muhacirler dari hicrette Allah
a ibadet edip, Kurân tedris ettikleri bir sırada kendilerine Kureyşin
müslüman olduğu ve Resûlullah ile birlikte Allaha secde ettikleri
haberi geldi
Bu haber üzerine müminler hemen eşyalarını toplayıp,
Mekkeye doğru yola çıktılar... Fakat Mekke yakınlarına geldiklerinde bu
haberin asılsız olduğunu anladılar...
O an hayal kırıklığına uğradılar, acele
davrandıklarının farkına vardılar... Ama olan olmuştu... Mekke
gözlerinin önündeydi... Geriye dönme imkânları yoktu... Müslümanların
geldikleri haberini alan Kureyş, avı ayağına gelmiş yırtıcı hayvanlar
gibi harekete hazır bekliyordu...
O vakitler himaye Arap toplumu
arasında saygı duyulan bir gelenekti... Kureyşin ileri gelenlerinden
birinin himayesine girdiğiniz vakit kimse size dokunamazdı... Fakat bu
himayeye mazhar olmak, o gün için herkese nasip olmamıştı...
Müslümanlardan çok azı bundan faydalanarak Mekkeye güven içinde
girmişti... Bunlardan biri de Osman b. Mazûndu. Velîd b. Muğirenin
himayesinde Mekkeye eziyet ve işkenceye uğramadan güvenle girmişti...
Fakat Kurân ve Peygamber terbiyesinde
yetişen Osman b. Mazûn Mekkede kendilerini himaye edecek bir dost ve
yardımcı bulamayıp, ezilen mümin kardeşlerini görünce, kendi rahat
durumundan vicdanen rahatsızlık duymuş ve Velîd b. Muğireye giderek,
onun himayesinden çıkmak istediğini söylemişti...
Gelin bu olayı, bizzat gören birinden
dinleyelim: Osman b. Mazûn o gün Hz. Peygamberin ashabının, içinde
bulundukları zorlukları görünce kendisinin emniyet ve güven içerisindeki
durumundan rahatsızlık duymuş, kendi kendine: Vallahi kardeşlerim böyle
eziyet çekerken, benim müşrik bir insanın himayesinde emniyette olmam
bir eksikliktir. diyerek, Velîd b. Muğireye gitti ve ona: Ey Abdü
Şemsin oğlu! Zimmetin tamam, artık senin himayenden çıkıyorum. dedi.
Velîd b. Muğire: Niçin ey kardeşimin oğlu? Yoksa kavminden biri sana
eziyet mi etti? dedi.
Osman b. Mazûn: Hayır; fakat ben
Allahın himayesini tercih ediyorum. O bana yeter. dedi. Sonra da
Velîde: Şimdi Kâbeye gidelim ve senin himayenden çıktığımı herkese
ilan et. dedi. Birlikte Kâbeye gittiler ve Velîd yüksek sesle durumu
etrafındakilere duyurdu. Osman da: Evet, doğru söylüyor. Velîd vefakâr
ve cömert bir insan; bana da gayet iyi davrandı. Fakat ben Allahın
himayesini tercih ettim... O bana kâfidir. dedi. Sonra Osman oradan
ayrıldı, Lebidin de içlerinde bulunduğu bir meclise geldi. Lebid
şiirler okuyordu, bir ara: Biliniz ki, Allah hariç her şey batıldır.
dedi.
Osman: Doğru söyledin. dedi. Bu defa
Lebid: Ve her nimet yok olmaya mahkumdur. dedi. Bunun üzerine Osman:
Hayır, yalan söyledin... Cennet nimetleri ebedidir. dedi. Lebid orada
bulunanlara: Ey Kureyşliler! Bu arkadaşınız eziyete uğramamış... Bu ne
zaman ortaya çıktı? dedi. İçlerinde biri: Bu ahmağın tekidir,
atalarımızın dinini terk etti. Sen onun sözlerine aldırma. dedi. Osman
b. Mazûn buna itiraz edince aralarında tartışma çıktı... Adam kalktı ve
Osmanın gözünün üstüne bir tokat attı... Durumu gören Velîd b. Muğire:
Himayemde olsaydın bu başına gelmezdi. dedi.
Osman b. Mazûn da: Hayır, Allaha
yemin olsun ki, isabet alan bu gözüm, diğer sağlam gözüme nispetle benim
için daha değerlidir... Ey Velîd! Ben senden daha güçlü ve yüce olan (Allahın)
himayesindeyim dedi. Velîd: Sakin ol ey kardeşim. Eğer istersen yine
himayeme girebilirsin. dedi. Osman ise: Hayır. cevabını verdi. O gün
Osmanın gözü acı ve elem içersinde; fakat ruhu sevinç ve neşeyle
doluydu
Evine doğru yol alırken şu şiiri
okuyordu: Bununla düşmanımın eline bir şey geçmez. Allah bunun sevabını
bana fazlasıyla verir Allahın mesut ettiği insan gerçekten mesut olur.
Siz her ne kadar bana sapık ve dalalette deseniz de ben Resûl
Muhammedin diniyle hayat bulmuşum. Sizin azgınlıklarınıza rağmen
bununla tek dileğim Allah ve hak din İslâmdır.
Evet, bu hareketiyle Osman b. Mazûn
örnek bir davranış sergilemişti
Düşmanları karşısında takındığı
tavırlarıyla ve şu ölümsüz sözleriyle yüce bir insanın hayatına şahit
olduk: Vallahi, Allah yolunda isabet alan bu gözüm, benim için diğer
sağlam gözümden daha sevimlidir... Muhakkak ki ben şu an senden daha
yüce ve güçlü olan Allahın himayesindeyim
Osman Velîdin himayesini reddettikten
sonra diğer müslümanlarla birlikte birçok acı ve işkenceye maruz kaldı;
fakat bu eziyetler müminlerin imanını olgunlaştırmaktan başka bir işe
yaramadı... Onlar, korkmadan, yılmadan, yeise düşmeden hak bildikleri
yolda kararlı adımlarla devam ettiler
Sonunda Osman b. Mazûn Medineye
hicret etti... Ebû Cehillerin Ebû Leheblerin, Ümeyyelerin, Utbelerin,
kısacası eziyet ve işkencelerin olmadığı Medineye... Ashabın ileri
gelenleri ile, İslâmı daha geniş alanlara taşımak, nurlu ufukları
genişletmek amacıyla Medineye yöneldiler... Medinei Münevverede Osman
b. Mazûnun şahsiyetini şekillendiren cevherler bir kez daha gün yüzüne
çıktı.
O âbid, zâhid ve takva ehli bir insandı...
Hayat kaynağı, ibadetgâhıydı... Onu Allah yolunda ümit ve cihadla
doldurmuştu... Gece âbid, gündüz mücahid... Ya da hem gece hem gündüz
âbid ve mücahid... Ashab özellikle o dönemde büyük bir zühd içerisinde
yaşamaktaydı; az yer, az konuşur, az uyur, çokça ibadet ederlerdi...
Osman b. Mazûnun bu konuda ayrı bir yeri vardı. O tüm hayatını,
gecesini, gündüzünü ibadete adamış bir insandı... Âdeta dünyadan elini
eteğini çekmişti... Kendisini tümüyle Allaha vermişti
Kalın ve sert
elbiseler giyer, katı ve sert yemekler yerdi...
Osman b. Mazûn bir gün üzerinde eski
ve yırtık bir elbise olduğu hâlde mescide girmişti. Onu bu hâlde gören
Allah Resûlü duygulanmış ve şöyle buyurmuştu... Sabah başka, akşam
başka elbiseler giydiğinizde, önünüze yemek kaplarından biri konulup,
biri kaldırıldığında, evlerinizi Kâbe gibi örttüğünüzde (o günler
geldiğinde) hâliniz nice olacak?
Ashab: Bunun olmasını isterdik ya Resûlullah, rahat ve huzura
kavuşurduk. dediler. Hz. Peygamber: Bu olacaktır; ama bu günleriniz
daha hayırlıdır... buyurdu. Bunları işiten Osman b. Mazûn dünyadan
daha da uzaklaştı. Kendisini iyice ibadete verdi, hatta karısına bile
yaklaşmıyordu
Durum Resûlullaha intikal edince Allah
Resûlü onu uyararak: Ailenin senin üzerinde hakkı vardır... buyurdu.
Allah Resûlü onu çok severdi. Ölüm
döşeğinde son yolculuğuna hazırlanırken, Allah Resûlü de başındaydı...
Onu alnından öpmüş ve mübarek gözlerinden yaşlar damlamıştı... Osman
Medinede vefat eden ilk sahâbiydi.
Onu son yolculuğuna uğurlarken Allah
Resûlü: Allah sana rahmed etsin ey Ebû Sâib (Osman b. Mazûn)! Dünyadan
ayrılıyorsun, sen ona aldanmadın... o da seni aldatamadı... buyurdu.
Resûlullah onu asla unutmamış, daima
hayırla yad etmişti... Vefat etmek üzere olan kızı Rukiyeye son sözleri
şu olmuştu:
Hayırlı selefimiz Osman b. Mazûna
kavuş...
|