Allah'ın (c.c.) insana verdiği en önemli nimetlerden biri de akıldır.
İslam dini, insanın akıl sağlığına zarar veren şeylerden uzak durulmasını
istemiştir. Bu nedenle akla zarar veren içki, uyuşturucu maddeler ve diğer zararlı
maddelerin kullanımını yasaklamıştır. Alkol ve uyuşturucu maddeler aklın sağlıklı işlemesine engel olur. Beyin ve sinir
sistemini etkileyerek bireyi iradesiz kılar. Zararlı maddeler insanı bağımlı hale getirir. Bağımlılık insanın kaygı ve stresini artırır. Bunları kullanan kimseler hem kendilerine hem de topluma zarar verirler. Alkol kullanmanın zararları arasında trafik
kazalarına neden olması, aile ilişkilerini bozması ve aile içinde ciddi huzursuzluklara neden olması da sayılabilir.
Malın Korunması
Malın korunması; mülkiyet, ekonomik haklar, üretmek, sahip olmak, satmak ve
tüketmek ile ilgili hakları kapsar. İslam'a göre herkes kendi imkân ve ölçüsünde
mülk edinme hakkına sahiptir. Her bireyin çalışıp emek sarf ederek meşru yollardan elde ettiği mallarına sahip çıkma ve kazandığı malı harcama hakkı vardır. Kişi
haram ve gayri meşru yollar olmamak kaydıyla kazandığı malı biriktirir, satar, gelirinden faydalanır. İslam dini, çalışmayı teşvik eder. Kişinin kendi elinin emeğiyle
geçinmesine ve üretmesine özendirir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır."(Necm suresi, 39. ayet.)
Ayrıca insanların emeklerinin karşılığını vermek
emredilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de "İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin.
Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."(Şuarâ suresi, 183. ayet.) buyrularak hak edilen emeğin noksan ödenmemesi istenmiştir. Emeğin korunması ve gözetilmesi konusunda Hz. Muhammed (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: "Çalışana ücretini teri kurumadan veriniz."(İbn Mâce, Ruhûn, 4.)
Malı koruma yollarından biri de israftan kaçınmaktır. İnsanları ve toplumları yoksullaştıran kötü davranışlardan biri de israftır. İslam dini, yeme içme gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında dengeli davranılmasını istemektedir. Kur'an-ı Kerim'de
şöyle buyrulmaktadır: "…Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez."(A'râf suresi, 31. ayet.)
Dinin Korunması
İslam dinine göre dinin korunması Müslümanların temel görevlerindendir. Dinin korunmasında gözetilmesi gereken en önemli husus sağlam ve doğru bilgi
kaynaklarıyla dinin anlaşılmasıdır. İslam dininin temel kaynakları Kur'an-ı Kerim ve
Hz. Muhammed'in (s.a.v.) sünnetidir. Kur'an ve sünnete dayanmayan din anlayışları kabul edilemez. Dinde dayanağı olmayan ve sonradan ortaya çıkan yaklaşımlar
bid'at olarak görülmüştür. Bu konuda Hz. Peygamber "Sözlerin en hayırlısı Allah'ın
kitabı Kur'an-ı Kerim'dir. Yolların en hayırlısı Muhammed'in yoludur. İşlerin en kötüsü
sonradan ortaya çıkarılan bid'atlerdir. Bütün bid'atler de dalalettir."(Müslim, Cum'a, 43.) buyurarak
dinin korunmasının kitap ve sünnete uygun olarak yaşamakla mümkün olacağını
belirtmiştir.
İslam'ın aslından olmayan, dine sonradan giren ve din gibi algılanan hususlara
hurafe denir. Hurafeler dinden olmayan masal, efsane ve rivayetlere dayanır. Dinin korunmasında dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da dinin tahriflerden uzak tutulmasıdır. Tahrif, saptırma, çarpıtma, değiştirme,bozma, bozulma anlamına gelir. Dinin korunması Allah'ın (c.c.)
haklarının ve sınırlarının muhafazasıyla mümkündür. Helaller ve haramlar Allah'ın (c.c.) koyduğu sınırlardır.
Bu sınırlar insanların kötü şeylerden
uzaklaşması ve iyi olana yönelmesi için ortaya konulan hükümlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de, bu sınırlara riayet edilmesi emredilmiştir.
3. Bir Peygamber Tanıyorum: Hz. Yusuf (a.s.)
Kur'an-ı Kerim'de "kıssaların en güzeli" olarak anlatan kıssadır.
Hz. Yusuf (a.s.), Hz. Yakub'un (a.s.) on iki oğlundan biridir. Hz. Yakub (a.s.), Hz İshak'ın(a.s.), o da Hz. İbrahim'in (a.s.) oğludur.
Hz. Yusuf'un (a.s.) annesi, kardeşi Bünyamin'i doğururken vefat etmişti. Bu sebeple Yusuf (a.s.) ve Bünyamin öksüz olarak büyümüşlerdi. Anne sevgisinden mahrum kalan bu iki kardeşe Hz. Yakup (a.s.) daha fazla özen gösteriyor, onları çok
seviyordu. Yusuf'un (a.s.) ağabeyleri, babalarının Yusuf'a (a.s.) gösterdiği ilgiyi kıskanıyor, hatta ondan nefret ediyorlardı. Buna karşılık Yusuf (a.s.) kardeşlerinden
daha olgun bir karaktere sahipti ve ağabeylerinin hepsine saygı duyuyordu. Hz. Yusuf güzel ahlakı, sevecenliği ve merhameti ile herkesin ilgisini çekiyordu.
O, insanların yardımına koşar, büyüklerine saygıda kusur etmez, kimseye kaba davranmaz ve etrafındakilerin gönlünü hoş etmeye çabalardı.
Bir sabah Yusuf babasına "...Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneş ve ayın
bana secde ettiklerini gördüm..." diyerek rüyasını anlattı. Babası "...'Yavrum',
dedi. Rüyanı kardeşlerine anlatma. Olur ki sana karşı bir tuzak kurarlar. Çünkü
şeytan, insanın apaçık düşmanıdır."(Yûsuf suresi, 4-5. ayetler.) diyerek oğluna nasihatte bulundu.
Zaman geçtikçe büyük kardeşlerin Yusuf'a
(a.s.) düşmanlıkları daha da arttı. Onu öldürmek istediler. Bu
arzularına ulaşmak için Yusuf'un (a.s.) ağabeyleri babalarından gezmeye gitmek
bahanesi ile izin alarak Yusuf'u (a.s.) kırlara götürdüler ve onu bir kuyuya attılar.
"Akşamüstü ağlayarak babalarına geldiklerinde: "Sevgili babamız, biz yarışmak üzere bulunduğumuz yerden ayrılırken Yusuf'u da eşyalarımızın yanında
bıraktık. Bir de döndük ki onu kurt yemiş! Şimdi biz doğru da söylesek sen
bize inanmayacaksın! "(Yûsuf suresi, 16-17. ayetler.) dediler. Hz. Yusuf'un (a.s.) gömleğine sürdükleri uydurma bir kan izini de babalarına gösterdiler.
Kuyu yakınından geçen bir kervan kuyudan su çıkarırken Hz. yusuf'u da çıkardılar. O'nu Mısır'a esir pazarına götürdüler.
Varlıklı bir adam Hz. Yusuf'u (a.s.)
köle olarak satın almış ve onu karısına
hediye etmişti. Böylece Yusuf'un (a.s.)
babasından uzaklarda Mısır'daki hayatı
başlamış oldu. Hz. Yusuf (a.s.) kısa sürede herkesin sevgisini kazanmıştı. O varlıklı adamın yanında iyi eğitim görmüş,
bilgisini ve görgüsünü artırmıştı. Biraz
daha büyüyüp çocukluktan çıkınca uğradığı bir iftira sonucu zindana atıldı fakat
tüm zorluklara rağmen hiçbir zaman Allah'a (c.c.) isyan etmedi. Daha sonra Allah, Yusuf'a (a.s.) zindanda iken peygamberlik görevi verdi. Hz. Yusuf (a.s.), Allah'ın (c.c.) kendisine bildirmesi sayesinde rüyaları yorumlayabiliyordu. Zindandaki arkadaşları gördükleri rüyaların Yusuf'un (a.s.) söylediği gibi
çıktığına şahit oluyorlardı.
Bir gün Mısır'ın hükümdarı rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini
ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak gördü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak istedi. Fakat sarayın bilginleri dahil hiç kimse bu rüyayı yorumlayamadı. Bu arada Hz.
Yusuf'un (a.s.) çok iyi rüya yorumladığını duyan hükümdar, gördüğü rüyayı anlatması ve yorumunu öğrenmesi için bir görevliyi Hz. Yusuf'un (a.s.) yanına gönderdi.
Hz. Yusuf (a.s.), yedi sene bolluk olacağını, peşinden gelen yedi senenin ise kıtlıkla geçeceğini söyledi. Bu yorumu çok beğenen hükümdar, Hz. Yusuf'a (a.s.) devlet hazinesinin sorumluluğunu teklif etti. Ancak Yusuf (a.s.) kendisine atılan iftira
açığa çıkmadan görevi kabul etmeyeceğini bildirdi. İftiracı suçunu itiraf edince hazinenin sorumluluğunu kabul eden Hz. Yusuf (a.s.), bolluk yıllarında bütün ambarları buğdayla doldurttu, kıtlık yılları gelince de oradan halka dağıtmaya başladı.
Kıtlık, Hz. Yusuf'un (a.s.) memleketi olan Ken'an diyarını da etkilemişti. Hz. Yusuf'un (a.s.) ağabeyleri Mısır'da bir devlet görevlisinin yoksul halka erzak
dağıttığı haberini duymuşlardı. Bu nedenle buğday almak için iki kere Kenan ilinden
Mısır'a geldiler. Hz. Yusuf (a.s.) onları tanımıştı ama onlar kardeşlerini tanımamışlardı. Hz. Yusuf (a.s.), kendini ağabeylerine tanıtınca yıllar önce yaptıklarından büyük
utanç duydular. Hz. Yusuf (a.s.) onları affettiğini söyleyerek ailesinin tamamını Mısır'a davet etti.
Yusuf (a.s), ailesi Mısır'a vardığında "Anne ve babasını makamına çıkarttı; diğer on bir kardeşi ise Hz. Yusuf'un önünde saygıyla eğildiler. O zaman Yusuf;
"Babacığım, işte bu vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Rabbim onu
gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozmuştu. Beni hapisten
çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim, bana pek çok iyiliklerde bulundu. Doğrusu
Rabbim, dilediğine lütufkârdır. O şüphesiz, bilendir, hâkimdir."(Yûsuf suresi, 100. ayet.) dedi. Ve böylece İsrailoğullarının tarihinde Mısır dönemi başlamış oldu.
4. Bir Sure Tanıyorum: Asr Suresi ve Anlamı
Asr; zaman, çağ, ikindi vakti gibi anlamlara gelir. Asr suresi, insanı ebedi mutluluğa ulaştıracak
ve ebedi hüsrandan kurtaracak temel yolları
açıklar. Surenin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve önemine
dikkat çekilmiştir. Çünkü zaman insan için değerlidir. İnsanın ömrünü Allah'ın (c.c.) emrettiği şekilde değerlendirmesi tavsiye edilmiş aksi
takdirde ziyanda olacağı bildirilmiştir.
Bismillehirrahmenirrahim.
1. Vel asr.
2. İnnel insane le fi husr.
3. İllellezine âmenû ve amilü's
sâlihâti ve tevâsav bi'l hakkı ve
tevâsav bi's sabr.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1. Andolsun zamana ki
2- İnsan gerçekten ziyan içindedir.
3. Ancak, iman edip de sâlih ameller
işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye
edenler, birbirlerine sabrı tavsiye
edenler başka (onlar ziyanda
değillerdir).