ABBÂD b. BİŞR
Onda
Allahın Nuru Var
Musab b. Ümeyr, Resûlullah tarafından Medineye gönderilip, Akabe
biatlarına katılan ensârı irşad edip, öğretmek, onlara namaz kıldırmak
üzere görevlendirildiği zaman, Abbâd b. Bişr, Allahın hayır nasip
ederek gönlünü açtığı seçkin ve mübarek zatlardan birisi olmuştu.
Musab Medineye gelir gelmez doğruca
onun meclisine gitmiş ve anlattıklarını can kulağı ile dinlemişti. Sonra
hiç tereddütsüz sağ elini uzatmış ve İslâm adına ona biat etmişti. O
günden itibaren Allahın razı olduğu ensâr arasındaki itibarlı mevkisini
kazanmıştı.
Resûlullah Medineye hicret edince,
müşriklerle savaşlar hemen başlamış, hayır ve nur güçleri, karanlık ve
şer güçleriyle çarpışmaya başlamıştı
İşte Abbâd b. Bişr, bu savaşların
hemen hemen tamamında, hem de en ön saflarda yer almıştır. Allah yolunda
bütün gücüyle cihat etmiş, cesareti ve mahareti ile hep parmak
ısırtmıştır.
Belki de şu olay bile bu büyük müminin
kahramanlığını ortaya koymaya yeter. Resûlullah ve yanındaki müslümanlar
Zâtür-rikâ gazvesini bitirmiş ve gecelemek üzere bir yere
yerleşmişlerdi. Resûlullah ashabının bir kısmını gruplar hâlinde nöbetçi
tayin etmişti. Ammâr b. Yâsir ile Abbâd b. Bişr de aynı nöbete
düşmüşlerdi. Abbâd baktı, arkadaşı Ammâr çok bitkin. Dedi ki: Önce
nöbete ben başlayayım, bu arada sen biraz dinlen. Sonra uyanır, nöbeti
devralırsın. Abbâd etrafı şöyle bir kolaçan etti, baktı ki pek tehlike
yok, ortalık gayet sakin.
Boşu boşuna oturmaktansa,
vaktimi namaz kılarak değerlendireyim. diye geçirdi aklından. Böylece
nöbet sevabıma namaz sevabı da eklemiş olurum... Ve başladı namaza
Fâtihayı bitirmiş, ardından bir sûre daha okuyacaktı ki birden omzuna
bir ok saplandı. Hemen çekip çıkardı ve namazına devam etti: Ama gecenin
karanlığında ikinci bir ok gelmiş ve onu bulmuştu. Yine çıkardı ve
kıraatını tamamladı. Sonra rükûsunu, secdesini yaptı. Acılar içindeydi.
Gittikçe kuvvetten kesiliyordu. Secdeye
giderken, sağ elini uzatıp, hemen yakınında uyuyan arkadaşını sarsmaya
başladı. Derken secdeden, kalktı, zorlukla teşehhüdü okudu. Böylece
namazını tamamlamıştı
Bitkin ve titrek bir sesle Ammâra seslendi:
Kalk yerime nöbet tut. Ben vuruldum. Ammâr hemen yerinden sıçradı. Bir
nâra attı.
Saldırganların ciğerine işledi bu nâra
ve kaçıp gittiler. Sonra Abbâda yöneldi. Sübhanallah, oldu mu ya?!
Niye beni ilk vurulduğun zaman uyandırmadın?! diye sitem etti. Abbas
ise şu cevabı verdi:
Namazdaydım ve Kurân okuyordum. İçim güzelliklerle dolmuştu. Bu yüzden
namazımı yarıda kesmek istemedim. Yemin ederim ki, şayet Resûlullahın
emriyle bu nötebi tutmamış olsaydım, ölürdüm de okuduğum âyetleri
okumaktan vazgeçmezdim.
Abbâd, Allahın dinine çok bağlı ve
müslümanları çok seven birisiydi. Bu bağlılık, onun bütün hayatını
sarmış, zerre zerre bütün benliğini kaplamıştı. Bu bağlılık, daha
Resûlullahın ensâra olan şu övgüsünü işittiği zaman başlamıştı. Ey
ensâr halkı
Siz benim gömleğimsiniz, diğer insanlar ise kaftanımdır.
İşte bu yüzden sizden hiç ayrılmam. Abbâd, işte bu sözleri duymuştu.
Resûlullahın biricik öğretmeninin
yegâne hidâyet rehberinin bu güzel sözlerini duymuştu ve ruhuyla,
malıyla, canıyla kendisini Allah yoluna, Resûlünün yoluna adamış, fedâ
etmişti. Kurbanı olmuştu bu yolun, can pazarlarında can koymuştu.
Ganimet yerlerinde, savaşlarda... Arkadaşları onu anlatıyorlar...
Çektiği çileleri, meşakkatleri ve gösterdiği gayretini
O her zaman
Âbiddi, ibadet içine işlemişti. Kahramandı, bütün varlığını kuşatmıştı
kahramanlığı.
Cömertti, cömertlik her yanını sarmıştı.
Kuvvetli bir mümindi, iman davasına hayatını adamıştı. İşte ashab
arasında bu özelliklerle tanınırdı. Müminlerin annesi Aişe (r.a.) diyor
ki: Ensârdan üç kişi vardı ki, fazilette onları geçen başka hiç kimse
yoktu: Sad b. Muâz, Üseyd b. Hudayr ve Abbâd b. Bişr... İlk
müslümanlar Abbâdı şöyle tarif ederlerdi: O, Allahın nurunu taşıyan
insandır
Onun aydın basireti, engin firâseti,
onu daima hayra ve kesin bilgiye ulaştırırdı. Bu husus herkesçe
bilinirdi, tartışmasızdı. Hatta çevresi, yakınları şuna inanırdı: Zifiri
karanlık bir gecede Abbâd yola çıksa, hiç şüphesiz ondan nur ve ışık
hüzmeleri yayılır ve yolunu aydınlatır
Resûlullahın vefatının ardından
meydana gelen riddet savaşlarında da Abbâd ağır sorumluluklar yüklenmiş
ve eşine az rastlanır bir fedakârlık örneği sergilemiştir. Mesela,
Yemame savaşında... Müslümanlar, Müseylimetül-Kezzâb komutasında son
derece çetin ve yetenekli bir orduyla karşı karşıyaydı... Abbâd, İslâm ı
tehdit eden tehlikeyi sezinliyordu...
Evet, cesaret ve atılganlık, kuvvetli
bir imanın kazandıracağı vazife bilinceye birleşip, sonra da tehlikeleri
önceden sezme seviyesine çıkınca, bu terkipten ölüm ve şehâdetten başka
hiçbir şeye arzu duymayan fevkalade bir fedaî meydana geliyordu.
Yemame savaşınden bir gün önce Abbâd
bir rüya görür. Ve güneşin doğuşuyla birlikte bu rüya tabir edilir...
Dehşetli ve korkunç savaş meydanında... Bu rüyayı, gelin, büyük sahâbî
Ebû Saîd el-Hudrîden dinleyelim.
Ve tabi Abbâdın bu savaştaki rölünü
Ebû Saîd anlatıyor: Abbâd b. Bişr,
bana gelerek şöyle dedi: Ey Ebû Saîd! Bu gece bir rüya gördüm. Sanki
gökyüzü benim için açıldı, sonra üzerime kapandı. Ben bu rüyayı kendim
için inşallah şehâdet olarak yorumluyorum, sen ne dersin? Dedim ki:
Hayır olsun inşallah! Ben de öyle görüyorum. Yemame günü onu izliyorum.
Sağa sola bağırıyor, çağırıyor ve
ensâra şöyle sesleniyor: Kılıçlarınızın kınını parçalayın ve diğer
insanlardan ayrılın. Bu çağrıya tam dört yüz mücahid koştu. Hepsi de
ensârdandı. Bahçe kapısına geldiler. Ve orada müthiş bir çarpışma
başladı. Sonunda Abbâd -Allah rahmet eylesin- şehit düştü. Yüzünde
sayısız darbe izi vardı.
Vücudunda önceden bildiğim bir alameti
olmasaydı onu tanıyamayacaktım. İşte böyle yükselmişti Abbâd,
derecelerin en yükseğine... Ensârdan bir mümin olarak
Resûlullaha
canı üzerine biat etmişti ve bu uğurda şehit düşmüştü
Bu savaşta Abbâd durumu gözden geçirdi.
Zafer rüzgarı başlangıçta düşmandan yana esiyordu. Hemen Resûlullahın
ensâra övgüsü geldi aklına: Siz gömleğimsiniz, Ben sizden ayrılamam
İçine işledi bu kelimeler, bütün ruhunu, bütün benliğini dalga dalga
sardı. Sanki oradaydı Resûlullah. Ayakta duruyor ve sürekli bu sözleri
tekrarlıyordu.
Abbâd anlamıştı ki, bu savaşın
sorumluluğu, bütünüyle ensârın omuzlarındaydı ya da en azından öncelik
onlarındı... İşte bu düşüncelerle bir tepeciğe çıktı ve başladı
seslenmeye: Ey ensâr topluluğu! Kılıçlarınızın kınını parçalayın ve
herkesten ayrılın..!! Onun bu çağrısına dört yüz ensâr icabet edince,
o, Ebû Dücâne ve Berâ b. Mâlik, onları ölüm bahçesine götürdüler.
Müseylime ordusunun çepeçevre kuşattığı ölüm bahçesine... İşte orada,
kendisine yakışır bir kahramalıkla savaştı ve savaştı
Bir insan bir
mümin, bir ensârî olarak
İşte o şerefli günde şehit düştü Abbâd.
İşte akşam gördüğü rüya doğrulanmıştı
Gökyüzünün kapılarının açıldığını
ve sonra onu bürüyüp, tekrar kapandığını o bahçe duvarındaki gedikten
içeri girinceye kadar görmemiş miydi acaba? Ve bizzat kendisi bu rüyayı
tabir etmemiş miydi? Önümüzdeki savaşta ruhum Rabbime yükselecektir,
dememiş miydi?
Rüyası, gerçek olmuş, yorumu doğru
çıkmıştı
Hiç şüphe yok ki, göğün kapıları
Abbâdın
beraberinde Allahın nuru olan adamın ruhunu karşılamak için
ardına kadar açılmıştı
|