1. Kader ve Kaza İnancı
Kader:Allah'ın evrende olacak olan her şeyi belli bir ölçü, düzen ve uyum içerisinde önceden yazmasına (planlama ve programlama) kader denir.
Kaza:Zamanı geldiğinde Allah tarafından önceden planlanan bu olayların gerçekleşmesine kaza denir.
Örneğin; yağmurun nasıl yağacağı ile ilgili yasaların Allah tarafından konması kader’ e , zamanı ve şartları oluşunca yağmurun yağması da kaza’ya örnektir.
Çevrenizde gördüğünüz her varlığa dikkatlice baktınız mı hiç?
Kainatta yer alan her şey nasıl da yerli yerinde...!
Çünkü, Allah (c.c.) kainatta bulunan her şeyi belli bir plan, uyum ve ölçüye göre yaratmıştır.
Bu yaratılış, evrendeki varlıkların uyumlu bir düzende hareket etmelerini sağlar.
Bu yaratılışta hiçbir düzensizlik ve dengesizlik görülmez. Dengeyi bozan insanlardır.
Allah, insana evrendeki bu düzene bakmasını ve üzerinde düşünüp ibret almasını ister.
"Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. " ( Ali İmran suresi, 191. ayet)
Evrendeki ölçü, düzen ve uyuma örnekler:
1- Canlıların oksijene ihtiyaç duyması, bitkilerin de oksijen üretmesi
2- Denizdeki tuz oranının, denizdeki canlılar için uygun ve dengeli bir seviyede olması.
Evrendeki ölçü, düzen ve uyuma Kur'an-ı Kerimden 'den örnekler:
1- "Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık." (Kamer suresi, 49. ayet)
2- "Her şeyi yaratmış, ona bir ölçü, biçim ve düzen vermiştir." (Furkan suresi, 2. ayet)
3- "Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan odur. Her biri bir yörüngede hareket etmektedir." (Enbiya suresi, 33. ayet)
4- "Gökleri yedi kat yaratan odur. Rahman'ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görüyor musun?" (Mülk suresi, 3. ayet)
Allah Her Şeyi Bir Ölçüye Göre Yaratmıştır
Evrende var olan her şey Allah'ın (c.c.) yaratmasıyla oluşmuştur. Bu yaratma planlı
ve ölçülüdür. Kur'an-ı Kerim'de, "O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın
yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak ve dü-
zensizlik görüyor musun?"( Mülk suresi, 3. ayet.)
Allah'ın (c.c.) her şeyi bir ölçüye ve
düzene göre yarattığının örnekleri her
insanın anlayacağı derecede açıktır. İlk
olarak insanın mükemmel yaratılışı bu
ölçü ve düzenin bir göstergesidir. Allah'ın (c.c.) her şeyi yerli yerince,
bir ölçü ve düzene göre yarattığını
hayvanlar aleminde de görürüz.
Allah'ın (c.c.) mükemmel yaratmasına güzel bir örnek de Dünyamızdır. Kendi
etrafında dönen Dünya, aynı zamanda Güneş'in etrafında da hareket etmektedir. Bu hareketler sayesinde gece, gündüz ve mevsimler oluşmaktadır. Dünyanın
etrafındaki atmosfer tabakası ise sayısız gök taşına karşı tam bir kalkan görevi
üstlenmektedir.
Kader ve Evrendeki Yasalar
Evrendeki her şey, Allah'ın (c.c.)
koyduğu biyolojik, fiziksel ve toplumsal yasalara göre hareket etmektedir. Kur'an'da, "Her şeyin, kaynağı
bizim katımızdadır ve biz her şeyi,
kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye,
bir uyuma göre indiririz."(Hicr suresi, 21. ayet.) buyrulmaktadır.
Allah'ın (c.c.) evrendeki uyumu sağlamak için koyduğu bu yasalara sünnetullah veya âdetullah denir.
Fiziksel yasalar: Fiziksel yasalar deneye, gözleme ve araştırmaya dayalı olduğu için evrensel ve değişmez bir niteliğe sahiptir. Örnek; yer çekimi kuvveti.
"Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir. "(Yasin suresi, 38. ayet)
Biyolojik yasalar: Canlıların yapısı, beslenmesi, korunması, gelişmesi ve üremesiyle ilgili yasalardır. Örneğin; develerin çöl iklimine uygun yaratılması.
"Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır! " (Gaşiye suresi, 17. ayet)
Toplumsal yasalar: Toplumsal olaylar arasında var olan sebep-sonuç ilişkisini gösteren yasalardır. Toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için uyması gereken yasalara toplumsal yasalar denir. Allah (c.c.) evrendeki düzen için fiziksel ve biyolojik
yasalar koyduğu gibi toplumların düzeni için de toplumsal yasalar koymuştur.
Sevgi, kardeşlik, doğruluk, adalet, kul hakkı gibi ilkeler toplumsal yasaların temelini
oluşturur.
Örneğin; Sanayileşmenin artması ve tarımsal üretimin azalmasıyla köyden kente göçün hızlanması.
Toplumsal yasalar Kur'an'da "sünnetullah" kavramı ile dile getirilir.
" Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. " (A’raf suresi, 34. ayet)
2. İnsanın İradesi ve Kader
Allah insanlara (uyarıcı ve örnek olması için) peygamberler göndererek iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı bildirmiş, ancak seçme-tercih etme konusunda insanı özgür bırakmıştır. İnsan bu yaptığı seçimlerden Allah katında sorumludur. "Ona iki yolu (iyiyi ve kötüyü) gösterdik." (Beled suresi, 10. ayet).
İnsanın tercih edebildiği ve bunun sonucunda sorumlu olduğu durumlar:
Ders çalışmak, hayırlı işler yapmak, güler yüzlü olmak, ibadet etmek ya da kötü işler yapmak, anne babaya saygısızlık yapma vb.
İnsanın tercih hakkı bulunmayan ve dolayısıyla sorumlu olmadığı durumlar: Anne-babasının kim olacağı, ne zaman doğup, ne zaman öleceği, cinsiyetinin ne olacağı vb.
Cüz'î irade: Allah tarafından insana verilen sınırlı seçme özgürlüğüne cüz'i irade denir. İnsan akıl sahibi olduğu için düşünce, söz ve davranışlarında özgürdür. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı kendisi tercih edebilir.
Küllî irade: Allahü Teala'nın sınırsız dileme gücüdür. O bir şeyin olmasını dilediği zaman ona "ol" der, o da oluverir.
3.1. İnsanın özgürlüğü ve sorumluluğu
Bir insanın yaptığı davranışlardan, söylediği sözlerden Allah katında sorumlu olabilmesinin şartı akıl ve irade sahibi olmasıdır.İnsan kendi seçimi ile yaptığı işlerden sorumlu tutulur.Kendisi seçim yapamayan insan (küçük çocuk, akıl hastaları vb.) sorulu da tulutmaz.
İnsan gücünün yettiği şeylerden sorumludur.
"Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez." (Bakara suresi, 286. ayet)
Allah, insanın dinini seçimini de kendi özgür iradesine bırakmıştır.
"Dinde zorlama yoktur." (Bakara suresi, 256. ayet)
3. Kaderle İlgili Kavramlar
Gerek dinî literatürde gerekse halk arasındaki deyim ve sözlerde karşımıza çı-
kan ve kaderle ilişkilendirilen bazı kavramlar vardır. Kader dinî literatürde daha
çok ecel, ömür, hayır, şer, afet, sağlık, hastalık, rızık, başarı, başarısızlık, tevekkül
gibi kelime ve kavramlarla ele alınmıştır. Halk arasında ise "Kaderim böyleymiş!",
"kader mahkûmu", "kötü talih", "Kısmette ne varsa o olur.", "alın yazısı" şeklinde
karşımıza çıkmaktadır. Doğru bir kader anlayışı ve inancı için bu ifadelerin kaderle
ilişkilerini sağlıklı bir şekilde kurmak gerekir.
Ömür ve Ecel
Her canlının sahip olduğu yaşam süresine ömür denir.
Her canlının ömrünün bittiği zamana da ecel denir.
Hayat ve ölüm Allah'ın takdirindedir ve O'nun belirlediği ilahî düzen içerisinde sürüp gider.
"Allah'ın izni olmadan hiçbir kişi ölmez. (Ölüm) belirli bir süreye kadar ertelenmiştir." (Al-i İmran suresi, 145. ayet)
İnsanın ömrü de bir gün bitecektir. Ömür bitince ecel gelir ve ölüm olayı gerçekleşir, kişi Rabb'ine döner. "Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz." (Ankebut suresi, 57. ayet)
Güneşin, ayın, yıldızların ve gezegenlerin de bir sonu vardır. "...her biri, belirlenmiş bir süreye kadar hareketlerini sürdürürler." (Fatır suresi, 13. ayet)
Bu konuda bize düşen, dünyadaki hayatımızın bir gün sona ereceğini ve sonunda Allah'a döneceğimizi bilerek ömrümüzü iyi ve yararlı işler, salih ameller yaparak değerlendirmektir.
Rızık
İnsanın kendi emeğiyle çalışarak helal yoldan rızkını kazanması dinimizde çok önemlidir. Dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek için maddi ve manevi anlamda çaba harcamalıyız. "Gerçekten insan için kendi çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur." (Necm suresi, 39. ayet)
Peygamberler her konuda biz örnek oldukları için onlar da helal yoldan çalışıp rızıklarını kazanmışlardır.
Hz. Adem - çiftçilik
Hz. Musa - çobanlık
Hz. İdris - terzilik
Hz. Davut - demircilik
Hz. Muhammed - ticaret
Yapmışlardır.
İslam, çalışmadan, emek harcamadan kötü yolla kazanç elde etmeyi (kumar, tefecilik vb) haram saymıştır. Dilencilik de bu şekildedir.
"Sizden herhangi birinizin sırtına bir bağ odun yüklenip satması, dilenmesinden daha hayırlıdır." (hadis-i şerif)
Allah rezzaktır, yani canlılara rızkı verendir. İnsana düşen rızkına ulaşmak için çaba göstermek ve rızkını helal yollarda aramaktır.
Tevekkül
Tevekkül; Allah'a güvenmek, dayanmak demektir.Dini terim olarak anlamı ise;
bir iş yaparken gerekli olan bütün çabayı, gayreti gösterdikten sonra işin sonucunun başarıyla noktalanması için Allah'a güvenmek, sonucu O'na bırakmaktır. Örneğin; öğrencinin sınavına yeterli derecede çalıştıktan sonra başarı için Allah'a güvenmesi, O'na dayanması.
"Önce tedbir, sonra tevekkül"
"... Kim Allah'a dayanırsa Allah ona yeter." (Talak suresi, 3. ayet)
Bir adam Peygamber Efendimize gelerek, "Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah'a tevekkül edeyim?" diye sordu. Peygamberimiz ona "Önce bağla, sonra tevekkül et!" buyurdu.
Peygamberimiz Hendek Savaşı'nda (627) sahabeden Selman-ı Farisi'nin önerisiyle Medine kentinin etrafına derin bir hendek kazdırmış, böylece düşmanın şehre girmesine engel olmuştur.
"Eğer mü'minler iseniz ancak Allah'a güvenin." (Maide suresi, 23. ayet)
Başarı ve Başarısızlık
İnsan kendisine verilen akıl ve iradesiyle başarıya gidecek yolları öğrenir ve tercih
eder. Tercihleri sonucunda ya başarılı ya da başarısız olur. Bir tercih söz konusu
olduğu için başarı veya başarısızlığın sorumluluğu insanın kendisine aittir. Örneğin,
bir sporcunun başarılı olması için beslenmesine, antrenmanlarına, uyku düzenine
dikkat etmesi gerekir. Bu sayede sağlıklı bir hayat sürdürerek spor yapmanın asıl
amacına da ulaşması mümkün olabilir.
Başarı yolunda insanın önüne çok sayıda engel çıkabilir. Bir engelle karşılaşıldığında hemen vazgeçmek ve sorumluluktan kaçmak doğru değildir. Bu konuda
Hz. Muhammed (s.a.v.) tutum ve davranışlarıyla bizlere örnek olmuştur. Mekke'de
başına gelen bütün olumsuzluklara rağmen azim ve kararlılıkla insanları hak yola
davet etmeye devam etmiştir. Mekke'nin yöneticileri ve ileri gelenleri ilk planda
başarılı gibi görünse de sonunda Allah'ın (c.c.) inayeti ve nusretiyle Hz. Muhammed
(s.a.v) başarıya ulaşmıştır.
İnanan insan başarı yolunda sorumluluklarını yerine getirdikten sonra başarının
Allah'ın (c.c.) bir lütfu olduğunu da bilir. Bu konuya Kur'an-ı Kerim'de şöyle değinilmiştir: "… Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız ona dayandım ve yalnız ona döneceğim."(Hûd suresi, 88. ayet.)
Sağlık ve Hastalık
Sağlık, Allah'ın (c.c.) insana bahşettiği nimetlerin başında gelir. Sağlığın
değerini hasta olduğumuzda daha
iyi anlarız. Küçük bir rahatsızlık bile
insanın ağız tadını kaçırır; onu hâlsiz
ve yorgun düşürür. Tedavisi zor olan
hastalıklarla mücadele edenler ve
sürekli yatağa bağımlı yaşayanlar da
sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bizlere gösterir.
Hastalık, insanın sağlığının bozulmasıdır. Yediğimiz, içtiğimiz şeylerin sağlıklı olması; çevrenin hijyen şartlarına uygun olması; yaşadığımız ortamın ısı, ışık, hava
gibi etkenlerinin yeterli olması; uyku ve dinlenme gibi hususlara dikkat edilmesi
hastalıklardan korunmamız ve sağlıklı kalmamız için büyük bir önem arz eder. Bunların yanı sıra dinimizde helal ve temiz olanı tercih etmek, haramdan uzak durmak
da beden ve ruh sağlığımız açısından önemlidir.
4. Bir Peygamber Tanıyorum: Hz. Musa (a.s.)
Eski Mısır'da krallara Firavun adı verilirdi. Hz. Musa'nın (a.s.) doğduğu zamandaki
Firavun halka zulmediyordu. Hz. İbrahim'in (a.s.) soyundan gelen İsrailoğullarına da
türlü işkenceler yapıyordu. Gördüğü bir rüya sebebiyle bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Firavun'un askerleri bu emri uygulamaya başladı. Hz. Musa
(a.s.) tam bu sırada dünyaya gelmişti. Yeni doğan Musa'yı Yüce Allah bir lütuf olarak elbette kurtaracak ve onun emniyetini sağlayacaktı. Yüce Allah Hz. Musa'nın
(a.s.) annesine "…Onu emzir, başına bir şey gelmesinden endişe ettiğinde onu
nehre bırak. Korkup kaygılanma. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız…"(Kasas suresi, 7. ayet.) diye vahyetti. Bu vahye uyan anne, yavrusunu
Firavun'un askerlerinden korumak için nehre bıraktı.
Yüce Allah Hz. Musa'yı (a.s.) korudu ve annesini ona sütanne olarak kavuşturdu. Hz. Musa (a.s.), Firavun'un sarayında fakat kendi
annesinin kucağında emniyet içinde büyüdü. Firavun ailesinin sevgisini kazandı. Olgunluk çağına geldi. Musa (a.s.) olgunluk çağına gelince Medyen şehrine gitti. Orada bir su kuyusunun etrafında hayvanlarına su içirenlere rastladı. Bu durum Kur'an'ı Kerim'de
şöyle anlatılır: "Medyen suyuna vardığında orada hayvanlarını sulayan bir grup
insanla karşılaştı. Onların biraz ötesinde de (hayvanlarının suya gelmesini)
engelleyen iki kadın gördü. Onlara, 'meseleniz nedir?' diye sordu. 'Çobanlar
sulayıp çekilmeden biz (hayvanlarımızı) sulayamayız; babamız da çok yaşlıdır.'
dediler. Musa (a.s.) onlara yardım etti ve hayvanlarına su içirdi. Sonra gölgeye
çekildi: 'Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım.' dedi"(Kasas suresi, 23-24. ayetler.)
Bu iki kızın babası Hz. Musa'yı (a.s.) evine davet etti. Aralarında bir anlaşma yaptılar. Hz. Musa (a.s.) bu anlaşma gereği bu adamın yanında on yıl çobanlık yaptı ve
kızlarından biriyle evlendi. On yılı tamamlayınca Mısır'a geri dönmeye karar verdi.
Musa (a.s.)şiyle birlikte yolda giderken Allah (c.c.) tarafından kendisine peygamberlik görevi verilmiştir. Firavun'u ve Mısır halkını Allah'ın
(c.c.) varlığına ve birliğine inanmaya çağıracak bir elçi olarak seçilmiştir.
Yüce Allah, Hz. Musa'nın (a.s.) kardeşi Harun ile birlikte Firavuna gitmesini ve onu
hakka davet etmesini isteyerek şöyle buyurmuştur: "İkiniz beraber Firavun'a gidin,
çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer."(Tâhâ suresi, 43-44. ayetler.)
Hz. Musa'nın (a.s.) davetini kabul etmeyen Firavun onu zindana atmakla tehdit
etti. Yüce Allah Hz. Musa'yı (a.s.) birtakım mucizelerle destekledi. Asâsı kocaman
bir yılan oldu. Elini koynuna sokup çıkarınca gözleri kamaştıran bir nur gibi parlayıverdi. Bu mucizeler karşısında şaşkına dönen Firavun iman etmemekte direndi.
Bunun üzerine en ünlü sihirbazlarını toplayarak Hz. Musa'yı (a.s.) mağlup edebileceğini düşündü. Sihirbazlar Hz. Musa'ya (a.s.) karşı halkın önünde yarışa giriştiler.
"(Sihirbazlar), 'Ey Mûsâ! Ya önce sen at ya da önce atanlar biz olalım.' dediler. (Mûsâ), 'Siz atın.' dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların
gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar. Biz de
Mûsâ'ya 'Asânı at!' diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını
yakalayıp yutuyor! Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yaptıklarının asılsız
olduğu anlaşıldı. İşte Firavun ve kavmi orada yenildiler ve küçük düşüp yarıştan çekildiler. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. 'Âlemlerin Rabbine, Mûsâ
ve Hârûn'un Rabbine iman ettik.' dediler."(A'râf suresi, 115-122. ayetler.)
Sihirbazların iman etmesi Firavun'u iyice kızdırdı ve onları ağır işkenceler altında öldürmekle tehdit etti. Hz. Musa (a.s.) ve Hz. Harun (a.s.), Firavun'un iman etmesi için çok çaba sarfettiler. Ancak Firavun bir türlü yola gelmedi ve küfürde ısrar ederek insanlara karşı
zulmünü artırdı. Bunun üzerine Hz. Musa (a.s.) kavmini toplayarak Filistin'e doğru yola çıktı. Firavun bu durumu fark edince ordusuyla beraber Hz. Musa (a.s.) ve
İsrailoğullarını takip etmeye başladı. İsrailoğulları Firavun ve ordusunu görünce
korkmaya başladılar. Çünkü önlerinde deniz arkalarında ise gaddar bir kral ile ordusu vardı. İsrailoğulları "Yakalandık ey Musa!" diye sızlanmaya başladılar.
"Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir." dedi. Bunun üzerine Musa'ya, "Asân ile denize
vur!" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu. Ötekilerini de oraya getirdik. Mûsâ'yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık..."(Şuarâ suresi, 62-65. ayetler.)
Firavun ise ordusuyla birlikte onların peşine düştü ve hepsi denizde boğulup gitti.
Hz. Musa (a.s.) çocukluğundan itibaren Allah'ın (c.c.) koruması ve gözetmesi altındaydı. Kardeşi Harun da o peygamber olduktan sonra onun en büyük destekçisi
oldu. Hz. Musa (a.s.) ve kardeşi Hz. Harun (a.s.), dünya yaratıldığı günden beri devam etmekte olan hak ve batıl mücadelesinin iki büyük peygamberidir. Firavun gibi
bir güç karşısında Allah'ın (c.c.) yardımıyla sergiledikleri vakur, asil ve sabırlı duruş
kötülüklerle mücadele konusunda hepimiz için güzel bir örnektir .
5. Bir Ayet Tanıyorum: Ayet el- Kürsi ve Anlamı
Ayet el-Kürsi, Bakara suresinin 255. ayetidir. İçinde "kürsi" sözcüğü geçtiği için
bu isimle anılır. Ayet, Yüce Allah'ın eşsiz sıfatlarını ve gücünü anlatır.
Yüce Allah Ayet el-Kürside İslam inancına ait hususları bizlere özet bir şekilde
bildirmiştir. Bu ayette Allah'ın (c.c.) birliği vurgulanarak İslam'ın en temel ilkesi
olan tevhit üzerine durulmuştur. Kainattaki bütün olayların O'nun ilmi, iradesi ve
kudretiyle gerçekleştiğine değinilmiştir. Yüce Allah'ın bütün kâinatın sahibi olduğu, her şeyin Allah'a (c.c.) ait olduğu, bütün işlerin ancak O'nun izniyle gerçekleşeceği ayette geçen diğer hususlardır.
Bismillehirrahmenirrahim.
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm (Bakara suresi 255. Ayet)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.