Şekûr

Yapılan görevlere karşı bol karşılık veren

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur, Halim'dir. " (Teğabün, 17)

Şükür; teşekkür etmek, insanlık kurallarına uyarak nankörlük etmemek anlamlarına gelir. Şükretmeyen, verilen nimetlerin kimler tarafından verildiğini farketmeyn insan nankör bir insandır.

Şekûr, şükrü devam eden ve büyük-küçük ibadet ayrımı yapmaksızın şükrü bütün itaat edenleri kapsayandır.

Gerçek şükür, nimet verene şükretmekle eksikliğini itiraf etmektir. Bu yüzden Yüce Allah,

"Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın" (Sebe, 13) buyurunca,

Hz.Davud a.s.:

"Ey Rabb'im! Sana nasıl şükredeyim ki? Benim şükrüm bile senin bir nimetindir" demiş,

Yüce Allah da şöyle cevap vermiştir:

"İşte şimdi Beni tanıdın ve Bana şükrettin ey Davud! Çünkü şükretmenin de Benim bir nimetim olduğunu bildin".

Nimete şükürle karşılık vermek, nimetlerin daha da artmasına vesile olur.

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"...Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım.." (İbrahim,7)

Şükrün üç temel şartı bulunmaktadır:

1. Nimet verenin verdiği nimeti kabul edip bunu ikrar etmek.

2. Verilen bu nimeti Allah'a itaat etmede kullanmak.

3. Allah'ın dilemesiyle bu nimetin ulaşmasına vesile olanlara teşekkür etmek.

Cenab-ı Hak şükrü   kabul eder ve karşılıksız bırakmaz. Şükrü  şükürle ve ondan daha fazlasıyla cevaplandırır. Böylece iyiliklerin çoğalmasına yol açar.

Kullarına, onlar tarafından şükrü ifade edilen nimetleri artıracağına dair Allah'ın kesin vaadi vardır. Şükür yolunu tutanlar; kendilerine gelmiş olan nimetleri, sebeplerden, vasıtalardan değil, ancak Allah'tan olduğunu itiraf ederler. Çünkü onlar hediyeyi getiren uşaklara değil, gönderen efendiye bakarlar. Gönüllerinden inanmışlardır ki, nimeti yaratan, kısmet eden, gönderen, onunla meşgul olacak kuvvetleri, sebepleri veren, tertib eden ancak Allah'tır.

Bazı Allah dostlarına:

"Şükür nedir" diye sorulduğunda;

"Allah'ın verdiği nimetlerle O'na isyan etmemendir" şeklinde cevap vermişlerdir.

Her müslüman, mutlak Şekûr (Şükredilen)un Allah olduğunu, âlimlerin ittifakıyla O'na şükretmenin farz olduğunu ve Allah'ın azı da çoğu da kabul ettiğini bilmesi gerekir.

Bil ki, her aza ve organın kendisine has bir şükrü vardır.Nasıl ki dil şükür sözcükleriyle Rabb'ine şükrediyorsa, diğer organlarda kendilerine göre Rablerine şükretmelidir. Her aza ve organın şükrü, yaratılış amacına göredir. Her organ, Allah'ın emrine uymada ve yasağından kaçınmakta kullanılmalıdır. Buna göre:


Bedenin şükrü, organları Allah'a itaatin dışında kullanmamandır.

Kalbin şükrü, onu Allah'ı anma ve bilme dışında şeylerle meşgul etmemektir.

Dilin şükrü, onu Allah'tan başka kimseleri övme ve methetmede kullanmamandır.

Malın şükrü, Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu yerlerin dışında harcamamandır.

Allah'a şükretme konusunda bunları bildikten sonra müslüman, insanlar arasında kendisine iyilik yapanlara teşekkür etmeli ve şu hadis-i şerif-i unutmamalıdır:

"İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a şükretmez"

İhlasla "Yâ Şekûr" diye bir müslüman bu isme devam etse, iyi ameller yapmak nasip olur.